Türkiye Alsancak'ta!!! VİDEO

  • Konbuyu başlatan SiR ReaLiST
  • Başlangıç tarihi
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Allah'ım o ne kalabalıktı öyle! Ne mukemmel bir topluluktu ki ordakiler , sayıları milyonlar olmasına ragmen her mitingde oldugu gibi yine hep 'EFE'ndiydiler birbirlerine karsi...Alsancak'ta bir ucumuz Cumhuriyet Meydanına , dier ucumuzda İskeleye ulastı...ara sokaklardaki kalabalık da cabası...Kurtulus Savası'nın sona erdiği , bugunku bagımsızlıgımızın temelinin atıldığı o Kordonboyundaydık hepimiz İzmir'in güzel kızlarıyla,annelerimizle,dostlarımızla,kardeslerimizle,dedelerimizle,aydınlık insanlarımızla..Türkiyenin her yerinden misafirlerimiz vardı,hepsini bastık bagırlarımıza .. Ege'nin mavi sularıyla iç içeydik ,teknelerle,yelkenlilerle...Bi gün onceki bomba korkutmadı hicbirimizi cunku Hepimiz Hasan Tahsin'dik bu ilk kıvılcımı baslattık, ve Hepimiz Mustafa Kemal'iz basladıgımız isi bitirecegiz ...

Herkese Saygılar..
 
O dediğiniz isimler istesede o kadar kişiyi orada toplayamazlar :)

BU sadece TÜRKİYE'nin Hala dimdik ayakta durma miting'dir.!! ( DıŞ güçlere karşı gözdağı )

Süper bir mitingmiş...

Türkiye laik'tir Laik KALACAK..!
 
16270geldik1.JPG


Ben bu yukarıdaki görüntüye bayıldım.
Böyle bir vatanın böyle bir halkın çocuğu olduğum için gurur duyuyorum.
Bundan utanan ve o bayrakların siyasi amaçlara alet edildiğini düşünenlere de üzülüyorum.
Bu mitingdeki insanların hepsi ülkesine ve cumhuriyetine sahip çıkıyor.
Mesajlar ulaşması gereken her noktaya ulaşıyor.
Nereye mi gidiyor?
Her fırsatta bize müdahele edip demokrasi dersi vermeye çalışan başta ABD ve Ab ülkelerine,
Kendi çıkarları için yanlı yayın yapmaya devam eden basın kuruluşlarına,
Siyasatte şahsi emelleri ve koltuk sevdaları için siyasi bölünmeye sebep olan şahıs merkezli parti liderlerine,
En kutsalımız olan dini inançlarımızı sömürerek bunlar üzerinden siyaset yapmaya kalkışan aymazlara,
Demokrasi adı altında ülkeyi kamplaştırıp garip şekiller oluşturmaya çalışanlara,
Anlamsız eleştirilerle ve çıkışlarla ülkemizin temel taşları olan hukuk kurumları ve silahlı kuvvetlerini yıpratmaya çalışanlara ve bunlara alet olanlara,
Ve son olarak da halka çözüm yerine çözümsüzlük sunan tüm muhalif siyasilere
gereken mesajlar ulaşıyor.

Mesajları alanlar gerekeni yapıyor. Halkın tabanında birleşerek sandığın önlerine geleceği günü sabırsızlıkla bekliyor.
Alamayanlar ise ya o meydanların içinden olayları umarsızca seyrediyor , ya da televizyonlardan izleyip kalabalıkları hafife alıyor.
Aydınlık bir Türkiye için kırmızı beyaz bayrağımız herkese ışıktır.
O ışığın peşinde koşmak da boynumuzun borcudur.
 
ŤêΧâŠ' Alıntı:
çanakkaledeki mitinge gittim ama ben laiklik ve cumhiriyet için gittim öyle olacağını zannediyordum çünkü.
ama mitingde solda birlik çağrılarının yapılması kalabalıgın biraz da olsa dagılmasına neden oldu.dagılanlardan biri de bendim.Bu mitingi siyasal amaçlı kullananlar utanmalı!!

Maalesef Öyle Arkadaşım, Biz Kendi Kendimize Laiklik, Cumhuriyet, Birlik, Hayat Pahalılığı, İşsizlik, Yolsuzluk gibi Olumsuzlukları Ne Zaman Dile Getirmeye Çalışsak, Ya Sol Bir Parti, Ya Sağ Bir Parti, PKK Sempatizanları veya Sendikalar Hemen İşe Atlayıp Olayın Boyutunu Kendi Lehlerine Çevirmeye Çalışınca, İnsanların Artık Sesleri Farklı Şekilde Kesiliyor, Daha Önceleri Polis ve Askerle Çatışmayalım Deniyordu. Şimdi Bunlara Alet Olmayalım Diye Halk Yollara Dökülmüyor, Emin Olun Bu Topluluklar Bu Organizasyonları Kendi Lehlerine Üsslenmeselerdi Daha Çok Halk Yürürdü...
 
