İslam Düşmanlarını Sevmenin Zararları

neb34

Banned
Katılım
20 Nis 2007
Mesajlar
1,110
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
KİM ALLAH'IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEZSE İŞTE ONLAR
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adi ile


''Allah indinde (katında) din ancak İslam'dır.'' (Al-i İmran, 19 ayet)
''Kim İslam'dan başka bir din ararsa, o istediği din kendisinden asla kabul olunmaz ve o kimse ahirette hüsrana uğrayanlardandır.'' ( Al-i İmran,85.ayet)
''Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık.Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma.''

''Çünkü onlar, Allah'a karşı sana hiçbir fayda vermezler.Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah'da takva sahiplerinin dostudur.'' (Casiye Suresi,18.,19.ayetler)

Ayetlerden anlaşıldığı üzere ALLAH katında yegane din ''İslam'dır''.

Bu dini kabul edenlere Müslüman, geri kalanlara da gayrı müslim adı verilir.

Bu iki grupta toplananların birbirlerine karşı tavırları, kalplerindeki inançlar gibi farklıdır.
Müslümanın yolu; Allah'ın rızasına götüren Sırat-ı Müstakim'dir.Allah'ın gadabına uğramış Yahudilerin, dalalet ve sapıklık içindeki Hristiyanların yolu değildir.
Mü'min'in Yahudi ve Hristiyanlara karşı tutumu Kur'an'ı Kerim ve hadisi şeriflerde bildirilmiştir.
Peygaber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vessellem) hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
''Her kim bir kavmin amellerini (yaptıklarını) severse (hoş görürse kıyamet gününde) onların arasında haşrolacak ve onların yaptıklarını yapmasa da onların hesabıyla muhasebe edilecektir.'' (Deylemi)

''Her kim bir cemaatin kalabalığını artırırsa o, onlardandır.Ve her kim bir kavmin (topluluğun) yaptıklarından razı ve memnun olursa o işi yapanların ortağı olur.'' (Deylemi)
Rivayete göre bir adam İbni Mes'ud (Radıyallahu Anh) Hazretlerini düğüne çağırmış İbni Mes'ud hazretleri düğün meclisine gireceği zaman içeride eğlence sesleri duymuş ve girmemiş, düğü sahibi kendisine:
''Niye gere döndün? diyince:
''Ben Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi vessellem) şöyle buyurduğunu duydum.'' diyerek yukarıdaki hadisi şerifi okumuştur.
''Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.Yahudi ve Hristiyanlara benzemeyin.'' (Tirmizi)

''Bıyıkları kesin, sakalları bırakın, Yahudilere muhalefet edin. (Ali el- Mütteki, Kenzu'l Ummal)

''Müşriklere muhalefet edin,sakalları uzatın, bıyıkları kesin.'' (Buhari)

''Bıyıkları kesin, sakalları salın, Mesuci (ateşperest)lere muhalafet edin.'' (Müslim)

''Bıyıklarınızı kısaltınız.Çünkü Beni İsrail böyle yapmadılar da kadınları zinaya düştü.'' (Deylemi)

''Kim bir kavme benzerse onlardandır.'' (Ebu Davud)

''Bizimle müşrikler arasındaki fark takkler ve üzerinde sardığımız sarıktır.'' (Ebu Davud)

''Yahudi ve Hristiyanların selam verdiği gibi selam vermeyin.Zira onlar elle,başla, işaretlerle selam verirler.'' (Ramuzu'l-Ehadis)

İslamiyet ne ibadet,ne adet,ne de diğer hareketlerimizde gayrı müslimlere benzemeye müsade etmiştir.
İslam dini güneşi ilah kabul edenlerin tapınma vaktinde ibadet etmemizi yasaklamış ve bu vakitlere'' mekruh ibadetler'' adını vermişlerdir.
Nevruz adını alan ilkbahar günleri ile Mehrican denilen sonhabar günlerinde nafile oruç tutmak mekruh görülmüştür.Ancak tutmayı adet edindiği bir oruç bu günlere tesadüf gelirse bir mazur yoktur.
Gayrı müslimlerin ne karnavalı, ne noeli,ne de yılbaşısı Müslüman'ın özenti duyacağı bir şey olamaz , olmamalıdır.
Onların Müslümanlardan bekledikleri tek şey İslam'dan kopmaları, ayrılmaları kendi yollarına tabi olmalarıdır.
Bu husura Rabbimiz bir ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor:
''Onlar kendileri gibi sizin de kafir olup böylece kendilerine eşit olmanızı arzu ederler.'' (Nisa Suresi,89.Ayet)

Onlar hem Allah'ın, hem de mü'minlerin düşmanıdırlar:

''Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin.Oysa onlar, size gelen gerçeği inkar etmişlerdir.Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı Peygamber'i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar.Ben, sizin saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim.Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur.'' (Mümtehine Suresi, 60.ayet)

''Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur.Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'dan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.'' (Bakara Suresi, 120.ayet)

Kalbimizdeki imanın, elimizdeki Kur'anın nuru gözlerini kamaştırmakta, hasetlerinden bizi bu güzel değerlerden soymak arzusundadırlar.

''Ehli kitapdan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.'' (Bakara Suresi, 109.ayet)
Tarih boyunca Haçlı seferlerini bu gaye ile düzenlemişlerdir.
Ayet-i Kerimelerde şöyle buyurulmaktadır.

''Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin.Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafı tutarlar).İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır.Şüphesiz ALLAH , zalimler topluluğuna yol göstermez.'' (Maide Suresi,51.Ayet)

''Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?'' (Nisa Suresi, 144.Ayet)

''Ey iman edenler! Eğer kafirlere uyarlarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürdüler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşerdiniz.'' (Al-i İmran, 149.ayet)

''Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin.Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler.Gerçekten, kin ve düşmanlıktan ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır.Kalplerinde sakladıkları (düşmalıkları) ise daha büyüktür.Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.
İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları severseniz.Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında ''İnandık'' derler; kendi başlarına kaldıklarında da,size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar.De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz ALLAH kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir.
Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırı; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler.Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez.Şüphesiz ALLAH , onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.'' (Al-i İmran Suresi,118.,119.,120.ayetler)

''Ehl-i kitaptan çoğu hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.'' (Bakara Suresi,109.ayet)

Kafirlerin bu tutumu tarih boyunca bir değişiklik kaydetmemiştir.
Peygamberlere karşı şöyle söylemişlerdir.
''Kafir olanlar peygamberlerine dediler ki:
''Elbette sizi ya yurdunuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!'' ,Rableri de onlara: ''Zira mutlaka helak edeceğiz! '' diye vahyetti.''

''Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki:''Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketinizden kesinlikle çıkaracağız ya da dinimize döneceksiniz.'' (Şuayb): ''İstemesek de mi?'' dedi..

Bu itibarla onların sapkınlığı dört ayaklı hayvanlardan aşağıdır.
''Allah katında, yürüyen canlıların en kötüsü kafir olandır.Çünkü onlar iman
etmezler. (Enfal Suresi,55.ayet)

Akıllı kimse ebedi olan ahiret hayatının kurtuluşunu idrak edebilendir.Yoksa sadece makine imal edip onu kullanmak akıllılık değildir.
Nefsani arzular uğrunda kurulan nice medeniyetler, yine bu hevesler uğrunda çöküp gitmiştir.

Küfür içinde bocalayıp duranların işlerini Kur'an-ı Kerim şöyle ifadete etmektedir.
''Rablerini inkar edenlerin durumu (şudur): Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgarın,şiddetle savurduğu küle benzer.Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler.İyiden iyiye sapıtma işte budur.'' (İbrahim Suresi,18.ayet)

''İnkar edenler var ya, onların malları da evlatları da Allah'a karşı kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır.İşte onlar, cehennemliklerdir; onlar orada edebi kalacaklardır.'' (Al-i İmran Suresi,116.ayet)

''Şüphe yok ki kafir olanlar, yeryüzündeki herşey ve bunun yanında da bir o kadarı kendilerinin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için onu fidye verseler onlardan asla kabul edilmez; onlar için acı bir azap vardır.'' (Maide Suresi,36.ayet)

Onların bir çoğu dünya hayatının yeme, içme ve zevklerine dalmıştır.Onların bu geçici konforu bizi aldatmasın.''Onları bıra; yesinler,eğlensinler ve boş ümit onları oyalayadursun. (Kötü sonucu) yakında bilecekler!'' ( Hicr Suresi,3.ayet)

''İnkarcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşmaso, sakın seni aldatmasın!''
''Azıcık bir menfaattir o.Sonra onların varacakları yer cehennemdir.O ne kötü varış yeridir!'' (Al-i İmran Suresi,196.,197.ayetler)

Onlar ne pahasına olursa olsun, mü'minleri kendi yollarına çağırırlar.
''Kafirler, iman edenlere: Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim, derler.Halbuki onların günahını yüklenecek değillerdir.Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.'' (Ankebut Suresi,12.ayet)

Onları dost edinen şeytanı dost edinmiştir.Şeytanda dostlarının ancak cehennem ehli olmasını ister.
''Çünkü şeytan, sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın.O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.'' (Fatır Suresi,6.ayet)
 
İSLAM'DA DİN DÜŞMANLARINA MUHALEFETİN ÖNEMİ


''Bizden başkanısına benzeyen bizden değildir.Yahudi ve Hristiyanlara benzemeyin.'' (Tirmizi)

Bu ve buna benzeyen bir çok hadisi şerifte Yahudilere, Hristiyanlara, müşriklere, Mecusilere muhalafet emredilmiştir.
Dolayısıyla düşmanlara benzememek Şeriat-ı Garra'da kesinlikle emrolunan bir iştir.
Dini Mübin-i İslam, kendisine uyanlar, düşmanlar içerisinde tuzun suda eridiği gibi erimesinler ve her yerde düşmanlarından ayrılsınlar için, onlara düşmanlarıyla kendi aralarında ayırıcı özellik olacak bir takım hususiyetler vermiştir.
Nasıl ki Müslümanlar, kalp amellerinden olan inan meselelerinde düşmanlıklarından seçiliyorsa, aza amellerinde kılık kıyafette ayırıcı vasıflar taşımalıdır.
Zira kalpteki muhabbet zahirde benzemeyi gerektiği gibi, görünüşte benzemekte, kalp de bir nevi dostluk ve sevgi getirir.
Bu iş kimsenin inkar edemeyeceği fakat birden anlayamayacağı bir gerçektir ki, görünüşteki benzeyişlerin eseri yavaş yavaş kalbe tesir eder ki sahibi bunun bir sonra farkedebilir.

