Yer Alti DÜnyasinin Babalari

|ѕ ¢ к η|

New member
Katılım
2 Eki 2006
Mesajlar
1,857
Reaction score
0
Puanları
0
Ülkemiz uzun yıllardır sansasyonlarla çalkalanıyor,Susurluk olayı,Derin Devlet,Devlet Mafya ilişkileri artık popüler dizilerimize kadar düşmüş durumda.Bende size bu olaylarda isimleri teleffuz edilen (olayların içindeler diye bir iddiam yok) isimleri tanıtmak istedim.
İlk yazımda sizlere yer altı dünyasının en medyatik babalarından olan,yaptıklarını ve içinde bulunduğu platformu tasvip etmediğim fakat insanlığını sevdiğim ve en önemlisi ülkemizde uyuşturucuya savaş açan nadir insanlardan olan ve bu problemi kendi uslubuyla çözmeyi adet edinmiş bir portreyi tanıtmak istiyorum…


SEDAT PEKER

ADI SEDAT
SOYADI PEKER
BABA ADI AHMET
ANNE ADI MERYEM
DOĞUM YERİ SAKARYA / MERKEZ – ÇAYBAŞI / YENİKÖY
DOĞUM YILI 1970
Rizeli kökenli olan Sedat Peker, 1970 yılında Sakarya'da doğdu. Sedat Peker'in lakabı "Reis" dir. Peker'in adı ilk olarak "uyuşturucuyla mücadele eden baba" olarak duyuldu, daha sonra Susurluk Raporu'nda geçti.

Peker'in organizasyonunda işadamlarından tehditle para topladıkları, zorla tahsilat yaptıkları ve işyeri kurşunladıkları belirlenen, aralarında açığa alınan bir astsubayın da bulunduğu 11 kişi gözaltına alındı.

Peker, Barmen Oğuz Atak'ın sırtında "Allah" dövmesi bulunduğu gerekçesiyle öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle uzun süre arandı. Polisin Atak'ın öldürülmesini azmettirmek ve çete olaylarına karışmaktan aradığı Peker, oğlunun doğumunda kendilerini ziyaret eden, çiçek ve telgraf gönderen dostlarına teşekkür için gazetelere verdiği ilanlarda eşiyle birlikte görüldü.

1997'de Rize'de kaçakçı Abdullah Topçu'yu öldürmek suçundan savcı karşısına çıkan ve serbest bırakılan Peker'in iki adamı, aynı davadan müebbet hapse mahkum oldu. Peker gibi ağabeyi Vedat Peker de bir işadamına silah zoruyla senet imzalatmaktan gözaltına alındı. Peker'in talimatıyla çete oluşturdukları iddiasıyla yargılanan dokuz sanıktan dördü tahliye edildi.

Tehditle tahsilat yapmak, zorla alıkoymak, adam öldürmeye azmettirmek ve benzeri suçlardan yedi ay boyunca aranan Peker, teslim olacağını bildirerek 19 Ağustos 1998'de Romanya'dan Türkiye'ye getirildi. İstihbarat birimlerinin çalışmaları sonucunda, Peker'in, adı gizlenen bir Antalya milletvekiliyle doğrudan bağlantısı olduğu saptandı.

Peker, tutuklu bulunduğu sürede Bayrampaşa Cezaevi'nde krallar gibi yaşadı. Rokfor peyniri başta olmak üzere birçok lüks yiyeceği koğuşuna getirten Peker'in cezaevine soktuğu eşyalar arasında kokoreç makinesi da vardı. Kaldığı 50 kişilik koğuşun tabanını halıfleksle kaplatan, duvarlarını boyatan Peker, tuvaletlerin kırılıp yapılmasını istedi ve bunun için gerekli malzemeyi sağladı. Cezaevinde yüz koyun kestirip tutuklu ve hükümlülere dağıtan Peker, çanak anten, video, CINE 5 dekoderi, ekmek kızartma makinesi ve dikiş makinesi gibi isteklerine ise cezaevi yönetimi tarafından izin verilmedi.

İstanbul DGM Savcılığı, Ekim 1998'de Peker ve adamları hakkında 7.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Bu davadan yargılandığı sırada duruşmada ilginç açıklamalar yapan Peker, "Eski bir milletvekili bana mesaj göndererek, 'Mahkemede fazla artistlik yapmasın' dedi. Her şeyi size anlatmak istiyorum çünkü ben bunları anlatmazsam şüpheli bir şekilde intihar edebilirim" dedi. Peker, 12 sanıkla birlikte çete oluşturmak suçundan yargılandığı davada, 24 Mayıs 1999'da tahliye edildi. Sekiz ay 29 gün cezaevinde bulunun Peker, "sanal bir çete yaratıldığını" ileri sürdü.

Tahliye edildikten sonra basına açıklama yapan Peker, MHP'li olmadığını söyleyerek, siyasi görüşünün pantürkist - turanist olduğunu belirtti. Tahliye edildikten sonra basına demeçler veren Peker, özel yaşantısıyla ilgili açıklamalar yaptı. Çok mutlu bir evliliği olduğunu söyleyen Peker, "Ben kadını tanrı misafiri olarak kabul ediyorum. Annesini, babasını, her şeyini bırakarak size geliyor, sizin onu korumanız gerekiyor. Anne babasının sevgisini vermeniz gerekiyor. Gayet düzgün bizim yaşantımız. Herkes eşime soruyor, 'Seni dövüyor mu?' diye. Eşim gülerek anlatıyor, 'Yok, dövmüyor' diye" dedi.
2004 'ün Ekim ayında polisin gerçekleştirdiği operasyonla Sedat Peker, 2 kardeşi ve toplam 40 kişi gözaltına alındı. Ancak ilgili mahkeme Peker ve adamlarını tahliye etti. Daha sonra Cumhuriyet Savcısı'nın itirazıyla bir üst mahkeme Sedat Peker ve adamlarını tutuklayarak cezaevine gönderdi.
YAKIN ADAMLARI

MECNUN ODYAKMAZ Akrabası ve sağ kolu
VEDAT PEKER Abisi
ATİLLA PEKER Abisi
BAYRAM VARİS KÜÇÜK Siyasi ve bürokratik ilişkisi
TUNCAY OKAY Tetikçisi
KUTLUHAN ARSLAN Siyasi ve bürokrastik ilişkisi
OLGUN PEKER (AYDIN) Manevi oğlu
ZAFER ÇOLAK Örgütün Ankara ilişkisi
NALAN GÜNEY Örgütün Ankara ilişkisi
ATİLLA YILDIRIM Örgüte, ortağı ile sorunu olan veya farklı sebeplerle sıkıntıları bulunan iş adamlarını, sorunlarını gidermek vaadiyle temasları yürütüyor.
İSMET ÖZBAY Muhasebecisi ve para tafiği kontrolörü
BOĞAÇ KAAN MURATHAN Tetikçisi
KAZIM ALEMDAĞ Sedat Peker'e ortağıyla ihtilaflı olan iş adamlarını temin ederek örgütün bu ihtilafı çözümlemesi ve bu sayede çıkar elde etmesine yardımcı olmak suretiyle örgüte hizmet ediyor.
TAHİR KIRAN Sedat Peker'e ortağıyla ihtilaflı olan iş adamlarını temin ederek örgütün bu ihtilafı çözümlemesi ve bu sayede çıkar elde etmesine yardımcı olmak suretiyle örgüte hizmet ediyor.
DAVUT DİŞLİ Sedat Peker'e çok yakın ve örgütün futbol sorumlusu.
ZEKERİYA ORAL İstanbul'daki iş takipçisi.
FERİDUN ÖNCEL DYP Siyasi bağlantısı
SİNAN KANDEMİR Asker polisi ilişkisini sağlayan galerici adamı.
METE CAN KURT Sofya'daki kumarhaneyi Sedat Peker adına işleten kişi
HÜSEYİN NALBANTOĞLU Atilla Peker'in temsilcisi
CAN YAKARLAR Sofya'daki kumarhaneyi Sedat Peker adına işleten kişi
CENGİZ CANSIZHizmetkar, villa çalışanı
SALİH COŞKUN Bilişim elektronik danışmanı, ozturkler.com 'un operatörü
ERKAN KORKMAZ Koruması
FATİH ÇATAL Para dağıtımından sorumlu

YAPILANMA
Bilişim
Salih Coşkun, Funda Özkan

Yurtdışı
Metecan Kurt, Ömer Merşan

Sporcular
Sergen Yalçın, Serdar Topraktepe, Ali Eren, Hakan Şükür, Ümit Özat,

Spor
Bülent Uygun, Bülent İşcen, İbrahim Cıngı, Sefa, Tahir Kıran, İbrahim Gümüştekin, Olgun Aydın-Peker, Şansal Büyüka

Sanatçılar
Ebru Gündeş, Hande Yener, Emel Müftüoğlu, Elif Karlı, Seda Sayan, Davut Güloğlu, İsmail Türüt, M. Ali Erbil, Stelyo Pipis, Bülent Serttaş, Demir Karahan, Onur Sarıkaya

Pozitif ilişkiler
Mehmet Köymen, Urfi Çetinkaya, Hüseyin Saral, Ayhan Çarkın, Adnan Çiçek, Kürşat Yılmaz, Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan,

Fikir alışverişinde bulunduğu şahıslar
Hayrettin Ertekin, Veli Küçük, Korkut Eken, Yavuz Kayral

Hukuk işleri
Turgay Özdoğan, Çağatay Özdemir, Mehmet Doğurga, Muhittin Beyaz, Şirin Berk, Bülent Kılıç, Utku Tekayak, İlker Turna, Hakkı Kurtuluş

Anadolu Grubu
Ankara: Dursun Doğanay, Zafer Çolak, Tahsin Pehlivanoğlu, Nalan Güney
Kocaeli: Oğuz Korukır,
Konya: Önder Ercan, Kürkçü Ahmet, Ejder
Antalya: Hacı Fikret Aydın, Ali Süayin

Kurmaylar
Hakan Öztürk, Mecnun Odyakmaz, Atilla Yıldırım, Varis Küçük, Kazım Alemdağ, Tuncay Okay, Can Yakarlar, Atilla Peker
Hüseyin Nalbantoğlu

Bürokrasi
Kutluhan Arslan, Ferudun Öncel, Yaşar Durmuş, Enis Sülün

Mali işler
Fatih Çatal, İsmet Özbay, M.Ekşi, Erkan Korkmaz, Rauf Büyük

Medya
Hakan Aslaneli, Ali Çağatay, Mehmet Güngör

Borsa
Vedat Peker, İbrahim Genç, Murat Öztürk, Sinan (Deniz Yatırımdan)

İstanbul Cadde Grubu
1- Yener Keskin, Boğaç Kaan Murathan, Sezai Arslan, Bülent Canoğlu, Taner

2- Sarı Barış, Ali Sürman, Metin Kaya, Özgür Çelik

Bahçelievler
İsmail Dalkıran

Maltepe
Ali Metin Polat, Alibin Kalkan

Beykoz
Osman Sandıkçı

Ümraniye
Hakan Karakaş

Not : Alıntıdır...


Göstereceğiniz ilgi alakaya göre diğer şahsiyetleride burada tanıtmaya çalışacağım,
Saygılar herkese…
Seçkin
 
dostum baba dönemi sanırım eskide kaldı
artık onlar sadece birilerinin kuklası olabiliyorlar
artık bunları bilmeyenler yoktur sanırım
 
ya biliorum eskidende farklı değillerdi ztn ama öle yada böle memleketin gündemini herzaman meşgul eden adamlar bunlar bende haklarındaki ince bilgileri verim dedim ama hata etmişim
 
doğru söylüyosun haydut artık insanı insan değil para öldürüyo para yaşatıyo paran varsa ağada sensin paşada sensin mafyada sensin
 
Bu sEdat Peker i merak edip duruyordum..Kimdir neyin nesidir diye..=)
 
bağLantıLarı arasında
Tuğba Özay yazıLmamış :durdurun
 
Nuri Ergin
00130006.jpghttp:

Karagümrük Çetesi olarak bilinen organize suç örgütünün elebaşı. Çok sayıda cinayet ve silahlı yaralama olayına karıştığı iddiasıyla İstanbul ve Eyüp adliyelerinde yargılanan Nuri ve kardeşi Vedat Ergin, isimlerini ilk kez 12 Ağustos 1998'de Eyüp Adliyesi'ndeki bir duruşmaya getirildikleri sırada cezaevi aracından firar ettiklerinde duyurdu.

30 Kasım 1998'de kardeşi Vedat ve beş adamıyla birlikte yakalanan Nuri Ergin, Sibel Can'a seks kasetiyle şantaj yaptığı iddia edilen Can Kuzu'yu dövüp çıplak fotoğraflarını çektiği yönündeki iddialarla da gündeme geldi. Bu olay üzerine sanatçı, Can, Kuzu'yu etkisiz hale getirmek için Ergin'e başvurduğu gerekçesiyle emniyette 48 saat gözaltında kaldı.

