OBARAKUS
New member
- Katılım
- 4 Tem 2008
- Mesajlar
- 561
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Yaşanmış bir olay :
Gazi Mustafa Kemal Eylül 1924'te Hamidiye kruvazörü ile Karadeniz gezisine çıkmıştır.Cumhurbaşkanı olarak ilk kez gelmektedir bu illere.Hamidiye 17 Eylül Çarşamba günü saat 18'de Rize limanına varır.Gemi daha uzaktan,Rize valisi,Komutanlar,İl ileri gelenleri tarafından karşılanır.Devlet başkanının gelişi top atışları ile bildirilir.Halk sokaklara boşanır.Geminin top atışlarına karşılık eski düğünlerde olduğu gibi halkta havaya silah atar.Kent taklarla donanmıştır,havanın yağmurlu olmasına rağmen yakın ilçelerden gelenler her yanı doldurmuştur.Gece fener alayları yapılır.Ertesi gün Gazi iki çeşmenin, bir caddenin açışını yapar.Dönüşte bir kalabalık onu beklemektedir.Yolu kesilir başında iki müftünün olduğu bir kalabalık tarafından.İşte olan,o zaman olur.
Rize ve Atina müftülerinin elinde Cumhurbaşkanına verilmek üzere hazırlanmış dilekçeler vardır.İlgililer okurlar dilekçeleri.Gazi sorar müftülerin ve arkaları sıra gelen halkın ne istediğiniMedreseler açılmalı,din öğretimi yapılmalı,laik öğretime geçilmemelidir! Gazi bunları öğrenince öfkeyle şunları söyler : ''Bu millet mektep yapmayacak mı? Şimdiye kadar geri kalmamızda en büyük amilin ne olduğunu bilmiyor musunuz? Hayır medreseler açılmayacaktır.İaşenizimi düşünüyorsunuz? Müsterih olun,ibadetinizle uğraşın bırakın bu milleti.Yoksa bu kararı veren mecliste sizden büyük alimler yokmu? Millet bildiği gibi yapacak''Sonra valiye döner : ''Bu adamlar burasını İran gibimi yapmak istiyorlar'' der.
Gene büyük gösteriler,bir bayram çoşkunluğuyle uğurlanır.Rize olayı üzerine aldığı bir kutlama telgrafına şöyle yanıt verir : ''Gezdiğim ve gördüğüm her yerde millet cehalet ve taassuba ilanı ilanı harp halindedir.Medeniyet ve teceddüt yolunda bir an kaybetmeye muvafakati yoktur.Paslı dimağların şuursuz tefevvuhları,aniden milletin müşterek ve müthiş feveranıyla bunalmaktadır.Bunu gözlerimle gördüm.
İşte gerçek halk adamı,ulus lideri,uygarlık öncüsü...Üç beş geri kafalının,onları izleyen bilinçsiz kalabalıkların etkisinde kalmayan,tam tersine uyanık davranışıyle yığınları aydınlatan,gericiliğin paslarından sıyıran devlet adamı böyle olur.Nabza şerbet vermek yerine,nabza yararlı kanı,yaratıcı gücü,çağın gerçeklerine uygun bilim verilerini sunmaktır bu.Milyonlarca insan Gazi'nin yolunda yürüyecektir,üç beş çıkarcı kişi kalabalıkları bir an için çevrelerine toplasalar da üstlerine gitmesini bilen aydınlık bir kafanın gücüyle yıkılırlar...Nitekim 19 Eylül günü Giresun'da Gazi'ye seslenen bir genç şöyle der konuşmasında :
''İstiklal harbinde şehit olanlar yalnız düşmandan değil saraydanda intikam aldılar.Asırlardan beri başımıza sade veraset kuvvetiyle bela kesilenlerden bizi kurtardığınız.Artık mukadderatımız Afrikalı bir dadının büyüttüğü,cahil bir han ve sultan elinde değildir.Şimdiki reisimiz siz ve Büyük Millet Meclisidir.Cumhuriyet bir taht ise biz gençler onun sehpasıyız.Biz kırılmadıktan sonra o düşmeyecektir.Ve üzerinde her zaman layık olan oturacaktır.Türk tarihinde artık kimse tufeyli yaşayamaz.Sizin büyük huzurunuzda bütün gençler yemin eder ki Ata'nın aleyhine hakimiyeti milliye ve Cumhuriyetin zararına hangi baş kalkarsa onu koparacağız.Velev o baş vatanı ve hakimiyeti milliyeyi bize verenlerden biri olsun.Saltanat'ı ferdiyenin mezarı TBMM 'in altındadır.Dirilmesinin ve hortlamasının ihtimali yoktur.Kalkmak isterse Milleti bütün ağırlığı ile üstünde,bizi bütün silahlarımızla karşısında bulacaktır.''
