..::Türkiye’yi Türkiye Yapan 50 Yer...::..

sonsuzluğa

Moderatör
Moderatör
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
26,181
Reaction score
0
Puanları
36
Konum
Ayağın taşa mı çarptı, dön kalbine bak. ETTİN Mİ B
Türkiye’yi Türkiye Yapan 50 Yer...​

1.jpg



Türkiye, dört imparatorluğa (Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı), onlarca devlete ev sahipliği yapmış topraklar üzerinde yaşayan, genç ve dinamik bir cumhuriyet. Önceki medeniyetlerin mirasını alırken, Türklerin Anadolu’ya girdiği Malazgirt Savaşı’ndan bu yana, Türkiye’nin her karışında izler bıraktı. Cumhuriyetimizin 84’üncü yılını kutlarken, Türkiye’yi Türkiye yapan yerleri yeniden hatırlayalım istedik. Tarihçi Orhan Koloğlu, Prof. Dr. Sina Akşin, yazar Erdoğan Aydın, Prof. Toktamış Ateş ve siyaset bilimci Hasan Bülent Kahraman’ın rehberliğinde, Türkiye’yi Türkiye yapan tarihi, kültürel yöreleri ve siyasete damgasını vuran yerleri araştırdık, derledik...


2.jpg


1. MALAZGİRT OVASI

Bugün Muş’un bir ilçesi olan Malazgirt Ovası’nda 1071’de Bizans İmparatoru Romen Diyojen’e karşı yapılan savaş, Türklerin Anadolu’ya yerleşmesiyle sonuçlandı. Savaşta İmparator Romen Diyojen esir düştü. Malazgirt Ovası’nda kazanılan savaş, aynı zamanda Türklerin göçebelikten, yerleşik tarım toplumuna geçişinin de başlangıcıydı.

2. KONYA - MEVLANA DERGAHI
Selçukluların İznik’ten sonraki başkenti Konya, hem Selçuklu, hem de Osmanlı İmparatorlukları’nın belirgin izlerini taşıyor. Ancak bugün tüm dünyada hoşgörünün, kardeşliğin simgesi olmuş Mevlânâ Dergâhı, Haçlı Seferleri’nin yaşandığı dönemde farklı inançları bağdaştıran hoşgörü merkezi oldu.

3. KARAMAN
Türkmen medeniyetinin kurumlaşması ve Türkçenin yazı dili olarak geliştirilmesinin ilk akla gelen mekânlarından biri olarak, Türkiye'nin kültürel tarihinde önemli bir yere sahip. Karamanoğulları Beyliği’nde 1277 yılında çıkarılan fermandan sonra devlet örgütünde yazı dili olarak Türkçe kullanılmaya başladı.

4. HACIBEKTAŞ
“Kadınlarınızı okutunuz, ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyen Hacıbektaş-i Veli, 13. yüzyılda, Horasan’ın Nişabur ilçesinden gelip buraya yerleşti. Bugün Nevşehir’in bir ilçesi olan Hacıbektaş, insana ve hoşgörüye dayalı tarikatın merkezi oldu. Bugün ilçede okuma-yazma oranı yüzde 100.

5. SULTANAHMET - AT MEYDANI
Bizans’ın, ardından da Osmanlı’nın en önemli olaylarına tanık olmuş, Sultanahmet’i, Ayasofya’yı, Yerebatan Sarnıcı’nı himaye eden yer. Onunla ilgili öykülere, Bizans 1200’lü yılların Haçlı Seferleri’nde de, Bizans İmparatoriçesi Irene’nin hikâyesinde de, ünlü şehzadelerin sünnet törenlerinde, isyanlarda, kurtuluş savaşı öykülerinde rastlamak mümkün. Türkiye’yi en başından beri Türkiye yapan efsanevi arena, Vaka-i Hayriye ile Yeniçeriliğin kaldırılmasını sağlayıp çağdaşlaşma girişimini başlatan yer.


3.jpg


6. ALANYA KALESİ

Alanya’dan yürüyerek yaklaşık bir saatte çıkılan kale, Selçuklulardan bu yana Anadolu’nun Akdeniz’e açılan kapısı oldu. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, kaleyi yaptırdıktan sonra sarayını da buraya yaptırdı. Bugün de yerleşime açık olan kale de, kentin su ihtiyacını karşılayacak 400 sarnıç vardı.

7. ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE
Erzurum’un sembolü, sırları bugün bile çözülemeyen Çifte Minareli Medrese’nin 13. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Mimari yapısı taş oyma ve kabartmaları, çini süslemeleri ile muhteşem bir şaheser. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın kızı Hundi Hatun tarafından yaptırılmış olabileceği düşüncesiyle Hatuniye Medresesi de deniyor. Bezemesinde kullanılan geometrik motifler Selçuklu taş süslemesinin en önemli örnekleri kabul ediliyor.

8. ÇALDIRAN
Erdoğan Aydın, Çaldıran kasabasının Türkiye için önemini şöyle anlatıyor: “Osmanlı ile Safevi devleti arasında 23 Ağustos 1514’teki Çaldıran Savaşı, herhangi bir askeri zafer olmanın çok ötesinde, Anadolu'nun kültürel yapısında köklü değişim sağladı. 15. yüzyıl Anadolu’su, Alevi inançlı bir toplumsal özellik gösteriyordu. Türkmen Safevi devleti ile devşirme Osmanlı arasında Çaldıran’da gerçekleşen savaş, Anadolu'nun bu doğal inanç yapısını Sünni/Hanefi bir dönüşüme uğratmanın eşiği oldu.”

