Sol Maske -Sahte Solcular-

metalic

New member
Katılım
18 May 2006
Mesajlar
3,007
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
119
Konum
Dünyayı bilmeyen, dünyanın maskarası olur. Kötülüğ
“Sol Maske”nin Ardındaki Gerçek…

Kemalist Politika Açıklıyor:
Sahte Solcuların Maskesini İndiriyoruz!..

Biliyorsunuz, ortalık bağımsız milletvekili “sol” adaylarla kaynıyor, sokakta yürürken birden karşınıza bir grup insan çıkıp elinize, “sol” adayların broşürlerini sıkıştırıveriyor, sokak aralarında onların standları var, onlar AKP’liler kadar çoklar.
Kavram karışıklığı egemen güçlerin çıkarlarına yarar her zaman ve bugün bu karışıklık tavana vurmuş durumda… Sol üzerine derinlemesine bir tahlil, maskeleriyle dolaşan insanların gerçek yüzlerini gösterecek bize. Yazımız dar bir alanda bu konuyu incelemek üzere kaleme alındı.
Sol’da Kan Zehirlenmesi…
“Emperyalist Sarmalda Sivil İnisiyatif” adlı yazımızda şu gerçekleri vurgulamıştık, buraya aynen almakta fayda var:
“Tarih, bize, 80 öncesi ve sonrasının bir geçiş dönemi değil bir “yarılma” olduğunu kanıtladı; bu her haliyle geriye dönük bir kopma hareketidir… ve her geçen zaman, yerküredeki kıtaların tarihsel süreklilik içinde birbirinden uzaklaşması gibi, 80 öncesiyle sonrasını birbirinden uzaklaştırmakta ve ayırmaktadır.
Bu yarılma içinde solcu, uzun bir dönem boyunca bocalamış ve birkaç yıl öncesine kadar hizasını tamamıyla kaybetmiştir. En belirgin “sapma”, kendisini solcu gibi tanıtanların “Kürtçü”lerin kuyruğuna takılmasıdır. Bu kuyrukçuluk, soldaki sapıtmanın en göze çarpan karakteristiğidir.
Ve her zaman rastlan dönekler, ikinci sapmayı gözler önüne serer; Avrupa Birlikçi çözülme! Kuyrukçular ve AB’ciler, ortaklaşa emperyalizmin doğrudan ve dolaylı maşası olmuşlardır. AB’ciler bağımsızlığı satmış, Kuyrukçular ise etnik milliyetçiliğin çeperinde erimişlerdir.”[1]
Türkiye solu bir “kan zehirlenmesi” yaşıyor; emperyalistlerin uşakları, Mesut ve Celal amca ile terörist maşa Öcalan’ın peşine takılan kuyrukçular, halâ, bir duvara tosladıklarının farkında değiller.
İşbirlikçi solcuların temel karakteristiği şudur; Cumhuriyetin kazanımlarını sahiplenmektense, AB’ci ve Kürtçü görünmeyi tercih ederler. En sık rastlanılan Kemalist karşıtı grup bunlardır ve bu grup en tehlikeli gruptur; bunlar her türlü gerici ittifakta bulunabilen “hain” tayfasıdır…


Bugün bu isimlerden bir örneklem ile açıklamalarda bulunacağız. Sözüm ona solcu Ufuk URAS ve Baskın ORAN ve diğer “bağımsız” milletvekili adayları… ve bunlar sırtlarını emperyalizmin uşağı Kürtçülere dayamış durumdalar; milletvekili olmak istiyorlar hem de kavramların hepsini allak bullak ederek. PKK’ya ve uzantısı DTP’ye bakacağız, tarih tarih tümce tümce ispatlayacağız bu sermayenin kölelerinin gerçek yüzlerini… Evet bir de Oral ÇALIŞLAR… Ondan da bahsedeceğiz…

