« ß@Dß®¥ »
Øяg¥ αηGєℓ
Anayasa Mahkemesi, genel kural olarak yasaların Anayasa’ya uygunluğunu denetlemekle görevlidir. Mahkeme’nin Anayasa’da yapılan değişiklikler üzerindeki yetkisi ise tartışmalı bir konu olagelmiştir.
1970’li yıllarda, Mahkeme’nin önüne gelen Anayasa değişikliklerini içerik açısından da denetlemesi, karşılaşılan bir uygulamaydı. Eleştiri toplayan bu içtihat, 1982 Anayasası hazırlanırken yeniden ele alındı ve Mahkeme’nin anayasa değişiklikleri üzerindeki yetki alanı önemli ölçüde daraltıldı.
1982 Anayasası, Mahkeme’nin Anayasa değişikliklerini inceleme yetkisini, -bu konudaki düzenleme TBMM’den geçerken genel kurulda yeterli sayının gözetilip gözetilmediği gibi- şekilsel konularla sınırlamıştır.
Anayasa Mahkemesi, 1982 sonrasında anayasa değişikliklerinin esasına girmesine ilişkin başvurulara kapıyı kapalı tutmuştur. Mahkeme’nin bu tutumu, geçen perşembe günü değişmiştir.
Mahkeme, türbanla ilgili kararında, Anayasa’nın değiştirilemeyecek hükmü laiklik söz konusu olduğunda, esasa bakmaya da yetkili olduğuna hükmetmiş, yetki alanını kendi lehine genişletmiştir.
Gerekçeli karar açıklandığında mahkemenin yeni içtihadını hangi hukuki görüşlere dayandırdığı daha net görülecektir.
* * *
Gerekçeler ne olursa olsun, bu kararın yol açtığı tartışmanın çok uzun bir süre devam edeceği söylenebilir. Anayasa Mahkemesi, belki de yaklaşık yarım yüzyıllık tarihi içindeki en tartışmalı kararına imza atmıştır.
Karara muhalif olan kesimlerde büyük bir eleştiri dalgasının kabardığı gözleniyor. Anayasa Mahkemesi kararları tartışılamaz metinler değildir. Kuşkusuz, bu karar da tartışılacaktır; açık bir toplumda bundan daha doğal bir şey olamaz.
Bununla birlikte, hükümete yakın bazı yayın organlarındaki tepkilerin bir bölümünün mahkeme üyelerine hakaret boyutlarına ulaşması, hatta üyelerin yargılanma taleplerine kadar uzanması eleştiri sınırlarının ötesine geçiyor, “savaş çağrıları” toplumda zaten var olan gerilimi daha da yükseltiyor.
Nitekim TBMM Başkanı Köksal Toptan, dün mahkeme üyelerine hukuki yaptırım uygulanması yolundaki taleplere set çekme gereği duymuş, “Mahkeme kararları yanlış da olabilir. Ama cezai yaptırımla karşı çıkmak hukuk sisteminde düşünülebilecek bir şey olamaz” demiştir.
TBMM Başkanı, bu sözleriyle tepkilerin hukuk içinde kalması gerektiğine işaret ediyor.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan da Anayasa Mahkemesi kararlarının “beğenelim veya beğenmeyelim” nihai olduğunu ve uygulanmasından başka bir seçenek bulunmadığını belirterek, dengeli bir yaklaşım sergilemiştir.
* * *
Geçen sonbaharda türban konusunu geniş kapsamlı bir demokratikleşme paketi içinde getirmek yerine tek başına önceliklendirmesi eleştiri konusu olduğunda, AKP hükümeti bu eleştirilere kulaklarını tıkamayı tercih etmişti.
Gelinen noktada Anayasa Mahkemesi kararı ve buna gösterilen tepkilerle birlikte Türkiye’deki kutuplaşmanın daha da derinleşmekte olduğunu söylemek bir kehânet olmaz.
Türkiye’nin bu kadar yüksek bir basınç alanı altında kalmasının kimseye yararı yoktur. Her şeye rağmen, bu krizden çıkışın sorumluluğu yine sivil siyasete ve bu alandaki aktörlere düşüyor.