9. BURSA
Osmanlı’nın başkenti, İstanbul’un fethine kadar Osmanlı’nın en önemli kenti olma özelliğini sürdürdü. Osmanlı’nın ilk sultanlarının istirahatgâhı, türbeler, külliyeler ve camiler kenti, sadece tarihi eserleri değil, yeşilliği, kaplıcaları, sanayi ve turizm merkezi Uludağ, Türkiye’nin en önemli kentlerinden biri.

10. EDİRNE
Osmanlı’ya 1353’ten itibaren 91 yıl boyunca başkentlik etmiş şehir. Avrupa Ortaçağ karanlığındayken Edirne Saraylar, hanlar, hamamlar inşa edilmişti. Mimar Sinan’ın inşa ettiği Selimiye Camii, gerçek bir sanat eseri kabul ediliyor.


4.jpg


11. İSTANBUL
Tarihçi İlber Ortaylı, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek kitaplarından birinde, “Paris, Londra gibi Avrupa kentleri kent değilken İstanbul kentti” diye yazar. Kente (Polis) adını veren İstanbul, Osmanlı’ya başkentlik etti, Türkiye Cumhuriyeti yıllarında en önemli kent olma özelliğini korudu. Hâlâ taşı toprağı altın, hâlâ güzel, hâlâ çekici... İçinden deniz geçen kent.

12. TOPKAPI SARAYI
Sadece Türkiye için değil, dünya için de önemli. Günümüze kadar gelebilmiş sarayların en eskisi ve en genişi. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1478’den 18. yüzyıla kadar yönetim yeri. Her dönemde eklenen ve yenilenen yapılarla Saray, Osmanlı devlet kurumlaşmasının yansıması oldu. Sarayda kullanılan mutfak eşyalarından sultanların kaftanlarına, mücevherlerden mozaiklere kadar her şey Osmanlı’nın ihtişamını yansıtıyor. Topkapı Sarayı Haremi yüzyıllarca üzerine şiirler, romanlar yazan, özellikle Oryantalist sanatçılara ilham kaynağı oldu. Osmanlı’nın en büyük sanatçıları burada himaye edildi, en büyük isyanlar Saray’ın kapısında çıktı, en büyük devlet adamları burada yetişti. İktidarından korkulan şehzadeler burada hapsedildi.

13. FATİH CAMİİ
İstanbul’un yedi tepesinden birinde, Havariyun kilisesi kalıntıları üzerine Fatih döneminde inşa edilen külliyenin içinde yer alan camii, tarihte birçok olaya, isyana tanıklık etti, ilk Türkçe ezan 1932’de burada okundu.

14. SULTANAHMET CAMİİ
İznik çinileriyle bezeli, Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesinden sonra İstanbul’un birinci camii sıfatını kazanan Sultanahmet, Türkiye’nin altı minareli ilk camisi oldu. Sultan I. Ahmet’in Sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırttığı camii çinilerinin renginden ötürü, dünyada ‘Blue Mosque’ Mavi Camii olarak biliniyor.

15. SÜLEYMANİYE CAMİİ
En büyük hükümdarın (Kanuni Sultan Süleyman), en büyük mimara yaptırdığı ölümsüz eser. Klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneği. 1557 yılında tamamlanan cami, o günden bu yana sayısız deprem geçirdi, ancak bir duvarında bile çatlak oluşmadı. Süsleme açısından sade, ama teknik açıdan zengin… Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edildi. Yağ lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir hava akımı yaratıldı ve bu isler mürekkep yapımında kullanıldı. İstanbul’a o eşsiz siluetini kazandıran camii, bugün de, görenlerin nefesini kesiyor.


5.jpg


16. CAĞALOĞLU HAMAMI
İstanbul’da kurulmuş 14 bin 536 hamamdan sadece biri. Yapılış tarihi bilinmiyor. 17. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Türk kültürünün hamam geleneğini bugüne dek sürdüren en ünlü yer.

17. DOLMABAHÇE SARAYI
Osmanlı Kaptan-ı Deryası’nın gemilerini demirlediği Boğaziçi Koyu’nda, Abdülmecit döneminde, ikamet, sayfiye, misafir ağırlama, devlet işlerini yürütme amacıyla, Avrupai plan ve üslupta inşa edildi. İstanbul Boğazı’na 600 metre cephesi olan sarayın mimarı, Ermeni Garabet Amira Balyan. Dolmabahçe Sarayı, aynı zamanda, bir İmparatorluğun sonunu da temsil ediyor. Osmanlı’nın son Sultanı Vahdettin, ülkeyi, buradan bir İngiliz gemisiyle terk etti. Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün İstanbul’daki istirahatgahı olarak kullanılan Saray’da, Atatürk, 10 Kasım 1938”de vefat etti.

18. MANİSA
İzmir’in yanı başındaki kent, Osmanlı tarihinde şehzadelerin eğitim yeri, birçok Sultan’ın doğduğu kent. Spil Dağı’na yaslanan kentte, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi daha sonra Osmanlı tahtına da oturmuş padişahların da dâhil olduğu 16 şehzade sancak beyliği yaptı. Şehzadeler ve çevresindekilerin yaptırdı cami, medrese, han, hamam, imaret, hastane, köprü ve kütüphanelerin ayakta kalanları, kentteki Osmanlı dokusunu koruyor.

19. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
II. Abdülhamit zamanında Darülfünun-ı Şahane adıyla kurulan ilk üniversite. İstanbul’un işgal yıllarında, öğrencileri ve öğretim üyeleriyle işgale ve İstanbul’a direnişin merkezi, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Nazi zulmünden kaçan bilim adamlarının sığınağı oldu. 70’li yıllarda sayısız öğrenci olaylarına, türban gösterilerine sahne oldu.

20. GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİ
Bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. Osman Hamdi Bey’in kurduğu tarihteki adıyla Sanayi-i Nefise Mektebi. Türk sanatına yön veren ülkenin ilk sanat ve mimarlık okulu


6.jpg


21. İZMİR
Osmanlı’nın batıya açılan kapısı, Milli Mücadele’de Yunan askerine ilk kurşunun atıldığı ve savaşın sona erdiği kent. 20. yüzyılın başında bile, evlerinin çoğu elektrikle aydınlanan İzmir, savaşın son günlerinde bir yangın felaketiyle karşı karşıya kalsa da sonsuz güzelliğini hep korudu.

22. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Osmanlı döneminde batılı anlamda mühendislik eğitimi vermesi için kurulan üniversite muhafazakâr modernistlerin kalesi oldu. Kent merkezinde yer alan Taşkışla Osmanlı döneminde kışla olarak hizmet veriyordu. Bu ülkeye Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan gibi mühendis başbakanlar yetiştirdi.

23. SARIKAMIŞ
Türkiye tarihinin acı bir sayfası. Sarıkamış Berlin Anlaşması’yla Rusya’ya verilmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkomutan vekili Enver Paşa, Sarıkamış’ı geri almak için 22 Aralık 1914’te harekatı başlattı. On üç gün süren harekat büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı, yaklaşık 90 bin asker, Allahuekber ve Soğanlı dağları arasında donarak öldüler.

24. ÇANAKKALE
Birinci Dünya Savaşı’nda emperyalizme karşı yürütülen en önemli çarpışma. Çanakkale kazanıldığı için Rusya’da devrim oldu, İstanbul’un düşmesi engellendi. Aynı zamanda dünyaya kardeşlik dersi verildi. Bugün hâlâ her yıl orada ölen Yeni Zelandalı ve Avustralyalı askerlerin torunları, şehitlikleri ziyaret ederler.

25. SAMSUN
Kurtuluş Savaşı’nın başladığı şehir. Ordu müfettişi Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında, İngiliz askerleri Samsun ve Merzifon dâhil bölgede önemli bir askeri güçtü. On sekiz arkadaşıyla birlikte kente gelir gelmez Rum çeteleriyle mücadeleye başlayan Mustafa Kemal Atatürk, daha sonra yaptığı bir konuşmada Samsun’u şöyle anlattı: “Ben Samsun’u ve Samsun halkını gördüğüm zaman, memlekete ve millete ait bütün düşünce ve kararlarımın yerine getirilebileceğine dair bir defa daha kuvvetle inanmıştım. Samsunluların hal ve durumlarında gördüğüm, gözlerinden okuduğum vatanseverlik ve fedakarlık; ümit ve tasavvurlarını olumlu bir inanca götürmeye yetmişti.”


7.jpg


26. SAFRANBOLU
Geleneksel Türk yaşamının özelliklerini kent ölçeğinde yansıtan örnek kent. Safranbolu, adını kendi ağırlığının yüz bin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabilen safran bitkisinden alan kentte 2 binin üzerinde tarihi eser var.

27. ERZURUM
Urartu’lardan Cumhuriyet Türkiye’sine tüm kültürleri eserleri buluşturan kentin halkı, milli mücadeleden önce işgale karşı direnişe geçmişti. Samsun’a çıktıktan bir süre sonra Kazım Karabekir ve arkadaşlarıyla görüşmek için Erzurum’a giden Mustafa Kemal Paşa, İstanbul hükümeti’nin kendisini görevden aldığını burada öğrendi. Çevre illerden gelen temsilcilerle birlikte Erzurum Kongresi toplandı. Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy’un komutasındaki kolordular, Mustafa Kemal Paşa’ya katıldılar.

28. HARBİYE
Osmanlı’da modernizmin simgesi olan İstanbul semti. Peyami Safa’nın Fatih Harbiye romanında, Fatih eski ve geleneksel olanı, Harbiye yeni ve dejenere olanı temsil eder. Hilton’u, Askeri müzesi, bir yanı Taksim’e öbür yanı Nişantaşı’na açılan kapısıyla hâlâ yeni ve eski arasında.

29. KAHRAMANMARAŞ
Fransızlar kenti 1919’da işgal ettiler. Bir süre sonra Fransız askerleri, kadınları tacize başladılar. Bir olay sırasında, sütçü dükkanında olayı seyreden Sütçü İmam, sedef kakmalı tabancasını ateşleyerek olaya müdahale eder. Bu Türk İstiklal mücadelesinin ilk kıvılcımıdır. 22 gün süren işgalden sonra Maraş, halkın kazma kürekli mücadelesiyle bağımsızlığına kavuştu.

30. BİRİNCİ MECLİS
1915’te İttihat Terakki Kulüp binası olarak kurulan yer, 23 Nisan 1920’de ilk Meclis binası olarak kullanıldı. Burası yeni Türk Devleti’nin Kurucu Meclis’i olarak kabul edilir.


8.jpg


31. SİVAS
Mustafa Kemal’in Ankara’dan önceki durağı, Milli Mücadele kararlarının alındığı, Türk milletinin tek vücut olduğu Kongre’nin toplandığı kent (4 Eylül 1919). Kent, Pir Sultan Abdal Derneği’nin 1993’te düzenlediği şenlikte ise, şenliğe katılan aydınların kaldığı Madımak Oteli’nin yakılmasıyla bir katliama sahne oldu.

32. GAZİANTEP
Kurtuluş Savaşı’nda direnişin, kahramanlık ve fedakarlığın simgesi oldu. İngilizler ve Fransızların kuşattığı kent, kurtuluş destanını yazarken 7 bin şehit verdi, kent aç kaldı, 10 bin evden 8 bini yıkıldı.

