Türkiye’de Türk Olmak

AntidepresaN

New member
Katılım
25 Haz 2005
Mesajlar
1,584
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
AtaTürkçü Düşünce Sistemi..
Türkiye’de Türk Olmak

Tarihte kurulmuş bulunan Türk devletleri adını çoğunlukla boy veya bey isimlerinden aldı. Bu sebeple, kurulmuş bulunan devletlerin içinde sadece iki devlet “Türk” adıyla anıldı.


Bunlardan birincisi “Göktürk” devleti, ikincisi ise “Türkiye Cumhuriyeti”. İsimdeki farklılaşma, ne Türk tarihini bir bütün olarak değerlendirmemizi engelledi, ne de dilimizi ve töremizi yok saymamızı sağladı. Ancak aşınmalar oldu, kopukluklar oldu, inkarlar ve bu inkarlara dayalı saldırılar oldu.

Üzerinde yaşadığımız topraklar itibariyle tabii mirasçısı olduğumuz Osmanlı devleti, bu devletlerin içinde “Cihan İmparatorluğu” ünvanına sahip ve bu ünvanı şerefle yüzyıllar boyunca taşımış son büyük devletimizdi. Adını, kurucusu olan bey adından aldı. Büyüyüp geliştikçe hakimiyeti altına bir çok ülkeyi ve bu ülkelerde yaşayan farklı kavimleri kattı. Devletin genişlemesinde ana unsur daima “Türk” oldu. Uçlara gönderilen akıncılar, menziller ve imarethaneler kurarak akıncılara öncülük eden alp erenler, savaşlarda küffarı dize getirerek ordularını darmadağın eden sipahiler Türk idi. Osmanlı’nın güvenilir bir orduya o kadar ihtiyacı vardı ki, Türk’ün askerliğin dışında bir mesleğe yönelmesine kesinlikle izin vermedi. Tımar-zeamet sistemiyle Türk’ü toprağa bağladı. Sonuçta kendiliğinden bir çerçeve çizildi: Türk, seferde asker, barışta çiftçidir. Bir başka ifade ile, Türk, köye ve köylülüğe mahkum edildi. Devletin yönetici ihtiyacı ise devşirmelerden; Enderunda eğitilenler, sarayda yetiştirilenler arasından temin edildi. Zanaat Ermenilere, ticaret ağırlıklı olarak Yahudilere ve Rumlara teslim edildi. Fakat imparatorluk bünyesinde “Türk” adı yok edildi, Türk, “Osmanlı” adıyla anılır oldu. İmparatorluk bünyesine katılan ve “Osmanlı” adıyla anılan kavim sayısının artmasıyla da “Osmanlı” adı Türk’ü ifade etmekten uzaklaştı, bir halklar ve milletler mozayığının adı haline geldi. Arap’a “kavm-i necip”, Ermeni’ye “Tebayı Sadıka” ünvanını veren saray yönetimi, Türk için herhangi bir özel unvan kullanmaya da ihtiyaç duymadı ve devleti kuran milletin adı “Osmanlılık” içinde eridi.

Osmanlı’nın çöküşünden sonra her kavim, her millet kendi asli adına sahip çıkarak Osmanlı’dan koparılan topraklar üzerinde kendi devletini kurarken “Türk”, isimlendirme bakımından şaşkın, ama uğradığı ihanetler karşısında öfkeli ve kararlı bir şekilde elinde kalan topraklara sahip çıkarak düvel-i muazzama’ya karşı var olma ve bağımsızlık savaşına girdi. Hareketin önderi "Türk olan ve Türk olduğunun farkında olan" bir Osmanlı paşası, Mustafa Kemal’di. Başlangıçtan itibaren kazanılan her zaferi, gerçekleştirilen her başarıyı Türk Milletine mal eden Kemal Paşa, devleti kuran iradenin adının “Türk Milleti” olduğunu ilan ederek ve “Benim en büyük gururum Türk olarak yaratılmış olmaktır” diyerek, milletin kimliğinin üzerine örtülmüş tozları kaldırma gayretine düştü. Zaferden sonra “ Atatürk” soyadını kabul ederek toplumsal kimliğin açığa çıkarılması ya da Osmanlılıktan Türklüğe geçiş çabalarını sürdüren Kemal Paşa, bütün ömrünce bir Türk ve Türkçü olarak yaşadı. Kendini Türk saymayan ya da sayamayanların direnişini kırmak, onların da devleti kuran irade ve kimliğe mensubiyetini sağlamak için, kuruluştan günümüze, “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu” görüşü anayasa hükmü olarak benimsendi. Bu arada Atatürk “Türk Milletinin iş başına getirdiklerinin cevheri asliyesine dikkat etmesi” ikazında da bulundu.

