" -susmak aşkın diLidir- "


Ben Artık Gidiyorum

Sana sımsıkı sarılmak istiyordum... Ah bir görsem, bitirsem içimdeki özlemini bu kadar zor gelmeyecekti senden, sevginden vazgeçmek... Nasıl olsa alışkınım ya seni görmemeye, galiba böyle de başarabilirim...

Neler yazmak istiyorum sana bir bilsen, tek yapabildigim yazmak oldugundan yine yazıyorum işte! Seni daha önce de yazmıştım ama bu kez bir daha yazmamak üzere, seni beynimde, içimde bitirerek yaziyorum, yada bitirmek isteyerek... Ne kadar sürer bilmiyorum ama ben senden, sevginden vazgeçmek istiyorum.

Dünyaları etrafında döndürmek isteyen bir kalbi bilerek isteyemezdim. Kendimden ve senden habersiz "bir tanemmm" olmuştun sen... Öyle ya; Sen bir taneydin; Eşin benzerin yoktu yeryüzünde, Yoktu Sen Kadar Güzel Güleni!





Ne kadar gerçeksen o kadar yalandın... Ve ben her seferinde en baştan başladım... Yeniden bir sondayım ama bu kez yeniden başlayacak gücüm yok... Ben senden vazgeçmek istiyorum!

Herkes gibi biri olmanı yada hiç kimse olmanı istiyorum... Sesini duymak için telefonlara sarılmaktan vazgeçmek, ismini duydugumda içimin titreyip,gözlerimin dolmasından kurtulmak istiyorum... Senin benim için herhangi biri olman ne kadar zor bir bilsen... Zaten kolay olan ne vardı ki benim için; Sanki seni öldürmemle sevmem arasında hiçbir fark yoktu.... Ve ben hep sevgim yüzünden cezalıydım...Hiç sonu olmayan bir yolda seninle yürümek,yeni çıkan filmleri birlikte izlemek, saatlerce sana sarılı kalmak,sadece ama sadece bir kez olsun sana sarılıp uyumak, bir sabah gözlerimi açtıgımda yanımda seni bulmak isterken, sen sevgimle utanmamı sagladıgın için galiba gerçekten "bir taneydin"!

Işte bu yüzden imkansızlıgına hep inandım!
Ben yalnız kalıp seni düşünmeyi deli gibi sever oldugumda, sen benim her şeyim oldugunda ben senin için hiç yoktum... Bu yüzden yalnızlıklarım, aglamalarım, özlemlerim canını hiç acıtmadı.Benim tarafımdan sevilmek belki de hayatında önemseyecegin en son şeydi...





Keşke kendi dünyamda bir zamanlar seni sevdigimden hiç bahsetmeseydim
Sen beni hiç sevmedin!
Ben Seni Seviyorum dedigimde Seni Seviyordum!
Ben Seni Özlüyorum dedigimde Seni Özlüyordum.
Ben Senin Için Ölürüm Dedigimde ben senin özleminden zaten ölüyordum...

Ve Ben Simdi Senin Hayatından Gidiyorum!

Ben Kaybettim...
Sen Kazandın!
Artık sesimi duymayacaksın...

Sana sımsıkı sarılmak istiyordum, kokunu içime yıllarca bana yetecek kadar çekerek, sana sımsıkı sarılmak istiyordum.... Gelmedin!

Gelsen yapabilir miydim bilmiyorum...Ben artık gidiyorum..






aLınTı​
 
Kelimelerle köşe kapmaca oynuyorum bugünlerde.
Onlar içimdekileri dökmek için birbiriyle yarışıyor. Ben inadına tutuyorum, kilitlediğim kapıların ardında.
Çok oldu dayandılar kapıma, ama direniyorum hâlâ.
Havalardan mıdır? Bilemiyorum.
Zira “Ben bu havalarda âşık oldum demişti” şair. Ve başına ne geldiyse, havaları sorumlu tutup, diklendikçe diklenmişti.
Uzun zamandır, sıcak günlerin özlemini çekerken, şikâyet etmeyi çok görüyorum kendime. İstediğim ve “Ah bir yaz gelse” diye içlendiğim günleri yaşarken, hâlâ “Yorgunum” demek yakışmaz dilime.
Yoksa kafama taktığım küçük şeyler yüzünden midir bu halim? Şimdilik bilmiyorum.
Çocukları görünce etrafımda, en çok istedikleri şeyi soruyorum merakla… Cevaplar hem güldürüp, hem düşündürtüyor.
Biri elleri havada, ille de söz istiyor. Sabredemeyecek kadar istekli. Söz alınca “Ben uzun boylu olmak ve sarı saçlı olmak istiyorum” diyor ve ekliyor “Bir de mavi gözlü olayım, saçlarım da uzun olsun” derken, çantasının üzerindeki çizgi film karakterini gösteriyor; “İşte bu kız gibi.” Bütün çocuklar resmin üzerine üşüşüyor, “Ben de bu kız gibi olmak istiyorum.”
Oysa hepsi o kadar güzel ki, onlar gibi olmak isteyen birçoğundan habersiz, ellerindeki nimeti fark etmeden istiyorlar.
Biri, duruyor ve “Ben gelin olmak istiyorum” diyor.
Bir diğeri “Ben en çok Convers'im olsun istiyorum. Ama sahtesi değil, gerçeğini istiyorum” diyor.
Ve bir sürü küçük, ama onlar için büyük hayal ve istek uçuşuyor havalarda.
Çocukları dinlerken gülümsüyorum, arada gözlerim doluyor ama yutkunuyorum.
Onlara imkânsız ve kocaman gelen hayaller, bana ne kadar küçük ve basit geliyor. Gözlerime yansıyan masum güzelliklerinden habersiz bir başka güzelliği istiyorlar. Oysa bana göre hiç de çekici değil o istedikleri güzellik. Bunu o küçük yüreklerine anlatmak nerede ise imkânsız.
Bir ara kendime dönüyorum, benim de tıpkı bu kadar küçük hayallerim yok mu?
Benim de bu mânâsız ve sıradan isteklerime hayat gülüyor arada.
Boşuna dememişler zira bilenler: “İnsan kurar kader güler” diye.
Eğiyorum, isteklerimin başını…
İnsan büyüyor, ama istekleri hâlâ çocuk.


