tıesto
New member
- Katılım
- 13 Ocak 2006
- Mesajlar
- 12,015
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Uçhisar
UÇHİSAR NERESİDİR?
Uçhisar Kapadokya’nın zirvesidir. Bu soruya verilecek en iyi cevap, uchi23
uçhisar’ı en iyi tanımlayacak cevap budur. Uçhisar Kapadokya’nın
zirvesidir! Aynı zamanda Uçhisar Kapadokya’nın merkezidir ve de
kapısıdır.
Bugün Kapadokya olarak adlandırılan turistlik bölge Aksaray Ihlara Vadisi, Nevşehir Göreme Milli Parkı ve Yeraltı Şehirleri, Kayseri Soğanlı Vadisinden meydana gelir. Tur otobüslerinin daha çok ziyaret ettiği Göreme Milli Parkı Uçhisar – Avanos-Ürgüp üçgeni içindedir. Bu üçgenin dışında kalan Kaymaklı, Derinkuyu veya Özkonak Yeraltı Şehirleri de Tur programına katılır. Vakti daha geniş olan ziyaretçiler bu üçgene ilave olarak Ihlara ya da Soğanlı Vadilerini de gezebilirler.
NASIL GİDİLİR?
Uçhisar Nevşehir merkezin 7 km doğusunda, Ürgüp’ün 12 km batısında ve Avanos’un 10 km güneyindedir. Uçhisar karayoluyla batıdaki Aksaray’a, doğudaki Kayseri’ye ve güneydeki Niğde’ye 80 km mesafede olup büyük Kapadokya üçgeninin tam merkezindedir. Uçhisar’ın büyük merkezlere mesafesi Ankara’ya 280 km, Konya’ya 220 km, Mersine 260 km, İstanbul’a 670 km, İzmir’e 750 km’dir. Havayolu ile İstanbul’dan Kayseri’ye her gün tarifeli seferler vardır. Nevşehir Kapadokya Havalimanı hizmete açıktır. Tarifeli seferler başlamıştır. Özel uçaklar ve turist uçakları (charter) bu havalimanından yararlanmaktadır.
Uçhisar’ın jeolojik oluşumunu Kapadokya’nın jeolojik oluşumundan ayırmak mümkün değildir. Hatta Kapadokya’nın jeolojik oluşumunun en izleneceği yer Uçhisar kalesidir. Nevşehir’den çıkıp doğuya doğru giderken yan yana iki muhteşem oluşum Erciyes Dağı ve Uçhisar Kalesi karşınıza çıkar. 3917 m yüksekliği ve mükemmel krater yapısıyla Erciyes Dağı, Kapadokya Peribacaları ve vadilerini meydana getiren en önemli etkendir. Uçhisar Kalesi de hem Erciyes Dağı ve Kapadokya Vadilerinin en iyi gözüktüğü yerdir; hem de Erciyes Dağı’nın en önemli, en büyük ve en güzel eseridir.
Erciyes Dağı, Hasan Dağı, Güllü Dağ ve daha küçük yerel kraterler bunda 10 milyon yıl önce patlamaya ve çevreye lav, kül, toz püskürmeye başlarlar. Günümüzden 500 bin yıl öncesine kadar zaman zaman meydana gelen patlama ve püskürtmeler sonucu ortaya çıkan kül, toz ve uchi56diğer volkanik malzemeler kalınlığı 350 m’yi bulan tüf denilen kaya tabakasını oluşturur. Son patlamalarla bu tüf tabakasının üstünü yer yer lavlar kaplar. Ani sıcaklık değişiklikleri bu lav tabakalarında çatlaklar açar. Dağların soğuyup sönmesinden sonra başlayan yağmurlar bu çatlaklardan sızarak yumuşak tüf tabakasını aşındırarak Kızılırmak’a doğru sürükler. Yıllar süren bu erozyona rüzgar ve eriyen karlar karışarak vadi yamaçlarını ve peribacalarını meydana getirir. Kızılırmak bölgenin taban seviyesi, vadilerin bitim noktası iken, Uçhisar Kale’si bu yamaçların, peribacalarının başlama noktası, dayanak noktası ve zirve noktasıdır.
UÇHİSAR’IN TARİHİ
Uçhisar’ın tarihini de jeolojisi gibi Kapadokya’dan ayırmak mümkün değildir ve jeolojide olduğu gibi Kapadokya Tarihinde de Uçhisar’ın özel bir yeri vardır. Bölgede yapılan kazılarda Aşıklı Höyük ve Topaklı Höyük‘te cilalı taş devri dediğimiz Neolitik döneme ait, Acem Höyük ve Kültepe de Asur Ticaret Kolonileri, Hitit, Geç Hitit dönemine ait birçok eser bulunmuştur. Bu buluntuların en önemlileri Anadolu’da yazının ilk kez kullanıldığı, Türkiye’de tarihi dönemleri başlatan Kapadokya tabletleridir.
TARİHTE KAPADOKYA NERESİDİR, NE DEMEKTİR?
Bu günkü turistik Kapadokya’ya adını veren Kapadokya, Büyük İskender’in ölümünden sonra İç Anadolu’da kurulan krallıkın adıdır. Başkenti, o zaman ki adı Mazaka adı olan günkü Kayseri’dir. Kapadokya Krallığı 1. bin yıl başında Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti olunca Mazakanın adı da Kayseri olarak değişmiştir. Kapadokya adının Farsça Katpatuka’dan geldiği ve “Güzel Atlar Ülkesi” “iyi koşan cins atlar bölgesi” anlamına geldiği söylenir.
Kayalık Kapadokya’nın tarihi ise muhtemelen Hititler ve Friglerin yer altı şehirlerinİ oymaları ile başlar. Roma döneminde kayalık yamaçlara sığınaklar ve mezarlar oyulmuştur. Bizans döneminde ise Hıristiyan rahipler ve keşişler bu eski oyukları geliştirerek inziva hücreleri, kiliseler, manastırlar yapmışlardır. Uçhisar’da da kiliseler oyulmuşsa da asıl olarak doğal kale oyularak gerçek bir kale haline getirilmiştir. Uçhisar Kalesi güneyden 40 m yi kuzeyden 100 m yi aşan yapısıyla bir gökdelen gibidir. Uçhisar Kalesi Roma döneminden beri oyularak içine çok sayıda oda, ev, sığınak, depo, sarnıç, mezar, mahzen yapılmış, üzerinde saldırganlara karşı yuvarlamak üzere büyük taş gülleler bulundurulmuştur; 1960 lara kadar içinde ve etrafında yaşanmıştır.
Uçhisar Kasabası kalenin etrafına, Güvercinlik Vadisinin kuzey doğu, doğu ve güneydoğu yamaçlarına kurulmuştur. Hem bir gözetleme kalesi hem de savunma kalesi olarak kullanılan Uçhisar Kale’si Selçuklu ve Beylikler döneminde de önemini korumuştur. Karmanoğulları Beyliği ve Kadı Burhanettin Beyliği arasında kalan ve çeşitli çatışmalara sahne olan Uçhisar, bölgeye hakim olma bakımından stratejik öneme sahip bir uç beyliği olmuştur. Horasan’dan gelip Anadolu’ya yerleşen Hacı Bektaşi Veli, o zamanki adı Suluca Karahöyük olan Hacıbektaş’a giderken Uçhisar’a misafir olmuştur.
