Bilmezmidirler O Arkadaşlar Şu Anda Hepiniz Müslümansanız Müslümansak Mustafa Kemal Atatürk Sayesinde Bunu Bile Anlayacak Kadar Zeki Diğil Milletimiz Ve Hala Abuk Sabuk Konuşuyorsunuz Döneme Ayak Uydurcaksın Yaşam Şartlarına Bakcaksın Ona Göre Yaşıycaksın Bişey Sorcan Müslümanlık Temizliği ŞArt Saymazmı Abtes Alırken Anpıyoruz Temizleniyoruz Hatta Temizlik İmandan Gelirde Derler O Türbanlı Çarşaflı Kadınlar Yazın Sıcağında O Kumaşın Altında İğren Bir Kokuları Var Yanıma Oturduklarında Yerimi Değişitiriyorum Miğdem Bulanıyor Hz.Muhammet Sigara İçermiş Günah Diğil Diyorlar Ama Bir Söz Daha Var İnsan Vucuduna Zarar Veren Herşey Günah Ve Haramdır Neyse Ben Burda Hatim İndirsem Gene Farketmez Bu İnsanlar Öyle Bir Yapıya Sahiplerki Hala İnatla Bunları Kabüllenemiyorlar Yazık Yazık ... Son Olarak Aşağıdaki Makaleyi Okuyun Hala Aynı Düşünüyorsanız Size YApacak Birşey Yok...
Atatürk'ün "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ve "Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir" özdeyişleri de onun laiklik anlayışının uzantılarıdır.
Yunanlıların İzmir'den kaçarken yaltıkları camileri yeniden yaptıran Atatürk'tü. İşgal altındaki ülkelerde kılınması "caiz" olmayan cuma namazını kılmak olanağını Anadolu Müslümanlarına sağlayan Atatürk'tü. Eğitimi laikleştirmek amacıyla getirdiği "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" nun (Eğitim Birliği Yasası) 4. maddesinde, din adamı yetiştirmek için ayrı okullar öneren de O'ydu. Ama bütün bunlar, eski düzen özlemi içindeki bazı çevrelerin, her yeniliğe karşı çıkmalarını ve Atatürk'ü "dinsizlik"le suçlamalarını engelleyememişti.
Atatürk, 28 Temmuz 1925'te şöyle demiştir: "... Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olursa, şapkayı giymek neden olmaz?.. Bizans papazları ve Yahudi hahamlarının kisveyi mahsusesi olan cüppeyi (onlar) ne vakit, ne için ve nasıl giydiler?.."
1994'ün ilk aylarında ölen, Fransa'daki Müslümanların manevi önderi Şeyh Abbas ise, Atatürk'ün İslam karşısındaki tutumunu şöyle değerlendirmiştir: "Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünde din adamları çok olumsuz roller oynadılar. Mustafa Kemal din adamlarının hatalarını ve yarattıkları tehlikeyi anladığı için, devrimine önce onlardan başladı. O din adamlarının cehaletinden korkmakta, onların ülke için tehlike yarattıklarını düşünmekte haklıydı. O'nun savaş açtığı din adamlarının tanıttıkları, savundukları İslam ile gerçek İslam arasında dağlar kadar fark vardı. Türklerin babası, dünyaya hakim bir Osmanlı İmparatorluğu'nu çökmüş, parçalanmış haliyle buldu. Bu koca imparatorluğun çöküşüne de İslam'ın yanlış tanınması, yanlış yorumlanması neden olmuştu. Atatürk cehalete karşı savaştı, İslam'a karşı değil..."
Türkiye'nin demokrasiyle yönetilen ve çağı yakalama şansına sahip tek Müslüman ülke oluşunda, "laiklik" ilkesini benimsemiş oluşunun rolü olmadığını söylemeye olanak var mıdır?
İran Halkın Mücahitleri örgütünün önderi Mesut Racavi, bakın ne diyor: "Ben istemez miyim İran da Türkiye gibi laik bir Müslümanlar ülkesi olsun? Ama benim ülkem Türkiye'den yüzyıllarca geri kaldı. Bize Atatürk gibi bir önder lazımdı, Şah geldi. Siz çok şanslı bir ülkenin çocuğusunuz!..."
Ve şu sözler de, Cezayir Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Muhammed Budiaf'a ait: "En büyük eksiğimiz, bizde bir Mustafa Kemal Atatürk'ün çıkmamış olmasıdır..."
Not: Bu yazı Ahmet Taner Kışlalı'nın, "Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi" adlı eserinden alınmıştır. (Ahmet Taner Kışlalı, Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi, sayfa 29-33, 3. Baskı, 1994, İmge Kitabevi)