Tekel Özelleşecek ; Reji Geri Gelecek

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
Tekel Özelleşecek ; Reji Geri Gelecek

Serpil Özkaynak - Macid Soydan - Yeniçağ Gazet




MİLLETİ “para” olan ulus ötesi şirketler, milli değerlerimizi ele geçirmek için kirli bir savaş sürdürüyorlar.

IMF politikaları ile ABD; AB Kriterleri ile Avrupa ülkeleri, ekonomimizi kıskaç altına alırken, Uzakdoğu firmaları da onlardan geri kalmamaya çalışıyor.

Ekonomi üzerindeki baskıları arttıkça daha da arsızlaşan ulus ötesi şirketler ve yerli işbirlikçileri, “özelleştirme” furyasında Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli değerlere de el attılar.

Bunlardan biri de TEKEL.

Sigara tekelleri yıllardır Türkiye’de cirit atıyor.

Dünyanın önemli tekel tröstleri Türkiye’ye tütün satıyor ve bizim Samsun’umuzun, Ege’mizin, Bitlis’imizin, Adıyaman’ımızın, Siirt’imizin tütün yetiştiricileri yıllardır perişan bir halde boynu bükük duruyor.

Bu yüz kızartıcı tabloya gözlerini kapatan siyasiler, şimdi de bu tütün yetiştiricilerinin alıcısı olan TEKEL’i satmaya kalkışıyorlar.

Hem de yine bu tröstlere...

Sakın ola ki yerli görünen alıcılara da kanmayın!.. Onlar da “ulus ötesi şirketler”

içinde yerlerini alıyor ve üstüne üstlük “milli” gibi görünüp, kaçak döğüşüyorlar.

Bağımsızlığın bittiği nokta: REJİ

"Tarih tekerrürden ibarettir” derler amma; tarihi öğrenmenin faydası da, hatalardan ders almak değil midir? ..

Yaşı 70’i aşmış bir aile büyüğünüzün kulağına ” Reji Şirketi “ diye fısıldayıverin. Bakalım, tepkisi ne olacak?

Asıl adı ” Memalik-i Osmaniye Duhanları Müşterek Menfa Reji Şirketi “ olan, ancak Reji Şirketi olarak anılan kurum, 1884 yılından 1923 yılına kadar tütün yetiştiricisinin emeğini sömürüp, bundan aldığı güçle Osmanlı ekonomisini tahakkümü altına almıştı. Ta ki Atatürk, Reji Şirketi’nin bütün mal varlığı, hak ve vecibelerini 1923 yılında devlete intikal ettirene kadar...

1925 yılında tütün ve tütünle ilgili hizmetlerin bizzat devlet tarafından yürütülmesi kararlaştırılırken, ertesi yıl da ” inhisar “ altına alınmıştı.

Önce ” İnhisarlar İdareleri “ adını alan, 1932’den sonra da ” İnhisarlar Umum Müdürlüğü" olan bu kurum, en sonunda yani 1946’da “Tekel Genel Müdürlüğü ” ne dönüşmüştür.

Reji’yi topraklarımıza getiren koşullar

Tam 39 yıl boyunca Türk topraklarını ve insanını sömüren Reji Şirketi, kendi kurduğu güvenlik güçleri aracılığıyla da bu topraklarda adeta terör estirmiş, binlerce, hatta on binlerce insanı, “kaçakçılık yaptıkları ve şirkete zarar verdikleri” gerekçesiyle öldürtecek kadar, vahşi kapitalizmin boyutunu ileri götürmüştü.

Peki bu adamları bu topraklara getiren koşullar nelerdi?

Reji Şirketi’ni topraklarımıza getiren koşullar, günümüz koşullarıyla garip bir benzerlik içindeydi.

Günümüzde “borcun faizini” ödemek için özelleştirmeler yapılırken, o zamanlarda da Reji’yi başımıza musallat eden neden, Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancılara borçlanması ve bugünkü gibi borcun faizini bile ödeyemez duruma gelmesi oldu.

