T.Bag
Banned
- Katılım
- 9 Nis 2009
- Mesajlar
- 210
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
VATANSIZLAR
Uluslararası Hukuk okurken ” Vatansızlar ” kavramı ilgimi çekmişti.. Bu tanım kapsamındaki insanlara o zaman da sonra da hep acımışımdır. Kendi vatanım ve milletimden gururlandığım için bu insanların ne kadar önemli bir duygudan yoksun olduklarını düşünmüşümdür hep. Yasal sıkıntıları da cabası.
Kurtuluş mücadelemizi incelerken, Ali Kemal gibi; vatan sevgisinden yoksun, sözde aydın vatandaşların varlığı da hayretime neden olmuştu. Şimdilerde ise medyada ve topluma kolayca ulaşan entelektüel kesimde bunlar o kadar çoğalmışlar ki hangisine şaşacağımı şaşırıyorum.
Fırsat buldukça kendi görüşüme aykırı medyayı da izlerim. Farklı düşünenleri de öğrenmeye çalışırım. Zaman Gazetesi’nde dikkatimi çeken yazarlardan birisi de Mümtaz’er Türköne’dir. ABD’ye kaçarak din ve vicdan sömürüsünü oradan yöneten, müftülük sınavından yeterli not alamayan imam FETO’nun buyruğuyla çıkarılan, yüzbinlerce adet bedava dağıtılan gazetenin yazarlarından biridir.. Eşi AKP milletvekili olan bu zat, Mart ayı yazılarının çoğunluğunu TSK’ne ayırmış. Misyonu bu olmalı. Çok adil, tarafsız ve sorumluluk bilinci! ile pek çok eleştiriler yöneltmiş. Konuları ve söylediklerini yazıp yanıtlasam sayfalara sığmaz. Onun savlarına kısa yanıtlar vermeyi ve her bir savının hangi yazısında olduğunu da dipnotlarla belirtmeyi düşündüm. Başlayalım.
28 Şubat’ta yapılan, askerin günlük siyaseti en ince ayrıntılarına kadar düzenlemesi değildir. Laiklik ilkesine veya Cumhuriyetin temel değerlerini oluşturan diğer ilkelere sahip çıkmak, bu ülke vatandaşlarının her birinin bireysel ve her kurumun da kurumsal sorumluluğudur. TSK’nin yaptığı da budur. Önemli olan yapılan işlemin hukuk kuralları içinde kalmasıdır. Bizans entrikasını ise, askerler değil bu ilkeleri çiğneyenler çevirmiştir. O tarihlerdeki olayları bir inceleyiverin, görürsünüz.
Askerler, siyasete daha fazla dokunmak için değil siyasetin temiz ellerde yapılmasını arzuladıkları için dokunulmazlıkların kaldırılmasını istemektedir. Bunu isteyen sadece askerler de değildir. 2002 seçimleri öncesi ise, konuyu en çok dile getiren bizzat Tayyip Bey idi. “Dokunulmayan orgenerallere karşı, halkı temsil eden milletvekilinin dokunulmazlığını savunma” iddiası altında hırsızlık ve yolsuzlukların savunulduğu da en iyi milletvekilleri ve eşlerince bilinir. TSK, kuvvet komutanlığı yapmış bir oramirale dokunalı çok olmadı, unutulmamıştır…( 1 )
“Darbe yapma eğilimi, yoksul ailelerden gelen sınıf atlamış komutanların marijinal eğilimidir” demek, Türk toplumunu tanımamaktır. Türkiye Cumhuriyeti; sınıfsız ve imtiyazsız bir toplumdan oluşmaktadır.
