Yemek Sözlüğü Ve Ölçüler

irachann

HH gєвzєтiм
Adaçayı

Ballıbabagillerden kokulu bir bitkidir. Bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de çokça yetişir. Tüylü ve beyazımsı bir renkte olan yapraklarının kurusu çay gibi haşlanarak içildiği gibi, et yemeklerine koku ve lezzet vermek için de kullanılır. Özellikle karaciğer, ördek, kaz, tavuk ve av hayvanlannın kızartmalannda çok hoş bir koku ve tat verdiği için kullanılir. Avrupa ülkelerinin mutfaklannda kızarmış patateslerin, hamurlara koyulan yağların kokulandınlmasında, salamuralarda, etlerin dinlendirilmesinde çok kullanılır.

Anason

Maydanozgillerden bir yıllık bir bitkinin tohumudur. Yurdumuzda ekimi çok yapılan anasonun anayurdu Mısır'dır. Anasonun tohumlan çok küçük, yeşilimsi, tatlı ve bahaflı olur. Ülkemizde hamur işlerinde, rakıcılıkta, gevreklerde, çöreklerde kullanılır. Avrupa'da anasonlu likör ve meşrubat da yapılmaktadır. Çin'de ve Vietnam'da yetişen " yıldızanasonu " ise manolyagillerden yapraklarını dökmeyen bir ağaçtır. Tadı ve kokusu anasona benzediğinden bu ad verilmiştir.

Ardıç

Kozalaklılardan, yaz, kış yapraklarını dökmeyen, güzel kokulu, siyahımsı kahverengi, yuvarlak yemişleri bulunan bir ağaççıktır. Yemişlerinden hekimlikte kullamlan bir cins esans da çıkarılmaktadır. Genellikle av ve kümes hayvanlan etlerinin pişirilmesinde, dinlendirilen etlerde kullanılmaktadır. Ardıç başta cin olmak üzere çeşitli alkollü içkilere koku ve tat vermek için kullanılır. Ülkemizde de " tükenmez " adıyla anılan ve çeşitli meyvelerden yapılan içeceğin de mayalanması ve hoş bir koku kazanması için ardıç konur.

Benmari

İçi sıcak su dolu başka bir kabın içine oturtarak pişirmek

Biber

Patlıcangillerden, ülkemizde bol yetişen, aynı adla anılıp tazeyken yeşil ve çoğu zaman acı meyveleri olan bir bitkidir. Ülkemizde başlıca şu cinsleri yetişir:
Sivri biber, sulak yerde yetişirse tatlı olursa da, genellikle acıdır. Tazeyken yeşildir. Fazla olgunlaşırsa veya güneşte kurutulursa kızarır.
Çarleston biber, sivri biberden daha kalın, daha etlidir genellikle tatlıdır.
Domates biberi, domatese benzer, yayvan yapılıdır. Rengi kırmızıdır, ama acı değildir. Dolmalık biber, yeşil ve sarı cinsleri vardır. Dolmalık biber de fazla olgunlaşınca veya güneşte kurutulunca kızarır. Paprika, ülkemizde kırmızıbiber, Avrupa'da Paprika diye amlan bu cins biber tazeyken bile kırmızıdır ve genellikle çok acıdır. Macarlann ünlü gulaş ve benzeri yemeklerinde kullandıklan biber budur. Bütün biberler kurutulup kırmızı bir renk aldıktan sonra tuz durumuna getirilir, buna " kırmızıbiber " adı verilir ve " çok acı ", " acı ", " az acı " ve " tatlı " olarak ayrı ayrı satılır. Kırmızı renkli domates biberinden " biber salçası " yapılır. Biber salçası Güney Anadolu'da çok kullanılmaktadır. Bazı bölgelerde güneşte kızarmış tatlı biberlerden de biber salçası yapılmaktadır.

Biberiye

Ballıbabagillerden, Akdeniz çevresinde bol yetişen bir bitkidir. Ülkemizdeki dağlarda da yaygın olarak görülen bu bitki yaz, kış yeşildir. Daha çok sıcak bölgelerde yetişir. Soğuk yerlerdeyse, kışın üstünün örtülmesi gerekir. En iyisi evlerde bir saksı içinde yetiştirmektir. Böylece her zaman el altında bulundurmak mümkün olur. Küçük, kalınca, ensiz ve kokulu olan yaprakları av ve kümes hayvanlarının etlerinden yapılan yemeklerde diğer et yemeklerinde ve soslarda hoş bir koku vermesi için kullanılır.

Cevz-i bevva

Ülkemizde bazı baharatçılar buna " küçük hindistancevizi " demektelerse de bildiğimiz hindistanceviziyle bir ilgisi yoktur. Hindistancevizi hurma cinsinden, bir tropikal bölge yemişidir. Cevz-i bevvaysa, sıcak bölgelerde yetişen ikiçeneklilerden bir ağacın fındık ve ceviz arasında bir büyüklükteki yemişidir. Rendelenerek toz haline getirilir ve genellikle tavalarda, beşamel soslarda, et, dolma ve sarmalarda kullanılır. Fazlası zararlı olduğundan, özellikle de beyni ve sinir sisteınini etkilediğinden cevz-i bevvayı yemeklerde çok az (sivri uçlu bir bıçağın ucunda duracak kadar) kullannıak gerekir.

Defne

Yapraklarını dökmeyen bir ağaç olan defne ağacının kurutulmuş yaprakları baharat olarak kullanılır. Akdeniz ülkelerinde çok rastlanan defne ağacı güneşli ve kuytu yerlere dikilmesi şartıyla Doğu Anadolu Bölgesi' nde de yetiştirilebilmektedir. Yapraklan çok güzel kokulu olduğundan Türk mutfağında ve diğer ülke mutfaklarında çok önemli bir yer tutmaktadır. Defne yaprakları çeşitli balık, et, kümes ve av hayvanlannın etlerinden yapılan yemeklerde, soslarda kullanıldığı gibi bazı turşulann ve konservelerin de önemli malzemesidir. Avrupa' da zeytinyağında konserve edilen mantarlarınn içine mutlaka birkaç defneyaprağı konulur.

Dereotu

Maydanozgillerden, iplik biçiminde yapraklan olan bir bitkidir. Güzel kokusu nedeniyle cacık, çiroz salatası gibi bazı salatalarda ve zeytinyağlı birçok yemekte, böreklerde çiğ ve pişmiş olarak kullanılır. Sindirimi kolaylaştırıcı bir bitkidir. Türkiye' de ve Akdeniz ülkelerinde çok yetişir.

Fesleğen

Ballıbabagillerden yapraklan çok keskin ve güzel kokulu olan yıllık bir bitkidir. Anayurdu Hindistan'dır. Akdeniz ülkelerinde ve ülkemizde süs bitkisi olarak bahçelerde, özellikle de saksılarda yetiştirilmektedir. Fesleğen Türk Mutfağı' nda pek fazla kullanılmaz. Ama Avrupa ülkelerinde domates salçasında, türlü soslarda, çorba ve salatalarda çok kullanılmaktadır. Pek çok türü bulunan bu bitkinin yapraklan yıkandıktan sonra maydanoz gibi kullanılır.

Frenk Maydanozu

Maydanozgillerden kırlarda kendiliğinden yetişen bir yıllık bitkidir. Boyu 40 cm' ye kadar ulaşan frenk maydanozunun anayurdu Avrupa'dır. Maydanoz gibi kokulu yapraklarından yararlanılır. Kızartmalara, soslara ve salatalara hoş bir tat verir. Kıvırcık olan yapraklarından servis tabaklannın süslenmesinde de yararlanılır.

Hardal

Turpgillerden bir bitkidir. Bu bitkinin sert ve yakıcı bir madde taşıyan tohumu un durumuna getirilir ve sirkeyle karıştırılarak macun kıvamında bir karışım yapılır. Bu karışım özellikle ızgara etlerin yanında ve bazı soslarda kullanılır. Hardal toz halinde bazı yemeklerde de kullanılır.

Kakule

Zencefilgillerden, sıcak iklimlerde yetişen kokulu bir bitkidir. Kakulenin baharat olarak kullanılan tohumları mercimekten küçük ve beyazımsı bir renktedir. İştah açıcı, mide bozukluklarını giderici ve gaz söktürücü özelliği vardır. Bu nedenle hem baharat, hem de ilaç olarak kullanılır. ABD'de güzel koku vermesi için çikletlere de kakule katılmaktadır.