Atatürk’ten sonraki dönemde iş başına getirilenlerin cevheri asliyesine bakılmadı. Dolayısıyla zaman zaman devletin en sorumlu mevkilerine “Türk’üm” diyemeyenler, devşirmelerin artıkları ve onların torunları getirildi. Türkler için köylülük ne kadar kaçınılmaz ve tabii ise onlar için de devleti ve Türkleri yönetmek o kadar tabii idi. Ancak sadece yönetmeyi yeterli bulmadılar, devletin sahibi olmayı hedeflediler. Önlerindeki engel Türk varlığı idi. Bu engeli ortadan kaldırmanın yolu da Anadolu'da Türk olmadığına önce Türkleri, sonra dünyayı ikna etmek idi.

Anadolu’daki Türk varlığını inkar etmek için yine, günümüzde “Avrupa Birliği” adını alan, “düveli muazzama”nın öncülüğü ve finansmanıyla kampanyalar açıldı. Devletin içindekiler, yazılı ve görsel basından bazıları, uluslar arası sermayenin ülkemizdeki uzantıları bu kampanyalara destek verdiler, hatta sözcülüğünü yaptılar. Son çeyrek yüz yılda bu alandaki en yaygın ve sürekli kampanyanın bir kesitini Peter Andrews’in hazırladığı “Kavimler Kapısı Türkiye” adlı kitabıyla başlayan ve gerek kamuoyunda. gerekse devlet içinde derhal yaygınlaştırılan bir çalışma oluşturdu. 1990’lı yıllarda yayımlanan ve “Türkiye halkının bir mozayık olduğunu, Türkiye’de 47 etnik grup bulunduğunu” iddia eden kitap derhal Türkçe’ye aktarıldı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı etnik grup sayısını fazla bulmuş olacak ki 27’ye indirdi. Günümüzün Başbakanı “mozayık” lafını çok sevdi ve kendi ailesinin bu mozayığın en iyi örneğini oluşturduğunu söyledi. Türkiye’de Türk Milliyetçilerinin temsilcisi olduğu varsayılan bir partinin genel başkanı, mozayık yerine “çok renkli, çok kokulu bir çiçek bahçesi” tanımını uygun buldu. Bu genel başkanın baş danışmanı ve son seçimlerde milletvekili seçtirdiği bir Büyük Türkbüyüğü! Genom projesiyle ilgili bir makalesinde “Türkiye’de Türk geninin yaygınlaşmadığını” ABD kaynaklarına dayandırarak ifade etti.( Bu danışman milletvekili ve bilge! genel başkanı AB, ABD ve bunların güdümündeki basın tarafından çok sevildiler, çok alkışlandılar). Esasen devletin en yüksek temsil ve yürütme makamında bulunmuş olanlar arasında da "mozayık" sevdalıları, "Ben Kürt değilim ama teyzem kürt idi" diyenler, "Benim soyumda da Kürtlük olabilir, dedemin mezarını ziyaret ettiğimde Kürtzade yazdığını gördüm" diyenler gerekli psikolojik alt yapıyı hazırlamak için yeterince gayret göstermişler, Türk olanlar arasında dahi mankurtlaştırma operasyonu için kapıları açmışlardı.

Bütün bu çalışma, yazışma ve propagandaların bir sonuca bağlanması gerekiyordu, bağlandı da. 31 Temmuz 2007 tarihli Star gazetesinde Emre Aköz adlı gazeteci-yazar aynen şunları söyledi: “MHP seçmeni ise olmayan bir şeye, Türklüğe oy veriyor. Tarihiyle, kültürüyle, değerleriyle Türk Milleti var ama etnik olarak o kadar az ki. Yüzde 13 kadar. Türkiye’de 42 ayrı etnik grup var çünkü”. Sonuçta baklayı ağızlarından çıkardılar ve Türklerin azınlık olduğunu ilan ettiler.Hiç kimse ve hiç bir makam bu beyana ciddi bir tepki vermedi.