Önce “Sol”a Dair Bir Tarif…Solu formüle edeceksek; bağımsızlık, eşitlik, demokrasi mücadelesi ekseninde emeğin karşılığını almayı amaçlayan devrimci bir eylemsellikten bahsedilebilinir… ama önce “bağımsızlık” ve Türkiye’de bağımsızlık demek Mustafa Kemal demektir, “Cumhuriyet” demektir.
Çok tehlikeli bir süreçten geçiyoruz; bu süreç Kemalistlerin siyasal alanda soyutlandığı, itildiği ve sözcüğün gerçek anlamıyla “politik bir mülksüzleştirmeye” tabi tutulduğu bir süreçtir. Bu durumdan ülkenin daha kolay satılması için faydalanmaya çalışan işbirlikçiler ve dönekler, “satanların” çoğaldığı karbondioksiti bol bir vatansızlığı arzulamaktadır.
Ama “istiklal” formülü bunun tam tersidir. Satanlar çoğaldıkça, “kurtaranlar” da çoğalır ve “yurt” o andan itibaren oksijeni çoğalan bir toprak parçası oluverir…

Dezenformasyon nedir?
Enformasyon, bilgi vermek, bilgilendirmek anlamına gelir. Dezenformasyon ise, bilginin doğru akış sürecindeki kırılma, yalan haber üretme ve kasıtlı olarak yanlış bilgiyi aktarmak demektir. Eksik, yanlış, fazla bilgi verme biçimlerinde var olur.
Tarih, dezenformasyon örnekleriyle doludur. Hepimiz hatırlarız, I. Körfez savaşı sırasında, bir kuşun denizde petrole bulanmış görüntüsü televizyonlardan sürekli izletilmiştir. Habere göre, Saddam denen canavar, petrol kuyularını açmış ve ham petrolü denize bırakarak doğayı kirletmiştir. Gerçek sonradan anlaşılmıştır; kuş, Fransa’da meydana gelen bir tankerin patlaması sonucu etrafa yayılan mazot yüzünden o hale gelmiştir. Fakat bunu bile bugün, dünyada bilmeyen milyarlarca insan var. O görüntüler sayesinde Saddam’a yönelik “kin” dünya halkları ölçeğinde arttırılmaya çalışılmıştır.
Bir başka örnek ise, II. Körfez savaşı sırasında olmuştur; ABD, Irak’ın (canavar Saddam’ın) elinde kimyasal kitle imha silahları olduğunu var saymış ve Irak’ı işgal etmiştir. Sonra da çıkıp utanmazca böyle somut bir bilgi olmadığını söyleyivermiştir. Bu örnekleri, çok bilindik ve belirgin örnekler olduğu için verdik. Çıkar gruplarının kendi kamuoyunu oluşturmakta kullandığı küçük küçük ve masum (!) bir sürü örnek verilebilir. Biz buraya yalnızca birkaç tanesini alacağız.
Bakın Oral Çalışlar, 25 Nisan 2007 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, ABDullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına, AB’nin yaklaşımıyla ilgili olarak kendi tahminini nasıl yazmış: “Bundan sonra neler olabilir? ABD ve AB çevrelerinde Abdullah Gül'e karşı bir eğilim olduğu söylenemez. AB'de ve ABD'de bazı kesimlerde AKP konusunda bazı tereddütler olduğunu biliyoruz. Siyasi İslamın bütün iktidar koltuklarına birden sahip olması, bazı Batılı çevrelerde kuşkuyla karşılanıyor.”
Aynı günün Cumhuriyet Gazetesinin bakın 1. sayfadan verdiği haberde ne yazılı: “AB çevrelerinde Gül'ün adaylığı olumlu karşılandı. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk , Gül'ün cumhurbaşkanı adaylığını "mantıklı ve akıllıca bir karar" şeklinde değerlendirdi.”
Oral’ın Kürtçülük içeren bir dolu yazısı var, bunların hepsi AB yanlısı yazılar. Türkiye’nin demokratikleşmesi sürecinin Kürtçüleri okşamaktan geçtiğini söylüyor. Sınıfsal mücadeleye hiç değinmiyor, asıl demokrasi mücadelesinin bir sınıf mücadelesi, sermaye ile emek arasındaki mücadele olduğunu bilmiyormuş gibi… Peki, Oral bunu neden yapıyor? AB’yi Türkiye’nin solcularına sempatik gösterme çabasının arkasında ne var? Hepimiz biliyoruz ki Cumhuriyet Gazetesi okurları gerçek bir AKP karşıtıdır. Oral, bu karşıtlıktan beslenerek, AB’yi AKP’nin Cumhurbaşkanı adaylığına karşıt bir konuma oturtarak, AB’ye kaybolan itimadı tazelemek istiyor. Gel gör ki, aynı gün aynı gazetenin haberiyle Lagendijk, Oral’ı hemen yalanlayıveriyor. AB’nin Türkiye üzerindeki oyunlarına hiç girmeye gerek yok, Kemalist Politika’nın okuyucuları bunu gayet iyi biliyor.

