TURKANA: İnsanın Ayağa Kalktığı Yer

react

Admin
Süper Moderatör
Katılım
18 Haz 2005
Mesajlar
25,237
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
an insatiable prsn from hell
Çölün kumlarına dev bir bıçak gibi saplanan, deniz kadar büyük bir göl. Çevresinde Afrika'nın en savaşçı kabilesi yaşıyor, dünyanın en değerli fosil yatakları uzanıyor. Kenya'nın kuzeybatısındaki Turkana Gölü, Afrika'nın binlerce yıllık mirasını günümüze taşıyor, insanın dünya üzerindeki serüvenine ışık tutuyor.

imperiaflex_0_2_0-7.jpg

Afrika'da yaşamak, kıtanın en kurak bölgelerinden birine yerleşmiş bir kabilenin,
Turkanaların üyesi olmak zor iş. Bunların üstüne bir de kadın olmak
daha da zor. Kadınlar her türlü işte birbirleriyle yardımlaşarak ağır yüklerini
biraz olsun hafifletiyor. Saçların örülmesi gibi beden bakımıyla ilgili
işlerin kadınlar için sosyal bir önemi de var.

Turkana, deniz gibi büyük ve dalgalı. Kocaman bir göl, çevresi boş ve neredeyse tamamen çöl dokusuna sahip: Kum, inanılmaz bir sıcak, her şeye uzak unutulmuş bir yöre. Afrika'da bu gibi yerlere giden bir yol varsa haritalarda kalın koyu bir çizgiyle gösterilir, vardığı yer de büyücek bir yuvarlakla. Bu aslında 'evet buraya da yol yapmayı başardık ve evet burada da bir yerleşim var' demektir. O yola çıktığınızda görürsünüz ki bir zamanlar asfalt olan yol artık topraklaşmış, vardığınız yer ise sadece büyücek bir köy.
Turkana Gölü, Kenya'nın kuzeybatısında. Gölün batısındaki Lodwar kasabasına gitmek için Kitale kentinde sabah erkenden minibüse biniyoruz. Akşam karanlık bastırdıktan çok sonra varacağız oraya, kat edeceğimiz uzaklık 285 kilometre. Gölün doğusunda ise sözünü etmeye değer tek yerleşim Loyangalani. Ancak buraya ulaşmak son derece güç. Kimi kez kayaların üzerinden giden yola arada bir güçlendirilmiş turist cipleri ve kamyonlar giriyor. Önceden planlanıp ayarlanmamışsa göl üzerinde ve çevresinde ulaşım olanağı yok. Mutlaka tam donanımlı bir cipe sahip olmanız, zengin ve genellikle Amerikalı; turistlere birkaç noktada tekne kiralayan kuruluşlara para yetiştirmeniz gerekiyor.

imperiaflex_0_3_0-4.jpg

Erkekliğe geçiş töreninde, başı devekuşu tüyleriyle süslü yaşlı bir Turkana,
biraz önce kurban edilen keçinin kanını içiyor. Turkanalar,
Pokotlardan farklı olarak kanı keçi sütüyle karıştırıyor. Kabilelerin
bu yola başvurması protein ihtiyacını karşılamak için zorunlu .​

