ya arkadaşlar odevindir.net den bana bunu kim indiricek

KALITSAL HASTALIKLAR
Genlerle yavrulara geçen özelliklere kalıtsal özellikler denir (kan grubu, göz rengi, çok
parmaklılık, renk körlüğü vb.).
Bazı hastalıklar havada, suda yiyecek ve içeceklerde bulunan mikroplardan ileri gelir.
Bazılarının nedeni doku ve organların zamanla yıpranmasıdır. Kalıtsal hastalıklar ya
da bozukluklar ise kusurlu genlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasından kaynaklanır.
Bir canlının büyümesi, gelişmesi ve yaşamını sürdürmesi için gerekli bilgileri taşıyan
kalıtım birimlerine gen denir. Genler DNA’dan (deoksiribonükleik asitten) yapılmıştır.
Yeni doğan bir bebek genlerini kalıtım yoluyla anne-babasından alır. Eğer bütün
genleri normal ise, yani sağlıklı bir insan da bulunması gereken özellikleri taşıyor ve
hepsi üstüne düşen görevi eksiksiz yerine getirebiliyorsa bebek sağlıklı doğacaktır.
Ama bazı bebeklerde, anne ya da babadan gelen kromozomların biri ya da bir kaçı
kusurlu olabilir. Bu durumda vücuttaki bazı etkinlikler bu bozuk genlerin aktardığı
yanlış bilgiye göre yönlendirileceğinden bebekte kalıtsal bir bozukluk ya da hastalık
ortaya çıkar.
Birçok ülkede yaklaşık her 30 bebekten birinde kalıtsal bir hastalık ya da bozukluk
söz konusudur. Kalıtsal hastalıkların bir çoğu ameliyatla, ilaçlarla ve çeşitli
uygulamalarla denetim altına alınarak hasta çocukların yaşamlarını normal olarak
sürdürmeleri sağlanabilir.
5
KALITSAL HASTALIKLARIN TANISI
Bir insanın en doğal haklarından birisi sağlıklı olarak dünyaya gelebilmektir.
Günümüzde uygulanan birçok doğum öncesi tanı yöntemiyle bu hedefe oldukça
yaklaşılmıştır. Gene de istenen sonuçların elde edilmesi için aile bilinçli davranmalı,
hekim de bu yöntemleri usulüne uygun biçimde kullanmalıdır. Böylece doğum
öncesinde bazı riskler önlenebilecek ve var olan sorunlar uygun yöntemlerle
çözülebilecektir.
Kalıtsal (genetik) hastalıklara yaklaşımda temel ilke bunların ortaya çıkmasını
engellemektir. Bu ilke tedavi edilmeyen hastalıklar kadar tedavi edilebilen hastalıklar
için de geçerlidir.
Kalıtsal hastalıkların bir bölümü düzeltilebilen bozukluklardır. Örneğin tavşan dudak
ya da birçok doğumsal kalp hastalığı doğumsal yöntemlerle tedavi edilebilir. Bazı
kalıtsal hastalıklar da ise eksik olan madde dışarıdan verilerek tedavi sağlanır.
Bunun örnekleri hipotiroidizmde tiroid hormonu kullanılması ve homofili hastalıklarına
faktör VIII verilmesidir. bazı metabalizma ürünlerinin vücutta birikmesine bağlı
hastalıklarda ise bu birikimi önleyen ilaçlar kullanılır.
Bazı hastalıklar da sağlıklı bir insandan alınan genlerin hastanın gen yapısına
eklenmesiyle tedavi edilebilir.
GENETİK DANIŞMANLIK
Genetik danışmanlık bireyin taşıdığı kalıtsal hastalığın çocuklarına geçmesi riski, bu
hastalığın tedavisi, sonuçları ve önlenmesi konusunda onu bilgilendirmeyi sağlar.
Genetik danışmanlık için başvuran bireyin ailesi uzak akrabalarına kadar incelenir ve
bir soyağacı oluşturulur. Soyağacında yer alan kişilerin hangilerinde kalıtsal hastalık
olduğu saptanır ve bireyin hastalığı çocuklarına aktarma riski hesaplanır. Genetik
danışmanlık için başvuran anne baba adayının arasında kan akrabalığı varsa, bu
bağın kalıtsal hastalık riskini arttıracağı anlatılır.
6
Anne babanın doğduğu ya da yaşadığı yer birbirine ne kadar yakınsa, aralarında kan
bağı olmasa bile, kalıtsal hastalıklı çocuk sahibi olma risklerinin ötekilere göre daha
yüksek olduğu ileri sürülmektedir.
Anne ve baba adayının genetik danışmanlığa başvurmasını gerektiren
durumlar;
􀁄Anne veya babada ya da her ikisinde kalıtsal hastalık varsa,
􀁄Adaylardan birinin ya da ikisinin yaşlarının ileri olması,
􀁄Anne ve babanın kalıtsal hastalıkların sık görüldüğü bir yerden gelmeleri,
􀁄Anne ve baba arasında kan bağı bulunması,
􀁄Annenin art arda düşük yapmış olması,
􀁄Annenin hamileliğin ilk haftalarında şiddetli bir enfeksiyon geçirmiş olması,
􀁄Aile bireylerinden birisinde kalıtsal bir hastalık ve ya doğuştan sakatlık bulunması,
􀁄Anne ya da babanın önceden kalıtsal hastalığı olan bir çocuğunun olması.
KALITSAL HASTALIK TAŞIYAN BİREYLERİN SAPTANMASI
Kalıtsal hastalık taşıyan bireylerin daha hastalık belirtileri ortaya çıkmadan
saptanması gerekir.
Kalıtsal bozuklukların bazıları bebeğin dünyaya gelişinden önce , bazıları doğumdan
kısa bir süre sonra, bir bölümü de süt çocukluğu döneminde saptanır.
Kalıtsal hastalık taşıyan bebeklerin belirlenmesi bir an önce tedaviye başlamasını
sağlar. Böylece belirtilerin şiddetinin azalması sağlanır ya da ortaya çıkması
engellenir. Bazen hastalık kesin biçimde tedavi edilir.
Bu noktada akla bir soru gelmektedir. Genetik hastalıkların engellenmesi için bütün
çiftler mi taranmalı, yoksa ön elemelere bağlı olarak bazı risk grupları mı
incelenmelidir ?
7
Bazı hastalıklar için kitlesel tarama testlerine gerek yoktur ; çünkü bunların taşıyıcısı
olan bireylerin sayısı çok yüksek değildir. Örneğin ; deri, pul tüy ve kıllarda sarı ,
kırmızı ya da siyah pigmentlerin eksikliği bu tür hastalıklardır. Ama kistik fibroz gibi
tedavi yöntemleri kısıtlı bir hastalığın toplumda taranması , bu hastalığın sıklığının
azalmasına önemli katkıda bulunacaktır.
Bazı toplumlarda kalıtsal hastalıklar daha çok görülür. Örneğin Akdeniz denen
hastalık özellikle Akdeniz havasında yaygındır. Orak hücreli kansızlık ise Orta
Afrika’da ve Ege Denizi’ndeki bazı adalarda daha sık ortaya çıkar.
Kalıtsal hastalıklar konusunda Toplumdaki eksik ve ya yanlış bilgiler
􀀗Az sayıda aile bireyinde bir hastalığın kalıtsal olup olmadığı,
􀀗Doğumsal bir hastalığın mutlaka kalıtsal olduğu, (Hamilelikte alınan ilaçlar da
olabilir)
􀀗Kalıtsal hastalıkların tedavi edilemediği,
􀀗Gebelikte annenin geçirdiği bazı fiziksel ya da psikolojik rahatsızlılarının bebekte
sakatlığa yol açacağı,
􀀗Dörtte bir olasılıkla ortay çıkan kalıtsal bir hastalığın ilk bebekte ortaya çıkması
durumunda , sonraki bu hastalığın kesinlikle görülmeyeceği,
􀀗Kalıtsal hastalıkların kendini doğumda ya da ilk günlerde belli ettiği (bazı hastalıklar
ileri yaşlarda da belirti verebilir) ,
􀀗Ailede kalıtsal hastalık yalnızca kadınlarda ya da erkeklerde görülüyorsa , bunu
cinse bağlı olarak çocuklara geçeceği.
Doğum öncesi tanı
Günümüzde birçok genetik ve doğumsal hastalık için ,bebeğin anne karnında olduğu
dönemde tanı olanağı vardır.
Doğum öncesi tanı yöntemlerinin birçok yararı vardır :
􀂸 Erken dönemde hastalığın tanınmasını sağlar.
8
􀂸 Risk grubunda bulunan anne ve baba adaylarını beklentilerine yanıt verir. Olası
kalıtsal hastalığın bebekte görülmediği kesin olarak belirlenir. Ağır kalıtsal bozukluklar
söz konusu olduğunda ailenin izniyle gebelik ilerlemeden sonlandırılabilir.
􀂸 Bazı kalıtsal hastalıkların sık görüldüğü bölgelerde doğum öncesi tanı
yöntemlerinin yaygın olarak kullanılması, bu hastalıların görülme sıklığını belirgin
biçimde azaltabilir.