Karabiber

Karabibergillerden, zeytinsi meyvelerinin taneleri yuvarlak, yapraklan yürek biçiminde tırmanıcı bir tropikal bölge bitkisidir. En çok Güney Asya'da ve Endonezya'da yetişir. Kuru ve siyah tanelerinin baharlı ve acı bir tadı vardır. Hemen hemen her türlü yemeğe bütün olarak veya dövülmüş toz durumunda koymak mümkündür. Ancak mideye zararı olduğundan, midesi rahatsız olanlar karabiber kullanmaktan kaçınmalıdırlar.
Karabiber tane veya toz halinde satılır. Tane karabiber alıp, kullanılacağı zaman çekip toz haline getirmek ve taze taze kullanmak daha doğrudur. Böylece karabiberin keskinliği kaybolmaz. Ülkemizde pek bilinmemesine karşın Avrupa'da karabiberin beyazı, yani " beyaz biber " de çok kullannılır. Karabiber, bu tırmanıcı bitkinin iyice olgunlaşmamış meyvelerinin, güneşte veya çok hafif bir ateşte kurutulmasıyla elde edilir.
Beyaz biber ise, aynı bitkinin iyice olgunlaşmış meyveleridir. Bu taneler bir süre deniz suyunda veya kireçli suda bekletilir. Sonra kabuklan soyulup içi kurutulur. Beyaz biber, karabiberden daha keskin kokuludur.

Karanfil

Yaz, kış yeşil bir bitki olan karanfil mersingillerdendir. Hindistan, Filipinler ve Afrika'da yetişir. Bu bitkinin koyu renkli, küçük çivi biçimindeki tomurcuklan kurutulur ve öğütülerek toz haline getirildikten sonra veya dövülmeden tane olarak kullanılır. Genellikle kompostolarda, bazı tatlılarda, şerbetlerde, keklerde, dondurmalarda, bazı sos ve yemeklerde kullanılır. 2-3 tane dövülmemiş karanfil 3-4 litre et suyuna hoş bir koku vermeye yeter. Karanfilin pastacılık ve şekerlemecilikte de önemli bir yeri vardır. Bazı Anadolu köylerinde, çaya da bir karanfil tanesi atarak bambaşka bir tat ve koku verilir. Karanfil bitkisinin tohumlarından ilaç yapımında kullanılan karanfilağı da çıkarılır.

Kekik

Ballıbabagillerden, yaprakları küçük ve karşılıklı, çiçekleri beyaz, pembe veya kırmızı ve başak durumunda olan kokulu bir bitkidir. Genellikle sıcak, kuru ve taşlık topraklan sever, ülkemizde çok yetiştirilir. Etlerin, ızgaralann, sebzelerin, haşlanmış balıklann ve salçaların kokulandınlmasında kullanılır. Ülkemizin bazı bölgelerinde, özellikle çorbalarda nane gibi kekik de bol bol kullanılır.

Kereviz

Maydanozgillerden, kökleri ve yapraklan sebze olarak kullanılan kokulu, baharlı bir bitkidir. Yapraklı ve kök olarak iki çeşidi vardır. Kök kerevizinin kökleri iri olur. Yaprak kerevizinin kökleriyse, yok denecek kadar küçüktür. Hem ülkemizde hem de Avrupa'da bu bitkinin köklerinden ve yapraklarından çok yararlanılmaktadır. Genel olarak pişirilerek yenir. Bazı Avrupa ülkelerinde yapraklan çiğ olarak da kullanılmaktadır. Ülkemizde yetiştirilen kök kerevizler iki cinstir: " San kereviz " ve " Odesa kerevizi ". Bunlardan ı~ıakbul olam " Odesa kerevizi " dir.

Kimyon

Maydanozgillerden kokulu bir bitkidir. Anayurdu Akdeniz Bölgesi olan bu bitkinin tohumları yarım santimetre uzunluğunda ve esmer-san reııktedir. Keskin kokusu ve tadıyla çok bilinen ve kullanılan bir baharattır. Genel olarak toz halinde kullanılmaktadır. Ülkemizde köfte yaparken içine kimyon katılır. Sucuk yapımında da kimyonun önemli bir yeri vardır. İtalyanlar aperitifler ve ikram ettikleri bazı tuzlu bisküvilerin hamuruna kimyon katarlar. Hollandalılar ise kendilerine has bir peyniri kimyonla kokulandınrlar. İçine kimyon katılarak yapılan Alsace sosisi de tıpkı Türk sucuğu gibi ünlüdür. Almanya'nın bazı bölgelerinde yapılan kimyonlu ekmekler de bütün dünyada bilinmektedir. Avrupa'da çok beğenilen Kümmel likörü de kimyonludur. Kimyon tek başına kullanıldığı gibi baharat kanşımlarının (mesela köri) içine de girer.

Kişniş

Maydanozgillerden, yaprakları maydanozu andıran ve kurutulmuş meyvesi baharat olarak kullanılan bir bitkidir. Minik, sarımsı kahverengi meyvelerinin kokusu tazeyken pek hoş değildir. Ama kurutulunca bu kokunun yerini insana ferahlık veren hoş bir koku alır. Kişniş genellikle şuruplarda, likörlerde, şekerlemelerde kullanılmaktadır. Bu tohumlann şekere bulanmasıyla yapılan " kişniş şekeri " ülkemizde olduğu gibi başka ülkelerde de çok ünlüdür. Kişniş şekeri pastacılıkta çok kullanılmaktadır. Türk mutfağında kişniş bazı yemeklerde de kullanılır. Bitkinin körpe yaprak ve filizleri de çorba ve salatalara doğranarak yenir.

Lassi

Yoğurt, su, şeker ile yapılan ayran benzeri bir içecektir.

Maydanoz

Küçük, ince dilimli ve güzel kokulu yaprakları olan bir bitkidir. Maydanozun iki çeşidi vardır. Biri " yaprak maydanoz ", diğeri " kök maydanoz " dur. Ülkemizde her iki çeşidi de yetiştirilir. Türk mutfağında olduğu gibi diğer ülkelerin mutfaklannda da maydanoz pek çok yemekte sıkça kullanılmaktadır. Tava yemeklerinde servis tabaklannın süslenmesinde de maydanozdan faydalanlır.
Maydanozlann saplan da kokulu ve lezzetli olduğundan, saplarını da yapraklanyla birlikte doğramak gerekir.
Kök maydanozda ıtırlı bir yağ bulunduğundan bazı soslarda ve yemek sulannda bu köklerden yararlanılmaktadır.

Mercanköşk

Ballıbabagillerden, yapraklan küçük ve ıtırlı bir saksı bitkisi olan mercanköşk bazı bölgelerde " merzengGş " olarak da adlandınlır. Anadolu'nun bazı bölgelerinde yabanî mercanköşke de rastlanmaktadır. Yabanî mercanköşke " farekulağı " da denilir. Ancak "farekulağı " denilen ve cuhagillerden, tohumu kuşyemi olarak kullanılan bir başka bitkiyle kanştırmamak gerekir.
Mercanköşk, Türk Mutfağı'nda, olduğu kadar Avrupa ülkelerinin mutfaklarında da çok kullanılan bir bitkidir. Sindirimi kolaylaştıncı bir etkisi olduğundan, av etleri gibi sindirimi zor yemeklerde mutlaka kullanılır.

Nane

Ballıbabagillerden, yaprakları sapsız, çiçekleri beyaz veya menekşe renginde, ıtırlı, küçük bir bitkidir. " yabanî nane ", " Su nanesi ", yeşil nane " gibi çeşitli cinsleri vardır. Yemeklerde kullanılan nane " yeşil nane " dir. Yetiştirilmesi kolay bir bitki olan nane ülkemizde olduğu gibi bütün Akdeniz ülkelerinde çokça yetişir. Türk mutfağında nane oldukça sık kullanılmaktadır. Çorbalardan, dolmalara kadar pek çok yemekte nane kullanılır. Avrupa ülkelerindeyse nane, daha çok fınnda ve tencerede pişirilen etler için hazırlanan soslara konulmaktadır. Bununla birlikte bazı haşlanmış sebze yemeklerinin de üstüne serpilir.

Rezene

Yakın zamana kadar " raziyane " adıyla tanınan rezene maydanozgillerdendir. Yaprakları dereotuna benzeyen, kökü de sümbül soğanını andıran bu bitkinin yemeği ve salatası yapılır. " Denizrezenesi " adı verilen türüyse, deniz kayalıklannda yetişir. Kokulu bir bitki olan denizrezenesi de kararezenesi gibi maydanozgillerdendir.

Roka

Turpgillerden yapraklan turp yaprağına çok benzeyen bir bitkidir. Gerek ülkemizde, gerek Avrupa'da yaygın olarak yetiştirilmektedir. Çiğ veya salata olarak, tava ve ızgarada pişirilmiş balık yemekleriyle birlikte yenir. Bazı Avrupa ülkelerinin mutfaklannda salatalara kanıştırıldığı gibi servis tabaklannın süslenmesinde de kullamlır.

