aSLihaN
New member
21. yüzyılın genç ve dinamik devletlerinden Türkiye, kurulmuş olduğu 1923 tarihinden bu yana Mustafa Kemal Atatürk'ün sağlam temeller üzerine oturttuğu Cumhuriyet'in temel direklerinin muasır medeniyetler seviyesine yükselmesi için çaba sarf etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti binlerce yıllık geçmişinden günümüze taşıdığı mirasını içinde bulunduğumuz yüzyılın sürekli değişen koşullarıyla bütünleştirirken birçok iç ve dış sorunu da aşmaya çalışmaktadır.Ülkemizin uluslararası arenada hak ettiği yeri almasında zaman ve güç törpüsü niteliği taşıyan bu sorunlardan biri Ermeni sorunudur.
1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Ermeni Cumhuriyeti bu tarihten sonra Türkiye'ye yönelik soykırım iddialarını devlet politikası haline getirerek tüm dünyaya mazlum millet portresi çizmeye çalışmış; başta ABD ve Fransa olmak üzere belli başlı devletleri ve uluslararası kamuoyunu Ermeniler lehine etkilemek için çaba sarf etmiştir.
Ermeniler'in savundukları iddialar üç başlık altında toplanmaktadır:
1.Ermeni anavatanı iddiası
2.Ermeni nüfus çoğunluğu iddiası
3.Tehcir değil katliam iddiası
Bu iddialar çerçevesinde Ermeniler'in amaçları iddialarının kabul edilmesine bağlı olarak Türkiye'nin yüklü bir tazminat ödemesini sağlamak; bunun da ötesinde Büyük Ermenistan'ı kurabilmek için Türkiye sınırları içinde bulunduğunu iddia ettikleri topraklarını geri almaktır.
Ermeniler bu amaçlarına ulaşabilmek için başta lobicilik olmak üzere sahte belgeler düzenlemek gibi faaliyetlere yoğunlaşmışlardır.Özellikle insan hakları konusunda hassas olan uluslararası kamuoyunu etkileyerek birçok ülkede soykırım anıtları diktirmeye,bazı okullarda sözde soykırım dersleri okutulmasına muvaffak olmuşlardır.
Devlet geleneği bulunmayan,yüzyıllarca çeşitli devletlerin boyunduruğu altında olan Ermeniler'in Osmanlı yönetiminin sonsuz hoşgörüsüyle altın çağlarını yaşayıp ''Millet-i Sadıka'' olarak adlandırılmışken bugün soykırım iddialarını ilkokul çocuklarının kitaplarına kadar taşımaları nesilden nesle aktarılan bu nefretin kaynağının ne olduğu konusunda zihinleri zorlamaktadır.
Bu iddiaların bizzat Ermeni cemaati tarafından çürütülmeleri ise iddiaların asılsızlığı kadar çarpıcıdır.Şöyle ki Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Dikran Kevorkan 7 Ekim 2000 tarihinde katıldığı Kanal 6'daki Ceviz Kabuğu programında şu ifadeleri kullanmıştır: (1)
''Bugün dünya üzerindeki Ermeniler'in en rahatlıkla en güçlü şekilde kendi kimliklerini muhafaza ettikleri ülke Türkiye'dir. Atatürk'ün emanet ettiği Kuvay-i Milliye ruhuna haksızlık yapılmaktadır. Bütün bunlar dışarıdakilerin oyunudur. Ermeniler akıllıysa maşa olarak kullanılmasınlar.''
Ermeni sorununun ortaya çıkışından soykırım iddialarına varan tarihsel sürecin ele alındığı ''Türkler ve Ermeniler: Bulanık Suların Ardında İki Toplum, Yüzyıllık Himayenin Meyvesi; Zehirli Elma...'' adlı bu çalışmanın 1. bölümünde Ermeni sorununun ortaya çıkışı ve gelişimi; Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları, büyük devletlerin Ermeniler üzerindeki emelleri, Ermeniler'in kurumlaşmaları, 2. bölümünde Osmanlı İmparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşı sırasındaki tehcir uygulaması, tehcir kararının alınmasına neden olan faktörler ve tehcir kanununun uygulanması,soykırımın tanımı ve Talat Paşa'ya atfedilen soykırım emri iddiaları, 3. bölümünde de Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşayan Ermeniler'in toplumsal ve kültürel kimlikleri büyüteç altına alınmıştır.
Sonuç bölümünde ise bugün dünyada etkin bir şekilde devam eden Ermeni propagandalarına değinilerek çalışma boyunca elde edilen bulgular doğrultusunda bir değerlendirme yapılmıştır.
1. BÖLÜM
ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞİMİ
1.1.AYASTEFANOS VE BERLİN ANTLAŞMALARI
Tarih boyunca pek çok coğrafyayı yönetmiş olan Türkler idareleri altındaki hiçbir milleti Türkleştirmeye çalışmamış; onların din ve adetlerine saygı göstermişlerdir.(2)
Osmanlı idaresi, hakimiyeti altındaki halkların iç yapılarına müdahale etmemiş;haricen idare etmekle yetinmiştir.Bu sebepten imparatorluk topraklarında azınlıkların muhtariyeti her bakımdan en ileri Avrupa memleketlerininkinden daha mükemmel olmuştur.
İlim adamları Osmanlı imparatorluğunun iç düzeninin ''Mozaik Teorisi'' nin çerçevesine uygun olduğunu belirtmişlerdir: (3)
Buna göre Osmanlı mozaiği şu özelliklere sahiptir: Öncelikle, Osmanlı otoriteleri teb'ası üzerinde sadece siyasi iddialarda bulunmuşdevletin uyruklarından beklediği padişahlarına sadakat,vergi mükellefiyeti ile barışın ve düzenin devamıyla sınırlı kalmıştır.Ayrıca Osmanlı fethettiği toprakların halkından imparatorlukta kültürel türdeşlik sağlanması yolunda herhangi bir gayret göstermelerini istememiştir.
İkinci olarak Osmanlı, bu mozaiğin parçalarını oluşturan ünitelerin sosyo- ekonomik geleneklerini de parçalamamaya özen göstermiştir.Osmanlılar' ın yeni bir şehir veya bölgeyi fethettiklerinde yaptıkları tek değişiklik daha adil bir düzen getirmek amacıyla yapılmıştır.(4)
Bu anlayış çerçevesinde,Osmanlı yönetiminde altın çağlarını yaşayıp sadakatlerinin delili olarak kalpaklarına tuğra takılmasına müsaade edilen Ermenilerin kendilerine tanınan dinsel,ekonomik ve kültürel özgürlüklere rağmen isyanlara ve katliamlara girişmeleri onların bu noktaya gelmelerinde dış güçlerin faaliyetlerinin etkisinin büyüklüğünü ölçmemize olanak tanımaktadır.
Çokuluslu,çok dinli Osmanlı imparatorluğunun zayıfladığı,milliyetçi hareketlerin ivme kazandığı bir dönemde ortaya çıkan Ermeni sorunu tek başına, bağımsız gelişen bir sorun değildir.Bu dönemde dış güçler Osmanlı imparatorluğu içindeki farklı unsurları kendi dini,ekonomik ve siyasi menfaatleri doğrultusunda tahrik etmişlerdir.
