Bu devlet bedevi çadırında kurulmadı!

işte bu yüzden cumhurbaşkanını halk seçmelidir diyorum iki üç sahtekarın istediği cumhurbaşkanı olmasın diye....

Aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin suudi arap diktatörlerle hiç işi olmamalı. milletini sömürüp el koydukları, desteğini kimden aldığı belli olmayan bir kaç geri zekalının birkaç trilyon dolarına ihtiyacımız yok. Bu arap milletinin kendi kendine bişey yapcağı yok. bari bir ara gidip arabistana demokrasi götürelim.(biz gerçekten demokrasi götürürüz)
 
ampul kafacılar sizi yönetiyor siz ne yapıyorsunuz herşeye engel oluyorsunuz.
 
diyecek birşey yok herkes benim bildiğim doğru diyo dediğim dedik çaldığım düdük hesabı. Bu demokrasi bizi aşıyormu ne??? buna bi karar verelim ya. Bu günün yazarı kalkıp Cumhurbaşkanına bile atıflarda bulunuyorsa makama ilk önce saygısızlık eden o yazıları yazanlar değilmi. Madem bu demokrasi oluyo neden önceki makam koltuklarında oturanlar hakkında hiç eleştirel yazı çıkmıyordu bu damı demokrasi. Birşeyler dönüyor göreceksiniz bu pkk sorunu biraz unutulunca sağ sol ciddi bi ... klavyem izin vermiyo yazmıyom işte. İnşallah olmaz
Allah'a emanet olun sevgili formdaşlarım.
 
mesajları elimden geldiği kadar okudum da masallah konu nerelerden, nerelere gitmis :)

ne Atatürk'ün alkol kullandıgı kalmıs, ne arap sevdası kalmıs vs.... vs....

öncelikle şuna cevap veriyim.
Hala içimizde Atatürk'ün kötü yönlerini söyleyen bir çok kendini çok akıllı zannedipte, ama hala biseyleri anlamakta zorluk çeken insanlar var.
Size söyleyecek pek fazla bişeyim yok Dökme Su iLe Değirmen Dönmez. Kendiniz bişeyleri anlamaya çalışmadıkça, hala bu tavırlarınız devam edecek. Önce kendinize şu soruyu sorun,
"Atatürk ve Yanında ki SiLah ArkadaşLarı oLmasaydı, Bu üLke Cumhuriyet iLe YönetiLir miydi ve Türkiye Cumhuriyeti diye BAĞIMSIZ bir devLet oLur muydu"

AsıL konuya dönersekte şunları söyleyeceğim.
Yine şaşırtmadı beni bu insanlar, yine seviyelerini, düşünce açılarını ve hala bişeylerde yalaka olduklarını belli ettiler. Sen Koskoca bi ülkenin en başında ki insan olarak,kendi ülkende ayağına gidersen bi kral'ın, 2 gün sonra seni ayaklarına getirirler ve bu sefer kimseye çıkıpta, kolpa kolpa konuşamazsın !!
 
Konu M.Kemal değil

Konu Jacob Yılmazın yazısı

Ben Jacob ve okuyucularına şunu soruyorum

Bu Araplara gösterdiğiniz tepkiyi Manukyan vergi rekortmeni olduğunda da gösterdiniz mi_

Devletin kumar oynatmasına ses çıkardınız mı?

Bu şoven tavırlar kime ne kazandıracak?

Neden Coniye yapılan muamele ile Araba yapılan aynı olsa da Araba yapılan daha fazla tepki toplar?

Jacob a sorun bakalım:Her Arap bedevi ise her Türk yahud her yahudi medeni mi?

Ayrıca arkadaşın dediği gibi bu memleket bedevi çadırında kurulmadı da içki masasında veya dans salonlarında mı kuruldu ki işret ve ahlaksızlık aldı başını gitti?

Jacob neyi planlamış acaba?
 
diyecek birşey yok herkes benim bildiğim doğru diyo dediğim dedik çaldığım düdük hesabı. Bu demokrasi bizi aşıyormu ne??? buna bi karar verelim ya. Bu günün yazarı kalkıp Cumhurbaşkanına bile atıflarda bulunuyorsa makama ilk önce saygısızlık eden o yazıları yazanlar değilmi.

Sezer hakkında da aynısı yazıldı çizildi
AKPliler işine gelince süper-demokrat işlerine gelmeyince despot oluyorlar sanki
yazıda ve yorumlarda Cumhurbaşkanlığı makamına saygısızlık edilen bir tek cümle bile göremiyorum
(varsa söyle, biz de bilelim!)
İşine gelmeyenler fikirleri "saygısızlık" olarak algılıyorsan "demokrasi"nin ne olduğunu öğrenmen gerekli.


Konu M.Kemal değil

Konu Jacob Yılmazın yazısı

Ben Jacob ve okuyucularına şunu soruyorum

Bu Araplara gösterdiğiniz tepkiyi Manukyan vergi rekortmeni olduğunda da gösterdiniz mi_

Devletin kumar oynatmasına ses çıkardınız mı?

Bu şoven tavırlar kime ne kazandıracak?

Neden Coniye yapılan muamele ile Araba yapılan aynı olsa da Araba yapılan daha fazla tepki toplar?

Jacob a sorun bakalım:Her Arap bedevi ise her Türk yahud her yahudi medeni mi?

Ayrıca arkadaşın dediği gibi bu memleket bedevi çadırında kurulmadı da içki masasında veya dans salonlarında mı kuruldu ki işret ve ahlaksızlık aldı başını gitti?

Jacob neyi planlamış acaba?