“Ortalama bir subay ekonomi ve siyasette çok kolay akıl dışına çıkabilirmiş.” Önce, “ortalama subay” ne demektir? İnsanın ortalaması alınmaz. Her birey kendine özgü bir varlıktır. Ekonomide akıldışılığı nasıl ölçer bu zevat bilmem ama, bu ülkeyi ne ekonomistler yönetti de nerelere geldik. Balık hafızası olmayanlar anımsarlar. Şimdilerde de, biri İngiliz vatandaşı, diğeri kendine özel koruma yasaları çıkaran iki bakan ne kadar iyi yönettiler ki ekonomiyi ülke IMF’ nin kuyruğuna takılmış durumda.
Arınç gibi, asker çocuğu imiş bu şahıs. Ne çocuğu olduğu değil, insanın kendinin ne olduğudur önemli olan. ( 2 )
“Paşaların emekli olunca boşluğa düşmemek ve iktidar hırsı yüzünden darbe planladıklarını” söylemek ne kadar yüzeysel bir bakış açısının ürünü değil mi? Ülkenin bekası, birlik ve bütünlüğü bir tarafa, yeter ki generalin iktidarı devam etsin… Koltuk sevdalısı, maddi çıkar savaşçısı nice siyasetçiler dururken askere atılan bu çamur iz bile bırakmaz. ( 3 )
Askeri yönetimler, uluslararası destek için milli çıkarları peşkeş çekermiş. Örnek, Rogers Planı. O plan ile, hava sahasının kontrolunda Yunanisatan’a karşı dezavantajlı duruma düştük, hataydı, doğrudur. Daha dün ( 4 Mart ) ne oldu? Nato Genel Sekreterliği’ni istemediğimiz şahsı neden kabul ettik? Obama garanti verdi. Danimarka Başbakanı, ROJ TV’ nin yayınını engellemeye çalışacakmış… Çalışacakmış, engelleyecekmiş değil. İslam aleminden de “karikatür özürü” dileyecekmiş. Ne kadar da önemli!..Türkiye, islam aleminin temsilcisi veya halifesi ya… Olli REHN, AB üyeliğimizi tehdit unsuru olarak kullanırken DAVOS Kahramanı’nın dili neredeydi? Devletin ve milletin onurunu peşkeş çekenler neden saygın kişidir, sırf sivil oldukları için mi? Dün bunlar olurken, daha önce ne tavizler verildiğini biliyor musunuz? “Deliğe süpürmeyin, kullanın” diyenler kimlerdi? Askeri yönetimin temsilcileri mi idiler? Irak’a girmeme karşılığı neler alınıp- verildi.? Obama geliyor, Bush’ a defalarca gidildi, neler konuşuldu, ne tavizler verildi, milli çıkarlarımız için ne sağlandı ? Kim biliyor? Askerin Rogers’ a ne kaptırdığı belli, ya “HEP BEN” diyen siyasiler neler kaptırdılar.?
“Mondros’ta ordumuzu lağvettik.” diyen, kimin adına konuşur acaba? İşgal güçleri adına mı, onlarla işbirliği içinde olan padişah adına mı? Çünkü Türk ordusu tarafımızdan lağvedilmemiştir. Zorla lağvettirilmiştir. ( 4 )
“Kürt sorunundaki ağır bedelin nedeni generallerin getirdiği Kürtçe yasağı” imiş. Tarihe bakarlar mı acaba, kaç Kürt isyanı olmuş, ilk isyan ne zaman olmuş? Generaller o zaman ne yapmış, siyasiler ne yapmış? Bu savı da doğru sayalım. 2002′de marijinal seviyede olan terörü yükselten nedir? Ne yapmıştır veya yapamamıştır şu darbeci generaller? “Ne kadar kan akarsa aksın, özgürlük mücadelemiz devam edecek” sözlerini de generaller mi söyletiyor?
“Tarihte halkımız her sınavdan yüzünün akıyla çıkmış, aynı sonuç generaller için geçerli mi imiş?” Geçerli olmayanları sıralasalar da öğrensek. Halkımız da tanısa generallerini.