Buna gazi şu yanıtı verir: ''Bu sözlerinizle bütün memleket gençliğine tercüman olmaktasınız.Muharebe meydanlarında kanlarını akıtan şehitlerin ruhları bu sözleri işitmekle müsterih olmaktadır.Memleketin şuurlu ve zinde gençliği muvacehesinde hissettiğim bahtiyarlık büyüktür.''
Yaşanmış bir tarih yaprağı.Anlamlı bir olay.Atatürk devrimini,devrimcilerini tanımak,değerlendirmek için bir ölçü...Nereden nereye gelmişiz!1924'de bu günün politikacıları,bu günün liderleri daha yeni doğmuşlardı,ya üç beş yaşındaydılar,ya da daha dünyaya gelmemişlerdi.Yığınlara bol bol şerbet sunanlar,bilinçsiz yığınların hoşuna gitmeye çalışanlar,iktidara gelmek için Atatürk devrimlerinden ne kalmışsa hepsini ortadan kaldırmayı kabul edenler,bir yandan da hiç sıkılmadan Atatürk,Atatürk diye bağıranlar!..hepsi ortada!..Ama tarih de ortada,Atatürk devrimleri tarihi de belleklerde,kitaplarda..''Memleketin şuurlu ve zinde gençliği'' de ayakta,tetikte,nice bezmiş,umutsuz,yenik düşmüş sayılırsa sayılsın...
Oktay AKBAL
Atatürk yaşadı mı?,(Kasım 1975,varlık yayınları)
BİR ANI ...
Tarih :23 Ağustos 1928, Yer : Tekirdağ, Gün : Atatürk'üb Baş öğretmen olarak kara tahta başında milletine yeni harfler ile ders verdiği gün.
Tekirdağ bayram yeri gibi,Halk Ata'yı görmeye koşmuş.Sokaklar sel gibi akan insanlarla dopdolu ve Ata onların arasında yürüyor.
Bu sırada,kenarda bir köşede başında beyaz sarığı ile vakur bir şekilde oturan hoca Ata'nın gözüne ilişir. Atatürk ''Gelirmisiniz hoca efendi'' diyerek o'nu çağırır ve Atatürk ; hoca Mevlana Mustafa ÖZEREN'e ''Arap harfleri ile iyi okuyup eksiksiz yazabilirmisiniz ?'' diye sorunca hoca efendinin cevabı ''Evet Paşam'' olur.Bunun üzerine Atatürk kağıt ve kalem alır ve hocaya uzatarak eski yazı ile şu sureyi yazdırır : ''Vettini vezeytuni ve turi sinine ve hazel beledil emin lekat halaknel insana fi ahseni takvim sümme...'' Hoca söylenen sureyi büyük bir dikkatle kağıda geçirir(Hocanın yazısıda çok güzeldir) . Bunun üzerine Atatürk ''Hocam ,arap harfleri ile yazmayı ne kadar zamanda öğrendiniz ? Hoca : Epey uzun zamanda '' diyerek cevap verir.Bunun üzerine Atatürk kağıdı ve kalemi eline alarak bir kelimenin üzerini çizer ve ''Hocam ben bu yazdığını (Valtin,Valziton ) diyede okuyorum.Buna ne diyorsun?'' diye sorunca ,hoca Mevlana Mustafa ÖZEREN : ''Efendim bunun üstünü var,esresi var,şeddesi var,meddi var. Bunlar konulunca aslı gibi okunur '' Cevabını verir.Bunun üzerine Atatürk hocanın yazısının altına ,aynı sureyi yeni Türk harfleriyle yazar ve yanındakilerden bir kaçına okur.Arap harflerini bilen bilmeyen herkes yazıyı aynı şekilde okuyunca ''Görüyorsun ya hocam,bu harflerin şeddesi,meddesi yoktur.Hem bak bu harfler ne kadar kolaylıkla ve yanlışsız yazılıyor ve okunuyor.