"iddiasını kanıtlayamayan namerttir"
şimdi ben çıkıpta toplumda tanınan bir kişi hakkında, yahudi dönmesi veya sabetaycı dersem bunu kanıtlamam gerekir.yani öyle kuru kuruya Jacob demekle olmuyor bu işler.Tabi senin gibi düşünenlerin yaşadığı bir toplumda aynı etnik ve dini kökenden olmayan insanların yaşaması da söz konusu değil orasını da göz ardı etmemek lazım.


Anlayamadığın şu:

Araplara ya da bir millete tepki göstermiyoruz

Tepkimiz, Cumhurbaşkanının kalkıpta misafirin ayağına gitmesi

davranışının nedeninin Suudi Arabistandan gelecek dolarlar olduğu da umrumda değil

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin onuruna paha biçilemez.

Ama yapılan bu "onursuz" davranışı savunmak için konuyu, Suudi Kralının dini ve etnik kökenine getirmek basit ve gerçek dışı bir yaklaşım olur.
 
Bir Alıntı

Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Türkiye’de ağırlanış biçimiyle ilgili basınımızda kopartılan fırtınalar, aslında derin bilinçaltında her daim varlığını sürdüren “arap düşmanlığı” konusunu tartışmaya açmayı gerekli kılıyor.



Bir çuval dolusu küfürle uğurlanan Kral Abdullah’ın ne hayasızlığı kaldı, ne bedeviliği, ne de ikiyüzlülüğü.



Bütün bu aşağılama yöntemlerinin kendiliğinden geliştiği gibi bir saflık içinde değilseniz, bu düşmanlığın derin izleri üzerine kafa yorabilirsiniz.

Bizdeki arap düşmanlığının en derin bilinçaltında, ortak tarihimizden kaynaklanan hazımsızlık vardır.



Daha doğrudan yazayım: Cumhuriyet tarihi boyunca, “İslam” yüzünden türklerin asli kimliğini kaybettiğini, Türkler’in Müslüman olmasıyla başlayan bin yıllık sürenin Türkleri kimliksiz bıraktığını, bunun da Araplar yüzünden olduğunu söyleyen bir düşünce her zaman var olagelmiştir.



“Kabe onların olsun Çankaya bize yeter” sözüyle özdeşleşen bu yaklaşım, bilinçli bir şekilde körüklenmiş, Kral Abdullah örneğinde olduğu gibi ölçüsüzce kullanılmıştır.

Neymiş, Kral Hazretleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nı bir yanına, Başbakanı’nı da diğer yanına oturtup fotoğraf çektirmiş.

Vay bedevi vay...



Bunlar eleştiri düzeyinde dile getirilse, böyle bir sorgulama içine girmek anlamsız kalır. Ama işin içine “sövgü” girince, “durun bir dakika” deme ihtiyacı ortaya çıkıyor.



28 Şubat sürecinde muvazzaf bir paşamızın, Suudi Kralına ana-avrat sövdüğü halde, üstü örtülü taltif edilmesini de, bu bilinç altının biraz abartılı bir şekilde dışa vurumu olarak görebilirsiniz.



İşin kötüsü, Araplara dönük hakaretamiz üslup bazen türk diplomatların konuşmalarına bile yansıyor.



Birkaç yıl önce bir diplomatımızın, Arap muhataplarından söz ederken “Nemrut Suratlı” gibi bir ifade kullandığını duyunca çok yadırgamıştım.

Medyamızdaki arap düşmanlığının bir ucu da, arap ülkeleriyle geleneksel husumet içinde bulunan bazı dış unsurların, içerideki nüfus alanlarını kullanarak yaptıkları kışkırtıcılığa uzanıyor.



Evet, Araplar, Birinci Dünya Savaşı’nda bizi arkamızdan vurdu...

Ama, geçmiş defterleri karıştıracak olursak, kendimize kendimizden başka düşmanlık yapan o kadar çok millet buluruz ki... Nedense hiç kimse, Suudi Arabistan Kralı’nın Türkiye’ye olan özel ilgisinden söz etmiyor. Bu özel ilginin bir sebebinin de “Geçmişteki acıları unutalım” mesajı içerdiğini hiç düşünen yok. Oysa, bu mesajı Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçisi bir süredir Kral Abdullah adına yaymaya çalışıyor.




Evet, halen Vahhabi Arapların bizim müslümanlığımıza epey rezervli olduğunu biliyoruz. Ama bu bile, arapları kategorik bir şekilde düşman ilan etmemizi gerektirmiyor.



Çünkü Arapların hepsi Vahhabi değildir.



Evet, Suudi Kralı ve hanedan üyeleri, İslam’ın izin verdiği sınırları epey zorlayan aşırı müsrif bir hayat sürüyor. Ama bununda hesabını soracak olan bellidir. Hadi anlayacağınız dilden söyleyeyim. Size ne el alemin lüks yaşantısından.



Ve evet pek çok arap ülkesinde Osmanlıdan, yani bizden emperyalist olarak söz eden milliyetçi bir damar her zaman bulunmuştur. Ama hiçbir zaman halklar arasında hasmane düzeye varan derin ve geleneksel düşmanlıklar olmamıştır.


Batı ülkelerinde giderek yaygınlaşan yabancı düşmanlığını, (Buna ırkçılık da diyebilirsiniz) cılız cümleciklerle yadırgayanlar, doğuya doğru yaptıkları herhangi bir yolculukta bu türden bir davranışla karşılaşmışlarsa, şu aşağıdaki yorum bölümü onların cevaplarını bekliyor.