􀂸 Doğum sonrası tedavi edilebilen hastalıkların önceden saptanması, tedavi ekibinin
hazırlıklı olması , doğum zamanını belirlemesi ve tedaviyi uygun biçimde
yönlendirilmesini sağlar.
Gebelikte Ultrasonoğrafi
En sık uygulanan tanı yöntemlerinden biridir. Ultrasonografi ile gebelik süresi tam
olarak belirlenir.
Gebelik boyunca en az iki kez ultrasonografi çekilmesi önerilir. İlk inceleme gebeliğin
yirminci haftası dolayında yapılırsa , birçok bozukluk ve gelişme geriliği saptanabilir.
İkinci inceleme gebeliğin otuz ikinci haftasında yapılırsa , gelişme gerilikleri , beyin
karıncıklarında aşırı beyin- omurilik sıvısı birikmesi , kafanın aşırı derecede küçük
olması, ve idrar yollarında ki anormallikler gibi yavaş gelişen bozukluklar saptanabilir.
Ultrasonografi aynı zamanda dölüte ve eklerine yapılacak bir müdahalede durumları
önlemek amacıyla “yol gösterici” olarak kullanılır.
Ultrasonoğrafinin saptayabildiği bozukluklar çok çeşitlidir ;
–Merkez sinir sistemi bozuklukları:
Beyin dokusunun hiç olmaması ,
–İdrar yolları bozuklukları:
Çocukluk çağında görülen psikolojik (böbrek böbreğin içinde doğumda bulunan
küçük kistlerin çocukluk çağının erken dönemlerinde büyümeye başlaması) ,
böbreğin çift ya da tek taraflı gelişim bozuklukları ve öbür idrar yolu bozuklukları,
–Sindirim sistemi bozuklukları:
9
Fetal asit (dölütün karın boşluğunda sıvı toplanması), sindirim kanalında görülen
atreziler , on iki parmak bağırsağı tıkanıklığı, diyafram fıtığı ve buna bağlı olarak
kalbin aşağı doğru yer değiştirmesi.
– Kalp bozuklukları:
Tek karıncık sol kalbin az gelişmesi , büyük damarları yanlış yerden çıkmaları ,
karıncı yağda kulakçıklar arasında delikler bulunması , göğüs kafesinin içinde akciğer
kisti gibi bozukluklar.
–Duvarlara ve yumuşak bölümlere ilişkin bozukluklar:
Boyun kütleleri, boyun-artkafa bölgesinde yerleşmiş kistler, kuyruk sokumu, kuyruk
kemiği tümörleri.
–Diğerleri:
Kol ya da bacakların gelişmesi nedeniyle el ya da ayakların doğrudan gövdeye
yapışık olması, kol ya da bacaklarda gelişme kusurları, cüceliğin erken saptanabilen
tipleri.
BAŞLICA KALITSAL HASTALIKLAR
1-HEMOFİLİ
Bozuk genlerin bir araya gelmesiyle kanın pıhtılaşmaması şeklinde ortaya çıkan
hastalıktır.
Aile içi birleşmeler sonucu olduğu yanlış yere sanılmış olan bu hastalık ,özellikle
kuşaklar boyu Avrupa krallık sülalerini kasıp kavurduğun , çok ünlüdür.Kurban,hemen
her zaman bir erkektir ve hastalık bütün erkeklere "taşıyıcı" olarak adlandırılan
annelerinden geçer.Günümüzde bu hastalığın görüldüğü birkaç kadın,hem hemofilili
bir babaya,hem de taşıyıcı bir anneye sahip olma şansızlığına uğratmıştır.Hemofili
çok ender görülen bir hastalık olduğundan,son olarak sözü edilen durum son derece
ender bir durumdur.
10
Pek çok ailenin durumu uzun yıllar boyunca açıklık kazanmaz.Ailelerin çoğu için ilk
taşıyıcılar konusundaki klinik detaylar eksiktir ve unutulmuştur.Fakat kraliyet aileleri
söz konusu olduğunda durum değişir.7 nisan 1853'te ,kloroform kullanılarak yapılan
doğum da,kraliçe Viktorya'nın hemofili taşıdığını ortaya koyuyordu.
Kanın mekanizmasındaki bozukluğa yol sakat geni,X kromozomunu taşır;bu,
"cinsiyete bağlı karakteristik " adıyla bilinen durumdur.Cinsiyet kromozomları insanın
cinsiyetini tayin eder .Fakat aynı zamanda ,cinsiyetten bağımsız olan renk körlüğü
araları bitişik parmaklar ,kas sakatlıkları ve hemofili gibi karakteristikleri içeren
genlere de sahiptirler.Erkek çocuk X kromozomunu hiçbir zaman babasından
almayıp her zaman annesinden alır.Kadınlar da ise hastalık görülmez ,çünkü sadece
bir kusurlu ,öbürüyse normal olan iki X vardır ;normal olan.yeterli pıhtılaştırıcı unsuru
sağlar .Kadın,kız ve oğullarının her birine X kromozomlarından birini verecektir
Çocuklar kusurlu olanı alabilecekleri gibi kusursuz olanı da alabilirler .Kızların taşıyıcı
oğullarının hemofilili olma şansının yarı yarıya oluşu buradan gelmektedir.
Durumun ilk olarak ortaya çıkmasına Leopold yol açtı;çok ufak tefek yaralar büyük
kanamalara yol açıyordu ve vaftizi uzun süre geciktirildi. Leopold'un bütün çocukluğu
çeşitli hastalıklarla dolu geçmişti ve yirmi altı yaşındayken bile annesi Avusturya
yolcuğuna izin vermedi.Bu yolculuk,kraliçenin yazmış olduğu gibi,hem prensin
sağlığını hem de onu merak etmekten kendi sağlığını tehlikeye sokacaktı .Bununla
beraber üç yıl sonra evlenmesine izin verdi.Küçük bir kazanın sebebiyet verdiği
büyük bir kanamadan öldüğünde Leopoldun bir kızı vardı ve karısı erkek doğacak bir
çocuğa gebeydi.Leopoldun hastalığı kızına geçirmesinden önce(erkek çocuk
normaldi ,kraliçe Viktorya ailelerinin "bu müthiş hastalığın pençesinde"olduğunu
yazmasına sebep olan başka belirtilere de şahit olmuştu.Leopoldan on yıl önce
doğan Alice ,1862'de evlenmişti.İki kız taşıyıcı,Leopold'un ölümünden on bir yıl önce
üç yaşındayken,pencereden düşmesini sebebiyet verdiği kanamadan ölen oğlu da
hemofililiydi.
Şimdilik hemofiliye bir çara bulunamamıştır fakat pıhtılaştırıcı madde kısa bir süre
etkili olmak üzere zerk edilebilir.Bu süre ancak bir gündür. Geçmişte kanama korkusu
hastalıklı bir kimseye hiçbir şey yaptırılmamasına yol açardı.Günümüzde,hemofilli
çocuklarla uğraşmak üzere özel alçak boyda ve pamuk doldurulmuş eşyalı çıkıntısız
döşemeli ve yumuşak oyuncaklı kreşler vardır.Fakat aşırı korunmanın da ziyanlı
olduğu belirtilmektedir.Günümüze kadar bir tedavisi bulunamamıştır.Ve dünyanın
,Kraliçe Viktorya'nın"bildiklerimin en kötüsü"olarak adlandırdığı bu hastalıktan
kurtulması için epey zamana ihtiyacı vardır.
2- ALBİNİZİM
"Gebe kaldı ve derisi kar gibi beyaz,gül gibi kırmızı saçları yün gibi beyaz ve
uzun,güzel gözlü bir çocuk doğurdu".sözü edilen çocuk,bir gemi yaparak Tufandan
kurtulan Nuh'tur .Bu tasvir İsa'dan yüzyıl kadar önce yazılmış olan bir kutsal kitapta
11
yer almaktadır(Enoch'un kitabı) .Belirtilen özellikler albino özellikleridir.Daha sonra ki
dünya nüfusunu atası Nuh olduğuna göre albinoların sayısının çok daha fazla olması
beklenirdi.
Albinizim çekinik bir genin yol açması sebebiyle (doğal çekimin işe karışmadı
düşünüldüğünde),dörtte birimizin albino olması gerekirdi.Oysaki albinizim çok daha
az oranda ,fakat bütün ırklarda görülmektedir.Bir kusur olarak adlandırılabilir,çünkü
pigment yokluğu gözlerin zayıf ve astigmat olmasına,güneşe tahammül
edilmemesine yol açmaktadır.Ayrıca,her ne kadar Avrupalı albinolar sarışın ve açık
tenli kişiler arasında fazla göze batmadan dolaşa biniyorsalar da durum
zenciler,Japonlar ve kızıl dereliler için aynı değildir.
