Türkiye İran Olur mu?
Yazan: Erdem AKYÜZ on 24 Şubat, 2008 15:00:23
TÜRKİYE İRAN OLUR MU ?
Son günlerin sorusu bu : “Türkiye İran olur mu ?”
Bu soruyu gündeme getiren neden yalnızca “türban” sorunu değil. Türbanı bahane ederek ve giderek tırmanan aynı doğrultudaki istekler.
Şah Rıza Pehlevi ve film artistlerine taş çıkaran eşi Kraliçe Süreyya’dan sonra evlendiği Ferah Pehlevi döneminde, oldukça modern bir görüntü sergileyen İran bu günlere nasıl geldi. Pehlevi döneminde Paris’te sürgünde bulunan İmam Humeyni’nin, kırkbin kilometre uzaklıktaki Fransa’dan okuduğu ve üflediği duaların dışında da bazı şeylerin olması gerekli.
Türkiye’deki “kapanma” eğilimlerinin, İran’a benzediği ve İran’daki kapanma devriminin başladığı yıllar ve yollar ile özdeşleştiği söylenebilir.
Türkiye’nin, İran gibi kapalı bir rejime sürüklendiğini savunanlar yalnızca türbana ve dini sembollere bakıyorlar. Ama İran yalnızca kapanma ve şeriat’tan ibaret değil ki. Türkiye’nin, bir İran olup olmayacağına karar verebilmek için din dışındaki olgulara da bakmak gerekir.
İran, küresel güçlere meydan okuyan bir ülke. Amerika, İsrail ve Avrupa ülkelerine “postasını” koyuyor.
Avrasya’da ve Türk Devletlerinde etkin bir şekilde “propagandasını” yapıyor.
Uranyum zenginleştirme ve nükleer tesis kurma da, her türlü olumsuzluklara ve baskıya göğüs gererek “çalışmalarını” adım adım sürdürüyor.
Şimdi söyleyin bakalım, bütün bu işleri yapmayan, teslimiyetçi bir politika sürdüren Türkiye; türban, peçe, çarşaf takarak, İran olabilir mi. Eğer olabilirse, hangi yönü bakımından ve kaçta kaçını olabilir ?
Aslında soru yanlış. Soruyu : “Türkiye, İran olur mu?” diye değil de; “Türkiye, Irak olur mu?” diye sormak gerekir.
Zira, eski Irak’ı, bu günkü Irak yapan etkenlere bakınca, benzerlikler bulmamak olanaksız.
Aynen Irak’ta olduğu gibi, Türkiye’de de, değişik din ve mezheplere bağlı insanların olduğu söylenmiyor mu ?
Aynen Irak’ta olduğu gibi, ülke vatandaşı olan bu insanlara karşı, hiç bir aslı olmadığı halde “baskı yapıldığı” iddiaları sergilenmiyor mu ?
Aynen Irak’ta olduğu gibi, dini ve etnik azınlıkların bulunduğu, etnik ve kültürel hakların verilmesinin gerektiği söylenmiyor mu ?
Sokaklarda korsan mitingler yapılıp, evler arabalar, dükkanlar taşlanıp, arabalar yakılmıyor mu ?
Türk askerinin operasyon yaptığı bölgelere tırmanarak, teröristlere canlı kalkan olmak için, Mehmetçikle göğüs göğüse gelinmiyor mu ?
Göndere asılı Türk barağı alınıp, yerlere atılıp, parçalanmıyor mu ?
Bütün bunları; demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılması olarak kabul etmek imkansızdır.
Asıl tehlike; Türkiye’nin bir İran olması değil, Irak olmasıdır. İç ve dış destek ile yapılmak istenen de budur.
Türk Devletine ve Cumhuriyetine karşı, bir “toplu kalkışma” vardır. Bu toplu kalkışma yani “isyan” hareketleri artık bir “prova” olmaktan çıkmıştır.
Bir isyan hareketini bastırmak için ne yapmak lazımsa, onun yapılması gerekir.
