Sentez tabiri birbirine iki zıt kavramın birleşmesinden meydana gelir, oysaki Türk ve İslam kavramları birbirinin zıttı değil, ayrılmaz bir bütündür.
Ülkücülük Türk-İslam Sentezini değil, Türk- İslam Ülküsünü savunmaktır. İslamın hiçbir kavramla sentezlenmeye ihtiyacı yoktur. Herşeyin İslama ihtiyacı vardır.
Ülkücü Allahın nizamını yeryüzüne yayma davasının mücadelesini verendir. Bunun adına varsın birileri siyasal islam desin. İslamı politikanın pisliklerine alet etmek başka, samimi bir şekilde Allah davasını her platformda savunmak başkadır.
Partilerin siyasi partiler yasasına göre dini argümanlar kullanmaları yasaktır. Ülkücülük partiler üstü bir kavramdır. Çizgisini ancak İslamın emir ve hükümleri tayin eder. MHP veya başka bir partinin aldığı her karar attığı her imza ülkünün tavrı ve söylemidir anlamı çıkarılmamalıdır. Mücadele mevcut hukuk düzenine riayet edecek şekilde legal bir yapılanmayla deklare edilecekse bazı tavizlerin verilmesi sınırların sonuna kadar zorlanması şartı ile muhakkaktır. Verilen tavizi ülkücünün siyaseti olarak algılamak yanılgıya düşmemize sebep olur.
Yazı başlığıyla ilgili de düşüncemi beyan etmek isterim. Ülkücülüğün temelleri teşkilat, fikir(doktrin), lider denilmiş.
Teoride ülkücü, pratikte ise olmaya çalışan bir kişi olarak bu temelleri tanımadığımı ilan ederim, neden tanımadığımıda aşağıdaki gibi izah etmeye çalışacağım.
Ülkücü müslümandır, Alah davasının davacısıdır. Ülkücünün İslama aykırı bir fikri savunması düşünülemez. Şimdi burada temellerden bahsedilirken, ülkücünün bunlardan asla taviz vermemesi gerektiği belirtilmektedir. Peki bunun ölçüsü nedir?
Lider hata yaparsa peşinden gitmek, tabi olmak, yanlış olduğunu bile bile müdahale etmemek İslamda varmı? El-cevab; Yok...
Meşhur menkıbedir, Hz Ömer, sahabelere seslenir, ey müslümanlar günün birinde şeriattan saptığımı görürseniz ne yaparsınız? Sahabeler heybetle kılıcına sarılır, kılıçlar havaya kalkar..:
- Seni bu kılıçlarla düzeltiriz ya Ömer...
Hz Ömer, bu cevabı memnuniyetle karşılamıştır.
İslamın güneş gibi parlamasındaki sebep bu otokontrol sistemidir. Her koyun kendi bacağından asılmaz.
....................................................
Kanuni Sultan Süleyman batıya doğru yaptığı seferlerin birinden daha İstanbula geri dönmektedir. Balkanlar bölgesinde bir şehirden geçerlerken yaşlı bir kadın sultanın atının önüne atlar.
- Hünkarım, askerlerinden şikayetçiyim sefere giderken, burdan geçerken halka zulmettiler.
Koca padişah duyduğu bu şikayetten müteessir olur. Askerinin yaptığı zulmün kendi vebali altında olduğunu gayet iyi idrak etmektedir. Boynu bükük bir şekilde:
- Ana, ya beni kime şikayet edeceksin?
Yaşlı kadının verdiği cevap Osmanlıyı ayakta tutan, yedi düvele baş eğdiren mekanizmanın ne olduğunu tarihe not düşmektedir:
- Senide şeriata şikayet ederim...
...................................................................
Bunlardan çıkarcağımız sonuç şu olmalıdır. İslam kendi dairesini çerçevesini çizer, Şahıslar, sultanlar, liderler ona tabidir. İslam çizgisinden çıkan liderin şikayet edileceği yegane merci vardır. Yanlış yapana, yoldan çıkana, biat edilmez, gerçek mümin yanlışı yapan hükümdarda olsa kılıcıyla düzeltmeye çalışmalıdır.
İslamda Lider, peygamberin ulvi yolunda olandır. İslamın çizgisinden sapmayandır. İslamda bazı ülkücülerin(!) dediği gibi " Liderimin yanlışı benim doğrumdan üstündür" saçmalığına yer yoktur.
Doktrin veya fikir...
Ülkücülükte doktrin, dokuz ışık olarak adlandırılan görüşlere verilen addır. Bu görüşleri genel fikir olarak algılamak ta bence yanlıştır. Ülkücünün fikri Türk-İslam Ülküsüdür.
Doktrin ise zamanla değişmeye açık, açıklandığı zamana hitab eden, değiştirilmesi iktiza eden, ülke şartlarındaki değişikliklerde yetersiz kalmaya mahkum düşüncelerdir.
Bu sadece dokuz ışık için geçerli değil, altı ok veya sosyalizmin genel ilkeleri gibi düşüncelerde buna dahildir.
Çoğu ülkücünün bilmediği bir gerçek vardır mesela, Alparslan Türkeş dokuz ışığı doksanlı yılların başında güncellemek istemiş, bu iş içinde bir kadroyu görevlendirmiştir.( bu proje bilinmeyen sebeplerden iptal edildi) Çünkü dünya sürekli değişim halindedir. 60 yılların yapısıyla, 2000 li yıllarınki aynı değildir.
Bugün MHP de bunun farkındadır. Mesela Dokuz ışıkta gümrük birliğine bile karşı çıkılırken, bugün MHP onurlu AB üyeliği düşüncesini desteklemektedir.
Yani dokuz ışığı ezbere saymakla dokuz ışıkcı olunmuyor, MHP ve benzeri partilere dokuz ışıkcı yakıştırması yapmadan önce hem dokuz ışık hemde parti programı karşılaştırılmalıdır.
Teşkilata yöne veren zaten lider ve fikirdir. Lider ve fikir doğru olduğu müddetçe teşkilatta ona uyacaktır.
Teşkilat-doktrin-lider üçlemesinin iflasını Ozan Arifle örneklendirelim:
Ozan Ariften seksenli yıllarda yazdığı bir şiirden alıntı:
Teşkilat-fikir-lider kafama başka girmez.
Ülkücü olan insan bunlardan taviz vermez.
Bugün Ozan Arifin lider için yani Sayın Bahçeli için yaptığı eleştiriler ve şiirler herkesçe bilinmektedir. Ozan Arif yukardaki satırları yazdığına bugün pişmandır, çünkü müslümandır ve davasından taviz verildiğini görmektedir. Kendi savunduğu kuralı kendi çiğner ama İslama uygun tavrı ortaya koymuş olur.