TSK’nın Millete Verdiği Söz!

AntidepresaN

New member
Katılım
25 Haz 2005
Mesajlar
1,584
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
AtaTürkçü Düşünce Sistemi..
TSK’nın Millete Verdiği Söz!

“Atatürk’ün Cumhuriyet projesi, demokrasi projesidir.

Atatürk’ün Cumhuriyet Projesi; insan onuruyla bağdaşması mümkün olmayan kişiye bağlı kulluk anlayışını yıkarak, devlete bağlı, onurlu yurttaş anlayışını getirmiştir. Başka bir deyişle Türk insanını, insana kulluktan yurttaşlığa taşımıştır.

Cumhuriyet projesinin özünü oluşturan Atatürk İlke ve Devrimleri’nin tamamı, Türk Ulusu’nu uygarlaştırmak ve çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmak amacıyla yüklüdür. Bu ilke ve devrimler, tam bağımsız, ulus egemenliğine ödünsüz bağlı, yaşamda bilimi gerçek yol gösterici olarak gören, ulusal kültürün uygarlığa katkısını isteyen, hoşgörünün, birliğin ve beraberliğin vazgeçilmezliğini ve Türk ulusunun bekâsı için yaşamsal olduğunu dile getiren ve uygulamaya koyan Atatürk kaynaklı fikir ve eylemlerdir.
Cumhuriyet ve onun değerleri Türk ulusunu; düşüncesiyle, yaşam biçimiyle, ekonomik refahıyla, özgürlüğünü kullanmada sahip olduğu hukukî haklarıyla çağdaş bir düzeye taşımıştır. Ulusumuzun sahip olduğu bu kazanımları yeterli saymamak, bu hak ve kazanımları daha ileriye, daha güzele taşımak her Türk yurttaşının temel görevidir. Atatürk’ü ve onun düşüncelerini anlayıp kavrayan herkes de bu sorumluluğun bilincindedir.



Bütün bu gerçeklere rağmen ne üzücüdür ki, yakın tarihimiz, halen de devam etmekte olan Cumhuriyet karşıtı, ulusal bağımsızlığımıza, ulusal egemenliğimize karşı olan kesimlerin açık veya kamufle edilmiş düşünce ve eylemlerinden kaynaklanan üzücü gelişmelere tanık olmuştur ve olmaktadır.
Cumhuriyet bizdeki anlamıyla demokrasi, bağımsızlık, özgürlük, hoşgörü, akıl ve ilim yüklü olmasına rağmen; Cumhuriyet ve kazanımlarını yeterince demokratik bulmayan, bu bağlamda Atatürk’ü eleştirmeyi ve ona saldırıyı fikirlerinin odak noktası yapan bazı sözde aydınlar ile Türk Ulusu’nun ulusal kimliğini ve buna yönelik düşüncesini reddedip inanç sömürüsü yaparak Cumhuriyet’e ve değerlerine açıkça savaş açan gericilere ve bölücülere karşı ulusça uyanık ve tetikte olmak zorundayız.
Ulusumuz Cumhuriyet’e ve onun değerlerine saldıran düşünce ve davranış sahiplerini Bağımsızlık Savaşı’nda ve sonraki dönemlerde iç isyanların kışkırtıcıları, mandanın savunucuları ve işgalcilerin işbirlikçileri olarak tanıdı.
Bugün ise bunlar; daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla refah, daha fazla inanç özgürlüğü gibi kavramların arkasına gizlenmiş bazı sözde aydınlar, bölücüler ve irticacılar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tarihimizde olduğu gibi bu ve benzeri düşünce sahipleri, Cumhuriyet’in ve Atatürkçü düşüncenin inançlı, kararlı ve bilinçli savunucusu olan Türk ulusunun ve onun bağrından çıkan Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin Cumhuriyet’i koruma yönündeki kararlılığına çarparak yok olacaktır.
Ne mutlu Cumhuriyet’e emeğiyle, bilgisiyle, bedeniyle kol ve kanat gerip gönül verenlere, ne mutlu ’Ulusal egemenlik ve bağımsızlık namusumuzdur’ diyenlere, ne mutlu vatanın bağımsızlığını ve bölünmez bütünlüğünü canından aziz bilip icabında canını bu uğurda veren ve vermekten kaçınmayacak olanlara, ne mutlu Türk toplumunu çağdaş uygarlığın üzerine taşımakta kendisini görevli kılanlara, ne mutlu Cumhuriyet’in kazanımlarıyla övünenlere, ne mutlu ’Türk’üm’ diyenlere.”


