Yazıcıoğlu Muhsin Ata…

türk ocağı

serdengeçti
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
495.jpg

YAZICIOĞLU MUHSİN ATA…



Türk Dünyası araştırmacısı Dr. Hayati Bice’nin; Karahanlı hakanı Satuk Buğra Han ile Büyük Birlik Hareketinin Lideri ve 21. yy. Alperenlerinin Serdarı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu arasında -aralarında yaklaşık 1000 senelik uzun bir dönem bulunmasına rağmen- gerek devlet adamlığı, gerekse maneviyat yönleriyle çeşitli irtibatlar kurduğu “İki Alp-Eren: Satuk Buğra Han ve Muhsin Yazıcıoğlu; Türk Tarih Geleneğinde Devlet Ricâlinin Kutsallaştırılması” başlıklı değerli makalesi, “Türk Menkıbecilik Geleneği”nin değerlendirilmesi ve tarihi bir hakikatin ortaya konulması bakımından son derece kayda değer bir çalışma olmuştur...



55 yıllık kısa ömür macerası içerisinde, müthiş bir mücadele ve dayanıklılık timsali olarak, Türk fikir, maneviyat ve siyaset hayatında kalın ve derin bir iz bıraktıktan sonra; “Taceddin Dergahı”nda, “İstiklal Marşının yazıldığı mekan”da ebedi bahtiyarlığına erişen rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU’nun daha çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemlerinde gösterdiği “olağanüstü” hal ve davranışları, onun “menkıbevi şahsiyet”inin işaretlerini vermekteydi.



Kendisinden 2 asır sonra yaşayan Hoca Ahmet Yesevi’nin bir hikmetinde;

“Sultan Satuk Buğra Han / Pîr-i muğan imes mi?”

(Sultan Satuk Buğra Han,“Büyük Pîr” değil midir ) dizeleriyle;“Pir-i Muğan” (Büyük Pir) dediği Satuk Buğra Han nasıl ki hem bir devlet adamı, hem de bir maneviyat büyüğü idi ise; rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu da hem teşkilatçı bir siyaset adamı, hem de bir gönül ve maneviyat insanı idi.



Bu yönünü çok yakından bilen sanatçı dostumuz Hasan Sağındık, bir tv programında, bu sebeple; “Muhsin Yazıcıoğlu, siyasetçi kılığında bir Allah dostu idi” derken, hiç de haksız değildi.



Evet… Muhsin Yazıcıoğlu, siyasetçi kılığında bir Allah dostu idi.



Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun menkıbevi şahsiyetine dair ilk rivayetler, “Efsanevi” Ülkü Ocakları Genel Başkanı olduktan sonraki yıllarda anlatılmaya başlanılmıştı.



“BEYAZ ATLI ŞEHZADE…“



1980 öncesi idi. 1977 olabilir. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, bir teşkilat meselesinden dolayı, yanında “CEMAL AMCA” dediği, nur yüzlü yaşlı bir adamla birlikte Balıkesir’e gelmiş, bir-iki gün kalmıştı.

Bir otomobilin içinde Muhsin Başkan ve Cemal Amca… Şimdilerde olduğu gibi koruma filan yok. Sabahın ilk ışıklarıyla karşıladık, teşkilata getirdik.

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun saygıda kusur etmediği, “Cemal Amca” derken adeta eridiği, bir otomobil içinde saatlerce birlikte yolculuk yaptığı ve karşılıklı tebessümlerle anlamlı anlamlı gülüştüğü bu ‘Yaşlı Pir-i Fani ‘kimdi? O zaman o kadar merak etmiştik, soramamıştık da. Kimdi şu an bilemiyorum, Balıkesir’de okuyan Sivaslı bir arkadaş şunları söylemişti:

-“Bu Amca, Hasan Bölücek’in babası Cemal Amca’dır. Allah dostu bir insandır. Muhsin Başkan’ın MANEVİ KORUMAsıdır! Muhsin Başkan bazı yurt içi ziyaretlerine onu da yanında götürür…”

İşte o zamanlar, Sivaslı bu arkadaşın sözlerine bir anlam verememiş, gülüp geçmiş, ama Cemal Amca’dan da etkilenmiştik. Türkiye’nin örtülü bir savaş yaşadığı, memleket çocuklarının Komünizme ve Küfre karşı mücadele verdikleri o olağan üstü şartlarda; Cemal Amca o delip geçen bakışlarıyla bizleri süzerken, hikmet dolu sözleriyle maneviyatımızı yükseltmeye çalışırken, ister istemez biz de onun cazibe alanına dahil oluyorduk…



Balıkesir Ülkücü Gençlik Derneği başkanlarından Şinasi Çağatay, çok daha sonraları bana; Muhsin Başkan ve Cemal Amca’yla ilgili bir hadise anlatmıştı.