Şeyhul İslam Es Seyyid Hüseyin Ahmed El Medeni (Rahmetullahi Aleyh) sakal bırakmanın hikmetini beyan hususunda şu kıymetli açıklamaları yapmıştır:

''Biz yakinen bilmekte ve gözlerimize görmekteyiz ki, her devlet ve hükümet ayrı ayrı vazifelerde bulunan memurlarından her bir kısmı için diğerlerinden seçilecek bir kılık kıyafet tayin etmiştir.

Şehirlerdeki umumun emniyetiyle görevli polislerin kendine mahsus bir takım elbiseleri vardır ki onun rengi diğerlerinin renginden farklıdır.Hatta deniz askerlerinin elbiseleri kara askerlerinin elbileselerinden değişiktir.

İşte bütün özel bu elbiseler, herhangi bir görevde çalışanların şiarı ve nişanıdır.Hükümtler her görevliye özel bir elbise tayin ve tahsis etmekle yetinmeyip, vazifesine hükümetin emrettiği kılık kıyafetin dışında bir şekille gelen kimse hakkında takibat yapmakta,gerekirse onu vazifeden uzaklaştırmaktadır.

Yine böyle biz bütün kavimlerin,milletlerin,toplumların ve devlet müesseselerinin kendine has bir takım farklılıklarla diğerlerinden ayrıldıklarını görmekteyiz.

Özellikle bu bayraklarında ve sancaklarında görülmektedir ki bu sayede harp meydanlarında dot düşmandan seçilir.Bu özellikler bulunmadığında elbette harp nizamı bozulacak ve bir hükümetin askerleri birbirlerini farkedemediklerinden kendi aralarında harp edeceklerdir.

Mesela: Bir asker kendi devletinin nişanını terk etmekle hükümetine ihanet etmiş sayılacağından büyük bir cezaya çarptırılır.Tarihi gözden geçirdiğimizde de görüyoruz ki, kendi özelliğini terk eden kimsenin istiklali kalmayıp benzediği cemaatlere katılmaya mecbur olur.

Mesela: Hindistan'ın sakinlerine bakalım, orada bulunan müşrik Hinduların kendilerine mahsus bir takım kılık kıyafetleri vardır ki, hariçten gelen herhangi bir kimse kendi şeklini korur ve kıyafetini muhafaza ederse müstakil bir varlığa sahip,seçkin bir kimse olarak kalır.

Nitekim kendi memleketlerinden gelen Fransızlar kılık kıyafetlerini değiştirmediklerinden kendi elbiseleriyle tanınmakta ve şekilleriyle seçilmektedirler, dolayısıyla onlar hakkında kimse ''Bunlar Hindulardandır.'' diyemez.

Yine böylece Hindulardan ayrılan Sih toplumu sakallarını,saçlarını, bıyıklarını,alabildiğine uzatıp hiç kısaltmayarak kendilerine özel bir şekil oluşturmuşlardır ki, onlarda o şekilleriyle seçilmektedirler.

Halbuki bu özellikleri olmasa, onlar da Hindulardan sayılacaklardı.Kendileri cidden azınlıkta oldukları halde, şu anda Hindistan'da müstakil bir haysiyetleri vardır.

Muhtelif memleketlerden Hindistan'a gelip yerleşerek Müşrikleri İslam'a davet eden ve birçok insanın Müslüman olmasına vesile olan Müslümanlar da, müşriklerin şehirlerinde ve köylerinde, kendi dinlerinde samimi, peygamberlerinin sünnet ve siretini muhafaza edici ve her türlü muamelelerinde ona itiba edici olarak yaşadıklarından herkesin kabul ve takdir ettiği bir varlığa sahip olmuşlardır.

Eğer Müslümanlar kendi özelliklerini korumasalardı, elbette yerli müşrikler gibi olurlar ve İslam'dan nasipleri ancak Müslüman ismi olurdu.

Bu anlatılanlardan açıkça ortaya çıkmıştır ki,bir kavmin veya mezhebin varlığı, ancak kendilerini kılık kıyafet,şekil-suret, özel ibadet ve hayat tarzı bakımından diğerlerinden ayırdıkları zaman mümkün olacaktır.
Allahhu Teala bu ümmeti diğerlerinden seçkin bir ümmet kılarak onlar, iç ve dışta, kılık kıyafette,gelenek ve görenekte ve bütün işlerde Peygamberinin sünnetine uymayı emretmiştir.
Nitekim Mevla Teala bu hakikati şu ayetiyle açıklamıştır.
''Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.'' (Ahzap Suresi,21.ayet)''

Dolayısıyla Müslüman ümmet, zahirde ve batında Nebisinin yoluna uyarak her hal ve herakette, her an ve mekanda Resulünün eselerine tabi olarak, müşriklernden, kafirlerden, Yahudi ve Hristiyanlardan, peygamberlerinden aldıkları özelliklerden ayırlmışlardır.

O halde bizim üzerimize düşen, Avrupa ve Amerika'ya kulluktan, şark ve garp beyinsizlerinin eteklerine sarılmaktan kurtularak, Allahu Teala'nın bize ikram ettiği, önce ve sonrakilerin Efendisinin (Sallallahu Aleyhi Vessellem) sünnetine uyma şerefine ermektir.

YAHUDİ VE HRİSTİYANLARI DOST EDİNMEYİN


''Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin.Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirlerinin tarafını tutarlar).İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır.Şüphesiz ALLAH zalimler topluluğuna yol göstermez. (Maide Suresi,51.Ayet)

Mevla Teala bu ayeti kerimesinde Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyiniz dedikten sonra bu nehyin sebebini açıklamak üzere:
''Onlar birbirinin dostlarıdırlar.'' buyurmuştur.
Taberi tefsirinde zikredildiğine göre bunun manası Yahudiler mü'minlere karşı kendi aralarında birliktedirler, Hristiyanlar da böylece kendi dinlerine muhalefet eden herkese karşı birbirlerinin yardımcısıdırlar.'' demektir.

Nefesi tefsirinde zikredildiğine göre bu ayeti celilede küfrün tek millet olduğuna delil vardır.

Ruhu'l-Beyan tefsirinde de şöyle zikredilmiştir.Yahudi ve Hristiyanlar arasında haddi zatında bir dostluk yoktur.Ancak burada anlatılmak istenen Yahudi ve Hristiyanlardan her bir fırkanın kendi aralarındaki diğer fırkalarla dostluğudur.
Fakat şu anda Yahudi ve Hristiyanlardan her biri küfürde ittifak etmiş ve Müslümanlara zarar vermek fikrinde birleşmişlerdir.

Daha sonra Mevla Teala ''İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır.'' buyurmuştur.
Bu ifade-i celile, din konusunda muhalif ve farklı olan kimseden mutlaka uzaklaşılması konusunda Mevla Teala'nın te'kidli ve şiddetli açıklamasıdır.
Ebu Suud Efendinin beyanına göre bu ayeti celilede mü'minleri, kafirlerle hakikaten dost olmasalar da dost gibi görünmelerinden de, büyük bir engelleme vardır.Çünkü Mevla Teala mutlak olarak ''İçinizden onları dost edinen de şüphesiz onlardandır.'' buyurmuştur.

Hazin tefsirinde Ebu Musa el-Eş'ari (Radiyallahu Anh) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
Bir kere ben Hazreti Ömer (Radiyallahu Anh)'e:
-Benim Hristiyan bir katibim var, dedim.O'da:
-Hay ALLAH canına alasıca! Sana ne oluyor.Bir müslüman katib edinsene.Allah'ın <<ey iman edenler! Ne Yahudilei, ne de Hristiyanları dost edinmeyin>> , ayeti kerimesini hiç duymadın mı? buyurdu.Bunun üzerine ben:
-O'nun dini kendine ait bana lazım olan yazısıdr, deyince O:
-Madem ki ALLAH onları hor ve hakir kılmıştır, ben onlara ikram etmem.Allah ki onları alçak kılmıştır, ben onlara ikram etmem.Allah ki onları alçak kılmıştır, ben onları aziz kılmam.Allah onları rahmetinden uzaklaştırmışsa, ben onları yaklaştırmam.> buyurdu.O zaman ben:
-Basra'nın işi ancak onunla halleloluyor, diyince, Hz.Ömer (Radiyallahu Anh):
-Farzet ki Hristiyan öldü.O zaman ne yapacaksın? dedi.
Yani <<onun ölümünden sonra ne yapacaksan şimdi onu yap, ondan başka hiçbir Müslüman bularak ona muhtaç olma.>> buyurdu.