Tanıdık bir vaat: “Avrupalı olacaksınız”

I. Abdülmecid döneminde Osmanlı ile Rusya arasında 1853’de başlayan savaş, görüntüde Osmanlı’nın galibiyetiyle sona ermiş gibi görünse de, bu Osmanlı İmparatorluğu’nun “ekonomisi” için sonun başlangıcı olmuştu.

“İlk dış borcun alındığı” bu savaşta Osmanlı’nın müttefikliğine soyunan ve onunla birlikte Kırım’da Rusya’yı hezimete uğratan İngiltere ve Fransa, savaş sonunda 1856’da imzalanan Paris Anlaşması’na şu maddeyi koyarak, bu topraklarda 150 yıldır süren “Avrupalı olma hayali” nin fitilini de ateşledi:

“Osmanlı Devleti Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olacak, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı Avrupa devletlerinin ortak garantisi altına konacaktır.”

Yani, o dönemin en etkili batılı emperyalist ülkeleri, Türkleri aynı günümüzde olduğu gibi, bir yandan “seni Avrupalı yapacağız” vaadi ile kandırırken, öte yandan onu “borç” kıskacına almayı başarmışlardı.

Avrupa’nın değişmeyen silahları: Borç + ‘Azınlık’ kelimesi

Bu arada Osmanlı’ya “Avrupalı olma vaadi” sunulan Paris Anlaşması öncesi görüşmeler sürerken, Osmanlı Devleti, Batılı devletlerin bastırmasıyla Islahat Fermanı’nı yayınladı ve bu fermanla “azınlıklara” çok önemli haklar tanıdı.

(Memur olabilme hakkı; İl İdare Meclisi’ne seçilme hakkı; Bedelli askerlik hakkı; Vergi toplanmasında gelire göre vergi verme hakkı; Mahkemelerde kendi inancına göre yemin etme hakkı; Kendi okul, hastane ve kiliselerini açma hakkı. Bu fermanla, herkese din seçme özgürlüğü de verilmiştir.).

Bu haklardan özellikle “memur olma” hakkı ve “bedelli askerlik” hakkı, Müslüman Türklerin karşısında azınlıklara çok büyük üstünlük sağlamıştır.

Çünkü çoğu hem eğitimli hem de varlıklı olan bu kişiler, eğitimlerindeki üstünlük nedeniyle memuriyetlerde en iyi makamları elde ederken, “parayı verip askerlik yapmamaları” da, işlerini güçlerini hiç bırakmamalarına neden oluyordu.

Öte yandan Müslüman Türkler için durum tam tersine çok olumsuzdu.

Parasızlık ve eğitimsizlik onları önemli mevkilerdeki memuriyetlerden uzak tutuyor, ayrıca ortalama 6 yıl süren askerlik hizmetleri sırasında para kazanamayıp, ailelerine bakamamaları, daha da yoksullaşmalarına neden oluyordu.

O zamanlar, Osmanlı Devleti’nin Islahat Fermanı’nı yayınlama amacının, “azınlıklara geniş haklar vererek, onları Müslüman halkla kaynaştırma” olduğu belirtilmişti, ancak haklar verilmiş olsa da, her hangi bir kaynaşma olmadı.

Günümüzde de, Türkiye’nin AB üyesi olmaması için her türlü bahaneyi sunan Avrupalı eski dostlar (!), Güneydoğu’da yaşayan kardeşlerimize yönelik sürdürdükleri planlı politikalarla, onların kendilerini bir “azınlık” gibi görmeleri için onlara her türlü “Batı avantajını” sunmuşlardır.

Örneğin Almanya, Fransa, İngiltere, Avusturya gibi birçok “sözde dost” ülke,

“Türkler, ırkınız veya dininiz yüzünden size kötü davranıyorsa, bize bunu beyan edip, ülkemizde yaşayabilirsiniz”

söylemi ile, ekonomik güçlük çeken pek çok vatandaşımızı, Türkiye aleyhine yalan beyan vermeye zorlamışlardır.