İşte tam da bu nedenle ağız dolusu küfürler yağdırarak araplardan nefret ettiklerini söyleyenlerin duygularını, masumane duygular biçiminde görmekte güçlük çekiyorum.
 
Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ;2305742' Alıntı:
Sezer hakkında da aynısı yazıldı çizildi
AKPliler işine gelince süper-demokrat işlerine gelmeyince despot oluyorlar sanki
yazıda ve yorumlarda Cumhurbaşkanlığı makamına saygısızlık edilen bir tek cümle bile göremiyorum
(varsa söyle, biz de bilelim!)
İşine gelmeyenler fikirleri "saygısızlık" olarak algılıyorsan "demokrasi"nin ne olduğunu öğrenmen gerekli.



Yazılan yorumu önce anlam olarak kavrayabilirsen saygısızlığın sadece cümlelerle olmayacağını anlam ve mana dan tavır hal ve davranışlardan olacağını çıkartabilirsin.
Doğruya unutmuşum ben demokrasi sadece size işliyo (nasıl demokrasiyse ) bize gelince gerici ve bölücü oluyoruz, pardon forumdaşım. Sen bildiğin gibi ben bildiğim gibi anlaşmak ve uzlaşmak kuzey ve güney kutuplarının bir araya gelmesiyle olur. Allah'a emanet olun.
 
MHP: Suudi Kralı İncitmeyiz

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ı otelinde ziyaretini değerlendiren MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay, "Suudi Arabistan Devlet Başkanı'nı incitecek bir yorum yapmayız" dedi.
Konuyu açan kardeşimden konunun biraz dışında bir post olduğu için öncelikle özür dilerim.Ama bir beyanın göz göre göre bu kadar saptırılmasına yüreğim razı olmadı.
Sayın gümüşhaneli neden Tunca Toskay'ın beyanının tamamını vermediniz.Tamamı şöyle söylediklerinin:

Tunca Toskay, Türkiye'ye Gelen Ve Protokol Kurallarına Uymayan Suudi Arabistan Kralı İle İlgili Olarak Yorum Yapmanın Doğru Olmadığını Ancak Türkiye'nin İç Siyasetinin Eleştirilebileceği Söyledi. Toskay, "Türkiye Cumhuriyeti Köklü Ve Gelenekleri Olan Bir Devlettir. Bu Dış İlişkiler Konusunda Kendisini Özellikle Hissettirir. Oturmuş Kuralların Değiştirilmesini Çok Uygun Çok Doğru Bulmuyorum" Dedi.
Lütfen bunu MHP yorumu olarak genellemeyin eğer MHP nin yorumu verilecekse Grup başkan vekili Oktay Vural'ın yorumunu da okuyalım;
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, "Sayın Cumhurbaşkanı'nın yaklaşım tarzı, devlet geleneğine aykırı ve yanlış olmuştur. Onurumuzu zedelemiştir" dedi.
Vural, "Cumhurbaşkanının, attığı her adımda Türk milletinin onurunu koruması" gerektiğini ifade etti.
Vural, "Bence o fotoğraflardaki yaklaşım, Türk milletini rencide etmiştir, kabul edilmesi mümkün değil. Devlet geleneğinin yıpratılmasını milletimiz hak etmiyor. Son derece yanlış olmuştur. Dışişleri Bakanlığı'nın da 'Çıkarlarımız vardı' diye de bir açıklaması var. Çıkarlar, onurlar dikkate alınarak korunur. Dolayısıyla bu yaklaşım tarzı, devlet geleneğimize aykırı ve son derece yanlış olmuştur. Çok vahim. Sayın Cumhurbaşkanının tavrı onurumuzu zedelemiştir" diye konuştu.
 
Yazılan yorumu önce anlam olarak kavrayabilirsen saygısızlığın sadece cümlelerle olmayacağını anlam ve mana dan tavır hal ve davranışlardan olacağını çıkartabilirsin.
Doğruya unutmuşum ben demokrasi sadece size işliyo (nasıl demokrasiyse ) bize gelince gerici ve bölücü oluyoruz, pardon forumdaşım. Sen bildiğin gibi ben bildiğim gibi anlaşmak ve uzlaşmak kuzey ve güney kutuplarının bir araya gelmesiyle olur. Allah'a emanet olun.


yazılan yorumu en az senin kadar anladım merak etme :)
saygısızlığın ne olduğunun kararını kanunlar verir
senin istediğini söylemeyince saygısızlık yapmış oluyorsak demokrasi anlayışından şüphe ediyorum.söylediğim budur bilmiyorum daha anlaşılır biçimde nasıl yazabilirim
gerici bölücü olayını da nerden çıkardın anlamadım(ben öyle bir şey demedim) ama bu duygu sömürüsü oluyor biraz.
en iyisi herkes bildiği gibi takılsın :goz:
 
sevgili arkadaşlar ne konuştuğunuzu ne söylemek istediğiniz anlamadım. özellikle Sayın CUMHURBAŞKANIMIZ Abdullah GÜL tarafını tutan arkadaşlar size söylüyorum . maalesef yanlış yapmıştır bu topraklar üzerinde devletimizin en üst kademesi başka bir devletin herhangi bir kademesinin ayağına gidemez. bu topraklar üzerinde kimseye yağcılık yapamaz.bu topraklar içinde bu sınırlar içinde kimseyi anlamak zorunda değilim.o yüzdende bu suudiyi hiç anlamak zorunda değilim. ve net söylüyorum bu ülkenin BAŞKOMUTANI ayağına çağırır kimsenin ayağına gitmez. sadece bu ülkeden kovacaksa gidebilir umarım bunu kalın kafanız almıştr. çünkü ben türküm ve hiç bir zaman ne arabın ne amerikalının ne ingilizin kölesi olmayacağım kimsenin KIÇINI öpmeyeceğim. ben utanmayacağım KIÇ öpenler ve onu seçtirenler utanacak . bu yapılan haraket bir ulusun bir ırkın onuruyla oynamaktır kimsenin özellikle ülkemizin BAŞKOMUTANININ benim onurumla oynamasını hazmedemem
 
RABITA ELEMANLARI




Medine kuşatmasını anımsayanlar da olacaktır. Taif kuşatmasını anımsayana rastlamadım. Arabistan yarımadası yangın yeridir de, gül bahçeleriyle donanmış, Türklerin eseri köşkler ve bahçelerle süslenmiş olan Taif kenti, yayladır.