33. AMASYA
Manisa gibi şehzadelerin yetiştirildiği, vali olarak bulundukları kent. II. Murat ve Yavuz Sultan Selim’in doğduğu kent. Kardeş kavgalarına tanık oldu: II. Beyazıt’ın oğlu Ahmet, Selim’le taht kavgasına giriştiğinde Amasya Valisi’ydi. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ilk günlerinde Mustafa Kemal Paşa, Amasya Genelgesi’ni burada hazırladı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti temsilcileriyle İstanbul hükümeti temsilcileri arasındaki görüşmeler bu kentte yapıldı.

34. KOCAELİ
Milli Mücadele’ye katılmak için İstanbul’dan Anadolu’ya geçenlere kucak açan kent. İstanbul’dan kaçırılan silahların sevkıyatı, Kocaeli, Karakol teşkilatının desteğiyle oldu.

35. DUMLUPINAR
Mustafa Kemal Atatürk, 30 Ağustos 1924’te yaptığı konuşmada Dumlupınar’ı şöyle anlatır: “Efendiler, Dumlupınar meydan muharebesi ve onun son safhası olan bu 30 Ağustos muharebesi Türk tarihinin en mühim bir dönüm noktasını teşkil eder. Tarihi millimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada elde ettiği zafer kadar neticei katiyeli ve bütün tarihe, yalnız bizim tarihimize değil, cihan tarihine yeni cereyan vermekte kati tesirli bir meydan muharebesi hatırlamıyorum.” Lozan ve Atatürk Devrimleri’nin kapısı, Türkiye’yi Türkiye yapan en önemli yerlerden biri.


9.jpg


36. URFA
Peygamberler şehri, uygarlığın doğduğu kent. Bir efsaneye göre, Nuh tufanından sonraki ilk yerleşim yeri. Urfa’nın ileri gelenleri, işgalin ilk günlerinde İngilizlere karşı direniş yemini ettiler. Bu gruba daha sonra on ikiler adı verildi. Daha sonra Fransızlara teslim edilen kentte direniş sürdü. Urfalılar, 1920 baharında kenti işgalden kurtardılar.

37. MUDANYA
Osman Bey zamanında Osmanlı topraklarına katılan Mudanya, Kurtuluş Savaşı’nda kısa süreli olarak önce İngiliz, daha sonra Yunanistan’ın işgaliyle karşılaştı. Türk-Yunan Savaşı resmen 11 Ekim 1922’de Mudanya’da imzalanan mütarekeyle sona erdi.

38. KAYSERİ
Anadolu’nun en eski yerleşim yeri. Bilinen en eski dönemlerden bu yana ticaret merkezi olan kent, Cumhuriyet’ten sonra hızla sanayileşti, Sümerbank Dokuma Fabrikası, Tayyare Fabrikası, Anatamir Bakım Fabrikası, Askeri Dikim Evi kuruldu.

39. ÇUKUROVA
Türkiye’nin en büyük delta ovası, pamuk ambarı, Torosların aşağısı. Yaşar Kemal, Yılmaz Güney gibi değerleri yetiştiren topraklar.


10.jpg


40. MARDİN
Bilinen tarihi 3000 yıl öncesine dayanan, tüm kültürlerin, dinlerin kaynaştığı büyülü kent. Mezopotamya’ya açılan balkon. Fransız komutanın şehre geleceği gün tepelere çadırlar kurup, soba boruları yerleştirdiler ve askeri birlikler bulunduğu izlenimini yarattılar. Bu sayede Mardin, kan akıtılmadan geri alındı.

41. KIZILÇULLU
Köy enstitülerinin başladığı yer. İzmir’in Buca ilçesinde yer alan Şirinyer’in eski adı. İzmir Amerikan Koleji, Kızılçullu Köy Enstitüsü’ne dönüşmüştü.

Hıdırellez günü, Kızılçullu yolu
Beni herkes severdi çocukluğumda
Arabacı yanına oturtur
Kırbacı bana verirdi.
Ben Fıtnat Hanım’ın oğlu,
Zayıf bir kızı severdim
Gözlerinin içi gülerdi.
Hıdırellez güneşi,
Beraber tırmanmadık mı ağaçlara?
Siz kanatmadınız mı ellerimi
Elma çiçekleri?

Necati Cumalı (1943)

42. KIZILDERE (NİKSAR)
30 Mart 1972’de, sol hareketin öğrenci liderleri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’ın idamlarını önlemek için Amerikalı teknisyenleri kaçıran Mahir Çayan ve arkadaşları, saklandıkları kerpiç evde kuşatıldılar. Çatışmalarda, aralarında Mahir Çayan’ın da olduğu 13 kişi öldü.


11.jpg


43. ANITKABİR
Tarihçi Orhan Koloğlu, Anıtkabir’i şöyle tanımlıyor: “Türk’ü ve Türkiye’yi yok olmaktan kurtaran, ‘Numarasız Cumhuriyet’i kuranın yattığı yer”. Anıttepe’de bulunan anıt mezarın genel mimarisi, Türk mimarlığında 1940-1950 arasındaki ‘II. Ulusal Mimarlık Dönemi’ olarak adlandırılan dönemin özelliklerini yansıtır. Bu dönemde daha çok anıtsal yönü ağır basan, simetriye önem veren, kesme taş malzemenin kullanıldığı binalar yapıldı.

44. TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
Temel işlevi, tartışma ve değerlendirme ortamında yasa yapmak ve yürütmeyi denetlemek. Ankara Bakanlıklar semtindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler. Tarihçi Orhan Koloğlu TBMM’nin “Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ ilkesine bağlı olarak 1990 ve 2004 Irak tezkerelerini reddettiği için” Türkiye’yi Türkiye yapan yer olduğunu söylüyor.

