-Ölüm hep aklımda ama kimseyle konuşamıyorum.
O başını kaldırmadan gözpınarlarımda biriken yaşları saklamalıyım. Hemen ayağa fırladım, onun gözlerimi göremeyeceği bir şekilde rastgele bir iki adım attım;
-Yahu şuraya arkadaşlarımızı görelim, biraz sohbet edelim, neşelenelim diye geldik, hanfendinin yaptığına bak. Ben hüzünleneceksem, ağlayacaksam buraya niye geleyim, oturur evimde de ağlarım.
Gözlüğümü temizler gibi yapıp, gözlerimi sildim.
-Çok zor Ümit. Ailem üzülmesin diye hep mutlu rolü oynuyorum. Onlar da rol yapıyor, ölüm kelimesi bu evde yasak. Oysa içimde bir his , gittikçe ölüme yaklaştığımı söylüyor.
Artık durumu kurtaramayacağımı, o istemediğim konuların açılacağını görüyordum. Son bir kez çırpındım;
-O içindeki his öyle şeyler söyleyeceğine başka şeyler söylese ya. Ne bileyim şarkı söylesin, fıkra anlatsın.
-Ölüm kimin için zordur?
Omuzlarım düştü;
-Pes etmeyeceksin değil mi?
-Ölüme mi?
-Ölüme zaten pes etmen yasak. Ölüm konusunu açmaman için uğraşmama pes etmeyecek misin, diyorum.
-Hayır, kimseyle konuşamıyorum. Konuşamamak, paylaşamamak ne kadar zor biliyor musun sen?
- .
-Ölüm kimin için zordur?
-Ölen için mi?
-Öleceğini biliyorsa tabii. Ben en çok kimin için diyorum, ölen için mi, kalan için mi?
Ölene aşık olan için demek isterdim, diyemedim.
-Herhalde geride kalan içindir.
-En çok kimin için.
-Anne-baba içindir herhalde.
-Kardeşler.
-Ya tabii onlar da üzülür ama gün gelir acıları hafifler. Oysa anne baba. Ah..Nijadı bilir misin ?
- Recaizade Mahmud Ekremin Ölen çocuğu için yazdığı şiir değil mi?
-Evet.
-Hatırlıyorsan okusana;
-Şöyle bir iç çektim, her okuyuşumda içerimi dağlayan şiiri okumaya başladım.
Ah Nijad!
Hasret beni cayır cayır yakarken
Bedenimde buzdan bir el yürüyor.
Hayaline çılgın çılgın bakarken
Kapanası gözümü kan bürüyor.
Dağda kırda rasgetirsem bir dere
Gözyaşlarım akıtarak çağlarım.
Yollardaki ufak ufak izlere
Senin sanıp bakar bakar ağlarım.
Güneş güler, kuşlar uçar havada,
Uyanırlar nazlı nazlı çiçekler..
Yalnız mısın o karanlık yuvada?
Yok mu seni bir kayırır, bir bekler?
Can isterken hasret odiyle yansın,
Varlık beni alil alil sürüyor.
Bu kaygıya yürek nasıl dayansın?
Bedenciğin topraklarda çürüyor!
Bu ayrılık bana yaman geldi pek,
Ruhum hasta, kırık kolum kanadım.
Ya gel bana, ya oraya beni çek,
Gözüm nuru oğulcuğum, Nijad'ım!
İçerimi eriten bir şiir. Gencecik bir çocuk ölümü ve onu çok seven babasının yazdığı şiir.
Gözlerine baktım, biran ikimiz de daldık. Sanki onun ölümünü ve sonrasını yaşıyor gibiydik. O konuştu;
-Desene en rahat olan, ölen.
-Senin bu sözünü eski bir düşünür biraz daha açmış; Ölümden niye korkayım ki; ben varken o yok, o geldiğinde ise ben gitmiş olacağım
-Bu sözü bir yere yazayım, bu açıdan düşününce ölüm kolaylaşıyor.
Az da olsa hüznün dağıldığını görünce konuyu değiştirdim;
-Peki Ilgaza gitme konusunda kararınız ne oldu.
-İzin çıktı. Önce annem gelecek benimle, sonra da izin alıp ablam.
-Sevindim.
-Sen ne kadar kalacaksın?
-Sizi bıraktıktan sonra döneceğim.
-Öyle mi?
-Hemen sevinme, izinde olan arkadaşlar var, onlar dönünce ben de izin alıp geleceğim.
-Yalnız bir şartı var annemle babamın.
-Hayırdır?
-Sana güvenip gönderiyorlar. Bana gözün gibi bakacaksın.
Gözlüklerimi işaret ettim;
-Merak etme dört gözle bakarım.
-Ne zaman gideriz?