Batılı devletlerin takip ettiği Şark politikası zincirinin bir halkası olan Ermeni olayları çerçevesinde Avrupalı devletler Osmanlı tabiyetindeki Hıristiyanları korumak bahanesiyle devleti parçalayıp paylaşmayı amaçlamışlardır.(5)
1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonunda imzalanan Ayastefanos antlaşmasının 16. maddesiyle Osmanlı devletinden Ermenilerle ilgili düzenlemeler yapması istenmiş ve ilk kez Ermenistan diye bir devletin adı geçmiştir.(6)
Ayastefanos antlaşmasının yerine yürürlüğe giren Berlin antlaşmasında yine ıslahatlardan bahsedilmiş ve Türk-Ermeni ilişkilerine yabancı güçlerin müdahale hakkı doğmuştur.Bu hükümlerle Ermeni sorunu uluslararası boyut kazanmıştır.
Büyük devletler tarafından birbiri ardına verilen vaatlerle ve Protestan misyonerlerin çalışmalarının etkisiyle hayallere kapılan Ermeniler, Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarıyla Ermenistan'ın varlığını ve ıslahata ihtiyacının olduğunu antlaşma hükümlerine dökebilmiş,Ermenilerin güvenliğinin Kürtler ve Çerkezler tarafından tehdit edildiği iddialarını somutlaştırmışlardır.(7)
Bu antlaşmalar sonucunda Ermenilerin bağımsız Ermenistan kurma fikirleri kuvvetlenirken Batılıların kurduğu denetleme mekanizması Osmanlı imparatorluğu aleyhine çalışmaya başlamıştır.
Osmanlı imparatorluğunun bir iç meselesi olan Ermeni sorununu yapay bir gündemle büyütüp uluslararası arenaya taşıyan devletlerin amacı imparatorluk içindeki azınlıkların haklarını gözetmekten çok devletin zayıflamasını fırsat bilip kendi emellerinin gerçekleşmesine zemin hazırlamaktır.
Bu devletlerin isyan tohumları dikmelerinin altında yatan nedenlere değinmeden önce tarihin bulandırılamayan gerçekliğinde yaşanmış bir hadiseye bu satırlarda yer vermek uygun olacaktır: (8)
Napolyon Akka kalesi yenilgisi üzerine Osmanlı imparatorluğundaki Ermenileri devlete karşı isyan ettirerek intikam almayı düşünür,İstanbul'daki elçisinden bunun olurluk derecesini öğrenmek ister.Elçinin cevabı şöyledir:''Ermeniler burada hayatlarından o kadar memnundurlar ki isyana sevk edilmeleri mümkün değildir.
1.2.BÜYÜK DEVLETLERİN ERMENİLER ÜZERİNDEKİ EMELLERİ VE ERMENİLERİN KURUMLAŞMALARI
1820 yılında İzmir'e gelen ABCFM (American Board of Commissioners for Foreign Missions) adlı örgüte mensup olan Amerikalı misyonerlerin faaliyetleriyle Osmanlı nüfusu içindeki Ermeniler üzerinde Amerika etkisi başlamıştır.(9)ABD'li misyonerlerin temel amaçları nüfus içindeki Hristiyan oranını arttırmaktır.
Bu amaçla Anadolu'ya dağılan misyonerler özellikle Rum ve Ermenilerin yoğun olduğu yerlerde çalışmışlar,onlara okuma yazma öğretmişler; azınlıkların günlük yaşamlarının her ayrıntısına müdahale etmişlerdir.
ABD'liler bu süreçte Osmanlı toplumuna Frenk giyimini,domatesi,patatesi,pencere camını,sandalyeyi masayı,vb. getirmiş ;imparatorluğun Hristiyanları arasında burjuva tabakasının oluşumuna ve gelişimine katkıda bulunmuşlardır.(10)
Ermeniler üzerindeki bu etkiyi gören İngiltere ve Fransa da benzer şekilde eğitim çevrelerinde faal olarak yer almaya başlamışlardır.
Osmanlı imparatorluğunun tanıdığı siyasi ve hukuki hakların yanında misyonerlerin sunduğu eğitim imkanlarını iyi kullanan Ermeniler hem yaşam standartlarını yükseltmişler hem de önlerine sürülen fırsatları kaçırmayarak dünya kamuoyuna ''Mazlum Ermeniler katlediliyor.'' propagandası yapmışlardır.
Rekabet halindeki devletlerin Osmanlı üzerinde kurduğu hakimiyetten pay alma çabası içinde olan Fransa'nın yanında Osmanlı içindeki Ermenilerce dayalı politikaları çatışan iki devlet İngiltere ve Rusya da isteklerini gerçekleştirebilmek için kıyasıya mücadele etmişlerdir.
Rusya güneye inme siyasetinin önünde engel olarak gördüğü Osmanlı'yı yıkabilmek için Türk hakimiyeti altındaki gayrimüslimleri ayaklandırma yoluna gitmiştir.(11)
Bu tarihi planın bir parçası olan Ermenilere Doğu Anadolu'dan Basra'ya veya Çukurova'ya uzanan ve kendi kontrolünde kalacak olan bir Ermenistan kurdurmayı amaçlayan Rusya,bu isteklerini '77-'78 harbi sonunda gerçekleştirme fırsatı bulmuşken İngiltere sahneye çıkmıştır.
Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarına müdahale eden İngiltere,Ermeniler'in Rus desteği altında olanlar ve İngiliz desteği altında olanlar şeklinde ikiye bölünmelerine sebep olmuştur.(12)
Uzakdoğu'daki sömürgelerinin güvenliği için Osmanlı üzerindeki politikalarını sürdürmesi hayati olan İngiltere, Ermeniler'i Rus yayılmacılığına karşı ileri karakol niteliğinde kullanmayı hedeflemiş; bu amaçla Doğu Anadolu'daki konsolosluklarının ve misyonerlerin sayısını arttırmıştır.(13)
Özellikle Tanzimat ve Islahat Fermanları'ndan sonra Ermeni cemiyetlerinin sayısında da büyük artış olmuştur.Bunların kurucularının başta din adamları olmak üzere Kafkasyalı Rus Ermeniler oldukları tespit edilmiştir.(14)
Osmanlı hükümetinin başlangıçta hoşgörüyle yaklaştığı bu derneklerin görünürdeki amaçları Ermeniler'in yaşadıkları yerlerde eğitim müesseseleri açarak gençleri aydınlatmak,Ermeni cemaatinin kültürel ve ekonomik kalkınmasını ve yardımlaşmasını sağlamak olmuştur.(15)
1870-1880 tarihleri arasında Doğu Anadolu'da Araratlı,Şarklı,Muhibbi Maarif,Kilikya,Milliyetperver Kadınlar Cemiyeti,Ermenistan'a Doğru,Silahiler,Müdafa-i Vatandaşlar Cemiyeti adları altında birçok cemiyet kurulmuştur.(16)
Önceleri esas niyetlerini kendilerine saklayarak hayır dernekleri görünümü veren bu cemiyetlerden en önemlileri Türkçesi ''Çan'' anlamına gelen Hınçak ve ''Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği'' anlamındaki Taşnaksutyan'dır.(17)
Bunların programlarındaki ortak özellikler şöyle özetlenebilir: (18)
1)Osmanlı topraklarına girerek devlet memurları ile Ermeniler'e karşı fark gözetmeksizin saldırmak
2)Tedhiş ve katliam yapacak eylem grupları kurmak
3)Büyük devletlerin müdahalesini sağlamak ve Müslümanların kovulacakları altı Anadolu vilayetinde bağımsız sosyalist bir Ermeni cumhuriyeti kurmak.