Muhsin Yazıcıoğlu, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı görevine seçildikten sonra, daha başkanlık koltuğuna oturmadan; Cemal Amca, On’a der ki:

-“Oğlum Muhsin! Şimdi derhal Sivas’a gideceksin. Yüzbin lira bulup bana getireceksin…”

O zamanın şartlarında yüzbin lira çok büyük paradır. Hele ki bir öğrencinin bulması çok zordur.

Muhsin Başkan:

-“Cemal Amca, ben bu parayı nasıl bulurum!”

dese de, derdini anlatamaz. Çaresiz Sivas’a gider. Amca, dayı, hala, teyze, eş-dost derken parayı denkleştirir. Bir kese kağıdının içine koyar, sözleştiği şekilde kendisini bekleyen Cemal Amca’ya getirip verir parayı.



Ancak Cemal Amca’nın istekleri henüz bitmemiştir. Bu kez de;

-“Evladım Muhsin, bu parayı alıp Gölbaşı’na gideceksin. Barajın sularına serpeceksin, arkana bakmadan dönüp geleceksin…”

Muhsin Başkan bunu da yapar.

(Muhsin Başkan’ın kendi ifadesi: GÖLBAŞI’NA BİRLİKTE GİDERLER) Kese kağıdındaki paraları barajın sularına fırlatır, arkasına bakmadan dönüp Cemal Amca’nın yanına gelir.

(Muhsin Başkan’ın kendi ifadesi): İmtihan yine bitmemiştir. Muhsin Başkan’ın ikamet ettiği talebe evine gelirler.

Muhsin Yazıcıoğlu, Cemal Amca’nın; “Evladım Muhsin, şimdi odaya geç! Yerde saçılmış paralar var, onları da bir güzelce çiğne…” talimatını da yerine getirdikten sonra Ülkü Ocakları Genel Merkezine gider.

Yaklaşık 1500 şubeye sahip Ülkü Ocaklarının 20 küsur yaşındaki yeni genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Cemal Amca’nın imtihanından geçmiştir artık… Genel başkanlık koltuğuna oturur ve besmeleyle mukaddes görevine başlar…

Muhsin Yazıcıoğlu, artık Türkiye’deki bütün Ülkücü gençlerin genel başkanıdır. Yıllarca verilen kutlu mücadele ve KADER onu, ÜLKÜ OCAKLARININ EFSANEVİ GENEL BAŞKANI ve 21. YÜZYIL ALPERENLERİNİN SERDARI olarak tarihe yazdıracaktır…



“ BİR KUTLU RÜYA ”



Ahmet ER Amca’yı tanımayanımız var mı? Eskiler çok iyi bilirler… Yenilerin de tanımasını, tanışmasını isterim…

Ahmet ER, rahmetli Türkeş’le birlikte, 1960 Darbesinde Milli Birlik Komitesinde yer almış 14 kişiden biridir. İhtilal sonrasında Alparslan Türkeş Hindistan’a, Ahmet Er de Libya’ya askeri bir görevle (sürgüne) gönderilmişlerdir. Daha sonraki yıllarda Rahmetli Türkeş’in siyasete girmesiyle birlikte Ahmet Er, hep onun yanında olmuş, sırasıyla CKMP-MHP-MÇP adlı siyasi partilerde yöneticilik yapmışlardır.

İşte bu AHMET ER AMCA (Allah uzun ömürler versin) bir gün bir rüya görür:

“BEYAZ BİR ATIN ÜZERİNDE BİR DELİKANLI KENDİSİNE DOĞRU GELMEKTEDİR… Ve yaklaştıkça görür ki, bu BEYAZ ATLI, MUHSİN YAZICIOĞLU’dur.”

AHMET ER, bu rüyasını, gönül dostu Rahmetli SEYYİT AHMET ARVASİ’ye anlatır. Birlikte rüyanın yorumunu da yaparlar: ALPARSLAN TÜRKEŞ’ten sonra, Ülkücü Hareketin lideri MUHSİN YAZICIOĞLU olacaktır.