Uçhisar ilk kez Yıldırım Bayezit zamanında Osmanlılara geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in Karamanoğulları Beyliği’ni Osmanlı’ya katmasıyla bölgedeki çatışmalar sona ermiş, Uçhisar da Kaleden Vadiye doğru genişleyen bir yerleşim halini almıştır.
16. y.y. da Uçhisar, şimdiki il merkezi Nevşehir ve ilçe merkezi Gülşehir’in de aralarında olduğu 34 köy ve 19 mezranın bağlı olduğu nahiye merkezi idi. 17 ve 18. yy. da Osmanlı Sadrazamı Damat İbrahim Paşa Uçhisar’a bağlı Muşkara’ya yatırımlar yapıp, mamur hale getirdi ve adını Nevşehir olarak değiştirdi.Daha sonra annesi Uçhisar’lı olan Kara Vezir Seyid Mehmet Paşa, köyü Arapsuna yatırımlar yapıp adını Gülşehir olarak değiştirdi.
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki barış ve huzur ortamında Uçhisar Kalesi savunma işlevini kaybetti, turizmle birlikte bölgede en çok ziyaret edilen yer halini aldı. Uçhisar Beldesi Cumhuriyet döneminde kurulan ilk belediyelerdendir. 1960 lı yıllarda Uçhisar Kalesinin çevresi “afet bölgesi” ilan edilince, yeni Uçhisar Kalenin Güney ve Güneybatısındaki düzlüklere kuruldu. Terk edilen kaya oyma, kesme taş Uçhisar evleri de restore edilerek bölgenin en çok tercih edilen butik otelleri haline getirildi.
UÇHİSAR’I GEZMEK
Uçhisar Kalesi: Erciyes’in Başyapıtı
Başından beri anlattığımız gibi Uçhisar kalesi Kapadokya’nın zirve noktasıdır. Kapadokya’nın her yerinden görülen en büyük ve en güzel peri bacasıdır. Kalenin içerisindeki sığınaklara girmek biraz zor olacağından ve vakit alacağından en iyisi kalenin zirvesine çıkmaktır.
Uçhisarda konakladığınız butik otel veya pansiyonunuzdan ya da Kesek Meydanına park ettiğiniz aracınızdan veya tur otobüsünüzden Kaleye doğru yürürken Kaleyi, Şapkalı kaleyi, Cevizli peri bacalarını, eski Uçhisar evlerini ve seyrederek Kale girişine gelirsiniz. Biletinizi aldıktan sonra kaya oyma eski tandırevi, şirane, ahır gibi mekanlardan geçerek sizi kalenin zirvesine götürecek merdivenlere ulaşır, daha merdivenlerde manzaranın büyüsüne kapılırsınız.
Kalenin zirvesi tüm Kapadokya’nın kuş bakışı görüleceği yerdir. Güvercinlik vadisinden Avanos’a doğru artarda tüm vadiler, Ortahisar Kalesi, Göreme Kasabası,Göreme Açık Hava müzesi, Kılıçlar Vadisi, Kızılçukur, Güllüdere, Çavuşin, Boztepe, Aktepe, Avanos yani tüm Kapadokya gözünüzün önünde elinizin altındadır. Kalenin zirvesinde çok sayıda oyma küp, oyma mezar, büyük sarnıcı görürüsünüz. Kaleden kuzeye aşağıya bakınca Cevizli Peribacalarını batıda Nevşehir’i ve Oylu Dağını, Güneyde Gemil Dağını, kalenin hemen önünde yeni Uçhisar’ı, güneybatı da uzaklardan Hasan Dağı zirvesini görebilirsiniz. Uçhisar Kalesi, Erciyes ve Hasan Dağlarının birlikte görülebileceği tek yerdir. Ve Erciyes dağı, tüm bölgenin yaratıcısının en iyi görüldüğü yer Uçhisar Kalesi’dir. Sanki Kapadokya’nın bu iki zirvesi karşılıklı birbirlerine jest yapıyor. Erciyes en güzel eseri, baş yapıtı Uçhisar Kalesiyle gurur duyuyor. Uçhisar Kalesi üzerindeki ziyaretçileri ile Erciyes’i selamlıyordur.
Uçhisar Kalesinde akşam günbatımında Erciyes’in ve tüm vadilerin aldığı kızıllığı, renk değişimini ve büründüğü atmosferi; mehtapta ay doğarken oluşan mistik havayı anlatmak mümkün değildir. Tüm bunlar ancak Uçhisar Kalesinin zirvesinde yaşanabilir. İşte bu yüzden Uçhisar Kalesine çıkmadan yapılan bir Kapadokya gezisi eksiktir; hatta Uçhisar Kalesine çıkmadan yapılan bir gezi Kapadokya gezisi değildir.