Hınçak komitesi Kafkasyalı Ermenilerden Avadis Nazarberk ile eşi Maro Nazarberk ve arkadaşları Kafkasyalı öğrenciler tarafından 1871'de İsviçre'de marksist prensipler doğrultusunda kurulmuştur.Bu örgütün başında ve üyeleri arasında birçok Rus Ermenisi bulunmaktaydı.
Taşnaksutyan komitesi ise Balkanlılar'ı taklit eden Ermeni milliyetçilerinin kurdukları çetenin 1890'da Kafkasya,Tiflis'te Krisdapor Mikaelyan ve arkadaşlarının gayretiyle birleşmesinden ortaya çıkmıştır.(19)Rusların himayesinde bir Ermenistan fikrini güden Hınçaklar'a nazaran Taşnaklar'ın asıl amacı -hiç olmazsa kuruluş yıllarında- bağımsızlık olmuştur.
Büyük devletlerin kışkırtmaları sonucu kurumlaşma ve dernekleşme çalışmalarına girişen Ermenilerin kurdukları bu iki yapı faaliyetlerini geniş bir alana yaymayı hedeflemişlerdir.1880'den itibaren kurulan Ermeni komiteleri Osmanlı yönetiminden şikayetçi olmayan yerel halkın katılımını sağlayamadıklarından yerel düzeyde kalmışlardır.
Bu nedenle Rus Ermenilerine Osmanlı dışında kurdurulan komitelerden sosyalist eğilimli,ılımlı militan Hınçak partisi 1887'de Cenevre'deaşırı terör , isyan , mücadele, bağımsızlık yanlısı Taşnak partisi Tiflis'te faaliyetlerine başlamışlardır.Ermeniler'in faaliyet sahası olarak niçin Türkiye'yi seçtiklerini ise Mihael Ohannesyan adlı Ermeni yazarın Taşnaksutyan ve Muhalifleri isimli eserinden alınan şu parça ortaya koymaktadır: (20)''Ruslar gibi müthiş pençeli bir canavara karşı koymak güçtü.Türkiye faaliyet için daha müsait idi......Ermeniler Türkiye'de devletlerarası bir şekil almış ve bir taahhüt elde etmişti.Şu halde orada faaliyete geçmek daha muvafıktı.''
Bir yandan Ermeni isyanları diğer yandan Avrupa tahrikleri ve müdahaleleri ve bunların sonucunda ortaya çıkan ayaklanma hareketleri Osmanlı hükümetini Ermeni meselesini ciddiyetle ele almaya yönlendirmiştir.(21)Ermeni komitelerinin düşmanla işbirliği yaptığına dair istihbarat Babıali'ye ulaştıkça ve Anadolu'da ardı sıra isyanlar çıktıkça hükümet telaşlanmış fakat kesin bir tedbir alma yoluna gitmemiştir.Bu süre içinde Dahiliye Nazırı Talat Bey Erzurum mebusu Vartkes Efendi'ye Ermeniler'in çok şiddetli tedbirlerle karşılaşacaklarını bildirmiş,Başkumandan vekili Enver Paşa da aynı şekilde Patrik'le görüşerek cemaatine barış nasihatinde bulunmasını istemiştir.(22)
Hükümetin telkinleri netice vermeyip üstelik Van kaybedilince diğer eyaletler de aynı akıbeti paylaşmasın diye Dahiliye Nezareti 24 Nisan 1915'te ilgili vilayet ve mutasarrıflıklara bir genelge yollayarak Ermeni komite merkez ve şubelerinin kapatılmasını ve ele başlarının tutuklanmasını emretmiştir.(23)
Dahiliye'nin komitelerin kapatılmasını öngören tebliğinden iki gün sonra komitelerle ilgili karara ilaveten ''muzır Ermeniler''in hemen tevkifi öngörülmüştür.Bu koşullarda Osmanlı güvenlik güçlerince tutuklanan Ermeni komitacıları mahalli harp divanlarında yargılanmış,suçları sabit görülenlerin mazbataları ayrı ayrı tanzim edilerek önce Dahiliye Nezareti'ne oradan Adliye Nezareti kanalıyla Sadaret'e gönderilmiş Babıali'de ilgili tetkikler yapıldıktan sonra suçluların dosyaları gerekçeleriyle birlikte padişahın onayına sunulmuştur. Mabeynde dosyalar bir kez daha gözden geçirildikten sonra hükümdarın iradesi çıkmaktadır.Padişahın çoğu kez kendi inisiyatifiyle idam cezalarını hafiflettiği ve küreğe tahvil ettiği görülmüştür.
Şiddetli katliamlar daha etkili bir tedbirin alınmasını askeri bir zorunluluk olduğu kadar insani bir ödev haline de getirince Ordu 1915 yılında Dahiliye Nezareti'ne başvurarak Ermenileri ve ailelerini Rusya sınırına ya da Anadolu'nun muhtelif yerlerine dağıtmak lazım geldiğini bildirmiştir.(24)
Büyük devletlerin Osmanlı devletinin içişlerine karışmaları Ermeniler için ıslahat talep eden altı büyük devletin sefirinin 7 Eylül 1880 tarihinde Babıali'ye verdikleri notayla başlamıştır.(25)İngiltere,Fransa,Rusya,Avusturya,İtalya ve Almanya devletlerinin İstanbul'daki elçilerinin verdikleri muhtıraya Ermeni Patrikhanesi'nin piskoposlara gizlice Erzurum,Van,Bitlis,Elaziz,Halep ve Sivas vilayetlerinde yaptırdığı nüfus sayımı sonucu eklenerek Türklerin azınlıkta gösterilmesi maksadı güdülmüştür.(26)
Bu muhtıra ile gündeme getirilen ıslahat meselesi uzun ve çetin diplomatik müzakerelere yol açmıştır.Osmanlı devleti Türk'ün bin yıllık anavatanı Anadolu'da Ermenistan diye uydurma bir devletin kurulmasına razı olamayacağından müzakereler uzun bir zaman sürüp gitmiş; bu esnada Ermeniler Anadolu'da ve İstanbul'da yer yer ayaklanmalara girişmişlerdir.(27)
1895'te İngiltere'nin önderliğinde Fransız ve Rus sefirleri yeni bir ıslahat projesini bir muhtıra ile Osmanlı yönetimine teslim etmişlerdir.''Mayıs projesi'' olarak adlandırılan ve pek çok konuda devlete taviz verdiren bu muhtıra Ermeniler için bir kurtuluş belgesi niteliği taşımış ve Ermeniler'e daha büyük isyanlar için cesaret vermiştir.(28)
Ermeniler'in yaşadığı illerde ıslahat yapılması konusunda hükümler içeren ve on iki bölümden oluşan projenin temel hükümleri şunlardır: (29)
Vilayet-i Sitte'de (Erzurum,Van,Bitlis,Sivas,Diyarbakır,Harput) ıslahat yapılması ve bu vilayetlerdeki valilerin memuriyetlerinin beş yıl olması,bunların tayininde büyükelçilerin görüşlerinin alınması,vali hangi dinden ise karşı dinden de bir yardımcısının bulunması,siyasi hükümlü Ermeniler için genel af ilan edilmesi,vilayetlerde yapılacak ıslahatı yerinde kontrol etmek üzere büyük devletlerin uygun görecekleri bir komiserin tayin edilmesi.