45. MÜLKİYE
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1859’da İstanbul’da kurulan okul, 1936’da Atatürk’ün isteğiyle Ankara’ya taşındı. Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca önemli devlet adamları, diplomatlar yetiştiren okulun birçok tanınmış mezunu arasında, Hikmet Çetin, Hasan Cemal, Mümtaz Soysal, Abdülkadir Aksu, Murat Karayalçın, Abdüllatif Şener, Hasan Celal Güzel, Uluç Gürkan, Nuri Çolakoğlu, Ünsal Oskay, Güngör Uras, İlber Ortaylı, Mehmet Şevket Eygi, Sadun Aren ve Altan Öymen yer alıyor. “Önce Mülkiye sonra Türkiye” sözü önce Mülkiye’yi bitirip sonra Türkiye’nin her tarafına yayılıp görev yapmak anlamını taşıyor.

46. ORTADOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Üniversite sınavını en yüksek puanla kazanan bin öğrencinin üçte biri ODTÜ’lü olmayı tercih ediyor. 1956’da kurulan üniversite, Türkiye’de 60’lı yıllardan 80’li yıllara kadar sol açılımın kalesi oldu. 1969’da İstanbul Beyazıt Meydanı’nda polis kurşunuyla vurulan Taylan Özgür, 1972’de öğrenci lideri Deniz Gezmiş’le birlikte idam edilen Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 1971’de Nurhak dağlarında öldürülen Sinan Cemgil ODTÜ’lüydü.


12.jpg


47. İSTANBUL BOĞAZİÇİ KÖPRÜSÜ
İki kıtayı birbirine bağlama hayali, çok eskilere dayanıyor. İlk boğaz geçişini İskit seferine çıkan Pers Kralı Darius, M.Ö. 511 yılında gemileri yan yana dizerek gerçekleştirdi. Boğaziçi Köprüsü Cumhuriyet’in 50. yılında, 1973’te açıldı. On beş yıl sonra ikincisi açıldı, şimdi üçüncüsünün yapılması planlanıyor. Bu yıl renk değiştirebilen armatürlerle ışıklandırıldı.

48. AKM
İstanbul’un opera, bale, konser, tiyatro ve kongre merkezi. Temeli 1946’da atıldı, ancak 1969 yılında açılabildi. Yangın geçirdi, tamir edildi, yeniden açıldı, şimdi yıkılması gündemde.

49. YASSIADA
Türkiye tarihinin acı sayfalarından biri, Roma İmparatorluğu döneminden beri sürgün yeri olarak kullanılan bu 740 metre boyundaki küçük Marmara Adası’nda yazıldı. 27 Mayıs 1960’ta yapılan müdahaleyle tutuklanan Başbakan Adnan Menderes, Demokrat Parti mensupları burada yargılandılar. Yargılamalar sonucu Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildiler.

50. ZİNCİRBOZAN
Çanakkale’deki askeri tesisler. 12 Eylül sonrasında, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Deniz Baykal’ın da aralarında olduğu 16 siyasetçi burada dört ay zorunlu ikamete tabi tutuldular.
 
ilk cevap benden olsun

elıne emegıne yuregıne saglık arkadaslar uzun dıye okumamazlık yapmayın lutfen cok gusel anlatılmıs...
 
çok gzL türkiye


...NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!....
 
teşekkürler paylaşım için......
 
işte kızılçullu benim memleketim yani şirinyer onuda almışlar:clap
bir başkadır benim memleketim
emeğine sağlık
 
elinw saglık cok guzel calısma olmus:D
 
Ekleyen arkadaşımızın ellerine sağlık fakat bir yanlışı düzeltmek isterim :)
Zira Dolmabahçe Sarayı Balyan Ailesi ait olduğu sanılır fakat son yapılan araştırmayla başta Dolmabahçe Sarayı ve Ortaköy Cami olmak üzere birçok eser Balyanlar'a ait değildir. İşte belgesi...



CAN: BALYANLAR MİMAR DEĞİL, MÜTEAHHİT!

İstanbul’u bir inci tanesi gibi süsleyen bazı saray, köşk, kışla, cami ve devlet dairelerinin mimarı Balyan ailesi değilmiş. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Selman CAN Balyanlar’ın, bilinenin aksine mimar değil müteahhit olduklarını Osmanlı arşivlerine dayanarak belgeledi. Ufuk Ötesi Gazetesi, yaptığı araştırmaları büyük yankı uyandıran Selman Can ile röportaj yaparak bir ilke daha imza atmanın haklı gururunu siz değerli okuyucularıyla paylaşıyor. Yazarımız Bayram Akcan sordu, Selman Can Türk Sanat Mimarisine ilişkin yanlış bilinenleri bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi…

• Kamuoyu sizi Türk Sanat Mimarisi üzerine yaptığınız araştırmalarla tanıyor. Araştırmalarınız sonucunda Batılılaşma döneminde inşa edilen bazı saray, köşk, kışla, cami ve devlet dairelerinin çoğunun mimarının Balyan ailesi olmadığını söylüyorsunuz. Kimdir bu Balyan Ailesi, biraz bilgi verir misiniz…

Balyanlar, 19. yüzyıl boyunca birkaç nesil halinde Osmanlı imar sektöründe hizmet etmiş Ermeni asıllı bir ailedir. Aslen Kayserili oldukları ve 18. yüzyıl ortalarında İstanbul’a yerleştikleri konusunda bilgiler mevcut. Son dönem yapılarının pek çoğu bu ailenin fertleri tarafından yapıldığı ve “hassa mimarı” oldukları, bütün sanat ve mimarlık tarihi çalışmalarında yer almaktadır. Ancak bizim Osmanlı arşivlerinde yaptığımız çalışmalar gösterdi ki; bu bilgilerin çoğunluğu eksik ve yanlış. Balyanlar esasen mimar değil, müteahhitlik işlevi üstlenmişlerdir. Günümüzde Balyanlar’ın eseri olarak bilinen yapıların asıl mimarları arşiv kayıtlarında yer almaktadır. Bunların bir kısmını tespit ettik. Çalışmalarımız devam ediyor.