Bu rüya daha sonra, Seyyit Ahmet Arvasi tarafından Alparslan Türkeş’e de nakledilir...

Seyit Ahmet Arvasi 1989’da, bir yazar olarak vefat eder…

1991 sonrasında Muhsin Yazıcıoğlu ve Arkadaşlarının “Milli Mutabakat Metni” yayınlayarak başlattıkları “Yeni Oluşum Hareketi”ne en fazla destek verenlerden birisi Ahme Er’dir. Milliyetçi Hareket Partisi ve onun lideri Başbuğ Alparslan Türkeş’in, Dündar Taşer’den sonra, en eski ve en kadim dostu olan AHMET ER, bugün sağdır ve Manisa’nın Akhisar ilçesinin Sünnetçiler köyünde, mütevazi bir köy hayatı yaşamaktadır… 1993 yılında kurulan Büyük Birlik Partisi’nin Kurucular Kurulu üyesi olan Ahmet Er Amca’mız, bugün de Yüksek İstişare Kurulu başkanlığını yürütmektedir.

Cemal Amca’nın 30 sene önce maddiyatla imtihan ettiği, Ahmet ER’in BEYAZ ATLI ŞEHZADESİ MUHSİN YAZICIOĞLU ise, RAHMETLİ ALPARSLAN TÜRKEŞ’ten sonra “TÜRK DÜNYASININ SERDARI “ ünvanıyla TÜRK-İSLAM MEDENİYETİNE HİZMET ETMENİN MÜCADELESİNİ VERMİŞ, ancak geçirdiği elim bir helikopter kazasından sonra hep kavuşmayı arzuladığı “SONSUZLUĞUN SAHİBİ” ne erişmiştir”



MANEVİ TAZMİNAT PARALARI,

MANEVİYAT YOLUNDA HARCANDI…




Aluç Dağı Pikniğinde Rahmetli Muhsin Beğ’e, kazandığı tazminat davalarının paralarını da sormuştum. Açtığı 4 ayrı tazminat davasından PARA kazanmış.. Ancak hepsi de ya bir Ülkücü şehit ailesine, ya da mağdur bir Ülkücü gence nasip olmuş..

Onun yeni menkıbelerine bariz bir örnek olması açısından, Yeni Çağ gazetesi yazarı Sayın Behiç Kılıç’ın bir köşe yazısını dikkatlerinize sunuyorum:

***

Muhsin Yazıcıoğlu ve ak sakallı evliya... / Behiç KILIÇ



Bir ziyaretine gittiğimde, ben makamına doğru ilerlerken o kapıda belirmiş, benden önceki konuklarını uğurluyordu... Yaşlı, bastonlu bir Anadolu kadıncağızı ile yanında yeni yetme bir genç kızdı o konuklar.. Yaşlı kadın gözleri yaşlı ama rahat bir surat ifadesiyle, Muhsin Başkan’ın ellerini tutuyor, “Allah senden razı olsun” diye ona teşekkür ediyordu döne döne.. Neyse ayrıldılar, Muhsin bey beni kabul etti, odasına geçtik.

Gidenleri kastederek; “Allah herkese rızkını bir şekilde nasip ediyor, bak bu gariplere de benim elimle kısmet ulaştırdı!..” dedi.

Tabii merak edip sorduk, anlattı. Çok ilginçti... Yaşlı kadın bir şehit anası... Yoksullar.. Yanındaki kız torunu, şehidin çocuğu.. Öğrenci. Kadıncağız da dul. Kızın başka kimi kimsesi yok... Aileyi Muhsin bey tanıyor... Evleri yıkılmış, bir dizi maddi sıkıntı var... Yazıcıoğlu’nun kapısına dayanmışlar medet umuyorlar... Muhsin bey bir miktar rakam telaffuz etti, geçmiş gün üç veya beş milyar lira para lazım, kadınla kıza...

Bundan sonrasını hatırladığım kadarıyla onun ağzından nakledeyim..

“Öyle sıkıldım ki anlatamam, bende o kadar para yok... Birinden istemem lazım, o da sonu olmayan bir talep. Ama mutlaka bu kadına parayı bulmam lazım, hem şehidi tanırdım, hem de gelip sığınmışlar; Allah’ım! ne yapsam, sıkıntı..”