"Yatak odası çetesi"
Amerikan Haber Ajansı Associated Press'in dünyaya "yatak odası çetesi" diye tanıttığı çetenin elebaşısı Nuri ve kardeşi Vedat Ergin'in şantaj olayından sonra gerçek yüzleri ortaya çıktı.

Fatih ve Karagümrük bölgesini yıllardır kan dökerek haraca bağlayan, 1997'de Metris Cezaevi'nde çıkan isyanın elebaşısı Ergin kardeşler çetesinin çökertilmesinin, Sibel Can'a şantaj yapan Kuzu'nun, çete tarafından kaçırılarak işkence yapıldığının ortaya çıkmasıyla gerçekleştiği belirlendi.

Olayla ilgili ifade veren Nuri Ergin, Selçuk Ural'a tehdit, Sibel Can'a hakaret yağdırdı. Ergin, "Selçuk Ural, bir daha denize kaçamayacak. Onu mermi manyağı yapacağım", kardeşi Vedat Ergin ise "Sibel Can Balkan kaşarıdır" sözleriyle dikkat çekti.

İstanbul DGM'de görülen duruşmalar sırasında Ergin kardeşlerden yardım almadığını iddia eden Can'la çete üyeleri arasında gerginlikler yaşandı.

Duyar'a cezaevinde infaz
Afyon Cezaevi'ne sevk edilen Ergin kardeşler, 15 Şubat 1999'da Sabancı suikastı sanığı Mustafa Duyar'ı kurşun yağmuruna tutarak öldürdüler.

Olay sırasında Tansu Çiller'in başbakan olduğu dönemde örtülü ödeneği dolandırmakla suçlanan Selçuk Parsadan'ı da başından vurdular.

Bu olaylardan sonra Ergin kardeşler, Kartal Özel Tip Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Ancak aynı cezaevinde Alaattin Çakıcı ve Erol Evcil gibi çete davası sanıklarının da bulunması yeni olaylara sahne oldu.

Cezaevine cep telefonu sokulduğu iddiaları üzerine arama yapan cezaevi yönetimi Nuri Ergin'de bir telefon buldu. Cep telefonu, kavgalı oldukları yönünde basında çıkan haberlerin aksine iki çete elebaşını da birbirine yakınlaştırdı.

Alaattin Çakıcı, avukatı aracılığıyla Ergin'e yazdığı mektupta temin ettiği telefonunun çok işine yaradığını belirterek, "Kardeşim Gencay Çakıcı'nın vurulması 16 yaşında bir çocuğun yapacağı iş değil. Doğru bilgiyi senden alacağım" dedi.

Cep telefonunun içeride rahatlıkla kullanıldığı yönünde basında çıkan haberlerin ardından cezaevi yönetimi, bir sistem yerleştirerek telefonların çalışmasını engelledi. Bunun üzerine Nuri ve Vedat Ergin kardeşler, "işlerine yaramadığı" gerekçesiyle cep telefonlarını cezaevi yönetimine teslim etti.

Ancak bir süre sonra Çakıcı'nın "Bu cezaevi ya ona ya bana dar gelecek" yönünde bir açıklama yaptığının ileri sürülmesi üzerine Nuri Ergin, basına gönderdiği açıklamayla sert tepki göstererek, "Bana dostane mektuplar yazan biri düşman ise başımız üstünde yeri var. Önümüz bayram, açıkta kalınır" dedi. Bunun üzerinde Çakıcı bir avukatı aracılığıyla kamuoyuna gönderdiği başka bir mektupla Ergin kardeşlere meydan okudu. Çakıcı, mektupta; "Nuriş ve Vedat denen, kişilik ve milliyet erozyonuna uğramış, garip göçebegillere: Biraz adamlığınız varsa, basına demeç vermeyin, bu cezaevinde siz altı kişi bir arada yatıyorsunuz, ben de tek yatıyorum. Gereğini yapmazsanız, yapmayıp da basına demeç verirseniz şerefsizsiniz" dedi.

Çakıcı'ya savaş açtı
Mektup savaşlarında Nuri Ergin, avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada, Çakıcı hakkında ağır sözler söyledi. Ergin, "Çakıcı adam mı, madam mı?", "Şerbeti katmerli şambabası", "Voltajı düşük sihirli lamba", gibi sözlere yer verdi.

Ergin, Çakıcı'ya yönelik koruma istediği şeklinde çıkan haberlere ilişkin de, "Fransa'dan beri tutturmuşsun koridor yok. Bu maltalarda bir de savcıdan utanmadan koruma istiyorsun. Satanist düşünceli şambabası, bırak bu kurnazlığı. Milleti ziyaretine bile çıkartmıyorsun. Kolpacı mesajında aman beni koruyun mesajı değil mi? Beni yorma. Benim seninle uğraşacak vaktim yok, boşuna yalvarma" dedi.

Kartal Cezaevi'ndeki mektup savaşları sonucu Nuri ve kardeşi Vedat Ergin, Uşak Özel E Tipi Cezaevi'ne sevk edildi. Ergin kardeşler, burada ayrı koğuşlara konuldu.

Çakıcı'nın adamlarının Karagümrükspor lokaline yaptığı baskına karşılık olarak 19 Nisan 2000'de Nuriş'in adamları, Gültepe ve Zeytinburnu'nda iki kahvehaneyi taradı. Bir kişi öldü, 10 kişi yaralandı. Olaydan sonra yapılan operasyonlar sonucunda aralarında Ergin'in firari olarak aranan adamı Yavuz Erdoğan'ın da bulunduğu dört saldırgan silahlarıyla birlikte yakalandı.

20 Nisan 2000'de Nuri ve Vedat Ergin'in yattığı Uşak E Tipi Cezaevi'ne buzdolabı içinde dört tabanca, 80 mermi ve 2 cep telefonu sokulurken yakalandı. Olayla ilgili 18 kişi gözaltına alındı. Aynı aileden beş kişi tutuklandı.

26 Nisan 2000'de bir kişinin ölümü, 10 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan iki kıraathaneye yönelik silahlı saldırının ardından düzenlenen operasyonlanra, Ergin'in ağabeyi Nejat Ergin'in de aralarında bulunduğu yedi kişinin yakalandığı açıklandı. Sanatçı Sibel Can'ın halasının eşi Erol Urguçbay'ın evini kurşunlayan, Selçuk Ural'ın da silahla vurulması için planlar yapan bu kişiler, İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'na sevk edildi.

Cezaevini kan gölüne çevirdiler
Uşak Cezaevi'ne nakledilmelerinin ardından Nuri Ergin, kardeşi Vedat ve adamları, 3 Aralık 2000'de, Çakıcı'nın kendilerini öldürtmek için yolladığını iddia ettikleri sekiz adamı bulmak için 200 yandaş mahkumla birlikte Uşak Cezaevi'ni kan gölüne çevirdiler. Ellerindeki tabancalarla yöneticileri rehin alan, beş mahkumu öldürüp, sekiz mahkum ve cezaevi 2. müdürünü yaralı halde pencereden dışarı atan isyancıların başı Nuri Ergin, daha sonra silahını koğuş penceresinden atıp "Ben iyi niyetimi gösterdim. Gerisini size bırakıyorum" diyerek teslim oldu. Ergin, kendilerini öldürmek için gelen kişileri yakalayıp, itiraflarını video bantlara kaydettiklerini de söyledi.

Bu olayın ardından Nuri Ergin'in kardeşi Vedat'la yolları ayrıldı. Cezaevini kan gölüne çeviren Ergin Kardeşler'den Nuri Ergin Bergama Cezaevi'ne, Vedat Ergin ise Bilecik Cezaevi'ne sevk edildi. Vedat Ergin, nakledildiği Bilecik Cezaevi'nin dış avlusunda aranmak istendiği sırada, üzerinde bulundurduğu tabancayı görevlilere göstererek, üç arkadaşıyla birlikte direnişe başladı. Daha sonra teslim olan Vedat Ergin, Ödemiş Cezaevi'ne gönderildi. Bu olaydan sonra Nuri Ergin'in cezaevi birinci müdürüyle makam odasında çektirdiği fotoğraflarla, koğuşta "kral hayatı" yaşadığını belgeleyen fotoğrafların ortaya çıkmasıyla Uşak savcıları görevlerinden oldu. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Uşak Cezaevi'nde meydana gelen olaylardan sonra başlatılan soruşturma kapsamında, Uşak Cumhuriyet Başsavcısı Kürşat Kayral ile cezaevi savcısı Nevzat Engin'i geçici olarak görevlerinden aldı.

Nuriş'in acısı
Nuri Ergin, 2001'e ailesinin geçirdiği trafik kazası haberiyle girdi. Ödemiş'te hapis yatan Vedat Ergin'i ziyaret edip, Bergama Cezaevi'nde bulunan Nuri Ergin'i görmeye giden Ergin kardeşlerin annesi Sevil Ergin, Nuri Ergin'in eşi Alev ve oğlu Anıl Ergin ile otomobili kullanan Levent Teker, Tire'de bir kamyonetle çarpıştı. Kaza sonucu anne Sevil Ergin komaya girdi, Nuri Ergin'in eşi hayatını kaybetti. Aile, Alev Ergin'in cenaze töreninden önce Nuri Ergin'in eşini son kez görmesi için cenazeyi Bergama Cezaevi'ne götürdü, ancak Ergin'in eşinin cenazesini görmesine cezaevi yönetimi tarafından izin verilmedi.

Hakkındaki bir dava için İstanbul'a getirilen Nuri Ergin, duruşma sırasında eşini görmesine izin vermediği gerekçesiyle Ceza ve Tefkifevleri Genel Müdürü'ne tehdit savurdu. Ergin, "Bunun intikamını 20 sene geçse de alacağım. Babamın intikamını da 20 sene sonra aldım. Cezaevinden çıktığım ilk gün, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü'nü öldüreceğim. Allah şahidimdir. Karımın intikamını da nasıl alacağımı görecekler" dedi. Ergin'in bu sözleri üzerine soruşturma başlatıldı.

O da "F tipi"nde
Ergin de aralarında Alaattin Çakıcı'nın da bulunduğu diğer çete elebaşları gibi "F tipi" cezaevine sevk edildi. İzmir DGM'de bir duruşmaya götürülen Nuri Ergin Tekirdağ kardeşi Vedat Ergin ise Edirne F Tipi'ne nakledildi.

Çakıcı - Ergin Söz Düellosu
Çakıcı ne dedi?
# Benimle kimin problemi varsa maltada hesaplaşabilir.
# Onlara çok abilik yaptım. Beni bilirler, tanırlar.
# Ama adam değiller. Ben onların sadece anneleriyle görüşürüm.
# Kişilik ve milliyet erozyonuna uğramış, garip göçebegiller.
# Biraz adamsanız, basına açıklama yapacağınıza benimle görüşürsünüz.
# Bir daha basına demeç verirseniz şerefsizsiniz.
Ergin ne dedi?
# Şerbeti katmerli şambabası.
# Voltajı düşük, sihirli lamba.
# Adam mısın, madam mısın?
# Sana kim dostluk yaptıysa, hep düşmanlık görmüştür.
# Sen ancak kantine yarım kilo boya yazdırıp saçını boyarsın.
# Havalar soğuk ve yağışlı, boyaların akar. Kınalı kuzu.
# Utanmaz adam. Kokuşmuş.
# Satanist düşünceli şambabası.
# Kaşarlanmış edepsiz. Sen bu alemin de edebini bozdun.
# Anafor kolpacı. Paranoyak.
# Fiziğin, kimyan değişti. Ben de sanal dünyanı değiştiririm.

Karagümrük Baskını

Fransa'da yakalandıktan sonra Türkiye'ye getirilen Çakıcı, Kartal Cezaevi'ne konuldu. Aynı cezaevinde kalan Nuriş kardeşler, Çakıcı'yı önce saygıyla karşıladı. Hatta cep telefonu bile gönderdi. Fakat Ergin kardeşlerin bir süre sonra, yine aynı cezaevinde yatan ve Çakıcı'yla yakınlığı bulunan Erol Evcil'den 500 bin dolar haraç istemeleri üzerine araları açıldı. Ergin kardeşlerin, avukatları aracılığıyla Çakıcı ve Evcil aleyhine demeç vermeleri üzerine gerilim tırmandı.
Karagümrükspor'un bir maçından sonra Karagümrüklü taraftarların aleyhine pankart açması üzerine, yeğeni Barış Çakıcı'yı arayan Alaattin Çakıcı, "Bunların yaptığını televizyonda gördün mü? Bunların aklını başından al, kulübe gidin, kimlik kontrolü yapıp Ergin soyadlı kim varsa öldürün diğerlerini belden aşağı yaralayın" talimatı verdi.
Barış Çakıcı da kuzenlerinden Cihan Çakıcı öncülüğünde beş kişilik bir grup oluşturarak Karagümrük'e hareket etti. Telefonla hem cezaevindeki Çakıcı'yla hem de lokale baskın yapacak grubun lideri Cihan Çakıcı'yla temas halinde olan Başar Barış Çakıcı'nın talimatıyla silahlı grup lokale girdi. İçeridekileri yere yatıran Cihan Çakıcı, Ahmet Çelik, Ömer Koç ve Okan Erünal'ın açtıkları ateş sonucu 15 kişi ayaklarından ve çeşitli yerlerinden yaralandı.