Şimdi soydaşlarıma sesleniyorum, bundan sonra ne yapacağız? Gelin birlikte düşünelim.


Dr. Dursun DAĞAŞAN
 
AntidepresaN öncelikle bu muthiş yazıyı bizimle paylaştığın için teşekkür ederim

Bundan sonra ya Mozaik Ülke ütopyalarını başlarına yıkacağız yada yine bu sessiz duruşumuzu bozmayıp O bahsettikleri Mozaik Türkiyede TÜRK azınlık olarak yaşıyacağız...
 
Senin yazdıkların bizim gerçeklerimiz. ..................................çoğu kişinin işine gelmesede Tarihte Türk için iyi olan ne varsa Türkler tarafından yapılmış, kötü olan ne varsa çaşıtlar tarafından vuku bulmuş. Biz bizden saymışız onlar trenlerde yakmış biz bizden saymışız onlar askersiz silahsız olduğumuz zaman köyümüzü basmış. Yazın çok güzel tüm at gözlülerin okuması dileğ*iyle.
 
Güzel bir paylaşım ancak ilk paragraflardaki osmanlı ile ilgili yaklaşımları daha derin incelemek gerekmektedir.
Evvela osmanlı Türklüğünü bir kenara atmadığı gibi, aslen bir islam devleti olduğundan dolayı içinde barındırdığı müslüman kavimler gözönüne alındığında türklük olgusunu ön plana çıkarmamıştır.
Çünkü İslam; müminler tek millet, küfür tek millettir diyerek ümmet fikrinin daha doğru ve yapılması gereken olduğunu belirtir. Ancak osmanlı her daim Türk milletinin devleti olmuştur. Türklük ön plana çıkarılmasada osmanlı mensubu ama Türküz diyebilmiştir anadolu insanı.
Haçlı seferleri osmanlıya karşı değil türklere karşı yapıldı, batı osmanlı tehtidinden bahsederken türk yaygınlaşmasından ve istilasından korktu, Batıya göre istanbul türkler tarafından alındı osmanlı tarafından değil.
Osmanlı sultanlarının yabancı prenseslerle evliliği tamamen yanlıştır ve bu bedel olarak malesef ödenmiştir, ticaretin yahudilere terkedilmesi başka bir yanlış.
Ancak Türk Milletinin cevherini bilen sultanlarada sahip oldu Osmanlı, mesela 2. Abdulhamit Han Hz.leri direkman kendisine bağlı bir ordu kurdurttu ve ordu mensuplarını bilecik ve söğüt civarından anadolu delikanlıları olmasına yani oğuz türkü olmasına dikkat etti.
İkinci paragraftaki tespitlere ise katılmamak mümkün değil, etnik köken ve mozaik hesapları yapanların ihanet içinde oldukları aşikardır. AB böyle bir düşünceyi meşrulaştırma çabaları yüzünden dahi, derhal müzakerelerin terkedilmesi gerekli olan bir şer topluluğudur.
Başbakanın bu teranelere uyması ise gerçekten üzücü ve düşündürücüdür. Türklerin kurduğu ve bin yıldır yaşadıkları türkiyede türküm demekten korkmak ne büyük acziyettir. Ancak unutulmamalıdır ki bu tür bölücü çabaların önünde geçmişte türk milliyetçileri nasıl cansiperhane şekilde durduysa bu günde aynı azim ve kararlılıkta bu çabaların önünü kesecek, oyunlarını bozacak güce elbette sahiptir. Bundan kimsenin şüphe etmemesi gerekmektedir.
Bir zamanlar bir başbuğ vardı mozaik söylentilerine binaen " NE MOZAİĞİ ULAN!!! " diyerek gürlemişti günümüzde böylesine bir yürekli sese şiddetle ihtiyaç vardır.
 
