Türk Harf Devrimi Haftası

MARCUSX

New member
Katılım
19 Ocak 2008
Mesajlar
2,051
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Kaf Dağının Ardı
Türk Harf Devrimi Haftası

TUHAF profesörcüler var bu memlekette. İnsanlar kendilerini televizyonda dinleyip seyrettikçe pek müstefit ve irşat oluyorlar. “Televizyonda” diyorum, çünkü artık televizyonlarda profesörcü olunuyor. Profesör üniversitede.

Nedenini, nedenlerini araştırıp öğrenmek ve yazmak varken, televizyonlarda, “Ermeni katliamını, Ermeni tehcirini bize okullarda öğretmediler!” diye şikâyet ediyor(lar). Biraz araştırsa, bunun milleti birbirine karşı kışkırtmamayı amaçlayan eğitsel bir önlem olduğunu bulacak. Bir Fransız’a, Çukurova’nın Fransızlar tarafından neden işgal edildiğini sorsa(lar), Fransız’ın tuhaf tuhaf baktığını görecek(ler). Çünkü okul programında yoktur!

“Ermeni Gailesi”nin okullarda öğretilmemesinin gizli nedeninin Cumhuriyet’in suçluluk kompleksinden ve dehşetengiz bir utançtan kaynaklandığını sanıyorlar.

PROFESÖRCÜKLER

Bu memlekette, “Cumhuriyet ilan edilirken, Harf Devrimi yapılırken neden halka sorulmadı, halkın görüşü alınmadı?” diye veriştiri yapan profesörcüler var. Artık adlarını vermekten bıktım. Bu bıkkınlıktan olacak hepsini “profesörcülük”e yükselttim.

Geçen hafta bir televizyonda deveye hendek atlatmaya çalışan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’na gerçekten acıdım. Halaçoğlu, “1915 tehciri gökten zembille inmedi, onun öncesi var, bir yığın Ermeni isyanı ve katliamı var, Van’da katledilen 80 bin Müslüman Osmanlı var, bilimde sebep-sonuç ilişkisini gözden kaçırmamak gerekir” dedikçe, karşısındaki profesörcü, “Bırak şimdi sebep ve sonuç ilişkisini, 1915’te neler oldu, yapılanlar insanlığa sığar mı?” diye şımarık çocuklar gibi çemkirip tepinmekteydi.

ŞEYHLERİ YETER

İslamcıları, Müslümancıları bir yana bırakalım. Onlar Harf Devrimi’ne karşı çıkarken kendi açılarından haklı. “Allah’ın, Peygamber’in, Kuran’ın yazısı bırakılıp gâvur yazısı alınır mı? Günahtır!”diye itiraz eden adama ne diyeceksin?

Ben olsam, Allah’ın, Peygamber’in, Kuran’ın yazısını Müslüman dünyanın yüzde kaçının bildiğini sorardım? Arapça yazmasını bil(e)meyen Müslümanların Müslüman sayılıp sayılmayacağını da sormak elbette mümkün. Kahire’de başıma geldiğini yazmıştım!

Ama aklınızda bulunsun: Bu türden konular ne İslamcılarla ne de Müslümancılarla konuşulur. Onların şeyhleri vardır, okumaları, yazmaları, düşünmeleri gerekmez. Aslına bakarsanız onların Allah’a da, Peygamber’e de ihtiyaçları yoktur. Şeyhleri vardır ki o yeter!

Yetmiyor mu? Şeyh dışkısını misk ve amber niyetine koklamıyorlar mı?

HACİVATLAR DA VAR

“Harf ve dil devrimleri yüzünden geçmişin kültür hazinelerinden yoksun kaldık?” diye yakınan Hacivatlar da vardır ki sadece bunlara bozulurum. Japon ve Çinlilerin çalı yazılarından vazgeçmemelerinin hikmetini ararlar? Aramanın ne gereği var, onların kendi yazıları, kendileri icat ettiler. Türkler ise kendi has alfabelerini bırakıp Arap alfabesini aldılar. Arap alfabesinde kiracı oturacaklarına kendilerine Latin alfabesinden bir ev yaptılar.

Türk Harf Devrimi’ne karşı çıkanlarla tartışmam için şu bilgileri açıklamalarını beklerim: 1928’de halkın yüzde kaçı okuyup yazmayı biliyordu (erkeklerin yüzde 7’si, kadınların binde 3’ü); ülkenin bütün kütüphanelerinde toplam kaç kitap vardı (hem başlık hem de sayı olarak); yeni yazı yüzünden dünya çapında evrensel kaç bilim adamı, kaç filozof, kaç dilbilimci Osmanlı dil ve yazısında tutsak olarak kaldı? Sırf inat olsun diye bu büyük bilim adamı, sanatçı, felsefeci ve benzerlerinin kaç yapıtını günümüz diline çevirip yeni harflerle yayınladılar? Harf Devrimi sayesinde adam sınıfına girdiklerini unutuyorlar.