GÜVERCİNLİK VADİSİ
Güvercinlik Vadisi, Kapadokya’nın gezilebilen en büyük ve en uzun vadisidir. Güneyden Kuzeye Göreme Kasabasına kadar devam eder. Vadinin bittiği yerden deryatağı Avanos’a, Kızılırmak’a kadar devam eder. Güvercinlik Vadisinin batı yamacında kaya oyma Kaya Oteli, eski Uçhisar, butik otellere dönüştürülen eski Uçhisar evleri ve yamacın batı ucunda muhteşem Uçhisar Kalesi yeralır. Vadinin doğu yamacında ise vadiye adını veren “güvercinlikler” vardır. Geçmiş yüzyıllarda Uçhisar’lılar kasabalarının karşısına, vadinin karşı yamacına güvercinlikler oymuşlardır. Uçhisar’lılar yıllarca kış mevsiminde bu güvercinliklere yem atmışlar, güvercinleri beslemişler; karşılığında da bu güvercinliklerde biriken gübreleri bağlarında, bahçelerinde kullanmışlardır. Eskiler güvercin gübresiyle yetiştirilen sebzelerin, karpuz ve kavunların tadını anlatmakla bitiremezler. Nevşehir Valiliği, Tarım İl Müdürlüğü, Milli Parklar Müdürlüğü, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ve Nevşehir Müzesi de hem güvercinlik vadisi’ni ve güvercinlikleri eski günlerine kavuşturmak; hem de daha sağlıklı beslenme için tüm dünyada gündemde olan organik tarımı geliştirmek için çalışmalara başlamıştır. Vadi tabanında yapacağınız bir yürüyüşte şimdi terkedilmiş olan bu kat kat güvercinliklerin içine girebilir, içlerindeki kuluçka takalarını halk sanatı süslemeleri görebilirsiniz. Vadi tabanında Uçhisar’lılara ait küçük küçük meyvelikler vardır. Şimdilerde çoğu bakımsız olan bu avuç içi kadar meyvelikleri sel sularına karşı korumak için eski insanlar vadi yamacının doğu tabanına savaklar oymuşlardır. Yaz sıcağında bu savaklarda yürümenin tadına doyum olmaz. Bu yürüyüşünüzde savak’ın ara verdiği, vadinin genişlediği bir yerde eskiden Uçhisar’lı kadınların çamaşır yıkadığı “esvap pınarı” nın kaynaklarını görürsünüz. Burdan savakları takip ederseniz Göreme’ye kadar yürürsünüz. Sola yukarı yolu takip ederseniz Sarıuşak Peribacalarını ve Karakaleyi geçerek eski Uçhisar’ın ilk mahalle çeşmesi Aşağı Mahalle çeşmesine gelirsiniz. Yıllarca Uçhisar’lı kadınlar bu ve devamındaki üç mahalle çeşmesinden evlerine ağaç heybe ve testiyle su taşımışlardır. Bu çeşmelerin suyu güneydeki Gemil Dağından Güvercinlik Vadisi altında oyulan ve dışardan görülmeyen mahsenle gelir. Aşağı Mahalleden yürüyüşe devam edince Uçhisar’ın ikinci büyük kalesi Tığraz önümüze çıkar. Tığraz, Güvercinlik Vadisi tabanına kadar inen bir yamaç yerleşimi, önemli bir yer altı sığınağıdır. Tığraz, içindeki oda, depo, tünel, mahsen leriyle, zirveden vadiye kadar yedi kat yerleşimiyle ilginç bir yamaç-yer altı şehridir; ve ziyarete açılması için çeşitli düzenleme ve çalışmalara ihtiyaç vardır. Tığrazdan devam eden bir yürüyüş ile Hanönü’nden geçerek eski Uçhisar’ın son çeşmesinin olduğu Tekelli Mahelleye varılır. Hanönü’nde, çöktüğü için içi molozla doldurulan kaya oyma bir kervansaray ve harap olmuş bir vaziyette “dink” denilen bulgur değirmeni vardır.Güvercinlik Vadisi, Kapadokya’nın gezilebilen en büyük ve en uzun vadisidir. Güneyden Kuzeye Göreme Kasabasına kadar devam eder. Vadinin bittiği yerden deryatağı Avanos’a, Kızılırmak’a kadar devam eder. Güvercinlik Vadisinin batı yamacında kaya oyma Kaya Oteli, eski Uçhisar, butik otellere dönüştürülen eski Uçhisar evleri ve yamacın batı ucunda muhteşem Uçhisar Kalesi yeralır. Vadinin doğu yamacında ise vadiye adını veren “güvercinlikler” vardır.
Geçmiş yüzyıllarda Uçhisar’lılar kasabalarının karşısına, vadinin karşı yamacına güvercinlikler oymuşlardır. Uçhisar’lılar yıllarca kış mevsiminde bu güvercinliklere yem atmışlar, güvercinleri beslemişler; karşılığında da bu güvercinliklerde biriken gübreleri bağlarında, bahçelerinde kullanmışlardır. Eskiler güvercin gübresiyle yetiştirilen sebzelerin, karpuz ve kavunların tadını anlatmakla bitiremezler. Nevşehir Valiliği, Tarım İl Müdürlüğü, Milli Parklar Müdürlüğü, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ve Nevşehir Müzesi de hem güvercinlik vadisi’ni ve güvercinlikleri eski günlerine kavuşturmak; hem de daha sağlıklı beslenme için tüm dünyada gündemde olan organik tarımı geliştirmek için çalışmalara başlamıştır. Vadi tabanında yapacağınız bir yürüyüşte şimdi terkedilmiş olan bu kat kat güvercinliklerin içine girebilir, içlerindeki kuluçka takalarını halk sanatı süslemeleri görebilirsiniz. Vadi tabanında Uçhisar’lılara ait küçük küçük meyvelikler vardır. Şimdilerde çoğu bakımsız olan bu avuç içi kadar meyvelikleri sel sularına karşı korumak için eski insanlar vadi yamacının doğu tabanına savaklar oymuşlardır. Yaz sıcağında bu savaklarda yürümenin tadına doyum olmaz. Bu yürüyüşünüzde savak’ın ara verdiği, vadinin genişlediği bir yerde eskiden Uçhisar’lı kadınların çamaşır yıkadığı “esvap pınarı” nın kaynaklarını görürsünüz. Burdan savakları takip ederseniz Göreme’ye kadar yürürsünüz. Sola yukarı yolu takip ederseniz Sarıuşak Peribacalarını ve Karakaleyi geçerek eski Uçhisar’ın ilk mahalle çeşmesi Aşağı Mahalle çeşmesine gelirsiniz. Yıllarca Uçhisar’lı kadınlar bu ve devamındaki üç mahalle çeşmesinden evlerine ağaç heybe ve testiyle su taşımışlardır. Bu çeşmelerin suyu güneydeki Gemil Dağından Güvercinlik Vadisi altında oyulan ve dışardan görülmeyen mahsenle gelir. Aşağı Mahalleden yürüyüşe devam edince Uçhisar’ın ikinci büyük kalesi Tığraz önümüze çıkar. Tığraz, Güvercinlik Vadisi tabanına kadar inen bir yamaç yerleşimi, önemli bir yer altı sığınağıdır. Tığraz, içindeki oda, depo, tünel, mahsen leriyle, zirveden vadiye kadar yedi kat yerleşimiyle ilginç bir yamaç-yer altı şehridir; ve ziyarete açılması için çeşitli düzenleme ve çalışmalara ihtiyaç vardır. Tığrazdan devam eden bir yürüyüş ile Hanönü’nden geçerek eski Uçhisar’ın son çeşmesinin olduğu Tekelli Mahelleye varılır. Hanönü’nde, çöktüğü için içi molozla doldurulan kaya oyma bir kervansaray ve harap olmuş bir vaziyette “dink” denilen bulgur değirmeni vardır.
CEVİZLİ
Eski Uçhisar’ın son çeşmesinin olduğu Tekelli Mahalle den sonra Kapadokya’nın ilginç başka bir oluşumu Kırgıbayırı denilen yumuşak kıvrımlı yamaçları ile Karankemer Deresi başlar. Uçhisar Kalesinin kuzeyinde arka yüzünün önünde ise aralarında Şapkalı Kale ve Kekliğin Kalenin de olduğu peribacaları deresi Cevizli vardır. Buradaki peribacalarının her biri çok katlı apartman gibidir. Eski dönemlerde çoğu sığınak olan kaya oyma mekanlar son yüzyıllarda güvercinlik olarak kullanılmıştır. Şimdi bu peribacalarının bazıları pansiyon ,kafetarya ve hediyelik eşya dükkanı olarak değerlendirilmektedir.
Sayılan bu seyir ve gezi yerlerinde; Cevizlide, Güvercinlik Vadisinin başlama noktasında ve Uçhisar Kalesinin çevresinde yöreye özgü hediyelikler bulabileceğiniz küçük dükkanlar, uygun fiyatları ile sizleri beklemektedir.
