Zamanında ağlamayanlar şimdi samimi olamazlar!

AngeL Of Death

Wishmaster
Altın Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
5,121
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Hayat sıkıcı faLan değil, sen fakirsin..




Neredeyse bütün gazeteler dün Başbakan’ın Meclis’te gözyaşları içinde yaptığı konuşmayı manşet yapmışlardı. 12 Eylül askeri darbesinin astığı ilk 4 genci partisinin grup toplantısında gündeme getiren Başbakan “İşte bunlar için anayasa değişikliklerine evet demeliyiz” dedi.

Tabii kimse gencecik insanların, suçları ne olursa olsun, idam edilmelerine rıza gösteremez. Bir insanın ölümünden kimse haz duyamaz.

Ancak gelin bir de o günlere gidelim.

Asıl ağlanması gereken gerçekleri de görmezden gelmeyelim.

Öncelikle çok merak ediyorum, bugün elinde mektup gözyaşlarını tutamayarak konuşan Başbakan Erdoğan o tarihlerde ne yapıyordu? Peş peşe idamlar yaşanırken ne düşünüyordu, karşı çıkıyor muydu, bir tepki gösteriyor muydu?

Bağlı bulunduğu siyasi görüş o tarihlerde bırakın idamlara karşı çıkmayı gelişmelerden hiç de şikâyetçi değildi. O görüşün tabanı, özellikle sol görüşlü gençlerin idamına alkış bile tutuyordu. Biz hep yaşadık bunları, tanık olduk.

Çok açık yazıyorum; Tayyip Erdoğan’ın “gelin 12 Eylül darbe anayasasını gömelim” dediği 82 anayasasına şimdiki AKP tabanında olan hiç kimse hayır dememişti. Hiçbirinin aklına bu anayasanın bir askeri anayasa olduğu, kişi hak ve gözgürlüklerini kısıtladığı gelmiyordu.

En önemlisi avuçları patlarcasına alkışlıyorlardı o günün darbe lideri generali Kenan Evren’i. O Evren açık hava toplantılarında “Netekim, bunları asmayalım da besleyelim mi?” diye sorduğunda, kalabalıkların gösterdiği aşırı yakınlık, bir gazeteci olarak o tarihlerde yüreğime saplanıyordu.

Kimse kendini kandırmasın. 12 Eylül olduğunda bu ülkenin büyük çoğunluğu darbeye olağanüstü destek verdi. Darbeye karşı çıkanlar, genellikle sol kesimde yer alan bir avuç aydından ibaretti. Kendini sağda gören veya dinci politikaları destekleyen kitlelerin darbeye karşı çıkmak gibi bir düşünceleri asla olmadı.

Bakmayın bugün iktidarın peşine takılıp da “anayasa değişecek, 12 Eylül gömülecek, darbe anayasası bitirilecek” diyenlere.

Türkiye’de siyasetçiler hiç samimi ve dürüst davranmadıkları için kitleler de aynı samimiyetsizlik içinde tepki verdiler bugüne kadar. Şimdi bir “sözde demokratlık” modası var. Demokrasinin ne olduğunu bilmeyen, bilse asla içine sindiremeyecek olanlar demokrasi bayraktarlığı yapıyorlar.

Öfkelenmemek elde mi?

*****​

Suçu övmek

Sayın Başbakan; 12 Eylül darbecilerinin idam ettiği dört gençle ilgili “ölüm cezası” kararları 12 Eylül’den önce mahkemeler tarafından verilmişti. Üstadınız Necmettin Erbakan’ın “kerhen” desteklediği AP azınlık hükümeti döneminde Meclis’e gönderilmişti. 12 Eylül darbecileri, ellerindeki hazır kararları uyguladılar. İdamdan yana olmak bana göre alçakça bir tavırdır. Ama mahkemeler o günkü yasalarla suçu sabit görmüş ve karar vermişlerdir. Siz bir anlamda suçu övmüş oldunuz. Hem de bir Başbakan olarak. Bunun da cezası iki yıldır. Sadece hatırlatmak istedim.

*****​

‘Darbe karşıtı aşırı...’

Balyoz iddianamesi kabul edilince özellikle yandaş medyada büyük bir sevinç yaşandı. Bu suçlamaya muhatap olan generallerin ve subayların serbest bırakılmasından çok rahatsız olanlar şimdi ellerini ovuşturarak “haydi hapse” çığlıkları atmaya başladılar. Suçu olan varsa tabii ki hapse girecektir, o başka.

Ama iddianameye atfen yapılan yayınlardaki bazı ifadeler çok dikkatimi çekiyor. Çünkü bunlar “jargona” pek uymuyor.

