TraFoo
Banned
- Katılım
- 3 Ağu 2009
- Mesajlar
- 2,032
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Atasözü : sonunda nasıl olsa toprak olacaksın, yaşarken çamurlaşma!..
Zaman Gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne trajik bir tesadüf ile 29 Ekim tarihinde kaleme aldığı köşe yazısında, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni tasfiye planının gerekçesini dile getirdi. Yazar makalesinde, kimliği belirsiz bir ihbarcı tarafından posta yolu ile savcılığa iletilen ve sahte ya da gerçek olduğu üzerine hukuki bir hüküm verilmemiş,"irtica ile mücadele belgesi" olarak bilinen kağıt üzerinden Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesinin tamamını zan altında bırakarak, bu vesile ile TSK'nın kurumsal hiyerarşisinin tasfiye edilmesi ve yeni bir ordu yapılanması ile ikame edilmesi gerekliliğini vurguluyor. ..."İrtica belgesi" bir işaret fişeği oldu ve karanlık köşeler aydınlandı. Kendi halkına, ülkesine ve hatta kendi mensuplarına karşı komplolar, entrikalar çeviren bir fesat ocağı ile karşı karşıyayız. 1807'de Yeniçeri ordusunda bile kimsenin aklına gelmeyecek türden desiseler bunlar. Temel sorunumuz bu fesat üretme işinin ne ölçüde emir-komuta zinciri içinde yapıldığını, bütünüyle kurumsal kimliğin bu işteki rolünü tespit etmek. Tamam, cuntacıları ordudan ayıklayalım; ya fesat ve komplo üreten kurumsal hiyerarşi ve yapı ne olacak?
Yazarın ifadesi ile TSK Komuta kademesi, bir işaret fişeği olan irtica belgesi ile aydınlanan karanlık köşede ortaya çıkan, halkına, ülkesine komplolar kuran, entrikalar çeviren bir fesat ocağı... Bu nedenle tek tek cuntacıları ayıklamak yetmez, bütünüyle kurumsal hiyerarşi ve kurumsal kimlik sökülüp atılmalı.
Kemalist Cumhuriyet'in Kurumsal Yapısı
Cumhuriyetimizin ve Türk Aydınlanma Devrimi'nin baş mimarı Kemal ATATÜRK, eserini 3 kurumsal sac ayağı üzerine oturttu. Bunlardan ilki mahalle muhtarından Cumhurbaşkanı'na kadar uzanan, yargı ve yasama kurumlarından iktisadi teşekküllerine, telgraf idaresinden opera ve bale kurumuna kadar geniş bir sahada Kemalist Devrim'i kurumsallaştıracak "Devlet" teşkilatlanmasıdır. İkincisi, halkın ihtiyaç ve taleplerini siyasallaştıracak ve ulusun egemenliğini ve ulusal iradenin çıkarlarını temin edecek "Cumhuriyet Halk Partisi" örgütlenmesidir. Üçüncü ve son ayak "Türk Silahlı Kuvvetleri"dir, kemalist cumhuriyeti iç ve dış tehditlerden korumak, ülkenin bütünlüğünün ve siyasal rejimin sigortası olmak görevi anayasal olarak TSK'ya verilmiştir. Kemalist devrimin başarısı, bu üçlü yapının ulusun iradesi ve cumhuriyetin kuruluş esaslarına bağlı olarak uyumlu bir şekilde çalışması ile mümkün olacaktır. Cumhuriyet'in halkı dönüştüren, değişime devinim kazandıran ideolojik motoru bu üçlü kurumsal yapının eş zamanlı ve uyumlu işlemesi ile çalışmaktadır. Doğal olarak Kemalist Cumhuriyet karşıtlarının harekat stratejisi, bu mekanizmayı yıpratmak, dönüştürmek ve sökmek üzerine kuruludur. Yıpratmak, dönüştürmek ve sökmek sıralaması tarihsel dizge açısından doğru bir sıralamadır.