Afrika'da kolay aşılan mesafe yok. Yine de dostum John'la şansımızı deneyelim diyecek ve Lodwar'dan sonra rastlantılarla bir Turkana köyünde birkaç gün kalmayı, gölü geçip yörenin ünlü fosillerini görmeyi başaracaktık. Ama her şey bittiğinde Lodwar'dan göl kıyısındaki Kalekol'a, oradan da karşı kıyıda önce Alia Körfezi'ne sonra da arkeolojik kamp noktası Koobi Fora'ya kendi taşıtımız olmaksızın ulaştığımıza kimseleri inandıramayacaktık.
Doğu Afrika Yarık Vadisi, Atlas'a Haziran 2002'de yayımlanan 111. sayıda konu olmuştu. İşte Turkana Gölü bu harika doğa oluşumunun en etkileyici öğesi belki de, yarığın sağ kolunda oluşmuş göller çizgisindeki en büyük parça. Turkana'nın güney kuzey yönünde uzunluğu yaklaşık 257, genişliği de ortalama 31 kilometre. Göl suyunun kaynağı kuzeyden, Etiyopya topraklarından gelen Omo Nehri. Gölden su çıkışı olmadığı için nehrin su yoğunluğuna göre Turkana'nın düzeyi alçalıp yükseliyor. (Atlas, ilerideki sayılarında Omo Nehri boyunca yaşayan kabilelere de yer vermeyi planlıyor.)
Önce gölün batısında geniş bir alana dağılan Turkana kabilesine yöneliyoruz. Çöl veya çöle yakın karakterdeki yörede Turkanalar genellikle küçük aileler halinde yaşıyor. Hasırdan yapılmış birkaç kulübede ana, baba, çocuklar, belki büyükanne, dede, bir iki akraba yaşıyor. Kulübeleri yine hasırdan bir duvar çeviriyor. Yılda birkaç kez kuraklığa bağlı olarak su ve otlak bulmak için aile yer değiştiriyor ve her şey yeniden kuruluyor.

Kitale'den 10 kilometre yürüyerek ulaştığımız Lotohkoromoi ailesinin bizi nasıl karşılayacağı konusunda endişeliydik aslında. Ancak Şef Emtono Lotohkoromoi, eşi Açom, kızı Yanai, oğlu Ekaal, torunları ve öteki akrabaları arasında unutulmayacak bir hafta geçirdik. O akıl almaz yoklukta bize en iyi kulübelerini verdiler, içine de kumun üzerinde uyumayalım diye ellerindeki inek derilerini serdiler. Şef Emtono o çok zor aşılan siyah-beyaz engelini kendine özgü doğallığıyla bir kenara itiverdi, beni kabilenin ihtiyarlarının bir araya geldiği toplantılara götürdü, yakındaki bir törenden haberdar etti. İki çevirmen gerektiren konuşmalarımızda da, birlikte yaptığımız sessiz yürüyüşlerde de bana dostluğunu hissettirdi. Keşke bana 'neden Afrika'ya gidip duruyorsun' diye sorup duranlar Lotohkoromoi ile birkaç saat geçirebilseler!

imperiaflex_0_3_1-1.jpg

Tarımın yapılamadığı, doğadan meyve veya sebze toplama
olanağının bulunmadığı bölgede en önemli besin kaynağı
keçi sütü. Turkanalar sütün bir kısmını da yağa dönüştürüyor.