Türk ordusu Taif’teydi. Hüseyin bin Haşimi’nin aşiret kuvvetleri Mekke’de Türk subaylarına kıyarken; oğlu Abdullah da İngilizlerden aldığı toplarla Taif’i vurdu. Taif kuşatması aylarca sürdü. Yüzlerce Türk askeri açlıktan öldü ya da gecenin karanlığında sızan düşmanlarca boğazlandı.

Cephanesi tükenen Türk ordusundan geri kalanlar bir anlaşmayla teslim oldu. Anlaşma koşulu ilginçti: Türkler, Abdullah bin Hüseyin bin Haşimi’ye değil; İngilizlere esir olmak istiyorlardı.

Medine’de kuşatma yıllarca sürdü. Haşimilerin önderliğindeki kuşatma kuvvetlerini İngiliz subayları eğitmişti. Kentin olanakları Taif’e göre daha iyiydi; ancak orada da yüzlerce Türk açlıktan öldü.

Medine’deki Türk kuvvetleri, Moudros’taki teslim anlaşmasına karşın teslim olmadı. Hanedanlığın hükümeti teslim olmaları emrini Adana’daki Mustafa Kemal Paşa aracılığıyla bildirmek istedi. Kumandan bu emri reddetti. Nice sonra ki, Halife Sultan Mehmed Vahidettin Hz. emriyle teslim oldu Türk kuvvetleri.

Suriye düzlüklerinde İngilizlerin emriyle Türklere saldıran, Şam’da kıyım yapan Faysal bin Hüseyin bin Haşimi, İngiliz danışmanlarıyla birlikte Şam’da krallığını ilan etti; ama İngilizler Suriye ve Çukurova’yı ona yar etmediler. Faysal, İngilizlerin sömürgesi olan Irak’a kral yapıldı. İngilizler, onun kardeşi Abdullah’ı yoktan var edilen Ürdün devletinin başına getirdiler. İngilizler, Suudlar’ı Mekke’de kral yapınca, stratejik müttefikleri Baba Hüseyin bin Haşimi’yi Kıbrıs’a götürdüler.

Arabistan kralları, Arap halkı üstünde faşist bir baskı kurdular; petrolü Amerikalılar ve İngilizlerle paylaştılar. Ortadoğu’da Amerikan saldırılarının en büyük yardımcısı oldular. Türkiye’ye düşmanlıkları hiç eksilmedi. T.C. devletini yıkmak isteyen sözde İslamcılara büyük destek oldular. RABITA örgütü, Atatürk’e sövüp sayan kitap yayınlarını destekledi.

İçimizdeki RABITA uzantıları T.C. devletinin varlığına kastederken, o kralların ayaklarına süründüler. Kimi zaman yönetimi ele geçirenler sandılar ki, “İslam dayanışması” gereği Arap kralları kendilerine destek olacaklar; zorda kalan Türkiye’ye petrol yardımında bulunacaklardır. Oysa bu işlerin Müslümanlıkla ilgisi olmadığını onlardan iyi kim bilebilirdi ki! Türkiye’ye yardım alamadılar; ama Maşallah kendi aileleri altına boğuldu.

Şimdi de Arap krallarına ve Körfez şeyhlerine yurdumuzun en seçkin yerlerini “proje” ya da “yatırım” adı altında bağışlamaya çalışıyorlar. Ancak unuttukları bir şey var: İslam dinini maske edinip, Ortadoğu’da işgalcilere ortak olanlar, tıpkı o işgalciler gibi dökülen kanda boğulacaklardır.

Gün gelecek; Arabistan halkı o krallıkları Amerikan petrol kuyularına gömecek ve Batı’nın uşaklığına son verecektir. Arap krallarının ayakları dibinde dolaşanlarsa, Türklerin tarihine birer kara leke olarak geçecekler… [email protected] 13 Kasım 2007

Not: Bu iş burada kalmaz; yarın yeniden buluşmak üzere… Meraklısı için: 58 Gün – M. kelam ile Filistin’den Anayurdun Dağlarına, UDY Yayınları.

(Yayın: Bolu-Olay, Van Şark Yıldızı, Yeni Giresun, Ordu gerçek, Orhangazi-Tuna, Denizli-Hizmet, Çağdaş Burdur, Aydın-Mercek, Muğla-Devrim, Çağdaş-Marmaris, Antalya-Akdeniz Gerçek, Adana-Söz, Bosdrum- Yarımada, Kıbrıs-Volkan gazeteleri)


Mustafa Yıldırım
 
Cumhuriyet kurulana kadar Ülkede Türklük bilinci yoktu.85 senedir Atatürk ün kurduğu ülkede gelen hükümetler halkı milli bir terbiyeden gecirmemişler hep muhtaç edip kendilerine sadık kul eylemişler.Özetle Cumhuriyet Türkiye de yaşayanlara 15 beden bol.Kullar kendi savaşını vererek Kurdukları rejime sahip cıkarlar.Milletimiz akıllanmamış.Sanki kurtuluş savaşını Biz değilde başka memleket verdi........saygılar..
 