Baskın Oran’ın Söyledikleri…
Baskın Oran kimdir; Baskın Oran, “Türkiye Sevr paranoyası yaşıyor” diyen adamdır. Paranoya nedir; paranoya gerçekçi olmayan şüphedir. Peki ama emperyalist güçlerin, yani hem ABD ve hem de AB’nin, Türkiye’nin bölünme senaryolarını açıklamasına, insanların gözünün içine sokmasına rağmen niye bir “bilim” adamı bunu paranoya olarak niteler. Bunun tek nedeni şudur, gerçeği yok göstermeye çalışmak, “planın bir parçası olanların” işidir. Bir başka deyişle, modern Sevr dayatmasının yerli işbirlikçisidir Baskın Oran; mazoşisttir o, sözüm ona “resmi ideoloji”ye karşı gelmenin acılı bir hedonizmini yaşar derinden.
Bakın Baskın, 25 Haziran’da Vatan Gazetesinde yayınlanan röportajında neler neler diyor: “Kürt sorunu halledilmeden başka sorunlar halledilemez… Şehitlerin anası ana da, onların karşısında öldürülenlerin anası ana değil mi?.. Türk kelimesi bölücüdür, Türkiyeli kelimesinin kullanılması gerekir… AKP, CHP’den 100 kere daha solcu…”[2]

Dikkat ettiniz değil mi, Baskın da Oral’ın ağzıyla konuşuyor. “Türk” sözcüğüne dahi düşman, Cumhuriyetin düşmanı bu adamın söyledikleriyle ilgili çok yorum yapmayacağız, hepsi zırvalık… ama şu solculuk meselesi yok mu!..
1 Mart tezkeresi sırasında CHP’nin gösterdiği direniş sağcı ama tezkereyi meclise getiren AKP solcu… Kamu Reformu Yasa Tasarısıyla, iş güvencesini ortadan kaldıran AKP solcu, buna karşı çıkan CHP sağcı… Türkiye’nin tüm stratejik kuruluşlarını Erdemir’i, Petkim’i, bankaları satan AKP solcu, CHP sağcı… Türkiye’nin uluslar arası sermayeye bağımlılığını ikiye katlayan AKP solcu, CHP sağcı…
“Minareler süngümüzdür” diyen Tayyip daha sonra, “minareleri Irak’ta yerle bir eden ABD’nin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı” olduğunu söyledi… Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren BOP’un eşbaşkanı olan Tayyip’in partisi solcu, BOP’a karşı çıkan CHP sağcı… Tarikatların partisi AKP solcu, Müdafa-i Hukuk’un partisi CHP sağcı… Daha yazılacak çok şey var aslında… Budur bunların resmi, budur Baskın Oran’ın solculuğu… Baskın Oran, Tayyip’in Genel Başkanı olduğu partiyi 85 yıllık CHP’den daha solcu yapıverdi… Solculuk Baskın Oran’a kaldıysa vay halimize!