***



alıntı
 

Saat yine üç,

Belki biraz beş geçiyor.

Ben yine biraz sessizim. Yine biraz bulanık…

Yine biraz derinlerdeyim. Yine biraz soğuk…

Kış gibi üşüyorum bugün… Kış gibi soğuk geliyor haziran…

İçimdeki kelimeler anlamlar bulmaya çalışıyor her harfinde. Ben yine yalan olmayan cümleler arıyorum bir yerlerde. Anlamlar yükleyemediğin cümlelerine anlamlar katmaya çalışıyorum. Delice yazmak istiyorum sana. Bittiğinde okumaya doyamadığın bir yazı olsun istiyorum bunu. Bir başlık bulamıyorum bu yazıya, istiyorum ki baş harfinle başlasın bütün cümle heceleri. Yağmurlu bir gecede yıldızlara anlatmak istiyorum seni. Denize, kuşlara, balıklara… Bazen babama. Annemde aklıma gelmiyor değil hani. Herkese anlatmak istiyorum. Neden bilmiyorum. Etrafında gördüğüm bütün kızların saçını başını yolasım geliyor mesela. Durup kavga etmek istiyorum onlarla, hiçbir sebep yokken. Soğuk bir kaldırım taşında karnımın ağrımasını bekliyorum seni düşünürken. Saçma sapan hayaller kuruyorum seninle ilgili. Bana getirmeyeceğini bile bile kırmızı bir gelincik istiyorum senden. Sonra yalansız bir kaç kelime söz duymak istiyorum dudaklarının arasından. Beni mutlu etmese bile yalansız olsun istiyorum her biri. Seni hep esmer halinle hatırlamak istiyorum. Hep o siyah gömlekli halinle. Bir sonbahar akşamında deli gibi yürümek istiyorum seninle. Uçsuz bucaksız bir yolda… Yapraklar arasında hayallerimi kaybetmek istiyorum sonra. Olmayacağını bildiğim hayalleri Heba ediyorum senin uğruna. Sırf bunu bildiğim için ağlaya ağlaya gebermek istiyorum mesela. Gözlerindeki kimsesizliğin tek sahibi ben olmak istiyorum. Onlar benim olsun her biri benimle, bende olsun istiyorum. Dolmuşa bindiğimizde cam kenarında oturup başımı sana yaslamak istiyorum. En güçsüz anlarımda seninle olmak istiyorum. Ve o hiçbir zaman aklımdan çıkaramadığım apansız bir zamanda kaybolmak istiyorum seninle. Ben bukadar çok isterken seni…

Artık hiçbir cevap bulmak istemiyorum sana sorduğum sorularda. Davranışlarına yerli yersiz sebepler kondurmuyorum mesela. Gelişinle ömür buluyor gidişinle kayboluyorum sanki. Bir gülüşünle çiçekler biriktiriyorum yüreğimde gül bahçeme ekiyorum tomurcuklarını. Ellerinle ezberliyorum seni. Parmak uçlarınla tanımaya çalışıyorum. En çok ellerini seviyorum mesela. Dokunmaya bile kıyamıyorum. Ben sevmeye bile kıyamıyorum ki seni. Ben bu kadar severken seni…

Olmayacağını bildiğim hiçbir hayalin peşinden koşmuyorum artık. Sana yazdığım hiçbir şiirde adına yer vermiyorum. Hiç bir virgül sonrasında seni anlatan cümleye izin yok. Kelebeklerin kanatlarına hayallerimi takmıyorum mesela. Peşin sıra kuşlara anlatmıyorum seni. Bizim denizden geçen beyaz gemiyi beklemiyorum. Süslemiyorum seninle ilgili olan hiç bir anıyı. Uyumadan önce seni düşünmüyorum saatlerce. Yarını iple çekmiyorum mesela. En çok hangi şarkıyı sevdiğini bilmek istemiyorum. En çok hangi yemeği sevdiğini de. Sen bu kadar istemezken beni…

Sana söyleyemediğim bütün cümleleri kelime arasındaki boşluklarda sakladım.İster baştan bir daha okursun ister siler atarsın…ben bu kadar beklerken seni….