Suud Krala Devlet Madalyasını İptal Davası

Av. Tezcan Çakır



DANIŞTAY BAŞKANLIĞI'NA / ANKARA


DAVACI : Av. Tezcan Çakır

DAVALI : Başbakanlık

T. TARİHİ : 8 .11.2007 günlü ve 26694 sayılı R. G. Tebliğ ile duyurulmuştur.

T. KONUSU : Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz El Suud'a Devlet Şeref Madalyası verilmesine ilişkin 3.11.2007 tarihli ve 2007-12760 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemidir.

OLAY:

1- 8.11.2007 günlü ve 26694 sayılı Resmi Gazete yayımlanan Tebliğ; ülkemizi ziyaret etmek üzere gelen Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz El Suud'a,

" Şeref Madalyası verilmesi "

yolunda 3.11.2007 tarihli ve 2007-12760 sayılı Bakanlar Kurulu kararı alındığını kamuoyuna duyurmuştur. Bakanlar Kurulu kararı, Resmi Gazetede yayınlanmamış olmakla beraber, söz konusu tebliğ ile alındığı anlaşılmaktadır.

2- " Devlet Şeref Madalyası " 24.10.1983 tarih ve 2933 sayılı Madalya ve Nişanlar Yasasının 2. maddesinin (b) bendi uyarınca verilmiştir.

3- İlgilinin madalyanın gerekçesi veya nedeni olarak da;

"… Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin her alanda güçlendirilmesi ve bölgemizin barış ve istikrara kavuşması için sorunların çözümüne yönelik şahsi çaba ve katkıları ... "

gösterilmiştir.


A- Dava ehliyeti hakkında:


1- Ankara Barosuna kayıtlı olarak serbest avukatlık yapmaktayım.1136 sayılı Avukatlık yasasının 2. maddesi,

" …. her türlü hukuki mesele ve analaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini, hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını… "

avukatlığın amacı olarak belirtmiştir. Avukatlardan oluşan baroların, hukukun üstünlüğünü sağlamakla görevli olduğu yasanın 76. maddesinde öngörülmüştür.

2- Öte yandan, 30601426046 kimlik numarasıyla, T.C vatandaşlığına sahibim.

Vatandaşı olmakla övündüğüm Ulusumun ve dolayısıyla Devletimin en üstün madalyasının, tebliğde öne sürülen gerekçelerden yoksun bir kişiye Devletim adına verilmesinden üzüntü ve elem duydum.

Madalyanın üzeri altın kaplama olmasa bile,- ki yönetmeliğin 5. maddesi uyarınca, altın kaplamalı ve "T.C." sembolünü taşıması gerekir- ülkeme ait bir değer, öne sürülen nitelik ve değerleri taşımayan bir kişiye verilmiştir. Sade bir vatandaş olarak da, Anayasanın 36. maddesi uyarınca ortaya çıkarılan bu ölçüsüzlüğe hukuki bir tavır koyabilme hakkımın olduğunu sanmaktayım.


B- Hukuki düzenlemeler:

1- 2933 sayılı Madalya ve Nişanlar yasasının 2. maddesi; Devlet madalyasını üç tür olarak tanımlamıştır. Maddede aynen;

a) Devlet Şeref Madalyası; " Devlet Şeref Madalyası, Bakanlar Kurulunun teklifi, Cumhurbaşkanının tevcihi ile Türkiye Cumhuriyetinin bekası, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun huzuru, birlik ve beraberliği için yurt içinde veya yurt dışında üstün feragat, fedakârlık, başarı ve yararlık gösteren Türk ve yabancı uyruklu kişilere verilir. "

b) Devlet Övünç Madalyası; " İlgili bakanın teklifi, Bakanlar Kurulunun onayı ve Cumhurbaşkanının tevcihi ile yurt içinde veya dışında gösterdiği sorumluluk ve görev anlayışı içinde feragat ve fedakarlık, başarı ve yararlılık dolu çalışmalarıyla Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti adına haklı gurur kaynağı teşkil ederek malul olanlara ve şehit olan kişilerin bu Kanunun 5 inci maddesinde belirtilen mirasçılarına verilir."

Dava konusu Bakanlar Kurulu kararını göremediğimiz için tebliğe itibar ederek, madalyanın yasanın 2/b maddesi uyarınca verildiğini kabul etmemiz gerekmektedir.

Ancak, madalya verilen kişinin yasanın 2/b maddesinde belirtilmiş kişilerden olmadığı çok açıktır.

Eğer, tebliğ ve Bakanlar Kurulu kararındaki yasal dayanak 2933 sayılı yasanın maddesi ( 2/b) ise, hukuki sakatlık daha baştan belirgin bir haldedir.

Kral Abdullah,

" …. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti adına malul ve şehit olan kişilerinden olmadığı gibi, bunların mirasçıları … "

da değildir.

Basında yer alan haberler " Devlet Şeref Madalyasının " verildiğini yazdığına itibar edersek, bu takdirde yasanın (2/a) maddesindeki koşulların oluşmadığını aşağıdaki bölümlerde açıklamağa çalışacağım.

2- Bakanlar Kurulunun 4.07.1988 gün ve 88- 13039 kararıyla kabul edilip, 7.8.1988 gün ve 19892 sayılı Resmi Gazete yayımlanan " Devlet madalya ve Nişanları Yönetmeliği " 2933 sayılı yasanın 13. maddesi uyarınca çıkarılmıştır.