Bildirilen oran, Avrupa için aşağı yukarı yirmi binde birdir.Ortalama olarak İngiltere'de
2500 ABD 'de 9000 albino vardır.Koyu renkli toplumlarda albinizim daha
yaygındır.Nijeryada oran 3000'de birdir ve herhangi bir şehirde kolaylıkla
seçilmektedir .Panamadaki bir kızıl dereli gurubunda (SanBlas)oran 132'de birdir.
Çekinik albino geni Avrupalılarda 70'de bir oranında bulunmaktadır.Bir çocuğun
albino olması için taşıyıcı(heterozigot)kimsenin bir başka taşıyıcıyla eşleşmesi
gerekir. Hem ana hem de babanın albino olduğu durumlarda çocuklar kesin albino
olur. Ana babanın birini albino olması sonucunda çocuk 70'te birimiz oranda taşıyıcı
olur ve görünüşü normaldir.Ana babadan birini taşıyıcı olup olmadığı ancak albino bir
çocuğun doğumuyla anlaşılabilir.Bir ailede daha önceden albino çocuk görülmüşse,
bir başka çocuk görülme şansı 4'te bir oranındadır.
Sonuç olarak da albinoların iki renkli olabileceğini ve melanin (saç ve deri
dokucularındaki renk maddesi)eksikliğinin büyük bir olasılıkla tirozinaz enziminin
yokluğundan ileri geldiği düşünülmektedir.Bu enzim,tiroksinin melaline dönüştüğü ilk
evrede katalizör rolünü oynamaktadır.Gözün pembe oluşu pigment renginde değil
pigment yokluğu nedeniyle kanın kırmızı renginin görülebilir olmasından ileri
gelmektedir. Kuvvetli ışıktan albinoların gözleri çok zedelenir,bu nedenle koyu renk
gözlük kullanırlar.Bedenleri Nuh peygamber gibi bembeyaz olanlar için bir çare
bulunamamaktadır.
3- HABSBURG DUDAĞI
Dünyada binlerce burun,alın,çene şekli bir baba oğulun, bir ana oğulun ,bir baba
kızınkinin çok benzer oluşu dikkate değer.Bu biçimlerin tarifi çok güç fakat
müşahedesi kolaydır.Baskerville ailesini sorguya çekerken,Sherloch Holmes
portresini gördüğü bir ata ile torunu arasındaki benzerliğe hayret etmişti.Sonra
da,hayalinde sakallarını kazıyarak ,ailenin kendini gizli tutan bir ferdini ortaya
çıkarmıştı.Bu tür baskın bir aile karakteristiği, portrelerini yaptırmak için yeterince
zengin ve asırlar boyu hüküm sürecek kadar kudretli olan Habsburg sülalesinde
görülür.
12
Habsburg dudağı her halde tek bir gene bağlıdır.Öne doğru bir çıkıntı yapan çirkin alt
dudağa ,dar bir çene ve çoğu zaman hafif açık bir ağız eşlik eder.İyi bir şans
olarak,hiçbir gravürcü ve ressam ,zamanımızda da bu ağız şeklini güzelleştirme
gitmemiştir. Bu dudağa sahip tarihi kişiler arasında imparator I.Maximilian
(XV.yüzyılda doğan ), imparator V.Charles (XVI.yüzyıl),arşidük Albrecht ve İspanya
Kralı XII.Alfonso vardır.Bu ender değişken,bir ailede dönüp dolaştığına ve sadece
kusura sahip kişiler tarafından geçirildiğine göre ,tek bir baskın genin esiri olsa
gerektir. Kalıtımla geçme şansı 50:50 olan bu kusura sahip kişilerin, çocuklarına da
geçirme şansı aynı orandadır.
Pek çoğumuzda Habsburg dudağına benzer bir şey yoktur,fakat dille ilgili garip bir
yetenek vardır.Bazı kimseler dillerini iki yandan ve yukarı doğru U şeklinde
kıvırabilirler,bazıları kıvıramaz.Fakat son derece belirgindir.Bu karakteristiğin genetiğ
üzerinde fazla çalışılmamıştır ve her ne kadar daha uzağa tükürebilmeyi sağlıyorsa
da,dili bu şekilde hareket ettirmenin ne işe yaradığı bilinmemektedir.
4- RENK KÖRLÜĞÜ
Genetik kalıtımla geçen bir başka anomalidir. Tam bir renk körlüğü enderdir. Sebep
olan gen çekiniktir ve her iki cins de etkiler. Kısmi olan renk körlüğü otuz kişide birini
etkiler. Cinsiyet genleriyle ilişkilidir ve kadından çok erkelerde yaygındır. Bütün
istisnaları bir kenara iten temel kurallar vardır. Normal bir kadın renk körü bir erkekle
evlendiğinde çocuklarının normal olması beklenir. Normal bir erkek renk körü bir
kadınla evlendiğinde erkek çocuklar renk körü, kız çocuklar normal olacaktır. İlk
durumun bir kuşak sonrası ele alındığında bu evliliğin normal kızları, babalarının renk
körlüğünün taşıyıcıları olacaktır. Dolayısıyla oğullarının yarısı renk körü, yarısı normal
ve kızlarının yarısı da kendileri gibi taşıyıcı olacaktır. Taşıyıcı kızlar renk körü
erkeklerle evlendiğinde durum daha kötü olacaktır. Oğullarının yarısı renk körü ve
kızlarının yarısı taşıyıcı olacak, buna karşı kızların geri kalan yüzde ellisi renk körü
olacaktır. Nihayet renk körü bir kadın renk körü bir erkekle evlendiğinde bütün
çocukları renk körü olacaktır.
Hemofilde de olduğu gibi bütün bunlar X kromozomuna bağlıdır. Erkek çocuk tek X
kromozomunu annesinden alır. Kızın iki X kromozomu vardır ve birinin
anasından,öbürünü babasından alır. Babası renk körü olduğunda bir kız çocuğu
onun kusuru X kromozomunu alacak, fakat annesinden de sağlam bir X kromozomu
almış olacaktır. Biri sağlam biri kusurlu X kromozomlarının sonucu normal görüş,fakat
taşıyıcılıktır. Oğullarının yarısı kusurlu X kromozomunu, yarısı sağlam olacak,
böylece yarısı renk körü yarısı normal olacaktır. Birkaç istisna dışında renk körlüğü
kalıtımının mekanizması budur.
Renk körlüğünün görülüş oranı ırklara göre değişir. Avrupalılarda çok sık görülmesine
karşılık, örneğin Eskimo ve Avustralya yerlilerinde enderdir. Yine doğal seçimin işe
13
karışarak, daha ilkel toplumlarda renk körlerinin yaşamasını güçleştirdiği varsayılır.
Avrupa’da erkeklerin %7 ‘si ve kadınların %0,5 ‘i ya renk körü ya da renk görüşleri
zayıf olan kişilerdir. Bir bütün olarak renk körlüğünün daha az olduğu toplumlarda,
kadınlardaki renk körlüğü oranı erkeklerinkinin çok ufak bir kesridir.
Bütün bunlara ek olarak da, hem hemofili hem de renk körlüğünü Y ‘ye değil de X
kromozomuna bağlı oluşan bir tesadüf sonucu olmadığını söyleyebiliriz. Bu ikisi gibi
cinsiyete bağlı hemen bütün özelikler X kromozomuna bağlıdır. Sebep açıktır:
X Kromozomu geniştir ve genler için yer boldur. Erkeklere özgü Y kromozomu ise
daha küçüktür. Erkeklik dışında Y kromozomuna bağlı tel özellik vardır, bu da tüylü
kulak uçlarıdır. Genlerin karmaşık dünyasının bir kromozom üzerinde böylesine
konularda belirlenmiş olması tuhaf görülebilir.
5- TAT ALMA, TAT ALAMAMA
1931 ‘den bu yana genetik ilminin ilgisini çeken bir kimyasal bileşimler grubu vardır;
bunlarda; bazı kimseler bir tat bulmakta, bazıları ise hiçbir tat alamamaktadır. Bu
bileşimler phenylthiocarbamine ve phenylthioure gibi maddeler kapsarlar. P.T.C. gibi önemsiz
bir kimyasal maddede tat bulma garip bir karakteristik, fakat her şeyden önce
kalıtımla geçen bir vasıftır. Anne ve baba tat alamayan olmasında çocuk da tat
almayan olacaktır. Ana ve babanın birinin tat alamayan olduğu durumda çocuğun tat
alan olması daha yakın bir ihtimaldir. Babalık davalarında pratik bir önem taşıyan
durum, mavi göz, kahverengi göz konusu değildir. Mavi göz de, tat almama da
çekinik karakterlerdir. İkisi de kalıtımla geçen bir gen çiftine bağlıdır, fakat her ikisinde
de durum başka genlerin etkisiyle karmaşıklaşabilir.
Avrupalı ve Kuzey Amerikalıların %70 kadarı P.T.C ‘yi tadabilir. Araplar %63 ve
Avustralya yerlileri %51 ‘le bu konuda daha az yetenekli ise de; Çinliler %90 ‘dan
fazla, zenciler %95 ve Amerikalı Kızılderililer %98 ‘le, çok daha fazla yeteneklidir.