“Generallerin ehliyeti ve liyakati konusunda giderek büyüyen bir endişe yok muymuş? “Bu endişe kimlerdedir, sebebi nedir, ne gibi çözüm yolları düşünülmektedir? Bunu söyleyen ve yazanın ehliyeti nedir? Kim ölçmüştür? Bir generalle yarım saat- bir saat aynı ortamı paylaşıp herhangi bir konuda fikir alış- verişinde bulunmuş mudur? Asker olan babasından generaller hakkında ne gibi bilgiler almıştır? Türk Silahlı Kuvvetlerindeki eğitim ve öğretimin, içinde bulunduğumuz zaman diliminde bile içerde ve dışarda örnek oluşturduğu bilinmekte midir? General seviyesi dahil her seviyede subay ve astsubayın eğitimlerini tazeleyici önlemler ve yöntemler hiç araştırılmış mıdır? “Ben yazdım oldu!” ile olmuyor artık. Vatandaş da irdeliyor. Soruyor. Adalet Bakanı’na “Deniz feneri ne oldu?” diyen vatandaşımızın tepkisi görülmedi mi? Herkes, cami imamına uyar gibi her sözün ve yazının ardına takılmıyor artık.
Bir de, Karadayı Paşa’nın örnek gösterdiği, Fransa ve İsviçre halkının kültür düzeyinden yola çıkılarak, “O ülkelerin generalleri ile bizim generallerimizden hangisinin entelektüel düzeyi yüksek? ” diye soruluyor. Bizim subaylarımızdan da Fransa Akademisi’nde eğitime gidenler vardır. Onların konu kapsamları bilinmektedir. Çok rahat yanıtlayabilirim ki, Türk subayı onlardan hiç aşağı değildir. Hatta çok yönden daha iyidir. Fransız generalleri ile karşılaştırmaya giderseniz, pek çok savaşta teslim olmalarından dolayı fıkralara konu olmuş birileri ile Türk kahramanlığını karşılaştırmış olursunuz. Sonuç sizi vurur. Hele İsviçre derseniz; tarafsız konumdaki bir avuç ülkenin iki-üç askeri ile mukayesenin konusu bile olamaz.
Hele bir sav var ki akıllara şifa. Orduya güven varmış ama generallere yokmuş. Gülsünler de boşa gitmesin..Türk Ordusu erden generale bütünlüğü ile bir kurumdur. İyi yönetilemeyen bir orduya güven duymak da ancak cehalet göstergesi olabilir.( 5 )
Vatansızlarla başlamıştım yazıma. Uluslararası hukukun öğretemediği başka bir tanımı da olmalı bu terimin. Adı belirli bir vatanın sınırları içinde yaşayan, o ülkedeki insanlarla aynı hak ve nimetlerden yararlanan ama buna zerre değer vermeyen insanlar için de özel bir tanım olmalı. Vatan yerine bir kadını sevmenin, hatta bir kadının iki memesinin karşılığında satmaya hazır olmanın doğruluğunu söyleyeler için de. Vatandaşların yıllarca süren uğraşları sonucu elde edilmiş değerleri gözünü kırpmadan satanlar için de? Satılan varlıkların nasıl ve kimler tarafından kazanıldığını görmezden gelen hatta aşağılayanlar için de? Özetle, Türk Bayrağının renginin anlamını bilmeden onun gölgesinde yaşayan herkesi için yeni “VATANSIZLAR” tanımları gerekmektedir.
Haftaya kadar vatan sevgisiyle, insan sevgisiyle, sağlıkla, umutla ve mutlulukla kalın sayın okurlar.
Naci BEŞTEPE
( 1 ) ZAMAN 3 MART 2009 ; Genelkurmay başkanına “dokunmak”
( 2 ) ZAMAN 15 MART 2009 ; Bülent Arınç mı haklı Genelkurmay mı?
( 3 ) ZAMAN 20 MART 2009 ; Şöyle bir duruş paşam..
( 4 ) ZAMAN 19 MART 2009 ; Orduyu kapatsak mı?