Yönetmeliğin 2. maddesi kapsamı, 4. maddesi de madalyayı tanımlamıştır.

Madalya ;

" yurtiçinde veya dışında, Türkiye Cumhuriyetinin bekasında, ülkenin ve milletin bölünmez. bütünlüğünün korunmasında, Devletin yücelmesinde ve milli menfaatlere katkıda, hizmet ve vazifede, üstün feragat, fedakârlık, başarı ve yararlık gösteren kişilere verilen muhtelif cins ve değerde bir sembol… "

olarak tanımlanmıştır.

Yönetmeliğin 8 . maddesinde belirtilen kişi veya makamların, madalya ve nişanlara layık görülen gerçek veya tüzel kişileri, makama önerebilecekleri öngörülmüştür. Bu makam yönetmeliğin 4. maddesine göre, Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğüdür.

Yönetmeliğin 9. maddesi de, Genel Müdürlükte toplanan tekliflerde ilgilinin kimliği, madalyaya layık ve talep edilme sebepleri ile ve varsa belgelerin de ekleneceğini düzenlemiştir.

Yönetmeliğin düzenleme biçiminden anlaşıldığı gibi, ilgiliye madalya verilmesini isteyen bir kamu makamı ve bunun yazılı neden ve belgeleri anılan genel müdürlükte bulunmaktadır.

Bir Hukuk Devleti olduğumuzdan, herhalde " bana madalya verene, ben de bir madalya vereyim … " denilmemiştir. İdarenin yargısal denetiminin yapılması gerçekten amaçlayan bir Hukuk Devleti isek, madalyayı öneren kamu makamı, önerisinin nedenini ve belgelerini içeren dosya, anılan Genel müdürlükten resen istenip değerlendirilmelidir.

Hukuksal Durum ve İptal Nedenleri:

Bu dava; kralın ziyaret günü ve nedeni, ziyaret biçim ve protokolü, karşılanma ve ağırlama biçimi üzerine kurulu olmamakla beraber, bu hususlarda gösterilen Devlet ciddiyet ve zaafiyet eksikliği veya yetersizliği, aynı zamanda madalyanın verilmesine de neden olduğundan, gerektiği ölçüde bu gibi hususların üzerinde durulmuştur.

Elbette, bir hukukçu olarak konunun diplomatik ve tarihsel, sosyal ve siyasal boyutunu bir yana bırakarak salim kafayla hukuki açıdan değerlendirilmesi çabası içinde olmağa çalışılacaktır.

1- Öncelikle belirtmek gerekir ki, madalya verilmesinin yasal koşulları oluşmuş (!) veya oluşturulmuş veya bu dava nedeniyle hemen oluşturulabilecek olsa bile, ilgilinin ülkemize, ülkenin ve demokratik toplum düzeninin kurucu olan Mustafa Kemal Atatürk' e karşı aldığı tavırlar nedeniyle hakketmediği kanısındayım.

Öte yandan, "ulusal çıkar" kavramı, iki ülke ve toplumlar arasında yaşanılan gerçekler ile halen ve herkez için geçerli hukuk kuralları göz ardı edilerek, iki kişi arasındaki özel ilişki madalya alışverişiyle resmileştirilmiştir.

2- Tebliğde yazılı olan madalya verilmesinin nedeni/ gerekçesi ;

" Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin her alanda güçlendirilmesi ve bölgemizin barış ve istikrara kavuşması için sorunların çözümüne yönelik şahsi çaba ve katkılar … "

imiş.

Anlaşılan odur ki, ilgili kişi iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmek üzere geçmişte esirgememiş olduğu ilgi ve çabayı (!), ileride de devam ettirecek imiş.

Bu hususun güvenceye bağlandığı anlaşılıyor. Bunun yanı sıra, halen bölgenin barış ve istikrara yönelik katkılarından dolayı da, madalyayı hak etmiş imiş. Bu gerekçelerin neler olduğu, madalya teklif yazısında, Bakanlar Kurulu gerekçesinde görüleceğinden, resen getirtilip irdelenmelidir. Böylece, ilgilinin iki ülke ilişkilerini güçlendirme amaçlı olarak yaptığı ve yapacağı kişisel çaba ve katkılar, kamuoyunca da bilinir.

3- Somut olayda Mahkeme'nin re'sen araştırma yetkisinin harekete geçirilmesiyle, idarenin yasal sınırlarını aşıp aşmadığı anlaşılabilecektir. Uyuşmazlığın esasının çözümlenebilmesi için bu görev ve yetkinin kullanılması ve böylece idarenin, hukuka bağlılığı, yasal sınırları içinde olup olmadığı, dolayısıyla hukuka uygun bir Bakanlar Kurulu kararının tesis edilip edilmediği, hukuka saygılı bir idarenin varlığı anlaşılmış olacaktır.

"… Her ne kadar idari yargıda resen araştırma ve inceleme ilkesi geçerli ise de, bu olgu mahkemenin araştırmalarının keyfi bir şekilde yürütülebileceği anlamını gelmez…" [1] , "

"Gerçeğe ulaşılma doğrultusunda yapılan araştırma ve incelemelerin idarenin yerine geçme olarak düşünülmesi de mümkün değildir…" [2]

biçimindeki Danıştay kararları, resen araştırmanın boyutunu ve gerekliliğini ortaya koymaktadır.

İdare Hukuku öğretisinin üstadı, Ord. Prof.Dr. SS. Onar'ın konuya yaklaşımı da oldukça aydınlatıcıdır.

