Kara Kartal
Banned
- Katılım
- 4 Nis 2007
- Mesajlar
- 1,531
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Zekeriya Öz Fethullahçı iddiası
08-07-2008 19:23
Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ün Fethullahçı olduğuna dair iddialar gündemde. Sözcü Gazetesi'nde "tesbih Çeken Savcı" başlığıyla yayımlanan yazıda Savcı'nın açıklama yapması gerektiği belirtiliyor. Gazeteci Tufan Türenç de soruşturmayı yürüten savcılığın süreci, keyfi bir şekilde uzattığına dikkat çekti.
SÖZCÜ GAZATESİ:
Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar'ın, Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz hakakında yazdıklarını şaşkınlık ve endişe içinde okuduk. Bir Cumhuriyet Savcısı nasıl olurda böyle savcılık ciddiyetine uymayan bir biçimde ifade alabilir. Can Dündar altı ay kadar önce savcılığa çağrılıyor. Sebep, yazdığı bir kitap nedeniyle bilgisine başvuruluyor. Ancak Savcı Zekeriya Öz bu bilgi alma işlemini sorguya çeviriyor. Kitapla ilgisi olmayan birçok soru soruyor. Can Dündar, iki buçuk saat süren sorgu sırasında dikkatini en çok çeken şeyin Savcı Zekeriya Öz'ün sürekli tesbih çekmesi olduğunu yazdı. Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ün Fethullahçı olduğuna dair yoğun iddialar var. Bu iddialara karşı bir açıklama gerekmez mi? Bir Cumhuriyet Savcısı tarikat mensubu olabilir mi? Bir meşlektaşımız, savcı Zekeriya Öz konusunda: "Can Dündar'ın yazısını okurken ürperdiğimi hissettim. Hiç kuşkum yok bu savcı hepimizi gözaltına aldırabilir ve sorgulayabilir" diye yazdı.
Gazeteci Tufan Türenç de dün kaleme aldığı yazısında Savcı Zekeriya Öz'ün Fethullahçı olduğuna dair iddiaların olduğunu yazdı. Türenç'in kaleminden çıkan çarpıcı cümleler şöyle:
TUFAN TÜRENÇ:
"12 aydır hapiste yatan insanların çoğu suçlarının ne olduğunu bile bilmiyor. Soruşturmayı yürüten savcılığın süreci keyfi bir şekilde uzatması, ucunu açık tutması hukuk sistemimizi ciddi şekilde zedelemiştir. Savcılığın uygulamasının yasalara aykırı olduğunu söyleyen bazı hukukçular, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz hakkında soruşturma açılmasını istiyorlar. Soruşturmayı yürüten savcı Zekeriya Öz'ün Fetullahçı olduğuna dair yoğun iddialar var. Milliyet Gazetesi yazarı Can Dündar'ın bu savcı ile yaptığı konuşmayı aktaran yazısını dehşetle okuduk. 2.5 saat süren konuşma sırasında savcı Öz'ün sürekli tespih çekmesi, Can Dündar'ı bilgisine başvurmak amacıyla çağırmasına karşın bir zanlı gibi sorgulaması, bazı bilgileri karıştırması dehşet verici. "
İşçi Partisinin Savcı Zekerya Öz hakındaki suç DUYURUSU
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey, Savcı Öz'ün CİA ajanı Tuncay Güney'in ifadelerine dayanarak Ergenekon tertibini yürüttüğünü belirtti. Özbey, Savcı'nın görevi kötüye kullandığını vurgulayarak "Sonu, Şemdinli Davası savcısı Ferhat Sarıkaya gibi olacak" dedi.
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey'in açıklmasını ve şikayet dilekçesini aşağıda sunuyoruz:
“Ergenekon” tertibi ile İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, İP Genel Sekreteri Av. Nusret Senem, İP Genel Başkan Yardımcısı ve Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve İP MKK Üyesi Serhan Bolluk, İP MKK Üyesi Adnan Akfırat, İP Basın Bürosu Başkanı Hikmet Çiçek ve Ulusal Kanal İzmir Temsilcisi Hayati Özcen gözaltına alınmış, tutuklanmış ve tutukluluk süreleri üzerinden uzunca zaman geçmiş, bir türlü iddianame hazırlanarak dava açılamamıştır. Çünkü Gladyo tetikçisi bir kısım Fetullahçı medya tarafından büyük gürültü kopartılmasına rağmen gerçekte böyle bir örgütlenme, dava açmayı sağlayacak tek bir kanıt yoktur.
Basın organlarında açıkça yazıldığına göre, Savcı Zekeriya Öz, Ergenekon soruşturmasını Tuncay Güney’in 2 Mart 2001’de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi’nde verdiği ifade ve teslim ettiği bazı uydurma belgelere dayandırmaktadır.
Kaçakçılık ve Organize Suçlar eski Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, Tuncay Güney’in ifadeleri üzerine dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı’ndan “Ergenekon yapılanmasının takip edilmesi için izin” aldıklarını, bir yıl boyunca takip ve araştırma yaptıklarını, bu çalışmaya İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi’nin de katıldığını açıklamıştır ( Hürriyet, 31 Ocak 2008).
İstanbul DGM Başsavcılığı’nın “oluru”yla bir yıl boyunca Tuncay Güney’in teslim ettiği “Ergenekon Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi”, “Lobi”, Ulusal Medya”, “Birleşik Komün Girişimi” başlıklı belgeler inceleniyor; bir yıl boyunca telefonlar dinleniyor, ifadeler alınıyor, takipler yapılıyor. Ancak sonunda DGM Başsavcılığı suç bulunmadığını saptıyor. Uydurma belgelerin Tuncay Güney’e iadesine karar veriliyor ve dosya kapatılıyor. Bugün kullanılan belgelerin hepsi o gün de vardı.
Yedi yıl önce dayanağı olmadığı saptanan Tuncay Güney’in ifadesi ve teslim ettiği belgeler, bugün nasıl olmaktadır da Türkiye’yi “sarsan” bir soruşturmanın kanıtı olarak kullanılmaktadır ?
Peki Tuncay Güney kimdir? Tuncay Güney, önceleri Fetullah Gülen’in özel kalem müdürüyken, Fetullahçı medya organlarında çalıştıktan sonra 7 yıldır New York Institutes gibi CIA denetimindeki paravan kurumlarda görev yapmaktadır. New York Institutes’un internet sitesini açanlar, orada Tuncay Güney isminin karşısında İngilizce olarak “Genel Yayın Yönetmeni” sıfatını göreceklerdir. Tuncay Güney 8 yıl önce, 2000 yılında CIA tarafından ele geçirilmiş, kendisine o zaman 10 yıllık ABD vizesi verilmiş, uydurma ifade vermesi sağlandıktan sonra ABD’ye yerleştirilmiştir
Tuncay Güney kendi beyanına göre eşcinsel olması nedeniyle askerlikten erken terhis edilmiştir ve halen Kanada’da Hahamlık yapmaktadır
Zekeriya Öz’ün tek dayanağı işte bu şahsın yalan ve iftiralarıdır.
Savcı Öz, aylardır iddianameyi yazamamaktadır.
Savcı Öz, olmayan suçu üretmeye çalışmaktadır.
Savcı Öz, öylesine bir çıkmazdadır ki; Danıştay Saldırısı Davasından, Atabeylere kadar bir çok ilgisiz soruşturmayla irtibat kurmak için çırpınmış, ancak Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilen hukuk dersi ile hüsrana uğramıştır.