Leke' Alıntı:
Onların kökü kazınmadıkça bu ülkede vatanı için şehit düşenler olacaktır .
Türkiyede'ki terörün artmasını sağlayanda tayyip'in ta kendisidir .
Son istatistiklere bakın kaç ayda kaç yıllarında kaç şehit vermişiz görün .
Başk sözüm yok bu konuda sana .
Bundan sonrada bu başlığa yazmıcam sen ne kadar bana karşılık verirsen ver .


Bu mitingler birinin öncülüğünde yapılması gerekiyordu . Oda Baykal oldu .
Ne yapalım yane şimdi siz istemiyorsunuz diye başka bir öncümü bulalım .

he ya asker mayına basio şehit oLuo suçLusu tayyip ahh tayyip ahh sen neLere kadirsin böyLe..
 
Türkiye öncedende laikti şimdi'De ama dyolar işte bazıları dını sıyasete alet edıyor diye...
deniz baykal ve onun gibileride laikliği siyasete alet edıyor...arkadaşlar bunlar oyun bu oyunlara gelmeyelim...bizi kaplaştırıyorlar
 
sen ona değil türbanı dini siyasete alet edenlere karşı çık.
Laiklik siyasete alet edilmiyor yaşatılıyor. Yaşamak istemeyenlere tepkidir bu
 
ogamemanya' Alıntı:
sen ona değil türbanı dini siyasete alet edenlere karşı çık.
Laiklik siyasete alet edilmiyor yaşatılıyor. Yaşamak istemeyenlere tepkidir bu
valla sizinkiler laikligi siasete alet ederse onlarda, dini siyaste alet eder:melek
 
ONUR&bozo' Alıntı:
valla sizinkiler laikligi siasete alet ederse onlarda, dini siyaste alet eder:melek

onur sanıyorsam karıştırdın...

laiklik zaten din ile siyaseti ayırmak için var.. yani laik'lik zaten siyasetin içinde :)
 
ALIEN_07' Alıntı:
onur sanıyorsam karıştırdın...

laiklik zaten din ile siyaseti ayırmak için var.. yani laik'lik zaten siyasetin içinde :)
valla senın tarif edigin laiklik nasıl bir laiklikse,sen bence gercek laikligi bi ögren;)
okulda ogrendıgın laikligi bana söleme okulda yanlış laikligi ögrenmıssın:durdurun
 
ONUR&bozo' Alıntı:
valla senın tarif edigin laiklik nasıl bir laiklikse,sen bence gercek laikligi bi ögren;)
okulda ogrendıgın laikligi bana söleme okulda yanlış laikligi ögrenmıssın:durdurun


LAİKLİK

En etkili ve önemli ilke kesinlikle bu ilkedir. Aslında bu sözcüğün anlamı din ile siyaseti ve dolayısıyla da din ile kamu yaşamını birbirinden ayırmaktır. Osmanlı Imparatorluğu zamanında siyaset dinin emrine sokulmuştu. Hatta bazan din de siyasetin emrine sokulabiliyordu. Bunun böyle olmasındaki tarihsel neden, Islam dininin kurucusunun hem siyasî ve hem de dinî lider olmasından ve bunun yıllardan beri bir gelenek haline getirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır

Akla hemen şu soru gelebilir: „Mustafa Kemal’in kamu yaşamıyla dini birbirinden ayırması kararı nereden kaynaklanmıştır?“ diye. Burada bir din düşmanlığından sözetmek tamamen yanlış olur. Çünkü Laiklik din karşıtı bir ilke değildir. Din, kişinin özel yaşamının bir parçasıdır. Laikliğe göre, insan yaşamında ibadetin dışında her türlü tasarruf, dîne, daha doğrusu kutsal kitaba göre d e ğ i l, Anayasaya, yasalara ve kurallara göre yapılır.

Devlet yaşamında, hukukta, aile yaşamında, kültürde, eğitimde v.s. artık laiklik ilkesi ana temeldir. O’nu bu karara iten amaç dinî değil, siyasîdir. Bunun gerçekleşmesi için de önce siyasetin dinin emrinden kurtarılması zorunluydu. Mustafa Kemal henüz genç bir subayken şu kanaate varmıştı: „Mevzuatını ve hareket tarzını Kuran’dan ve hadisten alan bir devlet, bilimin ve çağdaşlığın gerisinde kalır.“

Bir ülkenin, çağı yakalamış olan ülkelerle boyölçüşebilmesi, onların arasında sürekli olarak sesini duyurabilmesi, o ülke yurttaşlarının aklını kullanmasına ve bilime öncelik vermesine engel teşkil eden kurum ve kuralların ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilirdi. Mustafa Kemal bu gerçeği gözönünde bulundurmuş ve bazı çağdaşlık değerlerini – savaşta düşmanı olmasına karşın – Batılı ülkelerden almıştır.

