alperenccc
Banned
- Katılım
- 23 Ara 2006
- Mesajlar
- 182
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Değerli Türk Milliyetçileri malumunuz üzre ülkemiz bir seçim sürecinden geçmektedir. Yaklaşık dört buçuk yıldır hükümette olan AKP iktidarının gayri milli politikaları, önümüzdeki yıllarda başımıza çok dert açacaktır.
Türklükle kavgalı, dış politikada teslimiyetçi bir tutum izlenmiş, suni mutluluk tablosu çizilerek ülkemizin köküne dinamit konulmuştur.
O halde yapılması gereken ülkeyi Türk Milliyetçisi bir hükümete teslim etmektir. Milliyetçi seçmen için oy verilmesi gereken parti olarak tanımlanan MHP nin Türk Milliyetçilerinin arzusuna mazhar olup olmayacağı belirsizdir.
Yıllardır Türk Milliyetçiliğinin siyasi hareketi olarak bilinen MHP, efsanevi lideri Alparslan Türkeş'in vefatından sonra, Milliyetçi çizgisini ne kadar koruyup koruyamadığını, Türk Milliyetçilerinin sesi olma yolunda neler ortaya koyabileceğinin anlaşılması bakımından hükümet ortağı olduğu dönemde Kahramanmaraş MHP Milletvekili olan, daha sonra istifa edip siyasi hareketine BBP de devam eden, MHP kurucularından Mehmet Yusup Özbaşın oğlu Av. Edip Özbaş beyin ropörtajına göz gezdirerek anlamaya çalışalım.
[CENTER]"BUNLAR ÜLKÜDAŞLARIM OLABİLİR AMA YOL ARKADAŞIM OLAMAZ !!!"
MHP 21. Dönem Milletvekili olan ve daha sonra partiden istifa ederek mücadelesini BBP’de sürdüren Avukat Edip Özbaş, 57’inci Hükümet döneminde Apo’yu idamdan kurtaran süreci ve MHP’den tasfiye edilen ülkücülerin mücadelesini anlattı.
57’inci Hükümet döneminde, terörist başının idam dosyasını iki buçuk yıl boyunca bekleten Başbakan Ecevit ile ilgili bir meclis soruşturma önergesi hazırlayan ve Ecevit’in Yüce Divan’da yargılanmasını isteyen Özbaş, bu girişiminin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından ‘Çin Seddi’nden engellendiğini söyledi.[/CENTER]
Özbaş, idamın kaldırılmasını içeren Genel Kurul oylamasını şöyle anlattı: “8 Ağustos’taki TBMM Genel Kurulu’ndaki oylamada güya idama karşı çıkan ve şov yapan MHP, aslında idamın kaldırılmaması için çaba sarfetti. Genel Kurul’daki oylamadan hemen önce Adalet Komisyonu’nda bir görüşme yapıldı. Komisyonda DYP Milletvekili Sevgi Esen bir önerge vererek, “idam kaldırılsın ama bu hükümde Öcalan istisna tutulsun” dedi. MHP, bu önergenin sunulduğu Adalet Komisyonu toplantısına kendi üyelerinin katılmaması yönünde talimat verdi.”
“Bahçeli bazılarımız için ‘bunlar ülküdaşlarım olabilir ama yol arkadaşım olamaz’ diyor. Olamaz elbette. Çünkü bizim yolumuz hiç değişmedi. Yol ve rota değişikliği Sayın Bahçeli’de. Kendisi kötü yola düşmüştür. Ülküdaşları da kötü yola düşmüş bir genel başkanın arkasından gitmek mecburiyetinde değiller.”
Özbaş, MHP’nin anti-demokratik kurultayını şu sözlerle değerlendirdi: “MHP’nin 57’inci Hükümet dönemindeki yönetimi ile bugünkü yönetimi arasında, parti içi demokrasinin işlemesi ve işletilmesi açısından hiçbir fark yok. Şu anda bazı arkadaşlarımız ‘MHP anti demokratik kararlar alıyor, bir genel başkan adayının üyeliğini iptal etti’ diyerek hayrete düşüyorlar. Fakat MHP’nin bu tavırları yeni değil. MHP Bahçeli’nin yönetimine girmesinden bu yana bu tavrı sergiliyor zaten.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan’ı İmralı’dan alıp F tipi Cezaevine koyacağız” şeklindeki açıklamasına farklı kesimlerden tepkiler gelmeye devam ediyor. Adalet Bakanlığı yetkilileri, Bahçeli’nin açıklamasını “Apo da F tipi cezaevine gitmek istiyor. PKK ve Apo’nun istediğini, Devlet Beyin istemesine hayret ettik” şeklinde değerlendirirken, AKP’li Eyüp Fatsa da Bahçeli'nin 18 Nisan 1999 seçimlerinden önce "İktidara gelince Apo'yu asacağız." dediğini hatırlatarak, "Ama altında Bahçeli'nin de imzası bulunan bir yazıyla dönemin koalisyon hükümetinin liderleri 'Apo'nun asılmayacağı' konusunda AB'ye güvence verdi" yorumunu yaptı.
57’inci Hükümette MHP’nin Milletvekili olan şimdi ise Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdüren Avukat Edip Özbaş ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, gerek 57’inci Hükümet döneminde Başbakan Yardımcısı iken, gerekse muhalefette kaldığı dönemde terörist başının idamına yönelik herhangi bir adım atmadığını savundu.
-MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 57. Hükümet döneminde Başbakan Yardımcısı iken Çin’de bir açıklama yaparak, terörist başının idam edileceği taahhüdünde bulunmuştu. Aynı Bahçeli, geçtiğimiz günlerde yapılan MHP kongresinde Apo’nun F tipine nakledileceğini söyledi. Bahçeli’nin değişen söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Terörist başının idam dosyası, 57’inci Hükümetin koalisyon ortağı olan üç siyasi parti liderinin 10 Ocak 2000 tarihinde imzaladığı kararla, AİHM’nin infaz ile ilgili ihtiyati tedbir kararı gerekçe gösterilerek iki yıl boyunca Başbakanlık’ta bekletilmişti. O dönem, henüz değişiklik yapılmadığından idam cezası TCK’da vardı. Apo idamdan kurtarılmamıştı ama dosyası da bir türlü Meclis’e gelmiyordu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve üst yönetimdeki kişilerle anlaşmazlıklarımızın olduğu ve istifayı düşündüğüm dönemde bu konuyu gündeme taşımaya karar verdim. Çünkü, dönemin Başbakanı Rahmetli Bülent Ecevit, Anayasa’nın “Hiçbir makam ve mercii mahkeme hükümlerinin infazının yerine getirilmesini engelleyemez” şeklindeki 138’inci maddesini çiğnemişti.