KAYNAK: Türk Harf Devrimi Haftası - Özdemir İNCE - Hürriyet
 
Türk harf devrimi isimli konuyu açacak son kişi sen olmalıydın. Üye ismine bakılırsa harf devriminden eser yok.Atatürk seni görse bu yabancı herhalde der. Türk olduğunu öğrenince "Ben harf devrimi yamıştım yahu" der
 
Türk harf devrimi isimli konuyu açacak son kişi sen olmalıydın. Üye ismine bakılırsa harf devriminden eser yok.Atatürk seni görse bu yabancı herhalde der. Türk olduğunu öğrenince "Ben harf devrimi yamıştım yahu" der

ben yabancı kelimeleri günlük hayatımda kullanmıyorum.buradaki sadece kullanıcı adı.Atatürk'ün ne diyeceğini ise ne senin ne de benim bilmemin imkanı yok.

ayrıca yazıya yorum yapmaktan acizsin.direk bana saldırıyorsun.
 
Tartışma Yok Teşekkürler..
 
Türk harf devrimi isimli konuyu açacak son kişi sen olmalıydın. Üye ismine bakılırsa harf devriminden eser yok.Atatürk seni görse bu yabancı herhalde der. Türk olduğunu öğrenince "Ben harf devrimi yamıştım yahu" der

:clap:clap:clap:clap:clap:clap:clap:clap:clap:clap:clap

Bun lar böyledir arkadaşım.Neden şaşırıyorsun. Bunlar söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmayan mangalcıdır :001_rolleyes: Yani konuşurken mangal da kül bırakmayan lardan
 
Türkçe alfabe mi var?

Türkçe konusunda hâlâ güncelliğini koruyan tartışmaların başında alfabe meselesi gelir. Arap alfabesinden Latin alfabesine geçiş süreci hâlâ tamamlanmamış, devam eden bir süreçtir.

Elbette resmî olarak ve fiilen Türkçe bugün Latin alfabesinin kabul edilen harfleri ile yazılıp okunmaktadır. Bu harfler 1 Kasım 1938'den beri yani Mustafa Kemal'in kabul ve ilan ettiği biçimiyle yürürlüktedir.

Küreselleşme ve çağdaş dünyaya ayak uydurma hevesimizin milletçe üst seviyeye çıktığı şu dönemde en çok şikâyet dilden gelmektedir. Zira genel ağ, iletişim araçları, teknoloji dili alfabeyi de bozmuştur, bozmaktadır.

Yazılmayan, söylenmeyen, okunmayan harfler, kelimeler, cümleler ve nihayet dil bütünüyle bambaşka bir şekle girmektedir. Bundan muztarip olmayan kesim yok gibidir.

Bir de bunun yanında siyasî bir gündem olarak da gündemi işgal eden Q, W, X harfleri meselesi vardır.

Bu harflerin bir yönü Latinceye bakmakla birlikte Türkiye'de ve Türkçede asıl yönü Kürtçeyi de ilgilendirmektedir.

Açılım sürecinin dalga dalga dünyayı sardığı bir dönemde elbette bu konu da zihinleri meşgul ediyor.

Hatta k sesinin, harfinin okunuşu, söylenişi bile başlı başına bir mesele olarak durmaktadır karşımızda. Be, ce, fe, he, gibi sessiz harflerin sıralamasında iş k sesine gelince bambaşka bir hüviyet arz eder.

Zira k, bölücü örgütün adıyla da bir özdeşlik kurulabilen sestir. Buna göre bütün resmî kaynaklar ve hatta başta Genel Kurmay bu sesi daima vurgulu ve baskılı olarak "ka" biçimiyle söyler, okur, telaffuz eder.

Diğer okuma biçimi ancak bölücülüğün simgesi, işareti sayılır.

Bu hassasiyetin yanında yukarıda belirtilen harfler için de benzer bir hassasiyet mevcuttur.

Türkiye'de önceki yıllarda Nevruz kutlamalarına izin verilmemesinin temel sebeplerinden birisi bu kelimenin "Newruz" biçimiyle yani alfabemizde olmayan bir harfle yazılmış olmasıdır.

Nevruz'un artık millî ve resmî bir bayram hüviyeti kazandığı ülkemizde bu mesele de aşılmış, "Nevruz" imlâsıyla kelime resmiyet kazanmıştır. Yalnız, Newruz tartışmalarından geriye "wali" hatırası kalmış, Türkiye böyle bir sorunu da sorunsuz halletmenin mutluluğunu duymuştur.