Safran

Süsengillerden, Akdeniz ülkeleı~inde yetişen, baharda çiçek açan küçük bir bitkidir. Bu bitkinin çiçekleri toplanır ve tepecikleri kurutularak kullanılır. Yemeklere san bir renk veren bu toz, zeytinyağında hiç erimez. Böylece kanşık veya hileli olup olmadığını kontrol etmek mümkündür. Akdeniz ve Doğu ülkelerine tSzgü pirinç ve balık yemekleı~inde kullanılan safran,bazı Balkan ülkelerinde ekmeğe katılır. Bazı yemeklere renk ve koku vermek için kullanılan safrandan zerde adı verilen tatlı yapılır.

Sumak

Ülkemizin bazı yerlerinde " somak " diye bilinen baharatın ağacı sıcak biSlgelerde yetişir. Sakızağacıgiller familyasından küçük bir ağaç olan sumağın kabuğu hekimlikte, yaprakları dericilikte kullamlır. Mercimeğe benzeyen ve mayhoş bir tadı olan taneleriyse dövülerek baharat olarak kullanılır. Bazı türleri zehirlidir. Kebaplara ve bazı salatalara ekşilik vermek için kullanılan sumağın dövülmüş taneleri, ince kıyılmış kırmızıbiberi andını:

Tarçın

Defnegillerden olan tarçın ağacının kabuğundan elde edilir. Güney Asya, Orta Amerika ve Brezilya'da yetişen bu ağacın kabuğu, içindeki kokulu ve uçucu bir yağdan ötürü baharat olarak kullanılmaktadır. Kabukları dövülüp toz haline getirildiğinde, yağımn uçması sonucu kokusunu çabuk kaybettiğinden genellikle kabuk parçaları durumunda ve cam kavanozlarda saklanır. Tarçın, ülkemizde genellikle sütlü tatlılarda ve hamur tatlılarında, şekerlemelerde, pastalarda ve bazı yemeklerde, boza, salep gibi içeceklerde, hatta kaynatılarak çay yerine kullanılmaktadır. Avrupa ülkelerinin mutfaklarındaysa soslara, bazı şaraplara, kremalara da konulmaktadır.

Tarhun

Doğu Avrupa ülkelerinde yetişen bileşikgillerden kokulu bir bitkidir. Yaprağının çok baharatlı olmasından ötürü salçalı et yemeklerinde, soslarda, yumurtalarda ve salatalarda çok kullanılır. Tarhun kanştınlmış sirkeyle yapılan mayonezlerin kendine has bir lezzeti ve kokusu olur. Tarhunlu sirke şöyle yapılır: iki avuç dolusu tarhun iyice yıkandıktan sonra bir şişeye konur. Üzerine yarım litre sirke boşaltılır ve 2-3 ay beklettikten sonra süzülerek başka bir şişeye aktarılır. Gerektikçe kullanılır.

Tere

Turpgillerden, yaprakları uzunca bir bitkidir. Bu bitkinin yapraklan genellikle çiğ ve salata olarak yenir. Servis tabaklannda garnitür olarak da kullaınlır.

Turp

Turpgillerden, yaprakları karşılıklı, çiçekleri salkım durumunda, meyvesi acımsı bir bitkidir. Etli olan kökleri yenir. Türbun " karaturp ", " beyaz turp ", " yabanî turp ", " kınmzı turp ", " bayır turbu " gibi birçok çeşidi vardır. Nemli toprakları sever. Beyaz turbun etli ve sulu bir yumru durumunda olan kökü, kabuğu soyulup rendelendikten sonra tuz, sirke ve zeytinyağıyla karıştırılarak salata olarak yenir. Ancak rendelendikten sonra suyunun süzülmesi gerekir. Bazı Avrupa mutfaklarında beyaz turbun kökü çeşitli soslarda da kullanılır. Karaturp da beyaz turp gibi salata olarak yenir. İri bir fındık büyüklüğünde veya körpe küçük havuç gibi uzun biçimde olan kırmızı turp rendelenmez. Üstü hafıfçe kazınıp, iyice yıkandıktan sonra bütün olarak veya ikiye bölünerek salatalara konur ve öyle yenir. Kırmızı turp aynı zamanda servis tabaklarının süslenmesinde de kullanılır. Turbun her türlüsü çiğ yenir.

Vanilya

Salepgillerden, çiçekleri beyaz ve kokulu, tırmanıcı küçük bir bitkidir. Genellikle Orta ve Güney Amerika ve Madasgaskar'da yetişen bu kalın ve etli bitkinin meyvesi iyice olgunlaşmadan toplanır ve gölgede kurutulur. Baharat olarak kullanılan bu meyve kuruduğunda buruşur, esmer bir renk alir ve kokusu artar. Kurutulduktan sonra dövülerek toz haline getirilen vanilya, genellikle sütlü tatlılarda, dondurmalarda, pasta ve şekerlemelerde kullanılır. Meksika'da ve bazı Avrupa ülkelerinde çeşitli likörlere de konulur.

Yenibahar

Mersingillerden ABD'nin sıcak bölgelerinde yetişen bir bitkinin tohum şeklindeki küçük meyvesidir. Bu meyveler kurutulduktan sonra öğütülür ve çeşitli yemeklerde baharat olarak kullanılır.

Zencefil

Zencefılgillerden sıcak bölgelerde yetişen, güzel kokulu bir bitkidir. Genellikle Güney Asya, Orta Amerika ve Brezilya'da yetişmektedir. Bitkinin kokulu köksapları kurutularak toz durumuna getirilmesiyle baharat elde edilir. Köksaplardan hekiınlikte kullamlan bir tür yağ da çıkanlmaktadır. Aynca taze köksaplar pişirilerek yenir. Daha çok şerbet, meşrubat ve likör yapımında kullanılmaktadır. Uzakdoğu ülkelerinde çay, kahve, ıhlamur gibi içeceklere de zencefıl katılır. Zencefıl " beyaz " ve " esmer " olarak iki türlüdür. Köksaplar kurutulurken kabuklanndan aynlmazsa elde edilen zencefıl esmer, kabuğu ayıklanan ktSksaplardan elde edilen zencefıl ise beyaz olur.

Zerdeçal

Zencefılgillerden, yapraklan sivri uçlu, çiçekleri san renkte bir bitkidir. Bu bitkinin saplarından safranı andıran boyalı bir madde çıkanldığı için buna " Hint safram " da denir. Safran pahalı olduğundan genellikle zerde yapımında safran yerine zerdeçal kullanılır. Et, balık ve yumurtalı yemeklere katılan zerdeçal hardal hazırlamakta da kullanılır.​


 

irachann

HH gєвzєтiм
Brüksel Lahanası

Tarihi eski olmamasına rağmen yavaş yavaş mutfaklarımızdaki yerini sağlamlaştıran Brüksel lahanası hem gözlere hem damaklara hitap ediyor.

Dolmalık Biber (renkli)

Biberler dekoratif oldukları kadar da yararlıdır. Biber C vitamini bakımından tüm sebzelerden daha zengindir.

En klasik meyva: Elma

Sarı, kırmızı ve yeşil rengi; ekşi-tatlı tadıyla çiğ olarak tüketmeye alıştığımız elma, tatlılardan et yemeklerine kadar çeşitli şekillerde sofralarımızda yer almaya aday.

Üzüm

Tatlı, besleyici üzüm, tanrıların yiyeceği olarak bilinir ve eskiden beri insanlar bu meyvaya yaşamlarında özel bir yer ayırmışlardır.

Sarmısak

Sarmısak damar sertliğine, kolesterole akciğer hastalıklarına iyi gelir, kanın pıhtılaşmasını azaltır ve bağışıklık sistemini güçlendirir.

Kimyon

Kimyonla birçok yemek yapabildiğiniz gibi, hakaret de edebiliyorsunuz! Tıpkı, bugün salatalıkla cacık, salata vb. yapıp aynı zamanda 'hıyar' diye hakaret edebileceğiniz gibi...

Yaşam sembolü: Nar

Bazı toplumlarda nar tanelerinin yaşam sembolü olduğuna inanılır

Vitamin deposu: Mandalina

Şeker ve organik asitler içeren mandalinanın kanı temizleyici, sinirleri yatıştırıcı ve damar sertliğini önleyici özellikleri vardır.

Kayın mantarı

Boyu küçük ama hüneri büyük bir besin olan mantar, içerdiği bol protein ve yemeklere kattığı lezzetle sofralardaki yerini her zaman korur. Mantar ailesinin spesifik bir tadı olan kayın mantarı ile, et ve sebzelerden çorba ve salatalara birçok değişik yemek hazırlayabilirsiniz.

Kereviz

Kereviz suyu aynı zamanda stresi azaltır, uykusuzluğa iyi gelir ve baş ağrılarını engeller.