Anayasa’nın 100’üncü maddesine göre, Bakanlar ve Başbakan’ın işlediği suçlardan dolayı Cumhuriyet Savcılığı’nca kovuşturulması mümkün olmadığından, bu durumda tek başvurulacak yol meclis soruşturması marifetiyle konuyu TBMM gündemine taşımak ve bu kişilerin Yüce Divan’a sevk edilmesini sağlamaktı. Bu nedenle bir Meclis soruşturma önergesi hazırladım. Başta Tansu Çiller olmak üzere diğer muhalif partiler de bana destek vereceklerini beyan ettiler. Şahsen MHP’den en az 70 arkadaşımın imzalayacağını düşünüyordum önergeyi. Bu hem Ecevit’in Yüce Divan’a sevkini hem de Apo’nun idamını sağlayacak bir girişimdi.
-Siz o dönem MHP Milletvekiliydiniz. Bu meclis soruşturma önergesinden Sayın Bahçeli’nin haberi var mıydı?
Önergeyi gizli hazırladığımı sanıyordum ancak imzaya açmadan önce Bahçeli’nin haberi olmuştu. Çin seyahatine çıkmadan önce, bir milletvekilini benim evime göndererek, “İyi gelişmeler olacak. Önergeyi sakın imzaya açmasın” mesajı verdi. O güne dek pek çok kez ulaşmaya çalıştığım Bahçeli’nin bu uyarısının altında bir şeyler olduğunu düşündüm. Haberi getiren kişiye kararlı olduğumu ve bunu memleket meselesi olarak gördüğümü söyledim. Önergemi imzaya açtığım saatlerde, Devlet Bahçeli de Çin Seddi’nden bir beyanat vermeye başladı.
Benim hazırladığım önergenin içeriğini okuyarak, “Öcalan’ın idam dosyası derhal Meclis’e sevk edilecek” dedi. Bu açıklamanın amacı koalisyon ortağı olan Ecevit ya da Yılmaz’ı uyarmak değil, tam tersine benim hazırladığım önergenin önünü kesmekti. Çünkü Bahçeli’nin açıklamasının ardından önergeye imza atacağını söyleyen diğer siyasi parti liderleri, “Bahçeli ile Edip Özbaş aynı paralelde. Bu önerge Bahçeli’nin bir siyasi manevrası olabilir mi?” diyerek önergeme imza atmamaya karar verdiler. Çiller, benim MHP’den istifa ederek DYP’ye geçmem durumumda imza atacaklarını söylerken, Abdullah Gül de “yürütme kurulunda görüşmeden imza atamayız” dedi. Böylece soruşturma önergesine imza toplanamadı.
-Daha sonra MHP’nin Ecevit’in Anayasa’yı ihlal ettiği gerekçesiyle bir girişimi olmuştu öyle değil mi?
3 Kasım 2002 seçimlerinin öncesinde, Bahçeli, Şevket Bülent Yahnici’ye Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na hitaben bir dilekçe yazdırdı. Dilekçede, Ecevit’in kanunu ihlal ettiği ve yargılanması gerektiği talep ediliyordu. Ancak önergeye kesinlikle imza atmayan bir hukukçu, bir Başbakan’ın Savcılık marifetiyle yargılanamayacağını elbette biliyordu. MHP ve Bahçeli, kendi yanlışlarını örtebilmek için şov yaptılar.
-Devlet Bahçeli, MHP 8’inci Olağan Kurultayı’nda bir kez daha “AB’ye onurlu üyelik” söylemini dile getirdi. Bu söylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
57’inci hükümet zamanında AB’ye ve diğer küresel kuşatmalara mukavemet gösteremeyen MHP, tam aksine AB uyum yasaları, ikiz yasalar adı altında pek çok adım atmış ve merdivenin ilk üç basamağını çıkmıştır. 9’uncu uyum paketine kadar olan diğer adımları da daha sonraki hükümetler atmıştır.
MHP, şu anda karşı çıktığı ve onursuz davranış olarak nitelendirdiği, AB’nin talimatıyla TBMM gündemine taşınan ve idamın önündeki engelleri kaldıran Uyum Yasalarının altına imza atmıştır. Bugün gündeme gelen Dernekler Kanunu ve yabancıların mülk edinmesi ile ilgili Anayasal kısıtlamaların kaldırılmasına yol açan düzenlemeleri onaylamış, Ulusal Programın altına imza atmıştır.
Bahçeli, bu konudaki tavrını bugün değiştirmedi. 1999 seçimlerinden önce yeni genel başkan olduğunda, yeni bir yol arayışına girmişti. O zaman MHP’nin fikren olmasa bile fiilen Türk milliyetçiliği sisteminden kopması ve merkezde bir yer arayışının içine girmesi gerektiğini ifade ediyordu. MHP’den tasfiye edilen ya da istifa eden birkaç kişinin oluşturduğu grup olarak bizler, 1999 seçimlerinin öncesinden başlamak suretiyle MHP üst yönetiminin bu davranış değişikliğine ve tabanın başka bir istikamete sürüklenmesine kaygı ile baktık.
-Bahçeli’nin terörist başının F tipi cezaevine konulacağı yönündeki beyanını nasıl yorumluyorsunuz?