Bu üç devlet elçilerinin 11 Mayıs 1895 tarihinde verdikleri muhtıra ve layıhanın yürürlükteki kanun ve nizamlara aykırı olmayan maddeleri esas itibarıyla kabul edilmiş,sadece ıslahatın uygulanması için Hükümet-i Seniye tarafından bir memurun tayin edilmesi öngörülmüştür.(30)
Ermeni isyanlarını kronolojik olarak şöyle sıralayabiliriz: (31)
25 Haziran 1890:Erzurum isyanı,
15 Temmuz 1890:Kumkapı gösterisi ,
1892-1893 : Merzifon,Kayseri,Yozgat olayları,
Ağustos 1894:1. Sasun isyanı,
16 Eylül 1895:Zeytun isyanı,
29 Eylül 1895: Divriği isyanı,
30 Eylül 1895:Babıali olayı,
2 Ekim 1895:Trabzon isyanı,
6 Ekim 1895:Eğin isyanı,
7 Ekim 1895: Develi isyanı,
9 Ekim 1895:Akhisar isyanı,
21 Ekim 1895:Erzincan isyanı,
25 Ekim 1895:Gümüşhane isyanı,
26 Ekim 1895:Bayburt isyanı,
27 Ekim 1895:Maraş isyanı,
29 Ekim 1895:Urfa isyanı,
30 Ekim 1895:Erzurum isyanı,
2 Kasım 1895: Diyarbakır isyanı,
4 Kasım 1895:Malatya isyanı,
9 Kasım 1895:Arapkir isyanı,
15 Kasım 1895:Sivas isyanı,
15 Kasım 1895:Merzifon isyanı,
18 Kasım 1895:Maraş isyanı,
22 Kasım 1895:Muş isyanı,
3 Aralık 1895:Kayseri isyanı ve Yozgat isyanı,
1895-1896:Zeytun isyanı,
2 Haziran 1896:1. Van isyanı,
14 Ağustos 1896:Osmanlı Bankası Baskını,
Temmuz 1897:2. Sasun isyanı,
24 Temmuz 1905:Abdülhamit'e suikast girişimi,
14 Nisan 1909:Adana isyanı.
Bu isyanların altında yatan nedenler birçok Ermeni örgütünün amaçları olarak da dört ana maddede özetlenebilmektedir: (32)
1)Bütün dünyaya yayılmış olan Ermeni kütlesinde Ermenilik ruhunu,Ermeni dilini ,kültürünü ve milli siyasi emellerini yaymak,yaşatmak ve korumak
2)Ermeni cumhuriyetini bağlı olduğu rejimden ayrı olarak ekonomik ve kültürel ilişkileri bakımından güçlendirmek.
3)Ermenilik davasını bütün devletler içerisinde,uluslararası kuruluşlarda,her türlü bilim kültür ve sanat çevrelerinde yaymak,benimsetmek ve bu surette gelecekte bunların desteğini almak.
4)Ermenistan halkının,göçmenlerin ekonomik bakımdan güçlü hale getirilmeleri,ihtiyaçlarının giderilmesi için hayır kurumlarından her ne pahasına olursa olsun destek,mali yardım sağlamak ve bunları sürekli kılmak.
19. yüzyıl sonlarında Ermeni terör örgütlerinin faaliyetlerinin özellikle Avrupa kamuoyunu etkilemeye yöneldiği,bunun için yeni yöntemlerin uygulandığı görülmektedir.(33)Bu yeni yöntem -ki 1973-1985 terör döneminde de benzeri eylemler dünya kamuoyunu etkilemek için kullanılmıştır- Avrupa ile ilgili önemli hedefler seçilerek bunların terör timlerince bombalanması,basılması,rehineler alınması gibi şekillerde uygulanmıştır.Örneğin 1896 Osmanlı Bankası baskını Osmanlı devletinin güçsüzlüğünü ve Avrupa sermayesini koruyamadığını ilan etmek gayesiyle yapılmıştır.Bu örgütlerin tasarladıkları eylem planları içerisinde Babıali'nin hedef seçilmesinin yanı sıra Ermeni patrikhanesinin , Credit Lyonais Bankası'nın , Rum kilisesinin bulunmasının açıklaması da aynı sebebe dayanmaktadır.
1905 Yıldız suikasti ile silahlı terör metodolojisinin ilk örneğini sergileyen Ermeniler 1965 yılında tekrar terör metoduna dönmüş 1970'li yıllarda ASALA'yı (Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu) kurarak yurt dışındaki Türk temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine başlamışlardır. (34)
Yeni Ermeni terörü olarak adlandırılan 1973-1985 döneminde isminden en çok söz ettiren ve Ermeni terörü ile eş anlamda kullanılan örgüt ASALA olmuştur.(35)Yeni Ermeni terörizminin ana nedenlerinden birini ''Armenian National Liberation'' başlıklı etüdünde Micheal M. Gunter şöyle açıklamaktadır: (36)''Şurası açıktır ki günümzde Ermeni terörizminin ana nedenlerinden biri birçok devlet ve kişinin açıkça bu mücadeleyi desteklemeleri ve teröristleri bu eylemlere sürükleyen nedenlerin kabul edilmesi gerektiğini öne sürmeleridir.''
Gurgen Yanikan isimli yaşlı bir Ermeni'nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan bireysel Ermeni terörü 1975'ten itibaren örgütlü Ermeni terörüne dönüşmüştür.(37)
21 ülkenin 38 kentinde 39'u silahlı,70'i bombalı,1'i de işgal şeklinde olmak üzere 110 terör olayı vuku bulmuş;42 diplomatımız hayatını kaybetmiştir.(38)Dış dünyanın tepkileri üzerine taktik değiştiren Ermeniler 1980'li yıllardan itibaren terör örgütü PKK ile işbirliğine girmişler,bu işbirliğinin sonucu olarak PKK 21-28 Nisan 1980 tarihlerini Kızıl Hafta ilan etmiş,24 Nisan tarihi katliam günü kabul edilip toplantılar düzenlenir olmuştur.(39)
Türkiye Cumhuriyeti binlerce yıllık geçmişinden günümüze taşıdığı mirasını içinde bulunduğumuz yüzyılın sürekli değişen koşullarıyla bütünleştirirken birçok iç ve dış sorunu da aşmaya çalışmaktadır.Ülkemizin uluslararası arenada hak ettiği yeri almasında zaman ve güç törpüsü niteliği taşıyan bu sorunlardan biri Ermeni sorunudur.