AB’li ülkelerin Türkiye topraklarında azınlık konularını kaşıma stratejileri, AB fonlarıyla desteklenen projelerle halen sürmektedir.

Neyse, biz yine Osmanlı’nın ilk dış borç aldığı dönemlere dönelim...

Galata bankerlerini zengin eden borçlar

Kırım Savaşı ile dış borçla tanışan Osmanlı Devleti, Galata bankerlerinden aldığı bu borçlara her gün bir yenisini ekledi.

Galata bankerleri, günümüzün güçlü sermaye şirketleri gibiydiler.

Osmanlı’nın içine düştüğü mali çıkmazlar ve aldığı ’ağır şartlar içeren’borçlar, bankerlerin sermaye birikimlerini gittikçe arttırmış, onları İstanbul’un adeta en önemli şahsiyetleri haline getirmişti.

Hatta onların ve ailelerinin cemiyet yaşamını izlemek için, günümüz magazin basını gibi, bir Pera Basını bile türemişti (Bab-ı Âli Basını’nın yanı sıra).

Pera Basını, bankerlerin düğünlerinden, Paris’ten getirdikleri ve moda olduğunu söyledikleri elbise ve eşyalara kadar birçok haberi topluma yansıtmaya başlamıştı.

Günümüzde toplumun gözü, magazin haberleri ile boyanmaya çalışırken, bu uygulamanın ilk örneklerini o zamanlar Pera Basını vermişti.

Dış borçları arttıran sebepler

Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlarını arttıran nedenlerden bazıları şunlardı:

* Gerek Ruslarla savaş, gerekse müttefiklerin de kışkırtmasıyla imparatorluk topraklarında başlayan isyanlar ve bunlara karşı oluşturulan orduya, hazinedeki paranın yetişmemesi

* 1938 yılında önce İngiltere ile imzalanıp, ardından da diğer “dost!” ülkelerle tekrar edilen ve Osmanlı Devleti’nin adeta sonunu hazırlayan son derece olumsuz ticari anlaşmalar. (Baltalimanı Anlaşması ve diğerleri).

Bu anlaşmalar sonucunda yerli sanayinin gelişmesi engellenmiş, yerli tüccarlar, yabancı tüccarlara verilen ayrıcalıklar sonucu yok olma noktasına gelmişlerdir.

* Vergi alınan toprakların azalması

* Toplanan vergilerin plansız bir şekilde harcanması, derde çare olacak bir kaynak olarak kullanılmamaları. ( Öyle ki bu ve bundan sonraki sebep, günümüzün de en büyük sorunlarıdır)

* Zamanında ödenemeyen kısa vadeli borçlar yüzünden daha ağır şartlar içeren yeni borçlar alınması


Bankacılığı yabancı sermaye ile ithal ediyoruz!

Osmanlı İmparatorluğu’nun içine düştüğü bu ekonomik açmazdan çıkması için Rus Harbi’nde bize müttefik olan İngiliz ve Fransızlar şöyle bir öneride bulundular:

“Banka kurun. Biz de sizi madden destekleyelim!”

İngilizler, merkezi Londra’da olmak üzere kurulacak bir bankanın sıkıntıları çözeceği konusunda önce Sultan I. Abdülmecid’i ikna ettiler ve 1856 yılı itibariyle Ottoman Bank’ı (Osmanlı Bankası) kurdular.

İdari merkezi Londra’da olan ve başlıca merkezi İstanbul’da bulunan bu banka, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan ekonomik sıkıntıların önünü “göstermelik” de olsa açınca, duyulan memnuniyet, ülkenin ilk yerli (!) bankasına kavuşmasına neden oldu:

Ölen ağabeyinin ardından Osmanlı İmparatoru olan Sultan Abdülaziz’in de oluruyla, bir İngiliz- Fransız ortaklığı olan Osmanlı Bankası, 1863 yılında devlete bağlı bir banka haline getirildi.