O, 1924 yılında yaptığı bir konuşmada „Dünya yüzündeki her şey için, maddî ve manevî her şey için, yaşam için ve başarı için en doğru yol gösterici bilimdir, tekniktir“. „Bilimin ve tekniğin dışında yol gösterici aramak, düşüncesizliktir, bilgisizliktir, yanlıştır“, demiştir.

Bilime ve tekniğe öncelik verme konusunda asıl engeli oluşturan Hilafet, Halife‘nin şahsında siyasî ve dinî temsilcilik bulmuştu. Bunu ortadan kaldırma planı, hem yurt içinde ve hem de yurt dışında karşıt güçlerin direnişiyle karşı karşıya kalmıştır.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, dış güçlerin bu konudaki planlarının Türkiye’nin içişlerine karışmak olduğunu saptayarak, 1 Kasım 1922‘de Saltanatın kaldırılmasında olduğu gibi, enerjik bir şekilde Hilafet yanlılarına karşı çıkması sonucu, 3 Mart 1924‘te Hilfet’in kaldırılması büyük bir çoğunlukla gerçekleştirilmiştir.

Böylece, Şeyhülislamlık, dinî mahkemeler ve fetva usulü, dervişlik nişanı, medreseler de kaldırılmıştır.
1928 yılında, Anayasa’daki „Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini Islamdır“ maddesi kaldırılmıştır. Böylece din ve mezhep ayrılığını kurumlaştıran yasalara son verilmiş ve önce devlet laikleştirilmiştir. Yani, laik devlet, bundan böyle meşruluğunu ne Tanrı’dan ne de kişiden alacaktır; ancak ve sadece ulusal yönetimden alacaktır; planlanan devrimler birer birer gerçekleştirilecektir: Eşit haklar, uygarlığa giden yolun açılması, eğitim birliğinin sağlanması, tek evlilik v.s.


Özellikle Latin harflerinden oluşan yeni Türk alfabesi üç amaca hizmet edecektir:

1. Yazı ve Konuşma dilinin herkes için aynı olması,
2. Sesli harfler açısından zengin olan Türk diline en uygun yazı çeşidinin seçilmiş olması,
3. Dünyanın büyük bir bölümüyle iletişimin kolayca sağlanabilmesi...
Bu yenilikler olağanüstü bir tempoyla ama sadece okulda değil, okul dışı alanlarda da gerçekleştirildi. Mustafa Kemal’in eğitim ve öğretime verdiği önem o kadar açıktırki, kendisi bizzat yeni harflerle dersler vermiştir.

Türk Dilinin yabancı sözcüklerden arındırılması 1932 yılında kurulan „Türk Dil Kurumu“ ile akademik bir seviyede de desteklendi. Bir yıl önce de „Türk Tarih Kurumu“ gerçekleştirilmişti. Bu kurumlar gerek „kültürel kimlik“ ve gerekse „ulusal kimlik“ bakımından da önemli görevler yapmışlardır, ve Mustafa Kemal’in özel vasiyetnamesinde yer almışlardır.

Laik devlete giden yolda en büyük engellerden birini Şeriat mahkemeleri oluşturmuştur. Bu mahkemelerin kaldırılmasından sonra, Türk Medenî Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu çıkartılarak, devletin temeli Batı Hukuk Sistemine oturtulmuştur.

Bundan böyle, Türkiye Cumhuriyeti’nde bireylerin ilişkisini, yurttaş-devlet ilişkisini düzenleyen hükümlerin yasalaştırılması TBMM’ne, uygulaması da T.C. hükümetine ait olmuştur.

Artık her bakımdan özgürlüğüne kavuşturulan bir toplumun fertlerinin dış görünüşüyle de uygar olması gerekirdi. Bu nedenle Türk toplumu, fes, sarık, çarşaf, peçe gibi dinsel olduğu sanılan baş ve beden giysilerinden de kurtarıldı.
ataturk.de

8 Ekim 2006 Kaynak :)


Valla benim anladığım öğrendim Bu bana bunu gösterdiler.. en son okullardada bu gösteriliyordu ( ünide görüyoruz ) Ya ben UZAYDA ( ALIEN 'nick olduğu için uzaylı sandın harelde :D :D ) veya sen UZAYDA yaşıyorsun :)

ha birde şu var çok güzel bir söz...

Atatuerk_11.jpg


Yıl 1923..
İlk Meclis..
Atatürk Cumhuriyet'in ilkelerini uzun uzun anlatıyor.
Meclis' teki ulemadan,
yani din bilginlerinden biri oturduğu yerden

"Laikliğin ne manaya geldiğini bir türlü anlamadım"

diye müdahale edince.
Gazi Mustafa Kemal yumruğunu kürsüye
vurarak yanıt verir..

"Adam olmak demektir, hocam.. Adam olmak!..."