• Mimar olarak bilinen Balyanlar’ın aslında müteahhit olduğunu ısrarla belirtiyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız?

19. yüzyıl içerisinde Osmanlı’da yapılar artık ihale ile açık eksiltme (münakasa) yöntemi uygulanarak “kalfa” adı verilen müteahhitlere teslim edilmekteydi. Son dönem Osmanlı mimarlık sistemi iyi incelenmediği için bu konu anlaşılamamıştır. Sözünü ettiğimiz kalfaların en güçlü sermaye sahiplerinin başında da Balyan ailesi gelmektedir. Yapıların kalfaları/müteahhitleri ile mimarları farklı kişilerdir. Osmanlı’da ilk resmi inşaat şirketi “Şirket-i Nafia-i Osmani” adıyla Balyanlar’a aittir. Üstlendikleri yapılar için düzenlenen kontratlar da onların açıkça müteahhitliğini tescil etmektedir.

• Osmanlı arşivlerinde yürüttüğümüz çalışmalar sonucu Balyanlar’a atfedilen yapıların bir kısmının gerçek mimarlarını ortaya çıkardınız. Şuana kadar hangi eserlerin gerçek mimarlarını tespit ettiniz?

Balyanlar’a bağlanan onlarca yapı mevcut. Bunların tamamının gerçek mimarları zamanla ortaya çıkacaktır. Bizim çalışmalarımızda tespit ettiklerimiz arasında şunlar mevcut; Heybeliada Bahriye Mektebi Kirkor Balyan’ın değil, Mühendishane’de 30 yıl hocalık yapmış ve 1827–29 yılları arasında başmimarlık makamında bulunmuş Kırımlı Mahmut Ağa’nındır. Divanyolu’ndaki Sultan II. Mahmut Türbesi Garabet Balyan’ın değil, Mühendis Halim Efendi’nindir. Sarkis Balyan’ın eseri olarak gösterilen Mecidiye Kışlası (Taşkışla) ve Harbiye Mektebi (Askeri Müze) İngiliz Mimar William James Smith’indir. Yine Sarkis Balyan’a bağlanan yapılardan Baltalimanı Sahilsarayı ile Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu İtalyan Mimar Fossati’nin, Yıldız Hamidiye Camii Rum Nikolaki Kalfa’nın, Aksaray Valide Camii İtalyan Montani, Harbiye Nezareti Binası mühendishaneden yetişen Ali Paşa’nındır. Sarayburnu Antrepoları Simon Balyan’ın değil August Jasmund’un eseridir.

• Osmanlı’nın son başmimarı olan Seyyit Abdülhalim Efendi’nin eserleri de Balyanlar’a mâl edildiğini belirtiyorsunuz. Abdülhalim Efendi kimdir ve eserleri nedir?

Abdülhalim Efendi Hassa Mimarlar Ocağı içerisinde görev yapan son başmimardır. 1831 yılında bu ocak kaldırıldıktan sonra yerine kurulan Ebniye Müdürlüğü ve daha sonra Ebniye Muavinliği’nin de başında bulunmuş çok önemli bir mimardır. 54 yıllık mimarlık kariyerinde çok sayıda yapıya imzasını atmıştır. Fakat ne yazık ki bizim çalışmalarımıza kadar bunların hiç biri bilinmemekteydi. 1825 yılında Başmimarlığa atanırken; mimaride maharet ve cerbezesi (becerikliliği) bedidardır (meşhurdur) şeklinde övülmektedir. İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nın bulunduğu alanda inşa edilen ve Kirkor Balyan’a bağlanan ilk Seraskerlik Binası, yine Kirkor Balyan’a ait olduğu yazılan Eski Çırağan Sarayı ve Rami Kışlası, Senekerim Balyan’ın eseri olarak gösterilen Bayezit Yangın Kulesi, Nikoğos Balyan’ın ismi ile anılan Ortaköy ve Hırka-i Şerif Camileri, Garabet ve Nikoğos Balyan’a ait olduğu söylenen Dolmabahçe Sarayı Seyyit Abdülhalim Efendi’nin eserleridir.


• Peki Sarkis Balyan’a “mimarbaşı” unvanı verildiği söyleniyor, ne dersiniz buna?

Sarkis Balyan’ın “hassa mimarı” olduğu ve Osmanlı’nın son başmimarı olduğu bilgisi her yerde kullanılmaktadır. Bu tamamen yanlış bir bilgidir. Bu konudaki iddia sahiplerine şunu sormak gerekir; eğer Sarkis Balyan son başmimar ise kendisinden önceki başmimarın ismi nedir? Pars Tuğlacı, Sarkis Balyan’a Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde 31 Mart 1878 tarihinde bir ferman ile başmimarlık verildiğini belirtse de bu belge bir ferman değil bir iradedir ve verilen “sermimar-ı devlet” unvanı bir kadro unvanı değil, kişisel bir imtiyaz olarak verilmiş bir payedir. Saraydaki özel bağlantıları sayesinde fahri bir unvan olarak verilmiştir. Osmanlı Devleti’nde başmimarlık unvanı Hassa Mimarlar Ocağı’nın 1831’de lağvıyla ortadan kalmış ve bu unvanı taşıyan son kişi de Seyyit Abdülhalim Efendi olmuştur.