İki Hain Sait : Said-i Kürdi ve Şeyh Sait
Yıpratma çalışmaları Atatürk'ün zamanında başlamıştır. Dahili karşıtlığın tarihsel olarak iki kategoride vücut bulduğunu görüyoruz: irtica ve bölücülük. Bu günkü yansımasına bakarak irtica ve bölücülük kategorilerini çıkış noktası açısından ironik bir şekilde iki Sait'e yaslamak mümkün, Şeyh Sait ve Said-i Kürdi (sonradan Nursi) ki bu aynı zamanda iki karşıtlığın ortak yönlerini de ortaya koymaktadır: Doğu kökenli oluşu, etnik olarak kürt aşiretçiliğine dayanması ve emperyal sermaye ile finanse ediliyor olması (Dün Büyük Britanya bu gün Birleşik Devletler)
Kemalist Cumhuriyet Kurumlarını Yıpratma, Dönüştürme ve Sökme Çabaları
Atatürk'ün vefatı ile birlikte, kemalist devrimin kurumsal yapısı üzerine yürütülen çalışmalar yıpratma + dönüştürme safhasına ulaşmıştır. Kemalist devrimi algılamak konusundaki basiretsizliği ile İsmet İnönü'nün milli şefliğinde "CHP" ve demokrat parti iktidarı ile "Devlet", hızlı bir dönüşüme maruz kalmıştır. Popülist politik söylemi ile Demokrat Parti, Said'in Kürt yönünü traşlayarak ona nurculuk hüviyetini kazandırmış, bu hali ile islami bir örgütlenme modeli olarak içselleştirmiştir. Şeyh Sait patentli karşıtlık mücadelesi yöntem olarak isyan ve silahlı mücadeleyi benimsemiş ve yerel kalmış, buna karşılık Said-i Kürdi'nin yöntemi gizli örgütlenme ve ılımlı politik söylem ile pragmatik bir çizgide ilerleyerek önce tüm yurt sathına yayılmış, sonrasında Gülen okulları ile enternasyonelleşmiştir.
Demokrat parti geleneğinin uzantısı olan AKP, Kemalist Cumhuriyet karşısındaki iktidarını pekiştirmek adına, Şeyh Sait'ten el alan PKK-DTP çizgisindeki siyasal Kürt ırkçılığını traşlayarak içselleştirmek peşindedir.Bir bakıma da buna mecburdur, hem Kemalist Cumhuriyet'e karşı iktidar gücünü genişletmek hem de büyük resimde "Genişletilmiş Ortadoğu" olarak isimlendirilen projenin sahibi, finans ağababalarını memnun etmek için mecburdur.
Tekrar başa dönelim, "Ergenekon" tiyatrosu ile aslen sökmeye çalıştıkları yapının mimarı, söylemeye dillerinin dönmediği, Mustafa Kemal'dir. O'nun kurduğu mekanizmanın iki ayağı devlet ve parti ne yazık ki kırılmıştır. Üçüncü ayak TSK'dır, o da NATO konsepti ile dönüşüme uğratılmış olmasına ve 12 Mart, 12 Eylül güdümlü müdehalelerinin müsebbibi olmalarına rağmen kurumsal kültür ve ideolojik anlayış perspektifinde kemalist devrime bağlılık çizgisini sürdürmektedir. Kemalist devrimin bu gün dik duran tek sac ayağı Türk Silahlı Kuvvetleri'dir, üstelik bu kurumun anayasal olarak Cumhuriyet'i iç ve dış tehditlere karşı korumak ve kollamak gibi bir de görevi bulunmaktadır.
Şu halde Kemalist Cumhuriyet karşıtlarının önce silahlı kuvvetlere bu yetkiyi veren Anayasayı değiştirmek, sonra da Cumhuriyet'in son kurumsal dayanağı TSK'yı etkisizleştirmek istemeleri doğaldır. İşte Mümtazer Türköne, Said-i Kürdi'nin mirasçısı Fethullah'ın Zaman gazetesinden tam da 29 Ekim Cumhuriyet bayramının kutlandığı gün, Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırıya geçiyor. Bu mükemmel zamanlamanın ardında açık bir mükafatlandırılma isteği olduğu anlaşılıyor, yoksa kör gözüne parmağım şeklinde ardarda önce Apo'yu Paşa yapalım, sonra da Paşaları tasfiye edelim diyen bir adamın akıl sağlığında şüphe etmek gerekir. Ne diyelim, "Atatürk'ü Anayasa'dan Çıkaralım" diyen Zafer Üskül AKP Milletvekili, "ak parti'yi ben bütünüyle demokrasiden, sosyal adaletten, ekonomik gelişmeden yana bir parti olarak görüyorum" diyen Ertuğrul Günay da AKP'nin Kültür Bakanı yapılmak sureti ile mükafatlandırıldılar. Benim tahminim Sayın Türköne de bunca çabası sonucu güzide bir üniversitenin rektörlüğüne getirilmeyi çoktan haketmiştir, böyle YÖK'e böyle rektör, takipçisi olacağım...