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK... Sözün Kaynağı :)

Saygılarımla...
 
ALIEN_07' Alıntı:
LAİKLİK

En etkili ve önemli ilke kesinlikle bu ilkedir. Aslında bu sözcüğün anlamı din ile siyaseti ve dolayısıyla da din ile kamu yaşamını birbirinden ayırmaktır. Osmanlı Imparatorluğu zamanında siyaset dinin emrine sokulmuştu. Hatta bazan din de siyasetin emrine sokulabiliyordu. Bunun böyle olmasındaki tarihsel neden, Islam dininin kurucusunun hem siyasî ve hem de dinî lider olmasından ve bunun yıllardan beri bir gelenek haline getirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır

Akla hemen şu soru gelebilir: „Mustafa Kemal’in kamu yaşamıyla dini birbirinden ayırması kararı nereden kaynaklanmıştır?“ diye. Burada bir din düşmanlığından sözetmek tamamen yanlış olur. Çünkü Laiklik din karşıtı bir ilke değildir. Din, kişinin özel yaşamının bir parçasıdır. Laikliğe göre, insan yaşamında ibadetin dışında her türlü tasarruf, dîne, daha doğrusu kutsal kitaba göre d e ğ i l, Anayasaya, yasalara ve kurallara göre yapılır.

Devlet yaşamında, hukukta, aile yaşamında, kültürde, eğitimde v.s. artık laiklik ilkesi ana temeldir. O’nu bu karara iten amaç dinî değil, siyasîdir. Bunun gerçekleşmesi için de önce siyasetin dinin emrinden kurtarılması zorunluydu. Mustafa Kemal henüz genç bir subayken şu kanaate varmıştı: „Mevzuatını ve hareket tarzını Kuran’dan ve hadisten alan bir devlet, bilimin ve çağdaşlığın gerisinde kalır.“

Bir ülkenin, çağı yakalamış olan ülkelerle boyölçüşebilmesi, onların arasında sürekli olarak sesini duyurabilmesi, o ülke yurttaşlarının aklını kullanmasına ve bilime öncelik vermesine engel teşkil eden kurum ve kuralların ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilirdi. Mustafa Kemal bu gerçeği gözönünde bulundurmuş ve bazı çağdaşlık değerlerini – savaşta düşmanı olmasına karşın – Batılı ülkelerden almıştır.

O, 1924 yılında yaptığı bir konuşmada „Dünya yüzündeki her şey için, maddî ve manevî her şey için, yaşam için ve başarı için en doğru yol gösterici bilimdir, tekniktir“. „Bilimin ve tekniğin dışında yol gösterici aramak, düşüncesizliktir, bilgisizliktir, yanlıştır“, demiştir.

Bilime ve tekniğe öncelik verme konusunda asıl engeli oluşturan Hilafet, Halife‘nin şahsında siyasî ve dinî temsilcilik bulmuştu. Bunu ortadan kaldırma planı, hem yurt içinde ve hem de yurt dışında karşıt güçlerin direnişiyle karşı karşıya kalmıştır.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, dış güçlerin bu konudaki planlarının Türkiye’nin içişlerine karışmak olduğunu saptayarak, 1 Kasım 1922‘de Saltanatın kaldırılmasında olduğu gibi, enerjik bir şekilde Hilafet yanlılarına karşı çıkması sonucu, 3 Mart 1924‘te Hilfet’in kaldırılması büyük bir çoğunlukla gerçekleştirilmiştir.

Böylece, Şeyhülislamlık, dinî mahkemeler ve fetva usulü, dervişlik nişanı, medreseler de kaldırılmıştır.
1928 yılında, Anayasa’daki „Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini Islamdır“ maddesi kaldırılmıştır. Böylece din ve mezhep ayrılığını kurumlaştıran yasalara son verilmiş ve önce devlet laikleştirilmiştir. Yani, laik devlet, bundan böyle meşruluğunu ne Tanrı’dan ne de kişiden alacaktır; ancak ve sadece ulusal yönetimden alacaktır; planlanan devrimler birer birer gerçekleştirilecektir: Eşit haklar, uygarlığa giden yolun açılması, eğitim birliğinin sağlanması, tek evlilik v.s.


Özellikle Latin harflerinden oluşan yeni Türk alfabesi üç amaca hizmet edecektir:

1. Yazı ve Konuşma dilinin herkes için aynı olması,
2. Sesli harfler açısından zengin olan Türk diline en uygun yazı çeşidinin seçilmiş olması,
3. Dünyanın büyük bir bölümüyle iletişimin kolayca sağlanabilmesi...
Bu yenilikler olağanüstü bir tempoyla ama sadece okulda değil, okul dışı alanlarda da gerçekleştirildi. Mustafa Kemal’in eğitim ve öğretime verdiği önem o kadar açıktırki, kendisi bizzat yeni harflerle dersler vermiştir.

