Türkçe İbadet

T

Banned
Katılım
8 May 2006
Mesajlar
3,665
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
Son günlerde Türkçe ibadet ve özellikle Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercemesinin okunmasına dair tartışmaların yoğunluk kazanması üzerine konu Kurulumuzda görüşüldü. Yapılan inceleme ve müzakere sonunda:

Bütün ilahi kitaplar, onları insanlığa tebliğ ile görevlendirilen Peygamberlerin konuştukları dille indirilmişlerdir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.) Arabistan’da Araplar arasında yetiştiği ve Arapça konuştuğu için, O’nun tebliğ ettiği Kur’an-ı Kerim de Arapça olarak indirilmiştir.

Ancak Yüce Rabbımızın bütün insanlığa son kitabı ve ebedi hitabı olan Kur’an-ı Kerim, sadece Araplar ve Arapça’yı bilenler için değil, bütün insanları sapıklıklardan korumak, onlara Hakkı ve hakikati öğretmek, hidayet ve gerçek saadet yolunu göstermek için indirilmiştir. Bunun gerçekleşebilmesi için de, Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği ilahi gerçek ve öğütlerin herkese, bütün insanlığa tebliğ edilmesi, herkes tarafından öğrenilmesi, anlaşılması, üzerinde düşünülmesi, kavranması ve kalplere yerleşmesi gerekir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de:

“Bu Kur’an, bütün insanlara bir açıklama, sakınanlara yol gösterme ve bir öğüttür.” (Al-i İmran, 3/138)

“Ey Peygamber, Rabbından sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun...” (Maide 5/67)

“Kendilerine, indirileni insanlara açıklayasın diye sana Kur’an’ı indirdik.” (Nahl, 16/44)

“Bu Kur’an, ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler, tam akıl sahipleri ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz kaynağı bir kitaptır.” (Sad, 38/29)
buyurulmuştur.

İfade edildiği üzere Kur’an-ı Kerim Arapçadır. Cenab-ı Hakk’ın yüce kelamı kutsal kitabımızın dilinin her müslüman tarafından bilinmesi ve anlaşılması, arzu edilen bir durum ise de, âdeten mümkün değildir. O halde Kur’an-ı Kerim’in Arapça bilmeyenlere tebliğ edilebilmesi ve onların da bu Yüce Kitapta bildirilen ilahî gerçek ve öğütleri anlayıp üzerinde düşünebilmeleri ve O’nun hidayetinden yararlanabilmeleri için, başka dillere tercüme edilmesine, kısa ve uzun açıklamalarının yapılmasına kesin ihtiyaç hatta zaruret vardır. Nitekim, İslamın ilk dönemlerinden itibaren buna ihtiyaç duyulmuştur. Ashabın ileri gelenlerinden Selman-ı Farisî’nin İranlı hemşehrilerinin isteği üzerine Fatiha Sûresini Farsçaya çevirip onlara gönderdiği bazı kaynaklarda (bk. Serahsi, el-Mebsut, I, 37, Beyrut, 1398/1978) yer almıştır. Günümüzde Kur’an-ı Kerim, dünyadaki belli başlı hemen bütün dillere çevrilmiş durumdadır. Dilimizde de yüzün üzerinde meal, terceme ve tefsiri bulunmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’in namazda Türkçe tercemesinin okunmasına gelince:

Kur’an-ı Kerim’de “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a) de bütün namazlarda Kur’an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken “... sonra Kur’an’dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku.” (Müslim, Salat, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur’an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır.

Bilindiği üzere Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Hz.Muhammed (s.a,)’e Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfazın (nazm-ı münzel’in) ismidir. Sadece mana olarak değil, Resülüllah (s.a.)’in kalbine elfazı ile indirilmiştir. Bu itibarla bu elfazdan anlaşılan ve başka lafızlarla (sözlerle) ifade edilen mana Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfazın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk’ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur’an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfazı da vardır. Nitekim:

“Şüphesiz O, alemlerin Rabbı tarafından indirilmiştir. Onu Ruhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuara 26/192-195)

“Böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Ta-Ha 20/113)

“Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28)

“Bu bilen bir toplum için, ayetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3)
gibi tam on ayrı yerde (Yusuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şura, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkaf, 46/12) nazm-ı münzel’in Arapça olduğunu ifade eden ayetlerden, sadece mananın değil, elfazının da Kur’an kavramının içeriğine dahil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercemesine Kur’an denilemeyeceği ve tercemesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam bilginleri görüş birliği içindedir.