İnsanlar konusundaki bir tartışma daima söz edilmesi gereken hayvanlar arasında da
primatlar tat alır görünmektedir. Bulgular kesin değildir. Fakat İngiliz hayvanat
bahçesindeki yirmi sekiz maymundan yirmisi yüzlerini buruşturmak gibi yollarla
P.T.C ‘nin acı, nahoş tadın aldıklarını göstermişlerdir. Bu yetenek acaba neden
vardır ve neden tür ve ırklar arasındaki fark görülmektedir? Tiroit bezlerinin hastalığı
veya guatr ile tat alma arasındaki bağ olmasıdır. Bu hastalığın görüldüğü kimselerin
tat almama ihtimali daha yüksektir.
Bu hastalıkla tat alma arasındaki bağ, hemofili hikayesindeki gibi zorlayıcı değildir,
fakat her iki durum da genetik araştırmaları açısından çok değerli materyellerdir. Her
ikisi de izlenebilmekte, hiçbirinin etkisi diğer genler tarafından anlaşılmaz hale
getirilmemekte ve her ikisi de açıkça kalıtımla geçmektedir. Bunlar ve Habsburg
dudağı, renk körlüğü gibi diğer karakteristiklerin tümü de, genetik, ilminin genel
bilgisine katkıda bulunmuştur. Bunların her biri genetikçilerin dört elle sarılması
14
gereken kırıntılardır.Her bir yeni hayatın yaratılmasında akmaya başlayan kalıtım
nehri, ayrıntılı bir inceleme için çok büyük, çok bulanıktır ve ancak zaman zaman ele
geçen kırıntılar incelenebilir.
6- SAÇ DÖKÜLMESİ
Zamanla ilerleyen saç dökülmesi kellikle sonuçlanır. Yıllar geçtikçe insan yaşlanır;
yaşlanmaya koşut olarak saçlar da zayıflar ve seyrekleşir. Dökülme büyük olasılıkla
saçlı deriye gelen kan akımının ve besleyici maddelerin azalmasına bağlıdır. Saçların
dökülmesinin tipik bir ilerleyişi vardır. Şakaklardan başlar, ardından tepeye
ayrılır,bazen alın üstünde bir tutam saç kalacak biçimde sürer ve sonunda yalnızca
ensenin üstünde yarım taç gibi bir kulaktan öbürüne uzanan saç kalır. Yaşın
ilerlemesiyle ortaya çıkan ve fizyolojik bir olgu kabul edilen saç dökülmesi, yapısal ve
kalıtsal olduğu söylenebilir. Çoğunlukla erkeklerde görülür. Fakat hemofili veya renk
körlüğü gibi cinsiyet genine bağlı değildir. Erkeklerde kadınlardan çok görülmesi,
cinsiyete bağlı olduğunu belirtmez. Saçı dökülmüş bir erkek bu karakteristiği
oğullarının yarısı kadarına geçirecektir. Fakat konu istisnalarla doludur. Ayrıca saç
dökülmesinin başlıca iki farklı tipi olduğu sanılmaktadır. Bunlardan birinde saçlar otuz
yaştan önce seyrekleşmeye başlamaktadır. Öbüründe ise saçlar daha geç
dökülmektedir.
Başlangıçtaki, saçı dökük-dökük değil ayrımındaki basitlik saç dökülmesini başlama
yaşı çekiniklik karakteri erkek hormonlarıyla ilişkisi yaşlılıkla bağlantısı ve kalıtımla
geçişinden birden fazla genin rol oynamasıyla karışmaktadır. Basitlik, yerini bir
karışıklığa bırakır ve bu sebepten çocuğun saçları konusunda tahminler yürütmekten
kaçınır. Bununla birlikte erken başlayıp ilerleyen saç dökülmesi baskın bir genin işe
karıştığı düşüncesini uyandırmaktadır. Sadece erkeklerde baskın olduğundan,
erkenden saçlarını kaybeden kimsenin oğullarının yarısından aynı hal görünecek,
fakat kızlar için bu durum söz konusu olmayacaktır. Gelecek kuşaklarda ise bu kız ve
oğulların yarısı, kendi oğullarının yarısının saçlarının erken dökülmesine neden
olacaktır.
15
KAYNAKÇA
Mayo clinic
Medicana
Ana britanica
İnsan yapısı ve yaşamı
Meydan larousse, (1994), (cilt 8 – ek 1-2 ), İstanbul, Sabah yayınları
Gelişim hacette
Hayat anksiklopedisi (1995), (cilt 4), İstanbul, Doğan Kardeş yayınları
www.arabul.com
www.yahoo.com
www.altavisa.com
www.ailehekimi.com
www.msn.com
 
KALITSAL HASTALIKLAR
I- Hücre Bölünmesi Esnasındaki Hataya Bağlı Olanlar :
A. NONDİSJUNCTİON :
Kromozom anomalilerinden en önemlisi olup, mayozda gametlere az veya çok sayıdaki kromozom gitmesi olayıdır. 2 şekilde olur.
1. Ayrılamama
2. Anafazda gecikme
Mayotik bölünme sırasında oluşan nondisjunction olayı; 2 ayrı hücreye gitmesi gereken bir kromozom çiftinin heriki üyesinin birbirinden ayrılmayıp yeni hücreye gitmesi şeklindedir. Böylece gametlerden birinde adı geçen kromozomdan hiç bulunmazken; diğerinde normalde 1 tane olması gerekirken 2 tane olacaktır.
Bu gamet, sözkonusu kromozomdan normal olarak 1 tane taşıyan karşı cins gametle birleşince normalde zigotta 2 kromozom bulunurken ; bu zigotta 1 adet bulunacaktır. Böyle bir hücreye monozomik diyoruz. 2 kromozom içeren gamet karşı cins normal gametle birleşince, zigotta bu kromozomdan 3 adet bulunacaktır. Buna da trizomi diyoruz (Mongolizm-trizomu 21; Klinefelter sendromu XXY ve triple XXX sendromu). Monozomik olanların başlıcaları monozomi G ve Turner sendromu 45 X0 gelir.
Monozomik durum otozomal (vücut kromozomlarında) meydana gelmişse hayatla bağdaşmaz. Buna istisna olarak monozomi G gösterilebilir. Otozomal trizomiler ise çok sıktır. Klasik Down sendromu (mongolizm), Edwards sendromu (trizomi 18), Patau sendromu (trizomi 13) buna iyi bir örnek olabilir.
B-ANAFAZ LAG (Anafazda geri kalma):
Hücre bölünmesi ve kromozomların eşit olarak 2’ye ayrılması normal olarak seyreder. Fakat ayrılmayı izleyen; kromozomların kutuplara göçü hatalıdır. Kromozomlardan 1 tanesi yeni meydana gelen yavru hücrenin dışında kalır, ortadan kaybolur veya diğer grup kromozomlar ile diğer hücre içine katılır. Normal fertilizasyon sonunda meydana gelecek zigot ya bu kromozom için monozomik veya trizomik olacaktır. Olayın sonucu bakımından nondisjunctiondan farkı yoktur. Bazı hallerde geri kalan kromozom hiçbir hücreye giremiyecek ve ortadan kaybolacaktır. Bu halde oluşan hücrelerden biri normal, diğeri monozomik olacaktır.
2. Mozaisizm :
Mozaisizm; bir organizmada aynı zigottan menşe almış fakat kromozom yapıları farklı olan birden fazla hücre grubunun birlikte bulunmasıdır. Ayrılamama veya anafazda geri kalma olayı zigotun ilk bölünmesinden sonra meydana gelir. O ana kadar normal olarak bölünen hücreler ve bunlardan meydana gelecekler, orijinal zigotun karyotipinde olacaklardır. Hücreler ya monozomik veya trizomik olacaklardır.
Monosizme benzeyen ve organizmada kromozom yapısı farklı birden fazla hücre grubunun bulunması ile kendini gösteren diğer bir durum chimerismdir. Mozaisizmde değişik karyotipte hücre toplulukları, tek bir zigottan menşe almışlardır. Oysa kimerizmde, kromozom yapıları farklı olan hücre grupları, ayrı ayrı zigotlardan menşe almışlardır (Dizigotik ikizlerde plasentadaki anastamozlar sonucu 2 ayrı kan hücresinin bulunuşu).
3. Kromozomların sayı anomalileri :
A. Euploidi
B. Aneuploidi
A. Euploidi:
Hücrelerdeki kromozom sayısı; o organizma türü için normal olan haploid sayının tam katı şeklinde artmıştır. İnsanda haploid sayı 23, diploid 46'dır. Haploid sayının 3 kat artmasına triploidi (69 kromozom), 4 kat artmasına tetraploidi (92 kromozom ) denir. 46 kromozomdan fazla olan ve kromozomların, haploid sayının tam katı şeklinde artmış bulunduğu durumlara poliploidi denir.