Kimdir İşbirlikçi?
Peki, biz kimlere işbirlikçi diyoruz, niye diyoruz?
Türkiye’deki Ulus Devleti, emperyalizmin hesapladığı biçimde etnik temelde bölmeye çalışanlara işbirlikçi diyoruz, "olmayan Ermeni Soykırımı"nı bize dışarıda öğretildiği biçimiyle kabul ettirmeye çalışanlara işbirlikçi diyoruz, “Kıbrıs’ı AB’ye ve doğal olarak Rum’lara teslim edin” diyenlere işbirlikçi diyoruz, Cumhuriyet’i modası geçmiş bulanlara işbirlikçi diyoruz, Mustafa Kemal’i beğenmeyenlere işbirlikçi diyoruz… Çünkü tüm bu meselelerdeki görüşlerini öğrendikleri yer, ezberledikleri yer “Batı”. Batı’nın çözümlemelerine ve önermelerine denk düşüyor bunların bize anlattıkları; bunu sol adına yapan da var sağ adına yapan da var, sol adına Ufuk URAS, Bakın ORAN ve Oral ÇALIŞLAR gibiler, sağ adına da tarikatlar temelinde yükselmiş ABD’nin partisi AKP yapıyor… Bunlar bu ülkenin gayrı-milli politikalarını beraberce yürütüyorlar ve işte o yüzden Baskın gibiler günü geldiğinde oylarını AKP’ye verebileceklerini utanmadan söyleyiveriyorlar.
Kendilerini solcu gibi tanıtan ve ahlaki göstergeleri sıfırın altında olanlar, AKP’yi de Batı emperyalizmine etnik temelde bölünmeyi kolaylaştıran fırsatlar verdiği, uyduruk Ermeni Soykırımı ile ilgili konferanslar düzenlemelerini sağladığı için çok seviyorlar ama bu solcular, uluslar arası sermayenin kölesi ve Türkiye’nin emperyalizme tek taraflı bağlanmasının maşası olan AKP’ye bu yönde eleştiri dahi sunamıyorlar… Çünkü bunlar, Ulus Devletin aşındırılması, Mustafa Kemal’in yıpratılması konusunda uçların birleştiği kutupta yer alıyorlar. Diğer kutupta biz yer alıyoruz; bağımsızlıktan yana olanlar, anti-emperyalist olanlar ve Cumhuriyeti namusu gibi sahiplenenler…[3]

Şimdi biz ikili kıskaç altındayız, hem sağcılara karşı solu savunmak ve hem de sahte solculardan solu sakınmak ve paklamak için çalışıyoruz…
Son olarak Kürtçülerin-AKP’lilerin ve sahte solcuların ittifakıyla ilgili somut bir bilgi daha verelim; PKK’nın yayınladığı seçim ile ilgili alınacak tavrı yöneten bildiride, “bağımsız milletvekili adaylarının” olmadığı yerlerde oyların “AKP’ye verilmesi” dikte ediliyor. Bu biçimiyle denklem kuruluyor; DTP ve onunla işbirliği yapan “sahte solcular” ve onların olmadığı yerde oyların verileceği AKP bir tarafta toplaşmışlar… ve karşı tarafta da “ulusal çakarların farkındalığını kazanmış” bir cephe…