'Rahatladım, öperim'
Baskından sonra yeğenini arayan Çakıcı, "Rahatladım, hepinizin gözlerinden öperim" dedi. Teslim olan zanlılar, poliste baskını Çakıcı'nın talimatıyla yaptıklarını itiraf etmelerine rağmen mahkemede ifadelerini reddettiler. Ancak kayıtlar delil oldu.

Davanın geçmişi

Karagümrükspor Lokali, Çakıcı'nın yeğeninin liderliğindeki beş kişi tarafından 26 Mart 2000 günü basıldı. Saldırıda 15 kişi silahla yaralandı. Kartal Cezaevi'nden bu lokalin basılması talimatını verdiği iddia edilen Çakıcı hakkında "çete kurmak ve müessir fiile azmettirmek" suçlarından dava açıldı. Çakıcı, yargılama sonucu çete suçundan 3 yıl 4 ay, müessir fiile azmettirmek suçundan da 1 yıl 8 ay hapis cezası aldı. Kararı inceleyen Yargıtay 1'inci Ceza Dairesi, çete suçundan verilen cezayı onadı, bir kez müessir fiil suçundan verilen 1 yıl 8 aylık ceza kararını da bozarak Çakıcı'ya yaralanan 15 kişinin her biri için ayrı ayrı ceza verilmesini istedi. Davayı karara bağlayan mahkeme heyeti de, Çakıcı'yı 14 yıl 9 ay 20 gün hapis cezasına çarptırdı.
 
Beklediğim ilgiyi alabilmiş değilim ama ben serinini devamını getireyim



ALAATTİN ÇAKICI




ADI : ALAATTİN
SOYADI : ÇAKICI
BABA ADI : ALİ
ANNE ADI : ŞAKİRE
DOĞUM YERİ : TRABZON / ARSİN - FINDIKLI KÖYÜ
DOĞUM YILI : 20.01.1961

AİLE

BABA ALİ ÇAKICI
ANNE ŞAKİRE ÇAKICI
ABLA NERİMAN KAMBER
KARDEŞ FAHRETTİN ÇAKICI
KARDEŞ GENCAY ÇAKICI
KARDEŞ LEYLA ÇAKICI
KARDEŞ GAMZE ULUKAYA
EŞİ UĞUR KILIÇ
EŞİ GÖNÜL ÇAKICI
KIZI BETÜL ÇAKICI
KIZI AYTÜL ÇAKICI
OĞLU ALİ ÇAKICI




Alaattin Çakıcı 1953 yılında Trabzon’un Arsin ilçesinin Fındıklı köyünde doğdu. Babası Ali Çakıcı kan davası nedeniyele tüm ailesini alarak İstanbul’a göç etti. Aile Karadenizlilerin yoğun olarak bulunduğu Gültepe semtine yerleşti ve baba Ali Çakıcı burada bir kahvehane işletmeye başladı. O dönemin kabadayıları Ali Bozdoğan ve Tahsin Çakıroğlu ile dostluk kurdu. Alaattin Çakıcı gençliğinde Şişili Çeliktepe bölgesindeki ülkücü örgütlenmenin içinde yer aldı. Babası da milliyetçi fikirlere yakın bir insandı.

Alaattin Çakıcı İstanbul’da ilk olarak bir çiçekçinin öldürülmesinde azmettirici olarak yargılandı ve mahkum oldu. Öğreniminden sonra ise Kağıthane Ülkü Ocakları Başkanlığı’na getirildi. 18 Eylül 1978 tarihinde amcasının oğlu Necati, Gültepe’de ki dükkanında solcular tarafından öldürüldü. Aynı gün kız kardeşi Gamze’yi kurşunlayan militanlar üzerine benzin döküp yakmak istedi. Kız kardeşi şans eseri kurtulan Çakıcı’nın kendisi de, 1979 yılında 5 kurşuna hedef oldu ama ölümden kurtuldu.

1980 yılının Mayıs ayında babası Ali Çakıcı’nın tek kurşunla öldürülmesinin Alaattin Çakıcı üzerinde etkisi büyük olmuştur. Bu olaydan sonra Dev-Sol lideri Dursun Karataş ve İbrahim Bingöl’e karşı kin besledi. 12 Eylül darbesi sonrasında açılan MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında yargılandı ve 41 kişinin ölümünden sorumlu tutuldu.

1982 yılında tahliye olunca etrafına topladığı arkadaşlarıyla önce “kumar borcu tahsilatın” girişen Çakıcı, sonrasında işadamlarından haraç almaya başladı.

1984 yılında senet tahsilatı işleriyle uğraştı. Bu faaliyetleri nedeniyle yavaş yavaş tanınmaya başlandı. Senet tahsilatı çalışmaları sırasında ülkücülüğünü öne çıkarması sebebiyle ‘ülkücü mafya’ kavramının yerleşmesine neden oldu. İmzası ise belden aşağı sıkılan kurşundu.

Ancak Asıl şöhretini gece alemlerinde kazandı. Medyatik eylemler yaptı. Gece klüplerine 10-15 kişi olarak gidiyor, 4-5 masa birden işgal ediyordu. Bazen masanın yerini beğenmeyip hır çıkaran, bazen de istediği şarkının söylenmemesine kızan Çakıcı, adamlarına verdiği talimatla eğlence yerini dağıttırıyordu. Elbette asıl amacı eğlence yerinin haracını almaktı. Nitekim 1983 yılında Golden Key adlı eğlence yerinin sahibinden haraç isteyen Çakıcı, sahnedeki şarkıcının sözlerine sinirlenip mekanı dağıttırmıştı. Sahnede bulunan sanatçı Kadir Soyer, éBenim için önce Allah peygamber ve karım gelir” deyince sinirlenen Çakıcı, gayri meşru bir çocuğu olduğunu bildiği türkücü Gönül Öner’in Allah ve Peygamberle bir tutulmasına çok kızmıştı. Kendisi Golden Key’in sahibi Aydın Sayağ’ı döverken adamları mekanı dağıtmıştı.

İhracatta vergi iadesi adı altında yüzde 40’a kadar varan ödemeler yapan devleti soyan hayali ihracatçılardan haracını tahsil eden Alaattin Çakıcı, bunların arasındakilerin en ünlüsü olan Turan Çevik’ten de payını almıştı. Çevik’ten her ay 10 milyon lira alan Çakıcı toplam 160 milyon lira tahsil etmişti.

Çakıcı, Kulüp85, Elma Kabare, Maksim gibi eğlence yerlerinde kazandığı ülkücü mafya namını başkent Ankara’da sürdürme niyetindeydi. Haydar Koç, Kürt İdris ve İnci Baba gibi kişiler ise, Ankara’da etkinlik kazanmaya başlayan Alaattin Çakıcı’nın faaliyetlerini yakından izliyorlardı. Ancak o dönemde yapacakları çok fazla bir şeyleri yoktu. Çünkü Çakıcı MİT ile irtibatlanmıştı.

Yeraltı dünyasının ünlüleriyle zaman zaman kapışan Alaattin Çakıcı, asıl gücünü MİT ile ilişkileri sayesinde sağladı. Türkiye’nin Dev-Sol ve PKK terör örgütleriyle mücadele ettiği dönemde, 1986 yılında, MİT Müsteşar Yardımcılığı’na getirilen Hiram Abbas’ın daha sonra Kontr-Terör Dairesi olan Güvenlik Daire Başkanlığı’nı kurması, Alaattin Çakıcı’nın hayatını da yakından etkileyecekti.

Dairenin başına Mehmet Eymür getirilirken operasyonlar, Özel Harp Dairesi’nde görevli Yarbay Korkut Eken, Binbaşı Yavuz Ataç ve Kaşif Kozinoğlu tarafından yürütülecekti.

Alaattin Çakıcı’nın MİT ile olan ilişkileri bu kişiler üzerinden yürüyecekti. Ancak Alaattin Çakıcı’yı MİT’e lanse eden kişinin ise, başka birisi olduğu söyleniyordu.

1987 yılında yapılan Babalar Operasyonu ile yer altı dünyasının birçok ünlüsü sorgulardan geçirilirken Alaattin Çakıcı, yıldızının parladığı bir dönem yaşıyordu. Korkut Eken, Mehmet Eymür ve Yavuz Ataç’ın yakından şahit olduğu ve Dedeman Oteli’nde ateş edilmesi olayı ise, bu gücün göstergesiydi.

MİT elemanı Süleyman Seba’nın 1984 yılında Beşiktaş Spor Kulübü Başkanı seçildiğinde güvenliğinin Alaattin Çakıcı’ya emanet edilmesi ise, aslında işbirliğini 1987 öncesine de dayandığını gösteriyordu.

Bu konuda resmi bilgi olmamasına rağmen Dev-Sol adlı terör örgütü liderlerine yönelik yapılacak eylemlere karşı MİT aracılığıyla kullanılan kişiler arasında Çakıcı ve arkadaşları da vardı.

Eski MİT Müsteşarı olan Şenkal Atasagun’un 16 Temmuz 1987 tarihinde Güvenlik Daire Başkanlığı’na yazdığı resmi bir yazıda önermesi neticesinde, Alaattin Çakıcı, 3-12 Ağustos 1987 tarihleri arasında, Türkiye’nin yıllarca savaştığı bir terör örgütüne karşı Avrupa’da yürütülmesi planlanan, ancak hedefin, bulunduğu bölgedeki polise sızdığı için iptal edilen bir operasyonda, MİT’in ……. numaralı elemanı olarak birkaç adamı ile birlikte yer aldı.

MİT eski Kontr-Terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, Alaattin Çakıcı MİT tarafından 1990’lı yıllarda da kullanıldığını belirtiyordu.

Alaattin Çakıcı ve 3-4 adamının eğitim işi Korkut Eken’e verilmişti. Oysa Korkut Eken, 27 Aralık 1996 tarihinde Susurluk Komisyonu üyelerine ifade verirken, Alaattin Çakıcı’yı hiç görmediğini ve tanımadığını söylemişti. Oysa Eken, eğittiği Çakıcı grubundan pek memnun değildi. “Bunlar tabanca tutmayı bile bilmiyorlar, beş metreden hedefi vuramıyorlar” diyordu. Bu gruptan iki kişi gözünü doldurmuştu. Biri Çakıcı Fransa’da yakalandığında yanında bulunan Muradi Güler, diğeri geçen yıllarda öldürülen Şener Turan(Sarı Şenol). Eken’e göre Alaattin Çakıcı işe yaramazdı. Ancak diğerleri üzerinde büyük bir hakimiyeti vardı. Eken, eğitim sırasında Çakıcı’ya el bombası attırmaya kalkmış, Alaattin Çakıcı’nın her yanının titrediğini görünce adamlarının yanında mahcup olmasın diye onları başka yere yollamıştı. Eken, Alaattin Çakıcı’nın haline gülüyor, Alaattin Çakıcı’nın önemli bir faaliyette sıkıntı yaratabileceğini söylüyordu.

Eğitimden sonra Alaattin Çakıcı ve ekibi Ağustos 1987’nin ilk günlerinde, MİT elemanı Tarık Ümit ve Yavuz Ataç ‘la birlikte, planlanan bir faaliyetle ilgili olarak yurtdışına yollandılar. Bu Alaattin Çakıcı’nın yurtdışına ilk çıkışıydı. Çakıcı ekibiyle planlanan faaliyet gerçekleşmedi. On gün sonra Türkiye’ye döndü. Çakıcı bir süre yeni bir faaliyette kullanılmak üzere el altında tutuldu. Bu dönemde kendisinden daha ziyade haber kaynağı olarak istifade edildi. Rapor ettiği konular genelde ülkücü şahısların faaliyetleriyle ilgiliydi.

Mehmet Eymür bir keresinde Alaattin Çakıcı’nın yalan bir haber ilettiğini tespit etti. Haberin konusu o tarihlerde Alaattin Çakıcı’nın rakip gördüğü Drej Ali lakaplı Ali Yasak ve arkadaşlarının PKK’lı şahıslarla uyuşturucu kaçakçılığı yaptığına dairdi. Eymür, Çakıcı’nın bu şekilde yalan haber üreterek kendilerini yönlendirmeye çalışmasına fena halde kızmıştı ancak araya Korkut Eken’in girmesiyle Alaattin Çakıcı’yı affetti.

21 Kasım 1987 tarihinde, Alaattin Çakıcı’nın MİT ile ilişkisi olduğu dönemde, olay yerinde Korkut Eken, Yavuz Ataç ve Mehmet Eymür’ün de olmasına rağmen Alaattin Çakıcı; yanına gelerek “Affedersiniz, siz Dündar Kılıç değil misiniz?” diye soru soran alkollü kişiyi, Dündar Kılıç tarafından kendisini öldürtmek üzere gönderildiğini sanarak vurdu. Kaçarken önüne gelen birkaç kişiye daha ateş etmişti. Olayı duyan Hiram Abas köpürdü, “Sizin bulunduğunuz yerde bunu yapması, hem bu teşkilata hem de sizlere en büyük hakarettir. Siz buna nasıl tahammül ediyorsunuz. Götürün bir yere, sıkın kafasına, cezasını verin. Kimse bu teşkilatı küçük düşürüp kullanamaz” demişti.