Sözün burasında diyor ki Muhsin bey; “İçimden geçirdim.. ‘Ah ne olur şöyle bir ak sakallı mübarek belirse de bana dile ne dilersen dese’ diye öyle kıvranıyorum yani..”

Bakın o sırada ne olmuş. Cep telefonu çalmış, arayan avukatı... Bir yayın organı ile tazminat davaları varmış, mahkeme bitmiş davayı kazanmışlar, tazminata da hak kazanmışlar... O gün de paranın tahsilatını yapmış avukat, parayı alınca sonucu Muhsin Yazıcıoğlu’na bildiriyor... Miktar da tam o yaşlı kadına lazım olan kadar. Hikâyenin devamını tahmin edebilirsiniz...

Ak sakallı yetişmiş mi dersiniz, Yazıcıoğlu’nun asaletine, temiz yüreğine mi verirsiniz, siz söyleyin... Mekânı cennet! “

***

VEFATINDAN SONRAKİ MENKIBELER…



Ben, bu yıl itibariyle 54 yaşındayım.12 yaşından beri Ülkücüyüm. 40 yıldır “teşkilat adamı”yım. Rahmetli Muhsin Beğ’le 1976’dan beri tanışırız. Mamak’ta beraberdik, Milli Mutabakat’ta beraberdik, Yeni Oluşumdan bu yana da beraber olduk. Kendisiyle ilgili öyle anlatımlara, hadiselere, menkıbelere tanık oldum ki, bunları derleyip yazmaya kalksam bir DESTAN olur… Bir destan şairi olarak ben, inşeallah bunları derleyip – değerlendirip “YAZICIOĞLU MUHSİN ATA DESTANI”nı yazacağım.

Rahmetli – Şehid Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatından sonra da, pek çok “olağanüstü” hadiseler, rüyalar anlatılıyor, kayd ediliyor… Böylece “Türk menkıbecilik geleneği” onun şahsında devam ediyor.

Cemal Amca’nın maddiyatla imtihan ettiği, Ahmet ER’in “BEYAZ ATLI ŞEHZADE”si bembeyaz karlar içinden “SONSUZLUĞUN SAHİBİ”ne ulaşma bahtiyarlığına erişirken; arkasından yazılanlar, çizilenler, anlatılanlar ve görülen rüyalarla birlikte yerini “YAZICIOĞLU MUHSİN ATA” menkıbelerine terk ediyor…



Güncel olması açısından bunlardan birkaçını dikkatlerinize sunmak isterim:



FİDAN ANNE ve MEKKE’DE GÖRÜLEN RÜYA…



Muhsin Başkan’ın annesi Fidan Yazıcıoğlu, Bahçelievler Fatih Koleji'nin yılın annesi seçmesi münasebetiyle kendisini ziyaret gelenleri kabul ediyor. Plaketini, Okul Müdürü Mustafa Durmaz'ın elinden teşekkür ve dualar ederek alıyor. 'Bizi de evladınız kabul edin, duadan eksik etmeyin.' sözlerine, 'Hepiniz evladımsınız, selam gönderenlere benden de selam götürün.” diyerek karşılık veriyor. .

Acılarını tazelemekten korkarak sorulan soruları samimiyetle cevaplandırıyor. Oğlunun çocukluk ve gençlik zamanlarını anlatırken hüzünle gülümsüyor, son görüşmelerine sıra geldiğinde tutmaya çalıştığı gözyaşlarını bırakıveriyor…

Fidan annenin sözleri kayıtlara şu cümlelerle geçmektedir:

Şarkışla'da çiftçi bir ailenin 4 çocuğundan biri olan Muhsin Başkan, babasının; 'Dinine, devletine, vatanına yararlı biri olacaksan yurtdışına gidip seni okutayım.' sözüne 'söz' ile karşılık vermiş bir insandı. Bunun üzerine 7 yıl Danimarka'da çalışmış baba Yazıcıoğlu. Fidan Anne, Ankara'da üniversiteye başladıktan sonraki tüm zamanları oğlunu özleyerek geçirdiğini söylüyor. Muhsin Başkan, 12 Eylül'den sonra 7,5 yılını hapiste kaybetmiş; ama yaşadıklarını ailesine anlatmamış. Annesi, arkadaşları ile konuşmalarından biliyordu olanları. Hiçbir ceza almadan salıverildikten sonra siyasete girmesiyle yüz yüze görüşmeleri daha da azalmış. Sık sık yaptıkları telefon görüşmeleri ile teselli olmaya başlamış.