Kenya'da yaklaşık 200 bin Turkana bulunuyor. Bunların 160 bini Turkana Gölü'nün batısında uzanan bölgede, geri kalanları gölün diğer kıyılarında ve ülkenin diğer yerlerinde yaşıyor. Turkanalar bugünkü bölgelerine yaklaşık 200 yıl önce kuzeyden geldi. Turkana Gölü'yle ilişkilerinin çok eskilere gitmediği, günlük yaşamlarındaki alışkanlıklarından da anlaşılıyor. Balıkçılıkla geleneksel bir bağları yok. Daha çok hayvancılıkla geçiniyor, keçi, sığır, koyun ve son yıllarda deve besliyorlar. Öteki kabilelerden farklarından biri de yılan, timsah, zebra gibi hayvanları yemeleri. Bu gibi hayvanlar öteki kabilelerin hemen hepsinde birer tabu.
Kurallar, tabular, çeşitli sınırlamalarla zaten zor olan yaşamın iyice ağırlaşması… Bunlar izleyebildiğim kadarıyla Turkanalar üzerinde öteki kabilelere göre çok daha az etkili. İşi gerektiğinde kan dökmeye kadar götürebilmeleri onların en çarpıcı özeliği. Kabile içinde yaşam ise oldukça yumuşak. Örneğin öteki kabilelerde çok önemli olan klan olgusu Turkanalar için çok belirleyici değil. Yalnızca erkekler yalın bir kuralla iki gruba ayrılıyor: Leopar ve taş grupları. Bir baba leoparsa oğlu taş, torun yine leopar oluyor. Bu ayrım birlikte bir iş yapılacağı zaman ortaya çıkıyor: 'Tüm taşlar toplanın, kabilemizi savunacağız' diye bir duyuru olursa, tüm grup toplanıyor. Erkeklerin yaşamları boyunca izlemek ve bir sonrakine geçmek için bin bir eziyet çekmek zorunda oldukları yaş grupları Turkanalarda yok. En önemli farklardan biri de sünnet geleneğine sahip olmamaları. İnançlardaki esnekliği, toplumsal yaşamdaki rahatlığı, kabilenin sosyolojik yapısında çok net olmayan ayrımları birkaç gün sonra daha iyi izleme şansım oldu. Yakında düzenlenen bir erkekliğe geçiş törenine davet edildik. Bu tip törenleri Samburu ve Pokotlarda yakından bildiğim için yüzlerce kişinin katılacağı büyük bir tören bekliyordum. Ama bu kez son derece sade ve kısa bir tören izledik. Yine keçiler kurban edildi, yine yaşlılar belli bir düzende oturup kurbandan aslan payını aldı. Danslar yalnız kadınlar tarafından abartısız bir şekilde yapıldı, erkekliğe geçen gence yalnızca bir boncuk kolye takıldı, beline kumaş bağlandı ve tören bitti.

imperiaflex_0_4_0-4.jpg

Doğu Afrika kabilelerinin kadınları boncuklara çok düşkün.
Bunu bilen ve bölgeye hazırlıklı giden Ali Murat Atay'ın verdiği
İstanbul Tahtakale çıkışlı nazar boncuğu, Turkana kadınının kulağını
süslüyor.
Sözünü ettiğim törende Turkanaları öteki kabilelerden ayıran bir başka özellik daha dikkatimi çekti. Pokotlar ve Samburular kurban edilen keçinin kanını doğrudan hayvandan içerken Turkanalar kanı bir sukabağına aldı ve içmeden önce de sütle karıştırdı. Ama bunu dışarıdan izleyen biri, söz konusu durumun Turkanaların en ünlü özellikleriyle tam bir karşıtlık oluşturduğunu unutmamalı. Turkanalar sadece Kenya'nın değil, tüm Doğu Afrika'nın en yayılmacı, en saldırgan ve en kural tanımaz kabilesi olarak biliniyor. Ne sömürge döneminde, ne de günümüzde hiçbir Kenya yönetimi onları kontrol altına almayı başarabildi. Turkanalar kimi zaman bölgelerinin sınırındaki öteki kabilelere saldırıyor. Amaçları yerleştikleri alanları genişletmek, başkalarının otlaklarını almak, öteki kabilelerin hayvanlarına el koymak. Korkusuzluklarıyla öteki kabilelerin hemen hepsini sindiriyorlar. Özellikle Samburu ve Rendille kabileleri artık onlardan yılmış. Uganda içlerine bile uzanıyor, oradaki kabilelerin yer değiştirmesine neden oluyorlar. Turkanaların şu an sahip olduğu develerin de bir zamanlar Samburu ve Rendille kabilelerinin malı olduğu sanılıyor. Yöreye geldiklerinde devenin ne kadar yararlı bir hayvan olduğunu görüp çevredeki develeri alıvermişler. Sadece Pokot kabilesi Turkanalara boyun eğmiyor ve aralarında şiddetli çarpışmalar çıkıyor. Atlas'ın 124. sayısına konu olan Pokotların arasında kaldığım günlerde neden AK-47 tüfeklerine sahip olduklarını sorduğumda hep Turkanalardan söz etmişlerdi.
imperiaflex_0_5_0-4.jpg