• Peki Araştırmalar neticesinde başka ne gibi bilgilere ulaştınız Balyan ailesi hakkında?

Balyanlar üzerine yapılan çalışmaların “tek yönlü” bir bakış açısı vardır. Bu nedenle de yanlışı ve eksiği çok fazladır. Yapılan yayınlarda bütün aile fertleri için hassa mimarı tabiri kullanılmaktadır. Hassa tabiri 1831 yılı sonrasında mimarlar için kullanılmayan bir ibaredir. Yani bu tarihten sonraki dönemlerde yaşamış biri için hassa mimarıydı şeklinde bir unvanın kullanılması mümkün değildir.
Aldıkları eğitim konusunda da oldukça yanlış bilgiler bulunmaktadır. Kevork Pamukciyan, Sarkis Balyan’ın 1855’te École des Beaux-Arts’dan mezun olduğunu belirtmektedir. Oysa bu tarihlerde Sarkis Balyan İstanbul’dadır. 1853’te Sultanahmet’te inşa ettiği bir hanın çatısının çökmesi nedeni ile hapistedir ve babası Garabet’in kefaleti ile bir süre sonra serbest kalmıştır. Ayrıca İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Aygül Ağır’ın École des Beaux-Arts ile yaptığı yazışmalarda da Balyan ailesinin hiçbir ferdinin bu okulda eğitim almadığı açıkça belirtilmiştir.
Balyanlar hakkında bilinmeyen bir konu da inşaat yolsuzluklarıdır. Osmanlı tarihinin en büyük inşaat yolsuzluğu Balyanlar tarafından gerçekleştirilmiştir. 1871 yılında tamamlanan Çırağan Sarayı’nın müteahhitliğini yapan Sarkis Balyan’a, işçi ve esnafa ait ödemelerin bir kısmını yapmamasından dolayı, 1880 yılında dava açılır. Bu dava ile birlikte diğer inşaatları konusunda da şikâyetler birleştirilerek incelenir. 1886 yılında tamamlanan mahkeme sonucunda Balyanlar’ın üçyüzbin altını aşkın inşaat yolsuzlukları tespit edilir ve bütün mal varlıklarına el konulur. Ancak Sarkis Balyan 1888’de sarayın başdoktoru Mavroyani Efendi’nin aracılığı ile Sultan II. Abdülhamid tarafından affedilir. Bunun sebebini henüz tespit edebilmiş değiliz.
Balyanlar ile ilgili ilginç bir mesele de Kuruçeşme Adası’dır. Balyan hayranlarının yazdıklarına göre Ada’yı 1874 yılında Sultan Abdülaziz “hediye” olarak Sarkis Balyan’a vermiştir. İşin aslı hiç de böyle değildir. Sarkis Balyan, saraya bir rapor sunarak inşaat işlerinde kullanılan malzemenin üretimi için bir fabrika yapacağını ve bu fabrika için en ideal mevkiin de Kuruçeşme Adası olduğunu belirtir. Sultan II. Abdülhamid, 12 Mayıs 1879’da Kuruçeşme Adası’nı Sarkis Balyan’a tahsis ettirir. Fabrika ile birlikte malların taşınması için adaya bir liman yapılması da yine Sarkis Balyan tarafından taahhüt edilir. Ancak Sarkis Balyan taahhütlerini yerine getirmez ve adaya üç katlı bir köşk inşa ettirerek yerleşir. Kuruçeşme Adası artık “Sarkis Bey Adası” olmuştur. Devlet tarafından da her ne hikmetse adanın tahsis amacı unutulmuş veya unutturulmuştur! Sarkis Balyan, 1899 yılında ölünceye kadar Kuruçeşme Adası’nda yaşar. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Şirket-i Hayriye Vapur İşletmesi’ne kiraya verilen ada, 1958 yılında Galatasaray Spor Kulübü tarafından Sarkis Balyan’ın mirasçılarından satın alınarak sosyal tesis yapılır.

• Selman Can, Balyanların Ermeni olmasından rahatsızlık duyduğu için söylüyor bütün bu sözleri diyorlar, var mı böyle bir rahatsızlığınız?

Bu konu hemen her yerde dile getirilmekte, çalışmanın içeriğine bakılmadan “ön yargılı” bir tutum sergilenmektedir. Yaptığımız çalışma “bilimsel” bir çalışmadır ve hamasi hiçbir yönü yoktur. Biz, Balyanlar’a atfedilen yapıların tamamının asıl mimarları Türk’tür demiyoruz. Burada eserleri Balyanlar’a mal edilen İtalyan, İngiliz, Alman, Fransız, Rum mimarlardan da bahsediyoruz. Kısacası mimarlık tarihimizin bilinmeyen bir yönü “belgelerle” aydınlatılmıştır. Osmanlı toplumu içinde yer alan bütün unsurlar devlet tarafından ayırt edilmeksizin hizmet için kullanılmıştır. Elbetteki Ermeniler mimarlık alanında görev almışlardır. Ancak son döneme ilişkin bilgiler şuurlu olarak çarpıtılmış ve büyük oranda da kurgulanmıştır. Asıl rahatsızlık duyanlar bu güne kadar Balyanlar’ı, Osmanlı mimarlık tarihinin vitrinine koyanlardır. Ortaya koyduğumuz bilgi ve iddialara karşı da hiçbir cevapları yoktur.

• Birçok eserin mimarının Balyanlar’a ait olmadığını ve Balyanlar’ın mimar değil müteahhit olduğunu resmi belgelerle ispat ettiniz. Ama bu konudaki yanlışlıklar hala devam ediyor ve bu yanlışlara başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere birçok kuruluş ve yazar da alet oluyor. Bu konudaki yorumunuz nedir?