Bahçeli’nin bu söylemi ile bebek katili Öcalan’ın isteği örtüşüyor. Bu ifadeler gayri samimi ifadeler. Ellerinde yetki varken Öcalan’a cezanın en şiddetlisini verecek durumdayken maalesef Öcalan’ı idamdan kurtarmak amacıyla deyim yerindeyse ne mümkünse yaptılar. İdam cezası 2002 Ağustos’unda, imzalanan AB- 3’üncü uyum paketi ile kaldırıldı. 8 Ağustos’taki TBMM Genel Kurulu’ndaki oylamada güya idama karşı çıkan ve şov yapan MHP, aslında idamın kaldırılmaması için çaba sarfetti. Şöyle ki Genel Kurul’daki oylamadan hemen önce Adalet Komisyonu’nda bir görüşme yapıldı. Komisyonda DYP Milletvekili Sevgi Esen bir önerge vererek, “idam kaldırılsın ama bu hükümde Öcalan istisna tutulsun” dedi. MHP, bu önergenin sunulduğu Adalet Komisyonu toplantısına kendi üyelerinin katılmaması yönünde talimat verdi. Dolayısıyla önerge kabul edilmedi. Ama Genel Kurul’da tüm MHP milletvekilleri ellerini kaldırarak ‘idam kaldırılmasın’ şovu yaptı. Ve Öcalan idamdan kurtuldu.
-MHP, 57’nci Hükümetin ortağı olduğu sırada çıkarılan Rahşan Affı nedeniyle de eleştirilerin hedefi oldu. Siz o dönem Adalet Komisyonu üyesiydiniz. Af tasarısının yasalaşması sürecinde neler yaşandı?
O dönem, basında Af kanunu ile ilgili haberler yer alıyordu. Ama bizim Adalet Komisyonu üyesi olarak bundan haberimiz yoktu. Bir gün Mehmet Şandır beni kuliste gördü yanıma gelerek, “Af tasarısı ile ilgili çalışmalarımızı olgunlaştırmak için bu akşam toplanıyoruz” dedi. Akşam toplandık. Sayın Şandır cebinden el yazısı ile bir müsvedde kağıt çıkardı. Af tasarısı olarak düşünülen metin olduğunu ve bunun olgunlaşması için bir çalışma yapmamız gerektiğini söyledi. “Yarın Sayın Bahçeli’ye bu çalışmamızı ve eklediğimiz hükümleri sunarız” dedi.
Metni elime aldığımda, canilerin, suçluların affa tabi tutulduğunu ancak affedilmeyen tek kesimin milliyetçi olarak tanınan kişiler olduğunu gördüm. Diğer taraftan ince ince yerleştirilmiş hükümlerle PKK’nın bazı üst düzey sözde yöneticilerinin de cezaevinden çıkarılacağını gördüm. Tasarının üzerinde çalışılması gerektiğini söyledim. Mehmet Şandır kabul etti ancak bundan kimsenin haberi olmaması gerektiğini, metnin gizli olduğunu söyledi.
MHP’nin Grup odasının önünden geçerken bir katip arkadaş beni durdurdu. “Milletvekilim Af Tasarısı’ndan haberin var mı” dedi. “Yok” dedim. “Yarın komisyona gelecek. Burada var bir kopyasını vereyim” dedi. Bakanlar ve Başbakan tarafından imzalanmış, Komisyon’a havale edilmiş halde bir tasarı metnini elime verdi. Başımdan kaynar sular döküldü. Hemen kulise gittim.
Herkesin elinde tasarı metni var. ANAP ve DSP kendi üyelerine dağıtmış. Biz de üzerinde çalışma yapacağız güya. Büyük bir infial duydum. Ertesi gün Komisyon’da bu af tasarısının ülke menfaatine uygun olmadığını, vatandaşın zarar göreceğini, keyfiliğe yol açacağını söyledim. Tüm MHP üyeleri benimle aynı görüşü paylaştılar, nutuklar attılar. Ama biraz sonra dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Komisyon çalışmalarına ara verdi. Arkadaşlarımızı teker teker çağırdılar dışarı. Sayın Bahçeli’nin makamında bizi beklediği söylendi. Sayın Bahçeli, bizi açık bir şekilde tehdit ederek, “Biz bu af tasarısını bütün ayrıntısıyla hazırladık. Her şeyi biliyoruz. Arkadaşların itirazı varsa olumlu oy kullanmayabilirler ama siyasi ikballerini de kendileri tayin etmiş olurlar” dedi.
Çıkarken İsmail Köse de komisyonda af ile ilgili çalışmanın devam edeceğini söyleyerek “Genel Başkan’ın talimatı var. Olumlu oy kullanın” dedi. Ben de kendisine “Buraya askerlik yapmaya gelmedim vekillik yapmaya geldim. Bu milletin vekiliysem talimatla değil, milletin hak ve hukuku doğrultusunda oyumu kullanırım” dedim. İçeri girdim ve bu doğrultuda oyumu kullandım.
-MHP’nin kurultayı ile ilgili olarak gündeme bir başka konu da geldi. Önce genel başkanlığa adaylığını koyan ancak daha sonra partiden ihraç edilen Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın durumu partinin ve Bahçeli’nin anti-demokratik uygulaması olarak değerlendirildi.
MHP, 57’inci Hükümetin koalisyon ortağıyken, altına imza attığı Anayasa değişiklikleri ile ilgili ben ve birkaç arkadaşım TBMM’de konuşma yapmak istemiştik. Ben, 2’nci Uyum paketinde yer alan Dernekler Kanunu ile ilgili konuşma yapmak istediğimde, MHP beni engellemek için ne mümkünse yapmıştı. MHP’nin o günkü yönetimi ile bugünkü yönetimi arasında, parti içi demokrasinin işlemesi ve işletilmesi açısından hiçbir fark yok. Şu anda bazı arkadaşlarımız MHP anti demokratik bir biçimde kararlar alıyor, bir genel başkan adayının üyeliğini iptal etti diyerek hayret duyuyorlar. Fakat MHP’nin bu tavırları yeni değil. MHP Bahçeli’nin yönetimine girmesinden bu yana bu tavrı sergiliyor zaten.
Bahçeli bazılarımız için ülküdaşlarım olabilir ama yol arkadaşım olamaz diyor. Olamaz elbette. Çünkü bu insanların yolu hiç değişmedi. Yol ve rota değişikliği Sayın Bahçeli’de. Kendisi kötü yola düşmüştür. Ülküdaşları da kötü yola düşmüş bir genel başkanın arkasından gitmek mecburiyetinde değiller.
“MİLLET BİZE GÜVENMİŞTİ”
-1999 seçimlerinde millet MHP’ye niçin oy verdi?