Savcı Öz, elinde hiçbir kanıt olmadığını sorgu sırasında arkadaşlarımıza sorduğu sorularla ortaya koymuştur.
Savcı Öz, çaresizdir, suç üretmek adına Aydın Doğan’dan, Balkaner’e kadar ilgisiz bir çok kişiyi de soruşturma kapsamına almaya çalışmıştır.
Savcı Öz, soruşturmanın başından bu yana gözaltı işlemlerinden, aramalara kadar başta Anayasa olmak üzere Ceza Muhakemeleri Yasası ve tüm hukuk kurallarını ihlal etmektedir.
Savcı Öz, hukuka aykırı davranışlarına devam etmektedir. Daha dün (29 Nisan 2008) Partimizin, Ulusal Kanal’ın ve Aydınlık Dergisi’nin CMK’na aykırı olarak el konulan bilgisayarlarının iade edilmesi istemi yine reddedilmiştir.
Savcı Öz’ün bu hukuk dışı uygulamalarıyla Anayasa koruması ve ancak Anayasa Mahkemesince denetlenebilecek olan Partimizin faaliyetleri fiilen engellenmeye çalışılmıştır.
Savcı Öz, halen tutuklu olan Genel Sekreterimiz Av. Nusret Senem tarafından 11.03.2008 günü Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na şikayet edilmiştir. Bu şikayet Adalet Bakanlığı’nda sıradan işlem muamelesi görmekte ve gereği süratle yapılmamaktadır. Soruşturma, Adalet Bakanlığı tarafından halen Yüksek Kurulun gündemine getirilmemiştir. Bunun nedeni Adalet Bakanının bizzat soruşturmadaki rolüdür.
Savcı Öz’ün, 11 Mart’tan bu yana suçları artmıştır. Bu sebeple yeniden şikayet ediyoruz.
Savcı Öz’ü, hukuk dışı ve Cumhuriyet Savcılığı göreviyle bağdaşmayan uygulamaları ve görevini ihmal ve suiistimal suçunu işlemeye devam etmesi nedeniyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na yeniden şikayet ediyoruz.
Sayın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan, şikayetimizin Adalet Bakanlığı tarafından kurul gündemi getirilmesini beklemeksizin, işlemi gündeme almalarını talep ediyoruz.
ŞİKAYET DİLEKÇESİ:
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığı’na
Ankara
K o n u s u : İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz hakkında yasal işlem yapılması talebidir.
Kamuoyunda “Ergenekon Operasyonu” olarak bilinen, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından yürütülen 2007/1536 hazırlık numaralı soruşturmada, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan bazı kişilere, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve İşçi Partisi’nin bir kısım yöneticileriyle ilgili sorular yöneltilmiş, 21.03.2008 günü saat:03.30’dan itibaren de baskın şeklinde, İşçi Partisi Genel Merkezinin ve Ulusal Kanal İletişim Hizmetleri Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin Ankara temsilciliği’nin bulunduğu “Toros Sokak No:9 Sıhhiye-Ankara” adresindeki binada, İşçi Partisi’nin İstanbul İl Başkanlığı’nın, Ulusal Kanal İletişim Hizmetleri Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin, Aydınlık Dergisi’nin faaliyet yürüttüğü İstanbul’daki binada ve Aydınlık Dergisi’nin deposunda arama yapılmış, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk ve Ulusal Kanal yönetim kurulu üyesi ve İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi Adnan Akfırat gözaltına alınmıştır.
21.03.2008 günü aynı saatlerde, Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk, İstanbul Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu ve işadamı İbrahim Benli gözaltına alınmıştır.
25.03.2008 günü saat 18.00 sularında, İşçi Partisi Genel Sekreteri Avukat Nusret Senem’in evi ve bürosu aranmış ve aynı akşam gözaltına alınmıştır. İşçi Partisi basın sorumlusu Hikmet Çiçek’in evi aranmış, gözaltına alınmıştır. Aynı gün Ulusal Kanal’ın İzmir temsilciliğinde baskın tarzında arama yapılmış ve temsilci Hayati Özcan gözaltına alınmıştır.
Adi bir suçlama sebebiyle Tuncay Güney’in 2001 yılında gözaltına alınıp sorgulanmasının ardından hiç bir suç unsuru tespit edilemediğinden kapatılan soruşturma, 2007 yılında Ergün Poyraz’ın gözaltına alınmasıyla birlikte, siyasal nitelik kazandırılarak yeniden başlatılmış, soruşturmaya “ERGENEKON” ismi yakıştırılmıştır. Bu soruşturmada, bugüne kadar görülmedik ölçüde hukuk ihlal edilmiştir.
1- Ergenekon soruşturması 2001 yılında, bir suçlama sebebiyle gözaltına alınan TUNCAY GÜNEY’İN İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi’nde verdiği ifadesine dayanmaktadır.
2001 yılında Tuncay Güney’in ifadesinin alındığı sırada, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürü görevini yürüten Adil Serdar Saçan’ın, Hürriyet Gazetesi’nin 31.01.2008 tarihli sayısında çıkan açıklamasında, “Ergenekon yapılanmasını takip edilmesi için izin aldıklarını, bir yıl boyunca takip ve araştırma yaptıklarını, bu çalışmaya İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi’nin de katıldığını, ancak somut hiçbir delil elde edilmediğini, bu nedenle dosyanın kapandığını” belirtmiştir.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün bir yıl boyunca araştırma yaparak her hangi bir delil, belge, emare elde edemediği Soruşturması 2007 yılında, Başbakan Tayip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç hakkında kitaplar yazmasıyla tanınan, yazar ERGÜN POYRAZ gözaltına alınarak yeniden canlandırılmıştır. Daha sonra birkaç emekli veya ordudan ayrılmış askerin gözaltına alınmasıyla kapsam genişletilmiş, “Ergenekon” olarak adlandırılarak soruşturma sürdürülmüştür.
2- 2001 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı gibi bu konuda ihtisas sahibi kurumların hiçbir delil elde edemediği Ergenekon soruşturmanın 2007 yılında tekrar işleme konulabilmesi için, savcı Zekeriya Öz’ün ciddi delillere ulaşması gerekmektedir.
Savcı Zekeriya Öz, 2007 yılında soruşturmayı yeniden başlatırken, elindeki tek dayanak, Tuncay Güney’in 2001 yılında verdiği ifadedir. Aynı ifadeye dayanılarak yeniden soruşturma açılmıştır.
“Ergenekon”adı verilen soruşturmada gözaltına alınan ve tutuklanan Ergün Poyraz’ın gözaltı ve tutukluluk süresi 9 ayı bulmuştur. Ergün Poyraz’dan sonra birçok kişi gözaltına alınmış ve tutuklanmış, tutukluluk süreleri üzerinden uzunca zaman geçmiş, bir türlü iddianame hazırlanarak dava açılamamıştır. Çünkü bir kısım medya tarafından büyük gürültülerle toplum ayağa kaldırmasına rağmen gerçekte böyle bir örgütlenme yoktur, dava açmaya yeterli kanıt yoktur.
3- CMK’nın 160. maddesinde, “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” hükmü yer almaktadır.
