Konuyu sunan kardeşim ve anti tez sunan kardeşim. Öncelikle ben ne Atatürk'ün laik kavramını kendilerine göre yorumlayan insanların düşüncesindeyim, nede şeriatı kendi kavramlarıyla yorumlayan insanların düşüncesindeyim. Bu vatan Devlet tarafından ve milletin inancıyla kurtulmuştur. Atatürk yahudi, hıristiyan değildir. Laikliği savunmuştur nedeni şuan için arap ülkelerine bakıldığında açıkça görülecektir. Şeriat zamanında iyi bir uygulamadır. Ama her uygulama zaman ilerledikçe yenilenmelidir. Şeriatın yorumu bu zamana göre yanlış oluşmuştur. Atatürk gerçekten ileri görüşlüdür.
Benim bahsedeceğim ilk konu şudur; bu ülkede sağ solu ortaya çıkaran birileri Atatürk’ü içkiden ölen ve dini sevmeyen imajla süsleyenlerdir. Konuyu açan arkadaş ‘bakın bu resimler bize gösterilmiyor’ diyor. Bir başkası ise ortalığı neden karıştırıyorsun diyor. Bu arkadaşa yazıyı bir daha okumasını istiyorum. Çocuk gayri ihtiyari davranmış bizden bir şeyler saklanıyor diyor. 1923 yılındaki fotoğraflar neden saklanıyor! Tamam, 1925 Kıyafet devrimi olmuştur bundan sonra hiç bu gibi resimler yoktur haklısın ama her şey ne kadar kapatılırsa o kadar açılır saçılır bak bu arkadaş eğer bunlar gösterilseydi bu yazıyı ve resimleri gösterebilirmiydi. Bu yüzden bunların saklanmaması buradan, bu modern noktaya geldik denmesi lazım ama bir gizlilik bir saman altıdır devam ediyor.
İkinci konum ise; Aklımın almadığı bir konu Atamızın ölümü 1935 Yılında Atatürk mason localarını kapatıyor ve biz iyi bir grubuz, bizi kapatmayın, şöyle faaliyetlerimiz var, böyle faaliyetlerimiz var diyen o zamanın üst düzey masonlarınıda huzurundan kovuyor. Adamlar 1938 yılında Atatürk'e yanlış teşhis uygulayarak sıtma yerine siroz denilerek öldürülüyor (Konu hakkında geniş bir yazı daha göndereceğim) Bakın şu tarihte; medyamız yahudilerin elinde, devlet üst düzey yöneticileri bir kısmı mason, büyük iş adamları mason. Atatürk 1935 yılında bu kararı verirken iç işleri bakanı, dış işleri bakanı, İstanbul+Ankara+İzmir valileri+bir kısım paşalar masondular. Tabi 13 yıl sonra Mason Başbakanlardan Celal Bayar ve Hakkında mason olup olmadığını bilmediğim İsmet İnönü tarafından tekrardan açılıyor. Atatürk’e laf atan, ‘O sari lider ölecek’ diye açıklama yapan ‘Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas’ tarafından tehdit ediliyor. Bu cesareti nerden buluyor. Kimin ülkesinde kime meydan okuyorsun diyemiyorsun devletin üst tarafı örümcek ağı. Turgut Özal’ı yedi, Eşref Bitlis’i yedi, Atatürk’ü yedi. Size tavsiyem yorumlarda kalmayın siz yorumlayın mantıklı olun araştırın. Gazete ve dergileri okuyum, ama iyi okuyun. Hirant Dink öldürüldüğünde ya şu adam kimdir diye araştırayım dedim yazdığı yazılarla şok oldum resmen Türk düşmanı. Bir gün sonra yazıları yok oldu kaldırdılar Türklerden akacak pis kanla Kurulacak Ermenistan… ya sen ne diyiyorsun. Sen nerde yaşıyorsun. Ooo ama medyamız adamın ayaklarını yere değdirmiyor. Sanki kahraman.
Arkadaşlar bu ülkede spordan, cinsellikten, eğlenceden, paradan daha değerli olan şeyler vardır. Lütfen geçmişinizi bilin araştırın, bu ülke üzerinde dönen dolapları bilin. israile o doğudaki toprakları vermeyeceğimizi, doğuda bir kürt devleti kurna ideolojisindeki israil uşağı o osman baydemir denen arkadaşa bildirilecek birer evlat olmanız dileğimle.
Her karışı kanla yoğrulmuş vatanımın bir karışını dahi alamazsınız.
Hatam varsa düzeltirseniz sevinirim saygılar.