Bilindiği üzere terceme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir terceme aslının yerini tutamaz ve hiçbir terceme de her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O halde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı haiz bir kitabın aslı ile tercemesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri Yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun aciz beyanı. Hiç böylesi bir tercemenin, Allah kelamının yerine konulması ve aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?

Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir.

Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Peygamberimizin öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz bir takım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise Devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak bir takım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.

Diğer taraftan, yüzleri aşan terceme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve buna herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir.

Türkçe namaz ile Türkçe dua birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır.

Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) ayetlerinden (Bakara 2/23-24; Yunus, 10/37-38; Hud, 11/13; İsra, 17/88; Tur, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden ayet-i kerime (İsra, 17/88) den de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercemesinin Kelamullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyle namazda tercemesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim, 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercemesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü(nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında:

“Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’isinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbure mecasereti sabit olan merkum Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri halini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir.

Şüphesiz bir müslümanın en azından namazda okuduğu Kur’an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’i terceme etmenin ve bu maksatla meal, terceme ve tefsirlerini okumanın hükmü başka; bu tercemeleri Kur’an yerine koymanın ve Kur’an hükmünde tutmanın hükmü yine başkadır.

Namazda ve ibadet olarak Kur’an-ı Kerim asli lafızları ile okunur. Yüce Rabbımızın bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, terceme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur’an-ı Kerim’in terceme, meal ve açıklamalarını okumak ta çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir.
 
Eğer Yaradan Tek dille ona ibadet etmemizi onun Bize rehber olarak indirdiği kitapları tek dilde okumamız istese idi bizi Kavimlere Renklere bölmez idi.(Benim Düşüncem)

Yaradanın gönderdiği Peygamberler ve berabarindeki Dinler Hiç bir zaman Dünyada ki yaşamı zorlaştırmak amacını taşımamış aksine Hayatı kolaylaştırmak ve güzel bir biçimde yaşamanın yolunu göstermek amaçlı idi.

4 Ana dini ele alırsak ayrı kavimlere geldikleri aşikardır. Bu dinlerin sonuncu olan ve Dünyanın sonuna kadar geçerliliğini koruyacak olan İslamiyet. Tüm dünya insanları için indirilmiştir. Ilk olarak dünya üzerinde rayından çıkmış ahlaktan yoksun olan araplara inmiştir. Ve Dil Arapçadır.

Fakat Dünyanın Hak Dini Olan İslamiyet Diğer Kavimler tarafından anlaşılması anlatılması için o kavimin diline çevrilmiştir.(Eski zamanlar örneği çoktur. Özellikle Türklerin Müslüman Olma Tarihini incelediğinizde görürüz..) Hala da çevrilmektedir. Arap dili Bazı kavimlerin dil yapısına çok uygun olmadığından yanlış teleffuzlar ve anlamını öğrenmeden yalın ve bilmeden ibadete sürüklüyor.

Bunun Yanında Yaradanın Tek Dil Bildiğini söyleyemeyiz. Allah Şüpesizki konuşulan her dili akıldan geçen kalpten geçen her duyguyu her kelimeyi bilmektedir.

Sanırım konudaki yazı Diyanet işlerinin 1990 ların sonunda yayınladığı bir bildiriden alıntı yada tamamı.
Eğer Diyanet işleri Bakanlığının yayınladığı yazı ise unutmayalım ki aynı kurum Zamanında Türkçe ezan Ana Dilde İbadet Hakkında bu yazının tam tersi noktalarına değinmiş idi. Kurum siyasi olunca belli dönemlerde yine değişiklik gösterecektir.