1997 yılında olağanüstü kongreden zaferle çıkan ve MHP genel başkanlığı görevine başlayan Devlet Bahçeli’ye hem biz hem de vatandaş canı yürekten güvenmişti. Ondan aldığımız talimat ile millete gidip neler yapacağımızı anlatıyorduk. Bahçeli her mitingte, parti içinde tüm toplantılarda tabanına ve seçmene söz verdi. Bu sözleri bizlerin vermesini de sağladı. Milli politikaların yanı sıra insanlara inanç değerlerini koruyacağımıza, terör belasını çözeceğimize, ekonomide dışa bağlı değil, milli politikaları benimseyeceğimize dair söz verdik. Miting için hazırlanan seçim otobüslerinden bas bas, ‘yoksulluk ve yolsuzluk bitecek, terörü biz tepeleyeceğiz’ sözlerinin yer aldığı Türküler çalındı. Gittiğimiz her yerde Bahçeli’ye güvenerek seçmenle kucaklaşıp aynı sözleri verdik. Millet bize güvendi. Artık değerlerine saldırılmasından bıkan vatandaş bizleri oylarıyla Meclis’e yolladı.
ŞEHİT ANNELERİ BOYNUMUZA SARILIYORDU
-1999 seçimleri yaklaştığında miting alanlarında sizi en çok etkileyen ne olmuştu?
Miting alanları dolup taşıyordu. Gittiğimiz her yerde millet bizi kucaklıyordu. Kahramanmaraş mitinginde şehit anneleri hiç unutmam boynumuza sarılmıştı. ‘Siz bizim son şansımızsınız’ diyerek ağlamışlardı. Bizi bir kurtarıcı olarak görüyorlardı. Bahçeli’nin de katıldığı Kahramanmaraş Kıbrıs Meydanı mitinginde bir seçmen, ‘Bahçeli, başörtüsü sorununu çözecek misin?’ diye bağırarak soru yöneltmişti. Bahçeli, elindeki mikrofondan, ‘Söz veriyorum, bunu sizin tercihinizle Meclis'te çözeceğim’ demişti. O anda orda bulunan vatandaş Bahçeli’yi uzun süre alkışlamıştı. Millet, gittiğimiz her yerde ‘bize sahip çıkın’ diyordu.
- Peki, ya sonra?
Yanılmışız. Bahçeli hem bizi, hem vatandaşı kandırmış. Verdiği ve verdiğimiz hiçbir sözü yerine getirmedi. Sözlerini hatırlatan partilileri de dışladı. Biz, Bahçeli ile inancımız ve davamız bir sanmışız ama yanılmışız. Bahçeli, kutlu davada inandıkları yolda dava dilekçelerini kanları ile yazan arkadaşlarımıza ihanet etti. Her şehidimizin kemiğini sızlattı. Milletin oylarıyla geldi, millete sırtını döndü. 18 Nisan 1999 milletvekili seçimlerinde yüzde 17.98 oy alan MHP’yi milli olmayan bir koalisyona mahkum etti. MHP misyonuna ve atalarına hakaret eden Rahşan hanıma rağmen bir dava hareketini DSP’nin peşine taktı. Bahçeli, dava arkadaşlarına kurşun atanlarla kucaklaştı.
- Ülkücü camianın içinden gelen bir lider bunu bilerek mi yaptı?
Evet, bilerek yaptı. Karşımızda merkez sağa daha yakın duran bir DYP ve milli manevi hassasiyetlere önem veren FP dururken, gitti tüm uyarılarımıza rağmen DSP ve yolsuzluklarla anılan ANAP’a kuyruk oldu. Tamam, belki birileri üflemişti. Arka planda bir güç onu mecbur kılmıştı. Ancak onlara göğüs gerecek kadar deneyimli ve bilgili bir siyasetçiydi. Her defasında bize, ‘vatandaş böyle istiyor’ dedi. Hayır, koca bir yalan.
-“Millet bizi verdiğimiz sözlerden dolayı Meclis’e gönderdi” dediniz. Bu sözlerin hiçbiri tutulmadı mı?
MHP koalisyon ortağı iken milletin hiçbir davasına sahip çıkmaz iken hırsızı, arsızı, yolsuzu ve teröristlerden yana olan yasaların çıkmasına önayak oldu. Teröristler affedildi, IMF talimatıyla 15 günde 15 yasa çıkarıldı, 138. Maddeye rağmen Abdullah Öcalan dosyası Başbakanlık'ta bekletilerek idamdan kurtarıldı. İnsanlar aşa, işe muhtaç hale getirildi. Bahçeli, ‘İnanç değerlerine sahip çıkacağım, başörtüsü yasağını ben kaldıracağım’ diye söz vermişti, Meclis'te Nesrin Hanım’ın başı açtırıldı. Boynumuza sarılan şehit annelerinin ocaklarına bir ateş de Bahçeli düşürdü.
- Bütün bunların bir açıklaması ya da nedeni olmalı..
Bakın son seçimlerde Bahçeli hatasını kabul eder bir tavır sergileyerek istifa etti. Peki, neden döndü? Onu mecbur kılan neydi? Ülkede bir global oyun var. Bahçeli de bu oyunun bir parçası olabilir. Böylesine büyük bir oyunu Bahçeli tek başına oynuyor olamaz. Küresel güçlerin ve büyük sermaye gruplarının MHP içindeki temsilcisi Bahçeli olmuştur. Milliyetçilere, millete ve ülkeye hizmetten çok küresel sermayeye hizmet etmiştir.
-Şimdi MHP, Bahçeli liderliğinde iktidara yürüdüğünü iddia ediyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bahçeli yönetimindeki MHP bir daha Meclis'i ancak rüyasında görür. Diyelim ki barajı aştı, o gün DSP ile koalisyon yapan, bugün CHP ile kucaklaşır. Bahçeli’nin hal ve hareketlerine, kürsüden yaptığı konuşmalara baktığınızda Baykal ile bir farkı olmadığı görülmektedir. Baykal ile laiklik konusunda bile hemfikir.
Saygıdeğer Türk Milliyetçileri 1999 da, Milliyetçilerin iktidarı için verdiğimiz oyların sayın bahçeli sayesinde nasıl heba olduğunu eski vekilimiz izah ediyor.