Örneğin balyoz operasyonu ile bazı kişilere siukastlar düzenleneceği iddia ediliyor. Ama bunların konu başlıkları garip. Örneğin tasnif yapılırken “darbeye karşı aşırı sağcı isimler” konu başlığı görüyorsunuz. Ya da “darbeye karşı olan aşırı solcular” veya “liberaller.”

Jargona uymayan bu darbeci(!) askerler eğer böyle bir liste hazırlıyorsa “darbeye karşı” ifadesini kullanmazlar. İki nedenle. Çünkü yaptıklarının “darbe” olduğuna inanmazlar, bunu ülkeyi kurtarmak olarak görürler. İkincisi asker mantığı ile bakarsanız, onlar o listelerde sayılan isimlere “darbeye karşı” diye bakmazlar. Onların adı askeri dilde başkadır. Bilen bilir.

*****​

Hedef ve tarih çok ilginç

Hakkari Çukurca’da askeri birliğe yapılan PKK saldırısı sonunda 6 askerimizi daha şehit verdik.

Bu olayda çok ilginç iki nokta var.

Birincisi: Saldırı tarihi 20 Temmuz.

İkincisi: Saldırıya uğrayan Kayseri Komando Tugayı’na bağlı birlik. Bu birlik, normal zamanlarda Kayseri’de bulunuyor. Yaz aylarında ise yurdun çeşitli yerlerine dağılıp eğitimlerini sürdürüyorlar.

Kayseri Komando Tugayı’nın özelliği, 1974 Kıbrıs harekâtında adaya inen ilk birlikler olması. Paraşüt komandoları, hava kuvvetlerinin desteğinde Girne’nin arkasına Beşparmak Dağları’na inmişlerdi. Tarih 20 Temmuz’du.

PKK saldırısının bu birliğe yapılması bana hiç de tesadüf gibi gelmiyor. Belli ki hedef de tarih de özellikle seçilmiş.

Sanki Türkiye’ye “bir şeyler” söylenmeye çalışılıyor.

*****​

İngilizlerin PKK merakı

İngiliz medyasında üst üste PKK ve şimdiki görünür lideri Murat Karayılan ile yapılan röportajlar yayınlanıyor. Önce Daily Telegraph muhabiri Kandil Dağı’na çıktı ve Karayılan’la konuştu.

Ardından BBC ekibi de Kandil’e tırmanarak Murat Karayılan tarafından ağırlandı.

Gazete neyse de BBC sonuçta İngilizler’in “özerk yapıdaki” bir devlet kurumu. Elbette haber seçimi ve yayını konusunda bağımsızdır da, terörle ilgili bir konuda muhatap olarak bir terör örgütünü almak herhalde üzerinde düşünülmüş, çalışılmış konudur.

Peki ne oluyor da İngilizler PKK terör örgütüne bu kadar yaklaşıyor ve örgüt liderlerini konuşturup bunu dünya kamuoyu ile paylaşıyor?

Geçmişe gidince, Kürt isyanlarında da İngilizlerin parmağı olduğunu biliyoruz. Şimdi sanki benzer biçimde PKK’ya yönelik bir “koruma kollama” var gibi görünüyor.

BBC Karayılan’ın yaptığı “Eğer Türkler saldırıları durdurmazsa özerkliğimizi ilan edeceğiz” sözlerini Türk Dışişleri’ne sormuş. Dışişleri “bir terör örgütünü muhatap alamayacaklarını” belirterek “terör liderinin sözlerine de cevap verilemeyeceğini” bildirmiş.

Tabii ki doğrusu bu da, önemli olan BBC gibi bir kurumun Türkiye’den geçip Kandil Dağı’na gitmesidir. Dış politikamızla harikalar yarattığımızı, dünyanın lideri konumuna geldiğimizi, süper güç olduğumuzu söyleyen bir Dışişleri Bakanı’na sahibiz.

İşte o bakanın döneminde, yabancı medya, üstelik çok kritik bir dönemde terör örgütüne daha fazla ilgi gösteriyor.

Vah Türkiyem.

*****​

Kılıçdaroğlu, “Hayır’da hayır vardır” dediğinde evetçiler kızmıştı. Aynı evetçiler, “13 Eylül 2010’da yepyeni bir Anayasa tartışması başlamalı” diyor. Demek ki gerçekten evet’te hayır yok! Gani Yıldız



CAN ATAKLI​

VATAN​
 
Yerinde bir yazı....
 
yazıyı zahmet edip okumayıp yorum yapacak olanlar Başlık size yeter...
 
herkes herkesi çok iyi tanıyor ve niyetini biliyor; timsah gözyaşları bunlar.
 
Geri
Üst