Gelelim Kürtçüler ve Kuyrukçularının Amerikancılığını İspatlamaya…

Biliyoruz ki DEP-HEP-HADEP-DEHAP ve bugün de DTP çizgisi, kendisini hep “sol” olarak tarif etti… ve genellikle seçim ittifaklarını da kendisini “sol” olarak tanımlayan partiler ile yaptı. Erdal İNÖNÜ’nün SHP’si de buna dahil olmak üzere bu hep böyle gitti. Kendilerini romantik aşk partisi ilan edenleri saymaya pek de gerek yok. Tüm dünya biliyor ki, bu çizgi, PKK terör örgütünün “sivil” siyasi uzantısı olarak iş görmektedir… ve bu durum onları da elbette ki PKK’lı yapmaktadır… Açık açık söyleyelim; ellerinde silah yok diye bunlara “PKK’lı değil” mi diyeceğiz!
İşin can alıcı noktası, birbiri ardına kurulan bu partilerin PKK’nın siyasi uzantıları olmasını imlemek değil, bu örgütün kuruluşundan beri arkasındaki gücün, emperyalist bir güç olduğunu ispatlamaktır. Ancak bu ispattan sonradır ki PKK’nın yasal uzantısının kuyruğuna takılmış solcuların sahteliği üzerine önemli bir tanımlama yapmış olacağız. Bugün Kemalist Politika maskeleri düşürürken, kuruluşundan gelişmesine ve eylemselliğinin sürekliliğine kadar PKK’nın uluslar arası sermayenin silah sanayisini kalkındırmak ve emperyalizmin Ortadoğudaki böl-parçala-yönet politikasına hizmet etmek görevini çırıl çıplak ortaya koyacaktır. Şimdi PKK’nın Amerikancılığını birkaç örnekle sıralayalım:
Bakın PKK’nın liderlerinden Zübeyir AYDAR, bir Yunan gazetesinde bağıra çağıra açıklıyor: “ABD, PKK’nin dostudur!”... ve ekliyor; “Türkiye, AB yolunda ilerlemelidir.”[4]
Yine 22 Şubat tarihli Cumhuriyet Gazetesinin haberine göre, Osman Öcalan’ın silahlı kuvvetlerimize teslim olan şöforü İbrahim Polat, PKK’nın ABD ile olan ilişkisini açık açık ortaya koyuyor: "Örgütte büyük moralsizlik, Murat Karayılan ile Cemil Bayık arasında ise anlaşmazlık var. ABD'li üst düzey bir komutan helikopter ile Kandil Dağı'na gelerek ortalama ayda bir kez Murat Karayılan ile görüşüyor…”[5]

Bu ay içinde teslim olan 4 PKK’linin ifadesi de şöyle: Silahlar ABD'den !
“Kuzey Irak'taki kamplardan kaçarak Şırnak'ta güvenlik güçlerine teslim olan PKK'li 4 terörist, 2 ABD zırhlı aracının Kandil Dağı'ndaki PKK kampına silah getirdiğini iddia ettii.”[6]


ABD, Ortadoğudaki çıkarları için Türkiye’de AKP’yi kullanıyor. Peki Irak’ta kimler taşeronluk yapıyor: Bu taşeronları da herkes tanıyor, onlar Leyla Zana’nın Celal ve Mesut Amcası… Irak’ı emperyalizm işgal etmiş, camiler bombalanıyor, kadınlara ve erkeklere ABD ve İngiliz askerlerince tecavüz ediliyor, çocuklar öldürülüyor, akan kan Hazar Denizi kadar büyük! Kanı akıtan belli, işbirlikçileri de belli… Her şey gün gibi açık; DTP, ABD emperyalizminin işbirlikçisi, sahte solcular da DTP’nin… Kapı aynı kapı, bunlar Amerikan emperyalizmine hizmet ediyor…

Bitirirken…Kavramlar birbirine girmiş durumda; tepeden tırnağa sağcı ve işbirlikçi olanlar, yukarda açıklamaya çalıştığımız gibi, kendilerini solcu olarak tanıtıyorlar. Bunların gazeteleri var, paraları var, ünvanları var ve reklâmları bolca var… AB bunlardan yana ve ABD’de de bunlardan yana… Emperyalizme yani Türkiye’nin sömürülmesine ve bölünmesine hizmet ediyorlar.

Türkiye çok kritik bir eşikten geçerken, seçmenin kafası, bunlar tarafından karıştırılıyor. Kemalist Politika, dün olduğu gibi bugün de gerçekleri korkmadan yazacak ve açıklayacaktır. 22 Temmuz, AKP’den kurtulmamızın tarihi olmalıdır. Tüm bilinçli insanlarımızı, bu sürecin takipçisi olmaya çağırıyoruz.

........Önder Yılmaz'dan Alıntıdır......

Kaynakça
[1] Yazının tamamını, sitenin “Toplum” bölümünden okuyabilirsiniz.

[2] 25 Haziran 2007 Vatan Gazetesinde yayınlanan röportaj

[3] Bu konuyla ilgili “Derinleşen Ayrışmanın Bunalımı” adlı makaleyi, sitenin Mart ayına ait arşivinden okuyabilirsiniz.