Küçük dev: Yumurta

Eski devirlerde iyi şansın sembolü olarak kabul edilen yumurta, günümüzde yeniden doğuşun simgesi olarak tanımlanır.
Yumurta pişirme yöntemleri
Yumurtaya, kabuklu ve kabuksuz olmak üzere çok çeşitli pişirme yöntemleri uygulanır.

Bebe havucu

Gerçek bir A vitamini deposu olan bebe havucu, körpe dokusu ve özel aroması ile özellikle yemeklere farklı bir tat katar. Onu çiğ olarak salatalarda da kullanmak mümkün.

Sudan gelen lezzet Alabalık

Bir tatlı su balığı olan alabalık, değişik pişirme yöntemlerine uygun bir ete sahiptir. Özel lezzeti ve hafifliği ile diyet yemeklerinde de sıklıkla kullanılır.

Şık sofraların sebzesi: Kuşkonmaz

Kuşkonmaz iyi bir böbrek çalıştırıcıdır. Aynı zamanda da sinirleri yatıştırır ve iştah açar. Ancak ıspanak ve enginarla bağdaşmadığı için aynı öğünde yenilmemelidir.

Armut

İyi bir armut, sert, sağlam ve aynı zamanda da olgun olmalı, üzerinde darbe izi bulunmamalıdır. Armutları yumuşayıp olgunlaşmaları için 1-2 gün oda sıcaklığında bekletebilirsiniz.

Mucize bitki: Soya

Dünyanın dört bir tarafında her geçen gün binlerce insan tarafından tercih edilen, modern tıbbın bir kez daha keşfettiği soya mucizesi ile ilgili bilgileri sizler için hazırladık.

Vazgeçilmez lezzet: Patates

Küçük büyük hemen herkesin çok sevdiği yiyeceklerden biri olan patates, her mevsim sofralarda yerini alır. Genellikle kızartılarak ve püre olarak tüketilen patatesle sayısız tencere yemeği yapıp, soğuk kış günlerinde içinizi ısıtabilirsiniz.

Kışın sebzesi: Lahana

Düşük kalorisi ile sağlıklı beslenmeyi önemseyenlerin ve lezzet düşkünlerinin gözde sebzesi lahana tezgahlarda yerini aldı. Garnitür olarak kullanabileceğiniz gibi, dolmasından tartına kadar lahana ile sayısız tarifler de hazırlayabilirsiniz.

Şeker

Gereğinden fazla yenen şeker, yağ olarak dokularda depolanıp şişmanlığa neden olur.
 

irachann

HH gєвzєтiм
Şeker çeşitleri
Dünyanın hemen her yerinde üretimi yapılan şekerin hem tadı hem de görüntüsüyle sayısız çeşidi vardır. İşte bunların belli başlıları.

Esmer şeker: Şeker kamışı ya da şeker pancarının ikinci şurubundan tamamen doğal olarak elde edilir. Kokusu, ilk şuruptan elde edilen sarı renkteki şekerden daha kuvvetlidir.

Pudra şekeri: Toz şeker, yeterince ince olması için iyice ezilir ve tanelerin birbirine yapışmaması için içine % 3 oranında mısır nişastası eklenir.

Esmer şeker kamışı şekeri: İşlenmemiş kristalize esmer şeker doğrudan şeker pancarının suyundan üretilir. Bu şeker genellikle, egzotik mutfaklarda kullanılır.

İnce toz şeker: Beyaz toz şekerin ezilmesi veya elekten geçirilmesi yoluyla elde edilir. Kolayca eriyen bu şeker, tatlılar ve süt ürünlerinden başka, meyvaların tatlandırılması için de kullanılır.

Beyaz kırık şeker: Sıcak şeker konsantresinin keten ya da pamuk iplikleri üzerinde yavaş yavaş kristalize edilmesi ile elde edilir. İşlem ne kadar yavaş olursa parçalar da o kadar büyük olur.

Esmer kırık şeker: Beyaz kırık şekerin kristalize olma yöntemi kullanılır, ama sıcak şurup konsantresi, daha önce karamelleştirilerek esmer renk elde edilir.

Beyaz kesme şeker: Parisli bir baharatçı olan EugŠne Françoise tarafından 1854 tarihinde bulunan bu şeker kristalize olmuş toz şekerin kalıplar içerisinde preslenip kurutulması ile elde edilir.

Küb şeker: Esmer ya da beyaz olabilirler. Önce kalıplanıp ardından kırılırlar ve böylece düzgün olmayan şekiller oluştururlar. Şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilebilirler.

Esmer kesme şeker: Beyaz kesme şeker gibi üretilir ve sıcak içeceklerin tatlandırılmasında kullanılırlar.

Toz şeker: Havasız ortamda, şurubun kristalleşerek şekere dönüşmesi sağlanır. Kalitesi kristallerin saflık derecesine göre sınıflandırılır.

Sarı şeker: Esmer şeker gibi, aynı yöntemle üretilir. Ancak ilk şurup kullanıldığı için açık bir renk elde edilir.

Reçel şekeri: Beyaz şekere, doğal meyva peksitleri (%0.4 -1 oranında), sitrik asit (%0.6 0.9 oranında) ve tartrik asit ilave edilerek, reçellerin şekerlenmemesi amacıyla üretilir.​

Çökelek ve lor...

Önce, bu kavramların ne olduğunu izah edeyim:

* Çökelek, yağı çıkarılan ayranın kaynatılması sonucu geriye kalan kesilmiş yoğurt parçalarına verilen isim.
* Lor ise, peynir yapıldıktan sonra süzülen mayalı sütün -peynirler, genellikle süt hayvandan sağıldıktan sonra ılıkken mayalanıp yapılıyor- kaynatılmasıyla ortaya çıkan kesilmiş süt parçaları.

Arada fark yok...

Gerek çökelek gerekse lor, elde edildikten sonra uzun süre dayanabilmeleri için bol miktarda tuzlanarak saklanıyor. Biz onları satın aldığımızda oldukça tuzlu oldukları için gerçek lezzetlerine bu nedenle ulaşamıyoruz. Ancak İstanbul, Ege veya Karadeniz yöre pazarları gibi tüketimin, yani ürünün satış şansının yüksek olduğu yerlerde bu tür peynirleri tuzsuz bulmak mümkün oluyor.

Gaziantepte süt ürünleri satan bir dükkan, sütü limon ile kestirip, bir nevi lor olan ürününü 'ağız' ismi ile satıyor. Ağız doğum yapan hayvanın ilk günlerindeki protein değeri çok yüksek olan ve pıhtılaşmaya yakın gibi görünen sütüne verilen isim...

Hayvan üreticileri genellikle bu sütün tümünü yavruya emdirmeden sağıp, kaynat-tıktan sonra yüksek fiyatla tüketicilere satarlar. Tüketiciler de bu üründen harika bir kadayıf yaparlar. İneboluda ise ağıza 'çaba altı' denir, şeker ya da pekmezle yenir. Tabii ağız bulmak her mevsim mümkün olmayacağı için, akıllı bir üretici de iyi kalitedeki yağlı sütünü kestirip, bir nevi yapay ağız olarak satar.

İlden ile lezzet zenginleşiyor...

Hatay bölgesinde ise çökelekleri tuz, kırmızı biber, kekik ve arzuya göre diğer baharatlarla karıştırıp, üçgen prizma şekli verdikten sonra kurutup satarlar. Samandağında ise benzer bir karışım daha ufak yuvarlanıp, zeytinyağının içerisinde korunur. Adanada ise benzer bir ürün, kurutulduktan sonra rendelenip sıcak ekmekle tüketilir. Tarsusta çökelek önce terbiye edilir. Sonra sırlı toprak küplere konur. Üzeri örtülüp olgunlaşıncaya kadar toprağa gömülür.

Özel reçete...

Kahramanmaraş, Hatay veya Adanalı arkadaşlarımdan bir börek öğrenip, bir reçete geliştirdim.

*
Bol miktarda kuru soğan, taze kırmızı ve yeşil biberleri kıyıp, zeytinyağında soğan iyice şeffaflaşıncaya kadar sote ediyorum.
*
Ocağın altını kapadıktan sonra, çökelek veya loru aynı tencereye koyup, kekik de ilave edip, bir gece buzdolabında dinlendiriyorum.
*
Ertesi gün mayalı bir hamurla ufak, D şeklinde börekler yapıyorum. Yiyenler çok beğeniyor.

Bingöl de köme denilen börek türünün içerisine çökelek konulabildiği gibi, kıymalı da yapılabiliyor. Tokat da da çökelekli yapılan özel bir börek türü var. Ülkenin çok yerinde aynı isimle çeşitli börekler yapılıyor, ancak bizim burada tüm bu reçeteleri yayınlamamıza imkan yok.

Doğu Anadolu da çökeleğe bazı bölgelerde jaji, jajik, cacık, torak veya çortan da denilir. Yayla dağında ise çökelek, içerisinde kekik ve biber bulunan pasta şeklindeki bir reçetedir. Yine Doğu Anadolu da çökeleğin içerisine tat vermesi için boyotu veya yabani sarmısak katılır.