Peki soruyorum size oylarımızı MHP ye vererek tekrar hayal kırıklığımı yaşayacağız?
Ülkemizin buna zamanı varmıdır?
Ülkemiz için böyle bir risk alabilirmiyiz?
Türklükle kavgalı, dış politikada teslimiyetçi bir tutum izlenmiş, suni mutluluk tablosu çizilerek ülkemizin köküne dinamit konulmuştur.
O halde yapılması gereken ülkeyi Türk Milliyetçisi bir hükümete teslim etmektir. Milliyetçi seçmen için oy verilmesi gereken parti olarak tanımlanan MHP nin Türk Milliyetçilerinin arzusuna mazhar olup olmayacağı belirsizdir.
Yıllardır Türk Milliyetçiliğinin siyasi hareketi olarak bilinen MHP, efsanevi lideri Alparslan Türkeş'in vefatından sonra, Milliyetçi çizgisini ne kadar koruyup koruyamadığını, Türk Milliyetçilerinin sesi olma yolunda neler ortaya koyabileceğinin anlaşılması bakımından hükümet ortağı olduğu dönemde Kahramanmaraş MHP Milletvekili olan, daha sonra istifa edip siyasi hareketine BBP de devam eden, MHP kurucularından Mehmet Yusup Özbaşın oğlu Av. Edip Özbaş beyin ropörtajına göz gezdirerek anlamaya çalışalım.
[CENTER]"BUNLAR ÜLKÜDAŞLARIM OLABİLİR AMA YOL ARKADAŞIM OLAMAZ !!!"
MHP 21. Dönem Milletvekili olan ve daha sonra partiden istifa ederek mücadelesini BBP’de sürdüren Avukat Edip Özbaş, 57’inci Hükümet döneminde Apo’yu idamdan kurtaran süreci ve MHP’den tasfiye edilen ülkücülerin mücadelesini anlattı.
57’inci Hükümet döneminde, terörist başının idam dosyasını iki buçuk yıl boyunca bekleten Başbakan Ecevit ile ilgili bir meclis soruşturma önergesi hazırlayan ve Ecevit’in Yüce Divan’da yargılanmasını isteyen Özbaş, bu girişiminin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından ‘Çin Seddi’nden engellendiğini söyledi.[/CENTER]
Özbaş, idamın kaldırılmasını içeren Genel Kurul oylamasını şöyle anlattı: “8 Ağustos’taki TBMM Genel Kurulu’ndaki oylamada güya idama karşı çıkan ve şov yapan MHP, aslında idamın kaldırılmaması için çaba sarfetti. Genel Kurul’daki oylamadan hemen önce Adalet Komisyonu’nda bir görüşme yapıldı. Komisyonda DYP Milletvekili Sevgi Esen bir önerge vererek, “idam kaldırılsın ama bu hükümde Öcalan istisna tutulsun” dedi. MHP, bu önergenin sunulduğu Adalet Komisyonu toplantısına kendi üyelerinin katılmaması yönünde talimat verdi.”
“Bahçeli bazılarımız için ‘bunlar ülküdaşlarım olabilir ama yol arkadaşım olamaz’ diyor. Olamaz elbette. Çünkü bizim yolumuz hiç değişmedi. Yol ve rota değişikliği Sayın Bahçeli’de. Kendisi kötü yola düşmüştür. Ülküdaşları da kötü yola düşmüş bir genel başkanın arkasından gitmek mecburiyetinde değiller.”
Özbaş, MHP’nin anti-demokratik kurultayını şu sözlerle değerlendirdi: “MHP’nin 57’inci Hükümet dönemindeki yönetimi ile bugünkü yönetimi arasında, parti içi demokrasinin işlemesi ve işletilmesi açısından hiçbir fark yok. Şu anda bazı arkadaşlarımız ‘MHP anti demokratik kararlar alıyor, bir genel başkan adayının üyeliğini iptal etti’ diyerek hayrete düşüyorlar. Fakat MHP’nin bu tavırları yeni değil. MHP Bahçeli’nin yönetimine girmesinden bu yana bu tavrı sergiliyor zaten.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan’ı İmralı’dan alıp F tipi Cezaevine koyacağız” şeklindeki açıklamasına farklı kesimlerden tepkiler gelmeye devam ediyor. Adalet Bakanlığı yetkilileri, Bahçeli’nin açıklamasını “Apo da F tipi cezaevine gitmek istiyor. PKK ve Apo’nun istediğini, Devlet Beyin istemesine hayret ettik” şeklinde değerlendirirken, AKP’li Eyüp Fatsa da Bahçeli'nin 18 Nisan 1999 seçimlerinden önce "İktidara gelince Apo'yu asacağız." dediğini hatırlatarak, "Ama altında Bahçeli'nin de imzası bulunan bir yazıyla dönemin koalisyon hükümetinin liderleri 'Apo'nun asılmayacağı' konusunda AB'ye güvence verdi" yorumunu yaptı.
57’inci Hükümette MHP’nin Milletvekili olan şimdi ise Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdüren Avukat Edip Özbaş ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, gerek 57’inci Hükümet döneminde Başbakan Yardımcısı iken, gerekse muhalefette kaldığı dönemde terörist başının idamına yönelik herhangi bir adım atmadığını savundu.
-MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 57. Hükümet döneminde Başbakan Yardımcısı iken Çin’de bir açıklama yaparak, terörist başının idam edileceği taahhüdünde bulunmuştu. Aynı Bahçeli, geçtiğimiz günlerde yapılan MHP kongresinde Apo’nun F tipine nakledileceğini söyledi. Bahçeli’nin değişen söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Terörist başının idam dosyası, 57’inci Hükümetin koalisyon ortağı olan üç siyasi parti liderinin 10 Ocak 2000 tarihinde imzaladığı kararla, AİHM’nin infaz ile ilgili ihtiyati tedbir kararı gerekçe gösterilerek iki yıl boyunca Başbakanlık’ta bekletilmişti. O dönem, henüz değişiklik yapılmadığından idam cezası TCK’da vardı. Apo idamdan kurtarılmamıştı ama dosyası da bir türlü Meclis’e gelmiyordu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve üst yönetimdeki kişilerle anlaşmazlıklarımızın olduğu ve istifayı düşündüğüm dönemde bu konuyu gündeme taşımaya karar verdim. Çünkü, dönemin Başbakanı Rahmetli Bülent Ecevit, Anayasa’nın “Hiçbir makam ve mercii mahkeme hükümlerinin infazının yerine getirilmesini engelleyemez” şeklindeki 138’inci maddesini çiğnemişti.