Üstelikde öğrenilmeside kolay işte,biz bunu düşünerek ve garp asrını da kolaylıkla öğrenmek,bütün cihana lisanımızı kolaylıkla öğretebilmek için bu yeni alfabeyi kabul etmek istiyoruz.Buna ne dersiniz ?'' dediğinde ,hoca M.M. Özeren 'in cevabı kararlı ve kesin olur : ''çok güzel efendim,çok güzel diyecek bir şey yok Allah muvaffak etsin''
Bunun üzerine Gazi kendi el yazısınında bulunduğu kağıdı hocaya uzatarak,''Bu kağıt sende kalsın.Bir hatıram olsun,yeni harfleri öğren ve herkesi öğrenmeye teşvik et.Bir daha gelişimde seni böyle göreyim.'' Der.
Gerçekten de hoca M.M. Özeren ,bir yandan yeni Türk harflerini öğrenir,bir yandan da Ata'nın yüce dileğine uyarak Millet mekteplerinde öğretmenlik yaparak halka yeni yazıyı öğretir.(Hoca M.M. Özeren Ata'nın yazısını ömrünün en güzel anısı olarak madeni bir kutuda saklamıştır.Belge bu gün damadında bulunmaktadır.) Bu olay bile aslında Atatürk,halka rağmen devrimciydi diyenlerin suratlarına patlayan bir cevaptır.
(Atatürkçü düşünce ve yaşam tarzı..1982 Ankara)
Gazi Mustafa Kemal Eylül 1924'te Hamidiye kruvazörü ile Karadeniz gezisine çıkmıştır.Cumhurbaşkanı olarak ilk kez gelmektedir bu illere.Hamidiye 17 Eylül Çarşamba günü saat 18'de Rize limanına varır.Gemi daha uzaktan,Rize valisi,Komutanlar,İl ileri gelenleri tarafından karşılanır.Devlet başkanının gelişi top atışları ile bildirilir.Halk sokaklara boşanır.Geminin top atışlarına karşılık eski düğünlerde olduğu gibi halkta havaya silah atar.Kent taklarla donanmıştır,havanın yağmurlu olmasına rağmen yakın ilçelerden gelenler her yanı doldurmuştur.Gece fener alayları yapılır.Ertesi gün Gazi iki çeşmenin, bir caddenin açışını yapar.Dönüşte bir kalabalık onu beklemektedir.Yolu kesilir başında iki müftünün olduğu bir kalabalık tarafından.İşte olan,o zaman olur.
Rize ve Atina müftülerinin elinde Cumhurbaşkanına verilmek üzere hazırlanmış dilekçeler vardır.İlgililer okurlar dilekçeleri.Gazi sorar müftülerin ve arkaları sıra gelen halkın ne istediğiniMedreseler açılmalı,din öğretimi yapılmalı,laik öğretime geçilmemelidir! Gazi bunları öğrenince öfkeyle şunları söyler : ''Bu millet mektep yapmayacak mı? Şimdiye kadar geri kalmamızda en büyük amilin ne olduğunu bilmiyor musunuz? Hayır medreseler açılmayacaktır.İaşenizimi düşünüyorsunuz? Müsterih olun,ibadetinizle uğraşın bırakın bu milleti.Yoksa bu kararı veren mecliste sizden büyük alimler yokmu? Millet bildiği gibi yapacak''Sonra valiye döner : ''Bu adamlar burasını İran gibimi yapmak istiyorlar'' der.