Erzurum da lorun veya çökeleğin içerisine bir miktarda bulgur konulup sarma sarılır. Bazı yörelerde ise, taze çökelekten kekik, kırmızı biber ve zeytinyağı katılarak meze yapılır.

Gerek çökelek gerekse lor, elde edildikten sonra uzun süre dayanabilmeleri için bol miktarda tuzlanarak saklanıyor. Biz onları satın aldığımızda oldukça tuzlu oldukları için gerçek lezzetlerine bu nedenle ulaşamıyoruz. Ancak, ürünün satış şansının yüksek olduğu yerlerde bu tür peynirleri tuzsuz bulmak mümkün oluyor.
 

irachann

HH gєвzєтiм

Pirinç ve hazırlanması
Pirincin nişastasını atmak

Pirinci yıkamak: Yuvarlak pirinç veya doğal pirinç türlerini pişirmeden yıkamak gerekir. Böylece nişastalarından arındırılır ve pişerken yapışmazlar. Pirinci bir süzgeçte soğuk su ile suyu tamamen durulaşana kadar yıkayın.

Pirinci pişirmek

Pirinçler genellikle kaynar suda veya buharda pişirilir.

Pişirmeden önce pirinci yağda kavurmak yaygın bir yöntemdir. Kabuklu, doğal pirinçler genelde daha uzun sürede pişerken, rafine edilmiş pirinçler için 30 dakika yeterlidir.

Suda bekletmek: Pirincin pişme süresini, pirinci pişirmeden önce 30 dakika soğuk suda bekleterek azaltabilirsiniz.

Kısık ateşte pişirmek: Lezzetli bir pilav pişirmek için büyük ve yayvan bir tencere kullanın. Pilavı mutlaka kısık ateşte ve kapağı kapalı olarak pişirin ve piştikten sonra 10 dakika kapağı kapalı olarak dinlendirin.

Değişik tatlar için

*
Pişme suyu: Pilava lezzet katmak için pişme suyuna et, tavuk veya sebze suyu tableti atabilirsiniz.
*
Renkli bir pilav: Pilavınızın suyuna domates, biber salçası ve safran katabilirsiniz.
*
Doğu usulü: Egzotik bir pilav yapmak isterseniz, yasemin pirincini, hindistan cevizi sütünde pişirebilirsiniz. 200 gr. pirinç için 400 ml. hindistan cevizi sütü yeterli olur. Pirinç sütü çekene kadar pişirin.
*
Dekoratif bir pilav için: Bir kahve fincanını veya küçük bir kaseyi ıslatın, pilavı içine doldurup iyice sıkıştırın ve tabağa yavaşca ters çevirip çıkarın.

Pirinci saklamak

Loş ve serin bir yerde, hava almayan bir kap veya kavanozda saklayın.

Pirinçleri karıştırmak

Bazen rafine ve doğal kabuklu pirinci karıştırarak pişirebilirsiniz. Böylece orijinal lezzetller yakalamak mümkündür.

Püf noktaları

*
Tuzluğun içine atılan birkaç adet pirinç tanesi tuzun nemlenip birbirine yapışmasını önler. Bu pirinçleri 3-4 ayda bir değiştirmek yeterli olacaktır.
*
Mide ağrılarınız için pirinci suda yıkamadan pişirdikten sonra suyunu bir kaba süzün. Daha sonra bu suyu ılık olarak için.

 

irachann

HH gєвzєтiм
İlaç gibi peynir: Van otlu peyniri

Otlu peynir, Doğu Anodolu nun kimi yörelerinde yapılan, bölgeye özgü ve oldukça tanınmış bir peynir türüdür. Bu peynirlerin en niteliklisi Van da üretilir. Çünkü Van da üretilen otlu peynirler, koku ve tat bakımından öbürlerinden çok üstündür.

Peynire katılan özel otlar ve yabani sarmısak aynı zamanda peynirin besin değerini artırır. Yaygın kanıya göre, 18. yüzyılda İran dan Van a gelen bir Ermeni hekimden öğrenilip, yöreye yayılan bu peynir türü, önceleri ilaç olarak kullanılmış.

Uzun ve şiddetli geçen kış aylarında, çevreyle de ilişkisi kesilen ilin dağlık yörelerinde, vitaminsizlikten ileri gelen hastalıklar, bol bol otlu peynir tüketilerek önlenmeye çalışılmış.

Üretimi...

Van otlu peyniri ilkbaharda süt ve otun bol olduğu dönemlerde genellikle koyun sütü ve özel olarak hazırlanmış peynir mayasıyla çeşitli otların karışımından üretilir. Kullanılan otlar, çiçeklenme zamanında dağ ve yaylalardan toplanan yabani sarmısak, dağ nanesi, mustafa çiçeği ve kekiktir. Bazen koyun sütüne inek ve keçi sütünün de karıştırıldığı olur.

Sütler çiğ olarak ya da çok az ısıtılarak mayalanır. Mayalama sıcaklığı yaklaşık 30ø dir. Süt 1-2 saatte pıhtılaşır. Daha sonra bir kat pıhtı, bir kat önceden doğranmış çeşitli yabani otlar katılarak bez bir torbaya alınır. İşlem bittiğinde torbanın ağzı kapatılıp iki taş arasına sıkıştırılarak veya üstüne tahta ağırlık konarak süzülmeye bırakılır. Beş altı saat süzüldükten sonra elde edilen teleme, kelle olarak ya da bir tezgah üzerinde el büyüklüğünde 2-3 cm. kalınlığında dilimlere bölündükten sonra tuzlanır veya salamuraya atılır.

Salamura...

*
Salamura tuzlama usulünde peynir dilimleri salamura suyunda bir süre bekletilir. Daha sonra teneke veya plastik kaplara yerleştirilir.
*
Kaplar peynirin olgunlaşması için serin bir yerde sonbahara kadar saklanır.
*
Kuru tuzlamada ise, peynir dilimlerinin üzerine bir miktar kalın mutfak tuzu serpilir, üç ya da dört gün kadar bekletilir. Daha sonra peynir dilimleri bol su ile yıkanır.
*
Bir kat peynir bir kat "cacık" olmak üzere toprak küplere yada plastik kaplara yerleştirilir.
*
Peynirler, kaplara konarken hiç boşluk kalmayacak şekilde çok iyi yerleştirilmelidir.
*
Yerleştirme işlemi bittikten sonra kapların ağzı asma yaprağı ile kapatılıp çamurla sıvanır.
*
Serin bir yerde kabın ağız kısmı toprağa gelecek şekilde konur ve üzeri gevşek toprakla ya da kumla örtülüp iki üç ay dinlenmeye bırakılır.​


Her mevsim iç bakla

Baharla birlikte tezgahları süsleyen bakla yazın yerini iç baklaya bırakır. Taze ve kurutulmuş olarak tüketilebilen iç bakla gerçek bir protein ve nişasta deposudur. Genellikle zeytinyağlı olarak hazırlanmasına rağmen et yemeklerine de eşlik eder.

Anayurdu Ortadoğu ve Avrupa olan bakla Türk ve Akdeniz mutfaklarında çok uzun zamandan beri yer alır. 1.5 metreye kadar boylanabilen bakla, çok fazla dallanmayan otsu bir bitkidir. Tohumdan yetiştirilir ve bir yıllık olduğu için her yıl yeniden ekilir. Sıcağa hiç dayanıklı olmayan bakla, yazın ılıman kuşağın serin, kışın ise ılık bölgelerinde yetiştirilir. Narin bir bitki olmasına rağmen dona dayanıklıdır. Diğer baklagillerde olduğu gibi toprağı azotça zenginleştirdiği için, ülkemizde ara ürün olarak da ekilir.

Çok açık sarımsı ya da pembemsi beyaz renkte ve her kanadında siyah bir benek bulunan kelebek biçiminde çiçekler açar. Meyvaları bütün baklagillerde olduğu gibi "badıç" denen ince uzun tohum kılıfları biçimindedir. Bu kılıf kuruyunca açılır ve içinden iç bakla denen iri ve yassı taneler, yani tohumlar dökülür.

Bahar biterken bakla yerini iç baklaya bırakır. İç bakla etlisi, sebzelisi, zeytinyağlısı, salatasıyla çeşitli şekillerde kullanılır.

*
Sindirimi kolay olan taze iç baklanın bileşiminde bol miktarda protein, fosfor gibi mineraller, A, B ve C vitaminleri bulunur.
*
Kurusu her ne kadar C vitaminini kaybetse de, demir ve kireçten yana zengindir; ancak sindirimi daha zordur.