Anayasa’nın 100’üncü maddesine göre, Bakanlar ve Başbakan’ın işlediği suçlardan dolayı Cumhuriyet Savcılığı’nca kovuşturulması mümkün olmadığından, bu durumda tek başvurulacak yol meclis soruşturması marifetiyle konuyu TBMM gündemine taşımak ve bu kişilerin Yüce Divan’a sevk edilmesini sağlamaktı. Bu nedenle bir Meclis soruşturma önergesi hazırladım. Başta Tansu Çiller olmak üzere diğer muhalif partiler de bana destek vereceklerini beyan ettiler. Şahsen MHP’den en az 70 arkadaşımın imzalayacağını düşünüyordum önergeyi. Bu hem Ecevit’in Yüce Divan’a sevkini hem de Apo’nun idamını sağlayacak bir girişimdi.
-Siz o dönem MHP Milletvekiliydiniz. Bu meclis soruşturma önergesinden Sayın Bahçeli’nin haberi var mıydı?
Önergeyi gizli hazırladığımı sanıyordum ancak imzaya açmadan önce Bahçeli’nin haberi olmuştu. Çin seyahatine çıkmadan önce, bir milletvekilini benim evime göndererek, “İyi gelişmeler olacak. Önergeyi sakın imzaya açmasın” mesajı verdi. O güne dek pek çok kez ulaşmaya çalıştığım Bahçeli’nin bu uyarısının altında bir şeyler olduğunu düşündüm. Haberi getiren kişiye kararlı olduğumu ve bunu memleket meselesi olarak gördüğümü söyledim. Önergemi imzaya açtığım saatlerde, Devlet Bahçeli de Çin Seddi’nden bir beyanat vermeye başladı.
Benim hazırladığım önergenin içeriğini okuyarak, “Öcalan’ın idam dosyası derhal Meclis’e sevk edilecek” dedi. Bu açıklamanın amacı koalisyon ortağı olan Ecevit ya da Yılmaz’ı uyarmak değil, tam tersine benim hazırladığım önergenin önünü kesmekti. Çünkü Bahçeli’nin açıklamasının ardından önergeye imza atacağını söyleyen diğer siyasi parti liderleri, “Bahçeli ile Edip Özbaş aynı paralelde. Bu önerge Bahçeli’nin bir siyasi manevrası olabilir mi?” diyerek önergeme imza atmamaya karar verdiler. Çiller, benim MHP’den istifa ederek DYP’ye geçmem durumumda imza atacaklarını söylerken, Abdullah Gül de “yürütme kurulunda görüşmeden imza atamayız” dedi. Böylece soruşturma önergesine imza toplanamadı.
-Daha sonra MHP’nin Ecevit’in Anayasa’yı ihlal ettiği gerekçesiyle bir girişimi olmuştu öyle değil mi?
3 Kasım 2002 seçimlerinin öncesinde, Bahçeli, Şevket Bülent Yahnici’ye Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na hitaben bir dilekçe yazdırdı. Dilekçede, Ecevit’in kanunu ihlal ettiği ve yargılanması gerektiği talep ediliyordu. Ancak önergeye kesinlikle imza atmayan bir hukukçu, bir Başbakan’ın Savcılık marifetiyle yargılanamayacağını elbette biliyordu. MHP ve Bahçeli, kendi yanlışlarını örtebilmek için şov yaptılar.
-Devlet Bahçeli, MHP 8’inci Olağan Kurultayı’nda bir kez daha “AB’ye onurlu üyelik” söylemini dile getirdi. Bu söylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
57’inci hükümet zamanında AB’ye ve diğer küresel kuşatmalara mukavemet gösteremeyen MHP, tam aksine AB uyum yasaları, ikiz yasalar adı altında pek çok adım atmış ve merdivenin ilk üç basamağını çıkmıştır. 9’uncu uyum paketine kadar olan diğer adımları da daha sonraki hükümetler atmıştır.
MHP, şu anda karşı çıktığı ve onursuz davranış olarak nitelendirdiği, AB’nin talimatıyla TBMM gündemine taşınan ve idamın önündeki engelleri kaldıran Uyum Yasalarının altına imza atmıştır. Bugün gündeme gelen Dernekler Kanunu ve yabancıların mülk edinmesi ile ilgili Anayasal kısıtlamaların kaldırılmasına yol açan düzenlemeleri onaylamış, Ulusal Programın altına imza atmıştır.
Bahçeli, bu konudaki tavrını bugün değiştirmedi. 1999 seçimlerinden önce yeni genel başkan olduğunda, yeni bir yol arayışına girmişti. O zaman MHP’nin fikren olmasa bile fiilen Türk milliyetçiliği sisteminden kopması ve merkezde bir yer arayışının içine girmesi gerektiğini ifade ediyordu. MHP’den tasfiye edilen ya da istifa eden birkaç kişinin oluşturduğu grup olarak bizler, 1999 seçimlerinin öncesinden başlamak suretiyle MHP üst yönetiminin bu davranış değişikliğine ve tabanın başka bir istikamete sürüklenmesine kaygı ile baktık.
-Bahçeli’nin terörist başının F tipi cezaevine konulacağı yönündeki beyanını nasıl yorumluyorsunuz?
Bahçeli’nin bu söylemi ile bebek katili Öcalan’ın isteği örtüşüyor. Bu ifadeler gayri samimi ifadeler. Ellerinde yetki varken Öcalan’a cezanın en şiddetlisini verecek durumdayken maalesef Öcalan’ı idamdan kurtarmak amacıyla deyim yerindeyse ne mümkünse yaptılar. İdam cezası 2002 Ağustos’unda, imzalanan AB- 3’üncü uyum paketi ile kaldırıldı. 8 Ağustos’taki TBMM Genel Kurulu’ndaki oylamada güya idama karşı çıkan ve şov yapan MHP, aslında idamın kaldırılmaması için çaba sarfetti. Şöyle ki Genel Kurul’daki oylamadan hemen önce Adalet Komisyonu’nda bir görüşme yapıldı. Komisyonda DYP Milletvekili Sevgi Esen bir önerge vererek, “idam kaldırılsın ama bu hükümde Öcalan istisna tutulsun” dedi. MHP, bu önergenin sunulduğu Adalet Komisyonu toplantısına kendi üyelerinin katılmaması yönünde talimat verdi. Dolayısıyla önerge kabul edilmedi. Ama Genel Kurul’da tüm MHP milletvekilleri ellerini kaldırarak ‘idam kaldırılmasın’ şovu yaptı. Ve Öcalan idamdan kurtuldu.