Türkiye’de ezber bozmak en güç işler arasındadır. Kemikleşmiş yanlışlıkları düzeltmek zaman alacaktır. Biz mimarlık tarihimizin bir döneminin yanlışlıklarını ortaya koyuyoruz. Bütün bunlar ilgili kurumlar tarafından dikkate alınması gerekmektedir. Mimarını tespit ettiğimiz yapılar yeniden tescil edilmeli, bundan sonra yapılacak yayın ve tezlerde aynı hatalar tekrar edilmemelidir. 2010’da Kültür Başkenti olacak olan İstanbul’un idarecileri özellikle mimari anıtların tanıtımlarında aynı hatalara asla düşmemelidirler.

• Sizi bu araştırmaya iten başlıca neden nedir? Yani niçin böyle bir araştırmaya girdiniz?

İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde Prof. Dr. Nurhan Atasoy danışmanlığında yüksek lisans tezi olarak Çırağan Sarayı’nı almıştım. Sarayın tarihi ile ilgili olarak arşivde yaptığım çalışmalar birçok yeni bilginin çıkmasına vesile oldu. Eldeki mevcut bilgilerin pek çok açıdan eksik ve yanlışlığını gördüm. Doktora tezimde de Abdülhalim Efendi’yi araştırdım. Balyanlar’a ait olarak gösterilen yapıların bir kısmının Abdülhalim Efendi’nin olduğunu tespit edince diğer yapılar üzerinde de çalışmalarımı sürdürdüm. Sonuçta Balyanlar’ın mimar değil müteahhit olduğu arşiv belgeleri ile ortaya çıktı.

• Bu çalışmalarınızı kitaplaştırma gibi bir niyetiniz var mı?

Bu konu üzerine yazdığım makaleler ile tebliğ ve konferanslarımın genişletilmiş hali olarak bir kitap çalışmam devam ediyor. Kısa bir süre sonra tamamlanacak. Basımı için henüz bir anlaşma sağlamış değilim. Görüşmelerimiz devam ediyor.


• Birçok tarihi yapının mimarının Balyan ailesi olmadığını belgelerle ispat ettiniz. Bunu açıkladığınızda nasıl bir tepkiyle karşılaştınız?

Bu konu üzerine çalışmaya başladığım dönemden itibaren sıkı bir takip altındayım. Hemen hemen her yayın ve konferansım Ermeni cemaati tarafından izlenmekte. Siz ne kadar girmek istemeseniz de Ermeniler açısından konunun kültürel ve siyasi boyutu çok önemlidir. Amerika’daki Ermeni Diasporası’ndan aldığım bir tehdit mektubu bu konudaki tahammülsüzlüklerini ortaya koymaktadır. Ama bugüne kadar mesnetsiz suçlamaları, karalamaları ve tehditleri dışında bilimsel bir cevapları yok.

• Devlet yetkililerinin size bu konu da nasıl bir yaklaşımı oldu?

Devletin hiçbir kademesi üzülerek belirtmeliyim ki konuya ilgi duymadı ve yakınlık göstermedi. Ama yaptığımız çalışmanın yankıları gün geçtikçe artmakta. Zamanla bu konuya gerekli hassasiyetin gösterileceğine inanıyorum.

• Bu çalışmayı ne zaman sonuçlandırmayı düşünüyorsunuz? Bundan sonra üzerinde çalışmayı tasarladığınız bir araştırma konusu var mı?

Doğrusunu isterseniz bu konunun ne zaman tamamen sonuçlanacağını ben de kestiremiyorum. Çünkü arşiv çalışmaları zaman ve yoğun mesai isteyen araştırmalardır. Ama genel hatlarıyla ortaya çıkan bir çalışma olarak görüyorum. İlerde eklemeler olacaktır. Arşiv bir derya ve yüzlerce bâkir konuyu barındırmakta. Son dönem Osmanlı kültür ve sanatı üzerine elimde birçok dosya oluşmuş durumda. Bunları zaman içerisinde yayınlayacağım.

• Hocam verdiğiniz kıymetli bilgiler için teşekkürlerimizi sunuyoruz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Osmanlı arşivlerinin önemi gün geçtikçe artırmaktadır. Özellikle kültür tarihimiz açısından bilinmeyen pek çok şey, arşiv belgeleriyle ortaya çıkacaktır. Yaptığımız çalışma yakın tarih olmasına rağmen Osmanlı mimarisine ilişkin ne kadar çok eksiğimizin olduğunu ortaya çıkardı.
Balyanlar meselesi bu güne kadar yanlış bilinmiş ve öğretilmişse, bu arşiv çalışmasının eksikliğinden kaynaklanmıştır. Bu konularda uzmanlaşmış çok sayıda elemana ihtiyacımız var. Eğer bunu yapmazsak birileri boşluğu dolduruyor ve onların yazdıkları kabul görüyor. Sonradan düzeltmek de hayli zaman alıyor. Düzeltilecek çok ama çok şey var diyebiliriz.
 
arkadaşım hani nerde diyarbakır onun susrları yer yüzünde çin seddinden sonra en uzun sur ünvanına sahip onu neye koymamışsın veya kloymamışlar vallaha itirazım var konu düzeltilsin :D
 
TeşekkürLer =)
 
çok gusel bir yası am ahepsini okuyamadım ellerinize sağlık
 
ben bunların 50 de 30 unu gördüm gercekten süper yerler ama değerini bilmek gerekiyo elin japonı geliyo en az 15 tane foto cekiyo bilgi not ediyo bizimkiler etrafında mangal yakıyo çöp atıyo
 
Geri
Üst