UÇHİSAR YEMEK KÜLTÜRÜ
DÜĞÜN YEMEKLERİ VE DÜĞÜN AŞÇILARI
Yörede, düğünlerde yemek yapmak için bu işte mahir kadınların kullanıldığı, anlaşılmıştır. Aşçı kadınlar bu iş için özel bir eğitim almamış olup, aşçılığı düğünlerde öğrenmişlerdir. Şu kurufasan kasabada düğünlerde yemek hazırlayabilecek kadınlar kalmamıştır. Evvelden bu işi yapanlardan hayatta kalanlar varsa da yemek yapamayacak kadar yaşlı olmaları ve zamanla düğün yemeklerine has eski adetlerin kaybolup değişmesi onlardan istifade etmeyi engellemektedir.
Uçhisar’da eskiden iki çeşit düğün yemeği vardı. Bunlardan birincine “dua” denilmekte ve “dua” ya bütün köy halkı davet edilmekte idi. Gelin getirildikten sonra duayla yemeklerin ağzı açılır ve yemekler kurulan büyük sofralarda misafirlere sunulurdu. Dua da, misafir çok, yemek çeşidi az olmaktadır. Bir de “gelin azzığı” denilen düğün yemeği vardır. “Gelin azzığı” nda ise düğün evi, yörenin muteber kişilerini çağırır ve sofrada zengin bir yemek çeşidi bulunur.
“Gelin azzığı” nda ne çeşit yemekler bulunduğu şeklindeki bir soruya bir büyüğümüzden şu cevap alınmıştır.
“Gelin azzığı” nda ne çeşit yemekler bulunduğu şeklindeki bir soruya bir büyüğümüzden şu cevap alınmıştır.
Şimdi ilkin bir çorba içilir. Hangi çorba olursa olsun, ”bulgur çorbası” , “tarhana çorbası” onun üstüne yumurta, yumurtayı da kıymalı soğanlı yaparlar. Ama soğan kaybolurdu. Adamakıllı piştimiydi ya, içine de yumurtalar kırılırdı götürülürdü. İkinci yemekte o olurdu. Onun üstüne de bir bamya yenilirdi. Üstüne de zelderi yahnisi yenirdi. O bir tatlı olurdu. Onun üstüne de köfte, onun üstüne de sütlaç ve yahut yaz ise karpuz gibi bir şeyler. Yazda olsa kışta olsa düğünün yemeği böyledir. Düğün yemeklerinden bir diğeri de, erkek tarafının yakın akraba ve komşuları tarafından kız tarafından ekabir insanlara verilen yemektir. Her komşu üç dört kişiden oluşan bir sofra ahaliyi evine götürür ve orada yedirirdi. Buna da Gelin azzığı adı verilmektedir. Gelin azzığı’na davet edilmek, kız tarafından olan insanlara onur verici bir davranıştır.
KASABAMIZIN YEMEKLERİ
ÇORBALAR:
Bulgur Çorbası, Kuru Tarhana Çorbası, Pancarlı Çorba, Sütlü Çorba, Şire Çorbası, Yoğurtlu Çorba, Zerdalili Çorba
ET YEMEKLERİ
Boş Böğür Dolması (Pehli), Ciğer Yahnisi, Çömlekte kemikli et, Keklik, Köftesi Papaz Yahnisi,
SEBZE, KURU BAKLİYAT VE DİĞER
MALZEMELERDEN HAZIRLANAN YEMEKLER
Cılbır, Çedeneli Makarna, Kuru patlıcan yemeği, Naneli Bal Kabağı, Nohutlu Yahni, Pancar Peziği, Patatesli Köfte, Soğan Kavurması, Tandır Pahlası, Türlü
PİLAVLAR
Düğün Pilavı, Erişte Pılavı, Kendime, Mardımalak Pılavı, Zerdalili Pilav, DOLMALAR
Ayva Dolması, Bal Kabağı Dolması, Domates Dolması, Elma Dolması, Kabak Dolması, Kabak Çiçeği Dolması, Mimbar Dolması, Salatalık Dolması, Soğan Dolması, Yaprak Sarması
TATLILAR
Armut Hak Yahnisi, Aside, Bulamaç, Bulgur Unu Helvası, Cızbız, Dolaz, Düğü Kavurması, Erik Yahnisi, Kaşık Dökmesi, Köftür Kavurma, Pancar Pütlemesi, Sütlü Kabak, Zerdali Yahnisi, Zerde
HAMUR İŞLERİ
Burma Baklava, Tandır Katmeri, Sarı Burma ,Su Böreği
UÇHİSAR MUTFAĞINDAN BİRKAÇ TARİF
a) TANDIR PAHLASI
Malzemeler: Yaş et veya gom kuru fasulye, salça, soğan, biber tuz.
Evvela fasulye 15 dk. kaynatılarak haşlanır. Haşlanan fasulye ateşten indirilerek suyu süzülür. Suyu süzülen fasulye suyun içine bırakılır. Ve tekrar süzülür. Daha sonra haşlanmış fasulyeler çömleğin içine bırakılır. Ardından gom denilen kurutulmuş et veya yaş et kibrit kutusu büyüklüğünde doğranarak fasulyeye karıştırılır etin gom olanı daha makbuldur ve misafire yapılan fasulyede daha fazla gom bulunur buna “tandıra İki etli pahla vurmak” denir.
Et karıştırıldıktan sonra çömleğin içine orta bir soğan kırılarak yarım kaşık salça ilave edilir. Üstüne görülecek kadar su konulur.
Tandırın ateşi bir tarafa toplanıp bu ateşin kenarına çömlek konulur. Böylelikle fasulye hafif ateşte iki saat pişer. İki saat sonra fasulye ye değmeden çömleği çırpmak sureti ile karıştırılır ve çekmiş suyun yerine eskisi kadar ilave edilir. Tekrar hafif ateşe bırakılan fasulye iki saat sonra bir daha çırpılarak su ilave edilir ve tuzu konulur. Bundan sonra Akşam yemek vaktinden yarım saat öncesine kadar tandırda yavaş yavaş pişer. Tadını tandır közünden ve ağır ağır pişmesine borçlu olan aa pahla yufka ekmek ve biber turşusu eşliğinde servis yapılır. Önünde umumiyetle bulgur çorbası ve sonunda da tatlı olarak zerdali yahnisi bulunur.
Uçhisar yemeklerinin en meşhurlarından olan tandır pahlası çok sık tüketilen bir yemek çeşidi olup , haftada birkaç kez sofraları süslemektedir.
b) ASİDE:
Malzemeler:
Yağ, un, pekmez ceviz içi.
Tavaya bir kaşık yağ konulur ve bir miktar un, o yağın içinde rengini alıncaya kadar kavrulur. Kavrulan un, bir başka kaba alınarak sayacağın üzerindeki tavaya yağ ile pekmez dökülür. Bu karışımda iyice pişirildikten sonra üzerine evvelden kavrulmuş olan un ilave edilerek bir müddet daha kavrulur.
Yapılan bu helva üzerine bir miktar kırılmış ceviz ilave edilerek servis yapılır.
Asideye benzer şekilde hazırlanan ve “üçü bir arada” denilen bir başka tatlı türü daha vardır. Bu tatlının asideden farkı unun ayrıca kavrulmayıp diğeri ile birlikte kavrulmuş olmasıdır.