Nasıl düştün?
Genelevde işi bittikten sonra çenesi düşen yurdum erkeğinin tipik repliğidir, bilmek ister nasıl düştün bu hayata?.. Dahili cumhuriyet karşıtlarının ağababası olan küresel emperyalizmin, yurdumuzda dönek olarak tabir edilen politik devşirmelerden çok iyi performans aldığı bilinmektedir. 68 model sosyal demokrat dönmesi, 12 eylül'de vuruk yemiş marksist kırması, rotu kaymış az çizikli ülkücü abisi, yüzünü Kabe'den sermayeye dönmüş imam hatip çıkması... Ben de haliyle merak ettim, bu yazar şahsiyet Apo'yu Bodrum Paşası yapıp, TSK'yı lağvecek derecede nerede aklını kaybetti, F-tipi örgütlenmenin kucağına ve Zaman gazetesine nasıl düştü diye. Öğrendim ki, kendisi 78'in ülkücü ağbilerinden miş, hemcinslerinden zor günde yolunu ayırıp zar zor akademik eğitimini tamamlamış. Mülkiye çıkışlı bir profesör, bildiğiniz üzere günümüzde akademik saygınlık uluslararası hakemli dergilere kabul edilen yayın sayısına ve akademik camiada bu yayınlara yapılan atıf sayısına bakarak ölçülüyor. Akademik makale indekslerini taradım, yazarın kayda değer özgün bir akademik çalışmasını bulamadım. Akademik camiada bir iz bırakmamasına karşın, yapılan internet taramalarından kendisinin kadrolu bir TV yorumcusu olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle kendisini güzide bir üniversitemizin rektörlüğüne layık gördüm zaten. Yazar 12 Eylül sonrası apolitik bir dönem geçirdikten sonra, Refahyol iktidarı döneminde Tansu Çiller'in danışmanı olarak sistemin etinden sütünden nemalanmaya başlıyor. İdealleri uğruna acı çeken sağlı sollu 12 Eylül kuşağından devşirilen dönmeler bütün bildiklerini bir anda unutmakla adeta ilkelleşmişlerdir, sistemin onlara verdiği ilk ders et ve süt bulunca emmektir. Bu nedenle, Ahmet Altan'ın kadın memesine takıntısı zannedildiği gibi seksüel değil, hayatta kalmak için emmek üzerinedir.
Her Devrin Adamı
Ordunun varlık gerekçesi güvenliği sağlamaktır. Vatandaşlarını suç işleyerek tezgâha düşüren bir ordu ile bir ülkenin güvenliği sağlanabilir mi? Karargâh merkezinde geniş çaplı komplolar, provokasyonlar tezgâhlayabilen bir ordunuz varken "demokratik açılım" yürütebilir ve etnik sorununuzu çözebilir misiniz? Ergenekon sanıklarını kurtarmak için operasyonlar planlayan askerlerinizle hukukunu koruyabilir misiniz?
O dönem Tansu Hanım'dan emen yazar, "devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir" repliğinin patentine sahip. Tansu Çiller'in Susurluk hadisesini örtbas etmek için söylediği bu söz, bir cümlenin içinde devlet geçince fiilin legalize olacağını düşünen bir zihniyetin ürünü. O dönem Susurluk çetesini meşrulaştırmaya gayret sarfeden yazar, bu gün Ergenekon'a yükleniyor. Türkçe'de her devrin adamı diye güzel bir tabir vardır, her devrin adamı olmak zaman'ın koşullarını nakde ve kâra tahvil etmeyi bilmek gerektirir. Yazarın TSK düşmanlığının da bu dönem ürünü olduğunu anlıyoruz. Tıpkı Susurluk Çetesi gibi süreçte Refahyol Hükümetini meşrulaştırmak için çabalarken 28 Şubat ayarı yemiş, etten ve sütten olunca ayar yapana ayar olmuş, hakkında yazılanlardan okuyoruz.