Bu ifadelerin sahibi olan eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, bir sorumuz üzerine “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran güç olan Silahlı Kuvvetler, yıkılmasına da izin vermez. Bunu herkes böyle bilsin” de demişti.


Arslan Bulut
 
Dolmabahçe'den "AMUD"'a Açılan Yol
( MHP ile Genelkurmay'ın Gizemli Dansı)

Fatma Sibel Yüksek


Size trajikomik bir şehir efsanesi anlatacağım..

Meşhur "Dolmabahçe buluşması" henüz taze...Görüşmenin içeriği ile ilgili tezviratın bini bir para!

AKP'liler "Paşayı ikna ettik, kriz mriz kalmadı" diyor;

"askerci" kesim " e-bildiri ne ki, siz muhtıra görmemişsiniz..." havalarında..

Derken, görüşmenin içeriğine atfen 'somut cümleler' gelmeye başladı..Hele bir tanesi, gözleri yaşartmayacak gibi değil!

Siz gülmeyin, ben de diyalogu aynen aktarayım..

Şöyle:

Büyükanıt: "Sayın Başbakan, karşı karşıya oturduğumuz bu salonun özelliğini biliyorsunuz değil mi?"

Erdoğan : "Bilmiyorum Paşam, nedir acaba?"

Büyükanıt: "Burası, Mustafa Kemal'in son nefesini verdiği yerdir Sayın Başbakan..Ve ben sizinle şu anda Mustafa Kemal'in nefesi ile konuşuyorum!"

Erdoğan: "Heee!!"

..............................

Sonrasını biliyorsunuz..

Güya Büyükanıt, Çankaya'ya; yani Mustafa Kemal'in makamına cumhuriyetin temel değerleri ile sorunlu bir ismin, özellikle Abdullah Gül'ün önerilmesi halinde çanak-çömleğin patlayacağını bildirmiş, Paşa'ya bu konuda söz veren Erdoğan da gereğini yapmak istemiş, ama ne çare ki Abdullah Gül'e ve AKP tabanına söz geçirememişti...

"Mustafa Kemal'in nefesi ile" konuştukları rivayet edilenler de

"Ne yapayım? Amuda mı kalkayım?"

dedikten sonra dükkanı kapattıklarını ilan etmişlerdi...

Şimdi Ankara'nın "yorgun cumhuriyetçileri", "Allah'tan umut kesilmez" inancıyla şu sorunun cevabını arıyorlar:

"Acaba dükkan, tadilat dolayısıyla mı, yoksa iflas nedeniyle mi kapalı?"

"Mustafa Kemal'in nefesi" repliğini ilk duyduğumuzda; adımızın "demokrasi karşıtına" çıkmasına aldırmadan doğru olması için dua etmiştik...

Şimdi ise, bu diyalogun tamamen uydurma olması için dua ediyoruz...

Çünkü gelinen nokta, milletin en güvendiği kalelere kar yağdığını gösteriyor..

Son ortaya atılan,

"Büyükanıt, Gül ile yaptığı bir gizli görüşmenin sonunda Çankaya için yeşil ışık yaktı"

iddiasını konuşmayalım bile; çünkü moralleri bozarız...

Dolmabahçe cephesi iyice karıştı..

O gün orada ne olduğunu anlamaya imkan yok..

Genelkurmay'ın internet sitesine son 'vahim iddialar' hakkında bir açıklama konuldu ama, bu açıklama biz kafası karışıkların derdine pek de derman olamadı..

Bir kere, gazeteci Metehan Demir'in "Büyükanıt ile Gül gizlice görüşüp anlaştılar" iddiasına neden 24 saat sessiz kalındı da; Ertuğrul Özkök konuyu Hürriyet'te büyütünce cevap verme ihtiyacı duyuldu?

Ankaralı gazeteciler bilirler ki, Genelkurmay'ın en kririk ve karmaşık iddialara bile düşünüp uygun cevabı verme süresi, en fazla 4 saattir...

Dolmabahçe cenahından haber alamayınca, İlk turun yapıldığı gün Meclis'te MHP'llilerin yakasını kavradım:

"Yüce Divan'a göndermezsem namerdim'den bırakınız geçsinlere nasıl geldiniz?"

Cevap:

"Engelleyici tavırları halk sevmiyor, sonra daha güçlü geliyorlar..."

"Peki, sizin cumhurbaşkanının yetkilerinden haberiniz yok mu? Bir gecede 500 kararname imzalayıp devletin kilit noktaları birer birer çözülürse, Sezer'in veto ettiği Vakıflar Yasası onaylanıp mülkiyet hakkı Bizans'a kadar götürülürse, Türkiye'nin hristiyanlaştırılmasının önü bir imza ile açılırsa, Ankara Prtokolü yine bir gecede değiştirilirse siz MHP olarak hangi zeminde siyaset yapacaksınız?"