UÇHİSAR NERESİDİR?
Uçhisar Kapadokya’nın zirvesidir. Bu soruya verilecek en iyi cevap, uchi23
uçhisar’ı en iyi tanımlayacak cevap budur. Uçhisar Kapadokya’nın
zirvesidir! Aynı zamanda Uçhisar Kapadokya’nın merkezidir ve de
kapısıdır.
Bugün Kapadokya olarak adlandırılan turistlik bölge Aksaray Ihlara Vadisi, Nevşehir Göreme Milli Parkı ve Yeraltı Şehirleri, Kayseri Soğanlı Vadisinden meydana gelir. Tur otobüslerinin daha çok ziyaret ettiği Göreme Milli Parkı Uçhisar – Avanos-Ürgüp üçgeni içindedir. Bu üçgenin dışında kalan Kaymaklı, Derinkuyu veya Özkonak Yeraltı Şehirleri de Tur programına katılır. Vakti daha geniş olan ziyaretçiler bu üçgene ilave olarak Ihlara ya da Soğanlı Vadilerini de gezebilirler.
NASIL GİDİLİR?
Uçhisar Nevşehir merkezin 7 km doğusunda, Ürgüp’ün 12 km batısında ve Avanos’un 10 km güneyindedir. Uçhisar karayoluyla batıdaki Aksaray’a, doğudaki Kayseri’ye ve güneydeki Niğde’ye 80 km mesafede olup büyük Kapadokya üçgeninin tam merkezindedir. Uçhisar’ın büyük merkezlere mesafesi Ankara’ya 280 km, Konya’ya 220 km, Mersine 260 km, İstanbul’a 670 km, İzmir’e 750 km’dir. Havayolu ile İstanbul’dan Kayseri’ye her gün tarifeli seferler vardır. Nevşehir Kapadokya Havalimanı hizmete açıktır. Tarifeli seferler başlamıştır. Özel uçaklar ve turist uçakları (charter) bu havalimanından yararlanmaktadır.
Uçhisar’ın jeolojik oluşumunu Kapadokya’nın jeolojik oluşumundan ayırmak mümkün değildir. Hatta Kapadokya’nın jeolojik oluşumunun en izleneceği yer Uçhisar kalesidir. Nevşehir’den çıkıp doğuya doğru giderken yan yana iki muhteşem oluşum Erciyes Dağı ve Uçhisar Kalesi karşınıza çıkar. 3917 m yüksekliği ve mükemmel krater yapısıyla Erciyes Dağı, Kapadokya Peribacaları ve vadilerini meydana getiren en önemli etkendir. Uçhisar Kalesi de hem Erciyes Dağı ve Kapadokya Vadilerinin en iyi gözüktüğü yerdir; hem de Erciyes Dağı’nın en önemli, en büyük ve en güzel eseridir.
Erciyes Dağı, Hasan Dağı, Güllü Dağ ve daha küçük yerel kraterler bunda 10 milyon yıl önce patlamaya ve çevreye lav, kül, toz püskürmeye başlarlar. Günümüzden 500 bin yıl öncesine kadar zaman zaman meydana gelen patlama ve püskürtmeler sonucu ortaya çıkan kül, toz ve uchi56diğer volkanik malzemeler kalınlığı 350 m’yi bulan tüf denilen kaya tabakasını oluşturur. Son patlamalarla bu tüf tabakasının üstünü yer yer lavlar kaplar. Ani sıcaklık değişiklikleri bu lav tabakalarında çatlaklar açar. Dağların soğuyup sönmesinden sonra başlayan yağmurlar bu çatlaklardan sızarak yumuşak tüf tabakasını aşındırarak Kızılırmak’a doğru sürükler. Yıllar süren bu erozyona rüzgar ve eriyen karlar karışarak vadi yamaçlarını ve peribacalarını meydana getirir. Kızılırmak bölgenin taban seviyesi, vadilerin bitim noktası iken, Uçhisar Kale’si bu yamaçların, peribacalarının başlama noktası, dayanak noktası ve zirve noktasıdır.
UÇHİSAR’IN TARİHİ
Uçhisar’ın tarihini de jeolojisi gibi Kapadokya’dan ayırmak mümkün değildir ve jeolojide olduğu gibi Kapadokya Tarihinde de Uçhisar’ın özel bir yeri vardır. Bölgede yapılan kazılarda Aşıklı Höyük ve Topaklı Höyük‘te cilalı taş devri dediğimiz Neolitik döneme ait, Acem Höyük ve Kültepe de Asur Ticaret Kolonileri, Hitit, Geç Hitit dönemine ait birçok eser bulunmuştur. Bu buluntuların en önemlileri Anadolu’da yazının ilk kez kullanıldığı, Türkiye’de tarihi dönemleri başlatan Kapadokya tabletleridir.
TARİHTE KAPADOKYA NERESİDİR, NE DEMEKTİR?
Bu günkü turistik Kapadokya’ya adını veren Kapadokya, Büyük İskender’in ölümünden sonra İç Anadolu’da kurulan krallıkın adıdır. Başkenti, o zaman ki adı Mazaka adı olan günkü Kayseri’dir. Kapadokya Krallığı 1. bin yıl başında Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti olunca Mazakanın adı da Kayseri olarak değişmiştir. Kapadokya adının Farsça Katpatuka’dan geldiği ve “Güzel Atlar Ülkesi” “iyi koşan cins atlar bölgesi” anlamına geldiği söylenir.
Kayalık Kapadokya’nın tarihi ise muhtemelen Hititler ve Friglerin yer altı şehirlerinİ oymaları ile başlar. Roma döneminde kayalık yamaçlara sığınaklar ve mezarlar oyulmuştur. Bizans döneminde ise Hıristiyan rahipler ve keşişler bu eski oyukları geliştirerek inziva hücreleri, kiliseler, manastırlar yapmışlardır. Uçhisar’da da kiliseler oyulmuşsa da asıl olarak doğal kale oyularak gerçek bir kale haline getirilmiştir. Uçhisar Kalesi güneyden 40 m yi kuzeyden 100 m yi aşan yapısıyla bir gökdelen gibidir. Uçhisar Kalesi Roma döneminden beri oyularak içine çok sayıda oda, ev, sığınak, depo, sarnıç, mezar, mahzen yapılmış, üzerinde saldırganlara karşı yuvarlamak üzere büyük taş gülleler bulundurulmuştur; 1960 lara kadar içinde ve etrafında yaşanmıştır.
Uçhisar Kasabası kalenin etrafına, Güvercinlik Vadisinin kuzey doğu, doğu ve güneydoğu yamaçlarına kurulmuştur. Hem bir gözetleme kalesi hem de savunma kalesi olarak kullanılan Uçhisar Kale’si Selçuklu ve Beylikler döneminde de önemini korumuştur. Karmanoğulları Beyliği ve Kadı Burhanettin Beyliği arasında kalan ve çeşitli çatışmalara sahne olan Uçhisar, bölgeye hakim olma bakımından stratejik öneme sahip bir uç beyliği olmuştur. Horasan’dan gelip Anadolu’ya yerleşen Hacı Bektaşi Veli, o zamanki adı Suluca Karahöyük olan Hacıbektaş’a giderken Uçhisar’a misafir olmuştur.