Osmanlı Devletinin kuruluş döneminde etkili tüm unsurlar zaman içerisinde birer birer tasfiye edilmiştir. Bunların devlette ‘hak iddia eder bir konuma ve güce sahip olmalarına’ izin verilmemiştir.. İmparatorluk kurucu unsurlara zamanla yabancılaşmıştır.Anadolu’nun aslı unsuru olan Türkmen/Oğuzlar, her türlü eğitim-Öğretim haklarından yoksun, dağda-kırda göçebe hayatı yaşarken, devletin en yüksek kademelerine, Türk olmayanlar yetiştirilerek atanmıştır.Yani devşirmeler.Mesela ticaret Rum ve Ermenilerin elindeydi.Bunun yanınd şuan ortaya atılan Türkiyelilik kavramı ile Osmanlılılık kavramı aynıdır.Ve çok tehlikeli kavramlar. Bu gidişata Cumhuriyet dönemiyle dur denilmiştir..Fakat acı bir şekilde tarih tekerür ediyor.
 
Türkiye de Türk olmak zor zanaat hele başımız dimdik Türk'üm diyebilmek dahada zor.Çünkü nedense Türk'üm diyebileni gericilikle suçlamak sıradanlaşırken başka etnik gruplara mensup olduğunu söyleyenlere sahip çıkıp alkışlamak ilericilik demokratlık olarak el üstünde tutuluyor.
Uzun zaman önce Türk Olmak diye bir yazı okumuştum.Konu açılınca yeniden bulup sizle paylaşmak istedim.Kimin olduğunu bilmiyorum inşaallah beğenerek okursunuz.Saygılarımla

Türk Olmak Nedir.?
Aslında çok şeydir, Türk olmak. Türk olmak, Osmanlı’nın borcunu ödemektir. Hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi. Kosova’da ve Bosna’da, Batı Trakya’da ve Makedonya’da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.

Türk olmak Kıbrıs’ta, Hocalı’da, Anadolu’da ve Balkanlar’da soykırıma uğrayıp, yapmadığın soykırımla suçlanmaktır. Türk olmak milliyetçi olmaktır, vatanına, yurduna, tarihine sahip çıktığınca. Türk olmak demokrat ve çağdaş olmaktır, vatanına, yurduna, tarihine sahip çıkmadığınca.

Türk olmak lisanının Avrupa’da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini anlatamamaktır.

Avrupa’da hor görülmek Türk olmaktır, ataların bir sürü asır önce Viyana’yı kuşattığı için ve hoş görülmemektir, sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana’yı yakmadığın için.

Türk olmak Selanik’te Pontus Anıtı’nın, Viyana’da çiğnenen yeniçeri minberinin ve Malta’da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.

Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır.

Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icad edildiği her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir.

Türk olmak; Troya’dan bu yana, Sümer’den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır.

Doğu Roma’yı da Batı Roma’yı da yıkıp, yeni Roma olan AB’ye girmeye çalışmaktır Türk olmak. Türk olmak, Mostar’da köprüdür, Kerkük’te kaledir, İstanbul’da Kızkulesi’dir, Anadolu’da buğdaydır, Çukurova’da pamuktur, Ege’de tütün, Karadeniz’de fındık, Trakya’da ayçiçeğidir.

Türk olmak Çanakkale’de ölmektir. Çanakkale’de ölmeden önce düşmana su vermektir, onun yaralısını sırtında kendi hastanene taşımaktır.

Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlından helallik almaktır. Sabahları odana rahmet dolsun diye, camı açmaktır. Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir. Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır. Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.

Türk olmak, harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip, tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır.

Türk olmak askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek. Türk olmak, annenin ardından “bir oğlum daha olsun, onu da göndereceğim” demesidir. Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken “vatan sağ olsun” demesidir.

Türk olmak, ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir. Aynı nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır. Göz hakkına, diş kirasına saygıdır Türk olmak. Evindeki bir kap aşın yarısını tanrı misafirine vermektir. Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.

Türk olmak, milli maçta ağlamaktır. Ayhan Işık’a, Belgin Doruk’a aşık olmaktır. Türk olmak, aşkını ölesiye sevmektir. Aşkı için ölmektir. Sevdiceğinin elini bir tez tutamadan, toprağa girmektir.