Adı konmamış bir türkünün melodisindeyim şimdi…









araz
 
Senin asıl adın Kırılgan.
Alnında yazıyor...
Gözaltlarına işlenmiş hatta mors alfabesiyle hüznün...
Sen... Ağlamaya bahane istemeyen, her daim insan gibi hıçkırabılen...
Profesyonel incinen..
Kırılgan. Zor günler degil mi? Kaba saba günler..
Sen, sana söylenen cümlelerin her virgülünde bir nakış zarafeti ararken,
sinir sistemi olan hiçbir canlıyı yemezken sen, ne zor günler değil mi?
Sokaklar sana göre değil. Bu konuşmalar hatta bu Türkçe bile sana göre değil.
Hiçbir cadde düzenlemesi sana göre yapılmamış.
Sen hesapta yoksun Kırılgan! Bütün hesaplar ortalama insan üzerine yapılmış.
Seçen, seçilen ve seçmen onlar...
Onlar bir yolda ağacı ya da yeşili şart koşmuyor.
Geçebilsinler yeter. Ya da bir yemekte sanatsal bir şıklık aramıyorlar.
Doysunlar yeter..
Oysa sen öyle misin ya? Sen önce en az on dakika izlemelisin şarabın kadehteki duruşunu! Nasıl mucizevi bir kırmızı olduğuna şaşarak ama şarabın - kırmızısın elbette - aşkın meyi olmasını uygun bularak...
Kırmızı çünkü, daha ne olsun! Acının renkçesi! Oysa şarap deyince onların aklına sur dibindeki keşler geliyor.
Hoş sen bahsettikleri keşleri de, kendi yaşamsal alanlarında mutlu insanlar olarak görüyorsun. İğrenmiyorsun. Herkes mutluluğun peşindeyse eğer, onlar bizden bin şişe daha yaklaştı mutlu sona diye düşünüyorsun. Çünkü her şarap ehli biraz kırılgandır bunu biliyorsun.

ALINTI
 
Hayatın oynadığı oyunların içinde, bir ebe olarak sallanma sırası bana geldiğinde, büyümüştüm ve büyü bozulmuştu.

Dahası, hava bulutluydu ve ben tanıdığım en yağmur yüklü buluttum. İnceden inceye
hüzün yağıyordu yüreğimden.

Bildik tüm insanlar yabancı, hoşuma giden tüm tatlar tadını yitirmiş, tanıdık tüm sesler sessizdi. Sevdiğim tüm şarkıların sözlerini unutmuştum. Çiçekler kokmaz, renkler görülmezdi.
Tebessüm ise, yırtık bir fotoğraftaki dudakların yanaklara doğru gerilmesinden ibaretti.


Belki de her şey olması gerektiği gibiydi ve yabancılaşan bendim.

Dedim ya, büyümüştüm ve büyü bozulmuştu.

En sesli harflerle lanet okumak istedim kendimden yitirilişime sebep olan anlarıma. Anlar aldırmaksızın düşünce ve duygularıma eskiyordu. Anlamsız kalacaktı bu yüzden en sesli seslerin bile dile gelmesi.

Sustum...

O sessizlikte, salıncağın zincirlerine dokunan bir el arzuladı en çok içim.

Gecenin koyu ve ürkek tonlarına rağmen, yine de hayata tutunabilirdim zincirlere uzanan elle.

Belki tüm hüzünleri savururdum bir el salıncağın zincirlerinden tutup savursa salıncağı, sallasa beni.

Öyle ya...

Ebe bendim!

Sallanma sırası bana geldiğinde tüm insanlar gitmiş, parkın lambaları bile küsmüş, bir tek karanlık bana eşlik etmişti.


Bu yüzden ben de karanlığa sahip çıkmaya karar verdim.


Ben hüzünleri [d]ağladım,
Karanlık beni [d]ağladı.

Öylece eskidim gittim...

Sabah olduğunda birileri mutlaka katılırdı anılarıma.
Lakin cenazelerin ardından ağlamak da boştur, yaşarken sarılmadıktan sonra.

Ama karanlık öylesine sıkıca tuttu ki zincirlerini salıncağın;

Ben hüzünleri [d]ağladım,
Karanlık beni [d]ağladı.



..Alıntı..
 
Geri
Üst