Gençlerin günbatımında süt sağması, kabilenin günlük işlerinden biri.
Çoğu,keçilerle kişisel bağlar kurmuş; örneğin bir keçiyi hep
aynı kız sağıyor. Bu arada evlenirken, kabilede toplanıp karar alırken
bireyler 'keçileri kadar' konuşuyor.
Turkanalar çok gelişmiş bir estetik anlayışa sahip. Özel günlerde ortaya çıkan giysiler, takılar büyük bir yaratıcılığın ürünü. Özellikle kadınlarda gözüme çarpan kalıcı beden süsleri çok çarpıcı. Bunlar açılan yaraların iz bırakacak şekilde iyileştirilmesiyle oluşturuluyor. Ancak en fazla aklımda kalan süs öğesi, erkeklerin yine özel günlerde taktığı beyaz devekuşu tüyleri. Bu tüylerden daha fazla edinebilmek için de hayatta sahip oldukları her şeyi –genellikle hayvanları– elden çıkarmaya hazırlar.
Ayrılmadan önceki son günümde, yanında kaldığım Turkana ailesi bana istersem yakınlarda yörenin en yaşlı kadınını görmeye gidebileceğimizi söyledi. Hemen yola çıktık ve yaşlı Akalom'u kulübesinde, yerde oturur bulduk. Benim özellikle onu görmeye gelmeme çok sevindi, yanına oturtup düşüncelere daldı. 'Acaba ne düşünüyor' derken torunlarından birine bir şeyler söyledi, o da oyulmuş ağaç gövdesinden ve keçi derisinden yapılmış bir süt kabı getirdi. Kabı bana uzattığında anladım ki yaşlı Akalom Teyze bana bir hediye veriyor, üstelik bu hediye onun yaşamda sahip olduğu üç dört şeyden biri. İçine yüzlerce kez süt sağdığı, çölün kumlarıyla kararmış kap artık hep başucumda.
Turkanalardan ayrıldıktan sonra gölün karşı kıyısına geçecektik. Turkana Gölü'nün doğu kıyısında bulunan, dünyanın en ulaşılmaz, en dokunulmamış milli parklarından olan Sibiloi'nin yöneticisi Timothy Kitonyi'nin Lodwar'da olduğunu öğrendik. Timothy, milli parka ait tekneyi kullanarak hep beraber karşıya geçebileceğimizi, ancak benzin parasına ortak olmamız gerektiğini söyledi. Önce Alia Körfezi'ne geçecektik, oradan da bir görevli bizi kuzeydeki Koobi Fora arkeolojik araştırma noktasına götürecekti. Sabah erkenden tekneye binmeye hazırlanırken yanımıza iki büklüm bir kadın yaklaştı. Gövdesi öyle inceydi ki öksürmeye bile zorlanıyordu. Bizimle karşıya geçecek ve ardından dünyanın en sıcak bölgelerinden birinde köyüne kırk kilometre yol yürüyecekti. 'Kadıncağız veremli' dedi biri. Ama kimse ağzına almasa da hepimiz kadının büyük olasılıkla AIDS olduğunu biliyorduk. Karşı kıyıya yaklaşırken artık karanlık çökmüştü ama kadının öksürüğü hiç dinmemişti.
Afrikalılar yaşamın Afrika'ya özgü ağırlığı altında sessizleşiyor, herkes önüne bakmaya başlıyor, kimse konuşmuyor. Teknede kadın öksürdükçe Afrika'nın AIDS gerçeği çöktü hepimizin üzerine, önümüze bakıp düşündük. Afrika'nın yalnızlığını, sömürgeliğini, küreselleşmenin dışında bırakıldığını, pek de iyi bir 'pazar' olamadığını. Kadının gözleri hep üzerimizde, öksürükler hep kulağımızda.
Timothy, Alia Körfezi'nde kaldığımız gece, ertesi gün taşlaşmış ormanı görmeye gidebileceğimizi söyledi. Batıda karşılaştığım, insana tek kelime yanıt vermekten kaçınan kimi milli park yöneticilerinden çok farklı Timothy. Sabah beni milli parkın cipiyle taşlaşmış ağaçlara götürdü. Tam 5 milyon yıllık ağaçlar bunlar. Uzaktan bakınca bunların devrilmiş, testereyle parçalara ayrılmış ağaçlar olduklarını düşünebilirsiniz. Ancak yakından bakınca aslında birer kaya parçasına dönüştüklerini görüyorsunuz.
imperiaflex_0_6_0-1.jpg