( 5 ) ZAMAN 24 MART 2009 ; Cahil halkın generalleri.
http://www.ilk-kursun.com/2009/04/vatansizlar/
Uluslararası Hukuk okurken ” Vatansızlar ” kavramı ilgimi çekmişti.. Bu tanım kapsamındaki insanlara o zaman da sonra da hep acımışımdır. Kendi vatanım ve milletimden gururlandığım için bu insanların ne kadar önemli bir duygudan yoksun olduklarını düşünmüşümdür hep. Yasal sıkıntıları da cabası.
Kurtuluş mücadelemizi incelerken, Ali Kemal gibi; vatan sevgisinden yoksun, sözde aydın vatandaşların varlığı da hayretime neden olmuştu. Şimdilerde ise medyada ve topluma kolayca ulaşan entelektüel kesimde bunlar o kadar çoğalmışlar ki hangisine şaşacağımı şaşırıyorum.
Fırsat buldukça kendi görüşüme aykırı medyayı da izlerim. Farklı düşünenleri de öğrenmeye çalışırım. Zaman Gazetesi’nde dikkatimi çeken yazarlardan birisi de Mümtaz’er Türköne’dir. ABD’ye kaçarak din ve vicdan sömürüsünü oradan yöneten, müftülük sınavından yeterli not alamayan imam FETO’nun buyruğuyla çıkarılan, yüzbinlerce adet bedava dağıtılan gazetenin yazarlarından biridir.. Eşi AKP milletvekili olan bu zat, Mart ayı yazılarının çoğunluğunu TSK’ne ayırmış. Misyonu bu olmalı. Çok adil, tarafsız ve sorumluluk bilinci! ile pek çok eleştiriler yöneltmiş. Konuları ve söylediklerini yazıp yanıtlasam sayfalara sığmaz. Onun savlarına kısa yanıtlar vermeyi ve her bir savının hangi yazısında olduğunu da dipnotlarla belirtmeyi düşündüm. Başlayalım.
28 Şubat’ta yapılan, askerin günlük siyaseti en ince ayrıntılarına kadar düzenlemesi değildir. Laiklik ilkesine veya Cumhuriyetin temel değerlerini oluşturan diğer ilkelere sahip çıkmak, bu ülke vatandaşlarının her birinin bireysel ve her kurumun da kurumsal sorumluluğudur. TSK’nin yaptığı da budur. Önemli olan yapılan işlemin hukuk kuralları içinde kalmasıdır. Bizans entrikasını ise, askerler değil bu ilkeleri çiğneyenler çevirmiştir. O tarihlerdeki olayları bir inceleyiverin, görürsünüz.
Askerler, siyasete daha fazla dokunmak için değil siyasetin temiz ellerde yapılmasını arzuladıkları için dokunulmazlıkların kaldırılmasını istemektedir. Bunu isteyen sadece askerler de değildir. 2002 seçimleri öncesi ise, konuyu en çok dile getiren bizzat Tayyip Bey idi. “Dokunulmayan orgenerallere karşı, halkı temsil eden milletvekilinin dokunulmazlığını savunma” iddiası altında hırsızlık ve yolsuzlukların savunulduğu da en iyi milletvekilleri ve eşlerince bilinir. TSK, kuvvet komutanlığı yapmış bir oramirale dokunalı çok olmadı, unutulmamıştır…( 1 )
“Darbe yapma eğilimi, yoksul ailelerden gelen sınıf atlamış komutanların marijinal eğilimidir” demek, Türk toplumunu tanımamaktır. Türkiye Cumhuriyeti; sınıfsız ve imtiyazsız bir toplumdan oluşmaktadır.
“Ortalama bir subay ekonomi ve siyasette çok kolay akıl dışına çıkabilirmiş.” Önce, “ortalama subay” ne demektir? İnsanın ortalaması alınmaz. Her birey kendine özgü bir varlıktır. Ekonomide akıldışılığı nasıl ölçer bu zevat bilmem ama, bu ülkeyi ne ekonomistler yönetti de nerelere geldik. Balık hafızası olmayanlar anımsarlar. Şimdilerde de, biri İngiliz vatandaşı, diğeri kendine özel koruma yasaları çıkaran iki bakan ne kadar iyi yönettiler ki ekonomiyi ülke IMF’ nin kuyruğuna takılmış durumda.
