.DepresyoN
Banned
- Katılım
- 3 Ocak 2009
- Mesajlar
- 235
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Seçim öncesi türbana dönüş
umhurbaşkanı’nın eşi Hayrünnisa Hanım’la ilgili iki haber var yazacak... Birincisi Kayseri’de katıldığı KAGİDER toplantısında konuşulanlar... Kadın Girişimciler Derneği’nde Hayrünnisa Gül “Nüfusun yarısı kadın yarısı erkekse, yarısı çalışıp diğer yarısı
tüketiyorsa bu büyük israftır” şeklinde bir konuşma yaptıktan sonra KAGİDER Başkanı Gülseren Onanç şunları söylemiş:
“Bayan Gül’ün aslında kadın girişimci potansiyeli olduğunu biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımıza ziyaretimizde bize kendisinin ‘Sayın Cumhurbaşkanı izin verseydi önemli bir kadın girişimci olacağını’ söylemişti. Bundan yüzde yüz eminiz.”
Demek ki 15 yaşında iken Abdullah Gül’le evlendikten sonra türban takmaya başlayan Hayrünnisa Hanım “çalışma ve önemli bir kadın girişimci olma” fırsatını da eşinin karşı çıkması
nedeniyle kaçırmış.
Bunu yapamayışının üzüntüsünü de halen yaşıyor olmalı ki açıkça söylemekten çekinmiyor. AKP’nin diğer yönetici, bakan, milletvekili eşleri ve kızlarının da büyük çoğunluğu çalışmıyor. Yurt dışında eğitim görüp dönenler bile... Oysa isteseler özel sektörde rahatça çalışabilirler ama bunu yapmıyorlar.
O zaman da şu soru gündeme geliyor Acaba kadına tesettüre girmesi için baskı yapan anlayış, o kadınların da her zaman dile getirdiği, Arap ülkelerinde yapılan uluslararası toplantılardaki konuşmalarında vurguladıkları gibi “kadının yalnızca eş ve anne olarak kalması” için de mi baskı uyguluyor?
Çünkü bugün görünüşte tesettürlü kadınların eğitim ve çalışmasını destekliyor gibi siyaset yapıyorlar ama acaba tüm istekleri gerçekleşse sonunda varılacak nokta bu mudur? Yoksa en fazla “harem-selamlık” işlerde çalışmalarına mı izin verilecektir?
Şimdi yine birileri “Ama siz niye kadının örtünmesine karşısınız” diye çıkmasın, kimse kimsenin örtünmesine karışmıyor, erkekler tarafından yapılan “örtünme ve çalışmama baskısı”nı tartışıyoruz, olay da Hayrünnisa Gül nedeniyle gündeme gelmiştir.
Siyasi olarak kullanıldığı, her seçim öncesi daha da sık gündeme getirildiği ve hatta artık muhalefet partilerinin bile aynı yönteme başvurduğu görülen türban, tesettür konusuna şu sıralarda Başbakan Erdoğan’ın “Meyve henüz olgunlaşmadı” şeklindeki konuşmaları, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile Raportörü Osman Can’ın bugüne kadar görülmemiş şekilde “Anayasa’nın değişmez maddelerine” gösterdikleri tepkilerle yerel seçim öncesi yeniden hız veriliyor.
Devletin eğitim kurumları ve kamu kuruluşlarındaki “dinî kıyafet” yasağının siyasi istismarı, sanki bu laik rejimlerde “sonunda kadınlara ve topluma din baskısına dönüşmesin” diye
önlem olarak düşünülmüş değil de “devletin dine ve dindarlara karşı” bir eylemiymiş gibi siyaseten kullanımı bitmiyor. Sonu gelmiyor.
Bu kurumlarda dinî kıyafet ve ibadetlere izin verilmediği, türban devlet eliyle tüm kurumlarda yaygınlaştırılmadığı halde “türbanlı kadın dindar, başı açık değil” benzeri, Afganistan, İran modeli siyasetçi yorumlarını son yıllarda çok duyduk. Ülke çok tartıştı.
Ve hatta İran’ı bile geçerek “tek tel saçın görünmeyeceği boneli türban” Türkiye’de forma gibi yaygınlaştırıldı.
Şimdi hâlâ “Anayasa’da kesin ve değişmez hükümler var” denmesine rağmen, bu konudaki AYM ve AİHM kararları bilinmesine rağmen aynı tartışma her fırsatta sürdürülüyor.
Bu işin perde gerisinde kadınlara yapılan ve devam edecek baskının en açık örneği, daha doğrusu mağduru ise Hayrünnisa Gül oluyor!