Dildeki sesleri ifade edebilmek için elbetteki alfabedeki harfler, sesler yetersiz kalmaktadır. Kelimelerimizdeki, dilimizdeki ses sayısı alfabedeki harfle sınırlı değildir.

Hatta ilden ile, yöreden yöreye, köyden köye ses ve ağız değişiklikleri, telaffuz farklılıkları vardır, olmaktadır.

Tabiatıyla Latin alfabesine sığmayan bir ses ve dille karşı karşıyayız. Resmî dil, devlet dili ve İstanbul ağzı bu farklıklar arasında bir uyum ve insicam sağlayarak, aynı dili konuşan insanları ortak bir kültür dili etrafında birleştirir.

Ve bunu Türkçe'de İstanbul ağzı sağlamıştır, sağlamaktadır.

Yukarıda zikredilen ve Türkçe'de olmayan harfleri bir mecburiyet ve dayatma şeklinde arz etmek, bu harfleri Türkçe'ye zorla dahil etmek mümkün değildir.

Zira bugün Türkçe bir alfabeden bahsetmek, Latinlerin de Türklüğünden bahsetmekle eşdeğerdir.

Türkçe'nin seslerini bütünüyle yansıtan bir alfabe en azından dilcilerin, yazarların hayalidir. Ancak bunun zorluğu da tarihen sabittir.

Kaldı ki, Türkçe'yi sadece Latin alfabesine mahkûm ve mecbur etmek, alfabe meselesini tamamen siyasî ve ideolojik bir zemine yaslamak bütünüyle yanlıştır.

Nihayet, Arap harfleri ile Türkçe yazılan "Bu da geçer ya hu!" ifadesi için bile kıyametler kopan bir ülkede Türkçe'ye, tarihe, millete zerrece bir saygı gösterilmemektedir.

Ayak uydurmak için bütün bir hayatımızı vakfettiğimiz Avrupa'da kabul görse bile zikredilen harflerin Türkçe ile bir ilgisinin bulunmadığı aşikârdır.

Devletin resmî imlâsındaki ve usulündeki inceltme işaretine bile tahammül edemeyenlerin olduğu bir ülkede dilin böyle alfabesiyle birlikte tamamen siyasî bir hesaplaşma alanı olarak görülmesi son derece manidardır.

Dilimiz madem Türkçe'dir, bu dille yazılan kültür hazinelerini okumak için bize lazım olan, ses, imlâ, alfabe ve dil hafızamızda, arşivimizde, hazinemizde tozlanan alfabedir, dildir.

Türkçe'yi Latinlere mecbur ve mahkûm etmenin, alfabeyi dille özdeşleştirmenin kimseye bir yararı olmaz.

Türkçe'nin asırlardır yazıldığı, okunduğu, bir millet ve medeniyet dili olarak dünyaya hakim olduğu alfabenin tek bir harfine dahi tahammül edemeyenlerin Latinlerin bütün seslerine olan hayranlığını gördükçe şaşırıp kalmaktayız.

Yazar: Osman Toprak
 
Türkçe alfabe mi var?

Türkçe konusunda hâlâ güncelliğini koruyan tartışmaların başında alfabe meselesi gelir. Arap alfabesinden Latin alfabesine geçiş süreci hâlâ tamamlanmamış, devam eden bir süreçtir.

Elbette resmî olarak ve fiilen Türkçe bugün Latin alfabesinin kabul edilen harfleri ile yazılıp okunmaktadır. Bu harfler 1 Kasım 1938'den beri yani Mustafa Kemal'in kabul ve ilan ettiği biçimiyle yürürlüktedir.

Küreselleşme ve çağdaş dünyaya ayak uydurma hevesimizin milletçe üst seviyeye çıktığı şu dönemde en çok şikâyet dilden gelmektedir. Zira genel ağ, iletişim araçları, teknoloji dili alfabeyi de bozmuştur, bozmaktadır.

Yazılmayan, söylenmeyen, okunmayan harfler, kelimeler, cümleler ve nihayet dil bütünüyle bambaşka bir şekle girmektedir. Bundan muztarip olmayan kesim yok gibidir.

Bir de bunun yanında siyasî bir gündem olarak da gündemi işgal eden Q, W, X harfleri meselesi vardır.

Bu harflerin bir yönü Latinceye bakmakla birlikte Türkiye'de ve Türkçede asıl yönü Kürtçeyi de ilgilendirmektedir.

Açılım sürecinin dalga dalga dünyayı sardığı bir dönemde elbette bu konu da zihinleri meşgul ediyor.

Hatta k sesinin, harfinin okunuşu, söylenişi bile başlı başına bir mesele olarak durmaktadır karşımızda. Be, ce, fe, he, gibi sessiz harflerin sıralamasında iş k sesine gelince bambaşka bir hüviyet arz eder.