1987 ‘nin son aylarında 1.MİT Raporu olayı patlamıştı. Kutlu Savaş’ın soruşturmaları sonrası, Mayıs 1988 ‘in son günlerinde Hiram Abas, Mehmet Eymür ve Korkut Eken, emeklilik dilekçelerini vererek teşkilattan ayrıldılar. Böylelikle Çakıcı MİT ilişkileri kesilmişti ama Eken-Ataç-Çakıcı üçlüsünün ilişkileri hiç kesilmedi. Eken komisyona Çakıcı’yı tanımadığını söylerken, Ataç 1991 yılında kız kardeşinin düğününde nikah şahitliği yapacak kadar samimi kalacaktı.

26 Ocak 1989 tarihinde Alaattin Çakıcı Dedeman otelindeki olaydan dolayı bir lokantada yakalandı ve yaralananlardan Kaya Portakal’ın ifade değiştirmesi sonucunda serbest kaldı.

Bu tarihten sonra Alaattin Çakıcı tekrar gece hayatında boy göstermeye başladı. Kendine ayrılan masayı beğenmediğinden dolayı Çubuklu 29’un sahibi Metin Fadıllıoğlu’nu yere yatırdıktan sonra üzerine kovayla su döktüğü nedeniyle ifade verdi. 1990 yılında ise adamlarıyla gittiği Kabare ‘de olay çıkarıp, arkasında darmadağın bir eğlence mekanı ve kapıda bir kurşun deliğiyle iki boş kovan bıraktı. 1990 yılının Ekim ayında Muazzez Abacı’nın sahne aldığı Maksim Gazinosu’nda “Gala” gecesinde havaya ateş etmekten yakalandı. Ortaköy Memo’s ta bir kişinin yaralanması nedeniyle tutuklandı.

20 Mayıs 1991 tarihinde Alaattin Çakıcı ve Uğur Kılıç Trabzon’da sade bir şekilde evlendiler.

1991 yılının Ağustos ayında Yeniköy ‘deki Sabancı Korusu içindeki Şemsa’ya gidip, Ali Şen’in oğlu Adnan Şen’in de bulunduğu gruba masadan kalkmalarını söyledi ve grubun direnmesi üzerine Adnan Şen, bunun bedelini dayak yiyerek ödedi. Araya Sakıp Sabancı’nın Turgut Özal’ı sokmasıyla iki taraf barıştırıldı.

1994 yılında Mehmet Eymür MİT’te tekrar göreve başladı. Bu dönemde MİT içerisinde bir güç savaşı oluştu ve savaşta Çakıcı, Yavuz Ataç’ın tarafında yer aldı. Ayrıca Çakıcı, Erol Evcil’in Türk Ticaret Bankası’nı almak istiyordu ama bu girişimin Mehmet Eymür’ün yakın arkadaşı Adil Öngen tarafında engellendiğini düşünmesi sebebiyle Eymür ile arası açılıyordu. Bu ortam Alaattin Çakıcı ve ,Yavuz Ataç’ın beraber hareket etmeye başlamalarına neden olmuştu.

Emlakbank Genel Müdürü Engin Civan’ın, işadamı Selim Edes’den aldığı rüşveti geri ödememesi üzerine paranın tahsilatı için Özal ailesinin, Çakıcı’nın eşi Uğur Kılıç’tan ricasıyla Çakıcı görevlendirilmişti. Civan, ödeme yapmayı kabul etmemesi üzerine 19 Eylül 1994 tarihinde Fulya civarında 4 kurşunla vuruldu. Dündar Kılıç savcılıkta aradaki hatılı kişinin Semra Özal olduğunu söyledi ancak ilk başta Uğur Kılıç Özal ailesini korumak amacıyla bunu inkar etti ancak daha sonra o da bunu doğruladı.

Uğur Kılıç, 4 Şubat 1994 ‘te Nokta dergisinde kendisi için ‘çapkın’ nitelemesi yapan gazeteci Ayşe Önal’ı vurma girişimi sonuçsuz kalmıştı.Bu olayı protesto eden Hıncal Uluç’a ise Alaattin Çakıcı 5 Mart 1994 günü silahlı saldırı düzenletti.

Bu dönemlerde Çakıcı ve Uğur Kılıç’ın araları çeşitli sebeplerle açılmıştı.

11 Ekim 1994 tarihinde Alaattin Çakıcı ve Uğur Kılıç boşanmak üzere mahkemeye başvurdular ve 4 Kasım 1994 tarihinde boşandılar.

Boşanmalarının üzerinden 2 ay geçtikten sonra Çakıcı Show Tv’ye bir kaset gönderdi. Kasette Dündar Kılıç ile Çakıcı, Uğur Kılıç’ın ‘lezbiyen’ ilişkisi dile geitirliyordu. Show tv bandı yayınlamadı. Bu durumu öğrenen Uğur Kılıç çılgına döndü.

20 Ocak 1995 ‘te Çakıcı, Uğur Kılıç’ı Uludağ’a, hem kendi hemde Uğur Kılıç’ın oğlu Onur’un doğumgünü için davet etmişti. Uludağ’a Ali Şen’in Maş Air firmasına ait helikopteriyle gitmişleri. Uğur Kılıç içki almak için gittiği barda Çakıcı’nın şoförü Abdurrahman Keskin tarafından vurularak öldürüldü.

Bir yandan Engin Civan’ın yaralanmasına, diğer taraftan Ocak 1995 ‘de eski karısı Uğur Kılıç’ı öldürtmeye azmettirmekten aranan Çakıcı, Şubat 1995 ‘te gazete ve televizyonlara “bülten” şeklinde faks çekerek Dev-Sol lideri Dursun Karataş’ı öldüreceğini bildirdi.

Erol Evcil ‘le ilişkilerini geliştiren Çakıcı, Evcil hapisteyken, Evcil’in Türk Ticaret Bankası’nı almasına engel olduğunu düşündüğü Adil Öngen’e 12 Mart 1997 tarihinde saldırıda bulundu. Öngen yara almadan kurtuldu.

1 Mayıs 1997 tarihinde Çakıcı, Özer Çiller’in Türkbank satışı için Adil Öngen aracılığıyla 20 milyon dolar istediğini, banka satışına engel gördüğü Adil Öngen’in kendi adamları tarafından vurulduğunu açıkladığı çarpıcı Flash Tv konuşmasını yaptı.
Bu konuşma üzerine, Çiller hükümeti, Engin Civan ve Uğur Kılıç dosyalarından aranırken Yavuz Ataç tarafından yurtdışına kaçırılan Çakıcı’yı yakalatıp ülkeye getirtmek için düğmeye bastı.

Erol Evcil ile Çakıcı arasındaki menfaat ilişkileri güçlenmeye başlamıştı. Çakıcı, bir bakıma Evcil ile bir ortaklık kurmuş ve iş dünyasında istediklerini yapıyorlardı.

Çakıcı, Evcil’in ticari konularında devreye giriyordu. Bunlardan birisi Evcil’in kredi borcu olan Demirbank ile olan ilişkilerine Çakıcı’yı sokmasıydı. Demirbank’ın sahibi Halit Cıngıllıoğlu son anda bir saldırıdan kurtuldu ve Evcil ile masaya oturarak isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.

Çakıcı bu olaydan sonra Halit ve Sema Cıngıllıoğlu kardeşlerin arasındaki hisse ihtilafı için devreye girdi. Durumu fark eden Halit Cıngıllıoğlu, kardeşinin isteklerini kabul ederek ikinci tehlikeyi de atlattı.

Çakıcı 1995 yılında Sümerbank’ı alan Hayam Garipoğlu’ndan, Rol Evcil ile beraber bir keresinde 900 bin dolar bir keresinde de 1-1,5 milyon dolar olmak üzere iki kere para aldı.

Erol Evcil ile Cavit Çağlar’ın arasında bulunan iplik ticaretinden doğan problem için devreye giren Çakıcı, Erol Evcil’in 2,8 milyon dolara aldığı fabrikayı Cavit Çağlar’a 10 milyon dolara sattı. Bu paranın 4,5 milyon doları Çakıcı’ya ödendi.

Kendisinin ABD de olduğu bu dönemde Çakıcı, ailesinin vize almak için başvurduğu ve olumsuz sonuç aldığı ABD Konsolosluğuna saldırı tertipledi ancak, kendisini ABD ‘de zora sokacağını düşünerek bu saldırıdan vazgeçti.

Yavuz Ataç’ın Çin’e görevlendirilmesine kızan Çakıcı, buna tepki olarak Cavit Çağlar’a suikast planladı ancak başarılı olamadı. Çakıcı, her konuda önünü açan Yavuz Ataç’ın ülkeye tekrar getirilmesi ve yükselmesi için her türlü çabayı gösterdi.

28 Şubat 1997 ‘de Başbakan Necmettin Erbakan’ın istifasıyla sonuçlanan süreç, Mesut Yılmaz’ı da Başbakan yaptı. Daha önce 2 adamının cezaevine girmesine neden olan Türkbank’ı namus meselesi olarak gören Çakıcı, bu bankanın tekrar ihaleye çıkmasıyla beraber Korkmaz Yiğit’e teklif götürdü. Bankayı alması için Yiğit’le anlaştıktan sonra Çakıcı, ihalenin yapılacağı 4 Ağustos 1998 tarihine kadar ortamı iyice gerdi. Bu ihaleye katılacaklara tanınan kişileri aracı olarak gönderip, bu bankanın namus meselesi olduğunu ileterek isteklileri tehdit ediyordu. İhale 600 milyon dolara Korkmaz Yiğit’e kaldı.

Temmuz 1997 ‘de Alaattin Çakıcı’yı yakalamak için ABD’ye giden ‘avcı’ lakaplı Şentürk Demiral elleri boş geri döndü. Çünkü bu operasyonu Eyüp Aşık Çakıcı’ya söylemişti ve Çakıcı ABD’yi terk etmişti.

17 Ağustos 1998 günü saat 12.00 civarında otelden ayrılmak üzere olan Alaattin Çakıcı, Muradi Güler ve Fatoş Aslı Ural, Fransa’nın Nice kentinde Fransız polisleri tarafından göz altına alındı.

23 Eylül günü, Eyüp Aşık’ın telefonda Çakıcı’ya ABD’yi terk et uyarısını yaptığı kasedi yayınlandı ve ülke gündemine oturdu.

14 Aralık 1999’da Çakıcı kendi isteğiyle Fransa’dan Türkiye’ye getirildi.

Türkiye’ye getirilen Çakıcı, cezaevi günlerinde Erol Evcil’den kaynaklı olarak Nuri Ergin ‘le ters düştü. Medya önünde karşılıklı hakaretler edildi. Bu dönemde Çakıcı, adamlarına Karagümrük’de bulunan Ergin kardeşlerin kahvehanesine adamlarına 26 Mart 2000 tarihinde baskın düzenletti ve 15 kişiyi yaralattı.

Çakıcı 29 Kasım 2002 tarihinde Kartal Kapalı Cezaevi’nden tahliye edildi.

7 Nisan 2004 tarihinde Yargıtay 1.Ceza Dairesi Karagümrük Baskını davasından dolayı Çakıcı’ya çete kurmak ve yönetmek suçundan verilen 3 yıl 4 aylık hapis cezasını onayladı. 5 Mayıs tarihinde İstanbul DGM Çakıcı için cezasının onaylanması sebebiyle yakalama emri çıkarttı ancak Çakıcı 3 Mayıs 2004 tarihinde yurtdışına kaçmayı başarmıştı.

Çakıcının Yargıtay’da görüşülen dosyası ile ilgili olarak daha sonra Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, MİT görevlisi Kaşif Kozinoğlu ve müteahhit Süha Şen’in yer aldığı bir skandal ülke gündemine oturdu.

22 Mayıs 2004 ‘te Çakıcı ile ilgili kırmızı bülten çıkarılması için tüm ülkelerin Interpol Daire Başkanlıklarına mesaj geçildi.

14 Temmuz 2004 ‘te saat 18.00 ‘da Alaattin Çakıcı Avusturya ‘nın Graz kenti yakınlarında, WEGA timlerince yakalandı. Çakıcı’nın üzerinden emekli MİT görevlisi Faik Meral’e ait pasaport çıktı.