(Not: Aslına bakarsanız Can Dündar tarafından hazırlanan Abdullah Gül belgeselinde onun bu insaniyönleri !! neden yer almadı sorusunun cevabını da hâlâ merak ediyorum.)
http://www.yazarx.com/FGuncel/ruhat-mengi/14-11-2008/secim-oncesi-turbana-donus/51175.aspx
umhurbaşkanı’nın eşi Hayrünnisa Hanım’la ilgili iki haber var yazacak... Birincisi Kayseri’de katıldığı KAGİDER toplantısında konuşulanlar... Kadın Girişimciler Derneği’nde Hayrünnisa Gül “Nüfusun yarısı kadın yarısı erkekse, yarısı çalışıp diğer yarısı
tüketiyorsa bu büyük israftır” şeklinde bir konuşma yaptıktan sonra KAGİDER Başkanı Gülseren Onanç şunları söylemiş:
“Bayan Gül’ün aslında kadın girişimci potansiyeli olduğunu biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımıza ziyaretimizde bize kendisinin ‘Sayın Cumhurbaşkanı izin verseydi önemli bir kadın girişimci olacağını’ söylemişti. Bundan yüzde yüz eminiz.”
Demek ki 15 yaşında iken Abdullah Gül’le evlendikten sonra türban takmaya başlayan Hayrünnisa Hanım “çalışma ve önemli bir kadın girişimci olma” fırsatını da eşinin karşı çıkması
nedeniyle kaçırmış.
Bunu yapamayışının üzüntüsünü de halen yaşıyor olmalı ki açıkça söylemekten çekinmiyor. AKP’nin diğer yönetici, bakan, milletvekili eşleri ve kızlarının da büyük çoğunluğu çalışmıyor. Yurt dışında eğitim görüp dönenler bile... Oysa isteseler özel sektörde rahatça çalışabilirler ama bunu yapmıyorlar.
O zaman da şu soru gündeme geliyor Acaba kadına tesettüre girmesi için baskı yapan anlayış, o kadınların da her zaman dile getirdiği, Arap ülkelerinde yapılan uluslararası toplantılardaki konuşmalarında vurguladıkları gibi “kadının yalnızca eş ve anne olarak kalması” için de mi baskı uyguluyor?
Çünkü bugün görünüşte tesettürlü kadınların eğitim ve çalışmasını destekliyor gibi siyaset yapıyorlar ama acaba tüm istekleri gerçekleşse sonunda varılacak nokta bu mudur? Yoksa en fazla “harem-selamlık” işlerde çalışmalarına mı izin verilecektir?
Şimdi yine birileri “Ama siz niye kadının örtünmesine karşısınız” diye çıkmasın, kimse kimsenin örtünmesine karışmıyor, erkekler tarafından yapılan “örtünme ve çalışmama baskısı”nı tartışıyoruz, olay da Hayrünnisa Gül nedeniyle gündeme gelmiştir.
Siyasi olarak kullanıldığı, her seçim öncesi daha da sık gündeme getirildiği ve hatta artık muhalefet partilerinin bile aynı yönteme başvurduğu görülen türban, tesettür konusuna şu sıralarda Başbakan Erdoğan’ın “Meyve henüz olgunlaşmadı” şeklindeki konuşmaları, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile Raportörü Osman Can’ın bugüne kadar görülmemiş şekilde “Anayasa’nın değişmez maddelerine” gösterdikleri tepkilerle yerel seçim öncesi yeniden hız veriliyor.
Devletin eğitim kurumları ve kamu kuruluşlarındaki “dinî kıyafet” yasağının siyasi istismarı, sanki bu laik rejimlerde “sonunda kadınlara ve topluma din baskısına dönüşmesin” diye
önlem olarak düşünülmüş değil de “devletin dine ve dindarlara karşı” bir eylemiymiş gibi siyaseten kullanımı bitmiyor. Sonu gelmiyor.
Bu kurumlarda dinî kıyafet ve ibadetlere izin verilmediği, türban devlet eliyle tüm kurumlarda yaygınlaştırılmadığı halde “türbanlı kadın dindar, başı açık değil” benzeri, Afganistan, İran modeli siyasetçi yorumlarını son yıllarda çok duyduk. Ülke çok tartıştı.
Ve hatta İran’ı bile geçerek “tek tel saçın görünmeyeceği boneli türban” Türkiye’de forma gibi yaygınlaştırıldı.
Şimdi hâlâ “Anayasa’da kesin ve değişmez hükümler var” denmesine rağmen, bu konudaki AYM ve AİHM kararları bilinmesine rağmen aynı tartışma her fırsatta sürdürülüyor.
Bu işin perde gerisinde kadınlara yapılan ve devam edecek baskının en açık örneği, daha doğrusu mağduru ise Hayrünnisa Gül oluyor!
(Not: Aslına bakarsanız Can Dündar tarafından hazırlanan Abdullah Gül belgeselinde onun bu insaniyönleri !! neden yer almadı sorusunun cevabını da hâlâ merak ediyorum.)
http://www.yazarx.com/FGuncel/ruhat-mengi/14-11-2008/secim-oncesi-turbana-donus/51175.aspx