En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir. Eşkıyaya türkü yakmaktır, Türk olmak. Milletine kızmak, ama başkasına söz söyletmemektir, Türk olmak. Türk olmak Yunus’u bilmektir, Aşık Veysel’i sevmektir. Mevlana’yı, Hacı Bektaş-ı Veli’yi ve Hoca Yesevî –tek bir satırını okumasa da- yüreğinde taşımaktır.

Türk olmak, saz çaldığında, ney üflendiğinde, kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında, yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, bir de Yemen Türküsü’nde...

Hayatın sana verdiklerine “nasip”, vermediklerine “kısmet” demektir. Her işin “hayırlısına” inanmaktır ve ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir.

Türk olmak, Asya’da batılı, Avrupa’da doğulu diye tepki görmektir. Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradandan ötürü sevmektir.

Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir. Türk olmak, mahalle maçı için aynı saatte, on kişi buluşamazken, milyon kişinin bir araya gelmesidir. Tavla oynarken bile kavga ederken, milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir.

Türk olmak, buhran zamanında Arjantin’de de mağazalar yağmalanırken, daha ağır buhranda sorumlusuna en ağır cezayı tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir.

Türk olmak en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir.

Zor iştir Türk olmak. Türk olmak Anadolu’da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, her çıkan başak için şükretmektir. Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu’da dik durabilmektir....(ALINTIDIR)
 
Ben;
TÜRK'üm,
MÜSLÜMAN'ım,
DOĞRUYUM,
ÇALIŞKANIM.
Ötesi yok kardeşim.Temelim,boyum,kavmim ne olursa olsun ben bu topraklarda doğdum.Yani TÜRKİYE'de.O yüzden burada her doğan evveliyatı ne olursa olsun TÜRK olmak zorundadır.Atalarımın kanlarını,canlarını vererek Bayrak diktikleri bu toprakta %100 Türk'üz.Ve öyle kalacağız.Aha buraya yazıyorum.Bu toprakjlarda doğupta kendini o,bu,şu milletten gören gafiller,bir gün gelip yakanıza yapışacağız.Görünmeyen sessizliğin,duyulmayan çığlığına kulak verin.Çünki derinden geliyor.
 
TÜRK olduğunu söylemekten korkan yada çekinen nasıl TÜRKTÜR.
Bu memleket MÜSLÜMAN TÜRK toprağıdır,ALLAH'IN izniylede kıyamete kadar öyle kalacaktır
Atalarımız bunun için neleri feda etmişse,bugün TÜRKÜM diyen herkes mayası bozulmamışsa aynını yapmaktan çekinmeyecektir.
Böyle yazılarla milletin kafasını karıştırıyorlar,nabzını ölçüyorlar,senaryo tutarsa filme başlanıyor.Ama tutmadı,tutmayacak.
TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR.OKADAR.
Kormayın arkadaşlar vatan hepimizin sağlamız ELHAMDULİLLAH.

TEFRİKA GİRMEDEN MİLLETE DÜŞMAN GİREMEZ.
TOPLU VURDUKÇA SİNELER,TOP SİNDİREMEZ. M.A. ERSOY
ALLAHA EMANET OLUN.
 
türklüğümüzle oldugğu kadar dinimizlede gurur duymalıyız.tarihte sürekli tek tanrıya inandık.herşyin birliğine inandık.bunu kabul ettik ve İslam'la birlikte bu inanış artık din haline geldi.ve adına müslümanlık dendi.yani herşeyi tek gören.yeryüzüne kardeşlik tohumları eken.özünü öncesini unutmayan.herkesi olduğu gibi kabul edebilen ve adaletli olan bir topluluk olundu.
türklüğümüzle gurur duyuyoruz.türklüğün kaderi de arkadaşımızın belirttiği gibi dünyaya hükmetmektir.er yada geç yine hüküm türkün olacaktır.dinimizin gereği birleştiriciyiz+bir göreniz türklüğümüzüngereğide adiliz+hükmedeniz..kader bu nasip bu ...bundan kaçamayız.
 
Geri
Üst