Poliploidiye sebep; bir hücrede çekirdek bölünmesi olduğu halde sitoplazma bölünmesinin (sitokinaz) olmayışıdır. (Habis tümör dokuları ve spontan düşük materyali)
B.Aneuploidi :
Kromozom sayısı, normal diploid sayıdan (46) bir veya birkaç adet az veya fazladır. Az oluşu hipoploidi, fazlalığı hiperploidi olarak adlandırılır. Hiperploidiye en iyi örnek trizomiler, hipoploidiye Turner sendromu verilebilir.
4. Kromozomların Şekil Anomalileri
A. Translokasyon :
Kırılma gösteren 2 ayrı kromozomdan birinin kırılan parça üzerine yapışmasına translokasyon denir. Sağlam kromozom uçları birbirine yapışmaz. Yapışmayan bir sonraki mitozda bölünmeye katılamaz ve ortadan kaybolur.
a- Karşılıklı translokasyon (Reciprocal translocation)
b- Sentriolde birleşme
B. Delesyon:
Kromozomun küçük bir segmentinin kopması demektir; bu olayın da sebebi kromozomlardaki kırılmalardır. Terminal delesyondan kromozomun bir ucundan bir parça kaybolur. Böyle bir delesyonun meydana gelmesi için kromozomun bir ucuna yakın bir bölgede 2 kırık gerekir. Sonuçta kırıklar arasındaki kısım kaybolmakta ve uçlar tekrar kaynamaktadır (Rension). Cri du chat hastalığında 5. kromozomun kısa kolunda delesyon vardır.
C. İnversiyon
Bir kromozomda meydana gelen 2 kırık arasındaki segmentin kendi etrafında 180o dönüp tekrar kaynaması ile inversiyon adı verilen anomali oluşur. Sentromerin 2 tarafında 2 ayrı kırık oluşup kırıkları sentromere olan uzaklıkları eşit değilse gen sırası değişmekle kalmayacak; aynı zamanda kromozomun morfolojisi de değişecektir. Buna perisentrik inversiyon denir (Down ve Patau sendromları)
D. Duplikasyon:
Kırılma sonucu kromozomdan kopan bir segment kendi homolog kromozomuna yapışırsa, duplikasyon meydana gelir. Bunun sonunda da gen sırasında da duplikasyon olur. Buna tandem (ardarda dizilmiş) duplikasyon denir(12343456). Ters tendon duplikasyonda ise 12344356 şeklindedir.
E. Halka (Ring) kromozomu
Bir kromozomun 2 ucunda 2 kırık olursa bu 2 uç yapışkan bir hal alır ve birbirleri ile birleşip halka şekilini oluştururlar.
F. İzokromozom:
Sentromerin bölünmesindeki hataya bağlıdır. Normalde 2 kromatide ayrılan kromozom longitidunal olarak 2 ye bölünür.
KROMOZOM ANOMALİLERİ
I- OTOZOMAL KROMOZOM HASTALIKLARI
A- TRİZOMİK SENDROMLAR
1. Mongolizm (Down sendromu)
2. Trizomi 18 sendromu (Edwards sendromu)
3. Trizomi 13 sendromu (Patau sendromu)
4. Trizomi C sendromu
5. Trizomi 22 sendromu
B. DELESYON SENDROMLARI
1. Kedi miyavlaması sendromu (Cri-du chat)
2. 4 No'lu kromozomun kısa kolunun delesyonu
(Wolf-Hirschhorn sendromu)
3. 18 No'lu kromozomun kısa ve uzun kollarının delesyonları
4. Monozomi G sendromu (G Delesyon sendromu)
5. Halka (Ring) kromozomu sendromu

C. PARSİYEL TRİZOMİ SENDROMLARI
Trizomi G
a. Anne yaşı ileridir
b. Genellikle ailevi değildirler, sporadik görülürler.
c. Prenatal (intra uterin) ve postnatal (ekstrauterin) büyüme ve gelişme geriliği vardır.
d. Çoklu konjenital malformasyonlar bulunur.
e. Zeka geriliği görülür
f. Mikrosefali mevcut olabilir.
h. Kafa kemiklerinde malformasyon ve buna bağlı olarak değişik yüz görünümü vardır.
i. Merkezi sinir sistemi anormaldir.
l. Adele defektlerine sık rastlanır.
k. Hemen hepsinde tipik dermatojik bulgulara rastlanır.
MONGOLİZM (TRİZOMİ 21, DOWN SENDROMU)
Otozomal kromozom hastalıklar içinde en sık görülenidir. Popülasyonda 1/600 -1/700 sıklıkta görülür. Monozigotik ikizlerde çoğu zaman; dizigotik ikizlerde nadiren görülmesi ve mongol kadınların bebeklerinde de %50 rastlanması hastalığın etyolojisinde genetiği düşündürür. 1932'de Waardenburg genetik bozukluğun nondisjunction olabileceğini ileri sürmüştü. 1959'da Jerome Lejense normalden 1 fazla olan kromozomun G grubuna ait olduğunu göstermiştir.
Büyüme ve gelişimleri geridir; bu gerilik intrauterin gelişme geriliğine bağlıdır. Boyları kısa olup; daima %3 persentilin altına düşer. Baş şekli ve yüz görünümü tipiktir. Oksipital bölgenin yassı oluşu; yenidoğanlarda tanıya yardım eder. Hipertelorizm vardır. Dil ağızdan dışarı sarkar ve yüzeyi fissürlerle kaplıdır (Skrotal dil). Burunda aşırı sekresyon ve ağız köşelerinde ragadlar vardır. Dişler geç çıkar ve düzensiz görünümdedirler. Göz kapağı aralığı (palpabral fissür) obliktir, yani göz kapakları aralığının uzun ekseni dışarı ve yukarı yönde olup; çekik badem gözlü görünümü verir. Mongol ırkında kıvrım, üst göz kapağının üzerinden içe ve aşağı doğru kesilmeden iner. Mongol hastalarda ise bu kıvrım hakiki epikantus denilen ve daha içte bulunan, oldukça dikey olarak içe ve aşağı doğru inen 2. bir kıvrımla kesilir. Gözlerde sıklıkla strabismus ve katarakt görülür. İriste Brushfield lekesi denilen ve iris stromasının ön tabakasındaki bağ dokusunun yer yer kalınlaşmasına bağlı beyaz lekeler bulunur.
Boyun kısa ve geniştir. Yenidoğanlarda ensede gevşek bir deri kıvrımı bulunur, bebeklik devrinde kaybolur. Eller kısa ve geniş, parmaklar künttür. %50 vakada avuçta normalde 2 tane olan çizgiler birleşerek tek avuç çizgisini (Simian çizgisi) yapar. Elde 5. parmak kısa ve içe doğru kıvrıktır (klinodaktili). Ayaklarda başparmak ve 2. parmak arasındaki mesafe geniştir.
Zeka geridir. Konuşma ve yürüme normalden çok geç başlar. Nöromüsküler sistemde görülen en önemli bulgu hipotonisitedir. Yenidoğanların %50 sinde moro reflexi yoktur. Son yıllarda hastaların kanında seratonin maddesinin eksik olduğu tesbit edilmiştir. Hastalarda ÜSYE'na sık rastlanır. İlk yaştaki ölüm sebeplerinden biri pnömonidir.
Vakaların %40 kadarında olan konjanital kalp hastalığı ilk yaştaki ölüm sebeplerindendir. Atrio-ventricularis communis, VSD, ostium sekundum tipi ASD en sık rastlananlardır. İlk yaştaki ölüm nedenlerinden bir diğeri de GIS malformasyonlarıdır. (T-E fistül, duodenal atrezi, megakolon, imperfore anüs)
Dişilerde fertilite normaldir. Normal bir erkekle evlenen mongol kadının çocuklarının % 50 si mongol olacaktır. Erkek mongol hastalar ise infertildirler.
Mongollarda lösemi insidansı yüksek, lösemili hastalarda mongolizmin birlikte görülme oranı normal popülasyondan 15-20 defa daha fazladır. Mongol yenidoğanlarda IgG'nin düşük olduğu bildirilmiştir. Mongolizmde insidans anne yaşının ilerlemesi ile doğru orantılı olarak artar.
Sitogenetik bulgular:
Esas aberasyon 21 No'lu kromozomun fazlalığı olmakla birlikte; mevcut kromozom aberasyonunun tipine göre mongolizm 3 grupta incelenebilir.
a. Mutad tip mongolizm (trizomi 21)
G grubuna ait 21 nolu kromozomdan normalde 2 adet bulunması gerekirken bu hastalarda 3 tane bulunur.
b. Translokasyon tipi mongolizm :
Fazla olan 21 nolu kromozom diğer bir kromozom üzerine eklenir; kromozom materyalinde 1 fazla 21 nolu kromozomun mevcudiyetine rağmen total kromozom sayısı 46 dır. 2 akrosentik kromozomun uzun kollarının birbiri üzerine translokasyonu söz konusudur. Bu tip translokasyona sentriolde yapışma (centric fusion) tipi translokasyon veya "Robertsonian translocation" denir. Bu durumda hem kromozom sayısında azalma olacaktır; hem de 2 akrosentrik kromozomdan 1 submetasentrik kromozom oluşacaktır. 2. tipte translokasyonda kromozomlar arası segment alışverişi vardır. Bu halde kromozomun sayısı değişmemekte ve yer değiştiren segmentlerin boyları eşit ise kromozomların şekillerinde de değişiklik olmayacaktır.
c. Mozaik Mongolizm :
Hücrelerin bir kısmı normal, bir kısmı ise 21 nolu kromozom için trizomiktir. 1. şahısta ortak bir zigottan çıkarılan fakat kromozom yapıları birbirinden farklı olan 1 den fazla hücre grubunun bulunması haline mozaisizm denir.
