DeRSaaDeT
Islambol
- Katılım
- 3 Şub 2006
- Mesajlar
- 6,597
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 118
RESÛLULLAH hayatıyla, adalette bir beşer olarak eşinin bulunamayacağını ispat etmiştir. Bebekliğinden vefatına kadar hayatı bunun örnekleriyle doludur. Efendimiz, süt anneye verildiğinde, anne Halimenin sütü az olmasına rağmen göğüsleri sütle dolmuştu. (Küçük yaştaki) Muhammed, Halime’nin kucağında sadece sağ memeden süt içecekti. Sanki kardeşi Abdullah’ın sütsüz kalmasını istemiyordu. Ve onun (kardeşinin) hakkı olan sol memeden hiç emmemişti. (1) Sol memeden içmesi için birkaç kez denenmiş, O, dudaklarını sıkmış, içmemişti.
Hz. Hatice’nin mallarıyla Şam tarafına gittiğinde Efendimiz (s.a.v.), güvenilir, adaletli ve dürüst bir tüccar namıyla geri dönmüştü.
Hacerü’l Esved yerine konulduğunda da kendisi hakem seçilmişti. Herkese eşit davranarak, taşı kilim gibi bir serginin içine koymuş, her kabileden bir kişinin o serginin bir tarafından tutmasını istemiş ve taşı yerine öyle yerleştirmişti. Bu uygulamayla hiçbir kabileye de haksızlık olmamıştı. Nebi (s.a.v.), Mescid’de hutbe verirken Ensâr’dan bir zat gelerek; “Ey Allah’ın Resûlü! Bu insanlar Beni Halba kabilesine mensublar. Bunların ataları, bizim aileden birisini öldürmüşler. Ona karşılık biz de onlardan adamlar asılmasını taleb ediyoruz” dedi. Resûlullah (s.a.v.) şöyle cevap verdi:
“Babanın intikamı oğlu üzerinden alınamaz.” (2)
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şu ayetlerin muhatabıydı:
“Eğer onlar sana gelirlerse aralarında hükmet... Eğer hükmedersen de aralarında adaletle hüküm ver. Allah adil olanları sever.” (5/Maide:42)
“Ey inananlar! Kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın.” (4/Nisa:135)
Bunun içindir ki azılı düşmanları Yahudiler hatta müşrikler aralarındaki ihtilafları çözüme kavuşturmak için O’na gelirler ve memnun olarak ayrılırlardı. Suçlu veya haksız kimse (Müslüman dahi olsa) lehine hüküm verilemezdi.
Sahabeden Ebû Hadred el-Eslemî, Yahudi’nin birine borçluydu. Üzerindeki elbisesinden başka da hiçbir şeye sahip değildi. O günlerde de Efendimiz, Hayber’in üzerine ordu göndermek istiyordu. Ebû Hadred, Yahudi’den borcunu ertelemesini istediyse de Yahudi buna yanaşmayarak onu tutup Resûl-i Ekrem’e getirdi. Peygamberimiz, “Ona borcunu öde” buyurdu. O da imkanının elvermediğini bildirip ödeyemeyeceğini söyledi. Hz. Muhammed (s.a.v.), ondan tekrar borcunu ödemesini istedi. O yine verecek durumunun olmadığını söyledi. Ve “Ey Allah’ın Resûlü, Hayber gazvesi yakındır. Şayet oradan geri dönüşte elime bir şeyler geçerse, borcum karşılığında bu adama vereyim” dedi. Hz. Peygamber “derhal borcunu öde” diye emretti. Nihayet sahabi entarisini çıkarıp verdi ve başındaki sarığı çözerek açıkta kalan beline bağladı. (3)
(1) Salih Suruç a.g.e. sh.62
(2) Siret Ans. A.g.e. c.1 sh.74
(3) Mevlana Şibli Numani a.g.e sh.585
Hz. Hatice’nin mallarıyla Şam tarafına gittiğinde Efendimiz (s.a.v.), güvenilir, adaletli ve dürüst bir tüccar namıyla geri dönmüştü.
Hacerü’l Esved yerine konulduğunda da kendisi hakem seçilmişti. Herkese eşit davranarak, taşı kilim gibi bir serginin içine koymuş, her kabileden bir kişinin o serginin bir tarafından tutmasını istemiş ve taşı yerine öyle yerleştirmişti. Bu uygulamayla hiçbir kabileye de haksızlık olmamıştı. Nebi (s.a.v.), Mescid’de hutbe verirken Ensâr’dan bir zat gelerek; “Ey Allah’ın Resûlü! Bu insanlar Beni Halba kabilesine mensublar. Bunların ataları, bizim aileden birisini öldürmüşler. Ona karşılık biz de onlardan adamlar asılmasını taleb ediyoruz” dedi. Resûlullah (s.a.v.) şöyle cevap verdi:
“Babanın intikamı oğlu üzerinden alınamaz.” (2)
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şu ayetlerin muhatabıydı:
“Eğer onlar sana gelirlerse aralarında hükmet... Eğer hükmedersen de aralarında adaletle hüküm ver. Allah adil olanları sever.” (5/Maide:42)
“Ey inananlar! Kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın.” (4/Nisa:135)
Bunun içindir ki azılı düşmanları Yahudiler hatta müşrikler aralarındaki ihtilafları çözüme kavuşturmak için O’na gelirler ve memnun olarak ayrılırlardı. Suçlu veya haksız kimse (Müslüman dahi olsa) lehine hüküm verilemezdi.
Sahabeden Ebû Hadred el-Eslemî, Yahudi’nin birine borçluydu. Üzerindeki elbisesinden başka da hiçbir şeye sahip değildi. O günlerde de Efendimiz, Hayber’in üzerine ordu göndermek istiyordu. Ebû Hadred, Yahudi’den borcunu ertelemesini istediyse de Yahudi buna yanaşmayarak onu tutup Resûl-i Ekrem’e getirdi. Peygamberimiz, “Ona borcunu öde” buyurdu. O da imkanının elvermediğini bildirip ödeyemeyeceğini söyledi. Hz. Muhammed (s.a.v.), ondan tekrar borcunu ödemesini istedi. O yine verecek durumunun olmadığını söyledi. Ve “Ey Allah’ın Resûlü, Hayber gazvesi yakındır. Şayet oradan geri dönüşte elime bir şeyler geçerse, borcum karşılığında bu adama vereyim” dedi. Hz. Peygamber “derhal borcunu öde” diye emretti. Nihayet sahabi entarisini çıkarıp verdi ve başındaki sarığı çözerek açıkta kalan beline bağladı. (3)
(1) Salih Suruç a.g.e. sh.62
(2) Siret Ans. A.g.e. c.1 sh.74
(3) Mevlana Şibli Numani a.g.e sh.585