Cevap:

"Gül, Dışişleri Bakanı olarak fazlasını yaptı..."

"Fazlasını yaptıysa neden önünü açıyorsunuz?"

Cevap:

"Cumhurbaşkanlığı seçiminin kontrolünü DTP'ye mi bıraksaydık??"

??!!

Böyle siyaset olur mu ey MHP, Ey Bahçeli?

Birisi bize 'devletin içinde' neler olup bittiğini anlatsın..

Belki ikna oluruz...

MHP ile Genelkurmay'ın tavrı arasında bir uyum olduğu anlaşılıyor; nedir izlediğiniz siyaset? Ne yapmaya çalışıyorsunuz?

Bilelim...

Daha açık soralım:

Uğruna geceyarısı muhtıraları yayımlanan Abdullah Gül'e kim, hangi gerkçe ile yeşil ışık yaktı?

Veya yakıldı mı?

Bu tür soruların cevabını kendi imkanlarımızla öğrenmeye kalkışınca, sizi de üzecek sonuçlara ulaşıyoruz çünkü....
 
64general1' Alıntı:
Dolmabahçe'den "AMUD"'a Açılan Yol
( MHP ile Genelkurmay'ın Gizemli Dansı)

Fatma Sibel Yüksek


Size trajikomik bir şehir efsanesi anlatacağım..

Meşhur "Dolmabahçe buluşması" henüz taze...Görüşmenin içeriği ile ilgili tezviratın bini bir para!

AKP'liler "Paşayı ikna ettik, kriz mriz kalmadı" diyor;

"askerci" kesim " e-bildiri ne ki, siz muhtıra görmemişsiniz..." havalarında..

Derken, görüşmenin içeriğine atfen 'somut cümleler' gelmeye başladı..Hele bir tanesi, gözleri yaşartmayacak gibi değil!

Siz gülmeyin, ben de diyalogu aynen aktarayım..

Şöyle:

Büyükanıt: "Sayın Başbakan, karşı karşıya oturduğumuz bu salonun özelliğini biliyorsunuz değil mi?"

Erdoğan : "Bilmiyorum Paşam, nedir acaba?"

Büyükanıt: "Burası, Mustafa Kemal'in son nefesini verdiği yerdir Sayın Başbakan..Ve ben sizinle şu anda Mustafa Kemal'in nefesi ile konuşuyorum!"

Erdoğan: "Heee!!"

..............................

Sonrasını biliyorsunuz..

Güya Büyükanıt, Çankaya'ya; yani Mustafa Kemal'in makamına cumhuriyetin temel değerleri ile sorunlu bir ismin, özellikle Abdullah Gül'ün önerilmesi halinde çanak-çömleğin patlayacağını bildirmiş, Paşa'ya bu konuda söz veren Erdoğan da gereğini yapmak istemiş, ama ne çare ki Abdullah Gül'e ve AKP tabanına söz geçirememişti...

"Mustafa Kemal'in nefesi ile" konuştukları rivayet edilenler de

"Ne yapayım? Amuda mı kalkayım?"

dedikten sonra dükkanı kapattıklarını ilan etmişlerdi...

Şimdi Ankara'nın "yorgun cumhuriyetçileri", "Allah'tan umut kesilmez" inancıyla şu sorunun cevabını arıyorlar:

"Acaba dükkan, tadilat dolayısıyla mı, yoksa iflas nedeniyle mi kapalı?"

"Mustafa Kemal'in nefesi" repliğini ilk duyduğumuzda; adımızın "demokrasi karşıtına" çıkmasına aldırmadan doğru olması için dua etmiştik...

Şimdi ise, bu diyalogun tamamen uydurma olması için dua ediyoruz...

Çünkü gelinen nokta, milletin en güvendiği kalelere kar yağdığını gösteriyor..

Son ortaya atılan,

"Büyükanıt, Gül ile yaptığı bir gizli görüşmenin sonunda Çankaya için yeşil ışık yaktı"

iddiasını konuşmayalım bile; çünkü moralleri bozarız...

Dolmabahçe cephesi iyice karıştı..

O gün orada ne olduğunu anlamaya imkan yok..

Genelkurmay'ın internet sitesine son 'vahim iddialar' hakkında bir açıklama konuldu ama, bu açıklama biz kafası karışıkların derdine pek de derman olamadı..