1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Ermeni Cumhuriyeti bu tarihten sonra Türkiye'ye yönelik soykırım iddialarını devlet politikası haline getirerek tüm dünyaya mazlum millet portresi çizmeye çalışmış; başta ABD ve Fransa olmak üzere belli başlı devletleri ve uluslararası kamuoyunu Ermeniler lehine etkilemek için çaba sarf etmiştir.
Ermeniler'in savundukları iddialar üç başlık altında toplanmaktadır:
1.Ermeni anavatanı iddiası
2.Ermeni nüfus çoğunluğu iddiası
3.Tehcir değil katliam iddiası
Bu iddialar çerçevesinde Ermeniler'in amaçları iddialarının kabul edilmesine bağlı olarak Türkiye'nin yüklü bir tazminat ödemesini sağlamak; bunun da ötesinde Büyük Ermenistan'ı kurabilmek için Türkiye sınırları içinde bulunduğunu iddia ettikleri topraklarını geri almaktır.
Ermeniler bu amaçlarına ulaşabilmek için başta lobicilik olmak üzere sahte belgeler düzenlemek gibi faaliyetlere yoğunlaşmışlardır.Özellikle insan hakları konusunda hassas olan uluslararası kamuoyunu etkileyerek birçok ülkede soykırım anıtları diktirmeye,bazı okullarda sözde soykırım dersleri okutulmasına muvaffak olmuşlardır.
Devlet geleneği bulunmayan,yüzyıllarca çeşitli devletlerin boyunduruğu altında olan Ermeniler'in Osmanlı yönetiminin sonsuz hoşgörüsüyle altın çağlarını yaşayıp ''Millet-i Sadıka'' olarak adlandırılmışken bugün soykırım iddialarını ilkokul çocuklarının kitaplarına kadar taşımaları nesilden nesle aktarılan bu nefretin kaynağının ne olduğu konusunda zihinleri zorlamaktadır.
Bu iddiaların bizzat Ermeni cemaati tarafından çürütülmeleri ise iddiaların asılsızlığı kadar çarpıcıdır.Şöyle ki Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Dikran Kevorkan 7 Ekim 2000 tarihinde katıldığı Kanal 6'daki Ceviz Kabuğu programında şu ifadeleri kullanmıştır: (1)
''Bugün dünya üzerindeki Ermeniler'in en rahatlıkla en güçlü şekilde kendi kimliklerini muhafaza ettikleri ülke Türkiye'dir. Atatürk'ün emanet ettiği Kuvay-i Milliye ruhuna haksızlık yapılmaktadır. Bütün bunlar dışarıdakilerin oyunudur. Ermeniler akıllıysa maşa olarak kullanılmasınlar.''
Ermeni sorununun ortaya çıkışından soykırım iddialarına varan tarihsel sürecin ele alındığı ''Türkler ve Ermeniler: Bulanık Suların Ardında İki Toplum, Yüzyıllık Himayenin Meyvesi; Zehirli Elma...'' adlı bu çalışmanın 1. bölümünde Ermeni sorununun ortaya çıkışı ve gelişimi; Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları, büyük devletlerin Ermeniler üzerindeki emelleri, Ermeniler'in kurumlaşmaları, 2. bölümünde Osmanlı İmparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşı sırasındaki tehcir uygulaması, tehcir kararının alınmasına neden olan faktörler ve tehcir kanununun uygulanması,soykırımın tanımı ve Talat Paşa'ya atfedilen soykırım emri iddiaları, 3. bölümünde de Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşayan Ermeniler'in toplumsal ve kültürel kimlikleri büyüteç altına alınmıştır.
Sonuç bölümünde ise bugün dünyada etkin bir şekilde devam eden Ermeni propagandalarına değinilerek çalışma boyunca elde edilen bulgular doğrultusunda bir değerlendirme yapılmıştır.
1. BÖLÜM
ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞİMİ
1.1.AYASTEFANOS VE BERLİN ANTLAŞMALARI
Tarih boyunca pek çok coğrafyayı yönetmiş olan Türkler idareleri altındaki hiçbir milleti Türkleştirmeye çalışmamış; onların din ve adetlerine saygı göstermişlerdir.(2)
Osmanlı idaresi, hakimiyeti altındaki halkların iç yapılarına müdahale etmemiş;haricen idare etmekle yetinmiştir.Bu sebepten imparatorluk topraklarında azınlıkların muhtariyeti her bakımdan en ileri Avrupa memleketlerininkinden daha mükemmel olmuştur.
İlim adamları Osmanlı imparatorluğunun iç düzeninin ''Mozaik Teorisi'' nin çerçevesine uygun olduğunu belirtmişlerdir: (3)
Buna göre Osmanlı mozaiği şu özelliklere sahiptir: Öncelikle, Osmanlı otoriteleri teb'ası üzerinde sadece siyasi iddialarda bulunmuşdevletin uyruklarından beklediği padişahlarına sadakat,vergi mükellefiyeti ile barışın ve düzenin devamıyla sınırlı kalmıştır.Ayrıca Osmanlı fethettiği toprakların halkından imparatorlukta kültürel türdeşlik sağlanması yolunda herhangi bir gayret göstermelerini istememiştir.
İkinci olarak Osmanlı, bu mozaiğin parçalarını oluşturan ünitelerin sosyo- ekonomik geleneklerini de parçalamamaya özen göstermiştir.Osmanlılar' ın yeni bir şehir veya bölgeyi fethettiklerinde yaptıkları tek değişiklik daha adil bir düzen getirmek amacıyla yapılmıştır.(4)
Bu anlayış çerçevesinde,Osmanlı yönetiminde altın çağlarını yaşayıp sadakatlerinin delili olarak kalpaklarına tuğra takılmasına müsaade edilen Ermenilerin kendilerine tanınan dinsel,ekonomik ve kültürel özgürlüklere rağmen isyanlara ve katliamlara girişmeleri onların bu noktaya gelmelerinde dış güçlerin faaliyetlerinin etkisinin büyüklüğünü ölçmemize olanak tanımaktadır.
Çokuluslu,çok dinli Osmanlı imparatorluğunun zayıfladığı,milliyetçi hareketlerin ivme kazandığı bir dönemde ortaya çıkan Ermeni sorunu tek başına, bağımsız gelişen bir sorun değildir.Bu dönemde dış güçler Osmanlı imparatorluğu içindeki farklı unsurları kendi dini,ekonomik ve siyasi menfaatleri doğrultusunda tahrik etmişlerdir.