Osmanlı’nın sonunu getiren dış borç tahvillerinden biri

Osmanlı’nın önce ekonomisini çökerten yabancılar, böylece imparatorluğun dağılmasına neden olan şartları oluşturdular.



Reji’den kurtuluşun 20. yıl kutlama mesajı

Türk tütünü ve tütüncüsü, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Reji İdaresi’nin ellerinden kurtarılmıştı. Bunun 20. yıl kutlaması için mesajlı sigara kutuları üretildi.
 
Kuvai Milliye şehitlerimizin kemikleri sızlıyor yattıkları yerde
 
Milli Sözüne alerjisi olan hükümet nerde ne kadar Millilik özelliği taşıyan kurum kuruluşları bertuhaf edecek...

Kapıdan tekme tokat attığımız adamlar. Bu hükümetce kırmızı halılarla ülkemizin en muhim kontalarını satın alıyor... Dur demek gerek ama... Ne hacet... Birilerinin cebi dolunca ses çıkaran olmuyor...
 
turgut özal'dan kurtulduk ama mirasçıları;bu ülkenin işçilerinin emekçilerinin yıllarca verdiği vergilerle yapılan kamu kuruluşlarını ABD'ye köpeklik yapıp uluslararası kapitalist tekellere peşkeş çekmete özalı bile geçtilerr!..
 
Tekel Özelleşecek ; Reji Geri Gelecek

Serpil Özkaynak - Macid Soydan - Yeniçağ Gazet

Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlarını arttıran nedenlerden bazıları şunlardı:

* Gerek Ruslarla savaş, gerekse müttefiklerin de kışkırtmasıyla imparatorluk topraklarında başlayan isyanlar ve bunlara karşı oluşturulan orduya, hazinedeki paranın yetişmemesi

* 1938 yılında önce İngiltere ile imzalanıp, ardından da diğer “dost!” ülkelerle tekrar edilen ve Osmanlı Devleti’nin adeta sonunu hazırlayan son derece olumsuz ticari anlaşmalar. (Baltalimanı Anlaşması ve diğerleri).

Bu anlaşmalar sonucunda yerli sanayinin gelişmesi engellenmiş, yerli tüccarlar, yabancı tüccarlara verilen ayrıcalıklar sonucu yok olma noktasına gelmişlerdir.

Bilgilendirdiğin için teşekkür ederim.
Kardeş Baltalimanı anlaşmasının tarihi biraz hatalı olmuş. 1838 yılı olmalıydı.



http://www.cumok.org/html/cumok/antalya/yilmazdikbas03_1.htm



Şu ata sözümüzü hatırlayınca çok kötü oluyorum.

'''''''Eşek bile bir çukura bir kez düşer.'''''''''''

Biz aynı çukura kaç kez düşüyoruz??????????
 
Kimin malını kime satıyorsunuz diyemedik!
Devlet ve devlete baglı kurumlar halkındır!
Halk bu mülkiyetin sahibidir devlet bireyci olamaz halkın malı satılamaz devr edilemez yada tek başına yönetilemez!
Özelleştirme kapitalist sistemin sömürü geregidir.
Tek partili sisteme geçiş ile projeleri çizilen 1980 darbesiyle projesi saklandığı yerden çıkarılıp masaya konan özal devri ile çalışmaya başlayan özelleştirme (yani halkın mallarını zenginlere hediye etme) süreci türkiyeyi parselleyip satmanın dışında bir anlam ifade etmiyor.

Bu bağlamda türkiye halkı bir an önce anti-emperyalist anti-kaptalist bir mücadeleye yönelmek zorundadır.
Aksi durumda bayrak bağımsızlık sembolü olamayacak kadar aşağılara çekilmiş olacaktır.
 
Geri
Üst