-MHP, 57’nci Hükümetin ortağı olduğu sırada çıkarılan Rahşan Affı nedeniyle de eleştirilerin hedefi oldu. Siz o dönem Adalet Komisyonu üyesiydiniz. Af tasarısının yasalaşması sürecinde neler yaşandı?
O dönem, basında Af kanunu ile ilgili haberler yer alıyordu. Ama bizim Adalet Komisyonu üyesi olarak bundan haberimiz yoktu. Bir gün Mehmet Şandır beni kuliste gördü yanıma gelerek, “Af tasarısı ile ilgili çalışmalarımızı olgunlaştırmak için bu akşam toplanıyoruz” dedi. Akşam toplandık. Sayın Şandır cebinden el yazısı ile bir müsvedde kağıt çıkardı. Af tasarısı olarak düşünülen metin olduğunu ve bunun olgunlaşması için bir çalışma yapmamız gerektiğini söyledi. “Yarın Sayın Bahçeli’ye bu çalışmamızı ve eklediğimiz hükümleri sunarız” dedi.
Metni elime aldığımda, canilerin, suçluların affa tabi tutulduğunu ancak affedilmeyen tek kesimin milliyetçi olarak tanınan kişiler olduğunu gördüm. Diğer taraftan ince ince yerleştirilmiş hükümlerle PKK’nın bazı üst düzey sözde yöneticilerinin de cezaevinden çıkarılacağını gördüm. Tasarının üzerinde çalışılması gerektiğini söyledim. Mehmet Şandır kabul etti ancak bundan kimsenin haberi olmaması gerektiğini, metnin gizli olduğunu söyledi.
MHP’nin Grup odasının önünden geçerken bir katip arkadaş beni durdurdu. “Milletvekilim Af Tasarısı’ndan haberin var mı” dedi. “Yok” dedim. “Yarın komisyona gelecek. Burada var bir kopyasını vereyim” dedi. Bakanlar ve Başbakan tarafından imzalanmış, Komisyon’a havale edilmiş halde bir tasarı metnini elime verdi. Başımdan kaynar sular döküldü. Hemen kulise gittim.
Herkesin elinde tasarı metni var. ANAP ve DSP kendi üyelerine dağıtmış. Biz de üzerinde çalışma yapacağız güya. Büyük bir infial duydum. Ertesi gün Komisyon’da bu af tasarısının ülke menfaatine uygun olmadığını, vatandaşın zarar göreceğini, keyfiliğe yol açacağını söyledim. Tüm MHP üyeleri benimle aynı görüşü paylaştılar, nutuklar attılar. Ama biraz sonra dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, Komisyon çalışmalarına ara verdi. Arkadaşlarımızı teker teker çağırdılar dışarı. Sayın Bahçeli’nin makamında bizi beklediği söylendi. Sayın Bahçeli, bizi açık bir şekilde tehdit ederek, “Biz bu af tasarısını bütün ayrıntısıyla hazırladık. Her şeyi biliyoruz. Arkadaşların itirazı varsa olumlu oy kullanmayabilirler ama siyasi ikballerini de kendileri tayin etmiş olurlar” dedi.
Çıkarken İsmail Köse de komisyonda af ile ilgili çalışmanın devam edeceğini söyleyerek “Genel Başkan’ın talimatı var. Olumlu oy kullanın” dedi. Ben de kendisine “Buraya askerlik yapmaya gelmedim vekillik yapmaya geldim. Bu milletin vekiliysem talimatla değil, milletin hak ve hukuku doğrultusunda oyumu kullanırım” dedim. İçeri girdim ve bu doğrultuda oyumu kullandım.
-MHP’nin kurultayı ile ilgili olarak gündeme bir başka konu da geldi. Önce genel başkanlığa adaylığını koyan ancak daha sonra partiden ihraç edilen Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın durumu partinin ve Bahçeli’nin anti-demokratik uygulaması olarak değerlendirildi.
MHP, 57’inci Hükümetin koalisyon ortağıyken, altına imza attığı Anayasa değişiklikleri ile ilgili ben ve birkaç arkadaşım TBMM’de konuşma yapmak istemiştik. Ben, 2’nci Uyum paketinde yer alan Dernekler Kanunu ile ilgili konuşma yapmak istediğimde, MHP beni engellemek için ne mümkünse yapmıştı. MHP’nin o günkü yönetimi ile bugünkü yönetimi arasında, parti içi demokrasinin işlemesi ve işletilmesi açısından hiçbir fark yok. Şu anda bazı arkadaşlarımız MHP anti demokratik bir biçimde kararlar alıyor, bir genel başkan adayının üyeliğini iptal etti diyerek hayret duyuyorlar. Fakat MHP’nin bu tavırları yeni değil. MHP Bahçeli’nin yönetimine girmesinden bu yana bu tavrı sergiliyor zaten.
Bahçeli bazılarımız için ülküdaşlarım olabilir ama yol arkadaşım olamaz diyor. Olamaz elbette. Çünkü bu insanların yolu hiç değişmedi. Yol ve rota değişikliği Sayın Bahçeli’de. Kendisi kötü yola düşmüştür. Ülküdaşları da kötü yola düşmüş bir genel başkanın arkasından gitmek mecburiyetinde değiller.
“MİLLET BİZE GÜVENMİŞTİ”
-1999 seçimlerinde millet MHP’ye niçin oy verdi?