Batılı devletlerin takip ettiği Şark politikası zincirinin bir halkası olan Ermeni olayları çerçevesinde Avrupalı devletler Osmanlı tabiyetindeki Hıristiyanları korumak bahanesiyle devleti parçalayıp paylaşmayı amaçlamışlardır.(5)
1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonunda imzalanan Ayastefanos antlaşmasının 16. maddesiyle Osmanlı devletinden Ermenilerle ilgili düzenlemeler yapması istenmiş ve ilk kez Ermenistan diye bir devletin adı geçmiştir.(6)
Ayastefanos antlaşmasının yerine yürürlüğe giren Berlin antlaşmasında yine ıslahatlardan bahsedilmiş ve Türk-Ermeni ilişkilerine yabancı güçlerin müdahale hakkı doğmuştur.Bu hükümlerle Ermeni sorunu uluslararası boyut kazanmıştır.
Büyük devletler tarafından birbiri ardına verilen vaatlerle ve Protestan misyonerlerin çalışmalarının etkisiyle hayallere kapılan Ermeniler, Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarıyla Ermenistan'ın varlığını ve ıslahata ihtiyacının olduğunu antlaşma hükümlerine dökebilmiş,Ermenilerin güvenliğinin Kürtler ve Çerkezler tarafından tehdit edildiği iddialarını somutlaştırmışlardır.(7)
Bu antlaşmalar sonucunda Ermenilerin bağımsız Ermenistan kurma fikirleri kuvvetlenirken Batılıların kurduğu denetleme mekanizması Osmanlı imparatorluğu aleyhine çalışmaya başlamıştır.
Osmanlı imparatorluğunun bir iç meselesi olan Ermeni sorununu yapay bir gündemle büyütüp uluslararası arenaya taşıyan devletlerin amacı imparatorluk içindeki azınlıkların haklarını gözetmekten çok devletin zayıflamasını fırsat bilip kendi emellerinin gerçekleşmesine zemin hazırlamaktır.
Bu devletlerin isyan tohumları dikmelerinin altında yatan nedenlere değinmeden önce tarihin bulandırılamayan gerçekliğinde yaşanmış bir hadiseye bu satırlarda yer vermek uygun olacaktır: (8)
Napolyon Akka kalesi yenilgisi üzerine Osmanlı imparatorluğundaki Ermenileri devlete karşı isyan ettirerek intikam almayı düşünür,İstanbul'daki elçisinden bunun olurluk derecesini öğrenmek ister.Elçinin cevabı şöyledir:''Ermeniler burada hayatlarından o kadar memnundurlar ki isyana sevk edilmeleri mümkün değildir.
1.2.BÜYÜK DEVLETLERİN ERMENİLER ÜZERİNDEKİ EMELLERİ VE ERMENİLERİN KURUMLAŞMALARI
1820 yılında İzmir'e gelen ABCFM (American Board of Commissioners for Foreign Missions) adlı örgüte mensup olan Amerikalı misyonerlerin faaliyetleriyle Osmanlı nüfusu içindeki Ermeniler üzerinde Amerika etkisi başlamıştır.(9)ABD'li misyonerlerin temel amaçları nüfus içindeki Hristiyan oranını arttırmaktır.
Bu amaçla Anadolu'ya dağılan misyonerler özellikle Rum ve Ermenilerin yoğun olduğu yerlerde çalışmışlar,onlara okuma yazma öğretmişler; azınlıkların günlük yaşamlarının her ayrıntısına müdahale etmişlerdir.
ABD'liler bu süreçte Osmanlı toplumuna Frenk giyimini,domatesi,patatesi,pencere camını,sandalyeyi masayı,vb. getirmiş ;imparatorluğun Hristiyanları arasında burjuva tabakasının oluşumuna ve gelişimine katkıda bulunmuşlardır.(10)
Ermeniler üzerindeki bu etkiyi gören İngiltere ve Fransa da benzer şekilde eğitim çevrelerinde faal olarak yer almaya başlamışlardır.
Osmanlı imparatorluğunun tanıdığı siyasi ve hukuki hakların yanında misyonerlerin sunduğu eğitim imkanlarını iyi kullanan Ermeniler hem yaşam standartlarını yükseltmişler hem de önlerine sürülen fırsatları kaçırmayarak dünya kamuoyuna ''Mazlum Ermeniler katlediliyor.'' propagandası yapmışlardır.
Rekabet halindeki devletlerin Osmanlı üzerinde kurduğu hakimiyetten pay alma çabası içinde olan Fransa'nın yanında Osmanlı içindeki Ermenilerce dayalı politikaları çatışan iki devlet İngiltere ve Rusya da isteklerini gerçekleştirebilmek için kıyasıya mücadele etmişlerdir.
Rusya güneye inme siyasetinin önünde engel olarak gördüğü Osmanlı'yı yıkabilmek için Türk hakimiyeti altındaki gayrimüslimleri ayaklandırma yoluna gitmiştir.(11)
Bu tarihi planın bir parçası olan Ermenilere Doğu Anadolu'dan Basra'ya veya Çukurova'ya uzanan ve kendi kontrolünde kalacak olan bir Ermenistan kurdurmayı amaçlayan Rusya,bu isteklerini '77-'78 harbi sonunda gerçekleştirme fırsatı bulmuşken İngiltere sahneye çıkmıştır.
Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarına müdahale eden İngiltere,Ermeniler'in Rus desteği altında olanlar ve İngiliz desteği altında olanlar şeklinde ikiye bölünmelerine sebep olmuştur.(12)
Uzakdoğu'daki sömürgelerinin güvenliği için Osmanlı üzerindeki politikalarını sürdürmesi hayati olan İngiltere, Ermeniler'i Rus yayılmacılığına karşı ileri karakol niteliğinde kullanmayı hedeflemiş; bu amaçla Doğu Anadolu'daki konsolosluklarının ve misyonerlerin sayısını arttırmıştır.(13)
Özellikle Tanzimat ve Islahat Fermanları'ndan sonra Ermeni cemiyetlerinin sayısında da büyük artış olmuştur.Bunların kurucularının başta din adamları olmak üzere Kafkasyalı Rus Ermeniler oldukları tespit edilmiştir.(14)
Osmanlı hükümetinin başlangıçta hoşgörüyle yaklaştığı bu derneklerin görünürdeki amaçları Ermeniler'in yaşadıkları yerlerde eğitim müesseseleri açarak gençleri aydınlatmak,Ermeni cemaatinin kültürel ve ekonomik kalkınmasını ve yardımlaşmasını sağlamak olmuştur.(15)
1870-1880 tarihleri arasında Doğu Anadolu'da Araratlı,Şarklı,Muhibbi Maarif,Kilikya,Milliyetperver Kadınlar Cemiyeti,Ermenistan'a Doğru,Silahiler,Müdafa-i Vatandaşlar Cemiyeti adları altında birçok cemiyet kurulmuştur.(16)
Önceleri esas niyetlerini kendilerine saklayarak hayır dernekleri görünümü veren bu cemiyetlerden en önemlileri Türkçesi ''Çan'' anlamına gelen Hınçak ve ''Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği'' anlamındaki Taşnaksutyan'dır.(17)
Bunların programlarındaki ortak özellikler şöyle özetlenebilir: (18)
1)Osmanlı topraklarına girerek devlet memurları ile Ermeniler'e karşı fark gözetmeksizin saldırmak
2)Tedhiş ve katliam yapacak eylem grupları kurmak
3)Büyük devletlerin müdahalesini sağlamak ve Müslümanların kovulacakları altı Anadolu vilayetinde bağımsız sosyalist bir Ermeni cumhuriyeti kurmak.