TRİZOMİ-18 (EDWARDS SENDROMU, TRİZOMİ E)
Oldukça enderdir ve prognozu kötüdür. 18 numaralı kromozom 2 yerine 3 adettir.
a) İntrauterin ve extrauterin gelişme geriliği
b) S.S.S. de gelişme yetersizliğine bağlı defektler
c) Belirgin occiput ve mikrosefali
d) Şekil bozukluğu gösteren düşük kulaklar ve çökük burun kökü,
e) Küçük ağız ve küçük çene (mikrognati)
f) Parmaklar flexion pozisyonda, index parmağı- orta ve 5.parmak 4. parmağın üzerine binmiş.
g) Tipik dermatografik bulgular
h) Kısa sternum ve hipoplastik kaburgalar
i) Küçük ve dar pelvis kriptorşidizm
k) Konjenital kalp hastalığı (PDA)
l) Apgar skorunun düşük oluşu; konvülsiyonlar
l) Böbrek anomalileri, inguinal ve umbilical herniler.
İnsidans : 1/4500 -1/15000
Anne yaşının ilerlemesi ile orantılı olarak insidans artar.
Kız/erkek: 150/42
Prognoz : Çok kötü %70 ilk 13 ayda ex, %20 ilk 12 ayda ex
Yaşıyanlarda şiddetli motor-mental gerilik
TRİZOMİ-13 (Bartholin-Paton Sendromu Trizomi D) :
Anoftalmi, tavşan dudağı ve kurt ağzı, polidaktili ve çoklu malformasyon görülebilir. 13 numaralı kromozom trizomiktir.
a- İntrauterin ve extrauterin gelişme geriliği
b- Yenidoğan periyodunda apne, siyanoz ve konvülsiyon,
c- S.S.S. defekti, (bulbus olpatinus agenezisi orinensefali).
d- Arkaya doğru eğilimli olan, belirgin occupit ve burun kökü
e- Mikrosefali, retina ve lens kolobomu, hipertelorizm mikroftalmi veya anoftalmi.
f- Düşük ve şekil bozukluğu gösteren kulaklar, göz kapaklarında hemanjiom
g- Yarık dudak ve damak, orta hat defektleri
h- Polidaktili
j- Konjenital kalp hastalığı
k- Kriptorşidizm
İnsidans 1/4600 - 1/14500
TRİZOMİ 8
Genel Özellikleri : Mental retardasyon, kısa boy, kilo azlığı, vertebral anomaliler
Kafa-yüz görünümü : Dismorfik kafa, alın çıkıklığı, displazik kulaklar, strabismus, düşük kulaklar, alt dudak sarkıklığı, yüksek damak, yarık yumuşak damak, mikrognati.
Toraks : Konjenital kalp hastalığı
Abdomen ve pelvis : Üriner yol anomalisi, dar pelvis
Extremiteler : Patellar displazi, eklem hareketlerinde kısıtlılık, el ayası ve ayak tabanlarında derin fleksiyon katlantıları
TRİZOMİ 9
Mental retardasyon
Mikrosefali, anormal kranial sütürler, alın çıkıklığı, çıkıntılı kulaklar, sivri burun,
balıkağzı, mikrognati
Konjenital kalp hastalığı
Üriner yol anomalisi
Konjenital kalça/diz çıkıklığı, klinodaktili, dijital hipoplazi, tırnak hipoplazisi, sindaktili.
TRİZOMİ C SENDROMU
C grubu (6,12) kromozomlar sayısı 1 fazladır. Daima anormal mozaik halde bulunur; klinik bulgular çok değişir.
TRİZOMİ 22
Aynen mongolizmde olduğu gibi G grubunda 1 fazla kromozom vardır. 22. kromozom trizomiktir. Mental-motor gerilik, mikrosefali, dış kulak kanalının olmayışı, lakrimal kanal stenozu, ptozis, strabismus, kulak malformasyonu, yarık dudak, konjenital kalp hastalığı.

,



B-DELESYON SENDROMLARI
1- Cri du Chat Syndrome :
B grubundaki kromozomlardan birinin kısa kolundaki kopmaya bağlıdır. 5 nolu kromozomun kısa kolu delesyona uğramıştır. Hastalarda ağlama karakteristiktir, zayıf-tiz-yakınır gibidir ve kedi miyavlamasını andırır.
2- 4 Nolu kromozomun kısa kolunun delesyonu :
(Wolf-Hirschhorn Sendromu) :Klinik bulgular; olasılıkla kromozomdan kopan segmentin büyüklüğünün vakadan vakaya farklı oluşu sonucu değişiklikler göstermektedir.
a. İleri derecede intrauterin gelişme geriliği (Bütün kromozom hastalıkları içinde en düşük doğum ağırlığına sebep olanıdır).
b. Vücut orta çizgisi üzerinde defektler
c. Hipoplazik dermal çizgiler
d. Mikrosefali, hipertelorizm, kolobom, tavşan dudağı ve kurt ağzı, konjenital kalp hastalıkları, hipospadias
3- 18 No'lu kromozomun kısa ve uzun kollarının delesyonu:
18 nolu kromozomun kısa kolundaki delesyon sonucu ortaya çıkan sendrom klinik bulgularının nonspesifik olmasına karşın; kromozomun uzun kolundaki delesyona bağlı olanın klinik bulguları oldukça spesifiktir. K/E:8/6
a. Zeka geriliği
b. Mikrosefali, nistagmus
c. Hipotoni
d. Mid fasiyal hipoplazi (yüzün orta bölgesinin hipoplazisi)
e. Öne doğru çıkıntılı çene
f. Kulakta belirgin anti helix
g. Dışkulak yolu dar veya atrezik olup; işitme kaybı
h. Omuz ve ellerde deri çöküntüsü
i. İğ biçiminde parmaklar
j. Vertikal talus ve parmak uçlarındaki düşümlerde artma

4- Monozomi G (G Delesyon Sendromu)
G grubu kromozomlarından birinde delesyon vardır.
Hasta mozaik olup; hücrelerinden bir kısmında 45 kromozom, bir kısmında 46 kromozom vardır.
a. Hipertoni
b. Gözlerin aşağı ve dışa doğru çekik oluşu (antimongoloid slant)
c. Burun kökünün belirgin oluşu
d. Küçük çene
e. İskelet anormallikleri
f. Zeka geriliği
5- Halka kromozomu Sendromları :
Normal bir kromozomun 2 ucunda meydana gelen birer kopma sonucu bu iki ucun ucuca gelerek yapışmalarıyla ortaya çıkar. Vakadan vakaya uçlarda delesyona uğrayan materyalin miktarı değişeceğinden fenotip ve genotipin birbirine uymaları güç olmaktadır.
5 nolu kromozoma ait halka kromozomu Cri-du Chat sendromunu meydana getirir. 18. kromozomda meydana gelen halka kromozom ise; bazı vakalarda 18. kromozomun uzun kolunun kopması sendromu oluşturur. En çok halka kromozomlar büyük akrosentrik (D grubu) kromozomlarında meydana gelir.

C-PARSİYEL TRİZOMİ SENDROMLARI :
Total kromozom sayısı 47 dir. Fazla olan kromozom G grubu kromozomlarının yarısı büyüklüğünde metasentrik ufak bir kromozomdur.
Normal insan kromozomlarının en küçüğünden de ufaktır; bu kromozomun vakaların çoğunda satellitli oluşu D veya G grubundan menşe almış delesyon olduğunu düşündürür; bu da sendromun trizomik değil, parsiyel trizomik olarak adlandırılmasına yol açar.
a.Lens kolobomu
b. Anal atrezi
c. Hipertelorizm
d. Antimongoloid katlantı
e. Preoriküler fistül ve deri çıkıntısı
f. Umbilical herni
g. Böbrek malformasyonları
h. Mental gerilik
i. Konjenital kalp hastalığı
j. Sitogenetik anomalinin sıklıkla mozaik halde oluşu.
KLİNEFELTER SENDROMU
İlk kez 1942 de Klinefelter ve arkadaşları tarafından tariflenmiştir. Görülme sıklığı 1/500 civarındadır. Küçük sert testis, jinekomasti, idrarda gonadotropin seviyesinin yüksek oluşu kardinal bulgulardır. Bundan başka hastalar genellikle enükoid görünümdedirler.