Erkekliğe geçecek gencin annesi tören sırasında oğluna özel olarak
hazırlanmış boncuklar takıyor. Turkana törenlerinde sünnetler,
günlerceköy dışında kalmalar, belli sayıda hayvan avlama ve bedeni
süsleme zorunlulukları yok. Ama kendi içlerinde çok kuralcı ve
baskıcı olmamaları insanı yanıltmamalı. Aslında Turkanalar Afrika'nın
en korkusuz ve savaşçı kabilelerinden biri
Turkana çevresi 4 milyon yıllık bir geçmişin fosilleşmiş izlerini barındırıyor. Göl kıyısından 20 kilometre içeriye kadar buluntular var. Fosiller özellikle doğu kıyısında, Alia Körfezi'nin 60 kilometre kuzeyine kadar uzanan bölgede çok yoğun. Yöre Richard Leakey tarafından bir uçak yolculuğu sırasında rastlantı sonucu keşfedildi. Leakeyler, Kenya'nın ünlü beyaz hanedanlarından biri, Richard ise arkeolojiye ilgisi olan ailenin en ünlü üyesi. Richard Leakey'in tüm dünyada tanınmasını sağlayan asıl iş ise uzmanlık alanı dışındaki bir konu, yaban yaşamın korunması. Leakey, Kenya Yaban Yaşam Servisi'nin başına getirildiğinde neredeyse bir devrim yaptı. Bugün Afrika'da hâlâ fil ve gergedan varsa, bu büyük oranda onun eseri.

Bir bölgede tortular hızlı çökelirse hayvanların kemikleri daha leşçiller, böcekler, rüzgâr ve yağmur tarafından dağıtılmadan tortuyla birlikte gömülebiliyor, böylece fosilleşme süreci başlıyor. Eğer çok büyük bir kütle içinde fosilleşirlerse sonradan açığa çıkıp incelenme olasılıkları çok azalıyor. Ancak Turkana Gölü'nün Doğu Afrika Yarık Vadisi'nde yer alması, fosillerin kolayca bulunmasını sağlıyor. Vadideki erozyon, volkanik ve sismik hareketlerle değişen su yatakları fosilleri ortaya çıkarıyor. Ama bu daha önce açığa çıkan fosillerin yine gömülebileceği anlamına da geliyor.
Yörede irili ufaklı milyonlarca fosil var. Bir fosil eğer ait olduğu tür konusunda çok belirleyici bilgiler verebiliyorsa, nerede bulunduğu titizlikle kaydedilerek alınıyor. Benim özellikle üç fosil ilgimi çekti. Bunlar tarihöncesi bir dev fil, yine dev boyutlarda bir timsah ve büyük bir kaplumbağa. 1974 yılında bulunan fil fosili aslında Asya filine çok benziyor, yalnızca onun çok daha büyüğü. Bilim adamları bir su birikintisi kenarında 2 milyon yıl önce öldüğünü ve hızla kum ve çamurla örtüldüğünü tahmin ediyor. Timsah fosilinin yalnızca kafa bölümü var, ama hesaplamalara göre tüm gövdesi 10 metrenin üzerinde. Göl ve çevresindeki nehirlerde 1 ve 2 milyon yıl önce bolca bulundukları düşünülüyor. Kaplumbağa kalıntıları ise bana Galapagos Adaları'ndaki dev kaplumbağaları hatırlattı. Dünyanın bir ucunda canlısını, diğerinde fosilini görmek olanaklı demek.
Koobi Fora'da yaklaşık bir hafta kaldık, bol bol fosil gördük. Kaldığımız süre içinde anladım ki tüm kamp, Richard Leakey'in (hanedanın son temsilcisi olan) torununun kontrolünde. Kendisinin, Kenya'nın en turistik yerlerinden birinde, Lamu Adası'nda tatilde bulunmasının, bizim açımızdan büyük bir şans olduğunu sonradan anladım. Kampta çalışan personelin anlattıkları gösteriyordu ki aksi halde orada hiç de hoş karşılanmayacaktık. Söz konusu kadın, Turkana'nın doğusunu kendisine ayırmıştı ve rahatsız edilmek istememekteydi. Yalnızca kendisinin kullandığı üç cip ve bir küçük uçağın yanı sıra bir de gazla çalışan buzdolabı vardı. Buzdolabının, bu korkunç sıcakta başka biri tarafından kullanmasına izin verilmiyordu, asma kilidi güvenilir bir yardımcısındaydı. Yardımcı buzdolabından benim su almama izin veriyordu (ne de olsa beyazdım!), ben de suyu alıp gizlice kampta çalışanlara dağıtıyordum.