Gene büyük gösteriler,bir bayram çoşkunluğuyle uğurlanır.Rize olayı üzerine aldığı bir kutlama telgrafına şöyle yanıt verir : ''Gezdiğim ve gördüğüm her yerde millet cehalet ve taassuba ilanı ilanı harp halindedir.Medeniyet ve teceddüt yolunda bir an kaybetmeye muvafakati yoktur.Paslı dimağların şuursuz tefevvuhları,aniden milletin müşterek ve müthiş feveranıyla bunalmaktadır.Bunu gözlerimle gördüm.
İşte gerçek halk adamı,ulus lideri,uygarlık öncüsü...Üç beş geri kafalının,onları izleyen bilinçsiz kalabalıkların etkisinde kalmayan,tam tersine uyanık davranışıyle yığınları aydınlatan,gericiliğin paslarından sıyıran devlet adamı böyle olur.Nabza şerbet vermek yerine,nabza yararlı kanı,yaratıcı gücü,çağın gerçeklerine uygun bilim verilerini sunmaktır bu.Milyonlarca insan Gazi'nin yolunda yürüyecektir,üç beş çıkarcı kişi kalabalıkları bir an için çevrelerine toplasalar da üstlerine gitmesini bilen aydınlık bir kafanın gücüyle yıkılırlar...Nitekim 19 Eylül günü Giresun'da Gazi'ye seslenen bir genç şöyle der konuşmasında :
''İstiklal harbinde şehit olanlar yalnız düşmandan değil saraydanda intikam aldılar.Asırlardan beri başımıza sade veraset kuvvetiyle bela kesilenlerden bizi kurtardığınız.Artık mukadderatımız Afrikalı bir dadının büyüttüğü,cahil bir han ve sultan elinde değildir.Şimdiki reisimiz siz ve Büyük Millet Meclisidir.Cumhuriyet bir taht ise biz gençler onun sehpasıyız.Biz kırılmadıktan sonra o düşmeyecektir.Ve üzerinde her zaman layık olan oturacaktır.Türk tarihinde artık kimse tufeyli yaşayamaz.Sizin büyük huzurunuzda bütün gençler yemin eder ki Ata'nın aleyhine hakimiyeti milliye ve Cumhuriyetin zararına hangi baş kalkarsa onu koparacağız.Velev o baş vatanı ve hakimiyeti milliyeyi bize verenlerden biri olsun.Saltanat'ı ferdiyenin mezarı TBMM 'in altındadır.Dirilmesinin ve hortlamasının ihtimali yoktur.Kalkmak isterse Milleti bütün ağırlığı ile üstünde,bizi bütün silahlarımızla karşısında bulacaktır.''
Buna gazi şu yanıtı verir: ''Bu sözlerinizle bütün memleket gençliğine tercüman olmaktasınız.Muharebe meydanlarında kanlarını akıtan şehitlerin ruhları bu sözleri işitmekle müsterih olmaktadır.Memleketin şuurlu ve zinde gençliği muvacehesinde hissettiğim bahtiyarlık büyüktür.''
Yaşanmış bir tarih yaprağı.Anlamlı bir olay.Atatürk devrimini,devrimcilerini tanımak,değerlendirmek için bir ölçü...Nereden nereye gelmişiz!1924'de bu günün politikacıları,bu günün liderleri daha yeni doğmuşlardı,ya üç beş yaşındaydılar,ya da daha dünyaya gelmemişlerdi.Yığınlara bol bol şerbet sunanlar,bilinçsiz yığınların hoşuna gitmeye çalışanlar,iktidara gelmek için Atatürk devrimlerinden ne kalmışsa hepsini ortadan kaldırmayı kabul edenler,bir yandan da hiç sıkılmadan Atatürk,Atatürk diye bağıranlar!..hepsi ortada!..Ama tarih de ortada,Atatürk devrimleri tarihi de belleklerde,kitaplarda..''Memleketin şuurlu ve zinde gençliği'' de ayakta,tetikte,nice bezmiş,umutsuz,yenik düşmüş sayılırsa sayılsın...