Konyalı Mehmed Vehbi Efendi de şu açıklamaları buyurmuştur:

''İslam milleti bu ayeti kerimenin manasını gözetmediklerinden çok büyük felaketler görmüşlerdir.
Hatta Osmanlı Devleti'nde dış işleri başkanlığı bir zamanlar Müslüman olmayan kimselere teslim edildiğinden , onların zamanında bir çok İslam topraklarının elden çıktığı tarihlerde geçmektedir.
Son Balkan harbinde zımmi kabul ettiğimiz Hristyianlardan Müslümanların ne kadar çok zarar gördüğünü ve onlardan alınan askerlerin taburlarda ne kadar hainlik ettikleri görülmüştür.
Bu muharebelerde beş-altı vilayetin elden çıkmasının birçok sepebleri varsa da onlardan birisi de tab'amazdan olan Hristiyanların hainlikleri olduğu bilinmektedir
Şu halde İslam Hükümetinin, kendi dininden her işte hizmete elverişli sanatkarlar yetiştirip, yabancılara muhtaç olmamanın çaresini düşünmesi lazım olduğu gibi, mümkün olduğu kadar gayri müslimleri mühim işlerden uzaklaştırması gereklidir.
Eğer İslam ümmeti bu ayetin gereğince hareket etmiş olsa hiçbir zaman malıp düşmeyeceği şüphesizdir.Kafirleri mühim görevlere yerleştirmek, daha cesur, daha kabiliyetli olduklarından bahsetmek ve heryerde bu gibi sözleri söylemek, onların şecaat, gayret ve heveslerini arttırarak, Müslümanların hevesini kırmaktan ibaret olduğundan nekadar çirkin ve yanlış nir hareket olduğu bilinmektedir.
Maalesef bu gibi durumlar bir zamandan beri Müslümanların müptela olduğu bir hastalıktır ki, İslam ırkına tamamen zafiyet vermiş ve onları yerlerinden kalkamayacak bir hale getirmiştir.''

Muhyiddin-i Arabi (Kuddise Sirruh) buyurmuştur ki:
''Şam-ı Şerif'te gördüm ki, Müslüman erkekler ve kadınlar Hristiyanlarla dostluk ediyorlar, onlara yumuşak muamele yapıyorlar, küçük çocuklarını kiliseye götürerek bereketlenmek yoluyla ma'mudiye suyundan onların üzerine serpiyorlardı.İşte bu kafirliktir.Bundan Allahu Teala'ya sığınırız.''

Ma'mudiye: Hristiyanlara ait sarı bir sudur ki, çocuklarını ona daldırırlar ve onu diğer ümmetlerin sünnet muamelesi gibi kabul ederlerdi.

Hristiyanların yılbaşısında, Nevruzuna tazim edip o günde onlara bir şey hediye etmek ve onlarla birlikte olmak buna kıyas edilmelidir.

Mevla Teala, ayeti celilenin sonunda:
''Şüphesiz ki ALLAH , o zalimler topluluğuna hidayet etmez.'' buyurarak Yahudi ve Hristiyanları dost edinenlerin hem kendilerine hem de din kardeşlerine zulmettiklerine işaret edilmiştir.

Allahu Teala İslam ümmetini bu müzmin hastalıktan kurtarsın.Amin

Mahmut Efendi Hazretleri'nin (k.s) Yahudi ve Hristiyanlar hakkında buyurdukları


Millet nereye gidiyor? Kimi yahudiye, kimi hristiyan'a imreniyor, onlar gibi olmak istiyor ve oluyor da.Bazı Müslüman aileler genç kızlarını yahudilerin, hristiyanların yanına hizmet etmeye gönderiyorlar.İnsan açlıktan ölür de bunu yapmaz.
Kızlarımız, kadınlarımız, bize emanettir ne yahudiye, ne hristiyana hiçbir kimseye teslim edilmez, edilirse Allah'ın dininden başka bir din aranmış olur.Onları bir yere teslim etmemiz gerekiyorsa İslam şartlarına muvafık bir şekilde teslim etmeliyiz.

''Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin.Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar).İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır.Şüphesiz ALLAH , zalimler topluluğuna yol göstermez.'' (Maide suresi,51.ayet)

''Kalplerinde nifak hastalığı olanları, <<Bize bir felaket isabet etmesinden korkarız>> diyerek onların (kafirlerin) arasında (dostluk yapmak hususunda) yarıştıklarını görürsün.'' (Maide suresi,52.ayet)

Münafıklar bu gibi sözleri söylemekle kalplerindeki nifakı ortaya çıkarmış oluyorlar.Allah'ın dininin galip geleceğinden ve Resulünün muvaffak olacağından şüphe ediyorlar.
Yahudi ve Hristiyanları kendilerine dost tutmak ile tedbir aldıklarını zannediyorlar.
Kafirlerle dostluk etmemeye gayret etmeliyiz, adetleri, huyları bize geçer korkusundan onların ateşini dahi görmemeye çalışmalıyız.
Avrupa'ya mastır, doktara yapmaya gidiyorlar.Bunlar o kimseleri nereye çeker? DİNSİZLİĞE .
Kafirlerden korkup onlara taviz vermeyelim.Bu ancak şeriatın müsaade ettiği yerde, müsaade ettiği şekilde yapılabilir.

Tevbe Suresinin bir ayeti celilesinde Mevla Teala şöyle buyuruyor:
''Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktirler.''
Kafirler pisliğin ta kendileridirler, kuşları havada uçarken tutsalar, yüksek dağları devirseler de necestirler.Öyle ise:
''Artık bu seneden (hicretin 9.senesi) sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar.''

Zira müşrikler, cenabetten gusletmezler, hadesten abdest almazlar, diğer necasetten de çekinmezler.Halbuki mescid Allah'a şbadet için hazırlarlanmış mübarek bir mekandır.Bu mübarek mekana girmek için kamil bir taharet lazımdır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hicretin dokuzuncu yılı, Ebu Bekir Sıddık'ı Mekke'i Mükerreme'ye göndermişti.Hz.Ebu Bekir (Radıyallahu Anh) gittikten sonra Tevbe Suresi nazil oldu.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Tevbe Suresinin başından yukarıdaki ayeti kerimenin sonuna kadar olan kısmının (Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar) halka okunması için, Hz.Ali'yi (Radıyallhu Anh) Hz.Ebu Bekir'in (Radıyallahu Anh) arkasından gönderdi.

Hz.Ali (Radıyallahu Anh) Arafe günü surenin başından buraya kadar olan ayeti kerimelerini müşriklere okudu, dellallar vasıtasıyla bütün halka duyurdu.Müşriklerin ahidlerini reddederek, Allah'ın ve Resulü'nün müşriklerden beri olduğunu bu seneden sonra müşriklerin bir daha hac yapamayacaklarını halka bildirdi.
Mekke halkı geçimlerini ticaretle, bilhassa hac zamanı etraftan gelen kabile ve aşiretlerin çok miktarda getirmiş oldukları ticaret metaı ve yiyeceklerle temin ediyorlardı.
Bu kabilelerin bir çoğu müşrikti.Artık bunlar bir daha gelemeyecekleri için darlık ve açlık baş göstereceğinden korkan Mekke'lilerin korkuları şu ayeti kerimeyle giderildi.
''Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) ALLAH dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir.Şüphesiz ALLAH iyi bilendir, hikmet sahibidir.'' (Tevbe Suresi,28.Ayetten)

Memleketimize saraylarımızı, köşklerimizi, müzelerimizi, tarihi yerlerimizi görmeye turistler geliyor, tekkelerimizi, mukaddes yerlerimizi de geziyorlar.
''Bize döviz bırakıyorlar, kar elde ediyoruz.Onlar döviz getirmeseler biz ne yaparız?'' diyen Müslümanlaa da yukarıda geçen ayeti kerime ile cevap verilmiş olunuyor.

Ayet-i Kerime'nin devamında Allahu Teala şöyle buyuruyor:
''Kendilerine Kitap verilenden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, ALLAH ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselere, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.'' (Tevbe Suresi,29.Ayet)

Yahudi ve Hristiyanlar ne Allahu Teala'ya, ne de O'nun Resulüne inanmıyorlar, bizim dinimizi de bu hale düşürmeye çalışıyorlar.

Kafirler bu dünyada can güvenliklerin, ancak ve ancak Müslümanlara cizye vermek kaydıyla elde edebilirler, fakat ahirette Mevla Teala onların gırtlaklarını sıkacaktır.

Yukarıdaki ayeti kerime kafirlerin yararınadır.Korkup iman ederek ebedi azaptan kurtulabilirler.

Mahmut Efendi Hazretleri'nin (k.s) Yahudi ve Hristiyanlar hakkında buyurdukları


Millet nereye gidiyor? Kimi yahudiye, kimi hristiyan'a imreniyor, onlar gibi olmak istiyor ve oluyor da.Bazı Müslüman aileler genç kızlarını yahudilerin, hristiyanların yanına hizmet etmeye gönderiyorlar.İnsan açlıktan ölür de bunu yapmaz.
Kızlarımız, kadınlarımız, bize emanettir ne yahudiye, ne hristiyana hiçbir kimseye teslim edilmez, edilirse Allah'ın dininden başka bir din aranmış olur.Onları bir yere teslim etmemiz gerekiyorsa İslam şartlarına muvafık bir şekilde teslim etmeliyiz.

''Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin.Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar).İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır.Şüphesiz ALLAH , zalimler topluluğuna yol göstermez.'' (Maide suresi,51.ayet)

''Kalplerinde nifak hastalığı olanları, <<Bize bir felaket isabet etmesinden korkarız>> diyerek onların (kafirlerin) arasında (dostluk yapmak hususunda) yarıştıklarını görürsün.'' (Maide suresi,52.ayet)

Münafıklar bu gibi sözleri söylemekle kalplerindeki nifakı ortaya çıkarmış oluyorlar.Allah'ın dininin galip geleceğinden ve Resulünün muvaffak olacağından şüphe ediyorlar.
Yahudi ve Hristiyanları kendilerine dost tutmak ile tedbir aldıklarını zannediyorlar.
Kafirlerle dostluk etmemeye gayret etmeliyiz, adetleri, huyları bize geçer korkusundan onların ateşini dahi görmemeye çalışmalıyız.
Avrupa'ya mastır, doktara yapmaya gidiyorlar.Bunlar o kimseleri nereye çeker? DİNSİZLİĞE .
Kafirlerden korkup onlara taviz vermeyelim.Bu ancak şeriatın müsaade ettiği yerde, müsaade ettiği şekilde yapılabilir.

Tevbe Suresinin bir ayeti celilesinde Mevla Teala şöyle buyuruyor:
''Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktirler.''
Kafirler pisliğin ta kendileridirler, kuşları havada uçarken tutsalar, yüksek dağları devirseler de necestirler.Öyle ise:
''Artık bu seneden (hicretin 9.senesi) sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar.''

Zira müşrikler, cenabetten gusletmezler, hadesten abdest almazlar, diğer necasetten de çekinmezler.Halbuki mescid Allah'a şbadet için hazırlarlanmış mübarek bir mekandır.Bu mübarek mekana girmek için kamil bir taharet lazımdır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hicretin dokuzuncu yılı, Ebu Bekir Sıddık'ı Mekke'i Mükerreme'ye göndermişti.Hz.Ebu Bekir (Radıyallahu Anh) gittikten sonra Tevbe Suresi nazil oldu.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Tevbe Suresinin başından yukarıdaki ayeti kerimenin sonuna kadar olan kısmının (Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar) halka okunması için, Hz.Ali'yi (Radıyallhu Anh) Hz.Ebu Bekir'in (Radıyallahu Anh) arkasından gönderdi.

Hz.Ali (Radıyallahu Anh) Arafe günü surenin başından buraya kadar olan ayeti kerimelerini müşriklere okudu, dellallar vasıtasıyla bütün halka duyurdu.Müşriklerin ahidlerini reddederek, Allah'ın ve Resulü'nün müşriklerden beri olduğunu bu seneden sonra müşriklerin bir daha hac yapamayacaklarını halka bildirdi.
Mekke halkı geçimlerini ticaretle, bilhassa hac zamanı etraftan gelen kabile ve aşiretlerin çok miktarda getirmiş oldukları ticaret metaı ve yiyeceklerle temin ediyorlardı.
Bu kabilelerin bir çoğu müşrikti.Artık bunlar bir daha gelemeyecekleri için darlık ve açlık baş göstereceğinden korkan Mekke'lilerin korkuları şu ayeti kerimeyle giderildi.
''Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) ALLAH dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir.Şüphesiz ALLAH iyi bilendir, hikmet sahibidir.'' (Tevbe Suresi,28.Ayetten)

Memleketimize saraylarımızı, köşklerimizi, müzelerimizi, tarihi yerlerimizi görmeye turistler geliyor, tekkelerimizi, mukaddes yerlerimizi de geziyorlar.
''Bize döviz bırakıyorlar, kar elde ediyoruz.Onlar döviz getirmeseler biz ne yaparız?'' diyen Müslümanlaa da yukarıda geçen ayeti kerime ile cevap verilmiş olunuyor.

Ayet-i Kerime'nin devamında Allahu Teala şöyle buyuruyor:
''Kendilerine Kitap verilenden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, ALLAH ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselere, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.'' (Tevbe Suresi,29.Ayet)

Yahudi ve Hristiyanlar ne Allahu Teala'ya, ne de O'nun Resulüne inanmıyorlar, bizim dinimizi de bu hale düşürmeye çalışıyorlar.

Kafirler bu dünyada can güvenliklerin, ancak ve ancak Müslümanlara cizye vermek kaydıyla elde edebilirler, fakat ahirette Mevla Teala onların gırtlaklarını sıkacaktır.

Yukarıdaki ayeti kerime kafirlerin yararınadır.Korkup iman ederek ebedi azaptan kurtulabilirler.

Yahudi ve Hristiyanları Kafir Eden İtikatları

''Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur, dediler.Hristiyanlar da Mesih (İsa) Allah'ın oğludur dediler.Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir.(Sözlerini) daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar.Allah onları kahretsin! Nasıl da (Haktan batıla) döndürülüyorlar!'' (Tevbe Suresi,30.Ayet)

Papazlar batıl din icat ediyor, Hristiyanları ve Yahudileri aldatıyorlar.
İmanlı bir nakış kursu hocası derste nakış öğretmiş olduğu genç kızlara iman şartlarından birincisi ''-Ben Allah'a inandım.'' Olduğunu söylediğinde, o genç kızlardan birisi:
''Biz gözümüzle görmediğimize nasıl inanırız?'' demiş.

Bu hadise bizim civarımızda bulunan bir kursta geçmiş.Bu kız Hristiyanmıdır, nedir? Fakat Hristiyan değil çünkü Hristiyanlığın aslı tahrif edilmiştir, ama onlar Allah'ın varlığına inanırlar, tamamen ''Allah yoktur.'' demezler.O'na oğul isnad ederler.

Kurtuluş semtinde Trabzonlu Müslüman bir ailenin bütün fertleri İslam'ı bıraktılar, Yehova şahidi oldular.Bizim ihvanlardan birisi o semte gitti, yerleşti, kuvvetl, bir İslami Tebliğde bulunup oradaki havayı değiştirdi de durum düzeldi.Yehova şahitlerinin sesleri çıkmaz oldular.
Şu ibare gereğince kabahat bizim;
''Vadi boş olunca, tilki orada vali olur.''

GAYRİ MÜSLİMLERE MUHALEFET
, RESULULLAH'A İTTİBA


İslam, müstakil bir ümmettir.Her hususta kendine has, orjinal değerleri, tezahürleri olmalıdır.Yabancıya benzemek ve yabancıyı taklit etmek caiz değildir.
Kur'an-ı Kerim ve Hz.Peygamber'in(sallallahu aleyhi vessellem) hadisleri ilim ve tekniğin dışında, yabancılardan kültür almayı ve onlara benzemeyi yasaklar.

Hz.Peygamber (sallallahu aleyhi vessellem) tebliğe başladığı ilk yıllarda ilahi emrin gelmediği, şekke düştüğü hususlarda müşriklerin tarzına uymanktansa,kitap ehli olan Tevrat ve İncil'e inanan Yahudi ve Hristiyanları müşriklere tercih ediyordu.

Ancak putperestler çoğunlukla İslam'a girip Kur'an ayetleri de Yahudi ve Hristiyanları insanların en sapığı olarak bildirince onların İslam'a kazanılma ümidi kaybolduğundan Hz.Peygamber (sallallahu aleyhi vessellem) her hususta Ehli Kitaba muhalefer etmiştir.
Ehli Kitab'a muhalefet, kıblenin Kudüs cihetinden Kabe cihetine dönmesiyle başlayıp,saç şekli,boyanması,selam şekli,kıyafet,haftalık toplanma günü Cuma olması,nafile oruç günleri,hayızlı kadınlarla olan meseleler gibi bir çok şeyde meydana gelmiştir.

Hz.Peygamber (sallallahu aleyhi vessellem)'in Ehli Kitab'a her hususta muhalefeti bir Yahudi'ye şöyle demiştir:
''Resulullah (sallallahu aleyhi vessellem) bize muhalefet etmedik birşey bırakmadı, her işimizde bize muhalefet etti.''

Bu muhalefet keyfiyeti, sadece Ehli Kitab'a karşı olmayıp başka milletlere karşı da muhalefetler emredilmiştir.
Bunun da ihmal edilmeyişinin sebeplerinden biri de ''müstekail ümmet'' fikrinin zihinlerde sabitleştirilmesi ve diğer ümmetlere muhalefet düşüncesinin fertlere meleke haline gelmesini sağlamaktır.

İnaç sisteminin bir olmasıyla birlikte, harici olan şeylerde de benzerlik, bu şeylere bürünen kimselerde birlik ve kardeşlik duygusunu uyandıracaktır.
İcmai kaynaşmanın sağlamlaştırılması meselesinde İslam alimleri bu çeşit dış benzerliklere de büyük önem vermişlerdir.

Bu hususu Malik İbni Dinar hazretleri bir teşbihle takviye ederek şöyle ifade eder:
''İki kişide aynı müşterek vasıf olmadıkça aralarında ülfet ve kaynaşma hasıl olmaz.İnsan cinsi, kuş cinsleri gibidir.Aralarında bir münasebet olmadıkça iki ayrı neviden olan kuş birlikte uçmaz.''