Hınçak komitesi Kafkasyalı Ermenilerden Avadis Nazarberk ile eşi Maro Nazarberk ve arkadaşları Kafkasyalı öğrenciler tarafından 1871'de İsviçre'de marksist prensipler doğrultusunda kurulmuştur.Bu örgütün başında ve üyeleri arasında birçok Rus Ermenisi bulunmaktaydı.
Taşnaksutyan komitesi ise Balkanlılar'ı taklit eden Ermeni milliyetçilerinin kurdukları çetenin 1890'da Kafkasya,Tiflis'te Krisdapor Mikaelyan ve arkadaşlarının gayretiyle birleşmesinden ortaya çıkmıştır.(19)Rusların himayesinde bir Ermenistan fikrini güden Hınçaklar'a nazaran Taşnaklar'ın asıl amacı -hiç olmazsa kuruluş yıllarında- bağımsızlık olmuştur.
Büyük devletlerin kışkırtmaları sonucu kurumlaşma ve dernekleşme çalışmalarına girişen Ermenilerin kurdukları bu iki yapı faaliyetlerini geniş bir alana yaymayı hedeflemişlerdir.1880'den itibaren kurulan Ermeni komiteleri Osmanlı yönetiminden şikayetçi olmayan yerel halkın katılımını sağlayamadıklarından yerel düzeyde kalmışlardır.
Bu nedenle Rus Ermenilerine Osmanlı dışında kurdurulan komitelerden sosyalist eğilimli,ılımlı militan Hınçak partisi 1887'de Cenevre'deaşırı terör , isyan , mücadele, bağımsızlık yanlısı Taşnak partisi Tiflis'te faaliyetlerine başlamışlardır.Ermeniler'in faaliyet sahası olarak niçin Türkiye'yi seçtiklerini ise Mihael Ohannesyan adlı Ermeni yazarın Taşnaksutyan ve Muhalifleri isimli eserinden alınan şu parça ortaya koymaktadır: (20)''Ruslar gibi müthiş pençeli bir canavara karşı koymak güçtü.Türkiye faaliyet için daha müsait idi......Ermeniler Türkiye'de devletlerarası bir şekil almış ve bir taahhüt elde etmişti.Şu halde orada faaliyete geçmek daha muvafıktı.''
Bir yandan Ermeni isyanları diğer yandan Avrupa tahrikleri ve müdahaleleri ve bunların sonucunda ortaya çıkan ayaklanma hareketleri Osmanlı hükümetini Ermeni meselesini ciddiyetle ele almaya yönlendirmiştir.(21)Ermeni komitelerinin düşmanla işbirliği yaptığına dair istihbarat Babıali'ye ulaştıkça ve Anadolu'da ardı sıra isyanlar çıktıkça hükümet telaşlanmış fakat kesin bir tedbir alma yoluna gitmemiştir.Bu süre içinde Dahiliye Nazırı Talat Bey Erzurum mebusu Vartkes Efendi'ye Ermeniler'in çok şiddetli tedbirlerle karşılaşacaklarını bildirmiş,Başkumandan vekili Enver Paşa da aynı şekilde Patrik'le görüşerek cemaatine barış nasihatinde bulunmasını istemiştir.(22)
Hükümetin telkinleri netice vermeyip üstelik Van kaybedilince diğer eyaletler de aynı akıbeti paylaşmasın diye Dahiliye Nezareti 24 Nisan 1915'te ilgili vilayet ve mutasarrıflıklara bir genelge yollayarak Ermeni komite merkez ve şubelerinin kapatılmasını ve ele başlarının tutuklanmasını emretmiştir.(23)
Dahiliye'nin komitelerin kapatılmasını öngören tebliğinden iki gün sonra komitelerle ilgili karara ilaveten ''muzır Ermeniler''in hemen tevkifi öngörülmüştür.Bu koşullarda Osmanlı güvenlik güçlerince tutuklanan Ermeni komitacıları mahalli harp divanlarında yargılanmış,suçları sabit görülenlerin mazbataları ayrı ayrı tanzim edilerek önce Dahiliye Nezareti'ne oradan Adliye Nezareti kanalıyla Sadaret'e gönderilmiş Babıali'de ilgili tetkikler yapıldıktan sonra suçluların dosyaları gerekçeleriyle birlikte padişahın onayına sunulmuştur. Mabeynde dosyalar bir kez daha gözden geçirildikten sonra hükümdarın iradesi çıkmaktadır.Padişahın çoğu kez kendi inisiyatifiyle idam cezalarını hafiflettiği ve küreğe tahvil ettiği görülmüştür.
Şiddetli katliamlar daha etkili bir tedbirin alınmasını askeri bir zorunluluk olduğu kadar insani bir ödev haline de getirince Ordu 1915 yılında Dahiliye Nezareti'ne başvurarak Ermenileri ve ailelerini Rusya sınırına ya da Anadolu'nun muhtelif yerlerine dağıtmak lazım geldiğini bildirmiştir.(24)
Büyük devletlerin Osmanlı devletinin içişlerine karışmaları Ermeniler için ıslahat talep eden altı büyük devletin sefirinin 7 Eylül 1880 tarihinde Babıali'ye verdikleri notayla başlamıştır.(25)İngiltere,Fransa,Rusya,Avusturya,İtalya ve Almanya devletlerinin İstanbul'daki elçilerinin verdikleri muhtıraya Ermeni Patrikhanesi'nin piskoposlara gizlice Erzurum,Van,Bitlis,Elaziz,Halep ve Sivas vilayetlerinde yaptırdığı nüfus sayımı sonucu eklenerek Türklerin azınlıkta gösterilmesi maksadı güdülmüştür.(26)
Bu muhtıra ile gündeme getirilen ıslahat meselesi uzun ve çetin diplomatik müzakerelere yol açmıştır.Osmanlı devleti Türk'ün bin yıllık anavatanı Anadolu'da Ermenistan diye uydurma bir devletin kurulmasına razı olamayacağından müzakereler uzun bir zaman sürüp gitmiş; bu esnada Ermeniler Anadolu'da ve İstanbul'da yer yer ayaklanmalara girişmişlerdir.(27)
1895'te İngiltere'nin önderliğinde Fransız ve Rus sefirleri yeni bir ıslahat projesini bir muhtıra ile Osmanlı yönetimine teslim etmişlerdir.''Mayıs projesi'' olarak adlandırılan ve pek çok konuda devlete taviz verdiren bu muhtıra Ermeniler için bir kurtuluş belgesi niteliği taşımış ve Ermeniler'e daha büyük isyanlar için cesaret vermiştir.(28)
Ermeniler'in yaşadığı illerde ıslahat yapılması konusunda hükümler içeren ve on iki bölümden oluşan projenin temel hükümleri şunlardır: (29)
Vilayet-i Sitte'de (Erzurum,Van,Bitlis,Sivas,Diyarbakır,Harput) ıslahat yapılması ve bu vilayetlerdeki valilerin memuriyetlerinin beş yıl olması,bunların tayininde büyükelçilerin görüşlerinin alınması,vali hangi dinden ise karşı dinden de bir yardımcısının bulunması,siyasi hükümlü Ermeniler için genel af ilan edilmesi,vilayetlerde yapılacak ıslahatı yerinde kontrol etmek üzere büyük devletlerin uygun görecekleri bir komiserin tayin edilmesi.