AV.A.Erdem Akyüz
Hukukun Egemenliği Derneği
Genel Başkanı
[email protected]
Yazan: Erdem AKYÜZ on 24 Şubat, 2008 15:00:23
TÜRKİYE İRAN OLUR MU ?
Son günlerin sorusu bu : “Türkiye İran olur mu ?”
Bu soruyu gündeme getiren neden yalnızca “türban” sorunu değil. Türbanı bahane ederek ve giderek tırmanan aynı doğrultudaki istekler.
Şah Rıza Pehlevi ve film artistlerine taş çıkaran eşi Kraliçe Süreyya’dan sonra evlendiği Ferah Pehlevi döneminde, oldukça modern bir görüntü sergileyen İran bu günlere nasıl geldi. Pehlevi döneminde Paris’te sürgünde bulunan İmam Humeyni’nin, kırkbin kilometre uzaklıktaki Fransa’dan okuduğu ve üflediği duaların dışında da bazı şeylerin olması gerekli.
Türkiye’deki “kapanma” eğilimlerinin, İran’a benzediği ve İran’daki kapanma devriminin başladığı yıllar ve yollar ile özdeşleştiği söylenebilir.
Türkiye’nin, İran gibi kapalı bir rejime sürüklendiğini savunanlar yalnızca türbana ve dini sembollere bakıyorlar. Ama İran yalnızca kapanma ve şeriat’tan ibaret değil ki. Türkiye’nin, bir İran olup olmayacağına karar verebilmek için din dışındaki olgulara da bakmak gerekir.
İran, küresel güçlere meydan okuyan bir ülke. Amerika, İsrail ve Avrupa ülkelerine “postasını” koyuyor.
Avrasya’da ve Türk Devletlerinde etkin bir şekilde “propagandasını” yapıyor.
Uranyum zenginleştirme ve nükleer tesis kurma da, her türlü olumsuzluklara ve baskıya göğüs gererek “çalışmalarını” adım adım sürdürüyor.
Şimdi söyleyin bakalım, bütün bu işleri yapmayan, teslimiyetçi bir politika sürdüren Türkiye; türban, peçe, çarşaf takarak, İran olabilir mi. Eğer olabilirse, hangi yönü bakımından ve kaçta kaçını olabilir ?
Aslında soru yanlış. Soruyu : “Türkiye, İran olur mu?” diye değil de; “Türkiye, Irak olur mu?” diye sormak gerekir.
Zira, eski Irak’ı, bu günkü Irak yapan etkenlere bakınca, benzerlikler bulmamak olanaksız.
Aynen Irak’ta olduğu gibi, Türkiye’de de, değişik din ve mezheplere bağlı insanların olduğu söylenmiyor mu ?
Aynen Irak’ta olduğu gibi, ülke vatandaşı olan bu insanlara karşı, hiç bir aslı olmadığı halde “baskı yapıldığı” iddiaları sergilenmiyor mu ?
Aynen Irak’ta olduğu gibi, dini ve etnik azınlıkların bulunduğu, etnik ve kültürel hakların verilmesinin gerektiği söylenmiyor mu ?
Sokaklarda korsan mitingler yapılıp, evler arabalar, dükkanlar taşlanıp, arabalar yakılmıyor mu ?
Türk askerinin operasyon yaptığı bölgelere tırmanarak, teröristlere canlı kalkan olmak için, Mehmetçikle göğüs göğüse gelinmiyor mu ?
Göndere asılı Türk barağı alınıp, yerlere atılıp, parçalanmıyor mu ?
Bütün bunları; demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılması olarak kabul etmek imkansızdır.
Asıl tehlike; Türkiye’nin bir İran olması değil, Irak olmasıdır. İç ve dış destek ile yapılmak istenen de budur.
Türk Devletine ve Cumhuriyetine karşı, bir “toplu kalkışma” vardır. Bu toplu kalkışma yani “isyan” hareketleri artık bir “prova” olmaktan çıkmıştır.
Bir isyan hareketini bastırmak için ne yapmak lazımsa, onun yapılması gerekir.
AV.A.Erdem Akyüz
Hukukun Egemenliği Derneği
Genel Başkanı
[email protected]