Sofralarda kivi lezzeti
Tropik bir bitki olmasına rağmen ülkemizde de yetiştirilen kivi, farklı bir tada sahip olduğu için, hem meyva olarak tüketilir hem de tatlı ve pastaların aranan lezzetini oluşturur. 100 gramı yaklaşık 40 kalori içeren kivi, C vitamini yönünden de oldukça zengin bir meyvadır.

Kivi, anavatanı Çin olan sarmaşık türü bir bitkinin meyvasıdır. Başka ağaçlara sarılarak 10 metre yüksekliğe boy atabilen bu bitkinin iri, kalp biçimli yaprakları ve sarımsı beyaz renkli çiçekleri vardır.

Meyvaları tüylü kabuğunun içinde zümrüt yeşili renkte olup yarı saydamdır ve bol su içerir. Serinletici özelliğe ve hoş bir tada sahiptir. Eskiden Yeni Zelanda, İsrail ve Kaliforniya dan ithal edilen kivi, artık ülkemizde de yetiştirilmektedir.

Günlük C vitamini...

*
1 adet kivi, bir kişinin günlük ihtiyacını karşılamaya eşdeğer C vitamini içerir. Yani tam 200 mg.
*
Ayrıca bu yararlı meyvanın bileşiminde bol miktarda kalsiyum, demir ve A vitamini bulunur.
*
İçeriği oldukça zengin olan kivi, en çok taze meyva olarak yenir; ayrıca pasta ve tatlıları süslemek amacıyla kullanılır.
*
Suyu ise ete yumuşaklık kazandırır.
*
Satın alırken bastırıldığında hafif içe çöken, çok sert olmayan, sağlam meyvaları seçmelidir.
*
Kiviyi satın aldıktan sonra bir hafta kadar buzdolabında saklayabilirsiniz.
*
Kivinin lezzetinden maksimum yararlanmak için onu soğuk olarak tüketmek gerekir.
*
Uzun süre ısıtıldığında aromasını kaybeder. Bu yüzden kivi çiğ olarak ya da çok kısık ateşte pişirilerek sofralarda yer alır.
*
Taze olarak tüketeceğiniz kiviyi ya enlemesine ortadan ikiye bölüp kaşıkla yiyebilir, ya da soyduktan sonra dilimlere keserek servis edebilirsiniz.​


Dondurma

İlk kez Neron un serinleme ihtiyacıyla ortaya çıkan dondurma o zamanlar kar ve meyva karışımından oluşuyormuş.

17. yüzyılda Fransa da satışına başlanan dondurma, 18. yüzyıldan itibaren her mevsim tüketilen tatlı haline geldi.

Uzmanların, 'hiçbir gıda maddesi tek başına insanın besin ihtiyacını dengeli bir biçimde karşılayamazken, dondurmanın bu konuda belli bir üstünlüğü vardır' sözü; dondurmanın son derece yararlı bir besin olduğunu kanıtlar. Çünkü dondurma sütün bütün ögelerini, sütten daha yoğun bir biçimde içerir.

Bunlar arasında kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, demir, A, B, E vitaminleri baş sırayı alır. Sütle karşılaştırıldığında içerdiği proteinin süte eşdeğerde, kalsiyumun ise sütün 100 gr ında 86 mg. iken dondurmada 130 mg.olduğu görülür. Bu rakam dondurmanın, çocuklarda günlük kalsiyum ihtiyacının %10 unu, yetişkinlerde de %7 sini karşılayabildiğini gösterir.

Ayrıca yine uzmanlar, bilinenin aksine, boğaz enfeksiyonlarında da dondurmanın yararlı olduğunu kanıtlamışlar.

Yaptıkları araştırmalarda mikropların ısıda değil soğukta barınamadıklarını, ayrıca da dondurmanın hasta bölgeyi uyuşturarak acıyı azalttığını gözlemlemişler.

Saklarken...

*
Dondurmayı saklarken, buzdolabının ısısının aynı kalmasına özen gösterin.
*
Isı değişiklikleri dondurmanın yapısını ve tadını bozar. İdeal ısı -20ø olmalıdır.
*
Dondurma çok sert olarak yendiğinde tat ve kokusunu kaybeder.
*
Yenmeden 10 dakika önce buzdolabından çıkartmak en iyisidir.
*
Süt ürünlerinin çabuk bozulan, yararlı niteliklerini hızla yitiren özelliği dondurmada da bulunur. İşte bu yüzden, özellikle sıcak yaz aylarında açıkta satılan dondurmalar yerine, sağlıklı koşullarda üretilmiş ve yine sağlıklı ambalajlarda korunmuş dondurmaları tercih edilmelidir.

Dondurmayı servis yapmadan önce...

*
Dondurma kabını yarım saat boyunca buzlukta bekletin. Böylece dondurmanın tabakta kaymasını önlemiş olursunuz.
*
Hazırladığınız dondurmaya şekil verebilmek için özel üretilmiş küçük mutfak aletlerinden faydalanmanız size zamandan tasarruf sağlayacağı gibi, servis sırasında da şık dondurmalar sunmanıza yardımcı olur.
*
Dondurmayı servis kabına alırken kullandığınız kaşık ya da maşayı önce suya batırın. Böylece dondurmanın yapışmasını önleyebilir ve kolayca şekil verebilirsiniz.
*
Frambuaz, karadut, çilek gibi meyvalardan yapacağınız soslar ile dondurmanızı daha lezzetli hale getirebilirsiniz.
*
Yoğun lezzetlerden hoşlananlar çikolata sosları ile farklı tatlar elde edebilirler.
*
En az tadı kadar görüntüsü de önemli olduğundan dondurmanızı servis yaparken üzerini meyva parçacıkları ve nane yaprakları ile süsleyebilirsiniz. Böylece sunumda da fark yaratabilirsiniz.

Nasıl sunulmalı?

*
Dondurma ikramlarında ideal miktar 4 kişi için 500 gr. dır. Eğer yanında kremşanti, meyva ya da tatlı sunulacaksa bu miktar daha da azaltılabilir.​


Şifa verici tohum: Anason

Birçok derde deva olan anason, rahatlatıcı özelliğiyle her zaman evlerde bulundurulması gereken bir bitki.

Anayurdu Mısır ve Akdeniz in doğusu olan anason, maydanozgiller familyasından baharatlı tohumları için yetiştirilen bir bitkidir. Boyu 50 cm. i bulan ve bir yıllık bitki olan anasonun çiçekleri beyaz, tohumları çizgili, yumurta şeklindedir. Bitkinin alt yaprakları uzun saplı, gövde yaprakları ise kısa saplıdır.

Anason esansında % 1,5-6 oranında uçucu yağ, bunun içinde % 80-90 oranında anetol bulunur. Temmuz ve Ağustos aylarında toplanır.

Günümüzde Avrupa ülkelerinden Hollanda, İtalya, İspanya ve Malta gibi ülkelerde, yurdumuzda ise Burdur, Denizli, Antalya da yetiştirilir.

Yararları...

*
Anason esansı ya da yağı eskiden beri şifa verici olarak bilinir. Özellikle çayı yapılarak içilen anason tarih öncesi çağlardan beri tıpta kullanılmaktadır.
*
Anason hazmı kolaylaştırır, iştahsızlığı giderir, midede ve bağırsakta oluşan gazları söktürür.
*
İdrar söktürücü, ağrıları sakinleştirici özelliğe sahiptir.
*
Adet ve hamilelik dönemlerinde kullanılmamalıdır. Süt bezlerinin faliyetini artırır, sinirleri yatıştırır, migren ağrılarını keser.
*
Beyin yorgunluğunu giderir, uyku verir, kalbi kuvvetlendirir, kan dolaşımının düzenli olmasını sağlar.
*
Astım, nefes darlığı, bronşit hastalığında balgam söktürücü özelliğe sahiptir.
*
Çeşitli nedenlerden oluşmuş, boğaz iltihabı, kronik akciğer hastalıkları ve gastrit üzerine olumlu etki eder.
*
Anasonu kaynattıktan sonra içilen suyu, böbrek ile mesanedeki kum ve taşı düşürür.
*
Bağırsakları uyarıcı etkiye sahiptir, ses kısıklığını giderir.
*
Fazla miktarda kullanıldığı takdirde, vücuda uyuşukluk verebilir.
*
Şerbeti, cildi besler.

Kullanıldığı diğer yerler...

Tohumları suda kaynatılıp, damıtılmasıyla elde edilen uçucu esanstan, şekerleme ve sakız yapımında yararlıdır.

Ayrıca et ve sebze yemeklerinde, hamur işlerine tat vermek amacıyla da kullanılır. Alman ekmeğine özel tadını ve kokusunu veren anason bitkisinin tohumlarıdır. Rakı, apsent, ve pernod gibi alkollü içki yapımında tat vermek amacıyla kullanılır.


