seriqatil1
Banned
- Katılım
- 23 Ocak 2009
- Mesajlar
- 694
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Zenginleşen AKP, Ayda Bir Simit Alamayan Vatandaş ---- Mete KILIÇ
Başbakan Erdoğan’ın kişi başına düşen milli gelirin 5000 doları aştığını belirttiği konuşmasını okuyunca bu konuda küçük bir araştırma yapma gereğini gördüm.
Çünkü Tayyip Erdoğan’ın bu konuşmasını gördüğümde şu sorular aklıma takıldı. Başbakan’ın söylediklerini doğru kabul etiğimizde 18 Mart 2006 tarihli TCMB’nin kurlarına göre kişi başına gelir yaklaşık 7900 YTL olmaktadır. Aylık gelirde ise ortalama 660 YTL’ye denk gelmektedir. Peki, özellikle ülkemizin nüfus yoğunluğunu taşıyan Büyükşehirlerimizin birinde yaşayan bir vatandaşımız 660 YTL ile nasıl geçinecektir? Örneğin bir hanenin en düşük ev kirasının ortalama 350 YTL olduğunu, aylık ulaşım ücretlerinin de 100 YTL civarında olduğunu, minimum, elektrik, su ve telefon faturalarının 75 YTL olduğunu, yine minimum doğalgaz veya diğer yakıt giderlerinin 75 YTL olduğunu varsaydığımız bu sabit giderlerin 600 YTL’ye tekabül ettiğini görüyoruz. Haricinde sağlık, eğitim, giyim vb… masraflarının hepsinin toplamının da geri kalan 60 YTL ile mucizevi bir şekilde karşılandığını kabul edersek 660 YTL’den geriye vatandaşımıza bir simit dahi kalmadığını görmekteyiz.
Elbette, ekonomi ile alakası olmayan Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları dikkate alınıp da bir değerlendirme yapıldığında yukarıda görüldüğü gibi vatandaşımızın bir ay boyunca bir simit dahi yemesine izin vermeyen bir hesap ortaya çıkmaktadır.
Bu yüzden biz Tayyip Erdoğan’ın hamasi sözlerini bir kenara bırakıp resmi rakamların neler söylediğine bakalım.
TÜİK tarafından yapılan Yoksulluk Çalışması’ndan 2004 Yılında Türkiye’de fertlerin halen yüzde 25,6’sının gıda ve gıda dışı harcamaları ihtiva eden yoksulluk sınırının altında yaşadığı ortaya çıktı. Kırsal kesimde sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırındakilerin sayısında 56.000 artış meydana geldi. Halen açlık sınırı altında yaşayan insanlarımızın yüzde 65’inden fazlası kırsal bölgelerde. Mersin’deki çiftçimizin Başbakana haykırışının sebebini resmi rakamlar teyid ediyor.
2004 yılı itibariyle 17.991.000 kişi gıda ve gıda dışı harcamaları kapsayan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bunların 10.846.000’i kırsal kesimde.
Hanehalkı büyüklüklerine göre açlık ve yoksulluk sınırları incelendiğinde açlık ve yoksulluk sınırlarının 2002- 2005 yılları arasında sırasıyla yüzde 43,6 ve 49,7 oranında arttığı bu çalışmadan ortaya çıkıyor. 2004 Yılı itibariyle 17.097.000 hane halkının 3.533.000 gıda ve gıda dışı harcamaları kapsayan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Toplam ailelerin yüzde 20.8’i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Kentlerde bu oran yüzde 12,9, kırsal bölgelerde ise yüzde 34,4’tür. Bu rakamlar bize köy ve kasabalarda yaşayan insanlarımızın mevcut iktidar döneminde ne hale getirildiğini göstermektedir.
Memur ve işçilerin yüzde 10,4’ü yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Bu oran yevmiyeli çalışanlarda yüzde 37,5, işverenlerde yüzde 30,5, kendi hesabına çalışanlarda da yüzde 38,7’dir. İşsizlerin yüzde 27,4’ü, ekonomik olarak aktif olmayanların yüzde 21’i, 15 yaşından küçük fertlerinde yüzde 34’ü yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Esnafların yarıya yakını, 15 yaşından küçüklerin üçte birinden fazlası yoksuldur. Methiye düzülen AKP’nin getirdiği ekonomik tablonun sonucu budur.
Tarımda çalışanların 2004 yılı itibariyle yüzde 40,9’u, sanayide çalışanların yüzde 15,6’sı, hizmetler sektöründe çalışanların ise yüzde 22,8’i yoksulluk sınırının altında perişan bir şekilde yaşamaktadır.
