Suçlu Çoçukmu, Anne-Babamı ?

3mr

£ м ρ α χ
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
3,849
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Ubuntu 9.10 Karmic Koala coming soon!!!
Öncelikle Selamun Aleykum...

Kafama takılan bir soru;
Müslüman olmayan bir Ailenin yeni doğan bebeği Bildiğim kadarıyla dünyaya Müslüman biri olarak gözlerini açar...
Şu ki,
O çocuk müslüman olmayan bir aile tarafından yetiştirildi... İstisnalar dışında(Sonradan müslüman olanlar), O çocuk Ailesinin Dinini benimsiyor,ömrü boyunca o dini yaşıyor! Bu çocuğa müslümanlığı öğreten olmadı! İmansız olarak başka bir dinde hayatını devam ettiriyor, Yaptığı günahlar dışında O kişi, Cehenneme girmeyi imansızlığından dolayı ne kadar hak ediyor ??? Müslümanlıktan haberi vardı ama O, ona öğretilen dinle yaşadı ve öldü, çünkü Anne-Baba tarafından müslümanlık dışında bir din öğretilmişti! Suç; Çoçuktamı yoksa kendisine müslümanlığı öğretmeyen Anne-Babadamı? Anne-Babada müslüman değildi ve Aynı şekilde O Anne-Babanın, Anne-Babasıda müslüman değildi!
Bir müslümana göre o çocuğun dini yanlış, O çocuğa görede Müslümanlık yanlış!

-Soruyu özetlersek; yeni doğan bir bebek, müslüman olmayan bir aile tarafından yetiştirildiği için ne kadar suçludur?

Sorunun belli bir kalıbı yok,kendimce açıklamaya çalıştım...
Verdiğim örnekler altında konuya cevap vermeden önce anladığınız kadarıyla bir soru kalıbı oluşturup yazar ve cevaplarsanız daha güzel olur.
Bu konu hakkında bilgilerinizi Paylaşmanız benim için çok önemli, çünkü bir kaç senedir bu konu kafama takılıyor ve bir kaç kişiye sordum ama net bi cevap alamadım.
Belki çok şey istedim ama Hakkınızı helal edin.
Allaha emanet...
 
sanırım sorunu şu şekilde özetleyebiliriz:
İslam fıtratı üzerine doğan ancak Hristiyan ve Yahudi olarak yetiştirilen çocukların durumu nedir?

Her insanın “İslâm fıtratı üzerine yaratılması” ne demektir?

Ahlâk, “hulk” kelimesinin çoğulu; huy, tabiat, mizaç, seciye gibi mânâlara geliyor. İnsanın fıtratıyla, yaratılışıyla yakın alâkası var.

Rum Sûresinde şöyle buyrulur: “O halde (Habibim) sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt. Allah’ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et.” (Rum Sûresi, 30)

Şems Suresinde de bazı mahlûkata kasem edilir, bunlardan birisi de nefistir. Yedinci ve sekizince âyetlerde, “nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene” kasem edilmektedir. Bu âyet-i kerime, “her çocuğun İslâm fıtratı üzere doğduğunu” haber veren peygamberimizin kelâmıyla birlikte düşünüldüğünde şöyle bir hakikat ortaya çıkar: Demek ki, insanın fıtratı iyice dikkate alınabilse güzel ahlâkın kaynağına da inilmiş olacak.

İnsanın bedeni İlâhî bir sanat olduğu gibi, istidadı ve tabiatı da Hakk’ın tanzim ve takdiriyledir; o da İlâhîdir.

Buna göre, sözlük anlamından hareketle, güzel ahlâk denilince insanın yaratılışında mevcut olan bu kabiliyetlerin yerli yerince kullanılması akla gelir. Ahlâksızlıkların tümünde bu sermayenin yanlış kullanılması söz konusudur.

İnsanın yaratılışında iman etme kabiliyeti vardır. Zira insan basit bir masanın bile kendi kendine yapılıp çatılamayacağını bilecek güçtedir. Putperestler bile kendilerini birinin yarattığını bilmişler, ama onu doğru tanıyamamışlar ve tabiatlarındaki ibadet etme ihtiyaçlarını yanlış olarak cansız cisimlerle tatmin etmeye çalışmışlardır.

Hiçbir insanın gıybet edilmekten hoşlanmaması insan yaratılmışının gıybeti reddetmesi demektir.

Yalan söylemenin zorluğu, doğru söylemenin ise rahatlığı, yalanın yasak, doğrunun sevap olduğuna fıtratın şehadetidir.

Kıskanma duygusunun insanın yaratılışına konulması da namus mefhumunun fıtrî olduğunu ders verir bize.

Borç para istediğimiz bir dostumuzun, alacağını fazlasıyla geri istemesinden rahatsız olmamız, faizin haram oluşuna fıtratın şehadetidir.

Misâller çoğaltılabilir.