TBMM Başkanı’nın Meclis’teki partilere yaptığı çağrı bu bakımdan yerinde olmuştur.
Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=siyaset&ArticleID=874105&Date=08.06.2008&ver=78
1970’li yıllarda, Mahkeme’nin önüne gelen Anayasa değişikliklerini içerik açısından da denetlemesi, karşılaşılan bir uygulamaydı. Eleştiri toplayan bu içtihat, 1982 Anayasası hazırlanırken yeniden ele alındı ve Mahkeme’nin anayasa değişiklikleri üzerindeki yetki alanı önemli ölçüde daraltıldı.
1982 Anayasası, Mahkeme’nin Anayasa değişikliklerini inceleme yetkisini, -bu konudaki düzenleme TBMM’den geçerken genel kurulda yeterli sayının gözetilip gözetilmediği gibi- şekilsel konularla sınırlamıştır.
Anayasa Mahkemesi, 1982 sonrasında anayasa değişikliklerinin esasına girmesine ilişkin başvurulara kapıyı kapalı tutmuştur. Mahkeme’nin bu tutumu, geçen perşembe günü değişmiştir.
Mahkeme, türbanla ilgili kararında, Anayasa’nın değiştirilemeyecek hükmü laiklik söz konusu olduğunda, esasa bakmaya da yetkili olduğuna hükmetmiş, yetki alanını kendi lehine genişletmiştir.
Gerekçeli karar açıklandığında mahkemenin yeni içtihadını hangi hukuki görüşlere dayandırdığı daha net görülecektir.
* * *
Gerekçeler ne olursa olsun, bu kararın yol açtığı tartışmanın çok uzun bir süre devam edeceği söylenebilir. Anayasa Mahkemesi, belki de yaklaşık yarım yüzyıllık tarihi içindeki en tartışmalı kararına imza atmıştır.
Karara muhalif olan kesimlerde büyük bir eleştiri dalgasının kabardığı gözleniyor. Anayasa Mahkemesi kararları tartışılamaz metinler değildir. Kuşkusuz, bu karar da tartışılacaktır; açık bir toplumda bundan daha doğal bir şey olamaz.
Bununla birlikte, hükümete yakın bazı yayın organlarındaki tepkilerin bir bölümünün mahkeme üyelerine hakaret boyutlarına ulaşması, hatta üyelerin yargılanma taleplerine kadar uzanması eleştiri sınırlarının ötesine geçiyor, “savaş çağrıları” toplumda zaten var olan gerilimi daha da yükseltiyor.
Nitekim TBMM Başkanı Köksal Toptan, dün mahkeme üyelerine hukuki yaptırım uygulanması yolundaki taleplere set çekme gereği duymuş, “Mahkeme kararları yanlış da olabilir. Ama cezai yaptırımla karşı çıkmak hukuk sisteminde düşünülebilecek bir şey olamaz” demiştir.
TBMM Başkanı, bu sözleriyle tepkilerin hukuk içinde kalması gerektiğine işaret ediyor.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan da Anayasa Mahkemesi kararlarının “beğenelim veya beğenmeyelim” nihai olduğunu ve uygulanmasından başka bir seçenek bulunmadığını belirterek, dengeli bir yaklaşım sergilemiştir.
* * *
Geçen sonbaharda türban konusunu geniş kapsamlı bir demokratikleşme paketi içinde getirmek yerine tek başına önceliklendirmesi eleştiri konusu olduğunda, AKP hükümeti bu eleştirilere kulaklarını tıkamayı tercih etmişti.
Gelinen noktada Anayasa Mahkemesi kararı ve buna gösterilen tepkilerle birlikte Türkiye’deki kutuplaşmanın daha da derinleşmekte olduğunu söylemek bir kehânet olmaz.
Türkiye’nin bu kadar yüksek bir basınç alanı altında kalmasının kimseye yararı yoktur. Her şeye rağmen, bu krizden çıkışın sorumluluğu yine sivil siyasete ve bu alandaki aktörlere düşüyor.
TBMM Başkanı’nın Meclis’teki partilere yaptığı çağrı bu bakımdan yerinde olmuştur.
Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=siyaset&ArticleID=874105&Date=08.06.2008&ver=78
Alıntıdır.