İşin süratle sonlandırılması için, maddenin devamında, savcının, emrindeki kolluk görevlileri aracılığıyla her türlü araştırmayı yapabileceği, kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebileceği, kamu görevlilerinin ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlü olduğu, görevlerini kötüye kullanan veya ihmal eden, kamu görevlileri, kolluk kuvvetleri hakkında cumhuriyet savcısının doğrudan soruşturma yapabileceği hükme bağlanmıştır.
CMK soruşturmanın sürüncemede bırakılarak, kişi hak ve özgürlüklerinin zedelenmemesi için savcılara “hemen işin gerçeğini araştırması “ yükümlülüğünü vermiş, bunun için de savcılara her türlü imkân ve yetkiyi sunmuştur.
CMK’nın 170. maddesinde de toplanan delillere göre, suçun işlendiği konusunda yeterli şüphenin oluşması halinde, cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği hükme bağlanmıştır.
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve tutuklanan Ergün Poyraz’ın dokuz aya varan tutukluk durumuna, diğer tutukluların uzun süreden beri devam eden tutukluluk durumlarına, müvekkillerin 21 Mart 2008 tarihinden itibaren başlayan gözaltı ve tutukluluk durumlarına rağmen, iddianame düzenlenerek kamu davası açılmamıştır.
4- Ergün Poyraz’la başlayan, daha sonra ordudan ayrılmış veya emekli olmuş birkaç asker, Başbakan aleyhine açtığı 3 kuruşluk tazminat davasıyla tanınan avukatla devam eden, içine bir iki yer altı dünyasından isim eklenen, emekli General Veli Küçük, Prof. Dr. Emin Gürses, İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Doğu Perinçek, Ferit İlsever, Serhan Bolluk, Adnan Akfırat, İbrahim Benli, Hikmet Çiçek, Hayati Yazıcı’yla şimdilik sonlanan gözaltı ve tutuklamalara baktığımızda, bu kişilerin birbirleriyle irtibatlandırılması, hele Türkiye’deki siyasal sistemi, anayasal düzeni kökten değiştirecek Ergenekon gibi bir çeteleşmede bir araya getirilmesi veya gelmesi mümkün değildir. Bu kişiler birbirlerini tanımazlar, aralarında görüş birliği yoktur. Ergenekon suçlamasının muhatabı bu kişilerden bir kısmı yönünden tek bir ortak payda var; ABD’ye, AB’ye, AKP karşı olmak.
İşte Ergenekon adıyla ülkeyi ayağa kaldıran, toplumun önemli bir bölümünde “beni ne zaman alacaklar” beklentisini yaratan hayali “Ergenekon Çetesi” üyeliği - yöneticiliği suçlamasının ve soruşturmasının asıl sebebi, ABD’ye, AB’ye ve AKP’ye karşı olanları, bu yönde mücadele edenleri etkisizleştirmektir.
5- Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, Kanal 7 televizyonunun 28 Ocak 2008 tarihli haber programına canlı yayın konuğu olarak katılmış, programda ve 01 Şubat 2008 günü Yeni Şafak Gazetesinde yazdığı yazıda, 05 Kasım 2007 günü Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush ile Başbakan Recep Tayip Erdoğan görüşmesi sırasında “Ergenekon operasyonunun” başlatılmasının kararlaştırıldığını açıklamıştır.
Avrupa Birliği sözcüleri, “Ergenekon” ismi verilen soruşturmaya müdahil olmuşlar, Ergenekon örgütünün kökünün kazınmasını istemişlerdir.
Son olarak Avrupa Parlamentosu’nun hazırladığı Türkiye Raporunda şu ifadelere yer verilmiştir:
“Ergenekon soruşturmasının kararlılıkla sürdürülerek, örgütün devlet organlarındaki tüm bağlantılarının ortaya çıkarılarak örgütle ilişkisi olanların yargıya teslim edilmesi…” ( Ek–1= Sabah Gazetesi - 22 Nisan 2008 )
Avrupa Parlamentosu bu ifadelerle, Türkiye’ye sömürge muamelesi yapmıştır. Bu ifadeler, aynı zamanda “Ergenekon” adı verilen soruşturmanın dış boyutunu da ortaya koymaktadır.
25 Şubat 2008 tarihli Zaman Gazetesi;
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in açıklamasıyla ilgili şu ifadeler yer almıştır: “Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Türkiye’yi sarsan Ergenekon çetesiyle ilgili soruşturmayı yürüten savcılara her türlü desteği vereceklerini açıkladı. Savcıların hiçbir şeyden çekinmemesini isteyen Bakan Şahin, şu teminatı verdi:
“Hiçbir mağduriyete uğramayacaksınız.” (http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=656418)
Savcılara yasalar yeterince güvence vermiştir. Ayrıca Adalet bakanının her türlü desteği vermesinin, savcıların mağduriyete uğramayacaklarının teminatını vermesine gerek yoktur. Bakan da olsa hiç kimse gizli soruşturmaya müdahale edemez. Varlığı veya yokluğu konusunda inandırıcı hiçbir delil elde edilememiş bir soruşturmada, Adalet Bakanı yönlendirici ifade kullanamaz.
24 Ocak 2008 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi;
“Erdoğan operasyondan memnun” başlığıyla, altta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da resminin yer aldığı yazıda, “Devlet derin devlete karşı diye yorumlandı. Buna yorumunuz nedir?” sorusuna cevaben Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şu açıklaması yer almaktadır:
“…Bizim memnun olduğumuz konu… Yürütme ile yargının gayet güzel bir dayanışma içerisinde bu işi yürüttüğünün ifadesi oldu. Ve demek ki bu dayanışmanın neleri olumlu istikamette getirebileceğini gösteriyor.” (Ek–2= Cumhuriyet Gazetesi – 24 Ocak 2008)
Gerek Adalet Bakanı’nın ve gerekse Başbakan’ın açıklamaları, işin yürütmeyle dayanışma içinde yürütülen siyasi bir soruşturma olduğunun kanıtıdır.
Basın Konseyi Yüksek Kurulu 8 Nisan 2008’de toplanarak, medyanın özellikle son aylarda görevini ne ölçüde yerine getirdiği konusunu ele almış ve 10.04.2008 tarihli bildiriyi kamuoyuna sunmuştur.
Bildiride yer alan bazı bölümler şöyledir:
“Maksadımızı anlatabilmek için belirtelim ki, ülkemizi yöneten tüm siyasi iktidarlar kendi işlerine gelen konularda kamuoyunu belli bir hedefe yönlendirmek amacıyla bu kirli oyunda aktif rol almışlar ve her defasında medyada ortak bulmuşlardır.
Hafızalarını tazelemek isteyenler 1951 tarihli “159’lar” olayından başlayarak Fadime Şahin - Müslüm Gündüz - Ali Kalkancı olayına. Hasan Celal Güzel’e kızdığı dönemde Turgut Özal’ın Güzel hakkındaki soruşturma belgelerini basına sızdırtmasına; İlk “Andıç” olayından, Van’daki Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’dan rahatsızlık duyan bugünkü siyasi iktidarın Prof. Aşkın hakkındaki tertiplerine kadar pek çok olayın buna örnek teşkil ettiğini görürler.”