Bu üç devlet elçilerinin 11 Mayıs 1895 tarihinde verdikleri muhtıra ve layıhanın yürürlükteki kanun ve nizamlara aykırı olmayan maddeleri esas itibarıyla kabul edilmiş,sadece ıslahatın uygulanması için Hükümet-i Seniye tarafından bir memurun tayin edilmesi öngörülmüştür.(30)
Ermeni isyanlarını kronolojik olarak şöyle sıralayabiliriz: (31)
25 Haziran 1890:Erzurum isyanı,
15 Temmuz 1890:Kumkapı gösterisi ,
1892-1893 : Merzifon,Kayseri,Yozgat olayları,
Ağustos 1894:1. Sasun isyanı,
16 Eylül 1895:Zeytun isyanı,
29 Eylül 1895: Divriği isyanı,
30 Eylül 1895:Babıali olayı,
2 Ekim 1895:Trabzon isyanı,
6 Ekim 1895:Eğin isyanı,
7 Ekim 1895: Develi isyanı,
9 Ekim 1895:Akhisar isyanı,
21 Ekim 1895:Erzincan isyanı,
25 Ekim 1895:Gümüşhane isyanı,
26 Ekim 1895:Bayburt isyanı,
27 Ekim 1895:Maraş isyanı,
29 Ekim 1895:Urfa isyanı,
30 Ekim 1895:Erzurum isyanı,
2 Kasım 1895: Diyarbakır isyanı,
4 Kasım 1895:Malatya isyanı,
9 Kasım 1895:Arapkir isyanı,
15 Kasım 1895:Sivas isyanı,
15 Kasım 1895:Merzifon isyanı,
18 Kasım 1895:Maraş isyanı,
22 Kasım 1895:Muş isyanı,
3 Aralık 1895:Kayseri isyanı ve Yozgat isyanı,
1895-1896:Zeytun isyanı,
2 Haziran 1896:1. Van isyanı,
14 Ağustos 1896:Osmanlı Bankası Baskını,
Temmuz 1897:2. Sasun isyanı,
24 Temmuz 1905:Abdülhamit'e suikast girişimi,
14 Nisan 1909:Adana isyanı.
Bu isyanların altında yatan nedenler birçok Ermeni örgütünün amaçları olarak da dört ana maddede özetlenebilmektedir: (32)
1)Bütün dünyaya yayılmış olan Ermeni kütlesinde Ermenilik ruhunu,Ermeni dilini ,kültürünü ve milli siyasi emellerini yaymak,yaşatmak ve korumak
2)Ermeni cumhuriyetini bağlı olduğu rejimden ayrı olarak ekonomik ve kültürel ilişkileri bakımından güçlendirmek.
3)Ermenilik davasını bütün devletler içerisinde,uluslararası kuruluşlarda,her türlü bilim kültür ve sanat çevrelerinde yaymak,benimsetmek ve bu surette gelecekte bunların desteğini almak.
4)Ermenistan halkının,göçmenlerin ekonomik bakımdan güçlü hale getirilmeleri,ihtiyaçlarının giderilmesi için hayır kurumlarından her ne pahasına olursa olsun destek,mali yardım sağlamak ve bunları sürekli kılmak.
19. yüzyıl sonlarında Ermeni terör örgütlerinin faaliyetlerinin özellikle Avrupa kamuoyunu etkilemeye yöneldiği,bunun için yeni yöntemlerin uygulandığı görülmektedir.(33)Bu yeni yöntem -ki 1973-1985 terör döneminde de benzeri eylemler dünya kamuoyunu etkilemek için kullanılmıştır- Avrupa ile ilgili önemli hedefler seçilerek bunların terör timlerince bombalanması,basılması,rehineler alınması gibi şekillerde uygulanmıştır.Örneğin 1896 Osmanlı Bankası baskını Osmanlı devletinin güçsüzlüğünü ve Avrupa sermayesini koruyamadığını ilan etmek gayesiyle yapılmıştır.Bu örgütlerin tasarladıkları eylem planları içerisinde Babıali'nin hedef seçilmesinin yanı sıra Ermeni patrikhanesinin , Credit Lyonais Bankası'nın , Rum kilisesinin bulunmasının açıklaması da aynı sebebe dayanmaktadır.
1905 Yıldız suikasti ile silahlı terör metodolojisinin ilk örneğini sergileyen Ermeniler 1965 yılında tekrar terör metoduna dönmüş 1970'li yıllarda ASALA'yı (Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu) kurarak yurt dışındaki Türk temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine başlamışlardır. (34)
Yeni Ermeni terörü olarak adlandırılan 1973-1985 döneminde isminden en çok söz ettiren ve Ermeni terörü ile eş anlamda kullanılan örgüt ASALA olmuştur.(35)Yeni Ermeni terörizminin ana nedenlerinden birini ''Armenian National Liberation'' başlıklı etüdünde Micheal M. Gunter şöyle açıklamaktadır: (36)''Şurası açıktır ki günümzde Ermeni terörizminin ana nedenlerinden biri birçok devlet ve kişinin açıkça bu mücadeleyi desteklemeleri ve teröristleri bu eylemlere sürükleyen nedenlerin kabul edilmesi gerektiğini öne sürmeleridir.''
Gurgen Yanikan isimli yaşlı bir Ermeni'nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan bireysel Ermeni terörü 1975'ten itibaren örgütlü Ermeni terörüne dönüşmüştür.(37)
21 ülkenin 38 kentinde 39'u silahlı,70'i bombalı,1'i de işgal şeklinde olmak üzere 110 terör olayı vuku bulmuş;42 diplomatımız hayatını kaybetmiştir.(38)Dış dünyanın tepkileri üzerine taktik değiştiren Ermeniler 1980'li yıllardan itibaren terör örgütü PKK ile işbirliğine girmişler,bu işbirliğinin sonucu olarak PKK 21-28 Nisan 1980 tarihlerini Kızıl Hafta ilan etmiş,24 Nisan tarihi katliam günü kabul edilip toplantılar düzenlenir olmuştur.(39)