Skrotum normalden küçüktür, pigmentasyonu ve kıllanması azalmıştır. Pubik kıllanma kadın tipidir ve mons pubisin hemen üzerinde sonlanır. Testislerin küçük oluşu en önemli tanısal kriteri teşkil eder. Yüzde sakal azdır, ses incedir ve hastalarda erken osteoporoz görülür. Mozaik vakalar dışında hastalar fertil değildirler. Bir dereceye kadar mental gerilik hemen her hastada görülür. Yaş ilerledikçe psikolojik bozukluklar artar
Sitogenetik:
Vakaların %80 inde cinsiyet kromatini (Y) dir. Geri kalan %20 Y de ya teknik sebeplere bağlı olarak veya mozaisizmden dolayı cinsiyet kromatini yoktur. En önemli sitogenetik bulgu fazladan bir X kromozomunun bulunuşudur. Bundan dolayı klasik vakalarda 47 kromozom bulunur. (47, XXY). Söz konusu karyotipin ortaya çıkması için ya 2 X'li yani 24 kromozomlu bir ovumun normal yani 23 kromozomlu sperm tarafından veya 23 kromozomlu normal bir ovumun, 24 kromozomlu (XY) bir spermle fertilize olması gerekir. Gametlerin 24 kromozomlu olması hali meiotik bölünme sırasında kromozomun ayrılamama (non disjunction) veya ana fazda geri kalma (anafaz lag) olayı sonucu ortaya çıkar. Bu kromozom hatası zigotun teşekkülünden sonra ortaya çıkarsa mozaisizm durumuyla karşılaşılır. 46,XY(47, XXY). Bunlar fertil olabilirler. 46, XY vakalarında bugün eldeki metodlarla tesbit edemediğimiz kadar küçük bir Y kromozomu parçası diğer bir kromozom üzerine binmiştir (translokasyon) Bazılarında ise Y kromozomu, intrauterin yaşamda kritik bir dönemde mevcutken sonradan ortadan kaybolması şeklinde açıklanabilir.
TURNER SENDROMU (Gonadal disgenesis)
Boy kısalığı, fibröz bant şeklinde gonadlar (streak gonadlar), sexuel immatürite ve diğer çeşitli malformasyonlar vardır. Fenotipik olarak kadın görünümündedirler. Boyunda yeleleşme, meme uçları arasındaki mesafenin geniş, göğüs kafesinin yassı oluşu ve kubitus valgus deformitesi görülür. Turner sendromlu hastaların idrarında pubertede gonadotropinlerin yüksek oluşu karakteristik laboratuvar bulgusunu teşkil eder.
Overler makroskobik olarak fibröz bant şeklindedir, mikroskobik olarak da hemen tamamen kollagen dokudan ibarettir. İç ve dış genital organlar kadın tipindedir. Genellikle uteruslar küçük ve dış genital organlar da gelişmemiş bir durumdadır.
Yenidoğan devresindeki bir kız bebekte ensede deri kıvrımının oluşu, kalpte başta aorta koarktasyonu, el ve ayaklarda dorsal yüzlerde gode bırakmayan ödemin bulunuşu Turner Sendromu için klasik işaretleri teşkil eder. Daha ileri yaşlarda ise göğüs kafesinin yassı ve ensede saç hattının düşük olması, gözde strabismus, epikantüs, pitozis, yüksek damak, 4. ve 5. metakarpın kısalığı ve deride pigmente nevüslerin varlığıdır.
Hemen her yaşta boy kısadır ve 150 cm nin üzerine çıkmaz. Buna karşın kemik yaşı oldukça normale yakındır. Pubertede primer amenore, östrojen eksikliğine ait bulgular ortaya çıkar. Meme teşekkülü mevcut değildir. Vaginal yaymada östrojen eksikliğine bağlı kornifiye epitellerin mevcut olmayışı dikkati çeker. Uterus ve dış genital organlar gelişmemiştir. Mozaikler dışındakiler fertildir.
Turner Sendromlularda X kromozomu üzerinde taşınan mutant bir gene bağlı olarak renk körlüğünün bulunuşu X kromozomundaki bir anomalinin sendroma sebeb olabileceğini düşündürmüştür.
Sitogenetik :
Bir hücrede total olarak 45 kromozom bulunup; eksik olan kromozom 2X kromozomundan biridir. Vakaların yarısında X kromozomunda çeşitli sitogenetik anomaliler bulunmuştur. Bu anomaliler 2 çeşittir. a) 2. X kromozomun morfolojik anomalliği, b) Aynı zigottan menşe almış normal ve anormal kromozomlu hücre gruplarının aynı kişide birlikte bulunması halidir.
Sitogenetik varyantlar
A. 45 XO
B. X kromozomunda yapısal anomali (delesyon veya uzun kolun izokromozomu)
C. Mozaisizm.
47 XXX Kız:
1/1000 dişi doğumda bir görülür. Karakteristik bir fenotipi yoktur ve tutulan dişiler X-kromozomu tarama programlarında, yenidoğan araştırmalarında, amniosentezde, şans eseri tanınırlar. Gonadal fonksiyonlar genellikle normaldir ve fertildirler, fakat çocuklardan anormal sex kromozomu komplemanına sahip olabilirler. 47 XXX dişilerinde motor gelişme ve konuşma geriliği olabilir, hafif derecede entellektüel defisit, kişilerle ilişkilerinde bozukluk olabilir. Bazen 3 den fazla X kromozomuda bulunabilir. Şimdiye kadar en fazla 5 kromozom bulunmuştur. X kromozomun sayısı arttıkça mental retardasyon veya psikiatrik anormalliklerin sıklığı da artmaktadır.
XYY Erkek:
Agressif antisosyal davranış yönünden hapishanelerde yapılan araştırmalar sırasında saptanmıştır. XYY erkeklerinin diğer saptanan bir özelliği kısa boylu oluşlarıdır. Bir diğer araştırmada suç fazlalığı hızı ile agresyona iten suç davranışı arasında ilişki bulunamamıştır.
ATİPİK Sex kromozomu karyotipleri :
Fenotipik olarak erkek 46 XX karyotipi
Fenotipik olarak erkek görünümünde 46 XX oluşu erkek sex farklanması ve karşılaştırılmasında Y kromozomun gerektirdiği inancına ters düşer. Olası mekanizmalar :
1- Saptanamamış 46 XX/46 XY kimerizm veya
46 XX/47 XXY mozaisizmi
2- Erkek sex karşılaştırıcı segmenti olan Y’in X kromozomuna veya bir otozoma translokasyonu
3- Olasılık saptanmıştır, ancak 1. olasılık da ekarte edilememiştir.
Y’nin X’e translokasyonu X kromozomu inaktusisyon mekanizmasıyla XX erkeği oluşturacaktır.
Fenotipik Kadın 46 XY
XY sex kromozomu varlığı erken embriyo devresinde gonadlar, iç ve dış genital organların erkek tipine farklanmalarına yol açmaktadır; aksi halde embriyo dişi olarak farklanacaktır. XY nin varlığının esas olarak testiküler farklanmayı sağladığını düşünülmektedir. Daha sonra testiküler leydik hücreleri testosteron salgılarlar ve periferde dihidrotestosterona dönüşür. Hedef organlar testosteron ve dihidrotestosterona yanıt verme yeteneğindedirler. Eğer bu basamaklar yetersiz kalırsa; embriyoda maskülinizasyon oluşamayacaktır ve çocukta dişi genital farklanma olacaktır.
46 XY bebeklerde dişi fenotipin oluş mekanizmaları :
1- Target organın androjene tam duyarsızlığı (testiküler feminizasyon)
2- Luteinizan hormona testiküler yanıtsızlık, human chorionic gonadotropine yanıtsızlık (Leydig cell aplasis)
3- Testosteron sentezinde şiddetli defekt
4- XY pure gonadal disgenesis sendromu (Swyer sendromu)
GENETİK ÖĞÜTLEME
Genetik danışım bir ailede genetik bozukluğun oluşun riski veya oluşuyla birlikte insanın problemlerini ilgilendiren bir karşılıklı bağlantı iletişim işlevidir. Genetik danışım verilenlerin büyük çoğunluğu risklerinin farkında değillerdir, ancak genetik bilgi ve danışım için gelmişlerdir. Diğerleri evlilik öncesi veya çocuk yapmazdan evvel, akrabalarında tibbi problemlerle karşılaşıldığı icin sırf meraklarını karşılamak için gelirler.
Doktora burada düşen tıbbi problemler ve doğum defektli doğanların problemlerinin herediter ve tüm aileler için genetik bilgi vermesidir, bunu sadece isteyenlere değil, gereken herkese vermeleri gereklidir.
Prenatal tanının açıklanması veya taşıyıcıların saptanmasında genetik öğütleme biraz daha komplex hale geçer.
Genetik Öğütlemenin Prensipleri
1. Tanının doğru olduğundan emin olunmalıdır. Burda doktorun izole yarık damak ve dudağı (multifaktöryel kalıtım); otozomal-dominant kalıtımlı yarık dudak ve damaktan ayırdetmesi gerekir.