( Ek-3 )
Toplantının ardından soruları yanıtlayan Ekşi, bir gazetecinin “100. Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aşkın’a yapılanları siyasi iktidarın tertibi olarak nitelendirdiniz. Ergenekon soruşturmasını da AKP’nin tertibi olarak mı yorumluyorsunuz? Şeklindeki sorusu üzerine,
“Ergenekon ile ilgili olarak bizzat Sayın Başbakan, hatırladığım kadarıyla grup konuşmasında, ‘yargıyla yakın işbirliği içinde gidiyoruz ve bunu sonuna kadar götüreceğiz’ dedi. Siz eğer böyle derseniz, kendinizin bu olayın tarafı olduğunuzu ilan etmiş olursunuz…” ( Ek-3 )
Adalet Bakanı ve Başbakan’ın açıklamaları, İktidara yakınlığıyla bilinen Fehmi Koru’nun Yeni Şafak’taki yazısı ve televizyondaki konuşması, AP’nin açıklamaları ve aldığı karar, “Ergenekon” adı verilen soruşturmanın, kaynağını “ABD ile yapılan mutabakattan” alan ve AB’nin dayatmasıyla sürdürülen siyasi bir işlem olduğunu göstermektedir.
6- CMK’nın 118/1. maddesinde, “Konutta, işyerinde veya kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz” hükmü yer almaktadır.
CMK’nın 118/2. maddesinde, suçüstü, gecikmesinde sakınca olan haller, firar, tutuklu ve hükümlünün tekrar yakalanması gibi istisnai durumlarda gece vakti arama yapılabileceği hükme bağlanmıştır.
İşçi Partisi “Demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez unsuru” kabul edilen, bütün faaliyetleri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Anayasa Mahkemesi’nin gözetimi ve denetimi altında, kamuoyunun gözü önünde olan bir siyasal partidir. Ulusal Kanal televizyonu, Aydınlık Dergisi ulusal çapta yayın yapan, kamu faaliyeti yürüten kuruluşlardır. Binalarının önünde gece gündüz güvenlik kuvvetleri koruma faaliyeti yapmaktadır.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, katıldığı birçok televizyon konuşmasında, yazdığı pek çok yazıda, Ergenekon suçlamasının başta Silahlı Kuvvetler Olmak üzere milli kuvvetlere karşı bir tertip olduğunu açıklamıştır. Baskından bir gün önce, 20.03.2008 günü, İşçi Partisi Genel Merkezinde düzenlediği basın toplantısında aynı görüşlerini kamuoyuna bir kere daha açıklamıştır.
Ferit İlsever, Serhan Bolluk, televizyonda yaptıkları konuşmalarda bunun bir tertip olduğunu defalarca belirtmişlerdir.
Suçüstü veya gecikmesinde sakınca olma gibi bir halin olmadığı ortadır.
Baskın şeklindeki aramanın yapıldığı gün İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Parti Genel Merkezindeki odasında kaldığı güvenlik birimlerince bilinmektedir. İşçi Partisi Genel Başkanı ve yöneticileri, Ulusal Kanal ve Aydınlık dergisi yöneticileri emniyet birimlerince dinlenilmektedir. Binalardan her hangi bir şeyin çıkmasını dinlemeyi yapan görevliler anında bileceği gibi, binaların önündeki görevliler ilgili yerlere anında bildirebilir. Bütün bunlarla yetinilmemesi halinde, binaların yakınında ayrıca güvenlik görevlileri konuşlandırılarak binalar gözetlenebilir.
Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk ve İstanbul Üniversitesi Eski Röktörü Kemal Alemdaroğlu’nun durumu da aynıdır.
Hal böyleyken, 21.03.2008 günü gecenin saat 03.30’unda Ankara ve İstanbul’da, 25 Mart 2008’de İşçi Partisi Genel Sekreteri Avukat Nusret Senem’in evinde ve bürosunda, İşçi Partisi basın sorumlusu Hikmet Çiçek’in evinde, Ulusal Kanal İzmir Temsilciliğinde onlarca polisle yapılan baskın şeklindeki arama hukuka aykırıdır. Bu tarz bir aramanın amacı, gerçek dışı Ergenekon suçlamasına toplumu inandırmak ve vatanseverlere gözdağı vermek, yıldırmaktır.
7- CMK’nın 145. maddesinde, “ifadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır; çağrılma nedenleri açıkça yazılır; gelmezse zorla getirtileceği yazılır.” hükmü yer almaktadır.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, İşçi Partisi Genel Sekreteri Avukat Nusret Senem, İşçi Partisi basın sorumlusu Hikmet Çiçek, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Dr. Serhan Bolluk, Ulusal Kanal yönetim kurulu üyesi Adnan Akfırat ve Ulusal Kanal İzmir Temsilcisi Hayati Özcan, toplumun gözü önünde, emperyalizme karşı vatanı savunan, bunun için hayatlarını ortaya koyan saygın kişilerdir.
Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk vatansever kişiliğiyle Türkiye’nin en saygın yazarıdır. Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, İstanbul Üniversitesi gibi köklü bir üniversitenin eski rektörü saygın bir bilim adamıdır.
Bunların ortak özellikleri, emperyalizmin Türkiye’yi parçalama, bölme, yağmalamalarına karşı vatanı savunmaktır.
CMK’nın 145. maddesi hükmü gereğince, yazılı olarak ifadeye çağırma yerine, gece vakti baskın şeklinde yapılan gözaltı ve yakalama, olmayan Ergenekon çetesine inandırıcılık kazandırmak, vatanseverlere gözdağı vermek, yıldırmak amaçlıdır.
8- CMK’nın 120. maddesinde, “aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın zilyedi aramada hazır bulundurulur; kendisi bulunmazsa temsilcisi… hazır bulundurulur” hükmü yer almaktadır.
İşçi Partisi’nin ve Ulusal Kanal İletişim Hizmetleri San. ve Tic.A.Ş.’nin Ankara temsilciliğinin bulunduğu. “Toros Sokak No: 9 Sıhhiye - Ankara” adresindeki binanın aranması sırasında, sadece İşçi Partisi Genel Sekreter Avukat Nusret Senem’in, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz’in, aramadan önce binada bulunan Mehmet Akkaya, Naci Yücel ve Özcan Güven’in arama sırasında binada bulunmasına izin verilmiştir.
Arama yapılan bina 7 katlı ve 57 bölümlüdür. Arama sırasında her bir bölümde bulunan belgelerin temsilcinin huzurunda alınarak, bulunduğu yer belirtilerek tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Arama sırasında, İşçi Partisi ve Ulusal Kanal temsilcilerinin gözetimi olmadan, aramadaki görevliler bulduklarını belirttikleri malzemeleri kendileri getirmişler, katlar itibariyle tutanağa yazılmıştır.
Binanın önünde İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcıları Servet Bora, Bülent Esinoğlu, Hasan Basri Özbey, Genel Sayman Hasan Akşen, Ulusal Kanal Ankara temsilcisi Fikret Akfırat, İşçi Partisi ve Ulusal Kanal’ın avukatları, Avukat Hüseyin Gökçearslan, Avukat Ali Cafer Baş, Avukat Ayhan Sarıhan, her iki kuruluşun çalışanları binaya alınıp, aramada hazır bulunmalarına izin verilmemiştir.
Yasaya göre, el konulan malzemelerin torbalara konması ve torbalarının üzerinin görevliler ve temsilcilerce imzalanması gerekmektedir. Bu da yapılmamıştır. Götürülen malzemelerin İstanbul’da açılıp listelerinin yapılması sırasında gene temsilcinin huzurunda işlemin yapılması gerekmektedir, görevliler kendileri torbaları açmış, listeler yapmışlardır.
Binada, CD ve disketler sadece marka olarak tutanağa yazılmıştır. Bilgisayarların içindeki verilerin, CD ve disketlerdeki kayıtların örnekleri verilmemiş, CD ve disketlerin seri numaraları tutanaklara yazılmamıştır.