[4] 14 Şubat 2007 tarihli Cumhuriyet Gazetesinden haberin tamamını okuyabilirsiniz.

[5] 22 Şubat 2007 tarihli Cumhuriyet Gazetesine göre haberin tamamı şöyle: “PKK'den ayrıldıktan sonra Kuzey Irak'a yerleşen Osman Öcalan 'ın şoförlüğünü yapan ve 3 ay önce Habur Sınır Kapısı'na gelerek güvenlik güçlerine teslim olan "Hacı" kod adlı İbrahim Polat, Amerikalı askeri yetkililerin her ay Murat Karayılan ile gizli görüşme yaptıklarını söyledi. 12 yıl PKK içinde faaliyet yürüten Polat, PKK'den ayrıldıktan sonra Amerikalı yetkililerin Osman Öcalan'a bir çanta dolusu para verdiklerini kaydetti… Polat, örgütün telefon ve telsiz ihtiyaçlarının da KDP'ye ait Korek ve KYB'ye ait Asya adlı şirketler tarafından karşılandığını kaydetti. Polat, "Örgütte büyük moralsizlik, Murat Karayılan ile Cemil Bayık arasında ise anlaşmazlık var. ABD'li üst düzey bir komutan helikopter ile Kandil Dağı'na gelerek ortalama ayda bir kez Murat Karayılan ile görüşüyor…” dedi. Polat, Öcalan'ın KYB'den aylık 7 bin dolar, KDP'den de üç ayda bir 10 bin dolar yardım aldığını iddia etti.

[6] 02 Temmuz 2007 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi haberi
 
sınıfsal mücadele etnik farklılıklara indirgenmiştir doğru. ama şunuda gözönünde bulundurmak gerekki; sınıfsal mücadelenin unsurları olan ezen ve ezilenlen kavramları türkiyede yoktur, çok ezilenler ve birazdaha az ezilenler vardır ve buda etnik ayrımcılığın temelini oluşturuyor

yazıdada değinildiği gibi; oyumu faşist, gerici, antidemokratik ve bu ayrımcılığı dahada körükleyecek olan chpye vereceğime akpye veririm.

ve gerçek sosyaldemokratlarında oyunu chpye vermeyeceğini biliyorum
 
türkiyede ezen ve ezilen kavramları yoktur demek teoriyi bilmemenin apaçık göstergesidir zapatas arkadaş başka yerde bunu söyleme gülerler tahili zor olabilir ancak yoktur demek yanılgıdır.
 
bu sağcılık solculuk mevzusu nasıl ve ne zaman çıktı kim yaptı bu ayrımı neden insanlar geçmişte bölündü bir birini yedi

bunu hangi siyasi görüşler körükledi

miletti sokağa çıkamıyacak ahle kimm getirdi nasıl getirdi şimdi böyle bir zihniyet varmıı yada toplumu kutuplara ayıyan toplumu kaşıyan bi zihniyet varmı bu sorulara cevap arayacağımız bir konu açabilecek kendine güvenen bi arkadaş çok hayra geçer...

işe bak yaff sağım solum sobe oynuyoruz

bu ayrışma bu bölünme neden kaynaklanıyor

dün sağcı solcu

bi ara komnis faşiz

Türk-Kürt yobaz gerici -laik dinsiz gibi ayrılıklar olmasında hata nerden kaynaklanıyor hiç düşündünüzmü

herkes pisliği karşı tarafa yüklüyor

ben diyeyim belki yanılıyor olabilirim :ülkemizde bu tip ayrılıklar ve bundan nemalananlar olacaktır daima
çünki sorun siyasi ahlakla ilgili

meclise girenler namusları şerefleri üzerine yemin ediyor ama bu yeminlerine bağlı kalıp kalmadıkları denetlenemiyor

siyasi ahlakı denetleyen kurumlar olmalı...

bu gün rejim düşmanı Atatürk düşmanı nekadar siyasi görüş varsa rahatlıkla meclisimize girebilme devletimizin en tepesine kadar çıkma özgürlüğü varr

ve bunu sorgulayan özel bir kurumumuz yok maleseff
 
Geri
Üst