Konuyu sunan kardeşim ve anti tez sunan kardeşim. Öncelikle ben ne Atatürk'ün laik kavramını kendilerine göre yorumlayan insanların düşüncesindeyim, nede şeriatı kendi kavramlarıyla yorumlayan insanların düşüncesindeyim. Bu vatan Devlet tarafından ve milletin inancıyla kurtulmuştur. Atatürk yahudi, hıristiyan değildir. Laikliği savunmuştur nedeni şuan için arap ülkelerine bakıldığında açıkça görülecektir. Şeriat zamanında iyi bir uygulamadır. Ama her uygulama zaman ilerledikçe yenilenmelidir. Şeriatın yorumu bu zamana göre yanlış oluşmuştur. Atatürk gerçekten ileri görüşlüdür.
Benim bahsedeceğim ilk konu şudur; bu ülkede sağ solu ortaya çıkaran birileri Atatürk’ü içkiden ölen ve dini sevmeyen imajla süsleyenlerdir. Konuyu açan arkadaş ‘bakın bu resimler bize gösterilmiyor’ diyor. Bir başkası ise ortalığı neden karıştırıyorsun diyor. Bu arkadaşa yazıyı bir daha okumasını istiyorum. Çocuk gayri ihtiyari davranmış bizden bir şeyler saklanıyor diyor. 1923 yılındaki fotoğraflar neden saklanıyor! Tamam, 1925 Kıyafet devrimi olmuştur bundan sonra hiç bu gibi resimler yoktur haklısın ama her şey ne kadar kapatılırsa o kadar açılır saçılır bak bu arkadaş eğer bunlar gösterilseydi bu yazıyı ve resimleri gösterebilirmiydi. Bu yüzden bunların saklanmaması buradan, bu modern noktaya geldik denmesi lazım ama bir gizlilik bir saman altıdır devam ediyor.
İkinci konum ise; Aklımın almadığı bir konu Atamızın ölümü 1935 Yılında Atatürk mason localarını kapatıyor ve biz iyi bir grubuz, bizi kapatmayın, şöyle faaliyetlerimiz var, böyle faaliyetlerimiz var diyen o zamanın üst düzey masonlarınıda huzurundan kovuyor. Adamlar 1938 yılında Atatürk'e yanlış teşhis uygulayarak sıtma yerine siroz denilerek öldürülüyor (Konu hakkında geniş bir yazı daha göndereceğim) Bakın şu tarihte; medyamız yahudilerin elinde, devlet üst düzey yöneticileri bir kısmı mason, büyük iş adamları mason. Atatürk 1935 yılında bu kararı verirken iç işleri bakanı, dış işleri bakanı, İstanbul+Ankara+İzmir valileri+bir kısım paşalar masondular. Tabi 13 yıl sonra Mason Başbakanlardan Celal Bayar ve Hakkında mason olup olmadığını bilmediğim İsmet İnönü tarafından tekrardan açılıyor. Atatürk’e laf atan, ‘O sari lider ölecek’ diye açıklama yapan ‘Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas’ tarafından tehdit ediliyor. Bu cesareti nerden buluyor. Kimin ülkesinde kime meydan okuyorsun diyemiyorsun devletin üst tarafı örümcek ağı. Turgut Özal’ı yedi, Eşref Bitlis’i yedi, Atatürk’ü yedi. Size tavsiyem yorumlarda kalmayın siz yorumlayın mantıklı olun araştırın. Gazete ve dergileri okuyum, ama iyi okuyun. Hirant Dink öldürüldüğünde ya şu adam kimdir diye araştırayım dedim yazdığı yazılarla şok oldum resmen Türk düşmanı. Bir gün sonra yazıları yok oldu kaldırdılar Türklerden akacak pis kanla Kurulacak Ermenistan… ya sen ne diyiyorsun. Sen nerde yaşıyorsun. Ooo ama medyamız adamın ayaklarını yere değdirmiyor. Sanki kahraman.
Arkadaşlar bu ülkede spordan, cinsellikten, eğlenceden, paradan daha değerli olan şeyler vardır. Lütfen geçmişinizi bilin araştırın, bu ülke üzerinde dönen dolapları bilin. israile o doğudaki toprakları vermeyeceğimizi, doğuda bir kürt devleti kurna ideolojisindeki israil uşağı o osman baydemir denen arkadaşa bildirilecek birer evlat olmanız dileğimle.
Her karışı kanla yoğrulmuş vatanımın bir karışını dahi alamazsınız.
Hatam varsa düzeltirseniz sevinirim saygılar.