25.03.2008 günü gözaltına alınan İşçi Partisi Genel Sekreteri Avukat Nusret Senem’in evinin ve bürosunun aranmasında Avukatlık Kanunu’nun 58. maddesine, CMK’nun 130. maddesine uyulmamıştır.
İstanbul’da İşçi Partisi ve Ulusal Kanal’ın faaliyet yürüttüğü binada, 04.30’da onlarca polisle baskın şeklinde arama yapılmaya başlanmış, avukatlar ve görevliler çok sonra haberdar olarak aramaya katılmışlardır. İşçi Partisi İl binasından çok sayıda CD, disket ve bilgisayar’a el konulmuştur. Ulusal Kanal’a ait 22 hard diske el konulmuştur. Aydınlık Dergisi deposuna, bilgi verilmeden, emniyet kuvvetleri baskın şeklinde arama yapmış, Aydınlık Dergisi sahip ve yöneticileri, depoyu darmadağın edilmiş halde bulmuşlardır. Ulusal Kanal İzmir temsilciliğinde de bir hard diske el konulmuştur.
9- Bilgisayarlara, CD ve disketlere el konulması konusunda arama kararında hüküm yoktur.
Binalarda bulunan birçok CD, disket ve bilgisayara, Avukat Nusret Senem’in evinde ve bürosundaki birçok bilgisayara, CD ve diskete el konulmuştur.
CMK’nın 134. maddesinde şu hüküm yer almaktadır:
“Cumhuriyet Savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin haline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir.”
Arama kararında bilgisayar, bilgisayar kütüklerinde arama yapılması, kayıtlarından kopya çıkarılması, kayıtların çözülerek metin haline getirilmesi konusunda bir hüküm yoktur. CD ve disketlerle ilgili hüküm yoktur.
Bilgisayarlara el konulması, CD ve disketlere el konulması hukuka aykırıdır.
10- CMK’nın 134/2. maddesinde bilgisayarlara hangi hallerde el konulacağı şu şekilde belirtilmiştir:
“…bilgisayar programları ve kütüklerin şifrelerinin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması halinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir.”
Ankara’daki aramada, gerek müvekkil partinin ve gerekse müvekkil şirketin yöneticileri, çalışanları, arama sırasında binanın önündeydiler, içeriye alınmamışlardır. İstanbul’daki aramada, arama başladıktan epeyce sonra da olsa, yetkililer ve görevliler binada bulunmaktaydılar. Bilgisayarlara el konularak götürülmesinin sebebi olarak bilgisayarların şifrelerini açamamak, gizlenmiş bilgilere ulaşamamak gibi bir sebep gösterilemez. Zaten görevliler böyle bir sebep de ileri sürmemişlerdir.
11- CMK’nın 134/2. maddesi, “…Şifrenin çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması halinde, el konulan cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir.” hükmündedir.
Ankara ve İstanbul’da CD, disket ve bilgisayarlara ilk el koyma tarihi 21.03.2008’dir. İşçi Partisi Genel Sekreterinin ev ve bürosundaki CD, disket ve bilgisayarlara el koyma tarihi 25 Mart 2008’dir. Ulusal Kanal İzmir temsilciliğinde hard diske el koyma tarihi 25 Mart 2008’dir. El koyma tarihinden bu yana uzun süre geçmiştir. İşçi Partisi Genel Sekreteri Nusret Senem bürosunu oğlu Yakup Senem’le birlikte kullanmaktadır. Yakup Senem tasarım işleri yapmaktadır. Yakup Senem’e ait bilgisayara da el konulmuştur. Bilgisayarlar, CD ve disketler müvekkillerin faaliyetlerini yürütebilmeleri için hayati önemdedir. Yasanın “gecikme olmaksızın iade edilir.” hükmüne uyulmamış, el konulan bilgisayarlar, CD ve disketler geri verilmemiştir. El koyma cezalandırma sonucunu yaratmıştır.
12- TCK’nun 267. maddesiyle basın ve yayın yoluyla bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etme, 285. maddesinde soruşturmanın gizliliğinin ihlali, 288. maddesinde adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, suç kabul edilmiş ve ağır ceza yaptırımları öngörülmüştür.
Ergenekon soruşturması adı üzerinde bir soruşturmadır ve gizlidir. Ayrıca yayın yasağı konmuştur.
Ergün Poyraz’ın gözaltına alındığı tarihten itibaren bir kısım medyada “Ergenekon Canavarı” yaratılmış ve TCK’nin hükümleri hiç önemsenmeden gerçek dışı haberler, yazılar birbiri ardına, toplumu ayağa kaldıracak şekilde sıralanmıştır.
Bir kısım medyada, 21.03.2008 tarihinden sonra, gözaltına alınanlarla ilgili, “Ergenekon” örgütüyle ilgili, gerçek dışı ve soruşturmanın gizliliğini ihlal eden haber, yazı, konuşmaları pervasızlıkla sürmüştür. Gözaltına alınan kişilerin ne yaptığı, neler sorulduğu, nasıl ifade verdikleri, Öyle ki, sanki gazeteci değil de sorguda bulunan görevliler gibi yazılmış, çizilmiş, konuşulmuştur. CD’lerin İşçi Partisi Genel Merkezi’nin neresinde bulunduğuna, CD numarasının ne olduğuna varıncaya kadar yazılmış ve televizyonlarda konuşulmuştur. İş öylesine had safhaya vardırılmıştır ki, Sayın Doğu Perinçek’e Abdullah Öcalan’la neden görüşüldüğünün sorulması üzerine, Sayın Doğu Perinçek’in “ben gidiyorum” diyerek ayağa kalkıp gitmek istediğini bile yazabilmişlerdir.
Bütün bunlar karşısında soruşturmayı yürüten savcı Zekeriya Öz gerekli yasal işlemleri yapmamıştır.
Ergenekon Soruşturması, savcı Zekeriya Öz tarafından yürütülmektedir. Soruşturma gizlidir, yayın yasağı da konmuştur. Soruşturma ile ilgili evraklar, bilgi ve belgeler savcı Zekeriya Öz’ün sorumluluğundadır. Savcı Zekeriya Öz’ün, soruşturmayla ilgili bilgi sızdıran görevlileri tespit ve haklarında yasal işlem yapması gerekmektedir.
Son Güncelleme ( Pazartesi, 02 Haziran 2008 )
08-07-2008 19:23
Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ün Fethullahçı olduğuna dair iddialar gündemde. Sözcü Gazetesi'nde "tesbih Çeken Savcı" başlığıyla yayımlanan yazıda Savcı'nın açıklama yapması gerektiği belirtiliyor. Gazeteci Tufan Türenç de soruşturmayı yürüten savcılığın süreci, keyfi bir şekilde uzattığına dikkat çekti.