Türk Dilinin yabancı sözcüklerden arındırılması 1932 yılında kurulan „Türk Dil Kurumu“ ile akademik bir seviyede de desteklendi. Bir yıl önce de „Türk Tarih Kurumu“ gerçekleştirilmişti. Bu kurumlar gerek „kültürel kimlik“ ve gerekse „ulusal kimlik“ bakımından da önemli görevler yapmışlardır, ve Mustafa Kemal’in özel vasiyetnamesinde yer almışlardır.

Laik devlete giden yolda en büyük engellerden birini Şeriat mahkemeleri oluşturmuştur. Bu mahkemelerin kaldırılmasından sonra, Türk Medenî Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu çıkartılarak, devletin temeli Batı Hukuk Sistemine oturtulmuştur.

Bundan böyle, Türkiye Cumhuriyeti’nde bireylerin ilişkisini, yurttaş-devlet ilişkisini düzenleyen hükümlerin yasalaştırılması TBMM’ne, uygulaması da T.C. hükümetine ait olmuştur.

Artık her bakımdan özgürlüğüne kavuşturulan bir toplumun fertlerinin dış görünüşüyle de uygar olması gerekirdi. Bu nedenle Türk toplumu, fes, sarık, çarşaf, peçe gibi dinsel olduğu sanılan baş ve beden giysilerinden de kurtarıldı.
ataturk.de

8 Ekim 2006 Kaynak :)


Valla benim anladığım öğrendim Bu bana bunu gösterdiler.. en son okullardada bu gösteriliyordu ( ünide görüyoruz ) Ya ben UZAYDA ( ALIEN 'nick olduğu için uzaylı sandın harelde :D :D ) veya sen UZAYDA yaşıyorsun :)

ha birde şu var çok güzel bir söz...

Atatuerk_11.jpg


Yıl 1923..
İlk Meclis..
Atatürk Cumhuriyet'in ilkelerini uzun uzun anlatıyor.
Meclis' teki ulemadan,
yani din bilginlerinden biri oturduğu yerden

"Laikliğin ne manaya geldiğini bir türlü anlamadım"

diye müdahale edince.
Gazi Mustafa Kemal yumruğunu kürsüye
vurarak yanıt verir..

"Adam olmak demektir, hocam.. Adam olmak!..."


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK... Sözün Kaynağı :)