Genel bir değerlendirme yapıldığında, Türkiye’de 18 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı ortaya çıkmaktadır. Bunun 7,1 milyonu kentlerde, 10,9 milyonu kırsal alanda olduğu görülmektedir. Mevcut iktidarın ekonomik ve sosyal politikalarının insanlarımızı ne hale soktuğu ortaya çıkmıştır. İktidarının 3. yılından sonra geçmiş hükümetlere kabahat bulmaları mümkün değildir.
Bu bulgular sonucunda, vatandaşımız gün geçtikçe açlığa mahkûm edilmekte, ekonomik problemlerden kaynaklanan suç oranlarında ve intihar olaylarında artışlar görülmekte ve ülkemiz bir karabatağa doğru sürüklenmektedir.
Ülkemizde AKP iktidarı döneminde gelirlerinde artış olan insanların olmadığını söylemek de haksızlık olur. Şöyle ki, AKP hükümetleri döneminde başta Tayyip Erdoğan ve Kemal Unakıtan olmak üzere birçok AKP’li üst düzey yöneticinin ve çevrelerinin gelirlerinde yüksek oranlarda artışların olduğunu gözlemlemekteyiz.
Yazımı bir fıkra ile bitirmek istiyorum:
ABD’nin önemli şirketlerinden birinde üst düzeyde bir görev değişikliği olmuş. Eski yönetici yeni yöneticiye başarı dileklerini sunduktan sonra “çekmecene 3 tane mektup bırakıyorum, karşılaştığın ilk sıkıntıda birinci mektubu, ikinci sıkıntıda ikinci mektubu, üçüncü sıkıntıda ise üçüncü mektubu açarak içinde yazılanları yaparsan karşılaştığın sıkıntıdan kurtulursun” demiş.
Göreve yeni başlayan yönetici karşılaştığı ilk sorununda birinci mektubu açmış ve içinde şu cümleleri görmüş:
- Şimdi yaşadığın sorunun sebebi olarak beni göster
Mektupta yazanı uygulayarak karşılaştığı sorunu aşan yeni yönetici bir süre sonra başka bir sıkıntıyla karşılaşınca ikinci mektubu açmış ve mektupta şu cümleleri görmüş:
- Sorunun sebebi olarak kadroyu göster ve bu sorunun bir daha tekrarlanmayacağı garantisini ver.
Mektupta yazanı yaparak içinde bulunduğu sıkıntıdan yine kurtulan yönetici üçüncü sorununda son mektubu açmıştır. Son mektupta şu cümle yer almaktadır:
- Artık senin de üç mektup yazma zamanın geldi.
Sizce artık AKP’nin üç mektup yazma zamanı gelmedi mi?
kaynak
Başbakan Erdoğan’ın kişi başına düşen milli gelirin 5000 doları aştığını belirttiği konuşmasını okuyunca bu konuda küçük bir araştırma yapma gereğini gördüm.
Çünkü Tayyip Erdoğan’ın bu konuşmasını gördüğümde şu sorular aklıma takıldı. Başbakan’ın söylediklerini doğru kabul etiğimizde 18 Mart 2006 tarihli TCMB’nin kurlarına göre kişi başına gelir yaklaşık 7900 YTL olmaktadır. Aylık gelirde ise ortalama 660 YTL’ye denk gelmektedir. Peki, özellikle ülkemizin nüfus yoğunluğunu taşıyan Büyükşehirlerimizin birinde yaşayan bir vatandaşımız 660 YTL ile nasıl geçinecektir? Örneğin bir hanenin en düşük ev kirasının ortalama 350 YTL olduğunu, aylık ulaşım ücretlerinin de 100 YTL civarında olduğunu, minimum, elektrik, su ve telefon faturalarının 75 YTL olduğunu, yine minimum doğalgaz veya diğer yakıt giderlerinin 75 YTL olduğunu varsaydığımız bu sabit giderlerin 600 YTL’ye tekabül ettiğini görüyoruz. Haricinde sağlık, eğitim, giyim vb… masraflarının hepsinin toplamının da geri kalan 60 YTL ile mucizevi bir şekilde karşılandığını kabul edersek 660 YTL’den geriye vatandaşımıza bir simit dahi kalmadığını görmekteyiz.
Elbette, ekonomi ile alakası olmayan Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları dikkate alınıp da bir değerlendirme yapıldığında yukarıda görüldüğü gibi vatandaşımızın bir ay boyunca bir simit dahi yemesine izin vermeyen bir hesap ortaya çıkmaktadır.
Bu yüzden biz Tayyip Erdoğan’ın hamasi sözlerini bir kenara bırakıp resmi rakamların neler söylediğine bakalım.
TÜİK tarafından yapılan Yoksulluk Çalışması’ndan 2004 Yılında Türkiye’de fertlerin halen yüzde 25,6’sının gıda ve gıda dışı harcamaları ihtiva eden yoksulluk sınırının altında yaşadığı ortaya çıktı. Kırsal kesimde sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırındakilerin sayısında 56.000 artış meydana geldi. Halen açlık sınırı altında yaşayan insanlarımızın yüzde 65’inden fazlası kırsal bölgelerde. Mersin’deki çiftçimizin Başbakana haykırışının sebebini resmi rakamlar teyid ediyor.