Oktay AKBAL
Atatürk yaşadı mı?,(Kasım 1975,varlık yayınları)
BİR ANI ...
Tarih :23 Ağustos 1928, Yer : Tekirdağ, Gün : Atatürk'üb Baş öğretmen olarak kara tahta başında milletine yeni harfler ile ders verdiği gün.
Tekirdağ bayram yeri gibi,Halk Ata'yı görmeye koşmuş.Sokaklar sel gibi akan insanlarla dopdolu ve Ata onların arasında yürüyor.
Bu sırada,kenarda bir köşede başında beyaz sarığı ile vakur bir şekilde oturan hoca Ata'nın gözüne ilişir. Atatürk ''Gelirmisiniz hoca efendi'' diyerek o'nu çağırır ve Atatürk ; hoca Mevlana Mustafa ÖZEREN'e ''Arap harfleri ile iyi okuyup eksiksiz yazabilirmisiniz ?'' diye sorunca hoca efendinin cevabı ''Evet Paşam'' olur.Bunun üzerine Atatürk kağıt ve kalem alır ve hocaya uzatarak eski yazı ile şu sureyi yazdırır : ''Vettini vezeytuni ve turi sinine ve hazel beledil emin lekat halaknel insana fi ahseni takvim sümme...'' Hoca söylenen sureyi büyük bir dikkatle kağıda geçirir(Hocanın yazısıda çok güzeldir) . Bunun üzerine Atatürk ''Hocam ,arap harfleri ile yazmayı ne kadar zamanda öğrendiniz ? Hoca : Epey uzun zamanda '' diyerek cevap verir.Bunun üzerine Atatürk kağıdı ve kalemi eline alarak bir kelimenin üzerini çizer ve ''Hocam ben bu yazdığını (Valtin,Valziton ) diyede okuyorum.Buna ne diyorsun?'' diye sorunca ,hoca Mevlana Mustafa ÖZEREN : ''Efendim bunun üstünü var,esresi var,şeddesi var,meddi var. Bunlar konulunca aslı gibi okunur '' Cevabını verir.Bunun üzerine Atatürk hocanın yazısının altına ,aynı sureyi yeni Türk harfleriyle yazar ve yanındakilerden bir kaçına okur.Arap harflerini bilen bilmeyen herkes yazıyı aynı şekilde okuyunca ''Görüyorsun ya hocam,bu harflerin şeddesi,meddesi yoktur.Hem bak bu harfler ne kadar kolaylıkla ve yanlışsız yazılıyor ve okunuyor.Üstelikde öğrenilmeside kolay işte,biz bunu düşünerek ve garp asrını da kolaylıkla öğrenmek,bütün cihana lisanımızı kolaylıkla öğretebilmek için bu yeni alfabeyi kabul etmek istiyoruz.Buna ne dersiniz ?'' dediğinde ,hoca M.M. Özeren 'in cevabı kararlı ve kesin olur : ''çok güzel efendim,çok güzel diyecek bir şey yok Allah muvaffak etsin''
Bunun üzerine Gazi kendi el yazısınında bulunduğu kağıdı hocaya uzatarak,''Bu kağıt sende kalsın.Bir hatıram olsun,yeni harfleri öğren ve herkesi öğrenmeye teşvik et.Bir daha gelişimde seni böyle göreyim.'' Der.
Gerçekten de hoca M.M. Özeren ,bir yandan yeni Türk harflerini öğrenir,bir yandan da Ata'nın yüce dileğine uyarak Millet mekteplerinde öğretmenlik yaparak halka yeni yazıyı öğretir.(Hoca M.M. Özeren Ata'nın yazısını ömrünün en güzel anısı olarak madeni bir kutuda saklamıştır.Belge bu gün damadında bulunmaktadır.) Bu olay bile aslında Atatürk,halka rağmen devrimciydi diyenlerin suratlarına patlayan bir cevaptır.
(Atatürkçü düşünce ve yaşam tarzı..1982 Ankara)