Saygılarımla...
Gerçek Laiklik
İnanç, insanın bütün ilişkilerini etkiler. İster özel alanda olsun, ister kamu alanında olsun, her yerde etkisini gösterir. Fakat insan bir inançta kalmayabilir. Ama inancı değişti diye yaşadığı bir toplumdan çıkıp bir başka topluma geçemez. Bu sebeple her toplum, değişik inanç sahiplerine katlanmaya hazır olmalıdır. Ulaşım ve haberleşmenin geliştiği, bir çok kimsenin doğup büyüdüğü topulumu terkedip başka yerlere göç ettiği çağımızda, kendimiz gibi inanmayanlara katlanmak, kaçınılmaz bir zorunluluk halini almıştır. Çünkü köyünden kentinden ayrılıp başka yerlere gidenler inançlarıyla birlikte gitmektedirler.
Mantıklı düşünen her insan, hiç kimseyi kendi gibi inanmaya zorlayamayacağını anlar ama insanların çoğu mantıklı hareket etmezler. Bu sebeple de inanç farklılıkları, düzinelerce probleme yol açar.
Toplumlara doğru görüşlerin egemen olması gerekir. Bu konuda doğru görüş, insanların inandıkları gibi yaşamalarına imkan vermektir. Ne yazık ki, etkili ve yetkili mevkide olanlar, doğruların değil, gücün egemen olmasına daha çok önem verirler. Bu da zulümlere ve haksızlıklara yol açar.
Doğruların yerine gücün egemen olmasını isteyenler, aslında insanların kendilerine köle olmasını istemiş olurlar. Onlardan kimi bu konuda maddi gücünü, kimi devlet gücünü, kimi de dini kullanır. Bu sebeple hürriyetler konusu, tarih boyunca insanlığın en önemli konusu olmuştur. Hürriyet mücadelesine soyunan nicelerinin, etkili ve yetkili bir konuma gelince kendinden başkasına hürriyet tanımadığı çokca görülen bir gerçektir.
İlahi dinler, inançlara baskı yapmayı kesinlikle reddederler. Peygamberler hep bunun mücadelesini vermişlerdir. Onlar insanı, insana köle olmaktan kurtarmaya ve Allah
‘tan başkasına köle olmamalarını sağlamaya çalışmışlardır. Bütün peygamberlerin ortak isteği, insanların Allah�tan başkasına ibadet etmemesidir. İbadet sözlükte kulluk ve kölelik, yani kayıtsız şartsız boyun eğme anlamına gelir. Allah'tan başkasına ibadet etmemek, ondan başka kimseye kayıtsız şartsız boyun eğmemek demektir. Ama dini, bir baskı aracı olarak kullanmak isteyenler, öncelikle onu, peygamberlerin gösterdiği çizgiden saptırıp tanınmaz hale getirmek zorunda kalmışlardır.
Bunlar dini, kişisel olmaktan çıkarıp kurumsal hale getirmişler, insanları dine kabul ve dinden çıkarma işlemlerini törene bağlayarak inançları da kendi emirleri altına sokmuşlardır. Bir yandan da bu kurum sayesinde devlete hakim olma ve Allah adına devleti yönetme imkanına kavuşmuşlardır. Yönetime Allah adına el koyunca devletin bütün nimetlerinden yararlanmış ama verdikleri ekonomik ve sosyal sıkıntılardan, yaptıkları zulüm ve baskılardan Allah'ı sorumlu tutmuşlardır. Kimse Allah'a hesap soramayacağından kendileri sorumsuz bir mevkide bulunmuşlardır.
Buna uygun teşkilatlanma hırıstiyanlarda vardır. Devletin kilisenin emrine girmesinin adıdır. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Onun için buna karşı verilen mücadele haklı bir mücadeledir. Laiklik bu mücadelenin adı olmuştur.
Başkaldırının simgesi olan laiklik, zamanla inançlara baskının aracı haline getirilmiştir. İnsanları kendilerine köle etme hırsı içinde olanlar şimdi, ya dini ya da laikliği kullanarak hürriyetleri ortadan kaldımaya çalışmaktadırlar.
Kiliseye benzer bir dini kurumu müslümanlıkta oluşturmak mümkün olmamıştır. Kur'an'ın varlığı buna en büyük engeldir. Kur'an, din ve devlet ilişkilerinin ideal prensiplerini ortaya koymuştur. Duygusal davranmayan herkes onları kabul eder. Çünkü Kur'an Allah'ın son kitabıdır ve hiç bozulmadan bize kadar gelmiştir.
Doğruları aslında herkes, büyük ölçüde bilir ama onları uygulamak herkesin hesabına gelmez. Bunu iyi biliyoruz. Biz, eğer insaflı hareket edebilen kişilere faydalı olabilirsek kendinimizi başarılı sayacağız. Böylelerinin sayısı da pek az olur.
-Devlet bir kurumdur. Kurumların dini olmaz, insanların dini olur. Devlet namaz kılmaz, oruç tutmaz ve ahiretle ilgili bir endişe taşımaz. Devlet gibi diğer kurum ve kuruluşların da dini olmaz. Devleti veya bir kurumu idare edenler, kendi inançlarını idarelerine yansıtırlar. Bu tabii bir durumdur. Müslümanların hakim olduğu devlete islam devleti, hırıstiyanların hakim olduğu devlete de hırıstiyan devleti denmesi bundandır. Tabii olmayan, idarecilerin halkı kendileri gibi inanmaya zorlamalarıdır. İşte din devleti veya ideolojik devlet böyle doğar. Bir inancı zorla değiştirmek mümkün olmadığından böyle yerlerde iç çekişmelerin, baskı ve zulümlerin sonu gelmez.
-Dinin özü imandır. İmanın temeli de kalp ile tasdiktir. Kalp insanın iç dünyasındadır. İnsan burada alabildiğine hürdür. Hiçbir inanç, insana zorla kabul ettirilemez. En baskıcı rejimler dahi bunu başaramazlar.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
”Dinde zorlama olmaz; artık doğru ile eğri birbirinden iyice ayrılmıştır. Bundan böyle kim zorbaları tanımaz da Allah'a inanırsa kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir.”
(Bakara 2/256)

Bu sebeple müslümanlar kimseyi müslüman olmaya veya müslüman gibi davranmaya zorlayamazlar; tam tersine her kese inandığı gibi yaşama imkânı verirler.
 
ONUR&bozo' Alıntı:
Gerçek Laiklik
-Devlet bir kurumdur. Kurumların dini olmaz, insanların dini olur. Devlet namaz kılmaz, oruç tutmaz ve ahiretle ilgili bir endişe taşımaz. Devlet gibi diğer kurum ve kuruluşların da dini olmaz. Devleti veya bir kurumu idare edenler, kendi inançlarını idarelerine yansıtırlar. Bu tabii bir durumdur. Müslümanların hakim olduğu devlete islam devleti, hırıstiyanların hakim olduğu devlete de hırıstiyan devleti denmesi bundandır.
[/B]

Laik'liğin amacıda zaten bu Yani kişilerin dini ile ayrılması değil... zaten devletin bir kurum olduğu için devlet DİNİ kurallarla yönetilmemesi için kurulmuştur.. Kurum ile din işlerini karıştırmamak içindir.. Müslümanların Hakim olduğu yerde müslüman olmayanlarında rahatça yaşabileceği gezebilceği yerdir.. hakimlik yaparsan karşındaki kişinin dinini göz ardı ederek sorguma veya karar verirsin...