-Pazartesi gidebiliriz. Pazartesi gece nöbetinden çıkıyorum, Salı sabahına kadar boşum.
Elindeki kitabı bıraktı. Kötü bir şeyden bahsedecek gibi bir tavırla bana baktı;
-Şiirlerini okudum.
-Hepsini mi? Ben bile hepsini okumaya dayanamadım, sadece yazdım.
-Ben hüzünlü şiirler yazdığımı söylemiştim ama seninkiler daha beter. Hep kırık bir kalp, kasvetli akşamlar, platonik, umutsuz aşklar.
-Yine mi hüzüne geçiyoruz? Şiir işte canım. Aaa sen de ciddiye mi alıyorsun?
-Hepsinde bir gerçeklik payı var gibi.
-Olur mu canım; bir şiirde , Ta..bulutlardan yere düşmüşüm, bir baktım ki ölmüşüm. Desem gerçek mi olur.
-Unutma az çok ben de şiir yazdım. Şair, düşündüklerini, hissettiklerini bazen yaşamış gibi yazar, bazen de benzetmelerle anlatır. Mesela sevdiğin bir kızın gülüşüyle kendini bulutlarda hissetmiş, sonra da sevdiğini başkasıyla görüp kendini bulutlardan yere düşmüş, hatta ölmüş gibi hissetmiş olabilirsin. Değil mi ?
-Aslında evet, eveeet ama şey, şey yani.
-Mesela şu Geç-me adlı şiirin.
-Ha o mu? Bırak şunu yahu. Ne hece vezni ne kafiye var. Laf olsun diye karalamışım işte.
-Bana bazı yaşanmış şeylerin yansıması gibi geldi. Bazı cümleler, bunun yaşanmadan yazılamayacağını sanki zorla gösteriyor. Bak birkaç satırını okuyayım, belki unutmuşsundur.
Gel-geç yine, ben umut içinde bekleyim,
Sen yine görmemezlikten gel...
...
Yine yollarımdan geç,
Yine kahrolarak yüzüne bakayım,
Şimşekler çaksın gözlerinde yine
...razıyım.
..
Hoşuna gidiyorsa eğer, ben yine bekleyim
...sen yine geç-me.
Şiirin son kısmını okurken Mehtap geldi. Hemen atıldım;
-Kurtar beni Mehtap bu işkenceden. Tek ümidimsin.
Mehtap gülümseyerek kardeşine baktı;
-Ne o şarkı mı filan mı söyledin?..
alintidir..
O başını kaldırmadan gözpınarlarımda biriken yaşları saklamalıyım. Hemen ayağa fırladım, onun gözlerimi göremeyeceği bir şekilde rastgele bir iki adım attım;
-Yahu şuraya arkadaşlarımızı görelim, biraz sohbet edelim, neşelenelim diye geldik, hanfendinin yaptığına bak. Ben hüzünleneceksem, ağlayacaksam buraya niye geleyim, oturur evimde de ağlarım.
Gözlüğümü temizler gibi yapıp, gözlerimi sildim.
-Çok zor Ümit. Ailem üzülmesin diye hep mutlu rolü oynuyorum. Onlar da rol yapıyor, ölüm kelimesi bu evde yasak. Oysa içimde bir his , gittikçe ölüme yaklaştığımı söylüyor.
Artık durumu kurtaramayacağımı, o istemediğim konuların açılacağını görüyordum. Son bir kez çırpındım;
-O içindeki his öyle şeyler söyleyeceğine başka şeyler söylese ya. Ne bileyim şarkı söylesin, fıkra anlatsın.
-Ölüm kimin için zordur?
Omuzlarım düştü;
-Pes etmeyeceksin değil mi?
-Ölüme mi?
-Ölüme zaten pes etmen yasak. Ölüm konusunu açmaman için uğraşmama pes etmeyecek misin, diyorum.
-Hayır, kimseyle konuşamıyorum. Konuşamamak, paylaşamamak ne kadar zor biliyor musun sen?
- .
-Ölüm kimin için zordur?
-Ölen için mi?
-Öleceğini biliyorsa tabii. Ben en çok kimin için diyorum, ölen için mi, kalan için mi?
Ölene aşık olan için demek isterdim, diyemedim.
-Herhalde geride kalan içindir.
-En çok kimin için.
-Anne-baba içindir herhalde.
-Kardeşler.
-Ya tabii onlar da üzülür ama gün gelir acıları hafifler. Oysa anne baba. Ah..Nijadı bilir misin ?
- Recaizade Mahmud Ekremin Ölen çocuğu için yazdığı şiir değil mi?
-Evet.
-Hatırlıyorsan okusana;
-Şöyle bir iç çektim, her okuyuşumda içerimi dağlayan şiiri okumaya başladım.
Ah Nijad!
Hasret beni cayır cayır yakarken
Bedenimde buzdan bir el yürüyor.