5 Ekim 2004 Tarihinde Viyana Eyalet mahkemesi Alaattin Çakıcı’nın Türkiye’ye iadesine karar verdi.

14 Ekim 2004’te Çakıcı Türkiye’ye getirilerek Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne konuldu.

SİCİL

14.01.1981 - Örgütsel Suç
29.09.1983 - İstanbul Şişli'de Davut Kılıç'ın silahla yaralanması
26.07.1985 - İstanbul Kadıköy'de Club 33'de Halit Arıcan'a ateş edilmesi
14.08.1985 - İstanbul Kadıköy Caddebostan Maksim Gazinosu sahibi Şelçuk Aslan'a ateş edilmesi
02.07.1985 - İstanbul Nişantaşı'nda Metin Arı'ya ateş edilmesi
21.10.1985 - Tabanca bulundurmak ve ateş etmek
07.11.1985 - İşyerinden tehdir ve haraç istemek
21.10.1986 - İstanbul Elmadağ'da Kemal Kanat'a ateş edilmesi
22. 11.1986 - İstanbul Suadiye'de Ahmet Sadıkoğlu'nun yaralanması
18.02.1987 - Ttabanca ile yaralama ve azmettirme
31.05.1987 - İstanbul Valikonağı caddesinde Yavuz Çaloğlu 'nun yaralanması
11.12.1987 - Sabah Gazetesi yöneticilerinin tehdit edilmesi
05.10.1988 - Ankara 1.Sulh Ceze Mahkemesi'nce hakkında meskene silahla ateş etmek
22.05.1988 - İstanbul Mecidiye Turan Çevik'in yaralanması
11.07.1988 - İstanbul Kumkapı'da Aliyar Dengiz ile Haluk Özözlü'nün yaralanması
11.09.1988 - Bodrum'da tatik köyü müdürü Nazif Ohri'nin yaralanması
12.09.1989 - Zorla tahsilat, haraç alma ve pavyon kurşunlama gibi olaylara karıştığı iddiasıyla İstanbul'dfa göz altına alındı ama serbet bırakıldı.
05.10.1989 - Mamak Askeri Cezaevi'nde müebbet hapse mahküm olan İbrahim UğurBaşçı'yı öldürmeye azmettirdiği iddiası ile kardeşi Gencay ile yargılandığı davadan beraat etti.
10.11.1990 - Maksim Gazinosu'nda ateş edilmesi
30.07.1991 - İstanbul Şİşli'de Avukat Sibel Fisun Görsel'in tehdit edilmesi
10.03.1992 - İstanbul İstinye'de Hilton Oteli'nin müdürünün yaralanması
05.05.1992 - Tabanca ile yaralamaya azmettirmek
14.05.1992 - Ruhsatsız tabanca bulundurmak
04.03.1994 - İstanbul Levent'de Alaattin Çakıcı'nın azmettirmesi ile gazeteci yazar Hıncal Uluç'un yaralanması olayı, bu olayın eylemcileri İbrahim Türk ile Barbaros Gökalan yakalandı.
19.09.1994 - Emlak Bankası Genel Müdürü İbrahim Engin Civan'ın yaralanması olayı; olayın eylemcileri Davut Yıldız, Tevfik Nurullah Ağansoy ve Haluk Uçar göz altına alındılar.
19.12.1994 - İstanbul Levent'te Alaattin Çakıcı'nın azmettirmesi ile Nuriye Uğur Çakıcı'nın aracının kurşunlanması olayı ve bu olayın eylemcileri Bayram Tural, Ömer Oral, Adnan Başiloğlu, Mehmet Yazıcı, Mehmet Korkmaz ve İsmail Hakkı Lüleci 'nin gözaltına alınması.
20.01.1995 - Bursa Uludağ'da Alaattin Çakıcı'nın azmettirmesi ile Abdurrahman Keskin'in Uğur Çakıcı'yı öldürmesi.
29.05.1995 - İstanbul Harbiye'de Alaattin Çakıcı'nın azmettirmesi ile işadamı Mehmet Emin Cankurtaran'ın yaralanması olayı, bu olayın eylemcileri Bayram Doğutekin ile Recep Çiçek 'in gözaltına alınması.
03.04.1996 - Alaattin Çakıcı'nın azmettirmesi ile İstanbul 3.Ağır ceza Mahkemesi'nde Tevfik Nurullah Ağansoy'a suikast girişimi.
28.06.1996 - Alaattin Çakıcı'nın azmettirmesi ile İstanbul Bebek'te Tevfik Nurullah Ağansoy, bir polis memuru, bir vatandaş ile olay faillerinden Recep Çİçek'in ölüdrülmesi ve bir polis memuru ile beş kişinin yaralanması.
12.03.1997 - İstanbul Dikilitaş'ta Adil Öngen'e ateş edilmesi.
12.02.1998 - Çakıcı'nın kurduğu 2 eylem timinin yakalanması.
28.02.1998 - Alaattin Çakıcı'nın azmettirmesi ile İstanbul Fatih'de Ali Uçar'dan Burhanettin Saral ve adamlarının haraç almak isterken gözaltına alınması.

Not Alıntıdır...

Devamı gelecek yeterki teşekkür ve yorumlarınızı eksik etmeyin
Herkese iyi forumlar arkadaşlar
Seçkin
 
seçkin herkesten snn konuna büyük ilgi bekleyemezsin öyle değil mi hiç konu yazılmayan konularda var ve sn hala beklenen ilgiyi göremedim diyosun neyse

ellerine sağlık öğrenmiş olduk kimler oldunu saol
 
blue--girl' Alıntı:
seçkin herkesten snn konuna büyük ilgi bekleyemezsin öyle değil mi hiç konu yazılmayan konularda var ve sn hala beklenen ilgiyi göremedim diyosun neyse

ellerine sağlık öğrenmiş olduk kimler oldunu saol


Ben ztn ilgi alaka bekliyorum demiyorum ortada yanlış anlaşılma var bir sürü insan görüntülemiş teşekkür eden yok ben sadece bunu söyledim sende saol
 
Sedat Peker ile yüz yüze aynı masaya oturmuşluğumuz olmuştu geçmiş bir tarihte.
Gerçekten çok ağır başlı, sohbetine doyum olmayan bir insandır.
 
asmen benim öle bi şansım olmadı ama bi çok röportajını dinledim ve izledim cidden efendi ağırbaşlı bi insan ama artık kadermi deniyo hayatta yapılan yanlışlarmı deniyor bu durumlara geliyor insan

Seriye devam…

DÜNDAR KILIÇ


ADI : DÜNDAR
SOYADI : KILIÇ
BABA ADI : İSHAK
ANNE ADI : FATMA
DOĞUM YERİ : TRABZON / SÜRMENE - BAŞTIMAR KÖYÜ
DOĞUM YILI : 1935

BİYOGRAFİ

Gençlik Günleri

1935 Yılında , Trabzon’un Sürmene ilçesinin Baştımar köyünde dünyaya geldi. Baba İshak bey, eşi Fatma hanım ve oğulları Dündar ve Yahya’yı da alarak geçim sıkıntısından dolayı 1942 yılında Ankara’ya göç etti. Baba İshak, Ankara’da Demirlibahçe Halk Fırını’nı kurdu. Karaborsa günlerinin yaşandığı bu dönemde, İshak bey garibanlara bedava ekmek dağıtırdı. Bu davranışı kendine hayat felsefesi edinen Dündar Kılıç, böylelikle garibanlara yardımla tanıştı. 1944 yılında Asiye, 1946 yılında Celile, 1948 yılında Kısmet, 1951 yılında da İbrahim dünyaya geldi ve Ankara’ya geldiklerinde 4 kişi olan aile mevcudu böylelikle 8 ‘e yükseldi. Dündar Kılıç’ın tahsil hayatı uzun sürmedi ve ortaokuldan sonra sona erdi. Kabadayı olabilmek için büyük bir heves taşıyan küçük Dündar, 10 yaşından itibaren ailesinden gizleyerek sürmene bıçağı taşımaya başladı. 14 yaşında bu bıçağı polislere yakalattı ve ilk sabıka kaydını almış oldu. 17 yaşına geldiğinde Deli Mehmet’in meyhanesinde Kabarit Cemal’i dövdü, olay polise yansımadı ama dikkatlerin Dündar Kılıç’ın üzerine toplanmasına neden oldu. 18 yaşına geldiğinde ise, Cebeci’de Ankara Boks Şampiyonu Boksör Erci’yi bıçaklayarak ilk defa cezaeviyle tanıştı. Bu olaydan dolayı Ankara Ulucanlar Merkez Cezaevi’nde dört buçuk ay hapis yattı. Tahliye olduktan sonra, cezaevinde edindiği akranı dostlarıyla beraber kumarhanelerden ve bitirimhanelerden haraç almaya başladı. Zamanla, kendine ait bir kahvehane yani kumarhane açmayı başardı. Bir gece, Dündar Kılıç’ın kumarhanesini hasımları bastı, Dündar Kılıç 3 kişiyi yaraladı ve baskını geri püskürttü.

İlk İstanbul Denemesi
Bu dönemlerde Kılıç, sık sık İstanbul’a gitmekteydi. Bu seferlerin birinde iş bağlantısı yaptı. Yandan çarklı vapurlardan iki tanesinin çay ocağının işletmesini aldı. Ancak, bir yıl sonra Oflu Avni’yi yaraladı. Artık İstanbul onun için güvensizdi ve Kürt İdris’in yardımıyla 1956 yılında Ankara’ya geri dönmek zorunda kaldı. Ankara’da tekrar kumar işlerine girdi. Artık askerlik çağı gelmişti ama tüberküloz raporuyla tecil ettirdi. Daha sonraki yıllarda Sürmene askerlik şubesi onu aradı ama bulamadı.1983 yılında Kasımpaşa Askeri Hastanesi ’nden 1 yıl daha tecil aldı. 1984 yılında girdiği askeri hapishaneden tahliye olduğunda ise artık askerlik yapacak sağlık durumunda değildi.

Kürt Cemali’nin Öldürülmesi
Ustalarından Kabadayı Mehmet’in karşı grubundan Ahmet Gürcan’ı bıçaklayınca tekrar hapse geri döndü. İlk olarak Ankara Merkez Cezaevi’ne, cezası kesinleşince de Ayaş cezaevine nakledildi. 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrası 18 Kasım tarihli afla tahliye oldu. 1961 yılında ilk çocuğu Hülya dünyaya geldi. Hülya’nın annesi Ayşe Söylemezoğlu Samsunlu bir tüccarın kızıydı. 3 Nisan 1961 yılında Ankara’da, Dündar Kılıç’ın kumarhanesinde Kürt Cemali’nin öldürülmesi olayıyla bir anda hayatı değişti. Her ne kadar kendisi bu cinayeti kabul etmese de bu olayın faili olarak Ankara Ulucanlar cezaevine girdi. Ancak mahkeme durumu meşru müdafaa olarak değerlendirir ve Kılıç beraat etti ama Yozgatlı Şahin’i yaralama suçunda 3 yıl hüküm giydi. 1963 affından yararlanarak tahliye oldu. Artık Ankara’da Kılıç için zor günler başlamıştı. Öldürülen Kürt Cemali’nin aşiret üyeleri, Dündar Kılıç’a rahat vermiyorlardı. Bu durumdan yararlanan ve kendilerine Bentderesi Çocukları diyen bir grup, Dündar Kılıç’ın Samanpazarı’nda yeni açtığı kumarhaneyi bastılar. Kılıç ve arkadaşı İbrahim Kan silahla bu saldırıyı püskürttüler. Mahkeme bu iki silahşör arkadaşı suçsuz buldu ama artık Dündar Kılıç’ın da Ankara’da kalamayacağı belli olmuştu.

İstanbul’da Yeni Yaşam
Ankara’dan çıkma kararı alan Dündar Kılıç’a hemşerisi Laz Rahmi, o dönem İstanbul’un yer altı dünyasının en söz sahibi kişisi olan Oflu Hasan’a (Hasan Cevahir) verilmek üzere bir mektup verdi. Mektupta Laz Rahmi, Oflu Hasan’dan Dündar Kılıç’a sahip çıkmasını istemekteydi. İstanbul Hasköy’de bir ev tuttu ve çok samimi olmadığı Kürt İdris’le (İdris Özbir) ortak Şöhretler Kulübü adında Beyoğlu’nda bir kumarhane açtı. Ankara’daki olaylar İstanbul’da da Dündar Kılıç’ın peşini bırakmadı. 1964-1967 yılları arasında, birer yıl arayla 3 kez silahlı saldırıya uğradı. 3 pusudan da kurtulmayı başaran Kılıç, bu saldırılarda 1 kişiyi öldürdü 3 kişiyi yaraladı. 3 saldırının sadece birinde yara aldı. Akciğerine isabet eden kurşunu ömür boyu orada taşıdı. Bir süre cezaevinde kaldı ve tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. 3 pusudan da kurtularak ve artık ‘leş’ sahibi olarak İstanbul’da nam yaptı. Beyoğlu’nda kendi hesabına küçük bir kahvehane açtı. Daha sonra burayı kapatıp, Balo sokaktaki Büyük Lokal’e geçti. Kürt İdris’le ortak olduğu Şöhretler Kulübünde Yılmaz Güney’le dost oldular. O günlerde Ankara’dan güzel bir haber geldi. 12 Ekim 1965’de ikinci kez baba oldu ve kızının adını Uğur koydu. 14 Nisan 1966’da Tarlabaşı çatışmasından meşru müdafaa gerekçesiyle beraat etti, bu kararın sevinciyle İstanbul Adliyesi’nden çıkarken tekrar silahlı saldırıya uğradı. Saldırgan silahını ateşleyemeden, Kılıç’ın silahı patladı ve saldırganı yaraladı. Tekrar cezaevine girdi ve 3 Ağustos 1966 yılında çıkan af kanunuyla beraber tahliye oldu. 17 Ocak 1967 yılında eşiyle beraber gittiği Lale sinemasında pusuya düşürüldü ama silahşörlüğüyle bu pusudan da yaralanmadan kurtulmayı bildi.

