Tahammülsüzlük değil korku

MG_eVİL

New member
Katılım
20 May 2008
Mesajlar
3,623
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Sevsenizde sevmesenizde sonuna kadar Atatürk ve fi
İsviçre’de yeni yapılacak camilere minare yasağı getiren referandum doğal olarak hepimizi çok öfkelendirdi. Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün merkezi olarak kabul edilen Batı’dan böyle bir tahammülsüzlük örneğinin çıkması Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği için gösterdiği çabaları da baltalayacaktır.

İsviçre her ne kadar AB üyesi değilse de Avrupa’da farklı etnik kimlik, din ve dillerin bir arada yaşaması adına bir örnektir.

Minareler konusunda referandum yapılacağını öğrendiğimde ilk olarak “işte Batı’nın her olayda karşımıza çıkan çifte standardı” diye geçirdim içimden. Çünkü Batı toplumu iyi yaşadığı, sorunlarla boğuşmadığı, başı derde girmediği sürece son derece demokrattır. Ne zaman ki bu dengelerde bir bozulma olur ya da toplum tehlike algılar, bu değerlerin tümü anında bir kenara atılabilir.

Minare referandumundan beri medyamızı izliyorum. Genel kanı İsviçre’de farklı olana karşı tahammülsüzlük olduğu şeklinde.

Oysa bana göre ortada bir tahammülsüzlük değil korku var. İsviçre halkı ya da diğer Avrupa ülkeleri dinlerine çok bağlı oldukları ve İslamı istemedikleri için demokrasi ve hukuk dışı yöntemlere yönelmiyorlar, radikal İslamcıların dünyaya yaydığı imajdan korkuyorlar.

Genel doğrularla kitlelerin davranışı çoğu zaman birbirine zıt oluşabilir. Çünkü kitleler anı yaşarlar, eğrisine doğrusuna bakmadan tepki gösterirler.

Tek tek konuştuğunuzda toplumlardaki farklılıklara çok saygılı olduklarını söyleyen insanlar bir araya geldiklerinde beklenmedik tepkiler gösterebilirler. Tıpkı İsviçre’deki minare yasağı gibi.

Nitekim görüyorsunuz Batı medyası da kararı şiddetle eleştiriyor. Tek tek aydınlar karara olan öfkelerini dile getiriyor. Ama bu kitle psikolojisinin önüne geçemiyor.

Çünkü Batı toplumu “kitlesel” anlamda İslam’dan korkuyor. İslam’ın felsefesinden değil, bu felsefeye inandığını söyleyen kimilerinin yarattığı terörden korkuyor.

Çünkü son 10 yıldır insan yaşamına yönelik terörün İslami kesimden kaynakladığına inanıyor. Bu korku ortadan kalkmadıkça minare referandumu benzeri olayları çok yaşarız.




***



PKK yapınca ses yok

Darbe paranoyası yaşatmaya çalışan iktidar yandaşları hemen her gün nereden geldiği ve doğruluğu kesin olmayan “çok gizli” belgeler yayınlayarak korkuyu pekiştirmeye çalışıyor.

Ama her nasılsa bunların hiçbiri gerçekleşmiyor. Buna karşın PKK’lı terörisler her gün ve her saatte Türkiye’nin bir noktasında provokatif eylemler yapıyorlar.

Çok ilginç bir durum değil mi? Bu medyaya bakıyorsunuz PKK eylemleri ya hiç yok ya da eski alışkanlıkla “hainler, teröristler” edebiyatı.

Bir eleştiri, bir karşı çıkış yok.

Ama yıllardır bir türlü gerçekleşmeşen eylemler her an yapılacakmış gibi diri tutularak halkın zihni bulandırılıyor.

Halkın da bu gerçeği görmediğini sanıyorlar.