Herşey Niyetle Başlıyor. Eğer yazımdan birileri alıntı yapacak ise düşüncelerimin kişisel olduğunu unutmayıp yargılamaya asmaya kesmeye hakarete vardırırsa Hoş Durmaz.

Herkes Kendi İnancından Kendinden Mesuldur.
 
İbadetlerde Kuran Türkçe olarak okunmaz nedenine gelince
Yukardaki msjı okuyan kişi çok net görebilir:

Bilindiği üzere terceme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir terceme aslının yerini tutamaz ve hiçbir terceme de her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O halde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı haiz bir kitabın aslı ile tercemesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri Yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun aciz beyanı. Hiç böylesi bir tercemenin, Allah kelamının yerine konulması ve aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?


Bir diğer nokta Kuran mealleri Kuranı mealiyle okumak ona uygun hareket edebilme açısından şüphesiz her müslümana Farzdır
Kişi Türkse Türkçe Yunansa yunanca ermeniyse Ermenice okuyarak Kuranı anlaması ve ona uygun hareket etmesi her müslümanın birincil görevidir.
Ama bunu ibadetlere bu şekilde yansıtmak yukarda belirttiğim sebeblerden ötürü doğru değildir.

Bir diğer konu türkçe Ezan
Bizim milletimiz yıllar boyu Türkçe ezan zulmünü görmüştür.
Sebebi sorulduğundada halkın anlayabilmesi için bu böyle yapılmış denmektedir
Fakat bu kişilere ezan madem insanların iyi anlaması için türkçeye çevrildi neden Hayyalelfelah
Türkçe karşılığı Haydi Kurtuluşa olan kısmını tercüme ettirmediniz diye sorulduğunda
Cevap verilememiştir..
Maksat insanları bilinçlendirmekse Namazın Kurtuluş olduğunu belirten kısmını Ezan-ı Muhammed içerisinde neden tercüme ettirmediniz
Cevap gayet açık ve net:
İnsanların namazı Kurtuş olarak görmesini istemedikleri için
 
Arapçaya dili yatkın olmayan kişilerin yanlış teleffuzunda sonuç ne olacak ?

Düşünün Arap olmayan ve arapyaçaya dili yatkın olmayan biri Namaz dualarını okuyacak ve bir türlü doğru telaffuz edemiyor Unutuyor ve çok zorlanıyor ?

Bu durumda ne olacak ? Yanlış bir şekilde duasınımı okumaya devam edecek yada yanına koyduğu kitaptan göz ucuyla bakıp mı okuyacak ?

sadece soru yanlış anlaşılmasın öğrenmek adına.
 
arkadaşım biraz ben açıklayayım.

İslam da herşey gönülde biter.Muhakkak ki Allah senin niyetini bilir.lakin önce iyyi bi şekilde çalışmamız ezberlememiz gerekmektedir.fazla zor olacağın sanmıyorum 60 şından sonra kuran kursuna gidip hem kuranı hemde duaları ezberleyen yada net okuyanları biliyorum.
neyse fazla zor değil.ki namaz kılmak için 40-50 dua ya gerek yok.

biz söyle yapabiliriz önce çalışırız ezberleriz bi kaç tekrar sonra dilimiz yatkınlaşır..

bire bir tutmaz belki ama bence önemli olan bizim uğraşmamız ve niyetimiz.bi kere okuyup dilimdönmüyo desek de olmaz.

ha bide aklıma geldi bazıları islam neden arapca diyo ..yada arapca yazılı diyo..inanmadığı için.şöyle açıklayım bunu da aklıma gelmişken..

nasıl bilim dili latince ise islam da arapçadır.biz bilimsel terimlere neden latince diyozmu o bi evrensellik.

islamiçin de arapça öle bi evrensellik...gükyüzünde türkçe Allah yazza bunu sadece türkçe okuyanlar bilebilir.ama arapça Allah yazza herkez anlar ingilizide anlar müslümanıda..anlatabildiysemne mutlu
 
Arapçaya dili yatkın olmayan kişilerin yanlış teleffuzunda sonuç ne olacak ?