İstanbul’a Yeni Baba
Kürt İdris’le Beyoğlu’nda ortak işlettikleri Şöhretler kulübünün yanında bulunan altı katlı binayı satın aldı ve burayı Cem Kıraathanesi yaptı. Artık İstanbul’da da yeterince tutunan Kılıç, İstanbul’a geldiğinin dördüncü yılında tüm ailesini Ankara’da İsatnbul’a taşıdı. Evli olmasına rağmen, ikinci eş olarak aldığı Ümit Alpçer’den 18 Ocak 1969 ‘da bir oğlu oldu. İlk oğluna Kılıç Cenk adını verdiğinde kendisi yine Toptaşı cezaevinde tutukluydu. Dündar Kılıç çok sık cezaevine girip çıkıyordu. 1969-1971 yılları arasında 9 kere hapse düştü. 6 Mayıs 1971 de Ümit hanımdan dördüncü çocuğu ve ikinci çocuğu olan Ergun dünyaya geldi. 12 Mart muhtırasıyla beraber geçilen sıkıyönetim günlerinde Dündar Kılıç silah yakalattı ve Kartal Maltepe Askeri Cezaevi’ne girdi. Burada devrimci siyasi mahkümlarla beraber aynı koğuşta kaldı. Devrimcilerle iyi ilişkiler kurdu, onların fikirlerine hak verir duruma geldi. Mahir Çayan’ın bu cezaevine nakliyle birlikte, 29 Kasım 1971 yılında Altındağ Cezaevine, oradan da Davutpaşa’ya nakledildi. Mayıs 1971’den, Ocak 1972’ye kadar birkaç cezaevi gezen kılıç son olarak Toptaşı cezaevine geldi ve birkaç ay sonra da tahliye oldu. Ancak tekrar silah yakalattı, bu sefer Sağmalcılar Cezaevine girdi ve kısa süre sonra tahliye oldu. 1972’de beşinci çocuğu olan Fatma dünyaya geldi. O günlerde İstanbul’un en güçlü ismi Oflu Hasan Cevahiroğlu öldü. Onun tahtına yakıştırılan en güçlü adaylardan birsi Dündar Kılıç oldu. İstanbul’a geleli 8 yıl olmuştu ama artık en büyük olma hayaline iyice yaklaşmıştı. Zamanla Cem İnşaat, Cem Filmcilik, Cem Maden ve Cem Reklamcılık isimli dört şirket kurdu. Cem Filmcilik yaklaşık 50 tane film çekti. ‘The Godfather 2’ filminin Türkiye dağıtımını yaptı. Cem Reklamcılık o günlerde gazetelerde en çok yer alan gazino reklamlarıyla güçlendi. Şirketlerinin adını Cem koyma sebebi ise hayranı olduğu Cem Sultan’da dolayıydı.1973 yılında Bayrampaşa cezaevinde yatarken 1974 affıyla tahliye oldu. 26 Aralık 1974’de babası İshak bey vefat etti.

Yerleşik Hayat
1973 yılında yapılan ve babalar operasyonu adı verilen operasyondan Dündar Kılıç zarar görmedi. Devlet kademesinden kişilerle ilişkiler kurmaya başladı. Hilton Oteli’ni kendisine mekan edindi. Önemli dostlarını oraya davet ediyor, uzaktan gelen misafirlerini orada ağırlıyordu. O günlerde eski Mit’çileri himayesine almaya başlamıştı. Şöhretler kulübünden dolayı dost olduğu Yılmaz Güney’le de artık çok iyi bir dostluk kurmuştu. Kumar batağına saplanan Güney’in bir kumarhaneye olan borcundan onu kurtarmış, yine Güney’in Yumurtalık Hakimi Sefa Mutlu’nun ölümüne sebebiyet vermesiyle başlayan cezaevi günlerinde ona destek olmuştu. Dündar Kılıç, Hilton günlerinde bir arkadaşı aracılığıyla tanıştığı Çanakkale’li Ayten Tekalp ile evlenerek, yerleşik hayat düzenine geçti. Bu onun yaşamında yeni bir sayfaydı. Çünkü ilk defa yerleşik bir aile hayatına 40 yaşında geçmeyi başardı. Bu yaşam değişikliği onun hayatında da değişiklikler gerçekleştirdi. Akrabalarıyla, aile fertleriyle sık sık görüşmeye başladı. Fırsat buldukça okuyor, okuduklarını tahlil ediyordu.

Son Defa Sivil Cezaevi
Dündar Kılıç 1976 yılında,Son Havadis Gazetesi’nin bir yazarının ayağından vurulması nedeniyle tekrar cezaevine girdi. Ama bu onun son sivil cezaevi günleriydi. Bundan sonra artık akrabası Doktor Sevim Devrim ve hemşerisi Profesör Kaya Çilingiroğlu’nun verdiği raporlar sayesinde bir daha cezaevine girmeyecekti. Zaten 1984 yılındaki Mit sorgusunda da Dündar Kılıç’a son 7 yıl hiçbir cezasının infaz edilmeyişinin hesabı sorulacaktı. Sağmalcılar, Paşakapısı cezaevlerinde istenmeyen Dündar Kılıç son olarak Toptaşı Cezaevi ‘ne getirildi.

İşadamı Dündar Kılıç
12 Eylül 1980 askeri darbesiyle tekrar babalar operasyonu gerçekleştirildi ama Dündar Kılıç bu operasyondan da zarar görmeden kurtulmayı bildi. Kılıç’ın ticari hayatı oldukça iyi gidiyordu. Cem Reklam gazino ilanlarının yanı sıra çeşitli bakerlerin ve bilhassa aynı köylü olduğu Banker Kastelli ’nin ilanlarını da almaya başlamıştı. Bunun yanına bir de kaset ve plak ilanlarını da eklemişti. Reklam işleri büyüyünce ikinci bir ajans olarak Artı Ajans’ı kurdu. Hürriyet Gazetesine verdiği ilanları alıp, hemşehrisi Mehmet Ali Yılmaz’ın sahibi olduğu Güneş Gazetesine verdi. Daha sonrada Mehmet Ali Yılmaz ile ortak Şan Boya adındaki bir fabrika kurdular. Bu fabrikada karayolları için trafik işaretlerinin çizildiği dayanıklı boyalar üretiyorlardı. Cem Film ve İnşaat Malzemeleri ile Seren Madencilik adını almış olan kömür madenlerindeki işleri de iyi gidiyordu. ‘Cem Su’ isimli bir firma kurmuş ve başına emniyetten emekli birisini getirmişti. Su şirketi gazinolara ve lokantalara su dağıtıyordu. Kumarhane işlerini bırakan Dündar Kılıç 1980’de Nişantaşı Vali Konağı Caddesi’nde bir bezik ve bilardo salonu açmıştı. 1984’te tutuklandığında boş bırakılan yer daha sonra 1988 yılında Mazda otomobillerinin bayiliğini yapan bir oto galerisi haline getirildi.

Dündar Kılıç’ın uzun vadeli işlerinden biri de Kurtuluş son durakta olduğu için yakınlarının ‘Kurtuluş’ dedikleri büyük bir mekandı. Çeşitli işlerden sonra bu mekanı 1988 yılında hapisten çıktıktan sonra ’Şan Market’ adıyla süpermarket haline getirdi. Dündar Kılıç bu mekanlarda genellikle insanların dertlerini dinliyor, ihtiyaç sahiplerine para ve kömür veriyordu. Cem Reklam’ın bürosunda esas olarak ticari işler ve zenginden alma işleri yürütülüyordu. Bilardonun ve Kurtuluş’un bir bölümü ise racon kesme ve fakire dağıtma işlerine ayrılmıştı. Uğur Kılıç, 1981 yılında, 16 yaşındayken Adana’lı kulüp sahiplerinden İhsan Özbizerdik’in oğlu Uğur ile evlendi.

Askeri müdahalelerle birlikte, Dündar Kılıç ve alemin diğer üyeleri sık sık merkeze alınıyorlardı. 1982 yılı Ocak ayında tekrar gerçekleştirilen bir operasyonda Dündar Kılıç ortağı Kürt İdris’le beraber Selimiye Kışlası’na, oradan da Kabakoz’a götürüldüler. Bu iki ortak 3 ay sonra tahliye edildiler. Bu tahliye de İstanbul Emniyeti ve MİT İstanbul Bölge Başkanlığı çaba sarfetmişti. Dündar Kılıç’ın bu dönemlerde, Tuzla Tersanesi ihalesine etki ederek, büyük firmaların arasından Mehmet Ali Yılmaz’ın şirketinin ihaleyi almasını sağladığı iddia edildi. 1984 ‘de tutuklandığında, bu işin içinde ENKA nın parmağı olduğunu söyledi.

O dönemlerde Mit muhbiri olan Tarık Ümit, Dündar Kılıç’ın kulübünün ortağı ve yöneticisi oldu. Ancak Kılıç, Ümit’in muhbir olduğunu bilmiyordu. Bu dönemde Maksim gazinosu sahibi Fahrettin Aslan ile sızan haberlerden dolayı arası açıldı.

Mehmet Eymür – Atilla Aytek – Korkut Eken
Mit’in yeni kurulan Kaçakçılık Şubesi’nin çiçeği burnunda başkanı Mehmet Eymür, yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Dündar Kılıç, Behçet Cantürk, Abuzer Uğurlu’yu Mit’te sorgulamak için Genelkurmak Başkanlığı’ndan izin aldı. 29 Şubat 1984 gecesi, Karagümrüklü arkadaşı Nedim Küçükcan’ın evinden alınıp bir arabaya bindirildi, gözleri bağlanarak Ankara’ya doğru yola çıkarıldı ve Gölbaşı’ndaki Ordu İstihbarat Okulu’na getirildi. Aynı gece Kılıç’ın evine ve Uğur Kılıç’ın evine polis baskın yaptı. O dönemde ikinci çocuğuna hamile olan Uğur Kılıç şok geçirdi. Uğur ve Dündar Kılıç, ömürleri boyunca özürlü olarak dünyaya gelen Uğurnaz Gülistan’ın bu durumunu o geceki ani baskına ve bu baskını yapan polislere bağlamışlardır.
Bu operasyon Atilla Aytek’in bulunduğu Emniyet Kaçakçılık Şubesi ile Mehmet Eymür’ün bulunduğu Mit Kaçakçılık Şubesi tarafından ortaklaşa düzenlenmişti. Dündar Kılıç burada 67 gün sorgulandı. Onu sorgulayanlar arasında Mehmet Eymür, Atilla Aytek ve Korkut Eken vardı. Dündar Kılıç kendisiyle yapılan röportajlarda, bu 67 günlük sorgu döneminde sürekli ve çok ağır işkence gördüğünü iddia etti.

Askeri Cezaevi
Sorgusu tamamlandığında 1984 yılının Mayıs ayında Mamak Askeri Cezaevi’ne götürüldü. Toplamda Kılıç’a 7 dava açıldı ve 7 kez idamı istendi. Dündar Kılıç Mamak Askeri Cezaevi’nde tek kişilik hücrede tutuldu. 19 Mart 1986 ‘da infaz kanunundaki değişiklikler sebebiyle Mamak’taki B Bloktaki koğuşlardan birine götürüldü. Avukat Burhan Apaydın yaptığı savunmalarla, 7 tane olan idam dosyasını 1 e indirdi. Sıkıyönetimin kalkmasının hemen ardından 4 No ’lu Askeri Mahkeme lağvedildi ve bu mahkemede görülen davalar Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesine devredildi. Bu mahkemede davası görülen tutuklular da Diyarbakır Askeri Cezaevi’ne gönderildi. Dündar Kılıç ile Behçet Cantürk 40 kişilik E Blok 33’ncü koğuşa kondular. Cantürk ve Kılıç eski düşmanlıklarını burada yitirerek dost oldular.
Avukat Burhan Apaydın, 30 Temmuz 1987 tarihli duruşmada, tek dosyaya indirgenen suçlamalara karşılık 21 sayfalık bir savunma vererek, bu suçlamaların hukuki dayanağı olmadığını ispat etmeye çalıştı. 1989 yılı Temmuz ayı sonlarında Dündar Kılıç gözünde kanser olduğu nedeniyle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü’ne yatırıldı. Bu esnada Diyarbakır’da davası halen görülüyordu. Avukat Burhan Apaydın’ın gayretleriyle 3 Ocak 1989 tarihinde delil yetersizliği sebebiyle Kılıç beraat etti ve tutuklu olduğu son davada da tahliyesine karar verildi. Dündar Kılıç’ın bu cezaevi serüveni tam 4 yıl 11 ay 3 gün sürmüştü.