Uçhisar ilk kez Yıldırım Bayezit zamanında Osmanlılara geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in Karamanoğulları Beyliği’ni Osmanlı’ya katmasıyla bölgedeki çatışmalar sona ermiş, Uçhisar da Kaleden Vadiye doğru genişleyen bir yerleşim halini almıştır.
16. y.y. da Uçhisar, şimdiki il merkezi Nevşehir ve ilçe merkezi Gülşehir’in de aralarında olduğu 34 köy ve 19 mezranın bağlı olduğu nahiye merkezi idi. 17 ve 18. yy. da Osmanlı Sadrazamı Damat İbrahim Paşa Uçhisar’a bağlı Muşkara’ya yatırımlar yapıp, mamur hale getirdi ve adını Nevşehir olarak değiştirdi.Daha sonra annesi Uçhisar’lı olan Kara Vezir Seyid Mehmet Paşa, köyü Arapsuna yatırımlar yapıp adını Gülşehir olarak değiştirdi.
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki barış ve huzur ortamında Uçhisar Kalesi savunma işlevini kaybetti, turizmle birlikte bölgede en çok ziyaret edilen yer halini aldı. Uçhisar Beldesi Cumhuriyet döneminde kurulan ilk belediyelerdendir. 1960 lı yıllarda Uçhisar Kalesinin çevresi “afet bölgesi” ilan edilince, yeni Uçhisar Kalenin Güney ve Güneybatısındaki düzlüklere kuruldu. Terk edilen kaya oyma, kesme taş Uçhisar evleri de restore edilerek bölgenin en çok tercih edilen butik otelleri haline getirildi.
UÇHİSAR’I GEZMEK
Uçhisar Kalesi: Erciyes’in Başyapıtı
Başından beri anlattığımız gibi Uçhisar kalesi Kapadokya’nın zirve noktasıdır. Kapadokya’nın her yerinden görülen en büyük ve en güzel peri bacasıdır. Kalenin içerisindeki sığınaklara girmek biraz zor olacağından ve vakit alacağından en iyisi kalenin zirvesine çıkmaktır.
Uçhisarda konakladığınız butik otel veya pansiyonunuzdan ya da Kesek Meydanına park ettiğiniz aracınızdan veya tur otobüsünüzden Kaleye doğru yürürken Kaleyi, Şapkalı kaleyi, Cevizli peri bacalarını, eski Uçhisar evlerini ve seyrederek Kale girişine gelirsiniz. Biletinizi aldıktan sonra kaya oyma eski tandırevi, şirane, ahır gibi mekanlardan geçerek sizi kalenin zirvesine götürecek merdivenlere ulaşır, daha merdivenlerde manzaranın büyüsüne kapılırsınız.
Kalenin zirvesi tüm Kapadokya’nın kuş bakışı görüleceği yerdir. Güvercinlik vadisinden Avanos’a doğru artarda tüm vadiler, Ortahisar Kalesi, Göreme Kasabası,Göreme Açık Hava müzesi, Kılıçlar Vadisi, Kızılçukur, Güllüdere, Çavuşin, Boztepe, Aktepe, Avanos yani tüm Kapadokya gözünüzün önünde elinizin altındadır. Kalenin zirvesinde çok sayıda oyma küp, oyma mezar, büyük sarnıcı görürüsünüz. Kaleden kuzeye aşağıya bakınca Cevizli Peribacalarını batıda Nevşehir’i ve Oylu Dağını, Güneyde Gemil Dağını, kalenin hemen önünde yeni Uçhisar’ı, güneybatı da uzaklardan Hasan Dağı zirvesini görebilirsiniz. Uçhisar Kalesi, Erciyes ve Hasan Dağlarının birlikte görülebileceği tek yerdir. Ve Erciyes dağı, tüm bölgenin yaratıcısının en iyi görüldüğü yer Uçhisar Kalesi’dir. Sanki Kapadokya’nın bu iki zirvesi karşılıklı birbirlerine jest yapıyor. Erciyes en güzel eseri, baş yapıtı Uçhisar Kalesiyle gurur duyuyor. Uçhisar Kalesi üzerindeki ziyaretçileri ile Erciyes’i selamlıyordur.
Uçhisar Kalesinde akşam günbatımında Erciyes’in ve tüm vadilerin aldığı kızıllığı, renk değişimini ve büründüğü atmosferi; mehtapta ay doğarken oluşan mistik havayı anlatmak mümkün değildir. Tüm bunlar ancak Uçhisar Kalesinin zirvesinde yaşanabilir. İşte bu yüzden Uçhisar Kalesine çıkmadan yapılan bir Kapadokya gezisi eksiktir; hatta Uçhisar Kalesine çıkmadan yapılan bir gezi Kapadokya gezisi değildir.
GÜVERCİNLİK VADİSİ
Güvercinlik Vadisi, Kapadokya’nın gezilebilen en büyük ve en uzun vadisidir. Güneyden Kuzeye Göreme Kasabasına kadar devam eder. Vadinin bittiği yerden deryatağı Avanos’a, Kızılırmak’a kadar devam eder. Güvercinlik Vadisinin batı yamacında kaya oyma Kaya Oteli, eski Uçhisar, butik otellere dönüştürülen eski Uçhisar evleri ve yamacın batı ucunda muhteşem Uçhisar Kalesi yeralır. Vadinin doğu yamacında ise vadiye adını veren “güvercinlikler” vardır. Geçmiş yüzyıllarda Uçhisar’lılar kasabalarının karşısına, vadinin karşı yamacına güvercinlikler oymuşlardır. Uçhisar’lılar yıllarca kış mevsiminde bu güvercinliklere yem atmışlar, güvercinleri beslemişler; karşılığında da bu güvercinliklerde biriken gübreleri bağlarında, bahçelerinde kullanmışlardır. Eskiler güvercin gübresiyle yetiştirilen sebzelerin, karpuz ve kavunların tadını anlatmakla bitiremezler. Nevşehir Valiliği, Tarım İl Müdürlüğü, Milli Parklar Müdürlüğü, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ve Nevşehir Müzesi de hem güvercinlik vadisi’ni ve güvercinlikleri eski günlerine kavuşturmak; hem de daha sağlıklı beslenme için tüm dünyada gündemde olan organik tarımı geliştirmek için çalışmalara başlamıştır. Vadi tabanında yapacağınız bir yürüyüşte şimdi terkedilmiş olan bu kat kat güvercinliklerin içine girebilir, içlerindeki kuluçka takalarını halk sanatı süslemeleri görebilirsiniz. Vadi tabanında Uçhisar’lılara ait küçük küçük meyvelikler vardır. Şimdilerde çoğu bakımsız olan bu avuç içi kadar meyvelikleri sel sularına karşı korumak için eski insanlar vadi yamacının doğu tabanına savaklar oymuşlardır. Yaz sıcağında bu savaklarda yürümenin