Tanı konduktan sonra:
1. Her iki ebeveyni tartışma için çağırınız (adölesan çocuk ayrı çağırılmalıdır)
2. Defektin tıbbi sonuçlarını tartışınız
3. Her bir ebeveynin aile hikayesini araştırmanın ve anlaşılamamış herhangi bir genetik risk varsa tanımlayınız.
4. Ailenin verdiği açıklamalar veya başkalarının verdiği bilgileri değerlendiriniz.
5. Problem için genetik temeli tanımlayınız bu iş için mümkün olduğu kadar görsel araçlar kullanınız. Örneğin problemle ilgili fenotipik veya diğer görüntüleri,kromozom resimlerini, kalıtım şekillerini gösteren diyagramları gösteriniz.
6. Genetik riskleri ailenin anlayabileceği şekilde açıklayınız.
7. Olasılıkları özetleyiniz; örneğin çocuk yapmama, çocuk yapma ve risklerini kabullenme, evlat edinme, artifisyel inseminasyon özellikle otozomal resesif bozukluklarda ve ciddi otozomal dominant bozukluklarda; eğer prenatal tanı mümkünse not ediniz.
8. Tartışılan konuları danışan kışileri destekleyiniz ve mümkünse kendileri için en uygun olasılığın ne olacağına karar vermek için biraraya geliniz.
9. Önceden danışım yapan ailelerle bağlantıda kalınız ve ebeveynde taşıyıcılık veya prenatal tanı konusunda yeni metodlar geliştiğinde aydınlatınız.
Genellikle aileler bir defektli çocuk doğurduktan sonra genetik risk taşıdıklarının farkına varırlar. Bu durum kabul edilene dek reddetme, öfke-kızgınlık ve depresyon periyotları birbirini izleyebilir. Herbir ailenin durumu farklıdır ve danışma reaksiyonlar tektir. Aileler için sık bir problem genetik anormalliği kabullenme konusundadır, tek mutant gen, anormal kromozom veya multifaktöryel kalıtımda olduğu gibi birçok genlerin etkileşimi ve çevresel faktörler birarada olabilir. Kromozom anomalilerinde anormal karyotip normallerle karşılaştırılabileceği için işi biraz kolaylaşır. Bir diğer problem genetik bozukluğu olan çoğu bebek veya çocuk ailenin ilk etkilenen üyesidir; bundan dolayı aile diğer akrabalarda olmadığından; ailenin bunu herediter kabul etmeyip hafife almasıdır. Aileye bazı herediter bozukluklarda ebeveynlerin veya akrabaların sağlıklı olabilecekleri kuvvetle vurgulanmalıdır.
TAŞIYICILARIN saptanması mümkün olan durumlarda genetik danışım :
Taşıyıcılık durumu laboratuvar testleriyle saptanabiliyorsa genetik öğütleme basitce, daha spesifik ve daha etkilidir. Riskte olanlar tanınabilir, test yapılan akrabalar taşıyıcı değilse doğru olarak ikna edilebilir. Bazı biyokimyasal bozukluklarda ve kromozom anormalliklerinde taşıyıcı saptanması mümkündür.
Biyokimyasal bozukluklar : Doğuştan metabolizma hastaları için heterozigot kişilerin tanınması gerekir.
* Hb S ve C
* Thalassemiler
* Tay-Sachs Hast
*  ı-antitripsin eksikliği
Heterozigotlarda taramada bir diğer sınırlama da heriki ebeveyn heterozigot ise prenatal tanının kolay olmamasıdır. Özellikle hemoglobin anormalliklerinde plasental vene girip tetkik yapılması sadece birkaç merkezde olasıdır.
X-e bağlı resesif metabolik hastalıklar
G-6-PD eksikliği
Fabry hastalığı (a-galaktosidaz eksikliği)
Hypoxanthine-guanine phosphoribosyl transferaz
PRENATAL TANI mümkünse genetik öğütleme :
Birçok çift prenatal tanı hakkında daha çok şey öğrenmek için başvururlar.Prenatal tanının önemli olduğu durumların başında anne yaşının ileri olması, daha evvelden Down sendromlu veya ansefalomeningomiyeloselli çocuğa sahibolma gelir.
Genel olarak 35 yaş üzerindeki tüm kadınlarda amniyosentezle prenatal tanı konması tercih edilir. Çünkü bu annelerin bebeklerinde kromozomal anomali riski en az %1 dir. Yine yeni bir bulgu Down sendromlu çocukların en az 1/4 ünde extra 21 kromozomun babadan geldiği bilinmektedir. Eskiden daima anneden geldiği düşünülürdü. Metabolik hastalıklı çocuk sahibi olma riski olan durumlar daha az fakat daha komplexdir. Bu grupta :
1. Amino asit metabolizma bozuklukları
2. Karbonhidrat metabolizma bozuklukları
3. Pürin ve pirimidin metabolizma bozuklukları
4. Enzim ve proteinlerde defektler
5. Eritrosit metabolizma defektleri
6. Kanın diğer şekilli elemanlarına ait bozukluklar
7. Lipid metabolizma defektleri
8. Pigment metabolizma bozuklukları
9. Vitamin metabolizma bozuklukları
10.Renal tübüler transport mekanizmasında primer bozukluklar
11.İntestinal malabsorbsiyonla sonlanan defektler
12. Mineral metabolizma defektleri
Prenatal tanı genellikle 15-16 haftalık gebelikte uterus, pelviste amniosenteze uygun düzeye yükselince yapılır. Plasentayı lokalize etmekte veya 1 den yüksek fetus saptanmasında ultrasound kullanılabilir, ikiz gebelik şansı 1/80’dir. Aseptik teknik ve lokal anestezi kullanarak 22 nolu iğne ile abdomende en uygun yerden girilir (ultrasonogramla saptanır). Amniotik boşluğa ilerletilir. Trokar çıkartılır ve 2 ml sıvı alınarak (anne hücreleri ile kontaminasyonundan sakınılır) atılır; daha sonra 2. bir enjektörle 10-30 ml amniotik sıvı alınır ve direkt laboratuvara gönderilir. Spesimen kan varlığı yönünden incelenir, daha sonra santrifüjle hücreler amniotik sıvıdan ayrılır ve doku kültürüne ekilerek uygun koşullarda inkübatöre konur.
Amniosentezle fetus kaybı riski: %0,5
Gebede geçici kramplar ve amniotik sıvı sızması:: %3
Olguların %5-10 unda amniosentezin tekrarlanması gerekir. Amniosentezden 14-21 gün sonra objektif sonuçlar alınabilir. Eğer sonuçlar fetusun anormal olduğunu gösteriyorsa ve ebeveynler düşüğü tercih ediyorlarsa çoğu doğumcu gebeliği 20. haftanın bitiminden evvel sonlandırır.
Prenatal tanıda kullanılan dokular ve teknik işlemler :
1. Amniotik sıvı hücreleri : Kromozom analizi veya biokimyasal deneylerde kullanılabilirler. Hücrelerin yeterli sayıda çoğalması ve testler için yeterli sayıya ulaşması için 2-3 hafta gerektirir.
2. Amnion mayii:  -fetoporotein (AFP) Bu protein fetal karaciğer, gastrointestinal yol, yolk kesesinde sentezlenir ve anensefali, meningomyelosel, ensefalosel, omfalosel durumlarında artar. AFP ölçümü daha sonraki gebeliklerde bu bozukluğun herediter olup olmadığının saptanması için yapılır . Yine Meckel Sendromu (ensefalosel, pölikistik böbrek, polidaktili, yarık dudak ve damak, genital ve göz anomalileri, otozomal resesif kalıtımlı), konjenital nefroz'da artar. AFP düzeyleri en yüksek 14-18 hafta gebeliktedir. Amniosentezden evvel gebelik yaşının tayini önemlidir. Nöral tüp defektlerinde birlikte asetilkolin esteraz düzeylerinin de ölçümü gerekir. Eğer defektin üzeri deri ile kaplıysa AFP normal düzeylerde ölçülebilir.
3. Sekretuar substance : Myotonik distrofilerde dominant gen loküsünün saptanması için yapılabilir.
4. Hormonlar: Amniotik sıvıda steroid hormonlar ölçülebilir. Konjenital adrenal hiperplazi (21-hidroxylase eksikliğine bağlı) saptanabilir.
5. Ultrasound : Gebelik yaşının tayininde, plasentanın lokalizasyonunda, çoğul gebeliklerin ekarte edilmesinde kullanılır.
- Kondrodistrofilerde
- Uzun kemiklerin eksikliklerinde
- Böbrek genişlemelerinde (Infantil polikistik böbrek ) ultrasound yararlıdır.
6. Amniografi: AFP anormal yüksek ise amnion mayisine suda eriyen bir boya enjekte edilerek incelenir.
7. Fetoskopi : Fetusun direkt inspeksiyonudur. Şiddetli Hb bozukluklarında, plasenta damarlarından kan almak için kullanılır.
8. Radyografi : Fetusun röntgen filmi uzun kemik eksikliklerinde, radial aplazi ile birlikte otozomal resesif trombositopenide kullanılabilir. Son zamanlarda ultrasonografi daha popüler hale geçmiştir.
 
Geri
Üst