Arınç gibi, asker çocuğu imiş bu şahıs. Ne çocuğu olduğu değil, insanın kendinin ne olduğudur önemli olan. ( 2 )
“Paşaların emekli olunca boşluğa düşmemek ve iktidar hırsı yüzünden darbe planladıklarını” söylemek ne kadar yüzeysel bir bakış açısının ürünü değil mi? Ülkenin bekası, birlik ve bütünlüğü bir tarafa, yeter ki generalin iktidarı devam etsin… Koltuk sevdalısı, maddi çıkar savaşçısı nice siyasetçiler dururken askere atılan bu çamur iz bile bırakmaz. ( 3 )
Askeri yönetimler, uluslararası destek için milli çıkarları peşkeş çekermiş. Örnek, Rogers Planı. O plan ile, hava sahasının kontrolunda Yunanisatan’a karşı dezavantajlı duruma düştük, hataydı, doğrudur. Daha dün ( 4 Mart ) ne oldu? Nato Genel Sekreterliği’ni istemediğimiz şahsı neden kabul ettik? Obama garanti verdi. Danimarka Başbakanı, ROJ TV’ nin yayınını engellemeye çalışacakmış… Çalışacakmış, engelleyecekmiş değil. İslam aleminden de “karikatür özürü” dileyecekmiş. Ne kadar da önemli!..Türkiye, islam aleminin temsilcisi veya halifesi ya… Olli REHN, AB üyeliğimizi tehdit unsuru olarak kullanırken DAVOS Kahramanı’nın dili neredeydi? Devletin ve milletin onurunu peşkeş çekenler neden saygın kişidir, sırf sivil oldukları için mi? Dün bunlar olurken, daha önce ne tavizler verildiğini biliyor musunuz? “Deliğe süpürmeyin, kullanın” diyenler kimlerdi? Askeri yönetimin temsilcileri mi idiler? Irak’a girmeme karşılığı neler alınıp- verildi.? Obama geliyor, Bush’ a defalarca gidildi, neler konuşuldu, ne tavizler verildi, milli çıkarlarımız için ne sağlandı ? Kim biliyor? Askerin Rogers’ a ne kaptırdığı belli, ya “HEP BEN” diyen siyasiler neler kaptırdılar.?
“Mondros’ta ordumuzu lağvettik.” diyen, kimin adına konuşur acaba? İşgal güçleri adına mı, onlarla işbirliği içinde olan padişah adına mı? Çünkü Türk ordusu tarafımızdan lağvedilmemiştir. Zorla lağvettirilmiştir. ( 4 )
“Kürt sorunundaki ağır bedelin nedeni generallerin getirdiği Kürtçe yasağı” imiş. Tarihe bakarlar mı acaba, kaç Kürt isyanı olmuş, ilk isyan ne zaman olmuş? Generaller o zaman ne yapmış, siyasiler ne yapmış? Bu savı da doğru sayalım. 2002′de marijinal seviyede olan terörü yükselten nedir? Ne yapmıştır veya yapamamıştır şu darbeci generaller? “Ne kadar kan akarsa aksın, özgürlük mücadelemiz devam edecek” sözlerini de generaller mi söyletiyor?
“Tarihte halkımız her sınavdan yüzünün akıyla çıkmış, aynı sonuç generaller için geçerli mi imiş?” Geçerli olmayanları sıralasalar da öğrensek. Halkımız da tanısa generallerini.