" Dairelerin veya kurulların bu yetkilerinin, tetkik ve hükmü başka mercilerine ait olan hususları kapsamayacağı tabiidir. …. İdari hâkimin bilgi toplama yetkisi, ancak idari hususlar hakkındadır… İdare mahkemesinin yetkisi sadece davanın unsurlarını uyuşmazlığı aydınlatacak bilgi toplamağa inhisar eder, faal idareye emir, talimat ve direktif verme kudreti yoktur… " [3]

biçimindedir.

4- Madalya verilen kişi, Türkiye Cumhuriyetinin sürekliliği, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun huzuru, birlik ve beraberliği için yurt içinde veya yurt dışında üstün feragat, fedakârlık, başarı ve yararlık gösteren bir kişi değildir.

Eğer davalı idare, bu kanı ve iddiada ise, bunları tek tek kanıtlamalı ve belgelendirmelidir.

Ülkemiz için yaptığı fedakarlıklar, gösterdiği yararlı çalışmalar, uluslar arası arenada ülkemiz için gösterdiği çaba ve girişimler, ulusun bölünmez bütünlüğü, huzur ve birliği için yaptığı çalışmalar, nelerse kanıtlanmalıdır.

İşte bu nedenle, yargının resen araştırma yöntemini uygulamasını istemekteyim.

Kanımızca, iki ülke insanlarının Müslüman olmaları dışında hiçbir ortak yönleri yoktur.

Madalyalı kişi, Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşında İngiltere ile birlik olup Türk askerlerin arkadan vuran bir aşiret devletin kralıdır.

Geçmişte Ulusal bağımsızlığımıza yardım ve katkısı olmadığı gibi, bugün geçerli olan Devlet ve hukuk düzenimizi kendisine benzetme çabası içindedir. Tarihin görebileceği en büyük Önderinin kimliğini, anlamını ve tarihsel ağırlığını bilmekten aciz ve saygısız bir kişidir.

Mekke'de Osmanlı mirası ECYAD kalesini yıktırarak tarihi değeri ve mirası yok etmiştir.

Onun yerine inşa ettirdiği iş merkezi- otel yapısıyla, ne kadar paragöz olduğunu göstermiştir.

Şeriat yasalarının uygulandığı, yargısız infazların ve teokratik polis devletinin geçerli olduğu, silah, petrol ve rüşvet ilişkileriyle ABD'nin kuklası olan bir devletin, ülkemizle ilişkileri tartışmalıdır.

Ulusal bir matem gününde, yerleşik diplomatik kuralları ile - anıtkabire gitmemesi, bayrağını indirmemesi, oteline çöl çadırı kimliği vermesi, ülke Cumhurbaşkanını ayağına çağırması vs gibi- Cumhuriyetin kurucusunu ve ilkelerini hiçe sayan kişiye, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük madalyasını verilmesiyle, ulusal onurumuz kırılmıştır.

5- Öte yandan daha önceden tanışmış olmaları, 1983-1991 döneminde Cidde İslam Kalkınma Bankasından dolayı amir ve memur ilişkisi içinde bulunmaları,- madem ki kral, Bankanın patronu sayılır ve banka çalışanları da kralın memurudur - aynı manevi değerlerle donatılı olarak yaşamaları, diğerinin de benzeri bir armağan vermesi gibi olgularla devlet adına ve devlet hesabından, madalya ve buna bağlı onurlandırma belgesi verilmez. Verildiğinde, ulusal onurumuz zedelenmiş olur.

Ülkeyi ziyaret eden devlet Başkanlarına sembolik ve bir anı olarak hediye eşyalar verilmesi gelenek ise, bunun ayrıca bir madalyayla desteklenmesi gerekmez.

Ülkemizi temsilen gidilen yabancı ülkelerde ve Ülkemizi ziyaret eden devlet Başkanlarına, gerek duyulursa ve bir karşılık olarak verilmesi gerekiyorsa, açık veya örtülü ödenekten hediye eşyalar, verilegelmiştir.

Bu tür hediyelerin bedeli, tüm vatandaşlardan elde edilen gelirlerden sağlandığı halde, şimdiye kadar kimse " benden aldığım vergi ile ne diye hediyeler veriyorsun " dememiştir.

Ama hediyenin konusu ülkenin onur madalyası olduğunda; olaya oldu-bitti, ahbap – çavuş ilişkisi, karşılıklı alış-veriş gibi bakılamaz.

Hacca gidecek vatandaş sayısını arttırma amaçlı olarak görülemez.

Sorun, Ulusun vatandaşlarını, halen ve geçmişte bu ülke için savaşanlarını, savaşırken arkadan vurulan atalarımızı çok yakından ilgilendirir.

Savaşta bile, on binlerce kişi savaşır, üstün yararlılık ve fedakârlık gösterir, fakat bazılarına madalya verilir. Dünyada o kadar ilişkide olduğumuz ülkeler varken, neden şeriat ile yönetilen bir ülke başkanı seçilmiştir .?

Bir ulusun onur madalyası, herkese değil, hak edene verilir.

Devletimizin kurucusuna ve kuruluş felsefesine açıkça meydan okuyan birine, kamu vicdanı ve tepkisi göz ardı edilerek Devletin en yüksek madalyası verilemez.

Atatürk'e sevgi ve saygısızlığını her ortamda ortaya koyan kişiye Atatürk'ün kurucusu olduğu Devlet, en üstün madalyasını en aykırı kişiye veriyorsa, madalya dışında bunun bir başka nedeni, anlamı olmalıdır. Milli bayramı ve matem günlerini, alternatif bir başka toplantı ve gösteriler düzenlemekle geçiren yöneticilerimiz, ulusal matem gününü seçerek birilerine özel mesaj iletmek istemiş olabilirler.