ATATÜRK’ÜN HASTALIĞI…KONAN TEŞHİS VE UYGULANAN TEDAVİ
Atatürk’ün hastalığı, konan teşhis ve uygulanan tedavi Varnalı Yahudi Farmason Acram Benaroyas, Atatürk’e ilk darbeyi 1937 yılı ortalarında indirdiklerini söylerken, bundan birkaç ay sonra Aralık 1937’de Yalova’da Atatürk’ü resmen muayene eden Prof. Dr. Nihat Reşat Belger ilk teşhisi “karaciğer üç parmak kadar büyümüş ve sertleşmiştir” diyerek koydu. Oysa, Benaroyas’ın söylediği aylarda Atatürk kaşıntıdan muzdaripti. Çankaya’da bir akşam doktorun biri kaşıntıların karınca ısırması sonucu olduğunu söyledi. Atatürk, “Ben geceleri kaşınıyorum, karınca yatak odama kadar girer mi?” diye sorunca, aynı doktor “evet” cevabını verdi. Köşkte et yiyen cinsten küçük kırmızı karıncaların varlığı söylentisi yayıldı. Hatta böyle karıncalardan bulunduğu tesbit edildi. Atatürk’ün İstanbul ve Yalova’da olduğu bir sırada Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Dr. Asım Arar’a telefon ederek “Köşkü karıncalar bastı, Atatürk kaşıntıdan şikayetçi, bir çare bulun.” dedi.Doktor ve diğer sıhhı personelden oluşan 8 kişilik karınca arama ekibinin çalışmalarını Dr. Nuri Refet Korur “evet kırmızı renkte küçük karıncalar gördük” diye açıklamıştı. İlgili mütehassıslar da; bu tip karıncaların Çin’den Avrupa’ya geldiğini ve etle beslendiklerini söylemişlerdi. Karınca hikayesini bilen Atatürk, Dr. Velger’in karaciğerle ilgili teşhisini ve kaşıntının sebebinin bu olduğunu duyunca şaşırmış, ama belli etmemişti. Atatürk’ü yavaş yavaş öldürme planı hızla işliyor, Atatürk’ün hastalığının teşhisi ile ilgili farklılıklar Atatürk’ün ölüm raporlarına bile yansıyordu. Atatürk’ün fenni rapora geçen hastalığı “Alkole bağlı siroz” olarak tanımlandı. Oysa aynı rapora imza atan doktorlardan Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, daha sonra “ bunu kati olarak kestirmek mümkün değil” diyerek “hipertrofik siroz” tanısına yöneliyordu. Yani alkole dayanmayan (sıtma) siroz,. 30 Temmuz 1938 Cumartesi günü Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Atatürk’ün kalbinin kuvvetli olduğunu düşünürken, 4 gün sonra kalbi kuvvetlendirici iğne yapılmasına karar veriyordu. Dr. Asım Arar ise, Dünya Gazetesi’ndeki mülakatında Atatürk’ün hastalığı ile ilgili olarak “karaciğer kifayetsizliği”nden şüphelendiğini bu şüphesini “söylenmesi icap eden” kişilere söylediğini, bu kişilerinse, böyle bir ihtimalin mevcut olmadığını söylediklerini bunu üzerine ise kendisinin daha ileri gidemediğini söylüyordu. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak da, Dr. Arar’ın söylediği türden birinin Atatürk’ün çevresinde bulunabileceğine inanmanın kendisi için güç olduğunu söylüyordu. 31 Temmuz 1938 günü Viyana’dan gelen Prof. Dr. Eppinger Atatürk’e çiğyemiş kürü uygulayarak bol bol kavun karpuz yedirmiş, ertesi gün Almanya’dan getirilen Prof. Dr. Bergman’da Atatürk’e rendelenmiş elma yedirtmiştir.Daha sonra da bu iki doktor bir araya gelerek damar tıkanıklığını düşünerek Atatürk’e Salygran şırıngası uygulamaya karar vermişlerdir. Aynı gün yapılan konsültasyonda bu Alman ve Paris’ten getirilen Prof. Dr. Fissinger ise yukarıdaki doktorlardan farklı olarak afyon mürekkepleri ile şibih kalevilerin (alkoloid) verilmesini uygun görüyordu. Zehirlendiğini anlamıştı Atatürk, Afet İnan’a yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; “Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir.. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger’i getirtti.” Kimler masondu? Atatürk’ü tedavi eden doktorlar arasında Mim Kemal Öke, Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı masonluğu alenen bilinenler arasındadır. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da masondu. Devrin mason yöneticilerinden (Türkiye Locası) Dr. İsmail Hurşit, Muhittin Osman Omay kapatma kararı tebliğ edilenler arasındadır. Mustafa Kemal’in sağlığı Mustafa Kemal, klasik çocukluk hastalıklarının dışında 20 yaşına kadar ciddi bir hastalığa yakalanmadı.20 yaşında geçici bir süre yakalandığı sıtma hastalığının atlatılması yine aynı yılda bel soğukluğu hastalığı takip etti. O yıllarda yaygın olan bu hastalık O’na ilerideki yıllarda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde üroloji kliniğini kurdurttu. İdrar yollarındaki bu müzmin hastalığa ilaveten, Anafartalar Savaşı sonlarında, 1916 yılında akciğer iltihabı dolayısıyla ateşi yükselerek yatağa düştü.2 yıl sonra Yıldırım Orduları Komutanı iken böbrek ağrıları başladı. Karlsbad Kaplıcaları’nda tedavi gördü. 1919 yılında Şişli’deki evinde bir süre kulağından rahatsızlık geçiren Mustafa Kemal, aynı yıl 19 Mayıs’ta çıktığı Samsun’da tekrar nükseden Böbrek ağrılarından dolayı 19 gün Havza Kaplıcalarında kaldı. Samsun’da iken tekrar sıtmaya yakalandı. Aynı yılın son günlerinde, 27 Aralık’ta böbrek ağrıları tekrar başladı. 1921 yılı Nisan’ında sol yanağından çıban çıktı, daha sonra attan düşerek 3 kaburgası kırıldı. Bu hali ile cepheye gitti. 1923 yılında ise ufak tefek kalp rahatsızlıkları geçirdi. 1927 yılı Mayıs ayında göğüs ağrıları çekti. Berlin ve Münih üniversiteleri tıp fakültelerinin dahiliye klinik direktörleri Prof. Dr.Friedrivh Kraus ile Prof. Dr. Ernest Von Remberg hükümet tarafından Türkiye’ye getirtilerek Atatürk’e konsultasyon uygulattırıldı. 1936 yılı Kasım ayında üşütme sonucu ateşi yükseldi, ama kısa sürede iyileşti. 1936 yılı sonuna kadar bunların dışında Atatürk’ün başkaca ciddi bir sağlık sorunu olmadı. Tedavi eden doktorlar Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp ve Prof.Dr. Nihad Reşad Belger Atatürk’ü tedavi eden müdavi (sürekli) doktorlardı. Prof.Dr. Akil Muhtar Özden, Prof.Dr. Süreyya Hidayet Sertel, Prof.Dr. Mim Kemal Öke(adı sürekli tedavi edenler arasında da geçmektedir), Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı, Dr. Mehmet Kamil Berk, Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker ise gerektiğinde sürekli doktorların danıştıkları danışman hekim olarak görev yapmışlardır. Sağlık Bakanı Dr. İ.Refik Saydam idi. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr. Asım Arar idi. Bunların dışında, Paris’ten Prof.Dr. N. Fissinger (3 defa), Berlin’den Prof.Dr.Von Bergman, Viyana’dan Prof.Dr. H. Epinger isimli üç yabancı doktor da Atatürk’ün tedavisinde görev almışlardır. Ölüm sebebi alkol değil Atatürk’ün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması olarak gösterilirken, ikinci raporda ise alkolle ilgili karaciğer iltihabı neden olarak gösterilmiştir. Bu çelişkiye rağmen Atatürk’e biopsi de otopsi de yapılmamıştır. Alkole bağlı siroz olabilmesi için en az 15 yıl süre ile günde en az 3 kadeh alkol alınması gerektiği bilinirken, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı yıllarında hiç içki içmediği, daha sonraki yıllarda da aşırı içki içmediği, karşısındakilere içirdiği söylenmektedir. Salyrgan (civalı ilaç)’ın Atatürk’ün tedavisinde “ajan tedavi ilacı” olarak kullanıldığı, aslında Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ilaçla ağır ağır zehirlenerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Öte yandan Atatürk’ün daha evvel sıtma geçirdiği bilinmesine rağmen karaciğer ve dalağı yıpratan Kinin ve Atebrin gibi ilaçlar bol miktarda kullanılarak ölüm çabuklaştırılmıştır. Sadece 1937 yılında İstanbul Eczanesi’nden Atatürk için 43 kutu kinin ilacının alınmış olması buna iyi bir örnektir.
(Bu yazı alıntıdır.) G9