***



Türk Silahlı Kuvvetleri’ni anlamak isteyenler kafes planına değil, Nefes filmine göz atsın. (Gani Yıldız)



***



Bir filmden çıkan ders

İsviçre’deki ayıbın nedenini daha iyi anlamak için Türkiye’de gösterilmeyen bir İngiliz filminden örnek vermek istiyorum. Londra metrosunda bombalar patlamıştı. İngiliz polisi bu bombaları İslami örgütlerin koyduğuna inanarak operasyonlar başlatmıştı.

İşte film bu soruşturmayı anlatıyordu. İngilizler soruşturmada tarafsız olduklarını göstermek için işin başına Hint kökenli Müslüman bir dedektifi getiriyor. Birlikte çalıştığı beyaz hristiyan dedektifin olayı ısrarla İslamcı teröristlere bağlamak istediğini düşünerek “Sen ırkçısın, bu senin içine işlemiş” diye bağırıyor.

Bir süre sonra Müslüman dedektif diğer dedektifin evine uğramak zorunda kalıyor ve görüyor ki bu dedektifin karısı bir siyah.

Müslüman dedektif “ırkçı” dediği için özür diliyor. Diğer dedektif ise şu karşılığı veriyor: “Sen beni yanlış anlıyorsun. Ben bütün Müslümanların terörist olduğuna elbette inanmıyorum. Ama bütün teröristler Müslüman.”

İşte Batı toplumlarının korkusuna neden olan gerçek bu. Kabul etsek de etmesek de son yıllarda ortaya çıkan bütün teröristlerin çoğu Müslüman.

Bu korkuyu Batılı kitlelerin yüreğinden çıkarmak ise yine Müslümanların elinde.



***



Vay canına

Başbakan dünkü Meclis Grup konuşmasında yine esti gürledi. Yine medyaya çok ağır sözler söyledi. Bunu anlamak mümkün değil. Bu kadar “şeker gibi” medyayı dünyanın neresinde bulabilir acaba? Neredeyse hiçbir manşette muhalefet yok, bir avuç yazar açıkçası son derece nazik biçimde ve adeta çekinerek eleştiriler yazıyor.

Ama bu nedense Başbakan’a yetmiyor. İstiyor ki aykırı tek ses bile çıkmasın.

Yazarların yazı yazma süresine taktı dün örneğin. Yarım saatte yazı yazanların olduğunu söyledi. Süre mi önemli, içerik mi? Ayrıca bir yazı ne kadar sürede yazılırsa iyi olur acaba? Sabah sekizden akşam beşe kadar dura kalka yazılan yazı daha mı iyidir? İşe bakın ki, Başbakan artık yazı yazma süresiyle ilgili bile ayar veriyor. Sonumuz hayrolsun.

Bu arada Erdoğan yine Cumhuriyet döneminde yapılan hizmetlere değindi. Özellikle CHP’nin ülkeye hiçbir şey yapmadığına getirdi sözü.

CHP ya da bir başkası, sadece özelleştirme kapsamında satılan değerlerimizi alt alta bir sıralasa Cumhuriyet döneminde bir şey yapılıp yapılmadığını herhalde daha iyi görür.



***



Bu nasıl iş böyle

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Bingöl’de 33 askerimizin şehit edilmesi olayını ima yoluyla Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mal etti.

Bu, iktidar kanadından bugüne kadar gelen en önemli iddiaydı. Yandaş medya bugüne kadar Silahlı Kuvvetler’i zan altında bırakacak pek çok şey yazdı, ama iktidar kanadı bu kadar net bir açıklama yapmamıştı.

Ama bu iddia ortaya atıldı da ne oldu?

Hiçbir şey. Emekli bir orgeneral de konuşmasa “çıt” çıkmayacak.

İktidarın sözcüsü orduya “33 askeri sen öldürdün, PKK’nın üzerine attın” diyor ve o ordunun başındaki kişi ağzını bile açmıyor.

Evet, asker siyasete karışmasın, siyasi açıklama yapmasın, ama “Siz cinayetler işlediniz” suçlamasına da bir cevap versin.

Bu ülke nereye gidiyor böyle?

..::CAN ATAKLI::..
 
Geri
Üst