tadına doyum olmaz. Bu yürüyüşünüzde savak’ın ara verdiği, vadinin genişlediği bir yerde eskiden Uçhisar’lı kadınların çamaşır yıkadığı “esvap pınarı” nın kaynaklarını görürsünüz. Burdan savakları takip ederseniz Göreme’ye kadar yürürsünüz. Sola yukarı yolu takip ederseniz Sarıuşak Peribacalarını ve Karakaleyi geçerek eski Uçhisar’ın ilk mahalle çeşmesi Aşağı Mahalle çeşmesine gelirsiniz. Yıllarca Uçhisar’lı kadınlar bu ve devamındaki üç mahalle çeşmesinden evlerine ağaç heybe ve testiyle su taşımışlardır. Bu çeşmelerin suyu güneydeki Gemil Dağından Güvercinlik Vadisi altında oyulan ve dışardan görülmeyen mahsenle gelir. Aşağı Mahalleden yürüyüşe devam edince Uçhisar’ın ikinci büyük kalesi Tığraz önümüze çıkar. Tığraz, Güvercinlik Vadisi tabanına kadar inen bir yamaç yerleşimi, önemli bir yer altı sığınağıdır. Tığraz, içindeki oda, depo, tünel, mahsen leriyle, zirveden vadiye kadar yedi kat yerleşimiyle ilginç bir yamaç-yer altı şehridir; ve ziyarete açılması için çeşitli düzenleme ve çalışmalara ihtiyaç vardır. Tığrazdan devam eden bir yürüyüş ile Hanönü’nden geçerek eski Uçhisar’ın son çeşmesinin olduğu Tekelli Mahelleye varılır. Hanönü’nde, çöktüğü için içi molozla doldurulan kaya oyma bir kervansaray ve harap olmuş bir vaziyette “dink” denilen bulgur değirmeni vardır.Güvercinlik Vadisi, Kapadokya’nın gezilebilen en büyük ve en uzun vadisidir. Güneyden Kuzeye Göreme Kasabasına kadar devam eder. Vadinin bittiği yerden deryatağı Avanos’a, Kızılırmak’a kadar devam eder. Güvercinlik Vadisinin batı yamacında kaya oyma Kaya Oteli, eski Uçhisar, butik otellere dönüştürülen eski Uçhisar evleri ve yamacın batı ucunda muhteşem Uçhisar Kalesi yeralır. Vadinin doğu yamacında ise vadiye adını veren “güvercinlikler” vardır.
Geçmiş yüzyıllarda Uçhisar’lılar kasabalarının karşısına, vadinin karşı yamacına güvercinlikler oymuşlardır. Uçhisar’lılar yıllarca kış mevsiminde bu güvercinliklere yem atmışlar, güvercinleri beslemişler; karşılığında da bu güvercinliklerde biriken gübreleri bağlarında, bahçelerinde kullanmışlardır. Eskiler güvercin gübresiyle yetiştirilen sebzelerin, karpuz ve kavunların tadını anlatmakla bitiremezler. Nevşehir Valiliği, Tarım İl Müdürlüğü, Milli Parklar Müdürlüğü, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ve Nevşehir Müzesi de hem güvercinlik vadisi’ni ve güvercinlikleri eski günlerine kavuşturmak; hem de daha sağlıklı beslenme için tüm dünyada gündemde olan organik tarımı geliştirmek için çalışmalara başlamıştır. Vadi tabanında yapacağınız bir yürüyüşte şimdi terkedilmiş olan bu kat kat güvercinliklerin içine girebilir, içlerindeki kuluçka takalarını halk sanatı süslemeleri görebilirsiniz. Vadi tabanında Uçhisar’lılara ait küçük küçük meyvelikler vardır. Şimdilerde çoğu bakımsız olan bu avuç içi kadar meyvelikleri sel sularına karşı korumak için eski insanlar vadi yamacının doğu tabanına savaklar oymuşlardır. Yaz sıcağında bu savaklarda yürümenin tadına doyum olmaz. Bu yürüyüşünüzde savak’ın ara verdiği, vadinin genişlediği bir yerde eskiden Uçhisar’lı kadınların çamaşır yıkadığı “esvap pınarı” nın kaynaklarını görürsünüz. Burdan savakları takip ederseniz Göreme’ye kadar yürürsünüz. Sola yukarı yolu takip ederseniz Sarıuşak Peribacalarını ve Karakaleyi geçerek eski Uçhisar’ın ilk mahalle çeşmesi Aşağı Mahalle çeşmesine gelirsiniz. Yıllarca Uçhisar’lı kadınlar bu ve devamındaki üç mahalle çeşmesinden evlerine ağaç heybe ve testiyle su taşımışlardır. Bu çeşmelerin suyu güneydeki Gemil Dağından Güvercinlik Vadisi altında oyulan ve dışardan görülmeyen mahsenle gelir. Aşağı Mahalleden yürüyüşe devam edince Uçhisar’ın ikinci büyük kalesi Tığraz önümüze çıkar. Tığraz, Güvercinlik Vadisi tabanına kadar inen bir yamaç yerleşimi, önemli bir yer altı sığınağıdır. Tığraz, içindeki oda, depo, tünel, mahsen leriyle, zirveden vadiye kadar yedi kat yerleşimiyle ilginç bir yamaç-yer altı şehridir; ve ziyarete açılması için çeşitli düzenleme ve çalışmalara ihtiyaç vardır. Tığrazdan devam eden bir yürüyüş ile Hanönü’nden geçerek eski Uçhisar’ın son çeşmesinin olduğu Tekelli Mahelleye varılır. Hanönü’nde, çöktüğü için içi molozla doldurulan kaya oyma bir kervansaray ve harap olmuş bir vaziyette “dink” denilen bulgur değirmeni vardır.
CEVİZLİ
Eski Uçhisar’ın son çeşmesinin olduğu Tekelli Mahalle den sonra Kapadokya’nın ilginç başka bir oluşumu Kırgıbayırı denilen yumuşak kıvrımlı yamaçları ile Karankemer Deresi başlar. Uçhisar Kalesinin kuzeyinde arka yüzünün önünde ise aralarında Şapkalı Kale ve Kekliğin Kalenin de olduğu peribacaları deresi Cevizli vardır. Buradaki peribacalarının her biri çok katlı apartman gibidir. Eski dönemlerde çoğu sığınak olan kaya oyma mekanlar son yüzyıllarda güvercinlik olarak kullanılmıştır. Şimdi bu peribacalarının bazıları pansiyon ,kafetarya ve hediyelik eşya dükkanı olarak değerlendirilmektedir.
Sayılan bu seyir ve gezi yerlerinde; Cevizlide, Güvercinlik Vadisinin başlama noktasında ve Uçhisar Kalesinin çevresinde yöreye özgü hediyelikler bulabileceğiniz küçük dükkanlar, uygun fiyatları ile sizleri beklemektedir.