Zira k, bölücü örgütün adıyla da bir özdeşlik kurulabilen sestir. Buna göre bütün resmî kaynaklar ve hatta başta Genel Kurmay bu sesi daima vurgulu ve baskılı olarak "ka" biçimiyle söyler, okur, telaffuz eder.

Diğer okuma biçimi ancak bölücülüğün simgesi, işareti sayılır.

Bu hassasiyetin yanında yukarıda belirtilen harfler için de benzer bir hassasiyet mevcuttur.

Türkiye'de önceki yıllarda Nevruz kutlamalarına izin verilmemesinin temel sebeplerinden birisi bu kelimenin "Newruz" biçimiyle yani alfabemizde olmayan bir harfle yazılmış olmasıdır.

Nevruz'un artık millî ve resmî bir bayram hüviyeti kazandığı ülkemizde bu mesele de aşılmış, "Nevruz" imlâsıyla kelime resmiyet kazanmıştır. Yalnız, Newruz tartışmalarından geriye "wali" hatırası kalmış, Türkiye böyle bir sorunu da sorunsuz halletmenin mutluluğunu duymuştur.

Dildeki sesleri ifade edebilmek için elbetteki alfabedeki harfler, sesler yetersiz kalmaktadır. Kelimelerimizdeki, dilimizdeki ses sayısı alfabedeki harfle sınırlı değildir.

Hatta ilden ile, yöreden yöreye, köyden köye ses ve ağız değişiklikleri, telaffuz farklılıkları vardır, olmaktadır.

Tabiatıyla Latin alfabesine sığmayan bir ses ve dille karşı karşıyayız. Resmî dil, devlet dili ve İstanbul ağzı bu farklıklar arasında bir uyum ve insicam sağlayarak, aynı dili konuşan insanları ortak bir kültür dili etrafında birleştirir.

Ve bunu Türkçe'de İstanbul ağzı sağlamıştır, sağlamaktadır.

Yukarıda zikredilen ve Türkçe'de olmayan harfleri bir mecburiyet ve dayatma şeklinde arz etmek, bu harfleri Türkçe'ye zorla dahil etmek mümkün değildir.

Zira bugün Türkçe bir alfabeden bahsetmek, Latinlerin de Türklüğünden bahsetmekle eşdeğerdir.

Türkçe'nin seslerini bütünüyle yansıtan bir alfabe en azından dilcilerin, yazarların hayalidir. Ancak bunun zorluğu da tarihen sabittir.

Kaldı ki, Türkçe'yi sadece Latin alfabesine mahkûm ve mecbur etmek, alfabe meselesini tamamen siyasî ve ideolojik bir zemine yaslamak bütünüyle yanlıştır.

Nihayet, Arap harfleri ile Türkçe yazılan "Bu da geçer ya hu!" ifadesi için bile kıyametler kopan bir ülkede Türkçe'ye, tarihe, millete zerrece bir saygı gösterilmemektedir.

Ayak uydurmak için bütün bir hayatımızı vakfettiğimiz Avrupa'da kabul görse bile zikredilen harflerin Türkçe ile bir ilgisinin bulunmadığı aşikârdır.

Devletin resmî imlâsındaki ve usulündeki inceltme işaretine bile tahammül edemeyenlerin olduğu bir ülkede dilin böyle alfabesiyle birlikte tamamen siyasî bir hesaplaşma alanı olarak görülmesi son derece manidardır.

Dilimiz madem Türkçe'dir, bu dille yazılan kültür hazinelerini okumak için bize lazım olan, ses, imlâ, alfabe ve dil hafızamızda, arşivimizde, hazinemizde tozlanan alfabedir, dildir.

Türkçe'yi Latinlere mecbur ve mahkûm etmenin, alfabeyi dille özdeşleştirmenin kimseye bir yararı olmaz.

Türkçe'nin asırlardır yazıldığı, okunduğu, bir millet ve medeniyet dili olarak dünyaya hakim olduğu alfabenin tek bir harfine dahi tahammül edemeyenlerin Latinlerin bütün seslerine olan hayranlığını gördükçe şaşırıp kalmaktayız.

Yazar: Osman Toprak

alfabe sesleri ifade etmekte kullanılan sembollerden baska bişi degildir harf devrimi osmanlı zamanında yaklasık yuzde 4 olan okuma yazma oranını 93 94 civarına getirmistir ve su bilinmelidirki arap alfabesi turk diline cok az uyar cunku arapcayla turkce aynı dil gurubunda bile degildir birbirinden cok farklıdır bu yazıda yazar ideolojisini dile alet etmistir ve alfabenin asıl amacını saptırmıstır
 
Hurafelerden yobazlıklardan amerikancı avrupacı liboşlardan kurtulmanın tek yolu devrimlerdir gerekirse Orhun Alfabesine dönülmelidir.
 
Geri
Üst