2004 yılı itibariyle 17.991.000 kişi gıda ve gıda dışı harcamaları kapsayan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bunların 10.846.000’i kırsal kesimde.
Hanehalkı büyüklüklerine göre açlık ve yoksulluk sınırları incelendiğinde açlık ve yoksulluk sınırlarının 2002- 2005 yılları arasında sırasıyla yüzde 43,6 ve 49,7 oranında arttığı bu çalışmadan ortaya çıkıyor. 2004 Yılı itibariyle 17.097.000 hane halkının 3.533.000 gıda ve gıda dışı harcamaları kapsayan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Toplam ailelerin yüzde 20.8’i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Kentlerde bu oran yüzde 12,9, kırsal bölgelerde ise yüzde 34,4’tür. Bu rakamlar bize köy ve kasabalarda yaşayan insanlarımızın mevcut iktidar döneminde ne hale getirildiğini göstermektedir.
Memur ve işçilerin yüzde 10,4’ü yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Bu oran yevmiyeli çalışanlarda yüzde 37,5, işverenlerde yüzde 30,5, kendi hesabına çalışanlarda da yüzde 38,7’dir. İşsizlerin yüzde 27,4’ü, ekonomik olarak aktif olmayanların yüzde 21’i, 15 yaşından küçük fertlerinde yüzde 34’ü yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Esnafların yarıya yakını, 15 yaşından küçüklerin üçte birinden fazlası yoksuldur. Methiye düzülen AKP’nin getirdiği ekonomik tablonun sonucu budur.
Tarımda çalışanların 2004 yılı itibariyle yüzde 40,9’u, sanayide çalışanların yüzde 15,6’sı, hizmetler sektöründe çalışanların ise yüzde 22,8’i yoksulluk sınırının altında perişan bir şekilde yaşamaktadır.
Genel bir değerlendirme yapıldığında, Türkiye’de 18 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı ortaya çıkmaktadır. Bunun 7,1 milyonu kentlerde, 10,9 milyonu kırsal alanda olduğu görülmektedir. Mevcut iktidarın ekonomik ve sosyal politikalarının insanlarımızı ne hale soktuğu ortaya çıkmıştır. İktidarının 3. yılından sonra geçmiş hükümetlere kabahat bulmaları mümkün değildir.
Bu bulgular sonucunda, vatandaşımız gün geçtikçe açlığa mahkûm edilmekte, ekonomik problemlerden kaynaklanan suç oranlarında ve intihar olaylarında artışlar görülmekte ve ülkemiz bir karabatağa doğru sürüklenmektedir.
Ülkemizde AKP iktidarı döneminde gelirlerinde artış olan insanların olmadığını söylemek de haksızlık olur. Şöyle ki, AKP hükümetleri döneminde başta Tayyip Erdoğan ve Kemal Unakıtan olmak üzere birçok AKP’li üst düzey yöneticinin ve çevrelerinin gelirlerinde yüksek oranlarda artışların olduğunu gözlemlemekteyiz.
Yazımı bir fıkra ile bitirmek istiyorum:
ABD’nin önemli şirketlerinden birinde üst düzeyde bir görev değişikliği olmuş. Eski yönetici yeni yöneticiye başarı dileklerini sunduktan sonra “çekmecene 3 tane mektup bırakıyorum, karşılaştığın ilk sıkıntıda birinci mektubu, ikinci sıkıntıda ikinci mektubu, üçüncü sıkıntıda ise üçüncü mektubu açarak içinde yazılanları yaparsan karşılaştığın sıkıntıdan kurtulursun” demiş.
Göreve yeni başlayan yönetici karşılaştığı ilk sorununda birinci mektubu açmış ve içinde şu cümleleri görmüş:
- Şimdi yaşadığın sorunun sebebi olarak beni göster
Mektupta yazanı uygulayarak karşılaştığı sorunu aşan yeni yönetici bir süre sonra başka bir sıkıntıyla karşılaşınca ikinci mektubu açmış ve mektupta şu cümleleri görmüş:
- Sorunun sebebi olarak kadroyu göster ve bu sorunun bir daha tekrarlanmayacağı garantisini ver.
Mektupta yazanı yaparak içinde bulunduğu sıkıntıdan yine kurtulan yönetici üçüncü sorununda son mektubu açmıştır. Son mektupta şu cümle yer almaktadır:
- Artık senin de üç mektup yazma zamanın geldi.
Sizce artık AKP’nin üç mektup yazma zamanı gelmedi mi?
kaynak