 

sonsuzluğa

Moderator
yemeğe mi el attın :p

kullandığımız malzemeleri bilelim değil mi? :D

eline sağlık.
 

irachann

HH gєвzєтiм
Sağlıklı tabaklar için börülce

Fasulyeye benzeyen ancak daha sıkı dokulu ve ince olan börülce, içerdiği vitaminler açısından zengin bir sebzedir. Ona fasulyeyi kullandığınız her yemekte yer verebilir ya da tariflerimizle sofralarınıza getirebilirsiniz.

Karnıkara ya da börülce...

*
Karnıkara olarak da bilinen börülce, baklagiller familyasından bir yıllık bitkidir. Sıcak iklim kuşağında bolca yetişen börülcenin anayurdu Asya dır. Tarımı, çok eski çağlarda ilk kez Çin de yapılmıştır.
*
Fasulyeye benzeyen tanelerinin göbek bölümünde kara bir leke bulunur.
*
Taze ve kurutulmuş olarak tüketilen börülce tam bir vitamin deposudur. A ve C vitamini içerir.
*
Ayrıca fosfor, kalsiyum gibi mineral maddeler bakımından da zengin olan börülce; böbrek taşı,albümin, gut hastalıkları üzerine olumlu etki yapar.


Aşkın meyvası çilek

Çilek, hem taze olarak tüketilebilen, hem de reçeli yapılıp uzun süre saklanan çok lezzetli ve hoş kokulu bir meyvadır.

Bol miktarda A, B, C vitaminleri, kalsiyum, demir ve fosfor gibi mineral maddeler içerir.

Dalından koparıldığı anda bozulmaya başlayan çileğin ömrü çok kısadır. Bu nedenle üretilmesi kadar, uygun koşullarda tüketiciye ulaştırılması da önem taşır. Toplandıktan 48 saat içinde satışa sunulsa bile çileğin besin değerinin yarısı gider.

Çilek tam olgunlaştıktan sonra toplanmalıdır. Muz ve benzeri meyvalar gibi dalından koparıldıktan sonra olgunlaşma özelliğine sahip değildir. Bunun için hemen tüketmeyeceğiniz zamanlarda çileği alıp buzdolabında bekletmemeye dikkat edin.

Şayet saklamak zorunda kalırsanız, alüminyum folyo üzerine tek tek dizip folyoyu kapatın ve buzluğa atın. Bu sayede tüketeceğiniz zamana kadar bozulmamasını sağlarsınız.

Tepesindeki yaprak kısmını koparmayarak da dayanıklılığını artırabilirsiniz.

Satın alırken yaprakları koyu yeşil olanları seçin.

Tüketici tarafından arzulanan bir meyve olduğu için derin dondurma yoluyla uzun süre saklanabilir.

Kullanım alanları ve türleri...

Çileği taze olarak tüketeceğiniz gibi onu reçel, marmelat, komposto, dondurma, şıra, şarap, şampanya ve likör yapımında da kullanabilirsiniz.

Avrupa, Asya ve Amerika da yetişen, gülgiller ailesinden sürüngen bir bitki cinsi olan çileğin ülkemizde ormanlarda kendiliğinden yetişen orman çileği türünün yanı sıra, Osmanlı çileği, Arnavutköy çileği, Karadeniz Ereğlisi çileği gibi çeşitleri de vardır.



Aromatik Bitki: Fesleğen

Enerji verici, hafızayı ve konsantrasyonu güçlendirici bir bitki olan fesleğenin yararları sayılamayacak kadar çok.

Anayurdu Hindistan ve İran olan fesleğen, Akdeniz ülkelerinde ve Türkiye de de, özellikle Güney Anadolu da yetiştirilir.

Fesleğen, dünyanın pek çok yerinde saksıda yetiştirilen, ballıbabagiller ailesinden bir bitki türüdür. Sezar döneminde Roma da ekimi yapılan fesleğen XII. yüzyılda Güney Fransa dahil olmak üzere tüm Akdeniz sahillerinde yetişiyordu.

Fesleğen 15-20 cm. yüksekliğinde, yaprakları incecik, beyazımsı ya da pembemsi çiçekleri olan bir bitkidir.

Bu hoş kokulu bitkinin birçok çeşidi vardır. Ak fesleğen, Hint fesleğeni, yabani fesleğen ve yer fesleğeni gibi çeşitler bunlardan birkaçıdır.

Fesleğenin yaprakları yemeklerde koku verici ve tatlandırıcı olarak, dalları çeşitli ilaçların yapımında, yapraklarından çıkarılan yağ ise parfüm sanayiinde kullanılır.

Fesleğenin yararları...

*
Asabiyetten ileri gelen genel güçsüzlüğe, sindirim bozukluğuna, uykusuzluğa ve migrene karşı etkilidir.
*
Özellikle sindirimi kolaylaştırıcı özelliği sayesinde hazımsızlık çekenlerin baş ilacıdır. Aynı zamanda sinir hastalarına, iyi uyuyamayan çocuklara, baş dönmesi çeken yetişkinlere, bağırsak sorunlarından yakınanlara, öksürüğe, anjin ya da boğmacalılara verilir.
*
Fesleğenin kaynatılmasıyla elde edilen su süzüldükten sonra, arı sokmasında enfekte olan yere sürülerek ağrıyı hafifletir.
*
Ağızda oluşan yaralar ve pamukçuk ağız banyosu yoluyla tedavi edilir.
*
Sütü gelmeyen ya da az gelen kadınların süt verimini çoğaltmak için de kullanılır.
*
Farklı bir özelliği de sivrisinek ve tahtakurusu gibi haşaratları kokusu sayesinde kaçırmasıdır.
*
Mutfakta tazesi veya kurusu kullanılır.
*
Çorbalara, domates, patlıcan, kabak, mantar yemeklerine, salatalara, hamur işlerine katılır.

Yetiştirilmesi...

Şubat-mart aylarında küçük bir saksıya ekilen fesleğen, mayıs ayında yapraklanır. Temmuz ayında çiçeklenen bitkinin yaz mevsiminin başında toplanmalıdır.



100 günden önce yenmez: Ayvalık sepet peyniri

Sepet peyniri Balıkesir ve İzmir'in Ege adalarına komşu yörelerinde üretilir. Genellikle keçi, koyun ve inek sütünün karıştırılmasıyla yapılır. Kimi yörelerde sepet peynirine 'kelle' de denir. Sepet peynirinin çeşitlerinden biri de Ayvalık 'kelle' sepet peyniridir.

Ayvalık'ta üretilen yerel 'kelle sepet peyniri', koyun sütünden hazırlanır. Sepette kalıplanır, ama baskılanmaz, pıhtısı ısıtılır ve olgunlaştırıldığında bir tür mihaliç kıvamı alır. Tadı mihaliç peynirini andıran bu peynirde kullanılan sütün tam yağlı olması şartı aranır.

Geleneksel yöntemlerle yapımı...

Pastörize edilmeyen çiğ koyun sütü hafifçe ısıtıldıktan sonra 28ø-32ø'de mayalanır. Soğuk kış aylarında ısı 35ø'ye kadar çıkarılır. Oluşan pıhtı kırılırken üzerine 'haşlak' su dökülerek, pıhtının 36ø-38ø'de ısıtılması sağlanır.

Dibe çöken peynir kitlesi parça parça alınır ve isteğe göre bir, üç ya da beş kiloluk kalıp sepetler içine elle 'tepilir', üzerleri düzeltilir, ama ağırlık konmaz. Peynirlerin içine konduğu sepetlere 'kova' denir. Bu sepetler bataklıklarda yetişen ucu dikenli bir sazdan örülerek yapılırlar. Peynir sepetten süzülmeye başladıktan yaklaşık 15 dakika sonra kalıplar ters çevrilir ve peynir sepetten çıkarılır. Peynirin altı ve üstü elle, ince tuzla tuzlanıp, tekrar sepete konur ve süzülmeye bırakılır. 18 saat sonra artık 'kendini tutan' peynir sepetten alınır. Gölge ama pek havadar olmayan bir yerde tahta üzerine dizilir. Tekrar tuzlanıp ovalanır. Tuzlama işlemi çok hassas bir iştir. Hakiki kelle sepet peyniri iki günde bir, toplam on beş gün mutlaka elle tuzlanır. Fazla tuz, peynire kabuk bağlatacağından tuzlama işlemi okşarcasına yapılır. İki günde bir tuzlanan peynirin kabuğu ince olduğundan daha güzel olur. Daha sonra tuzlama işlemine on gün arayla 1 ay süresince devam edilir. Bu sürenin sonunda kelle yağını bırakır, 'malaş' (sızma) yapar. Peynir iki ay sonunda yenecek kıvama gelir. Ancak peynirde rayiha arayan meraklılar için 'yüz günden önce yemez'. Kelleler salamura edildikten sonra serin bir yerde altı ay ile bir yıl boyunca saklanabilir.