Düşünün Arap olmayan ve arapyaçaya dili yatkın olmayan biri Namaz dualarını okuyacak ve bir türlü doğru telaffuz edemiyor Unutuyor ve çok zorlanıyor ?

Bu durumda ne olacak ? Yanlış bir şekilde duasınımı okumaya devam edecek yada yanına koyduğu kitaptan göz ucuyla bakıp mı okuyacak ?

sadece soru yanlış anlaşılmasın öğrenmek adına.


Allah cc. insana kaldıramayacağı yükü yüklemez.
İnsan sorumluluklarının farkına varsın boş beleş işlerle uğraşmak yerine kuran okumaya çaba verirse Allah kolaylık sağlar
o yönden gönlün ferah olsun
 
Allah cc. insana kaldıramayacağı yükü yüklemez.
İnsan sorumluluklarının farkına varsın boş beleş işlerle uğraşmak yerine kuran okumaya çaba verirse Allah kolaylık sağlar
o yönden gönlün ferah olsun

Allah c.c insanın kaldıramıyacağı yükü yüklemez ama din düşmanı yobaz lar pek ala yükler

hatta kuran-ı kerim in çevirilerini bile değiştirir bu din düşmanı yobazlar

mattbaa bile sırf bu yobazlar yüzünden 200 yıl sonra kullanıldı..

Kuran-ı Kerim Atatürk sayesinde türkçeye çevrilerek anlaşılır hale getirlmiş ve çoğaltılmıştır

bu bağlamda dinimize büyük hizmetler etmiştir Gazi Mustafa Kemal Atatürk

ama bizim yobazlar AYETLERİ yetersiz gördüğü için olsa gerek çevirilerine eklemeler yapmaktan korkmuyorlar...



“Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’isinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbure mecasereti sabit olan merkum Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri halini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir.

konu daki bu cümlelerin anlaşılması çok zor..ya anlaşılır bir çevirisi yapılsın yada silinsin

konuya böyle anlaşılması zor kelimeler kullanarak açmak ancak geriliğin işareti olabilir

konu açıyorsanız açıklamasınıda yapınki anlaşılması kolay olsun

bu cümleleri ben anlıyamadım ..anlayan varsa buyursun
 
be hey kendini bilmezler;b hey aydın geçinen garip insanlar!!!!
tamam dilimiz Türkçe dir.Ne de güzel bir dildir.Ama bir ingilizin karşısında bile Türkçe konuşamayanlar
Yüce Allah'ın huzurunda ne konuşmaktan bahsedersiniz.
Dua isterTürkçe,ister ingilizce,nasıl yaparsan yap.Yüce Allah zaman,mekan ve dilden ötedir.
Ama ibadet nasıl geldi ise öyle yapılır.
 
verdigin ayetlerde kuranin Huda tarafindan indirilmedigi yönünde zirvalari ber taraf eden ayetler ... türkce veya baska bir dilde ibadet edilemeyecek yönünde maksimum veya minimum bir alakasi yok ... herkes istedigi dilde ibadetini eda etsin ... Eger türkce ibadet eden daha iyi infa ettigini veya bu onu daha cok tatmin ediyorsa Rabbin neden baska bir dilde ibadet ettin diyecegi yoktur .... sonucta önemli olan ona kulluk ve ibadettir ... bende ibadet ettim mi türkce tercümesini okuyorum .. ne okudugumu kontrol ati degilde bilincli sekilde kilmis oluyorum böylelikle ...
kuranda söyle bir ayet var: araba ecnebi bir dilde (kuran) olur mu? diye ... bende araplara ecnebiyim ... baska bir kelimeyle nasil araba yabanci bir dilde kuran olmuyorsa banada ibadette ecnebi bir dil olmamasi lazim ... slmetle
 
Allah razı olsun...
konuyu güzel bir şekilde beyan ettin....
dikkat edilmesi gereken çok önemli bir konu çünkü..........
 
Geri
Üst