birde aldığın yazının kaynağı verirsen sevinirim kendin yazmadığın belli :)
 
ALIEN_07' Alıntı:
Laik'liğin amacıda zaten bu Yani kişilerin dini ile ayrılması değil... zaten devletin bir kurum olduğu için devlet DİNİ kurallarla yönetilmemesi için kurulmuştur.. Kurum ile din işlerini karıştırmamak içindir.. Müslümanların Hakim olduğu yerde müslüman olmayanlarında rahatça yaşabileceği gezebilceği yerdir.. hakimlik yaparsan karşındaki kişinin dinini göz ardı ederek sorguma veya karar verirsin...

birde aldığın yazının kaynağı verirsen sevinirim kendin yazmadığın belli :)
alien alaycı sözlerı bırak istersen;) bıde yazdıgım yazıların tamamını okursan anlarsın:goz: kaynak benım bunları yazmak kaynagı gerektırmıyor okadar bılgımız var Allaha sükür
 
ONUR&bozo' Alıntı:
Türkiye öncedende laikti şimdi'De ama dyolar işte bazıları dını sıyasete alet edıyor diye...
deniz baykal ve onun gibileride laikliği siyasete alet edıyor...arkadaşlar bunlar oyun bu oyunlara gelmeyelim...bizi kaplaştırıyorlar

ONUR&bozo' Alıntı:
valla sizinkiler laikligi siasete alet ederse onlarda, dini siyaste alet eder:melek

TÜRKİYE CUMHURİYETNDEKİ " LAİK " lik tanımını sana daha demin gereğinden fazla anlattım herkes kendi görüşü

ancak ;