Hayaline çılgın çılgın bakarken
Kapanası gözümü kan bürüyor.
Dağda kırda rasgetirsem bir dere
Gözyaşlarım akıtarak çağlarım.
Yollardaki ufak ufak izlere
Senin sanıp bakar bakar ağlarım.
Güneş güler, kuşlar uçar havada,
Uyanırlar nazlı nazlı çiçekler..
Yalnız mısın o karanlık yuvada?
Yok mu seni bir kayırır, bir bekler?
Can isterken hasret odiyle yansın,
Varlık beni alil alil sürüyor.
Bu kaygıya yürek nasıl dayansın?
Bedenciğin topraklarda çürüyor!
Bu ayrılık bana yaman geldi pek,
Ruhum hasta, kırık kolum kanadım.
Ya gel bana, ya oraya beni çek,
Gözüm nuru oğulcuğum, Nijad'ım!
İçerimi eriten bir şiir. Gencecik bir çocuk ölümü ve onu çok seven babasının yazdığı şiir.
Gözlerine baktım, biran ikimiz de daldık. Sanki onun ölümünü ve sonrasını yaşıyor gibiydik. O konuştu;
-Desene en rahat olan, ölen.
-Senin bu sözünü eski bir düşünür biraz daha açmış; Ölümden niye korkayım ki; ben varken o yok, o geldiğinde ise ben gitmiş olacağım
-Bu sözü bir yere yazayım, bu açıdan düşününce ölüm kolaylaşıyor.
Az da olsa hüznün dağıldığını görünce konuyu değiştirdim;
-Peki Ilgaza gitme konusunda kararınız ne oldu.
-İzin çıktı. Önce annem gelecek benimle, sonra da izin alıp ablam.
-Sevindim.
-Sen ne kadar kalacaksın?
-Sizi bıraktıktan sonra döneceğim.
-Öyle mi?
-Hemen sevinme, izinde olan arkadaşlar var, onlar dönünce ben de izin alıp geleceğim.
-Yalnız bir şartı var annemle babamın.
-Hayırdır?
-Sana güvenip gönderiyorlar. Bana gözün gibi bakacaksın.
Gözlüklerimi işaret ettim;
-Merak etme dört gözle bakarım.
-Ne zaman gideriz?
-Pazartesi gidebiliriz. Pazartesi gece nöbetinden çıkıyorum, Salı sabahına kadar boşum.
Elindeki kitabı bıraktı. Kötü bir şeyden bahsedecek gibi bir tavırla bana baktı;
-Şiirlerini okudum.
-Hepsini mi? Ben bile hepsini okumaya dayanamadım, sadece yazdım.
-Ben hüzünlü şiirler yazdığımı söylemiştim ama seninkiler daha beter. Hep kırık bir kalp, kasvetli akşamlar, platonik, umutsuz aşklar.
-Yine mi hüzüne geçiyoruz? Şiir işte canım. Aaa sen de ciddiye mi alıyorsun?
-Hepsinde bir gerçeklik payı var gibi.
-Olur mu canım; bir şiirde , Ta..bulutlardan yere düşmüşüm, bir baktım ki ölmüşüm. Desem gerçek mi olur.
-Unutma az çok ben de şiir yazdım. Şair, düşündüklerini, hissettiklerini bazen yaşamış gibi yazar, bazen de benzetmelerle anlatır. Mesela sevdiğin bir kızın gülüşüyle kendini bulutlarda hissetmiş, sonra da sevdiğini başkasıyla görüp kendini bulutlardan yere düşmüş, hatta ölmüş gibi hissetmiş olabilirsin. Değil mi ?
-Aslında evet, eveeet ama şey, şey yani.
-Mesela şu Geç-me adlı şiirin.
-Ha o mu? Bırak şunu yahu. Ne hece vezni ne kafiye var. Laf olsun diye karalamışım işte.
-Bana bazı yaşanmış şeylerin yansıması gibi geldi. Bazı cümleler, bunun yaşanmadan yazılamayacağını sanki zorla gösteriyor. Bak birkaç satırını okuyayım, belki unutmuşsundur.
Gel-geç yine, ben umut içinde bekleyim,
Sen yine görmemezlikten gel...
...
Yine yollarımdan geç,
Yine kahrolarak yüzüne bakayım,
Şimşekler çaksın gözlerinde yine
...razıyım.
..
Hoşuna gidiyorsa eğer, ben yine bekleyim
...sen yine geç-me.
Şiirin son kısmını okurken Mehtap geldi. Hemen atıldım;
-Kurtar beni Mehtap bu işkenceden. Tek ümidimsin.
Mehtap gülümseyerek kardeşine baktı;
-Ne o şarkı mı filan mı söyledin?..
alintidir..