nedensiz35
New member
Görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde;
"Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim."
Şeklinde yemin eden Cumhurbaşkanının tarafsızlığı;
Anayasamızın 101.maddesinin zorunlu bir gereğidir. Anayasamızın, Cumhurbaşkanının nitelikleri ve tarafsızlığı başlığını taşıyan 101.maddesinin dördüncü fıkrasında, ”Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” Şeklinde açık bir hükme yer verilmek suretiyle; Cumhurbaşkanının tarafsızlığına kesin bir vurgu yapılmıştır.
Hatta, partili bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde, sadece partisi ile ilişiğinin kesilmesi de yeterli görülmemiş ve Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, bir partiye taraf olduğu veya sempati duyduğu şüphesini doğurabilecek olan siyasi kimliğinden tamamen arınarak, gerçekten tarafsız bir kimlik kazanmasını sağlamak amacıyla, Cumhurbaşkanının bir partiye üye olarak seçilip geldiği Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin ( Milletvekilliğinin )de sona ermesi öngörülmüştür.
Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başı olan ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin birliğini temsil eden, Anayasamızın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek zorunda olan Cumhurbaşkanının, bu sıfat ve görevlerini yerine getirebilmesi için, tarafsız olmasının hayati bir önem taşıdığı yadsınamaz bir gerçektir.
Değerli okurların, Cumhurbaşkanının tarafsızlığına ilişkin Anayasa hükümlerine dayalı açıklamalarımızla başladığımız bu yazımızı, hangi güncel konu ve haberle ilişkilendireceğimizi anlamakta zorlanmadıklarını tahmin ediyoruz.
Evet değerli okurlar, bu yazımızda;
Sizlerin de tahmin ettiğiniz gibi, 29.Temmuz.2008 tarihli Hürriyet Gazetesinde yer alan ve “ ÇUKURAMBAR’ DA 5 SAAT BAŞ BAŞA “ başlığıyla manşetten duyurulan haberde yer alan, Cumhurbaşkanı GÜL ile AKP Genel Başkanı ERDOĞAN arasında, AKP kapatma davasının müzakerelerinin başlamasına 12 saat kala Ankara’nın Çukurambar semtindeki Cumhurbaşkanı GÜL’ün eniştesi olan AKP İzmir Milletvekili Mehmet TEKELİOĞLU’nun evinde yapılan gizli toplantıyı değerlendireceğiz.
Cumhurbaşkanı GÜL; AKP nin kurucularından olup, Cumhurbaşkanı seçilmeden önce, bu partiden milletvekili seçilmiş ve bir süre Başbakanlık ve daha sonra da Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı yapmıştır.
Laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle hakkında kapatma davası açılan AKP nin kurucucu üyesi olan Cumhurbaşkanı GÜL hakkında da;
Kapatma davasına ilişkin aynı iddianame ile AKP nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmesiyle ilgili olarak fiil ve beyanlarının bulunduğu iddiasıyla, Anayasa’nın 69 ncu maddesinin dokuzuncu fıkrası ve SPY’nın 95 nci maddesi uyarınca, kapatmaya ilişkin kesin kararın, Resmi Gazete’de gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamayacağına karar verilmesi talebiyle dava açılmış olması nedeniyle, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, AKP ile ilişiği kesilmiş ve tarafsız bir konuma gelmiş olmasına rağmen;
Cumhurbaşkanı GÜL’ ün; eski bir AKP li olarak ve kapatma davasındaki davalı konumu sebebiyle, sadece kapatma davasına münhasır olarak ve savunma öncesinde ve aşamasında AKP Genel Başkanı Tayip ERDOĞAN ile görüşme yapması, hoş karşılanabilir ise de, davayla ilgili tüm savunmaların verildiği, artık karar aşamasına gelinen ve karar müzakerelerine başlanacak olan günün hemen öncesinde, tarafsız bir Cumhurbaşkanın, hakkında kapatma davası açılmış bulunan AKP nin Genel Başkanı olan kişi ile beş saat süren ve kamuoyundan titizlikle saklanan, gizli bir görüşme yapmasının hiçbir haklı mazereti ve yasal gerekçesi olamaz.