SÖZCÜ GAZATESİ:
Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar'ın, Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz hakakında yazdıklarını şaşkınlık ve endişe içinde okuduk. Bir Cumhuriyet Savcısı nasıl olurda böyle savcılık ciddiyetine uymayan bir biçimde ifade alabilir. Can Dündar altı ay kadar önce savcılığa çağrılıyor. Sebep, yazdığı bir kitap nedeniyle bilgisine başvuruluyor. Ancak Savcı Zekeriya Öz bu bilgi alma işlemini sorguya çeviriyor. Kitapla ilgisi olmayan birçok soru soruyor. Can Dündar, iki buçuk saat süren sorgu sırasında dikkatini en çok çeken şeyin Savcı Zekeriya Öz'ün sürekli tesbih çekmesi olduğunu yazdı. Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ün Fethullahçı olduğuna dair yoğun iddialar var. Bu iddialara karşı bir açıklama gerekmez mi? Bir Cumhuriyet Savcısı tarikat mensubu olabilir mi? Bir meşlektaşımız, savcı Zekeriya Öz konusunda: "Can Dündar'ın yazısını okurken ürperdiğimi hissettim. Hiç kuşkum yok bu savcı hepimizi gözaltına aldırabilir ve sorgulayabilir" diye yazdı.
Gazeteci Tufan Türenç de dün kaleme aldığı yazısında Savcı Zekeriya Öz'ün Fethullahçı olduğuna dair iddiaların olduğunu yazdı. Türenç'in kaleminden çıkan çarpıcı cümleler şöyle:
TUFAN TÜRENÇ:
"12 aydır hapiste yatan insanların çoğu suçlarının ne olduğunu bile bilmiyor. Soruşturmayı yürüten savcılığın süreci keyfi bir şekilde uzatması, ucunu açık tutması hukuk sistemimizi ciddi şekilde zedelemiştir. Savcılığın uygulamasının yasalara aykırı olduğunu söyleyen bazı hukukçular, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz hakkında soruşturma açılmasını istiyorlar. Soruşturmayı yürüten savcı Zekeriya Öz'ün Fetullahçı olduğuna dair yoğun iddialar var. Milliyet Gazetesi yazarı Can Dündar'ın bu savcı ile yaptığı konuşmayı aktaran yazısını dehşetle okuduk. 2.5 saat süren konuşma sırasında savcı Öz'ün sürekli tespih çekmesi, Can Dündar'ı bilgisine başvurmak amacıyla çağırmasına karşın bir zanlı gibi sorgulaması, bazı bilgileri karıştırması dehşet verici. "
İşçi Partisinin Savcı Zekerya Öz hakındaki suç DUYURUSU
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey, Savcı Öz'ün CİA ajanı Tuncay Güney'in ifadelerine dayanarak Ergenekon tertibini yürüttüğünü belirtti. Özbey, Savcı'nın görevi kötüye kullandığını vurgulayarak "Sonu, Şemdinli Davası savcısı Ferhat Sarıkaya gibi olacak" dedi.
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey'in açıklmasını ve şikayet dilekçesini aşağıda sunuyoruz:
“Ergenekon” tertibi ile İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, İP Genel Sekreteri Av. Nusret Senem, İP Genel Başkan Yardımcısı ve Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve İP MKK Üyesi Serhan Bolluk, İP MKK Üyesi Adnan Akfırat, İP Basın Bürosu Başkanı Hikmet Çiçek ve Ulusal Kanal İzmir Temsilcisi Hayati Özcen gözaltına alınmış, tutuklanmış ve tutukluluk süreleri üzerinden uzunca zaman geçmiş, bir türlü iddianame hazırlanarak dava açılamamıştır. Çünkü Gladyo tetikçisi bir kısım Fetullahçı medya tarafından büyük gürültü kopartılmasına rağmen gerçekte böyle bir örgütlenme, dava açmayı sağlayacak tek bir kanıt yoktur.
Basın organlarında açıkça yazıldığına göre, Savcı Zekeriya Öz, Ergenekon soruşturmasını Tuncay Güney’in 2 Mart 2001’de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi’nde verdiği ifade ve teslim ettiği bazı uydurma belgelere dayandırmaktadır.
Kaçakçılık ve Organize Suçlar eski Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, Tuncay Güney’in ifadeleri üzerine dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı’ndan “Ergenekon yapılanmasının takip edilmesi için izin” aldıklarını, bir yıl boyunca takip ve araştırma yaptıklarını, bu çalışmaya İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi’nin de katıldığını açıklamıştır ( Hürriyet, 31 Ocak 2008).
İstanbul DGM Başsavcılığı’nın “oluru”yla bir yıl boyunca Tuncay Güney’in teslim ettiği “Ergenekon Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi”, “Lobi”, Ulusal Medya”, “Birleşik Komün Girişimi” başlıklı belgeler inceleniyor; bir yıl boyunca telefonlar dinleniyor, ifadeler alınıyor, takipler yapılıyor. Ancak sonunda DGM Başsavcılığı suç bulunmadığını saptıyor. Uydurma belgelerin Tuncay Güney’e iadesine karar veriliyor ve dosya kapatılıyor. Bugün kullanılan belgelerin hepsi o gün de vardı.
Yedi yıl önce dayanağı olmadığı saptanan Tuncay Güney’in ifadesi ve teslim ettiği belgeler, bugün nasıl olmaktadır da Türkiye’yi “sarsan” bir soruşturmanın kanıtı olarak kullanılmaktadır ?
Peki Tuncay Güney kimdir? Tuncay Güney, önceleri Fetullah Gülen’in özel kalem müdürüyken, Fetullahçı medya organlarında çalıştıktan sonra 7 yıldır New York Institutes gibi CIA denetimindeki paravan kurumlarda görev yapmaktadır. New York Institutes’un internet sitesini açanlar, orada Tuncay Güney isminin karşısında İngilizce olarak “Genel Yayın Yönetmeni” sıfatını göreceklerdir. Tuncay Güney 8 yıl önce, 2000 yılında CIA tarafından ele geçirilmiş, kendisine o zaman 10 yıllık ABD vizesi verilmiş, uydurma ifade vermesi sağlandıktan sonra ABD’ye yerleştirilmiştir
Tuncay Güney kendi beyanına göre eşcinsel olması nedeniyle askerlikten erken terhis edilmiştir ve halen Kanada’da Hahamlık yapmaktadır
Zekeriya Öz’ün tek dayanağı işte bu şahsın yalan ve iftiralarıdır.
Savcı Öz, aylardır iddianameyi yazamamaktadır.
Savcı Öz, olmayan suçu üretmeye çalışmaktadır.
Savcı Öz, öylesine bir çıkmazdadır ki; Danıştay Saldırısı Davasından, Atabeylere kadar bir çok ilgisiz soruşturmayla irtibat kurmak için çırpınmış, ancak Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilen hukuk dersi ile hüsrana uğramıştır.
Savcı Öz, elinde hiçbir kanıt olmadığını sorgu sırasında arkadaşlarımıza sorduğu sorularla ortaya koymuştur.
Savcı Öz, çaresizdir, suç üretmek adına Aydın Doğan’dan, Balkaner’e kadar ilgisiz bir çok kişiyi de soruşturma kapsamına almaya çalışmıştır.
Savcı Öz, soruşturmanın başından bu yana gözaltı işlemlerinden, aramalara kadar başta Anayasa olmak üzere Ceza Muhakemeleri Yasası ve tüm hukuk kurallarını ihlal etmektedir.
Savcı Öz, hukuka aykırı davranışlarına devam etmektedir. Daha dün (29 Nisan 2008) Partimizin, Ulusal Kanal’ın ve Aydınlık Dergisi’nin CMK’na aykırı olarak el konulan bilgisayarlarının iade edilmesi istemi yine reddedilmiştir.
Savcı Öz’ün bu hukuk dışı uygulamalarıyla Anayasa koruması ve ancak Anayasa Mahkemesince denetlenebilecek olan Partimizin faaliyetleri fiilen engellenmeye çalışılmıştır.