Yazarın Türk milliyetçiliğinden, APO ve Kürt seviciliğine dönüşümü ile ilgili radikal yazarı Ersin Tokgöz'ün yazdıkları aydınlatıcı :
"Rivayet odur ki; Türkiye tarihinin en karanlık döneminin teorik alt yapısının oluşturulmasına dayanak oluşturan ve 2000’e yakın faili meçhulden sorumlu tutulan birinin can korkusudur bu keskin dönüş. Her ne kadar unutturmaya çalışsa da mesela DTP’li Sırrı Sakık’ın Türköne için söylediği “Bazı günahlar vardır üstü örtülür, bazı günahlar vardır kabir defterine yazılır” sözlerinin Kürt camiada genel bir karşılığı olmasındandır bu cevvallik.
Can korkusu... Mutlaka. Olabilir"
Murat Bardakçı, Osmanlı'nın isyancı elebaşıları Paşalık ile mükafatlandırmadığını, aksine en hafifi idam olmak üzere muhtelif işkence usulleri ile katlettiğini ve daha sonra ibret olsun diye halkın gözü önünde sergilediğini örnekleriyle anlattı ve ekledi : Bunları yazan zat tarih konusunda büyük bir cehalet içindedir.
Görüyoruz ki aynı cehalet, lağvedilen Yeniçeri Ordusu ile günümüzün Türk Silahlı Kuvvetlerini mukayesesi için de geçerli. Çağın gereksinimlerini dışlayarak geri kalmış devşirmelerden kurulu bir hanedan ordusu ile dünyanın en ileri 5 silahlı kuvveti arasında sayılan, Türkiye Cumhuriyeti'nin modern ve çağdaş Silahlı Kuvvetlerini karşılaştırmak için elma ile armudu birbirinden ayıramayacak kadar özürlü olmak gerekir. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Genelkurmay başkanından komuta zincirinin en altındaki erine kadar her yurtserverin gururu ve varlığımızın teminatıdır. TSK'yı yıkmak yazarın söylediğinin tam aksine, Türkiye Cumhuriyeti'nin birliğini ve bütünlüğünü yıkmak ile eş anlamlıdır. Bu kuruma yıllarca içeriden sızma stratejisini izleyenler, doğru zamanın artık geldiği yanılgısı ile artık cepheden saldırma cüretini göstermektedir. Hakettikleri yanıtı almalarını umuyoruz.
Gülen Cemaatinin yayın organı Zaman gazetesinden öttürülen bu borazan, F-Tipi örgütlenmenin TSK'yı bitirmek için öldürücü son hamleyi yapmak üzere tüm gücü ile hücuma geçtiğinin göstergesidir.
29 Ekim tarihine tesadüf eden bu makaleyi bir yazarın kendini bilmez ve tutarsız halleri olarak geçiştirmek olanaklı değildir. Aksine bu makale Gülen'in, Türk Silahlı Kuvvetlerini Bitirme Planı'nın tescilli belgesidir. Bu günden başlayarak, TSK'nın kendi mevcudiyetine kasteden Gülen ve F-Tipi örgütlenmesini bitirmek eylemi hem meşru müdafa hem de anayasa güvencesinde bir haktır. Kemalist yurtseverler, bu açık savaşta Cumhuriyet'imizin kurumsal güvencesi Silahlı Kuvvetlerimiz ile tek yürek olmak ve Cumhuriyet düşmanları ile mücadele geleneğini aynı ruh ve kararlılıkla sürdüreceklerdir.
"Gerçek" olduğu ortaya çıkan belge, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı, bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdidin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinden geldiğini gösteriyor. Bu tehdidin ortadan kalkması için cuntacıların ordudan ayıklanması yetmez. Bu belgenin hazırlanması emrini veren Genelkurmay İkinci Başkanı'nın başında bulunduğu hiyerarşinin tamamının görevden alınması da yetmez. Hatta ve hatta, bu kurumsal yapıyı sürdürebilmek ve skandalı örtbas etmek için kendi itibarını riske eden Genelkurmay Başkanı'nın istifa etmesi bile bu tehdidi ortadan kaldırmaz.Türk askerinin şerefini, ülkemizin güvenliğini, Türkiye'nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu "kurumsal yapı"ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım.
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi - "Gülen'in TSK'yı Bitirme Planı" Belgesi - Kemal İnanç IŞIKLAR