Bir kere, gazeteci Metehan Demir'in "Büyükanıt ile Gül gizlice görüşüp anlaştılar" iddiasına neden 24 saat sessiz kalındı da; Ertuğrul Özkök konuyu Hürriyet'te büyütünce cevap verme ihtiyacı duyuldu?

Ankaralı gazeteciler bilirler ki, Genelkurmay'ın en kririk ve karmaşık iddialara bile düşünüp uygun cevabı verme süresi, en fazla 4 saattir...

Dolmabahçe cenahından haber alamayınca, İlk turun yapıldığı gün Meclis'te MHP'llilerin yakasını kavradım:

"Yüce Divan'a göndermezsem namerdim'den bırakınız geçsinlere nasıl geldiniz?"

Cevap:

"Engelleyici tavırları halk sevmiyor, sonra daha güçlü geliyorlar..."

"Peki, sizin cumhurbaşkanının yetkilerinden haberiniz yok mu? Bir gecede 500 kararname imzalayıp devletin kilit noktaları birer birer çözülürse, Sezer'in veto ettiği Vakıflar Yasası onaylanıp mülkiyet hakkı Bizans'a kadar götürülürse, Türkiye'nin hristiyanlaştırılmasının önü bir imza ile açılırsa, Ankara Prtokolü yine bir gecede değiştirilirse siz MHP olarak hangi zeminde siyaset yapacaksınız?"

Cevap:

"Gül, Dışişleri Bakanı olarak fazlasını yaptı..."

"Fazlasını yaptıysa neden önünü açıyorsunuz?"

Cevap:

"Cumhurbaşkanlığı seçiminin kontrolünü DTP'ye mi bıraksaydık??"

??!!

Böyle siyaset olur mu ey MHP, Ey Bahçeli?

Birisi bize 'devletin içinde' neler olup bittiğini anlatsın..

Belki ikna oluruz...

MHP ile Genelkurmay'ın tavrı arasında bir uyum olduğu anlaşılıyor; nedir izlediğiniz siyaset? Ne yapmaya çalışıyorsunuz?

Bilelim...

Daha açık soralım:

Uğruna geceyarısı muhtıraları yayımlanan Abdullah Gül'e kim, hangi gerkçe ile yeşil ışık yaktı?

Veya yakıldı mı?

Bu tür soruların cevabını kendi imkanlarımızla öğrenmeye kalkışınca, sizi de üzecek sonuçlara ulaşıyoruz çünkü....
Gerek sayın Genelkurmay Başkanımız gerekse sayın Devlet Bahçeli cumhuriyete ve ilkelerine bağlılıklarından,vatan sevgilerinden asla kuşku duyulamayacak kişiler.Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt "Konuşmayacağım. Dükkan kapalı" derken zaten çok şey söylüyordu.Ordumuzun gelinen noktadan rahatsız olduğunu herkes zaten farkında ama 27 nisan bildirisinin bile ne tür sonuçlar doğurduğuda ortada.Aslında cumhurbaşkanlığı seçimine değil Cumhuriyet'in temel değerlerinin seçim bahanesi ile oyuncak edilmesine karşı yapılan bildiriinin 22 temmuz seçimlerinde AKP zaferi üzerindeki etkileri yadsınamaz ki.Halkımızın acıma duygularının nasıl sömürüldüğünü ve bundan nasıl kazançlı çıkıldığını hepimiz gördük.Şimdi yine aynı oyun gündemde.Sayın Gül'ün herşeyi kabullenen,karşısında olan tüm kurumlara dostluk dalları uzatıp uzlaşmacı mesajlarla süslediği söylemlerinde bile bu düşünce var.Bunlara rağmen Gül'e hayır diyen her kurumun ve her kişinin halkın vicdanında yargılanacağını çok güzel biliyorlar.Zaten bu saatten sonra kim karşı çıkarsa çıksın Gül Cumhurbaşkanı olacak.Yasal olarak yapılacak hiçbişey yok.Gül'e Çankaya yolunda çıkarılacak her engel sadece AKP ye yeni haklılık kozları verecek.İşte hem Ordumuz hem MHP bu oyuna gelmeme adına kendilerine yakışanı yapıyorlar.Devletin ciddiyetine yakışır bir olgunlukla beklemeyi tercih ediyorlar.Gül ile ülkenin önünü açma adına birçok kurumdan daha ciddi ve samimi olarak ortak çalışma sergiliyorlar.Tabii ki bu bekleyiş hassas sınırların ihlal edileceği güne kadar da sürecek.Umarım o gün hiç gelmez.
Saygılarımla.....
 