Savcı Öz, halen tutuklu olan Genel Sekreterimiz Av. Nusret Senem tarafından 11.03.2008 günü Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na şikayet edilmiştir. Bu şikayet Adalet Bakanlığı’nda sıradan işlem muamelesi görmekte ve gereği süratle yapılmamaktadır. Soruşturma, Adalet Bakanlığı tarafından halen Yüksek Kurulun gündemine getirilmemiştir. Bunun nedeni Adalet Bakanının bizzat soruşturmadaki rolüdür.
Savcı Öz’ün, 11 Mart’tan bu yana suçları artmıştır. Bu sebeple yeniden şikayet ediyoruz.
Savcı Öz’ü, hukuk dışı ve Cumhuriyet Savcılığı göreviyle bağdaşmayan uygulamaları ve görevini ihmal ve suiistimal suçunu işlemeye devam etmesi nedeniyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na yeniden şikayet ediyoruz.
Sayın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan, şikayetimizin Adalet Bakanlığı tarafından kurul gündemi getirilmesini beklemeksizin, işlemi gündeme almalarını talep ediyoruz.
ŞİKAYET DİLEKÇESİ:
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığı’na
Ankara
K o n u s u : İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz hakkında yasal işlem yapılması talebidir.
Kamuoyunda “Ergenekon Operasyonu” olarak bilinen, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından yürütülen 2007/1536 hazırlık numaralı soruşturmada, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan bazı kişilere, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve İşçi Partisi’nin bir kısım yöneticileriyle ilgili sorular yöneltilmiş, 21.03.2008 günü saat:03.30’dan itibaren de baskın şeklinde, İşçi Partisi Genel Merkezinin ve Ulusal Kanal İletişim Hizmetleri Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin Ankara temsilciliği’nin bulunduğu “Toros Sokak No:9 Sıhhiye-Ankara” adresindeki binada, İşçi Partisi’nin İstanbul İl Başkanlığı’nın, Ulusal Kanal İletişim Hizmetleri Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin, Aydınlık Dergisi’nin faaliyet yürüttüğü İstanbul’daki binada ve Aydınlık Dergisi’nin deposunda arama yapılmış, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk ve Ulusal Kanal yönetim kurulu üyesi ve İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi Adnan Akfırat gözaltına alınmıştır.
21.03.2008 günü aynı saatlerde, Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk, İstanbul Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu ve işadamı İbrahim Benli gözaltına alınmıştır.
25.03.2008 günü saat 18.00 sularında, İşçi Partisi Genel Sekreteri Avukat Nusret Senem’in evi ve bürosu aranmış ve aynı akşam gözaltına alınmıştır. İşçi Partisi basın sorumlusu Hikmet Çiçek’in evi aranmış, gözaltına alınmıştır. Aynı gün Ulusal Kanal’ın İzmir temsilciliğinde baskın tarzında arama yapılmış ve temsilci Hayati Özcan gözaltına alınmıştır.
Adi bir suçlama sebebiyle Tuncay Güney’in 2001 yılında gözaltına alınıp sorgulanmasının ardından hiç bir suç unsuru tespit edilemediğinden kapatılan soruşturma, 2007 yılında Ergün Poyraz’ın gözaltına alınmasıyla birlikte, siyasal nitelik kazandırılarak yeniden başlatılmış, soruşturmaya “ERGENEKON” ismi yakıştırılmıştır. Bu soruşturmada, bugüne kadar görülmedik ölçüde hukuk ihlal edilmiştir.
1- Ergenekon soruşturması 2001 yılında, bir suçlama sebebiyle gözaltına alınan TUNCAY GÜNEY’İN İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi’nde verdiği ifadesine dayanmaktadır.
2001 yılında Tuncay Güney’in ifadesinin alındığı sırada, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürü görevini yürüten Adil Serdar Saçan’ın, Hürriyet Gazetesi’nin 31.01.2008 tarihli sayısında çıkan açıklamasında, “Ergenekon yapılanmasını takip edilmesi için izin aldıklarını, bir yıl boyunca takip ve araştırma yaptıklarını, bu çalışmaya İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi’nin de katıldığını, ancak somut hiçbir delil elde edilmediğini, bu nedenle dosyanın kapandığını” belirtmiştir.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün bir yıl boyunca araştırma yaparak her hangi bir delil, belge, emare elde edemediği Soruşturması 2007 yılında, Başbakan Tayip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç hakkında kitaplar yazmasıyla tanınan, yazar ERGÜN POYRAZ gözaltına alınarak yeniden canlandırılmıştır. Daha sonra birkaç emekli veya ordudan ayrılmış askerin gözaltına alınmasıyla kapsam genişletilmiş, “Ergenekon” olarak adlandırılarak soruşturma sürdürülmüştür.
2- 2001 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı gibi bu konuda ihtisas sahibi kurumların hiçbir delil elde edemediği Ergenekon soruşturmanın 2007 yılında tekrar işleme konulabilmesi için, savcı Zekeriya Öz’ün ciddi delillere ulaşması gerekmektedir.
Savcı Zekeriya Öz, 2007 yılında soruşturmayı yeniden başlatırken, elindeki tek dayanak, Tuncay Güney’in 2001 yılında verdiği ifadedir. Aynı ifadeye dayanılarak yeniden soruşturma açılmıştır.
“Ergenekon”adı verilen soruşturmada gözaltına alınan ve tutuklanan Ergün Poyraz’ın gözaltı ve tutukluluk süresi 9 ayı bulmuştur. Ergün Poyraz’dan sonra birçok kişi gözaltına alınmış ve tutuklanmış, tutukluluk süreleri üzerinden uzunca zaman geçmiş, bir türlü iddianame hazırlanarak dava açılamamıştır. Çünkü bir kısım medya tarafından büyük gürültülerle toplum ayağa kaldırmasına rağmen gerçekte böyle bir örgütlenme yoktur, dava açmaya yeterli kanıt yoktur.
3- CMK’nın 160. maddesinde, “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” hükmü yer almaktadır.
İşin süratle sonlandırılması için, maddenin devamında, savcının, emrindeki kolluk görevlileri aracılığıyla her türlü araştırmayı yapabileceği, kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebileceği, kamu görevlilerinin ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlü olduğu, görevlerini kötüye kullanan veya ihmal eden, kamu görevlileri, kolluk kuvvetleri hakkında cumhuriyet savcısının doğrudan soruşturma yapabileceği hükme bağlanmıştır.
CMK soruşturmanın sürüncemede bırakılarak, kişi hak ve özgürlüklerinin zedelenmemesi için savcılara “hemen işin gerçeğini araştırması “ yükümlülüğünü vermiş, bunun için de savcılara her türlü imkân ve yetkiyi sunmuştur.
CMK’nın 170. maddesinde de toplanan delillere göre, suçun işlendiği konusunda yeterli şüphenin oluşması halinde, cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği hükme bağlanmıştır.
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve tutuklanan Ergün Poyraz’ın dokuz aya varan tutukluk durumuna, diğer tutukluların uzun süreden beri devam eden tutukluluk durumlarına, müvekkillerin 21 Mart 2008 tarihinden itibaren başlayan gözaltı ve tutukluluk durumlarına rağmen, iddianame düzenlenerek kamu davası açılmamıştır.