Ekonomik Sıkıntı

Dündar Kılıç, cezaevinden çıktıktan sonra kendini şirketlerine adadı. Çünkü bozulan ülke ekonomisi, Kılıç'ın şirketlerinde de işlerin kötü gitmesine sebep olmuştu.O dönemde sekiz şirketi bulunmaktaydı: Nora Ses ve Görüntü Bant Sanayi, AFB Bilgisayar Kağıt Üretim Sanayi,Şan Boya, Cem Reklamcılık, Ajans Art Reklam, İnmar A.Ş.Seren Madencilik ve Şan Pazarlama A.Ş.

Alaattin Çakıcı
Alaattin Çakıcı’nın Dündar Kılıç’la yıldızı hiç barışmadı. 12 Eylül de yapılan babalar operasyonuyla ağır darbe alan Dündar Kılıç, cezaevinden çıktıktan sonra Çakıcı’yla çekişmeye başladı. Gerginlik gitgide tırmandı ve 1987 yılında Çakıcı, Ankara Dedeman Oteli’ndeKılıç’ın iki adamını vurdu. Garip bir rastlantı ise bu olay sırasında Mehmet Eymür ve Yardımcısı Korkut Eken’in bu esnada otelin karşısındaki işkembecide oturuyor olmalarıydı.

Çakıcı bu olaydan birkaç ay önce Mit’le ilişki kurmuş ve eleman olarak çalışmaya başlamıştı. Hızla kendine özel bir yer edinen Çakıcı, Mehmet Eymür ve Yavuz Ataç ile de dost oldu. 1989 Yılında Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’ın çağrısıyla Çakıcı, teslim oldu.

Dündar Kılıç, ekonomik durumunu düzeltmeye çalıştığı dönemde, yeni mafya babası denilen Alaattin Çakıcı da hapisten yeni çıkmıştı ve çıkar çıkmaz da Dündar Kılıç’a meydan okumaya başlamıştı. 1991 Yılında Dündar Kılıç, kızı Uğur’un evli olamsına rağmen Alaattin Çakıcı ile ilişki içinde olduğunu öğrendi. Çakıcı’ya dolaylı olarak ‘ya ölecek yada alacak’ haberini gönderdi. Çakıcı’nın avukatı İspanya’da tutuklu bulunan Uğur’un eşinden vekalet alarak, evliliği bitirdiler. 20 Mayıs 1991 yılında Trabzon’da Uğur Kılıç ile Alaattin Çakıcı sade bir merasimle evlendiler ama Dündar Kılıç’ın Uğur Kılıç’a ve Alaattin Çakıcı’ya öfkesi hiç dinmedi.

Uğur Kılıç ile Alaattin Çakıcı evlendiklerinde; Uğur Kılıç’ın eski eşinden bir oğlu bir kızı; Alaattin Çakıcı’nın ise ilk evliliğinden iki kızı bir oğlu vardı ve bu yeni evlilikten çocukları olmayacaktı.

Dündar Kılıç, rahatsız olan sağ gözünün tedavisi için 1991 yılının Eylül ayında Almanya’ya gitti ve 1992 yılında Türkiye’ye geri döndü. 10 Ocak 1992 tarihinde ‘Kırmızı Koltuk’ programına katıldı.

Uğur Kılıç
Ahmet Özal’ın Star Televizyonunu Uzanlara kaptırmasından sonra, Kanal 6 Televizyonunu kurmuş, ama ekonomik sıkıntıya düşmüştü. Zeynep Özal, abisinin durumuna çok üzülmüş ve abisinin Bankexpres’e olan borcunun ertelenmesi için Uğur Çakıcı’dan yardım istedi. Uğur Çakıcı durumu kocası Alaattin Çakıcı’ya iletti ve Çakıcı’nın iki adamı Bankexpres’in avukatı Aykut Özoran’ın yazıhanesine gittiler. Bu gelişmeler sonucunda taraflar bir araya geldiler ve borç yapılandırıldı. Semra Özal bu olayın perde arkasındaki kişinin Dündar Kılıç olduğunu sanarak ona bir teşekkür telefonu açtı. Uğur Kılıç 4 Şubat 1994’te Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ayşe Önal’a ateş etmiş, bu olayı kınayan bir yazı yazan Hıncal Uluç ‘da Alaattin Çakıcı’nın adamları tarafından ayağından vurulmuştu. Dündar Kılıç bu gelişmelerden her ne kadar rahatsız olsa da Kanal 6 olayındaki kızının becerisinden dolayı gururlanmıştı. Uğur Kılıç da alemde Hanımağa olmayı kafaya koymuştu.

Civangate
Batık mütaahhit Selim Edes, Turgut Özal tarafından Amerika’dan getirilerek, Emlak Bankası Genel Müdürlüğü’ne atanan Engin Civan’a, bir arsa konusu için 5 milyon dolar rüşvet vermişti. Ancak Engin Civan, bu konuyu çözümlemeden görevinden ayrılmıştı. Selim Edes verdiği bu rüşveti, Civan’dan faiziyle birlikte 8 milyon dolar olarak tahsil etmek istiyordu. Bu dönemde eğer bu parayı tahsil ettirebilirlerse, ekonomik sıkıntıda olan Ahmet Özal’ın vergi borçlarına yardımcı olacağını, onu bu borçlardan dolayı hapiste yatmasını engelleyeceğini vaat ederek Semra Özal’dan yardım istedi. Oğlunun bu durumdan kurtulmasını isteyen Semra Özal’da Uğur Çakıcı’dan yardım istedi. Uğur Çakıcı ise bu durumu eşi Alaattin Çakıcı ve babası Dündar Kılıç’a iletti, ancak babasına Alaattin Çakıcı’ya da bu işi anlattığını söylemedi. Alaattin Çakıcı ilk olarak Civan’ı aradı ve bu parayı ödemesini söyledi. Ancak Engin Civan böyle bir para almadığını söyledi. Ancak Çakıcı’nın ısrarlarıyla aynı gün akşam Civan ve Çakıcı’nın adamları Mövenpick Otel’de buluştular, bir sonuç alamadılar ve Londra’da ikinci bir toplantı organize ettiler.

Alaattin Çakıcı’nın bu girişimlerinden haberdar olmayan Dündar Kılıç ise, tarafları yazlığına davet etti. Bu toplantıla Selim Edes ve Engin Civan birbirlerine hakaret ederek, tartıştılar. Dündar Kılıç, bu işin bir komplo olduğunu, bu durumun zaten irdelenerek kilitlendiğini fark etti ve tarafları yazlığından kovdu. O sırada Uğur Çakıcı’ya, Alaattin Çakıcı tarafından verilen korumalar olarak davranan Tevfik Ağansoy ve Haluk Uçar; aslında Alaattin Çakıcı tarafından, eğer anlaşma sağlanmazsa Engin Civan’ı vurmaları için oraya gönderilmişti. Anlaşma sağlanamayınca, telefondan vurun emri geldi. Dündar Kılıç, bu durumdan şüphelendi ve taraflar yazlıktan uzaklaşana kadar bu iki kişiyi yazlığından göndermedi. Aynı gün Dündar Kılıç, televizyondan Engin Civan’ın Mecidiyeköy’de vurulduğunu öğrendi. Ortalık karışmıştı. Daha sonraki günlerde tetikçi Davut Yıldız tabancasıyla beraber yakalndı ve bu olayı Çakıcı’nın emriyle yaptığını açıkladı. Dündar Kılıç rahatlamıştı ve 23 Eylül akşamı teslim oldu. 26 Eylül günü çıkarıldığı savcılıkta, kendisinden ricada bulunan hatırlı kişinin Semra Özal olduğunu açıkladı. 27 Eylül’de Şişli Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi Dündar Kılıç’ı tutuksuz yargılamak üzere serbest bıraktı. Semra Özal bu durumu Kanal 6 da red etti. Uğur Çakıcı’da ilk günlerde Semra Özal’a destek amaçlı, arayan kişinin Semra Özal olmadığını söyledi ama daha sonra bu kişinin o olduğunu açıkladı.

1 Kasım 1994 ‘te İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesi’nde Uğur Kılıç tanık sıfatıyla şok açıklamalar yaptı ve bir anda ülke gündemine düştü. 4 Kasım 1994 ‘de ise Çakıcı’nın açtığı boşanma davası sonuçlandı ve Alaattin Çakıcı ve Uğur Kılıç çifti şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşandılar.

Kızının Ölümü
Alaattin Çakıcı, eski eşi Uğur Kılıç’ın lezbiyen ilişkileri olduğuna dair, Dündar Kılıç ile yaptığı bir telefon görüşmesinin kaydını medyaya yaydı. Kasette Dündar Kılıç’ın, Alaattin Çakıcı’ya kızının lezbiyen ilişkilerde bulunduğunu, namusun temizlenmesi gerektiğini, Çakıcı’nın kızını öldürtmesi gerektiğini söylediği iddia ediliyordu. Uğur Kılıç bu duruma çok sinirlenmiş, bu konu hakkında birkaç medya kuruluşuna röportaj vermişti. Bu dönemde Alaattin Çakıcı, Uğur Kılıç’ı Uludağ’a davet etti. 20 Ocak tarihi hem Alaattin Çakıcı’nın hem de Uğur Kılıç’ın oğlu Onur’un doğum günüydü. Uğur Kılıç babasına söylemeden Uludağ’a helikopterle gitti. Saat 15.30 sıralarında Uğur Kılıç yalnız başına bara doğru gittiğinde, eski şöförleri Abdurrahman Keskin’le karşılaştı. “Burada ne işin var?” dediği anda şöför ikisi göğsüne, birisi omzuna olmak üzere üç yerinden burarak Uğur Kılıç’ı öldürdü. Dündar Kılıç kızının cenaze namazına katılmadı. Toprağa verilirken de uzaktan izlemekle yetindi. Abdurrahman Keskin 6 Nisan 1995 de ömür boyu hapis cezası aldı.

Susurluk Kazası
3 Kasım 1996 tarihinde meydana gelen Susurluk kazası ile TBMM kararı ile kurulan Susurluk Komisyonu, Ankara’ya gelemeyecek olan bazı tanıkların dinlenmesi için bir süre İstanbul’da da çalışmalarını yürüttü. Bu isimlerden birisi Dündar Kılıç’tı.19 Şubat 1997 Çarşamba günü Dündar Kılıç torunu Onur Özbizerdik ile Dolmabahçe’ye ifade vermeye gitti. Torununu arabada bırakarak 4 saat boyunca komisyona ifade verdi.

Yeni Bir Acı
Kızını yitiren Dündar Kılıç 1 Mayıs 1997 ‘de ikinci bir darbe daha aldı. Kılıç’ın büyük oğlu Cenk, Türkçe Bar’da Alaattin Çakıcı’nın adamlarından Ferit Aslan’ı vurdu. Kızını yitiren Kılıç için oğlunu da hapse göndermek çok acı olmuştu.

Son
30 Temmuz 1999 günü sabah karşı altıda kalp fonksiyonları duran Dündar Kılıç, ambulansla Silivri Millet Hastahanesi ’ne kaldırıldı. Ambulansta kalp masajıyla hayata döndürüldü. Solunum yetmezliği, anfizem ve boğazındaki nodül nedeniyle durumu yeniden ağırlaşan Dündar Kılıç, 2 Ağustos’ta Amerikan Hastahanesi’ne nakledilerek destek aygıtına bağlandı. Dündar Kılıç 10 Ağustos 1999 günü 64 yaşında vefat etti. Vefat haberini bazı gazeteler ‘SON KABADAYI’ manşetiyle okuyucularına duyurdular. Cenaze merasiminde yer altı dünyasının ünlü isimleri bir araya gerldiler. Cenazede arama yapan polisler 20 kişiyi ruhsatsız tabanca taşımak suçundan gözaltına aldılar. Cenaze namazını kıldıran hoca efendinin son sözü ‘Dündar Ağabeyin Ruhuna El-Fatiha’ oldu.