ONUR&bozo' Alıntı:
Gerçek Laiklik
İnanç, insanın bütün ilişkilerini etkiler. İster özel alanda olsun, ister kamu alanında olsun, her yerde etkisini gösterir. Fakat insan bir inançta kalmayabilir. Ama inancı değişti diye yaşadığı bir toplumdan çıkıp bir başka topluma geçemez. Bu sebeple her toplum, değişik inanç sahiplerine katlanmaya hazır olmalıdır. Ulaşım ve haberleşmenin geliştiği, bir çok kimsenin doğup büyüdüğü topulumu terkedip başka yerlere göç ettiği çağımızda, kendimiz gibi inanmayanlara katlanmak, kaçınılmaz bir zorunluluk halini almıştır. Çünkü köyünden kentinden ayrılıp başka yerlere gidenler inançlarıyla birlikte gitmektedirler.
Mantıklı düşünen her insan, hiç kimseyi kendi gibi inanmaya zorlayamayacağını anlar ama insanların çoğu mantıklı hareket etmezler. Bu sebeple de inanç farklılıkları, düzinelerce probleme yol açar. Toplumlara doğru görüşlerin egemen olması gerekir. Bu konuda doğru görüş, insanların inandıkları gibi yaşamalarına imkan vermektir. Ne yazık ki, etkili ve yetkili mevkide olanlar, doğruların değil, gücün egemen olmasına daha çok önem verirler. Bu da zulümlere ve haksızlıklara yol açar.
Doğruların yerine gücün egemen olmasını isteyenler, aslında insanların kendilerine köle olmasını istemiş olurlar. Onlardan kimi bu konuda maddi gücünü, kimi devlet gücünü, kimi de dini kullanır. Bu sebeple hürriyetler konusu, tarih boyunca insanlığın en önemli konusu olmuştur. Hürriyet mücadelesine soyunan nicelerinin, etkili ve yetkili bir konuma gelince kendinden başkasına hürriyet tanımadığı çokca görülen bir gerçektir.
İlahi dinler, inançlara baskı yapmayı kesinlikle reddederler. Peygamberler hep bunun mücadelesini vermişlerdir. Onlar insanı, insana köle olmaktan kurtarmaya ve Allah
‘tan başkasına köle olmamalarını sağlamaya çalışmışlardır. Bütün peygamberlerin ortak isteği, insanların Allah�tan başkasına ibadet etmemesidir. İbadet sözlükte kulluk ve kölelik, yani kayıtsız şartsız boyun eğme anlamına gelir. Allah'tan başkasına ibadet etmemek, ondan başka kimseye kayıtsız şartsız boyun eğmemek demektir. Ama dini, bir baskı aracı olarak kullanmak isteyenler, öncelikle onu, peygamberlerin gösterdiği çizgiden saptırıp tanınmaz hale getirmek zorunda kalmışlardır.
Bunlar dini, kişisel olmaktan çıkarıp kurumsal hale getirmişler, insanları dine kabul ve dinden çıkarma işlemlerini törene bağlayarak inançları da kendi emirleri altına sokmuşlardır. Bir yandan da bu kurum sayesinde devlete hakim olma ve Allah adına devleti yönetme imkanına kavuşmuşlardır. Yönetime Allah adına el koyunca devletin bütün nimetlerinden yararlanmış ama verdikleri ekonomik ve sosyal sıkıntılardan, yaptıkları zulüm ve baskılardan Allah'ı sorumlu tutmuşlardır. Kimse Allah'a hesap soramayacağından kendileri sorumsuz bir mevkide bulunmuşlardır.
Buna uygun teşkilatlanma hırıstiyanlarda vardır. Devletin kilisenin emrine girmesinin adıdır. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Onun için buna karşı verilen mücadele haklı bir mücadeledir. Laiklik bu mücadelenin adı olmuştur.
Başkaldırının simgesi olan laiklik, zamanla inançlara baskının aracı haline getirilmiştir. İnsanları kendilerine köle etme hırsı içinde olanlar şimdi, ya dini ya da laikliği kullanarak hürriyetleri ortadan kaldımaya çalışmaktadırlar.
Kiliseye benzer bir dini kurumu müslümanlıkta oluşturmak mümkün olmamıştır. Kur'an'ın varlığı buna en büyük engeldir. Kur'an, din ve devlet ilişkilerinin ideal prensiplerini ortaya koymuştur. Duygusal davranmayan herkes onları kabul eder. Çünkü Kur'an Allah'ın son kitabıdır ve hiç bozulmadan bize kadar gelmiştir.
Doğruları aslında herkes, büyük ölçüde bilir ama onları uygulamak herkesin hesabına gelmez. Bunu iyi biliyoruz. Biz, eğer insaflı hareket edebilen kişilere faydalı olabilirsek kendinimizi başarılı sayacağız. Böylelerinin sayısı da pek az olur.
-Devlet bir kurumdur. Kurumların dini olmaz, insanların dini olur. Devlet namaz kılmaz, oruç tutmaz ve ahiretle ilgili bir endişe taşımaz. Devlet gibi diğer kurum ve kuruluşların da dini olmaz. Devleti veya bir kurumu idare edenler, kendi inançlarını idarelerine yansıtırlar. Bu tabii bir durumdur. Müslümanların hakim olduğu devlete islam devleti, hırıstiyanların hakim olduğu devlete de hırıstiyan devleti denmesi bundandır. Tabii olmayan, idarecilerin halkı kendileri gibi inanmaya zorlamalarıdır. İşte din devleti veya ideolojik devlet böyle doğar. Bir inancı zorla değiştirmek mümkün olmadığından böyle yerlerde iç çekişmelerin, baskı ve zulümlerin sonu gelmez.
-Dinin özü imandır. İmanın temeli de kalp ile tasdiktir. Kalp insanın iç dünyasındadır. İnsan burada alabildiğine hürdür. Hiçbir inanç, insana zorla kabul ettirilemez. En baskıcı rejimler dahi bunu başaramazlar.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
”Dinde zorlama olmaz; artık doğru ile eğri birbirinden iyice ayrılmıştır. Bundan böyle kim zorbaları tanımaz da Allah'a inanırsa kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir.”
(Bakara 2/256)

Bu sebeple müslümanlar kimseyi müslüman olmaya veya müslüman gibi davranmaya zorlayamazlar; tam tersine her kese inandığı gibi yaşama imkânı verirler.

Ancak Burada söylediğin Kusura bakma Haddini aşmışsın.. az önce msn de söylediğin gibi.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün koyduğu ilkeyi Resmen MANTIKSIZ olarak nitelendirmişsin... Çok merak ediyorum acaba ATATÜRK olmasa şuan sen bu forumda yazı yazabilecekmidin o ayrı bir konu... veya kendi düşünceni rahatlıkça Görüşünü bildirebilecekmidin ? Söylediklerini zaten kendinde Teit ettin... Gerekli işlemde hakkında yapılacaktır...

Son olarakta...

ONUR&bozo' Alıntı:
valla senın tarif edigin laiklik nasıl bir laiklikse,sen bence gercek laikligi bi ögren;)
okulda ogrendıgın laikligi bana söleme okulda yanlış laikligi ögrenmıssın:durdurun

Evet ben ATATÜRK'ün laikliğini öğrendim senin gibi dış mihrahların Laikliğini değil...

Senin hakkında Son Mesajımdır..

Saygılarımla...
 
senınle polemıge girmek istemıyorum
anlayana davul zurna saz anlamayana sivri sinek az:D
saygılarımla
bu konuda daha cewap yazmıcam
 
alien ahala açıkmı la bu konu seni boşunamı mod yaptık :)

boşver sen en azından okulda öğrenmişin laikliği hiç öğrenemeyenler düşünsün :goz:
 
Konu başlığından farklı tartışmalara ve ikili diyaloglara sahne olduğu için kapanmıştır.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst