kuzay
Pesimist
- Katılım
- 2 Nis 2007
- Mesajlar
- 28,387
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Sözüne Sadık Ol
Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu İkinci Selim "Kıbrıs'ı alırsam bir camii yaptıracağım." dedikten sonra vaadini unutmuş, fakat bir gece rüyasında Hz. Muhammed Efendimiz:
"Ey Selim, sözüne sadık ol, vaat ettiğin camiyi buraya yaptıracaksın" diye parmağı ile Edirne'yi göstermiş. İşte bu sebepten Selimiye Camii serhat şehrinde yapılmış. Altı senede tamamlanarak 1575'te ibadete açılan bu caminin üç şerefesi, dört minaresi ve 999 penceresi vardır.
Caminin arsası rivayete göre eskiden lale bahçesiymiş. Bu arsanın sahibi olan yaşlı dede lalelerine kıyamadığı için cami yapılmasına gönlü razı olmamış. Sonunda ikna olunca bahçesinin devamlı sembolize edilmesi için caminin ortasındaki şadırvana lale motifinin yapılmasını şart koşmuş. Koca Mimar Sinan da ters lale motifi işlemiş. Bu motif burada bir lale bahçesi olduğunu, ters yapılışı ise sahibinin tersliğini simgelemektedir.
" Bu Devlet Öyle Bir Devlettir Ki..."
İnebahtı sonrasında Kaptan-ı Derya rütbesi verilen Kılıç Ali Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun esas teşkilatını pek bilmediğinden, yeniden büyük donanma inşa etme faaliyetleri sırasında, Vezir-i âzam Sokullu Mehmed Paşa'ya; "Tekne keşfi ve ihdası mümkündür. İlla, mesela iki yüz gemiye beş-altı yüz lenger(gemi direği), palamar ve ip ,her gemiye yelken ve diğerlerinin tedarikine imkan yoktur" deyince bütün bu faaliyeti durmadan tâkip ve idâre eden Sokullu, Kaptan Paşa'ya, Osmanlı İmparatorluğu'nun azâmet ve şâşasını gösteren şu tarihi cevabı verdi:
"Paşa hazretleri! Sen henüz bu Devlet-i Âliyye'yi bilmemişsin; bevallah böyle bilmiş ol ki, bu devlet ol devlettir ki; isterse bütün donanmanın lengerlerini(gemi direği) gümüşten, iplerini ibrişimden(ipek), yelkenlerini atlastan etmekte zorluk çekmez ve herhangi geminin halatını(âletler) ve yelkenini yetiştiremezsen minval(gidiş) üzere benden al! " deyince Kılıç Ali Paşa memnun olup; Vezir-i âzamın elini öptü.
"Âlimin Atının Ayağından Sıçrayan Çamur Bizim İçin Şereftir"
Sultan Selim Hân'ın sandukasının üstünde büyük âlim Ahmed İbni Kemal Paşa'nın kaftanı örtülüdür. Örtünün konması meşhur rivayette şöyle anlatılır: Sultan Selim Hân Mısır Seferi'ni tamamlayıp, Kahire'den Şam'a dönerken; yolda o sırada Anadolu Kadıaskerliği vazifesini yapan Ahmed İbni Kemâl Paşazâde'yi yanına çağırdı. Sohbet ederek giderlerken, İbni Kemâl'in atı birdenbire bir su çukuruna bastığı için Sultan Selim Hân'ın üstü başı ıslanıp, kaftanı çamur olur. Kemâl Paşa telaşa düşünce; azametiyle meşhur olan Sultan Selim Hân, "Bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur, benim için şereftir. Öldüğüm zaman bu kaftanı böylece sandukanın üstüne koysunlar!" deyip, sırtından kaftanı çıkarıp, saklattı.
Karalar Tükendi, Suya Sürdük At!...
6 Nisan 1453 Cuma günü İstanbul kuşatması başlamasına rağmen, ilerleyen günlerde bir netice alınamamıştı. İşte bu sıralarda, Fatih Sultan Mehmed Hân dahiliğini bir defa daha göstermiş, 72 parçalık Türk donanması 21-22 Nisan Pazar günü gecesi karadan yürütülerek Haliç'e indirilmişti. Aslında bu olay, akıllara durgunluk verecek şekilde azâmetli bir işti.
1750 metre civarında uzunluğu olan bu güzergâhın büyük bir kısmı ağaçlık, çalılık ve üstelik büyük yokuş ve inişlerle dolu idi. Çalılıkların temizlenmesi için Bizanslı esirler çalıştırılmıştır. Karadan gemi naklinin bilhassa inişlerde çok zor olduğu, çok ince hesaplara dayandığı, birçok yerde kayıtlıdır.
Kanuni'nin Belgrad Kadısına Gönderdiği Ferman
Kanuni Sultan Süleyman, 1389 yılında Kosova Savaşı ile fethedilen Arnavutluğa bağlı, Belgrad Bölgesi’nde yaşayan halkın haklarının korunması için, 1558 yılında Belgrad Kadısı’na gönderdiği "İnsan Hakları Fermanı" nda şöyle buyurmaktadır:
"Devlet askerleri (Sipahiler), biçilmeyip el ile yolunan ottan zorla vergi alırlar imiş, kaldırdım. Askerler, ev yakınında bulunan bağ, bahçe ve bostanlardan yemeklik için üretim yapanlardan para almak isterler imiş, almasınlar, yasakladım. Boş yerlere tarla açanlardan, ihya edenlerden vergi alınmasın. Nehir üzerlerindeki dolap ve karaca değirmenler, yeni yapılmış olsalar dahi fazla vergi alınmasın. Askerler, tarla ürünlerini satmak için, halka pazar yerine götürmelerini isterler imiş, pazara götürülmesin, teklif dahi edilmesin. Askerler ‘boyunduruk hakkı’ diye vergi almasınlar. Askerler savaşa gitseler, geride kalan mallarını köy halkından güvenilir adamlar korusunlar. Yeni evlenen yeniçerilerden ‘gerdek hakkı' diye vergi alınır imiş, bundan böyle alınmasın. Savaş esnasında bile askerler eve girip arı kovanlarına dokunmasınlar ve yerleştiği yerde, evleri önünde, sancakları altında kendi geçimleri için ürettikleri arı kovanından dahi vergi alırlar imiş. Onu dahi göresin. Başka kovanlık olmayıp, evleri yanında ve sancakları altında olan kovandan dahi vergi aldırmayasın. Kovan hakkı bahanesi ile askerler savaş esnasında bile bu bahaneyle evlere girmekten men eylensin. Bu husus için şikayet ettirmeyesin."
"Baykuştan Pervamız Yok; Biz Şahinler Sürüsüyüz!"
Rumeli Hisarı'nın inşa planının bizzat Fatih Sultan Mehmed tarafından çizildiği rivayeti kuvvetlidir. Hisarın kerestesi İzmit'ten, kireci Şile bölgesinden getirilmiş, 1000 taşçı ustası, 5 bin işçi, 10 bin civarında yamak çalıştırılmıştır. Vezirlerin, sırtında taş taşıyarak yapılmasına emekleri geçmiş; ayrıca bazı burçların yapım masrafını işçi ücretleri dahil vezirler üzerine almışlardır.
Rumeli Hisarı'nın inşası esnasında Bizans İmparatoru elçi göndererek "Kendi toprakları üzerine kale yapılmasının dostluğa ve ahde vefa'ya uymadığını" bildirir. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed elçiye; "Var git kralına söyle! O, rahmetli babam zamanında ahdi çok defa bozmuştu. Arada ahid mi kaldı ki vefa'dan bahseder. Biz bu topraklara hisar yaparız, toprak elçi göndermekle kurtarılmaz. Eğer bu topraklar onunsa gelip kurtarsın" diyerek niyetini az çok bildirmiştir.