Cumhurbaşkanının, Devlet hizmetinin gereği olarak, AKP Genel Başkanı ERDOĞAN ile Başbakan sıfatıyla, her zaman resmi görüşme yapması, görüş alışverişinde bulunması ve hatta Bakanlar Kurulu toplantılarına katılarak başkanlık yapması mümkündür.
Ancak, bu tür resmi görüşmelerin; yeri, zamanı, adabı ve usulü herkesin malumudur.
Tarafsız bir Cumhurbaşkanının; AKP nin kapatılması davasının karar görüşmelerinin başlayacağı güne saatler kala ve bir tatil günü akşamı, beş saat süreyle, gece yarılarına kadar, Türk Halkından saklanarak, özel bir konutta gizli bir görüşme yapmalarını, Devletimizin yüce menfaatlerine yönelik ve gizli kalması gereken önemli bir konuya ilişkin resmi bir görüşme veya özel iki dost görüşmesi olarak izah etmek imkansızdır.
Resmi usul ve geleneklerimizde, tarafsız bir Cumhurbaşkanı ile aynı zamanda hakkında açılmış bulunan kapatma davası karar aşamasında bulunan bir siyasal partinin genel başkanı olan Başbakan arasında, halktan gizlenerek yapılmış bir görüşme örneği mevcut değildir.
Görüşülen konunun ciddiyeti ve hassasiyeti; bazen, yapılan görüşmenin içeriğinin, bir süre kamu oyundan saklı tutulmasını zorunlu kılabilirse de, içeriği bir yana, bizatihi görüşmenin kamu oyundan gizlenmesi, haklı olarak, bir takım yorum ve şüpheleri de beraberinde getirmektedir.
Demokrasilerde şeffaflık asıl olup, bunun aksine her davranışın demokrasimize vereceği zararlar asla unutulmamalıdır. Türk Kamuoyundan gizlenen bu görüşme, Cumhurbaşkanı GÜL’ ün, esasen tartışmalı olan tarafsızlığına derin bir yara açmış ve Cumhurbaşkanı GÜL’ün tarafsızlığı, daha da tartışılır hale gelmiştir.30/07/2008
Güner YİĞİTBAŞI ( Emekli Savcı )
"Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim."
Şeklinde yemin eden Cumhurbaşkanının tarafsızlığı;
Anayasamızın 101.maddesinin zorunlu bir gereğidir. Anayasamızın, Cumhurbaşkanının nitelikleri ve tarafsızlığı başlığını taşıyan 101.maddesinin dördüncü fıkrasında, ”Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” Şeklinde açık bir hükme yer verilmek suretiyle; Cumhurbaşkanının tarafsızlığına kesin bir vurgu yapılmıştır.
Hatta, partili bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde, sadece partisi ile ilişiğinin kesilmesi de yeterli görülmemiş ve Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, bir partiye taraf olduğu veya sempati duyduğu şüphesini doğurabilecek olan siyasi kimliğinden tamamen arınarak, gerçekten tarafsız bir kimlik kazanmasını sağlamak amacıyla, Cumhurbaşkanının bir partiye üye olarak seçilip geldiği Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin ( Milletvekilliğinin )de sona ermesi öngörülmüştür.
Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başı olan ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin birliğini temsil eden, Anayasamızın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek zorunda olan Cumhurbaşkanının, bu sıfat ve görevlerini yerine getirebilmesi için, tarafsız olmasının hayati bir önem taşıdığı yadsınamaz bir gerçektir.
Değerli okurların, Cumhurbaşkanının tarafsızlığına ilişkin Anayasa hükümlerine dayalı açıklamalarımızla başladığımız bu yazımızı, hangi güncel konu ve haberle ilişkilendireceğimizi anlamakta zorlanmadıklarını tahmin ediyoruz.
Evet değerli okurlar, bu yazımızda;
Sizlerin de tahmin ettiğiniz gibi, 29.Temmuz.2008 tarihli Hürriyet Gazetesinde yer alan ve “ ÇUKURAMBAR’ DA 5 SAAT BAŞ BAŞA “ başlığıyla manşetten duyurulan haberde yer alan, Cumhurbaşkanı GÜL ile AKP Genel Başkanı ERDOĞAN arasında, AKP kapatma davasının müzakerelerinin başlamasına 12 saat kala Ankara’nın Çukurambar semtindeki Cumhurbaşkanı GÜL’ün eniştesi olan AKP İzmir Milletvekili Mehmet TEKELİOĞLU’nun evinde yapılan gizli toplantıyı değerlendireceğiz.