Demek ki, insanın yaratılışı güzel ahlâk üzeredir. Ancak, insan tabiatına yerleştirilmiş bulunan bütün bu özelliklerin mecralarını bularak tekâmül etmeleri gerekiyor. Bu tekâmülün esasları, İlâhî kitaplarda konulmuş ve Peygamberlerce (as.) insanlık âlemine tebliğ edilmiştir
. “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” hâdis-i şerifinin bir mânâsı da bu olsa gerek.



Alaaddin Başar (Prof.Dr.)
 
çok sağol hocam ama sanırım açıklama,sormak istediğimden biraz uzak olmuş...
yani müslümanlık sadece güzel ahlak değildir! aynı zamanda namaz,oruç gibi Alllahın emirlerini yerinede getirmektir... Kalp ile Tasdik ve Dil ile İkrar demektir. Ama o çocuk ne kadarda ahlaklı bir insan olsada müslüman değil ve konumu nedir? Müslüman olmayan o çocuk için Cennet vacipmidir ?
 
Aleyküm selam kardeşim...İnnuando reis güzel açıklamalar yapmış...nitekim ufkumuza katkısı büyük oldu ...En azından benim açımdan...Allah razı olsun üstadım..

Senin soruna gelince; " İslam dinine mensup olmayan bir ailenin çocuğu islamdan bir haber büyür ve ölür ise hesabı ne olur?" diyorsun sanırım...

Bu bağlamda öncelikle insan innuendo üstadımın söylediği gibi İslam Fıtratıyla yani daha açık olacak olursak İslam'a yatkın olarak yaratılmıştır...Bütün sahip olduğu uzuvlar ve yetenekler islama yatkındır...Taa ki yaratılışından beri...Ancak şüphesi örneklerini de olduğu gibi kişi başka dinler içerisinde de dünyaya gelebilir ve orada yaşayanları kendine emsal edinebilir...Keza en çok bilgiyi etrafındakilerin mensup olduğu din yönünde alır...MEsela bir yahudi ailenin doğacak çocuğu yahudiliği benimser ve bu yönde hayatını sürdürür...Hatta belki de yahudi olarak ölür...

Ancak hepsinin gerçekliği kadar insan aklının gerçekliği de mevcut bir durumdur...Aklı olmayanlar istisnadır ki onlar zaten sınava tabi değildirler...Kısacası islamı araştırıp öğrenmesi ve gerçekten hayat için ne kadar doğru ve insanın yaratılışına en uygun din olduğunu öğrenmesi zor olmasa gerek..." Bir sahabe kendisine Hz Muhammed(s.a.v)'den bahsedildiğinde, ilk başta inkar etmiş ancak sonra kendi kendine ' Ben aptal veya düşünemez değilim.!..Çok şükür edebi bilgim de var...O halde islamı (hz) Muhammed'(s.a.v)den dinler eğer aklıma yatmaz ise reddederim, yok gerçekten doğruyu anlattıysa bende onlarla tanrılarına itaat ederim ' demiştir." Bu bağlamda islamdan haberdar olan her bir kimse aklını kullanmalı ve islamı öğrenmeyi veyahut içeriğini anlamayı denemelidir...

Tabi bu hususlar sonunda da belirttiğimiz gibi islamdan haberdar olanlar için geçerlidir...İslamı hiç duymayan veya haberdar olmayan biri müslümanlık konusunda sorgulanamaz...Velakin Allah'ın varlığını farketmesi Allah'a iman etmesi her halükarda farzdır...Kişi bir adada tek başına dahi olsa, hayvanlar tarafından büyütülmüş bile olsa ALlah'ı bulmak yani kavramak zorundadır....

Bunun yanında kişi eğer islamdan haberdar değil ise ( ki bu günümüzde pek mümkün değil..=) ) kişi kendi dininin ( ki bu dinler ancak ilahi dinlerden olabilir) şeriatlarını düzgünce yerine getiren ve dostoğru olanlar Allah'ın taktirine kalırlar...Şüphesiz ALlah bağışlayıcıdır ve bir ayetinde şöyle der...

"Bakara(*) Sûresinin 62 . Ayetinde
Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir)."


Kısacası İnsan yaradılış olarak islama yatkındır, ancak kişi islamdan haberdar değil ise kendi ilahi dinini dostoğru yaşaması koşulu ve Allah'a imanının tam olması koşulu ile Allah lütfuna mazhar olabilecektir...Eğer ki kişi islamdan haberdar olmuş ise bu dini öğrenme ve araştırma, daha sonra da itaat etme gibi yükümlülükleri üzerine almış olacaktır...Tabii En doğrusunu Allah blir...

İnşallah kardeşim açıklayıcı olmuşumdur...Fakat cümlelerimde daima olabilir, yapabilir gibi ihtimalli kelimeler kullanmam seni yanıltmasın bilhakis maksadım kasıtlıdır...Çünki en doğrusunu Allah bilir....
 
ίииuεи∂σ ve DayWalkerr, Allah sizden razı olsun... Konu hakkında bildiğiklerinizi ve kaynaklardaki bilgileri buraya aktardığınız çok teşekkürler =)
Evet yinede Her şeyin en doğrusu Allah katındadır...
 
Geri
Üst