Afrika'da karşılaştığım Afrikalı beyazlarda bu türden davranışlara sık sık rastladım. 'Burada başka çaremiz yok, siyahlara karşı böyleyiz' der gibiler. Bir yerde karşınıza harika şato gibi bir ev çıkıverir, yanında da küçük uçak hangarları ve çiftlik atlarını taşıyan özel kamyonlar uzanır. Biraz ilerleyince bu kez o evde çalışan siyahların çamur kulübelerini görürsünüz, oralara elektrik bile vermezler. Doktor Albert Schweitzer'i duymuşunuzdur, kendini Afrikalılara adamış, onları tedavi eden ünlü iyiliksever adam. Aslında bunu tümüyle dini duygularla yaptığını, evine siyahların girmesinin yasak olduğunu biliyor muydunuz?
Turkana yöresinin en önemli buluntuları kuşkusuz insanın geçmişiyle ilgili olanlar. Kimileri eksiksiz kafatasları olmak üzere yörede 200'den fazla hominid fosili bulundu. Bunların en ünlüsü '1470' olarak bilinen 2.5 milyon yıllık kafatası. Fosiller, bu bölgede birkaç milyon yıl içinde üç farklı hominidin yaşadığını gösteriyor. Bu buluntular insanlık tarihi için çok önemli olduğundan Nairobi'deki Ulusal Müze'de özel çelik bir odada tutuluyor ve sergilenmiyorlar.
Dönüşte, teknede devamlı öksüren kadını düşündüm. Sıcakta kırk kilometreyi yürümesi çok zor, belki de günler sonunda köyüne varıp kulübesine uzanmıştır ve acısı biraz dinmiştir. Gözlerimde bir de yaşlı Akalom'un görüntüsü var. Birkaç yıl içinde onu yine ziyaret etmek istiyorum. Elimde bir süt kabıyla.


ATLAS / ALİ MURAT ATAY
 
Erkeklerin yaşamları boyunca izlemek ve bir sonrakine geçmek için bin bir eziyet çekmek zorunda oldukları yaş grupları Turkanalarda yok. En önemli farklardan biri de sünnet geleneğine sahip olmamaları.

yaw benim bildiğim bunlarda baya oluyo dinsel inanç
bu kabile baya farklı
 
Allah peygamber sabrı versın bu ınsanlara nasıl yasıyorlar oralarda anlamıyorum gercı yapacaklarıda bısey yok ama..
 
allah hepsine inanç ve sabır versin ve ne olursak olalım şükretmemiz gerektiğini bu insanlara bakıp bir kez daha hatırlayalım
Her attığımız adımda Allahın bize neler verdiğini düşünmek gerek :)
 
Geri
Üst