Mutsuzluk sarınca insanı nasılda çekilir damarları… Sanki her şey şu küçücük bedene geliyormuş gibi… Sanki her şey üstüne varıyor ve onu eziyormuş gibi… Nasılda insan çaresiz hisseder kendini…Nasılda umutsuz…Düşüncesini yitirir hiç beklenmeyen anlarda…Nasıl bir acı hisseder iliklerinde… Susar…Susmak korkuludur ya bazen… İşte korkulara meyletmek zamanı… Mutsuzluk sırat köprüsüdür bazen…Yanlışların ne kadar çoksa mutsuzluğun o derece fazladır…Köprüyü nasıl geçeceğini yalnız sen belirlersin…Hüznü ancak sen hissedersin…olmayacak zamanda bir his bürür ya içi…işte sonuçları hep bi mutsuzluğa bedellidir…sen bilmezsin ama yürek besler onu…unuttum desen bile kalp büyütür acıyı bırakmaz peşini…derin nefes almak istersin ama ne kadar derinse nefeslerin o kadar nefessiz kalırsın hayatta…her dem yaralardan nasıl acıyacaksa bedenin , öyle bakarsın hayata…
Kalbi kırık adam nasıl kalp kırıyorsa sürekli…sende öyle olacaksın…mutsuzluk sardıysa seni , eninde sonunda mutsuz edeceksin…yapmam demek bazen kaçıştır her şeyden , ama sen acıyı tatmışsındır derinden…
Kim acıyı bir kere yedi mi bırakabilir mi ? kim isteklerine gen vurabilir ki …işte bu böyledir…kim ne kadar acı çektiyse daha fazlasını ister her seferinde…
Mutlu olmayı ne kadar istese de yürek , salmıştır gemisini hüzün kıyısına…yolunu şaşırsın diye dualara meyil bıraksakda…yine de mutsuzluk salar bakracını gönül kuyumuza…ve susarız yeniden…çıplak bedene soğuk su şoku uygulanmış gibi donuyoruz ve susuyoruz…acıdan mı susuşlarımız…yoksa acılar farz mı kılındı bedenimize…
Çaresizce açıyoruz ellerimizi …hadi diyoruz bu sefer bitsin bu acı…ve yine sessizliğe ihtilal oluyoruz…konuşmayı günahlıyoruz bedenimize ve hiç durmadan yüreği hapsediyoruz hazin bir çembere…
Aslında hiç bakmıyoruz hayatın başka sokaklarına... hep aynı pencereden bakıyoruz ve hep aynı sokakta hayallerimizi yineliyoruz…şükürleri bırakıp isyanlara koşuyoruz…sonra sıratta aşağıya düşüyoruz…Nuh ‘ un kavmi gibi geriye bakanlardan oluyoruz , ruhumuzu iblise teslimiyeti layık görüyoruz….
Canan bize ne büyük değerler verirken , bizi en üstün kabul görürken , biz aşağılıyoruz…kendimizi uçuruma götürüyoruz…ve atıyoruz ne varsa elde avuçta…eteklerimizdeki taşları boşluğa bırakıyoruz…
Aslında boşlukta olan bizi göremiyoruz…evren denen yerde kendimize ve çevremize bakmamayı inat etmişiz…inadı hayat felsefemiz haline getirmişiz…ve sonunda hiç bişey elde etmemiş , sadece kendimize etmişiz…
Ölümler , isyanlar , çaresizlikler , umutsuz ve hüsranlı seneler… ve şimdi bir mutsuzluk mu yıkmalı derinden bizi , böyle üzmeli mi canı derinden kalbimizi…kim aslında mutsuzluk içinde az da olsa mutluluğu tatmıyor ki…kendimizi mutsuz etmemiz sadece yine BİZDEN değil mi ? …
-efc-
Kalbi kırık adam nasıl kalp kırıyorsa sürekli…sende öyle olacaksın…mutsuzluk sardıysa seni , eninde sonunda mutsuz edeceksin…yapmam demek bazen kaçıştır her şeyden , ama sen acıyı tatmışsındır derinden…
Kim acıyı bir kere yedi mi bırakabilir mi ? kim isteklerine gen vurabilir ki …işte bu böyledir…kim ne kadar acı çektiyse daha fazlasını ister her seferinde…
Mutlu olmayı ne kadar istese de yürek , salmıştır gemisini hüzün kıyısına…yolunu şaşırsın diye dualara meyil bıraksakda…yine de mutsuzluk salar bakracını gönül kuyumuza…ve susarız yeniden…çıplak bedene soğuk su şoku uygulanmış gibi donuyoruz ve susuyoruz…acıdan mı susuşlarımız…yoksa acılar farz mı kılındı bedenimize…
Çaresizce açıyoruz ellerimizi …hadi diyoruz bu sefer bitsin bu acı…ve yine sessizliğe ihtilal oluyoruz…konuşmayı günahlıyoruz bedenimize ve hiç durmadan yüreği hapsediyoruz hazin bir çembere…
Aslında hiç bakmıyoruz hayatın başka sokaklarına... hep aynı pencereden bakıyoruz ve hep aynı sokakta hayallerimizi yineliyoruz…şükürleri bırakıp isyanlara koşuyoruz…sonra sıratta aşağıya düşüyoruz…Nuh ‘ un kavmi gibi geriye bakanlardan oluyoruz , ruhumuzu iblise teslimiyeti layık görüyoruz….
Canan bize ne büyük değerler verirken , bizi en üstün kabul görürken , biz aşağılıyoruz…kendimizi uçuruma götürüyoruz…ve atıyoruz ne varsa elde avuçta…eteklerimizdeki taşları boşluğa bırakıyoruz…
Aslında boşlukta olan bizi göremiyoruz…evren denen yerde kendimize ve çevremize bakmamayı inat etmişiz…inadı hayat felsefemiz haline getirmişiz…ve sonunda hiç bişey elde etmemiş , sadece kendimize etmişiz…
Ölümler , isyanlar , çaresizlikler , umutsuz ve hüsranlı seneler… ve şimdi bir mutsuzluk mu yıkmalı derinden bizi , böyle üzmeli mi canı derinden kalbimizi…kim aslında mutsuzluk içinde az da olsa mutluluğu tatmıyor ki…kendimizi mutsuz etmemiz sadece yine BİZDEN değil mi ? …
-efc-