Saklama koşulları

Sepet peyniri parafinle kaplanır ya da içinde zeytinyağı bulunan şık bir kapta farklı otlarla çeşitlendirilirse hem salamurada saklamaya gerek kalmaz, hem de temiz taşınıp pazarlanması daha kolay olur.



Fransız gravyeri-İsviçre emmentali: Kars gravyer peyniri

Sert ve içi gözlü olan gravyer peyniri Rus işgalinde kalan Kars'ta ilk kez Rus ustalar tarafından üretilmiştir.

Kars gravyer peyniri şekli 50-70 cm. çapında, 10-15 cm. yüksekliğinde tekerlek biçimindedir. Kars gravyer peynirinin içinde 1-2 cm. çapında, kiraz büyüklüğünde delikler bulunur. Bu delikler düzenli sıralar oluşturur ve hepsinin çapı aşağı yukarı eşittir. Şayet delikler irili ufaklı ve düzensiz ise, bu peynirin iyi olmadığını gösterir.

Ağırlığı 15-45 kg. olan Kars gravyerinin olgunlaşması 10 ay sürer. Bu olgunlaşma sırasında kabuğunun zaman zaman fırçalanması gerekir. Peynir parlak sarı renkte, etrafını saran kabuğu ise daha koyudur. Kars gravyer peyniri sıvı ya da toz mayayla değil, yalnız buzağı şirdeninden elde edilen 'hayvan mayası' ile mayalanır.

Kars çevresinde geleneksel yöntemlerle yapılan Kars gravyer peyniri yurtdışından ithal edilen aynı tür peynirlerin gördüğü talep üzerine küçük işletmelerin dışında büyük sanayi işletmelerinde de ileri teknoloji ile üretilir.

Peynirin yapımı

Tam yağlı inek sütünden üretilen Kars gravyer peynirinin yapımı günlük, taze sütlerin süzülmesi ile başlar. Kazanlara doldurulan sütler 37ø'ye kadar ısıtılır. Kimi zaman bir miktar rendelenmiş eski gravyer peyniri de süte ya da pıhtıya katılır, bu yöntem daha kaliteli peynir elde edilmesini sağlar. 100 kg. süte 10 ml. maya katılır. Mayalanan süt 45 dakikada pıhtılaşır. Daha sonra tel bıçak ya da ahşap kesicilerle, pıhtı 0.4-0.8 cm. büyüklüğünde parçalara ayrılır.

Parçalama işlemi bittikten sonra 5-10 dakika bekletilir ve pıhtı yeniden 55ø-57ø' e kadar ısıtılır. Bu arada pıhtı sürekli karıştırılır. İstenen sıcaklıkta, 10-15 dakika bekletilir. Pıhtının kıvama gelip gelmediğine bakılır. Eğer pıhtı avuç içinde sıkıldığında ele yapışmıyorsa, cendele bezine alınır ve kasnaklı kalıplara konur. Kalıba aktarılan peynirlerin üzerine ağırlıklar konarak 'baskılanır'.

İlk üç saatte kalıp 4-5 kez ters yüz edilir, 16-24 saat baskı altında tutulur. Baskıdan çıkan peynirler ahşap tezgahların üzerine dizilir. Alt ve üst yüzü her gün bir iki kez tuzlanır. Bu 'kuru tuzlama' işlemi 4-5 gün sürer. Sonra, 'salamuralı tuzlama'ya sıra gelir. Bu işlem sırasında peynir 10ø-13ø ısıdaki odada, %25-30 tuzlu su dolu havuzda 1 hafta süreyle bekletilir.

Göz oluşturan mikroorganizmaların gelişmesini sağlamak için üçüncü bir tuzlama işlemine geçilir. Bu işlemde ise peynir 28ø-32ø sıcaklıkta ve %85-90 nemli odalarda 10-13 gün süreyle bekletilir. Peynir kalıplar 4-5 günde bir tuzlanır.

Olgunlaşan peynirlerde gözenekler oluşur. Gözeneklerin büyümesiyle, peynirlerin hacmi de genişler. Bu peynirler yeniden 10ø-13ø sıcaklığında tutulan dinlenme odalarına alınır. Burada 3-3.5 ay daha bekletildikten sonra tüketime sunulur.



Besleyici bir sebze: bezelye

Bezelyenin anayurdu kesin olarak bilinmiyorsa da, ortadoğu kökenli olduğu sanılır. Baklagiller arasında ilk yetiştirilenlerden biridir. Bezelye güzel beyaz çiçekler açar; tohum kılıfının içinde, çeşide göre değişen boylarda ve biçimde çok sayıda tane bulunur.

Tanelerinin biçimine göre yuvarlak ya da buruşuk diye nitelenen bezelyelerin taze yenen çok küçük tanelilerine "sultani bezelye" denir. İri tanelileriyse, yine taze olarak tüketildiği gibi konserve olarak da kullanılır.

Bezelyede bol miktarda meyva şekeri, bitkisel protein, bol kalium, demir, B grubu vitaminleri, A ve C vitaminleri bulunur. Azotlu maddelerden yana zengin olduğundan hücrelere yararlıdır. Bileşiminde albümin, şeker ve bazı madensel tuzlar olduğundan bezelyeye "bitkisel et" de denilir. Diğer yeşil sebzelerden farklı olarak kalori miktarı da az olmayıp 100 gramı 96 kalori içerir.

Taze bezelye nisan sonundan ağustos başına kadar bulunabilir. Donmuş iyi kaliteli bezelyeyi ise bütün bir yıl boyunca bulmak mümkündür. Kabuklu taze bezelyenin taze toplanmış ve küçük tanelileri makbuldür.

Kabukta sıkışmış iri tanelileri ise makbul değildir, bu tip bezelyelerde meyva şekeri nişastaya dönüşmüş olup unlu bir tatları vardır. Dış kabukları yemyeşil görünenler hem körpedir hem de lezzetleri daha güzeldir. Taneli bezelyenin aksine, sultani bezelyede taneler kadar kabuk da önemlidir.

Kabukları ince ve körpe oldukları için salatalara lezzet katan bir malzeme olarak kullanılabilirler. Ancak daha önce blanşe etmeniz gerekir. Sultani bezelyenin rengini ve diriliğini muhafaza etmek için blanşe ettikten hemen sonra soğuk suya tutmak gerekir.

Taze bezelyeleri en fazla 10 dakika, sultani bezelyeleri ise 4-5 dakika haşladıktan sonra tüketmek mümkündür. Dondurulmuş bezelyeleri çözülmeden de kullanabilirsiniz.

Kabuklu bezelye ayıklandığında % 70'i atılır. Alışverişlerinizde 1 kg. kabuklu aldığınızda 300 gr. iç bezelye elde edeceğinizi unutmayın.



Sufle denge ister

18. yüzyılda ilk kez Fransız mutfağında ortaya çıkan sufle, yapımında büyük titizlik isteyen bir hamur işidir.Sufle; yumuşak ve kabarık anlamına gelir, tatlı ve tuzlu olarak pek çok çeşidi vardır. Tuzlu suflelerde ana madde, beşamel sos ve yumurtadır. Tatlı suflelerde ise süt, şeker, yumurta ve meyva bol bol kullanılır.

Suflenin yapımı ve pişirilmesi oldukça dikkat ister. Sufle yapımında başarı kullanılan malzemeler arasındaki dengeye bağlıdır.Hamurun kaba yapışmasını önlemek için özel sufle kabı ya da payreks kap kullanılmalıdır.

Sufleler fırında ya da ocakta benmari usulü ile pişirilebilir. Benmari usulü pişirmede, sufle hamuru bir kap içine konur. Sonra bu kap, daha büyük bir kabın içine oturtulur. Büyük kaba, içteki kabın yarısına kadar su katılır ve pişirme işlemi başlatılır.

Sufle benmaride pişirilirken, üzerinin alüminyum folyoyla kapatılması gerekir. Çünkü hava ile temas ettiği anda söner. Aynı nedenle fırında pişirilirken de fırın kapağının açılmaması gerekir. Suflelerin içinin iyi pişmesi için, ortası delik kaplar da tercih edilebilir. Sufleleri 200ø-220ø sıcaklıktaki fırında pişirdikten sonra fırının kapağını yarım açıp 1 dakika bekletin ve sonra çıkarın.

Piştiğini anlamak için...
Suflenin pişip pişmediğini anlamak için bıçak ucu veya kürdanla sufle hamuru delinir. Eğer deldiğinizde kürdana hiçbir şey bulaşmazsa, sufle pişmiş demektir. Sufleleri tek kişilik olarak hazırlamak en ideal olanıdır. Çünkü sufle sıcak yenmelidir. Bekletildiğinde soğur ve söner. Benmaride pişirilen suflenin üzeri kızarmayacağı
 
Üst