Günün birinde bir karga ile güvercini beraber görünce şaşırır.Nasıl olur da arkadaşlık yapabilirler diye incelemeye koyulur.Az sonra anlar ki, ikisi de topaldır.Ve bunları topallık vasfı bir araya getirmiştir.
Hülasa; çoğu kere ''sünnet'' diye ifade edilen dinin pek çok emirlerini ,İslam medeniyetinin ferdiyet ve şahsiyetini örmesi hasebiyle ''Cebrail Kur'an'ı indirdiği gibi Hz.Peygamber'e sünneti de indiriyordu.''
Rivayetinin de ifade ettiği hakikat çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir.
O sünnet ki kendisine uyulduğu nisbette bu ümmete vaad edilen meziyetler ve üstünlükler elde edilecektir.

Her Hususta Resulullah'a Uymak Hakkında Ayetler:


''Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.Allah'tan korkun.Çünkü Allah'ın azabı çetindir.'' (Haşr Suresi,7.Ayetten)

''Biz her Peygamberi -Allah'ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için göderdik.Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.''
''Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinden hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.''
(Nisa suresi,64.,65.Ayetler)

''Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.Her kim ALLAH ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.'' (Ahzap suresi,36.Ayet)

''Onun emrine aykırı davrananlar, başkalarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.'' (Nur suresi,63.Ayet)

'' (Resulüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.'' (Al-i İmran Suresi,31.Ayet)

''Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.'' (Ahzap Suresi,21.Ayet)

''Ey iman edenler! Allah'a itaat edin.Peygamber'e ve sizden olan ulü'l emre (idarecilere) de itaat edin.Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resulüne götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hemde netice bakımından daha güzeldir.'' (Nisa Suresi,59.Ayet)

''Kim Resul'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.Yüz çevirene gelince, semni onların başına bekçi göndermedik!'' (Nisa Suresi,80.Ayet)

''O, arzusuna göre de konuşmaz.''
''O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.'' (Necm Suresi,3.,4.Ayetler)

ŤêΧâŠ;2178569' Alıntı:
Kim bir kavme benzerse onlardandır
en fazla üzerine düşünülecek sözlerden...

Milletimiz laik bir kafa ile düşündüğü için bu hadisin manasını kavramakta zorlanıyor maalesef
 
KİŞİNİN DOSTLARIDA ÜÇ, DÜŞMANLARIDA ÜÇTÜR


Dostlar: ---------- Düşmanlar:
1-Kendi dostu ------ 1-Kendi düşmanı
2-Dostunun dostu ------ 2-Dostunun düşmanı
3-Düşmanının düşmanı ------ 3-Düşmanının dostu

Mü'min olduklarını söyleyip de Allahu Teala Hazretlerinin düşmanı olan kafirlerle dostluk edenler, onlar, Allah'ın düşmanlarıyla dostluk ettikleri için Allahu Teala'nın düşmanı olmuşlardır.


DÜŞMANINA EMİN OLAN FERYAD EDER

Emin olma aduya etme feryad
Yılan olmaz kişiye çünkü evlad
Aman adayı din dost olmaz üstad.
Eder bir gün emin olanı berbad
Çü küfr imana zıd hakka gidelim
Cemali ba kemale seyr edelim.

Düşmanına emin olma (güvenme,dayanma,yaslanma,inanma) Aman sen bilirsin beni kurtar yardım et, beni kayır, şöyle yap, böyle yap diye feryat etme.Düşman senin aciz olduğunu görünce sevinir.Elinden gelse sana bir tekme vurur.Nerede kaldı sana üzülecek bir yardım edecek.
Çünkü yılan kişiye evlat olmaz.Düşman yılana benzer.Yılan evlat olursa düşman da dost olur.Yılana emin olup evladım diye koynuna koysan, okşasan sonra seni sokar öldürür.Daima şerrini gözetmek lazım.En çok emin olmayacağımız nefsimizdir.

Ey üstadım! Din düşmanları dost olmaz.
Emin olanı bir gün berbad eder.

Ber; üzere demek.Bad; Hava, rüzgar.Yani dinsiz adam seni delalet rüzgarı üzerine koyar uçurur seni cehenneme, niçin?

Çünkü küfür imana zıt.
Düşman kafir, sen Mü'min.İkiside birbirine zıttır.
 
Benden de kısaca;

Bir karardan durmayalım
Gel gidelim dosta gönül
Hasretinden yanmayalım
Gel gidelim dosta gönül

Kılavuz ol gönül bana
Gel gidelim yârdan yana
Canım kurbandır canana
Gel gidelim dosta gönül

Kara haberin almadan
Can bedenden ayrılmadan
Azrail bizi bulmadan
Gel gidelim dosta gönül

Gerçek murada varalım
Yârin hatırın soralım
Yunus Emre'yi alalım
Gel gidelim dosta gönül

Yunus Emre
 
İMAM-I RABBANİ HAZRETLERİNİN KÜFÜR EHL-İ HAKKINDA BUYURDUKLARI

Küfür ve İslam Birbirinin zıddır:

Bizi İslam'a hidayet eden, nimetler veren ve Muhammed (Sallallahu aleyhi vessellem)'in ümmetinden eden Allah'a hamd olsun.

Şunu bil ki; dünya ve ahiret saadetini kazanmak ancak Resulullah'a hakkıyla tabi olmaya bağlanmıştır.
O'na tabi olmakta; İslam'ın hükümlerini yerine getirmek ve onları insanlar arasında icra etmek, küfür adetlerini kaldırıp iptal etmeki o adetleri bütün insanlardan def etmekle olur.
Çünkü İslam ve Küfür birbirinin zıddıdırlar.Kıyamete kadar, hatta kıyametle dahi bir araya gelmezler.
Bunlardan birini icra etmek, diğerini kaldırmayı gerektirir.Onlardan birini aziz etmek, diğerini zelil etmeyi gerektirir.
Muhakkak ki ALLAH (Celle Celaluhu) Kur'an-ı Mecidinde Habibine şöyle buyuruyor:

''Ey Nebi! Kafir ve münafıklarla cihad et ve onlara sert ol.'' (Tevbe Suresi, 73)

ALLAH (Celle Celaluhu) en güzel huylarla vasıflandırdığı Rasulüne bu emri verince bundan şu anlaşılır.
Onlara karşı sert çıkmak en güzel huylar arasındadır.
Her şahsın temenni ettiği bir şey vardır.Bu fakirin temennisi dahi Yüce Allah'ın ve O'nun Rasulü'nün düşmanlarına sert davranmaktır.

İslam dininin aziz olması küfrün ve küfür ehlinin zelil düşmesindendir.
Buna göre kim küfür ehlini ve adetlerini ağırlarsa İslam'ı ve İslam ehlini zelil etmiştir.

Kafirleri ağırlamak yanlız onlara tazim edip baş köşeye oturtmak değildir.Bilakis onları meclislere almak, onlarla sohbet etmek, onların dili ile konuşmak gibi hareketlerde onları ağırlamaya dahil olup onları aziz etmeyi gerektirir.
Onlara en uygun olan şey köpekleri uzaklaştırır gibi Müslümanların meclislerinden onları uzaklaştırmaktır.
Eğer onlarla dünya işlerine ait bir alaka kurmak gerekiyorsa ve bu da onlarsız zaruret miktarı onlarla olmak gerekir.

Ancak İslam'ın kemali böyle bir ihtiyacı da tamamen terk edip onlara iltifat etmemek ve onlara karışıp durmamaktır.
Zira noksan sıfatlardan münezzeh olan ALLAH (Celle Celaluhu) Kur'an-ı Mecidin'de küfür ehlini kendinin ve Rasulünün düşmanı olarak tanıttı.

''Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım , sizinde düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin.Oysa onlar, size gelen gerçeği inkar etmişlerdir.Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı Peygamber'i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar.Ben, sizin saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim.Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur. (Mümtehine Suresi,1.Ayet)

''Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa bilsin ki ALLAH da inkarcı kafirlerin düşmanıdır.'' (Bakara Suresi,98 )
ALLAH ve ALLAH Rasulünün düşmanı olan kimselerle karışık durmak cinayetlerin en büyüklerindendir.

Allah'ın düşmanlarıyla karışık durmanın, onlarla arkadaşlık etmenin kişiye en az zararı, İslami emirlerine yerine getirmek hususunda ki gevşeklik ve zaaf gelmesidir.

Bundan başka onlarla arkadaşlığı sebebiyle küfre sebep olacak şeylerden kaçınmaya utanır.Böyle bir zarar gerçekten çok büyük bir zarardır.
Zira Allah'ın düşmanlarına karşı sevgi gösterisi ile ülfette bulunmak, Allah'ın ve Rasulünün düşmanlığına celbeder.
Bu şekilde yaşayan insan sanır ki, kendisi Müslümandır, ALLAH ve Rasulüne imanı vardır.
Halbuki bilmez ki bu gibi kötü ameller kendisinden İslam-iman devletinin giderir.