Dündar Kılıç 64 yıllık hayatının kendi hesabına göre 21 yıl 4 ayını cezaevlerinde geçirmişti. Yani bu ömrünün üçte birine denk gelmektedir. Hangi cezaevlerinde yattığı sorulduğunda ise anımsayabildikleri; Ankara Merkez, Ayaş, İzmit, Toptaşı, Paşakapısı, Sultan Ahmet, Davutpaşa, Alemdağ, Kartal Maltepe Askeri Cezaevi, Sağmalcılar, Selimiye Askeri Cezaevi, Kabakoz, Tekirdağ, Ankara Mamak Askeri Cezaevi ve Diyarbakır Askeri Cezaevi…

KISA.... KISA....
Hakkında kitap yazma fikrine verdiği cevap:
- Biz artist değiliz, bize yakışmaz, ayıp olur. Sonra herkes başka düşünür. Dündar kendini reklam ediyor derler, bize uymaz.
Siyasi tutukluların ranza seçmelerine izin vermemeleri üzerine sinirlenen Sultan Demircan'a hitaben:
- Oğlum Demircan, bunlar siyasi. Bugün mahkum, yarın ya bakan, ya başbakan. Aklını başına topla, söyleneni yap!
İş aleminden reklam şirketine iş gelmeyince :
-Dört yıl korkudan tek müşteri bile gelmedi. Anlaşarak ilan vermediler.
Hilton'un kumarhanesine ortaklığıyla ilgili:
-Hilton'un kumarhensinden hisseme düşen paranın yüzde yirmisini bir tarafa koysaydım şimdi en büyük zenginler arasındaydım. Ama etrafımızdaki insanlar aç ve sefilken o paraları kendi kasamıza koyamadık, hastahanelere, cezaevlerine ve yoksullara dağıttık.
Denize her açıldığında:
-Kendimi en emin bulduğum yer denizdir. Denizde kendimi çok rahat ve güvende hissediyorum.
Savcı Kemal Şimşek (Marlon Kemal) öldürüldükten sonra verdiği ifade:
- İnsan hem savcı, hem kabadayı olmaz. Kemal bu sonu kendi istedi. Olaydan benim yakından uzaktan bir ilgim yok. Olsaydı, gene olanları söylediğim gibi bunu da söylerdim, bir şey fark etmezdi. Ama bu olayla hiç bir alakam yok.
Devlet için:
-Devletimizin varlığı bizim varlığımızdır... Devlete karşı boynumuz kıldan ince...
Uğur Kılıç'ın Ölümü için:
Benim evladım karanlıkta koşuyordu. Karanlıkta koşanlar elbette düşer. Onunda kaderi öyleymiş...
Çakıcı-MİT ilişkisi deşifre olunca:
Ben bunları altı yıl önce de açık açık söyledim. O zamanlar bu anlattıklarıma itibar etselerdi, birçok insanın hayatını kurtarmış olurduk. Bu Eymür ve çetesini zaman zaman teşhir ettik, anlattık. Onlar da bize kiralık katillerini gönderdiler.
Felsefesi:
Ağalık vermekle, yiğitlik vurmakla olur...

Not Alıntıdır…
İyi forumlar
Seçkin
 
seckin0415' Alıntı:
Ülkemiz uzun yıllardır sansasyonlarla çalkalanıyor,Susurluk olayı,Derin Devlet,Devlet Mafya ilişkileri artık popüler dizilerimize kadar düşmüş durumda.Bende size bu olaylarda isimleri teleffuz edilen (olayların içindeler diye bir iddiam yok) isimleri tanıtmak istedim.
İlk yazımda sizlere yer altı dünyasının en medyatik babalarından olan,yaptıklarını ve içinde bulunduğu platformu tasvip etmediğim fakat insanlığını sevdiğim ve en önemlisi ülkemizde uyuşturucuya savaş açan nadir insanlardan olan ve bu problemi kendi uslubuyla çözmeyi adet edinmiş bir portreyi tanıtmak istiyorum…


SEDAT PEKER

ADI SEDAT
SOYADI PEKER
BABA ADI AHMET
ANNE ADI MERYEM
DOĞUM YERİ SAKARYA / MERKEZ – ÇAYBAŞI / YENİKÖY
DOĞUM YILI 1970
Rizeli kökenli olan Sedat Peker, 1970 yılında Sakarya'da doğdu. Sedat Peker'in lakabı "Reis" dir. Peker'in adı ilk olarak "uyuşturucuyla mücadele eden baba" olarak duyuldu, daha sonra Susurluk Raporu'nda geçti.

Peker'in organizasyonunda işadamlarından tehditle para topladıkları, zorla tahsilat yaptıkları ve işyeri kurşunladıkları belirlenen, aralarında açığa alınan bir astsubayın da bulunduğu 11 kişi gözaltına alındı.

Peker, Barmen Oğuz Atak'ın sırtında "Allah" dövmesi bulunduğu gerekçesiyle öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle uzun süre arandı. Polisin Atak'ın öldürülmesini azmettirmek ve çete olaylarına karışmaktan aradığı Peker, oğlunun doğumunda kendilerini ziyaret eden, çiçek ve telgraf gönderen dostlarına teşekkür için gazetelere verdiği ilanlarda eşiyle birlikte görüldü.

1997'de Rize'de kaçakçı Abdullah Topçu'yu öldürmek suçundan savcı karşısına çıkan ve serbest bırakılan Peker'in iki adamı, aynı davadan müebbet hapse mahkum oldu. Peker gibi ağabeyi Vedat Peker de bir işadamına silah zoruyla senet imzalatmaktan gözaltına alındı. Peker'in talimatıyla çete oluşturdukları iddiasıyla yargılanan dokuz sanıktan dördü tahliye edildi.

Tehditle tahsilat yapmak, zorla alıkoymak, adam öldürmeye azmettirmek ve benzeri suçlardan yedi ay boyunca aranan Peker, teslim olacağını bildirerek 19 Ağustos 1998'de Romanya'dan Türkiye'ye getirildi. İstihbarat birimlerinin çalışmaları sonucunda, Peker'in, adı gizlenen bir Antalya milletvekiliyle doğrudan bağlantısı olduğu saptandı.

Peker, tutuklu bulunduğu sürede Bayrampaşa Cezaevi'nde krallar gibi yaşadı. Rokfor peyniri başta olmak üzere birçok lüks yiyeceği koğuşuna getirten Peker'in cezaevine soktuğu eşyalar arasında kokoreç makinesi da vardı. Kaldığı 50 kişilik koğuşun tabanını halıfleksle kaplatan, duvarlarını boyatan Peker, tuvaletlerin kırılıp yapılmasını istedi ve bunun için gerekli malzemeyi sağladı. Cezaevinde yüz koyun kestirip tutuklu ve hükümlülere dağıtan Peker, çanak anten, video, CINE 5 dekoderi, ekmek kızartma makinesi ve dikiş makinesi gibi isteklerine ise cezaevi yönetimi tarafından izin verilmedi.

İstanbul DGM Savcılığı, Ekim 1998'de Peker ve adamları hakkında 7.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Bu davadan yargılandığı sırada duruşmada ilginç açıklamalar yapan Peker, "Eski bir milletvekili bana mesaj göndererek, 'Mahkemede fazla artistlik yapmasın' dedi. Her şeyi size anlatmak istiyorum çünkü ben bunları anlatmazsam şüpheli bir şekilde intihar edebilirim" dedi. Peker, 12 sanıkla birlikte çete oluşturmak suçundan yargılandığı davada, 24 Mayıs 1999'da tahliye edildi. Sekiz ay 29 gün cezaevinde bulunun Peker, "sanal bir çete yaratıldığını" ileri sürdü.

Tahliye edildikten sonra basına açıklama yapan Peker, MHP'li olmadığını söyleyerek, siyasi görüşünün pantürkist - turanist olduğunu belirtti. Tahliye edildikten sonra basına demeçler veren Peker, özel yaşantısıyla ilgili açıklamalar yaptı. Çok mutlu bir evliliği olduğunu söyleyen Peker, "Ben kadını tanrı misafiri olarak kabul ediyorum. Annesini, babasını, her şeyini bırakarak size geliyor, sizin onu korumanız gerekiyor. Anne babasının sevgisini vermeniz gerekiyor. Gayet düzgün bizim yaşantımız. Herkes eşime soruyor, 'Seni dövüyor mu?' diye. Eşim gülerek anlatıyor, 'Yok, dövmüyor' diye" dedi.
2004 'ün Ekim ayında polisin gerçekleştirdiği operasyonla Sedat Peker, 2 kardeşi ve toplam 40 kişi gözaltına alındı. Ancak ilgili mahkeme Peker ve adamlarını tahliye etti. Daha sonra Cumhuriyet Savcısı'nın itirazıyla bir üst mahkeme Sedat Peker ve adamlarını tutuklayarak cezaevine gönderdi.
YAKIN ADAMLARI

MECNUN ODYAKMAZ Akrabası ve sağ kolu
VEDAT PEKER Abisi
ATİLLA PEKER Abisi
BAYRAM VARİS KÜÇÜK Siyasi ve bürokratik ilişkisi
TUNCAY OKAY Tetikçisi
KUTLUHAN ARSLAN Siyasi ve bürokrastik ilişkisi
OLGUN PEKER (AYDIN) Manevi oğlu
ZAFER ÇOLAK Örgütün Ankara ilişkisi
NALAN GÜNEY Örgütün Ankara ilişkisi
ATİLLA YILDIRIM Örgüte, ortağı ile sorunu olan veya farklı sebeplerle sıkıntıları bulunan iş adamlarını, sorunlarını gidermek vaadiyle temasları yürütüyor.
İSMET ÖZBAY Muhasebecisi ve para tafiği kontrolörü
BOĞAÇ KAAN MURATHAN Tetikçisi
KAZIM ALEMDAĞ Sedat Peker'e ortağıyla ihtilaflı olan iş adamlarını temin ederek örgütün bu ihtilafı çözümlemesi ve bu sayede çıkar elde etmesine yardımcı olmak suretiyle örgüte hizmet ediyor.
TAHİR KIRAN Sedat Peker'e ortağıyla ihtilaflı olan iş adamlarını temin ederek örgütün bu ihtilafı çözümlemesi ve bu sayede çıkar elde etmesine yardımcı olmak suretiyle örgüte hizmet ediyor.
DAVUT DİŞLİ Sedat Peker'e çok yakın ve örgütün futbol sorumlusu.
ZEKERİYA ORAL İstanbul'daki iş takipçisi.
FERİDUN ÖNCEL DYP Siyasi bağlantısı
SİNAN KANDEMİR Asker polisi ilişkisini sağlayan galerici adamı.
METE CAN KURT Sofya'daki kumarhaneyi Sedat Peker adına işleten kişi
HÜSEYİN NALBANTOĞLU Atilla Peker'in temsilcisi
CAN YAKARLAR Sofya'daki kumarhaneyi Sedat Peker adına işleten kişi
CENGİZ CANSIZHizmetkar, villa çalışanı
SALİH COŞKUN Bilişim elektronik danışmanı, ozturkler.com 'un operatörü
ERKAN KORKMAZ Koruması
FATİH ÇATAL Para dağıtımından sorumlu

YAPILANMA
Bilişim
Salih Coşkun, Funda Özkan

Yurtdışı
Metecan Kurt, Ömer Merşan

Sporcular
Sergen Yalçın, Serdar Topraktepe, Ali Eren, Hakan Şükür, Ümit Özat,

Spor
Bülent Uygun, Bülent İşcen, İbrahim Cıngı, Sefa, Tahir Kıran, İbrahim Gümüştekin, Olgun Aydın-Peker, Şansal Büyüka

Sanatçılar
Ebru Gündeş, Hande Yener, Emel Müftüoğlu, Elif Karlı, Seda Sayan, Davut Güloğlu, İsmail Türüt, M. Ali Erbil, Stelyo Pipis, Bülent Serttaş, Demir Karahan, Onur Sarıkaya

Pozitif ilişkiler
Mehmet Köymen, Urfi Çetinkaya, Hüseyin Saral, Ayhan Çarkın, Adnan Çiçek, Kürşat Yılmaz, Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan,

Fikir alışverişinde bulunduğu şahıslar
Hayrettin Ertekin, Veli Küçük, Korkut Eken, Yavuz Kayral

Hukuk işleri
Turgay Özdoğan, Çağatay Özdemir, Mehmet Doğurga, Muhittin Beyaz, Şirin Berk, Bülent Kılıç, Utku Tekayak, İlker Turna, Hakkı Kurtuluş

Anadolu Grubu
Ankara: Dursun Doğanay, Zafer Çolak, Tahsin Pehlivanoğlu, Nalan Güney
Kocaeli: Oğuz Korukır,
Konya: Önder Ercan, Kürkçü Ahmet, Ejder
Antalya: Hacı Fikret Aydın, Ali Süayin

Kurmaylar
Hakan Öztürk, Mecnun Odyakmaz, Atilla Yıldırım, Varis Küçük, Kazım Alemdağ, Tuncay Okay, Can Yakarlar, Atilla Peker
Hüseyin Nalbantoğlu

Bürokrasi
Kutluhan Arslan, Ferudun Öncel, Yaşar Durmuş, Enis Sülün

Mali işler
Fatih Çatal, İsmet Özbay, Mithat Ekşi, Erkan Korkmaz, Rauf Büyük

Medya
Hakan Aslaneli, Ali Çağatay, Mehmet Güngör

Borsa
Vedat Peker, İbrahim Genç, Murat Öztürk, Sinan (Deniz Yatırımdan)

İstanbul Cadde Grubu
1- Yener Keskin, Boğaç Kaan Murathan, Sezai Arslan, Bülent Canoğlu, Taner

2- Sarı Barış, Ali Sürman, Metin Kaya, Özgür Çelik

Bahçelievler
İsmail Dalkıran

Maltepe
Ali Metin Polat, Alibin Kalkan

Beykoz
Osman Sandıkçı

Ümraniye
Hakan Karakaş

Not : Alıntıdır...


Göstereceğiniz ilgi alakaya göre diğer şahsiyetleride burada tanıtmaya çalışacağım,
Saygılar herkese…
Seçkin
ya birader ne mafyası ya it kopuk ne zamandan beri mafya diye anılıyor.
vatandaşa yanlış bilgi aktarıyorsun..
 
eLine SağLık GüzeL BiLgi :D :D

eLine Emeğine SağLık ;)....
 
Geri
Üst