6- 2933 sayılı yasaya göre,

" Devlet Şeref Madalyası " Bakanlar Kurulunun teklifi, Cumhurbaşkanının tevcihi ile"

ile verilmektedir. Tebliğe göre, Bakanlar Kurulu bir karar aldığı anlaşılmakta ise de, 3-13 Kasım tarihli Resmi Gazetelerde yayımlanmadığı görülmüştür. Bu durum Bakanlar Kurulu kararı olmadığı değil, yayımlanmasından kaçınıldığı anlamında kabul edilebilir.

Bakanlar Kurulu kararının kesinleşmesi veya uygulanabilir bir hale gelmesi ise,

" Cumhurbaşkanının tevcihi " ile mümkündür. "

Tevcih; yöneltme, rütbe verme, mana verme, yorumlama anlamına gelmektedir.

2933 sayılı yasa ve yönetmelikte, tevcihin nasıl sağlanacağına açıklık getirmemiştir.

Tevcih; yazılı karar alma, yazılmış olan kararı onaylama veya yazılı karar doğrultusunda işlem ve eylemde bulunma biçiminde olabilir.

Hangi yöntemle sonuca ulaşılırsa ulaşılsın, Bakanlar Kurulunca bir karar alındıktan sonra yapılabilmektedir.

Bir başka anlatımla, madalya verilmesine dair Bakanlar Kurulu kararı, bir ön- hazırlık- işlemdir.

Bundan sonra Cumhurbaşkanının alacağı karar veya tavır, bu ön işleme kesinlik kazandırmaktadır. Öyleyse, ortada zincirleme- halkalı - bir idari işlemler dizini var denilebilir. Halkalı işleminin başlangıcındaki sakatlık, nihai işlemi de sakatlar.

Öte yandan, Cumhurbaşkanının kararı veya takındığı tavır, yoklukla sakattır.

Çünkü, 5678 sayılı yasada, görevde bulunan Cumhurbaşkanının yasa değişikliğinden sonra hukuki durumunun ne olacağını belirleyen geçici maddeye yer verilmemiştir.

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine dair yasa, referandum sonucunda yürürlük kazanmış olduğundan, görev süresinin son ermiş olması ve 60 gün içinde halk tarafından Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılması gerekir. Yargılama sürecinde söz konusu 60 gün geçirilmiş olacağından, karar aşamasında bu tartışmanın yapılması gerektiği kanısındayım.

7- Hukuk, yaşayan ve yaşanılan toplumsal ilişki ve olaylara bir çözüm getiren, kurallara bağlayan bir bilim dalıdır. Hukuk, toplumsal olaylardan etkilenir, bunları bir kurala bağlar. Bu nedenle madalya verilmesine ilişkin yasal düzenlemeler dışında, iki ülke ve vatandaşları arasındaki tarihi, diplomatik ve sosyolojik gelişme ve olaylara bakılarak bir sonuca ulaşılmalıdır.

" Verilmiş olan madalyanın davası görülmez.", " İptal kararı verilse bile, uygulanması sorun yaratır. "

denilse bile, davanın gerçek sahibi olan toplumun tavır ve tutumuna daha çok önem vermekteyim.

Davanın usulden veya esastan reddi, hukuki inancımı ve vicdani kanımı değiştirmez.Toplumun, Devletimizin kurucusuna ve kuruluş felsefesine sahip çıkacağına inanıyorum. Demokratik ve laik bir Cumhuriyetin, şeriat kurallarını uygulayan bir ülke yöneticisine, Cumhuriyetin en üstün madalyasını vermemesi gerektiğini düşünüyorum. Somut olayda, demokratik, laik ve Hukuk Devletine yakışmayan bir karar alınmış ve uygulanmıştır. [4]

Demokrasilerde hukuk, tarafların gücü ya da statüsüne göre yorumlanmaması gereken, evrensel kurallar bütünüdür.

SONUÇ: Açıklanan nedenler ve resen görülecek sair hususlarla dava konusu kararın iptaline, avukatlık ücreti ile yargılama giderlerinin davalı idareye yükletilmesine karar verilmesini, saygılarımla arz ve talep ederim. 13.11.2007




Av. Tezcan Çakır


EK:

Dava konusu Bakanlar kurulu kararı R.G. bulunamadığından eklenilememiştir.

BK Tebliği





--------------------------------------------------------------------------------

[1] - Dn. 3. D. 25.10.1989 gün ve E:89/452-2340 s.k. Dan. Der. Sayı:78-79 sh:176

[2] _ Dn. 9. D. 20.5.2004 gün ve E2002/5192, K:2004/3381 s.k. Dan. Der. Sayı:6 sh:222

[3] . SS Onar. İ.H. Umumi Esasları Cilt 3. sh. 1984

[4] - Ana.MK.27.3.1986 E .1985/31,K.1986 /11 9.5.1986 - 19102 sayılı R.G
 
"""Nitekim Suudi Kralı, memleketine dönerken havaalanında Suudi bayrağının göndere çekilmesine izin vermemiş. "İki lider arasındaki dostluk", Suudi Kralı’nın kendi kurallarını yumuşatmasına yetmemiş!"""


yuh artik bu kismini simdi ogrendim... simdi ben mi yanlis anliyorum yoksa burada suudi krali bizim cumhurbaskanina "bu kadar sunepe durumuna dusme" mi demis?????
 
Geri
Üst