UÇHİSAR YEMEK KÜLTÜRÜ
DÜĞÜN YEMEKLERİ VE DÜĞÜN AŞÇILARI
Yörede, düğünlerde yemek yapmak için bu işte mahir kadınların kullanıldığı, anlaşılmıştır. Aşçı kadınlar bu iş için özel bir eğitim almamış olup, aşçılığı düğünlerde öğrenmişlerdir. Şu kurufasan kasabada düğünlerde yemek hazırlayabilecek kadınlar kalmamıştır. Evvelden bu işi yapanlardan hayatta kalanlar varsa da yemek yapamayacak kadar yaşlı olmaları ve zamanla düğün yemeklerine has eski adetlerin kaybolup değişmesi onlardan istifade etmeyi engellemektedir.
Uçhisar’da eskiden iki çeşit düğün yemeği vardı. Bunlardan birincine “dua” denilmekte ve “dua” ya bütün köy halkı davet edilmekte idi. Gelin getirildikten sonra duayla yemeklerin ağzı açılır ve yemekler kurulan büyük sofralarda misafirlere sunulurdu. Dua da, misafir çok, yemek çeşidi az olmaktadır. Bir de “gelin azzığı” denilen düğün yemeği vardır. “Gelin azzığı” nda ise düğün evi, yörenin muteber kişilerini çağırır ve sofrada zengin bir yemek çeşidi bulunur.
“Gelin azzığı” nda ne çeşit yemekler bulunduğu şeklindeki bir soruya bir büyüğümüzden şu cevap alınmıştır.
“Gelin azzığı” nda ne çeşit yemekler bulunduğu şeklindeki bir soruya bir büyüğümüzden şu cevap alınmıştır.
Şimdi ilkin bir çorba içilir. Hangi çorba olursa olsun, ”bulgur çorbası” , “tarhana çorbası” onun üstüne yumurta, yumurtayı da kıymalı soğanlı yaparlar. Ama soğan kaybolurdu. Adamakıllı piştimiydi ya, içine de yumurtalar kırılırdı götürülürdü. İkinci yemekte o olurdu. Onun üstüne de bir bamya yenilirdi. Üstüne de zelderi yahnisi yenirdi. O bir tatlı olurdu. Onun üstüne de köfte, onun üstüne de sütlaç ve yahut yaz ise karpuz gibi bir şeyler. Yazda olsa kışta olsa düğünün yemeği böyledir. Düğün yemeklerinden bir diğeri de, erkek tarafının yakın akraba ve komşuları tarafından kız tarafından ekabir insanlara verilen yemektir. Her komşu üç dört kişiden oluşan bir sofra ahaliyi evine götürür ve orada yedirirdi. Buna da Gelin azzığı adı verilmektedir. Gelin azzığı’na davet edilmek, kız tarafından olan insanlara onur verici bir davranıştır.
KASABAMIZIN YEMEKLERİ
ÇORBALAR:
Bulgur Çorbası, Kuru Tarhana Çorbası, Pancarlı Çorba, Sütlü Çorba, Şire Çorbası, Yoğurtlu Çorba, Zerdalili Çorba
ET YEMEKLERİ
Boş Böğür Dolması (Pehli), Ciğer Yahnisi, Çömlekte kemikli et, Keklik, Köftesi Papaz Yahnisi,
SEBZE, KURU BAKLİYAT VE DİĞER
MALZEMELERDEN HAZIRLANAN YEMEKLER
Cılbır, Çedeneli Makarna, Kuru patlıcan yemeği, Naneli Bal Kabağı, Nohutlu Yahni, Pancar Peziği, Patatesli Köfte, Soğan Kavurması, Tandır Pahlası, Türlü
PİLAVLAR
Düğün Pilavı, Erişte Pılavı, Kendime, Mardımalak Pılavı, Zerdalili Pilav, DOLMALAR
Ayva Dolması, Bal Kabağı Dolması, Domates Dolması, Elma Dolması, Kabak Dolması, Kabak Çiçeği Dolması, Mimbar Dolması, Salatalık Dolması, Soğan Dolması, Yaprak Sarması
TATLILAR
Armut Hak Yahnisi, Aside, Bulamaç, Bulgur Unu Helvası, Cızbız, Dolaz, Düğü Kavurması, Erik Yahnisi, Kaşık Dökmesi, Köftür Kavurma, Pancar Pütlemesi, Sütlü Kabak, Zerdali Yahnisi, Zerde
HAMUR İŞLERİ
Burma Baklava, Tandır Katmeri, Sarı Burma ,Su Böreği
UÇHİSAR MUTFAĞINDAN BİRKAÇ TARİF
a) TANDIR PAHLASI
Malzemeler: Yaş et veya gom kuru fasulye, salça, soğan, biber tuz.
Evvela fasulye 15 dk. kaynatılarak haşlanır. Haşlanan fasulye ateşten indirilerek suyu süzülür. Suyu süzülen fasulye suyun içine bırakılır. Ve tekrar süzülür. Daha sonra haşlanmış fasulyeler çömleğin içine bırakılır. Ardından gom denilen kurutulmuş et veya yaş et kibrit kutusu büyüklüğünde doğranarak fasulyeye karıştırılır etin gom olanı daha makbuldur ve misafire yapılan fasulyede daha fazla gom bulunur buna “tandıra İki etli pahla vurmak” denir.
Et karıştırıldıktan sonra çömleğin içine orta bir soğan kırılarak yarım kaşık salça ilave edilir. Üstüne görülecek kadar su konulur.
Tandırın ateşi bir tarafa toplanıp bu ateşin kenarına çömlek konulur. Böylelikle fasulye hafif ateşte iki saat pişer. İki saat sonra fasulye ye değmeden çömleği çırpmak sureti ile karıştırılır ve çekmiş suyun yerine eskisi kadar ilave edilir. Tekrar hafif ateşe bırakılan fasulye iki saat sonra bir daha çırpılarak su ilave edilir ve tuzu konulur. Bundan sonra Akşam yemek vaktinden yarım saat öncesine kadar tandırda yavaş yavaş pişer. Tadını tandır közünden ve ağır ağır pişmesine borçlu olan aa pahla yufka ekmek ve biber turşusu eşliğinde servis yapılır. Önünde umumiyetle bulgur çorbası ve sonunda da tatlı olarak zerdali yahnisi bulunur.
Uçhisar yemeklerinin en meşhurlarından olan tandır pahlası çok sık tüketilen bir yemek çeşidi olup , haftada birkaç kez sofraları süslemektedir.
b) ASİDE:
Malzemeler:
Yağ, un, pekmez ceviz içi.
Tavaya bir kaşık yağ konulur ve bir miktar un, o yağın içinde rengini alıncaya kadar kavrulur. Kavrulan un, bir başka kaba alınarak sayacağın üzerindeki tavaya yağ ile pekmez dökülür. Bu karışımda iyice pişirildikten sonra üzerine evvelden kavrulmuş olan un ilave edilerek bir müddet daha kavrulur.
Yapılan bu helva üzerine bir miktar kırılmış ceviz ilave edilerek servis yapılır.
Asideye benzer şekilde hazırlanan ve “üçü bir arada” denilen bir başka tatlı türü daha vardır. Bu tatlının asideden farkı unun ayrıca kavrulmayıp diğeri ile birlikte kavrulmuş olmasıdır.