Düşmanımı seviyorsun sonra
Zannediyorsun ki ben seni seviyorum
Muhakkak ki senden akıl kaybolmuş gitmiş

Bu din düşmanı kafirlerin işi İslam'ı istihzaya ve Müslümanları maskaralığa almaktır.Aynı zamanda onlar fırsat bulsalar bizi İslam dininden çıkarıp hepimizi öldüreceklerdir.
''Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.'' (Bakara Sures, 217)

''Kim olanlar için dünya hayatı cazip kılındı.(Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alau ederler.Oysa ki, (iman edip) inkardan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir.Allah dilediğine hesapsız rızık verir. (Bakara Suresi,212)

Müslümanlara yakışan utanıp hayalı olmaktır.Baştaki emir sahiplerine düşen de şudur ki daima rezillikte olan bu kimselerin baş kaldırmalarına fırsat vermeyeler.
Hindistan'da bizzat cizye almak küfür ehlinden kaldırıldı.Bunun sebebi; ülkenin devlet başkanlarının küfür ehli ile sohbet etmesidir.
Onlardan cizye almaktan maksat kendilerini zelil etmektir.
Onları zelil etme işi o dereceye varmalıdır ki, cizye vermek korkusundan güzel elbise giyme imkanı bulamasınlar, ziynet eşyası kullanamasınlar.
Bu devlet başkanları, küfür ehlinden ciyze almayı nasıl men etmeye cesaret edebiliyorlar? Halbuki Cenab-ı Hak onların zilleti için cizye için emrini koydu.Bundan gaye onların düşük olup alçalmaları, Müslümanların ise üstünlüğü ve izzetidir.

KÜFRÜN ZİLLETİNDENDİR, İSLAM'IN İZZETİ :


İslam devletine ulaşmanın alemeti küfür ehline buğzedip onları kerih görmektir.Allahu Teala Kur'an-ı Mecid'inde onları ''neces'' (pislik) (Tevbe,28.) ve rics (murdar) diye isimlendirdi.
Eğer devlet başkanları ve Müslümanlar o kafirleri böyle görmüş olsalardı, hiç şüphe yok ki onlarla arkadaşlık etmekten kaçınır, onlar gibi yaşamayı kerih görürlerdi.
Büyük zatlardan biri şöyle buyurdu:
''Sizden biriniz delilik sınırına ulaşmadıkça İslam'a ulaşamaz.''
Burada anlatılmak istenen ''delilik''ten maksat şudur:
İslam kelimesinin ve Müslümanların yükselmesi uğrunda nefsine ve nefsinin zararına iltifat etmemek, bir şeyin kazanılmasına veya elden gitmesine aldırış etmemektir.
Kafirlere her hususta muhalefet edip, İslam yaşanırsa, Hakkın ve Resulü'nün rızası hasıl olur.Hakkın rızasından daha büyük bir devlet olabilir mi?
Allah'ı Rap, İslam'ı din, Muhammed'i (Sallallahu Aleyhi Vessellem) Nebi ve Resul olarak kabul edip razı olduk.

Ya Rabbi; Seyyid'ül Mürselin hürmetine bizi bunun üzerine yaşat, bunun üzerine ruhumuzu kabzeyle. Amin.
(Mektubat-ı Rabbani, Mektup,163)
 
abi ben simdi 3 yahudi 5 hristiyan oldursem beni en onden cennete yollıcakmısınız gibi bi his olustu icimde Hem zaten ben isa yı hic sevmediydim musluman deelse zaten sevmemem gerek di mi hem baa ne gavur un peygamberin den
 
İmanın şartlarından biri de peygamberlere imandır.İstersen İsa yı sevmedidiydim lafını bir daha gözden geçir

Bizim maksadımız gayrı müslim düşmanlığı aşılamak değildir.Amacımız 150 yıldır kapısında dolandığımız insanlara en doğru ölçü olan Kuran ölçüsü ile bakabilmeyi telkin etmektir
 
Yılbaşı nedir?

Hz.İsa'nın (a.s) doğumundan yaklaşık 350 yıl sonra Roma'da ortaya çıktı. Bu dönemde Roma imparatorluğunun her yerinde güneşe tapılıyordu. Roma İmparatorluğu putperestlik ile Hristiyanlığı birleştirerek güneş tanrısının doğum günü 25 aralığı Hz.İsa (a.s)'nın doğum günü kabul etti.

25 Aralığı kabul etmelerinin sebebi 24 aralığa kadar güneş biraz daha erken batıp senenin en kısa günleri yaşanıyordu.Batıda güneşe tapanlar tanrıları olan güneş her gün biraz daha erken kendilerini terk edince buna üzülüyorlardı.
25 Aralık'ta günler tekrar uzamaya başlayınca tanrıları kendileriyle kalmaya razı olmuş ve yeniden doğmuş anlamına geldiğinden mutluluklarını dans, çoşku, içki, ışıklandırma, ağaçlarla yeşillendirme, hindi kesme gibi eğlencelerle kutlarlardı.
İşte 25 Aralık- 1 0cak bu sebeple eğlence günleri ve tatil olarak kabul edilmiştir.Hristiyanlar bu günlerde domuz başı, kaz kızartması ve hindi yemeyi gelenek haline getirmişlerdir.
Haksızlığın, adaletsizliğinn ve zulmün kol gezdiği bir dünyada yaşıyoruz.Sırf Müslüman oldukları için Bosna-Hersek'te, Filistin'de,Irak'ta,Afganistan'da, Çeçenistan'da, Cezayir'de,Keşmir'de ve daha bir çok yerde insanlar öldürüldü ve hala öldürülmeye devam ediyor.

Yılbaşı adetinin sahibi Hristiyanlar Bosnalı çocukları diri diri keserek köfte yapıp annelerine yedirdiler.Derilerini yüzdüler.Müslümanların kafalarını patlatarak beyinlerini köpeklere yedirdiler.Diri diri çocukların gözlerini oydular, çocukların ve kadınların namuslarını kirlettiler.Bebeklerin parmaklarını keserek kendilerine kolye yaptılar.Kadınları birbirine bağlayarak yaktılar.Camileri yakıp yıktılar.
Yakın zamanda Amerika'nın Irak'lı çocukları ne hale getirdiğini televizyon ve gazetelerde görüldü.
İşte özendiğimiz batının bizim için düşündükleri.
Bütün bunlar olurken bizim Müslümanlar hala kimin yılbaşısını kutlayacak ve niçin eğlenecek?
Kolları ve bacakları bombalarla koparılmış çocuklar için mi? Yoksa namusu çiğnenen Müslüman kız kardeşleri için mi?
Neden hep biz onlara her şeyde uyacağız? Onlar bize hiç uyuyorlar mı?
Onlar bizim dini ve milli bayramlarımızı yahud mübarek gün ve gecelerimizi biliyor ve kutluyorlar mı?
Bizim hicri yıl başımız Peygamberimiz'in (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) Mekke'den, Medine'ye hicret günü olan günü kutluyorlar mı?
Kocaman HAYIR......
O halde şu hadis-i şerifi iyi belleyelim inşallah....

''Her kim bir kavmin amellerini (yaptıklarını) severse (hoş görürse kıyamet gününde) onların arasında haşrolacak ve onların yaptıklarını yapmasa da onların hesabıyla muhasebe edilecektir.'' (Deylemi)

RASULULLAH'I TAM SEVMENİN ALAMETİ O'NUN DÜŞMANLARINA BUĞZETMEKTİR


Rasulüllah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tam manasıyla sevmenin alameti, Onun düşmanlarına tam manasıyla buğz edip onun şeriatına muhalif olanlara da düşmanlık göstermektir.

Muhabbet işinde gevşekliğe yol yoktur. Zira seven kimse, sevdiğinin hailne bürünmüş, onun muhabbetinde kaybolmuştur.

Artık ne ona muhalefete gücü yeter, ne de onun muhalifi olan kimselere meyleder. Hiçbir şekilde onlara yumuşak davranamaz. Zira iki ayrı zıd şeyi sevenler bir araya gelemezler. Çünkü iki zıddın bir arada bulunması imkansızdır. Hatta birini sevmek diğerine düşmanlığı getirir.

Ciddi bir şekilde bunlar düşünülmelidir. Fırsat elden gitmeden kaçana yetişmelidir. Zira fırsat elden gittikten sonra pişmanlıktan başka bir şey hasıl olmaz.
Dünya metaı aldanma metaıdır. Ebedi muamele dünyada işlediklerimize göre yapılacaktır. Eğer bu sayılı günlerde Seyyidü'l Evvelin ve Ahirin olan Rasulüllah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her hususta tabi olup yolunda yürümek müyesser olursa ebedi kurtuluş umulur. Aksi halde ziyan içinde ziyan ortaya çıkar.
Kim olursa olsun, hangi ameli işlerse işlesin durum bundan ibarettir.
(Mektubat-ı Rabbani, 165.Mektup)
 
EHLİ İSLAM'IN GÜÇSÜZLÜĞÜ VE KAFİRLERİN GALİP OLUŞUNDAN ŞİKAYET

Allahu Teala size ecdadınızın yolunda sebat ihsan eylesin. Başta onların en faziletlisi olan Hz.Muhammed (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) ve sonra diğer Peygamberler üzerine salat ve selam olsun.

Bilmiş olasın ki diğer insanlara nisbetle devlet başkanı, insanın bedenine nisbetle kalp mesabesindedir.

Buna göre, bir kalp yararlı, sağlıklı olursa bütün bende de yararlı ve sağlıklı olur, fasid olursa bütün beden ve azaları da sağlıksız olur.

Aynı şekilde devlet başkanının düzgün olması insanların düzgün olmasını, kötü olması da insanların kötü olmasını gerektirir.

Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) zamanında Müslümanlar üzerine cereyan eden hadiselere bakmazmısın? Onların başlarına neler geldi.
İslam tamamıyla garipliği, çaresizliği, azlığı, zaafı olmasına rağmen Müslümanlar kendi dinleri üzerinde sabit kılmışlar. Aynı şekilde kafirlerde kendi dinleri üzerinde sabit kılmışlardı.
Özellikle kafirler kuvvetleri, saltanatları olmasına rağmen Müslümanlar üzerine hiçbir küfür hükmünü yürütememiş ve Müslümanların hiçbir işini değiştirememişlerdir. Allah'ın (Celle Celaluhu) şu kavli şerifi bu manayı anlatmaktadır.

1- De ki: Ey kafirler!
2- Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.
3- Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz.
4- Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim.
5- Evet, siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz.
6. Sizin dininiz size, benim, dinim de banadır.
(Kafirun Suresi, 1-6)


Amma geçmiş asırlarda istila ve galip gelme yoluyla kafirler İslam diyarında küfür hükümlerini yürütmüşlerdir. Hatta Müslümanlar, İslam'ın hükümlerini açıklamaktan ve yaşamaktan aciz kalmışlardır, açıklayanı ve yaşayanı öldürmüşlerdir.
Yazıklar olsun bu ne musibet ve bu ne hüzün, bu ne hasrettir ki, Allah'ın elçisi, alemlerin Rabbi'nin sevgilisi Hz.Muhammed (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'i tasdik edenler zelil , hakir düşmüş kıymetleri kalmamış, ama onu inkar edenler ise son derece izzet ve itibar görmüşlerdir.

Müslümanlar yararlı kalpleriyle İslam'ın taziyesine otururken kafirler alay ve eğlenceye alarak onların yaralarına tuz ekmişlerdir.
Hidayet güneşi olan İslam delalet ufkunda perdelenmiş, Hakk'ın nuru önüne perdesi çekilmiştir. Şu anda İslam'ın açığa vurulmasına mani olan haller zeval bulmaya başlamış, Müslümanların devlet başkanının ise başladığının müjdesi herkesin kulağına ulaşmıştır.

Bu durumda Müslümanlara düşen görev şudur ki; devlet başkanına ellerinden geldiğince yardım ederler.
Onun yardımına koşmak ve ona dua etmek onlar üzerine borçtur.
Bu yardımın elle olması mümkün olacağı gibi dille olması da mümkündür.
Yardımın en geçerlisi ve en faziletlisi dille İslam'ın hükümlerini kitap sünnet, icma-ı ümmet'e göre insanlara anlatmaktır.

Bu iş ehli sünnet alimlerinin görüşlerine göre yapılmalıdır ki araya bidatçı, delaletçi girmesin, eğer girerse yolları kaparlar işi fesada çekerler.
Anlaşılan şudur ki her kim yardımına gücü yettiği halde malıya, canıyla, diliyle ve her ne olursa olsun İslam'a yardım etmezse azaba müstahak olur.

''De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan ve Resulünden ve ALLAH yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık ALLAH emri (azabını) getirinceye kadar bekleyin. ALLAH fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. (Tevbe Suresi, 24.Ayet)

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) buyuruyor:
''Her kim bir cemaatin (mal ve can gibi şeylerle yardıma koşar da her hangi bir şekilde onların) artmasına sebep olursa onlardandır.''

(Mektubat-ı Rabbani,47.Mektup)
 
abi ben simdi 3 yahudi 5 hristiyan oldursem beni en onden cennete yollıcakmısınız gibi bi his olustu icimde Hem zaten ben isa yı hic sevmediydim musluman deelse zaten sevmemem gerek di mi hem baa ne gavur un peygamberin den

Tanımadığın için sevmiyosundur Kardeşim
Biraz tanırsan Hz İsa'nın gavurların değil Bizim peygamberimiz olduğunu daha açık anlayabilirsin
 
Aynen dediğin gibi üstadım.Amentünün şartlarından biri de peygamberlere imandır.Hz.İsa(a.s) Hristiyanların,Efendimiz(s.a.v) bizim peygamberimiz diye bir ayrımı ya cahiller ya münafıklar yapar.Hepsi bizim peygamberlerimizdir.Hepsinin tebliği haktır
 
dostum iyi güzel de zaten insanların çoğunun diniyle bir alakası yok yani
adamların hepsi içkiden zinadan geri kalmıyolar
sorsan herkes müslüman bu olayı böle sorucaksın yani kendine bi...
 
abi ben simdi 3 yahudi 5 hristiyan oldursem beni en onden cennete yollıcakmısınız gibi bi his olustu icimde Hem zaten ben isa yı hic sevmediydim musluman deelse zaten sevmemem gerek di mi hem baa ne gavur un peygamberin den
kardesim verdigin cvp cok acayıp bişe ya 3 yahudi 5 hristiyan oldurunce cenete gidemezsin nerden cıkartıyon bunu bizim dinimizde zorlama yoktur istegen istedigi dine inanır. h.z İsa peygamberimiz hankında verdigin cvpta senin dini bilginin olmadıgını gosteriyo biz butun peygamberlere inanır ve onları severiz gavur peygamberi diye bişe yoktur o bizimde peygamberimizdir.

dostum iyi güzel de zaten insanların çoğunun diniyle bir alakası yok yani
adamların hepsi içkiden zinadan geri kalmıyolar
sorsan herkes müslüman bu olayı böle sorucaksın yani kendine bi...

Evet haklısın kardesim ama yaptıklarımız cezasız kalmııcak butun gunahların cezasını cekcez yani yanlış yapıyoz müslüman olmanın gerektırdıgı gorevleri ve emirleri yapmıyoruza ama bişe oldumu Elham durulah müslümanız yanlış yoldayız inş bir gun dogru yola gireriz diyom
 
-dinde zorlama yapanlarıda din düşmanı kabul edebilirmiyiz....
yani kimileri en doğru olan budur diğerleri yanlıştır deyip baskı unsuru oluşturuyor vede akıllarınca dine hizmet ediyorlar..ibadet yeri şuradır diğer yerler değil ibadetin şekli vardır başka türlü olmaz doğru kıyafeti kalıbı budur diğerleri değildir

-dinde zorlama olmamalı zira dinimiz hoş görü dinidir....
-doğuda batıda Yaratanındır ...dolayısıyla dünyanın kendisi ibadet yeridirr
-en güzel örtü takva (ahlak) örtüsüdür...ahlakı yoksa isterse kara çarşafa girsin ister türban taksın isterse arapları taklit etsin yada kendini kafese koysun hiç farketmez ahlakı yoksa..
-sünnet i din sanıp insanları aynı davranışları yapmaya zorlamak uymayanları münafık yada kafir yada sapık sapkın ilan etmek ne kadar doğru değilmi....
 
Sünneti bile bile inkar küfrdür

Ayrıca hoşgörüyü istediğiniz kalıba dökemezsiniz.

Ashabım kendi arasında müşfik küffara karşı şiddetlidir buyuruyor Resulullah(s.a.v).Burada şiddetten murad onlara zulmetmek değildir.BuradaKİ şiddet onların adetlerini,törelerini almamak onların yaşayışlarını kanunlarını benimsememektir.Onlara ülfet duymamaktır.Roma Paris gibi dar ul harb mekanları gezeceğim diye can atanlar sence bu dediklerimin neresindeler?Yahud medeni olacağız diye bedenini açanlar?

Sen bunları görmüyorsun ama üç beş tane şaklabanın dediğini dine mal etmeğe yelteniyorsun

EHLİ KÜFRÜN MÜSLÜMANLARA YİRMİNCİ ASIRDAKİ SALDIRILARI

Yıl 3 Ekim 1911, İtalya'nın başlattığı Libya işgali, 1922'lere kadar devam etmiş, Mussoloni'nin iktidara gelmesiyle, buradaki Müslüman halka uygulanan baskı ve işkence daha da şiddetlenmiştir.
Ömer Muhtar önderliğindeki yüzbinlerce masum Müslüman, toplu halde katledilmeye başlanmış, büyük bölümü de aç bırakılarak ölmeleri beklenmiştir. Bu zulüm, senelerce sürmüş, ancak Mussoloni öldükten sonra, 10 Şubat 1947'de yapılan barış antlaşması ile son bulmuştur. Bu savaşta 1.5 Milyon Müslüman Şehid edilmiştir.

Yıl 1917, Lenin'in camii yıktırma politikası sonucu 1912 yılında sayıları 26.000'i bulan camiden, 1924 yılına gelindiğinde, Rusya'da sadece 1000 adet cami kalmıştır.1917 yılında başlatılan bu girişimden sonra, Din görevlilerinden 45.000 imam asılmış, cemaatten binlercesi bahanelerle (mevcut yönetim ve kanunlar aleyhinde propaganda ve fikir suçu vb.) temerkuz kamplarına gönderilerek şehid edilmiştir.

Nobel ödülü almış Rus asıllı yazar Alexandr Soljenistin'in elde ettiği belgelere göre 1917 Ekim'i ile 1959 Aralık ayı arasında, yani Lenin, Stalin ve Kuruşçev dönemlerinde, devlet baskısı ve terözm nedeniyle eski Sovyetler Birliği'nde 66.700.000 kişinin öldürüldüğü açıklanmıştır.
İncelenen belgeler sonucu; aynı rakam Guiness rekorlar kitabının kitle katliamları bölümünde de alınmıştır.