“Generallerin ehliyeti ve liyakati konusunda giderek büyüyen bir endişe yok muymuş? “Bu endişe kimlerdedir, sebebi nedir, ne gibi çözüm yolları düşünülmektedir? Bunu söyleyen ve yazanın ehliyeti nedir? Kim ölçmüştür? Bir generalle yarım saat- bir saat aynı ortamı paylaşıp herhangi bir konuda fikir alış- verişinde bulunmuş mudur? Asker olan babasından generaller hakkında ne gibi bilgiler almıştır? Türk Silahlı Kuvvetlerindeki eğitim ve öğretimin, içinde bulunduğumuz zaman diliminde bile içerde ve dışarda örnek oluşturduğu bilinmekte midir? General seviyesi dahil her seviyede subay ve astsubayın eğitimlerini tazeleyici önlemler ve yöntemler hiç araştırılmış mıdır? “Ben yazdım oldu!” ile olmuyor artık. Vatandaş da irdeliyor. Soruyor. Adalet Bakanı’na “Deniz feneri ne oldu?” diyen vatandaşımızın tepkisi görülmedi mi? Herkes, cami imamına uyar gibi her sözün ve yazının ardına takılmıyor artık.
Bir de, Karadayı Paşa’nın örnek gösterdiği, Fransa ve İsviçre halkının kültür düzeyinden yola çıkılarak, “O ülkelerin generalleri ile bizim generallerimizden hangisinin entelektüel düzeyi yüksek? ” diye soruluyor. Bizim subaylarımızdan da Fransa Akademisi’nde eğitime gidenler vardır. Onların konu kapsamları bilinmektedir. Çok rahat yanıtlayabilirim ki, Türk subayı onlardan hiç aşağı değildir. Hatta çok yönden daha iyidir. Fransız generalleri ile karşılaştırmaya giderseniz, pek çok savaşta teslim olmalarından dolayı fıkralara konu olmuş birileri ile Türk kahramanlığını karşılaştırmış olursunuz. Sonuç sizi vurur. Hele İsviçre derseniz; tarafsız konumdaki bir avuç ülkenin iki-üç askeri ile mukayesenin konusu bile olamaz.
Hele bir sav var ki akıllara şifa. Orduya güven varmış ama generallere yokmuş. Gülsünler de boşa gitmesin..Türk Ordusu erden generale bütünlüğü ile bir kurumdur. İyi yönetilemeyen bir orduya güven duymak da ancak cehalet göstergesi olabilir.( 5 )
Vatansızlarla başlamıştım yazıma. Uluslararası hukukun öğretemediği başka bir tanımı da olmalı bu terimin. Adı belirli bir vatanın sınırları içinde yaşayan, o ülkedeki insanlarla aynı hak ve nimetlerden yararlanan ama buna zerre değer vermeyen insanlar için de özel bir tanım olmalı. Vatan yerine bir kadını sevmenin, hatta bir kadının iki memesinin karşılığında satmaya hazır olmanın doğruluğunu söyleyeler için de. Vatandaşların yıllarca süren uğraşları sonucu elde edilmiş değerleri gözünü kırpmadan satanlar için de? Satılan varlıkların nasıl ve kimler tarafından kazanıldığını görmezden gelen hatta aşağılayanlar için de? Özetle, Türk Bayrağının renginin anlamını bilmeden onun gölgesinde yaşayan herkesi için yeni “VATANSIZLAR” tanımları gerekmektedir.
Haftaya kadar vatan sevgisiyle, insan sevgisiyle, sağlıkla, umutla ve mutlulukla kalın sayın okurlar.
Naci BEŞTEPE
( 1 ) ZAMAN 3 MART 2009 ; Genelkurmay başkanına “dokunmak”
( 2 ) ZAMAN 15 MART 2009 ; Bülent Arınç mı haklı Genelkurmay mı?
( 3 ) ZAMAN 20 MART 2009 ; Şöyle bir duruş paşam..
( 4 ) ZAMAN 19 MART 2009 ; Orduyu kapatsak mı?
( 5 ) ZAMAN 24 MART 2009 ; Cahil halkın generalleri.
http://www.ilk-kursun.com/2009/04/vatansizlar/