Güzel bir yorum.Bir katkı yapmak isterim.Hiç beklenmeyen,farklı gelişmeler olabilir.Beklentim hukuk tarafından gelebilir.
 
64general1' Alıntı:
Güzel bir yorum.Bir katkı yapmak isterim.Hiç beklenmeyen,farklı gelişmeler olabilir.Beklentim hukuk tarafından gelebilir.
Umarım ülkemiz için en hayırlı yol bulunur.Ancak yüksek yargımız hala ''bağımsız''.En azından henüz kadrolaşamadıkları bir alan.Onların da Cumhuriyetimizin kalıcılığı ve temel değerleri konusundaki hassasiyetine inanıyorum.Teşekkür ederim.
 
sedapinar' Alıntı:
Umarım ülkemiz için en hayırlı yol bulunur.Ancak yüksek yargımız hala ''bağımsız''.En azından henüz kadrolaşamadıkları bir alan.Onların da Cumhuriyetimizin kalıcılığı ve temel değerleri konusundaki hassasiyetine inanıyorum.Teşekkür ederim.

Aslında orada da yavaş yavaş kadrolaşmaya başladılar.Sezer iki kere Anayasa Mahkemesi başkanlığı tercihini ilk lerden yana değil ikinci tercihlerden yana kullanarak bunu önlemiştir.Fakat Gül geldiği zaman iki kere önlenen bu durum aslında ertelenmiş duruma düşecektir.Ve birdahaki sefer Anayasa Mahkemesi nin başkanlığına kadrolaşma çabaları içerisinde atama yapacaktır.Cumhuriyetimizin kalıcılığı ve temel değerleri konusundaki hassasiyetlerini her zaman dile getiriyolar fakat söyledikleri gibi olmayacak diye tedirginim.Hatırlarsınız Seçimden sonra Başbakan'ın yaptığı konuşmada cumhurbaşkanını uzlaşmayla çözeceğiz demişti.Ama gel gelelim iş Chp'nin dediği gibi dayatma oldu ve gül cumhurbaşkanı secilecek.Bu olaydan sonra söylenenlere inanmak pek içimden gelmiyor.Saygılar...
 
kawwwal' Alıntı:
Aslında orada da yavaş yavaş kadrolaşmaya başladılar.Sezer iki kere Anayasa Mahkemesi başkanlığı tercihini ilk lerden yana değil ikinci tercihlerden yana kullanarak bunu önlemiştir.Fakat Gül geldiği zaman iki kere önlenen bu durum aslında ertelenmiş duruma düşecektir.Ve birdahaki sefer Anayasa Mahkemesi nin başkanlığına kadrolaşma çabaları içerisinde atama yapacaktır.Cumhuriyetimizin kalıcılığı ve temel değerleri konusundaki hassasiyetlerini her zaman dile getiriyolar fakat söyledikleri gibi olmayacak diye tedirginim.Hatırlarsınız Seçimden sonra Başbakan'ın yaptığı konuşmada cumhurbaşkanını uzlaşmayla çözeceğiz demişti.Ama gel gelelim iş Chp'nin dediği gibi dayatma oldu ve gül cumhurbaşkanı secilecek.Bu olaydan sonra söylenenlere inanmak pek içimden gelmiyor.Saygılar...

Bence lütfen umutsuz olmayın.Cumhuriyetimiz yaklaşık 85 yıllık tarih sürecinde pek çok sınavlar atlatmış.O sınavlarla karşı karşıya getiren kişilerin bugün adları bile hatırlanmıyor ama Türkiye Cumhuriyeti tüm kurumlarıyla hala ayakta.Yüzyıllar boyuncada Allahın izniyle kimsenin yıkmaya gücü yetmeyecek Ata'sının izinde yoluna devam edecek...
Saygılarımla....
 
sedapinar' Alıntı:
Bence lütfen umutsuz olmayın.Cumhuriyetimiz yaklaşık 85 yıllık tarih sürecinde pek çok sınavlar atlatmış.O sınavlarla karşı karşıya getiren kişilerin bugün adları bile hatırlanmıyor ama Türkiye Cumhuriyeti tüm kurumlarıyla hala ayakta.Yüzyıllar boyuncada Allahın izniyle kimsenin yıkmaya gücü yetmeyecek Ata'sının izinde yoluna devam edecek...
Saygılarımla....

Herhangi bir umutsuzluğum yok uyarın icin tesekkür ederim fakat simdiden ihtiiyatlı davranmak gerektiğine inanıyorum.yarın gec olabilir.Benimkisi umutsuzluk değil,ihtiyatlı olmak...Teşeekkür ederim.saygılarımla
 
Geri
Üst