Bir ingiliz gazeteci anlatıyor:
Ruslar Türkistan'ı istila ederken bir gazetici olarak onları takip ediyordum, şehirlerde direnmeler oluyordu. O kadar çok insan öldürüyorlardı ki cesetten ayak basacak yer bulamıyordum. Birinde bir köye girdik, 20 kadar Türk Kadını kucaklarında çocuklarla, sazlığa doğru kaçıştılar. Önümdeki Rus askeri onları tarıyıverdi, yaban ördekleri suya nasıl şapır şapır düşerse, 20 kadın kucaklarında çocuklarla öyle düştüler ve ben kendimi tutamayarak hüngür hüngür ağladım.

Yıl 1945, Bulgaristan eski devlet Başkanı Dimitrov tarafından sistemli olarak başlatılan katliamlarda, sadece Belene adası'nda, sürgünde bulunanlardan 110.000 suçsuz insan işkence ile öldürülmüştür.

Balkan Türkleri Dayanışma Derneği'nce tespit edilen rakamlara göre, sadece 1985-86 yılları arasında 4.000 Müslüman kardeşimiz öldürülmüş ve 30.000 kişide tutuklanmıştır. İslami isim duymaya tahammül edemeyen Bulgar Hükümeti, vefat etmiş Müslümanların, kabir taşları üzerindeki isimleri kazıtarak, Bulgar ismi yazdırmıştır.

Cezayir'de sık sık toplu mezarlar bulunuyor. Çünkü, 1945 yılında solcu Masonların kontrolündeki Fransa, bu ülkeye de saldırmış, bağımsızlığını kazanmak isteyen yüzbinlerce Müslüman'ı uyguladığı insanlık dışı baskı ve zulüm ile, katletmeye başlamıştır. 1961 yılına kadar süren bu mezalim sonucu, 1.5 MİLYONDAN fazla Müslüman hayatını kaybetmiş, Milyonlarca insan da mağdur duruma düşürülmüştür.

Yıl 1945, (19 Kasım 1987 tarihli) Figaro dergisinde yayınlanan belgelere göre 1949-1969 yılları arasında, Çin'de rejim aleyhtarı 63.700.000 kişinin öldürüldüğü açıklanmıştır.

Mao 7 Eylül 1956'da yaptığı bir devrim ile Müslüman Çinli'lerin ve Uygur Türklerinin kullandığı İslami alfabeyi yasaklamış, böylece yeni yetişen nesil İslam kültüründen koparılmıştır.

Yıl 1971, Filipinler'de sıkı yönetim ilan eden Marcos, çıkarttığı yeni anayasa ile bütün yetkileri elinde toplamış ve özellikle Moro adası'ndaki Müslümanları baskı altına alan çeşitli devrimler yapmıştır. Halkını fuhuşa teşvik etmesi ve bunu gibi, İslamiyet aleyhindeki bir çok faaliyetleri, bölge halkının Marcos'a karşı ayaklanmasına neden olmuş, fakat askeriye ve polis kuvvetlerinin silahlı saldırıları sonucu 1981 yılına kadar 50.000 den fazla Müslüman mücahit, hayatını kaybetmiştir.

Yıl 1979, Ruslar'ın işgal ettiği Afganistan'da hergün yüzlerce Afgan mücahidi iğrenç savaş taktikleri ile katledilmiş, yaklaşık 1.400.000 kişi öldürülmüş ve yüzbinlercesi de sakat bırakılmıştır.

Yıl 1982, Suriye'de 1970 yılında düzenlediği bir darbe ile hükümeti ele geçiren Rusya'nın desteği ile cumhurbaşkanı olan Hafız Esad, yönetimi boyunca Sünni Müslümanlara ağır baskılar uygulamış ve 1982 yılında Hama şehrine gönderdiği askeri birlikle 30.000 Müslümanı katletmiştir.

Yıl 1983, Hindistan'da başbakan İndra Gandi'nin İslam dinine olan düşmanlığı, 1983 yılında Asam eyaletindeki olaylara göz yummasına neden olmuş, bu olaylarda 30.000 Müslüman öldürülmüştür.

Keşmir'de, Filistin'de, Körfez'de, Karabağ'da Bosna-Hersek'te ve son halka Çeçenistan'da öldürülen yüzbinlerce Müslüman ve İslam ümmeti açısından tarihe kara bir leke olarak geçeçek olan 20.asır!

Ehli küfrün Müslümanlara yönelik saldırıları sıcak savaş şeklinde devam ederken, daha ucuz, rizikosuz ve etkili metodlar geliştirerek başka cephelerde de saldırılarına devam etmektedirler.

Bir İngiliz misyoneri olan Zevimer'in söylemiş olduğu ; ''Bir bardak içki ve bir çıplak dansözün Muhammed'in dinine uyanlara yapacağı tahribatı, bin top-tüfek yapmaz. O halde Müslümanları içki ve şehvet bataklığında boğmaya çalışınız.'' sözü, şu anda din düşmanlarının çok başarılı oldukları bir başka cepheyi ifade etmektedir.

Türkiye'de 1933 yılında 50.000 litre kapasiteyle üretime başlayan ilk bira fabrikası, 1936 yılında 5.000.000 litreye, 1983 yılında alkol tüketimi 770.000.000 litreye çıkıyorsa, İslam ülkeleri arasonda alkolde ve fuhuşta dünya birincisi, dünya ülkeleri arasında ise alkolde dünya beşincisi, fuhuşta dünya on ikincisi isek, şunu kabullenmek mecburiyetindeyiz ki ehli küfür çalışıyor ve muvaffak ta oluyor.
 
vallaha kardesim agzım acık senin yazılarını okuyom sen bu kadar seyın nerden bılıyon ya helal olsun sana umarım benım yazdıklarımda bişe yoktur hatalı oldugum bişe varsa yazılarda soylersen hem ogrenmış olurum hemde o yanlıştan doneyim
 
Yılbasında ozel bısı yapmak deıl ozellık dua namazlarına ve tesbıh namazlarına onemle hassasıyet buyrulur..
 
Yahudilerin Islam Düşmanlığı

Yahudiler, Asr-ı Saadetten bu yana müthiş İslam düşmanı bir kavimdir. Abdullah ibni Sebe'den başlayarak bazen Müslüman kisvesine bürünerek, bazen hristiyanları, bazen diğer gayri müslimleri tahrik ederek, hep Müslümanların aleyhinde bulunmuşlardır.

Bu kavim yanlızca Müslümanların değil, bütün insanlığın düşmanırlar. Fırsat buldukları her yerde, her anda tıpkı engerek yılanı gibi zehirlrini kusmaktadırlar.

Bu kavim sayıca azdır, ama ellerinde ''Tahrip silahları'' olduğu için tesirleri büyüktür.
Yahudiler, insanlığın ahlakını, temel değerlerini yıkmak için çalışmış ve pek çok ülkede ihtilaller, anarşi ve terör hadiseleri hazılamışlardır.

Yahudiler 19.asrın sonlarında ve 20.asrın başlarında kurdukları çeşitli komitlerle dikkatleri çekmeye başladı. Faaliyetleri yapmaktan çok yıkmaya yönelikti.
Hahamlar Merkez Komitesinin hazırladığı siyonistlere ait protokolde ileri sürülen görüşler şunlardır:


DÜNYA HAKİMİYETİ İÇİN BÜTÜN YAHUDİLERE GAYET MAHREM VE AMERİKA YAHUDİLERİNE SON TALİMAT

1- Radyo, televizyon, gazete, sinema, mecmua ve kitaplar üzerinde kontrolünüzü arttırınız.

2- Hukuk, tıp, kimya ve buna benzer bütün tahsillerden Yahudi olmayanları uzaklaştırınız. Yahudileri, bilhassa bu şubelere okumaya teşvik ediniz.

3- Gayrı Yahudilerin mektep ve kolejlerini ihtilal merkez haline getiriniz.

4- Gayrı Yahudi peygamberleri gülünç şekle sokup onları rezil edecek mevzuları icat edip, Yahudi olmayanlar arasında tefrika ve nifak çıkarınız.

5- Gayri Yahudilerin dini müesseselerini zayıflatıp bizlere karşı da kardeşlik hislerini telkin ediniz.

6- Bizden olmayanların kadın ve çocukların ahlakını ifsat ediniz.

7- Değişik insanlar arasında nifak ve mücadele tohumları ekiniz. Irkları birbirine düşman kılınız.

8- Polikacıları satın alıp, hükümetlerini çürütünüz.

9- Memleketlere girme imkanı ve kanunları kolaylaştırınız.

10- Her vasıtaya müracaat ederek para üzerindeki hakimiyetinizi takviye ediniz.

11- Türlü hile ve desiseler kullanarak işçileri elde tutunuz. Mitingler tertip ediniz, grevler yaptırınız, bu mevzuda hiçbir fedakarlıktan çekinmeyiniz.


''İşte bu usuller sayesinde bulunduğumuz memleketi inkıraza, ahlaksızlığa, iflasa, sivil harbe sürükleyip düşmanların sayısını azaltacağız. Ve memleketi istediğimiz istikamete sürükleyeceğiz.''

''Unutmayınız ki, Bolşevik ihtilali, bizi Rusya'nın efendisi yaptı. Son harp bizi Asya'nın ve Avrupa'nın efendisi kıldı. Bundan yanlız İspanya hariç kaldı. Birleşmiş milletler teşkilatı İsrail Devletini meydana getirdi. Bize bahşedilen bu hazineyi dünyanın merzezi haline getireceğiz.''
 
Geri
Üst