Her seyahatinde annesini arayıp dua istemeyi âdet edinen başkan, son gün de yola çıkmadan arayıp dua istemiş. O konuşmalarını ve Mekke'de görülen bir rüyayı şöyle anlatıyor Fidan Yazıcıoğlu:

"Yola çıkmadan aradı. 'Maraş'a gidiyorum.' dedi. 'Güle güle git, Hızırlar yardımcın olsun, yolun açık olsun.' dedim. 'Hoşçakal anacığım.' dedi. Helikopterden haberi yokmuş. 'Benim ne işim var helikopterle?' demiş. 'Aramızda para topladık, paran yok diye.' demiş arkadaşları, gülüşmüşler. Burada konuşmuş, gönlümle binmedim diye.

Helikopter düştüğü gün Mekke'de Türkiye'den hocalar varmış. Haberi alınca 'Ya Rabbi Yazıcıoğlu'nu bize bağışla.' diye dua etmişler. Onlardan biri gece rüya görmüş. İçi yemyeşil çayır çimen olan bir odaya girmiş. Orada bekleyen birine selam vermiş. Selamı alan Zat elini tutmuş ;

'Ben Peygamberinizim, Yazıcıoğlu'nu gözlüyorum, çabuk salın.' demiş. Hoca oradaki diğer kapıyı açıp içeri bakmış. Altı tane adam bir sofranın başında yemek yiyormuş; ama bizim yediğimiz yemekler gibi değilmiş. Sabah, rüyasını arkadaşlarına anlatmış. O gün Muhsin'in bulunduğu haberini almışlar. Kabrinin üstüne serdiğimiz toprağı da işte onlar göndermişti. Herkesin duasını aldı. Muhsin'ime bir ben yanmadım ki herkes yandı, gökteki kuşlar bile yandı."

Oğluna hiçbir gün 'gitme artık yanımızda kal' dememiş Fidan anne. Yalnız bir keresinde "Oğlum bizi de tükettin, kendini de tükettin." diye sitem edince şu cevabı almış: "Anne ben vatan için gidiyorum. Ölürsem onun için öleyim. Milletimin, devletimin bayrağı Türk'le, Türkmen'le bir olsun istiyorum."

Fidan anne oğlu için şunları söyledi: "Vatanına çok düşkündü. Haram girmedi boğazından. 'Ne haram yediririm, ne haram dağıtırım.' derdi. Beni bütün dünya seviyor da sandığım boş çıkıyor, der, çok duygulanırdı. Bu yıl kazandı; ama Cenab-ı Allah nasip etmedi."



Aynı CAMİİDE NAMAZ KILMIŞLAR..



Balıkesir’de bir cemaatin müdavimlerinden, ancak hayatında hiç Muhsin Yazıcıoğlu ile karşılaşmamış olan İsmet Abi,onu rüyasında gördüğünü şu cümlelerle anlatıyor:

“Ben önde, o arkada bir eve girdik. Evde namaz kılanlar vardı. Biz de namaza başlayacaktık, o arkamda olduğundan öne geçmesi için işaret ettim. Eliyle, devam et dedi. Namazı bitirdiğimde arkama döndüm, Muhsin Bey yoktu.”




BEYAZ ATLI ŞEHZADE’DEN

YAZICIOĞLU MUHSİN ATA’YA…



Bir fikir, zikir, şükür ve fiil adamı olan, 21.yy. Alperenlerinin Serdarı Şehid Muhsin Yazıcıoğlu’nun açtığı çığır ve hedef olarak gösterdiği DÜNYAYA NİZAM VERME ÜLKÜSÜ, vefatıyla birlikte yürekleri yangın yerine dönen binlerce-yüzbinlerce Alperenin omuzlarında yükselecek, TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ ilelebet yaşayacaktır.



NE MUTLU BU KUTLU YOLUN YOLCULARINA…

NE MUTLU, MUHSİN ATA ÜLKÜDAŞI olan 21. YÜZYIL ALPERENLERİNE

NE MUTLU MÜSLÜMAN TÜRK’ÜM DİYENE…



CENAB-I HAK(c.c.), MUHSİN ATA’ya RAHMET, - bizleri de- kendisiyle birlikte RESULULLAH(s.a.v.)’a KOMŞU EYLESİN…

Yusuf AKGÜL
MİLLİ OCAK


k:http://www.milliocak.com/haberdetay.asp?ID=1224
 
Geri
Üst