1997 yılında olağanüstü kongreden zaferle çıkan ve MHP genel başkanlığı görevine başlayan Devlet Bahçeli’ye hem biz hem de vatandaş canı yürekten güvenmişti. Ondan aldığımız talimat ile millete gidip neler yapacağımızı anlatıyorduk. Bahçeli her mitingte, parti içinde tüm toplantılarda tabanına ve seçmene söz verdi. Bu sözleri bizlerin vermesini de sağladı. Milli politikaların yanı sıra insanlara inanç değerlerini koruyacağımıza, terör belasını çözeceğimize, ekonomide dışa bağlı değil, milli politikaları benimseyeceğimize dair söz verdik. Miting için hazırlanan seçim otobüslerinden bas bas, ‘yoksulluk ve yolsuzluk bitecek, terörü biz tepeleyeceğiz’ sözlerinin yer aldığı Türküler çalındı. Gittiğimiz her yerde Bahçeli’ye güvenerek seçmenle kucaklaşıp aynı sözleri verdik. Millet bize güvendi. Artık değerlerine saldırılmasından bıkan vatandaş bizleri oylarıyla Meclis’e yolladı.
ŞEHİT ANNELERİ BOYNUMUZA SARILIYORDU
-1999 seçimleri yaklaştığında miting alanlarında sizi en çok etkileyen ne olmuştu?
Miting alanları dolup taşıyordu. Gittiğimiz her yerde millet bizi kucaklıyordu. Kahramanmaraş mitinginde şehit anneleri hiç unutmam boynumuza sarılmıştı. ‘Siz bizim son şansımızsınız’ diyerek ağlamışlardı. Bizi bir kurtarıcı olarak görüyorlardı. Bahçeli’nin de katıldığı Kahramanmaraş Kıbrıs Meydanı mitinginde bir seçmen, ‘Bahçeli, başörtüsü sorununu çözecek misin?’ diye bağırarak soru yöneltmişti. Bahçeli, elindeki mikrofondan, ‘Söz veriyorum, bunu sizin tercihinizle Meclis'te çözeceğim’ demişti. O anda orda bulunan vatandaş Bahçeli’yi uzun süre alkışlamıştı. Millet, gittiğimiz her yerde ‘bize sahip çıkın’ diyordu.
- Peki, ya sonra?
Yanılmışız. Bahçeli hem bizi, hem vatandaşı kandırmış. Verdiği ve verdiğimiz hiçbir sözü yerine getirmedi. Sözlerini hatırlatan partilileri de dışladı. Biz, Bahçeli ile inancımız ve davamız bir sanmışız ama yanılmışız. Bahçeli, kutlu davada inandıkları yolda dava dilekçelerini kanları ile yazan arkadaşlarımıza ihanet etti. Her şehidimizin kemiğini sızlattı. Milletin oylarıyla geldi, millete sırtını döndü. 18 Nisan 1999 milletvekili seçimlerinde yüzde 17.98 oy alan MHP’yi milli olmayan bir koalisyona mahkum etti. MHP misyonuna ve atalarına hakaret eden Rahşan hanıma rağmen bir dava hareketini DSP’nin peşine taktı. Bahçeli, dava arkadaşlarına kurşun atanlarla kucaklaştı.
- Ülkücü camianın içinden gelen bir lider bunu bilerek mi yaptı?
Evet, bilerek yaptı. Karşımızda merkez sağa daha yakın duran bir DYP ve milli manevi hassasiyetlere önem veren FP dururken, gitti tüm uyarılarımıza rağmen DSP ve yolsuzluklarla anılan ANAP’a kuyruk oldu. Tamam, belki birileri üflemişti. Arka planda bir güç onu mecbur kılmıştı. Ancak onlara göğüs gerecek kadar deneyimli ve bilgili bir siyasetçiydi. Her defasında bize, ‘vatandaş böyle istiyor’ dedi. Hayır, koca bir yalan.
-“Millet bizi verdiğimiz sözlerden dolayı Meclis’e gönderdi” dediniz. Bu sözlerin hiçbiri tutulmadı mı?
MHP koalisyon ortağı iken milletin hiçbir davasına sahip çıkmaz iken hırsızı, arsızı, yolsuzu ve teröristlerden yana olan yasaların çıkmasına önayak oldu. Teröristler affedildi, IMF talimatıyla 15 günde 15 yasa çıkarıldı, 138. Maddeye rağmen Abdullah Öcalan dosyası Başbakanlık'ta bekletilerek idamdan kurtarıldı. İnsanlar aşa, işe muhtaç hale getirildi. Bahçeli, ‘İnanç değerlerine sahip çıkacağım, başörtüsü yasağını ben kaldıracağım’ diye söz vermişti, Meclis'te Nesrin Hanım’ın başı açtırıldı. Boynumuza sarılan şehit annelerinin ocaklarına bir ateş de Bahçeli düşürdü.
- Bütün bunların bir açıklaması ya da nedeni olmalı..
Bakın son seçimlerde Bahçeli hatasını kabul eder bir tavır sergileyerek istifa etti. Peki, neden döndü? Onu mecbur kılan neydi? Ülkede bir global oyun var. Bahçeli de bu oyunun bir parçası olabilir. Böylesine büyük bir oyunu Bahçeli tek başına oynuyor olamaz. Küresel güçlerin ve büyük sermaye gruplarının MHP içindeki temsilcisi Bahçeli olmuştur. Milliyetçilere, millete ve ülkeye hizmetten çok küresel sermayeye hizmet etmiştir.
-Şimdi MHP, Bahçeli liderliğinde iktidara yürüdüğünü iddia ediyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bahçeli yönetimindeki MHP bir daha Meclis'i ancak rüyasında görür. Diyelim ki barajı aştı, o gün DSP ile koalisyon yapan, bugün CHP ile kucaklaşır. Bahçeli’nin hal ve hareketlerine, kürsüden yaptığı konuşmalara baktığınızda Baykal ile bir farkı olmadığı görülmektedir. Baykal ile laiklik konusunda bile hemfikir.
Saygıdeğer Türk Milliyetçileri 1999 da, Milliyetçilerin iktidarı için verdiğimiz oyların sayın bahçeli sayesinde nasıl heba olduğunu eski vekilimiz izah ediyor.
Peki soruyorum size oylarımızı MHP ye vererek tekrar hayal kırıklığımı yaşayacağız?
Ülkemizin buna zamanı varmıdır?
Ülkemiz için böyle bir risk alabilirmiyiz?