Cumhurbaşkanı GÜL; AKP nin kurucularından olup, Cumhurbaşkanı seçilmeden önce, bu partiden milletvekili seçilmiş ve bir süre Başbakanlık ve daha sonra da Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı yapmıştır.
Laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle hakkında kapatma davası açılan AKP nin kurucucu üyesi olan Cumhurbaşkanı GÜL hakkında da;
Kapatma davasına ilişkin aynı iddianame ile AKP nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmesiyle ilgili olarak fiil ve beyanlarının bulunduğu iddiasıyla, Anayasa’nın 69 ncu maddesinin dokuzuncu fıkrası ve SPY’nın 95 nci maddesi uyarınca, kapatmaya ilişkin kesin kararın, Resmi Gazete’de gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamayacağına karar verilmesi talebiyle dava açılmış olması nedeniyle, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, AKP ile ilişiği kesilmiş ve tarafsız bir konuma gelmiş olmasına rağmen;
Cumhurbaşkanı GÜL’ ün; eski bir AKP li olarak ve kapatma davasındaki davalı konumu sebebiyle, sadece kapatma davasına münhasır olarak ve savunma öncesinde ve aşamasında AKP Genel Başkanı Tayip ERDOĞAN ile görüşme yapması, hoş karşılanabilir ise de, davayla ilgili tüm savunmaların verildiği, artık karar aşamasına gelinen ve karar müzakerelerine başlanacak olan günün hemen öncesinde, tarafsız bir Cumhurbaşkanın, hakkında kapatma davası açılmış bulunan AKP nin Genel Başkanı olan kişi ile beş saat süren ve kamuoyundan titizlikle saklanan, gizli bir görüşme yapmasının hiçbir haklı mazereti ve yasal gerekçesi olamaz.
Cumhurbaşkanının, Devlet hizmetinin gereği olarak, AKP Genel Başkanı ERDOĞAN ile Başbakan sıfatıyla, her zaman resmi görüşme yapması, görüş alışverişinde bulunması ve hatta Bakanlar Kurulu toplantılarına katılarak başkanlık yapması mümkündür.
Ancak, bu tür resmi görüşmelerin; yeri, zamanı, adabı ve usulü herkesin malumudur.
Tarafsız bir Cumhurbaşkanının; AKP nin kapatılması davasının karar görüşmelerinin başlayacağı güne saatler kala ve bir tatil günü akşamı, beş saat süreyle, gece yarılarına kadar, Türk Halkından saklanarak, özel bir konutta gizli bir görüşme yapmalarını, Devletimizin yüce menfaatlerine yönelik ve gizli kalması gereken önemli bir konuya ilişkin resmi bir görüşme veya özel iki dost görüşmesi olarak izah etmek imkansızdır.
Resmi usul ve geleneklerimizde, tarafsız bir Cumhurbaşkanı ile aynı zamanda hakkında açılmış bulunan kapatma davası karar aşamasında bulunan bir siyasal partinin genel başkanı olan Başbakan arasında, halktan gizlenerek yapılmış bir görüşme örneği mevcut değildir.
Görüşülen konunun ciddiyeti ve hassasiyeti; bazen, yapılan görüşmenin içeriğinin, bir süre kamu oyundan saklı tutulmasını zorunlu kılabilirse de, içeriği bir yana, bizatihi görüşmenin kamu oyundan gizlenmesi, haklı olarak, bir takım yorum ve şüpheleri de beraberinde getirmektedir.
Demokrasilerde şeffaflık asıl olup, bunun aksine her davranışın demokrasimize vereceği zararlar asla unutulmamalıdır. Türk Kamuoyundan gizlenen bu görüşme, Cumhurbaşkanı GÜL’ ün, esasen tartışmalı olan tarafsızlığına derin bir yara açmış ve Cumhurbaşkanı GÜL’ün tarafsızlığı, daha da tartışılır hale gelmiştir.30/07/2008
Güner YİĞİTBAŞI ( Emekli Savcı )