4- Ergün Poyraz’la başlayan, daha sonra ordudan ayrılmış veya emekli olmuş birkaç asker, Başbakan aleyhine açtığı 3 kuruşluk tazminat davasıyla tanınan avukatla devam eden, içine bir iki yer altı dünyasından isim eklenen, emekli General Veli Küçük, Prof. Dr. Emin Gürses, İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Doğu Perinçek, Ferit İlsever, Serhan Bolluk, Adnan Akfırat, İbrahim Benli, Hikmet Çiçek, Hayati Yazıcı’yla şimdilik sonlanan gözaltı ve tutuklamalara baktığımızda, bu kişilerin birbirleriyle irtibatlandırılması, hele Türkiye’deki siyasal sistemi, anayasal düzeni kökten değiştirecek Ergenekon gibi bir çeteleşmede bir araya getirilmesi veya gelmesi mümkün değildir. Bu kişiler birbirlerini tanımazlar, aralarında görüş birliği yoktur. Ergenekon suçlamasının muhatabı bu kişilerden bir kısmı yönünden tek bir ortak payda var; ABD’ye, AB’ye, AKP karşı olmak.
İşte Ergenekon adıyla ülkeyi ayağa kaldıran, toplumun önemli bir bölümünde “beni ne zaman alacaklar” beklentisini yaratan hayali “Ergenekon Çetesi” üyeliği - yöneticiliği suçlamasının ve soruşturmasının asıl sebebi, ABD’ye, AB’ye ve AKP’ye karşı olanları, bu yönde mücadele edenleri etkisizleştirmektir.
5- Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, Kanal 7 televizyonunun 28 Ocak 2008 tarihli haber programına canlı yayın konuğu olarak katılmış, programda ve 01 Şubat 2008 günü Yeni Şafak Gazetesinde yazdığı yazıda, 05 Kasım 2007 günü Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush ile Başbakan Recep Tayip Erdoğan görüşmesi sırasında “Ergenekon operasyonunun” başlatılmasının kararlaştırıldığını açıklamıştır.
Avrupa Birliği sözcüleri, “Ergenekon” ismi verilen soruşturmaya müdahil olmuşlar, Ergenekon örgütünün kökünün kazınmasını istemişlerdir.
Son olarak Avrupa Parlamentosu’nun hazırladığı Türkiye Raporunda şu ifadelere yer verilmiştir:
“Ergenekon soruşturmasının kararlılıkla sürdürülerek, örgütün devlet organlarındaki tüm bağlantılarının ortaya çıkarılarak örgütle ilişkisi olanların yargıya teslim edilmesi…” ( Ek–1= Sabah Gazetesi - 22 Nisan 2008 )
Avrupa Parlamentosu bu ifadelerle, Türkiye’ye sömürge muamelesi yapmıştır. Bu ifadeler, aynı zamanda “Ergenekon” adı verilen soruşturmanın dış boyutunu da ortaya koymaktadır.
25 Şubat 2008 tarihli Zaman Gazetesi;
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in açıklamasıyla ilgili şu ifadeler yer almıştır: “Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Türkiye’yi sarsan Ergenekon çetesiyle ilgili soruşturmayı yürüten savcılara her türlü desteği vereceklerini açıkladı. Savcıların hiçbir şeyden çekinmemesini isteyen Bakan Şahin, şu teminatı verdi:
“Hiçbir mağduriyete uğramayacaksınız.” (http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=656418)
Savcılara yasalar yeterince güvence vermiştir. Ayrıca Adalet bakanının her türlü desteği vermesinin, savcıların mağduriyete uğramayacaklarının teminatını vermesine gerek yoktur. Bakan da olsa hiç kimse gizli soruşturmaya müdahale edemez. Varlığı veya yokluğu konusunda inandırıcı hiçbir delil elde edilememiş bir soruşturmada, Adalet Bakanı yönlendirici ifade kullanamaz.
24 Ocak 2008 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi;
“Erdoğan operasyondan memnun” başlığıyla, altta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da resminin yer aldığı yazıda, “Devlet derin devlete karşı diye yorumlandı. Buna yorumunuz nedir?” sorusuna cevaben Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şu açıklaması yer almaktadır:
“…Bizim memnun olduğumuz konu… Yürütme ile yargının gayet güzel bir dayanışma içerisinde bu işi yürüttüğünün ifadesi oldu. Ve demek ki bu dayanışmanın neleri olumlu istikamette getirebileceğini gösteriyor.” (Ek–2= Cumhuriyet Gazetesi – 24 Ocak 2008)
Gerek Adalet Bakanı’nın ve gerekse Başbakan’ın açıklamaları, işin yürütmeyle dayanışma içinde yürütülen siyasi bir soruşturma olduğunun kanıtıdır.
Basın Konseyi Yüksek Kurulu 8 Nisan 2008’de toplanarak, medyanın özellikle son aylarda görevini ne ölçüde yerine getirdiği konusunu ele almış ve 10.04.2008 tarihli bildiriyi kamuoyuna sunmuştur.
Bildiride yer alan bazı bölümler şöyledir:
“Maksadımızı anlatabilmek için belirtelim ki, ülkemizi yöneten tüm siyasi iktidarlar kendi işlerine gelen konularda kamuoyunu belli bir hedefe yönlendirmek amacıyla bu kirli oyunda aktif rol almışlar ve her defasında medyada ortak bulmuşlardır.
Hafızalarını tazelemek isteyenler 1951 tarihli “159’lar” olayından başlayarak Fadime Şahin - Müslüm Gündüz - Ali Kalkancı olayına. Hasan Celal Güzel’e kızdığı dönemde Turgut Özal’ın Güzel hakkındaki soruşturma belgelerini basına sızdırtmasına; İlk “Andıç” olayından, Van’daki Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’dan rahatsızlık duyan bugünkü siyasi iktidarın Prof. Aşkın hakkındaki tertiplerine kadar pek çok olayın buna örnek teşkil ettiğini görürler.”
( Ek-3 )
Toplantının ardından soruları yanıtlayan Ekşi, bir gazetecinin “100. Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aşkın’a yapılanları siyasi iktidarın tertibi olarak nitelendirdiniz. Ergenekon soruşturmasını da AKP’nin tertibi olarak mı yorumluyorsunuz? Şeklindeki sorusu üzerine,
“Ergenekon ile ilgili olarak bizzat Sayın Başbakan, hatırladığım kadarıyla grup konuşmasında, ‘yargıyla yakın işbirliği içinde gidiyoruz ve bunu sonuna kadar götüreceğiz’ dedi. Siz eğer böyle derseniz, kendinizin bu olayın tarafı olduğunuzu ilan etmiş olursunuz…” ( Ek-3 )
Adalet Bakanı ve Başbakan’ın açıklamaları, İktidara yakınlığıyla bilinen Fehmi Koru’nun Yeni Şafak’taki yazısı ve televizyondaki konuşması, AP’nin açıklamaları ve aldığı karar, “Ergenekon” adı verilen soruşturmanın, kaynağını “ABD ile yapılan mutabakattan” alan ve AB’nin dayatmasıyla sürdürülen siyasi bir işlem olduğunu göstermektedir.
6- CMK’nın 118/1. maddesinde, “Konutta, işyerinde veya kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz” hükmü yer almaktadır.
CMK’nın 118/2. maddesinde, suçüstü, gecikmesinde sakınca olan haller, firar, tutuklu ve hükümlünün tekrar yakalanması gibi istisnai durumlarda gece vakti arama yapılabileceği hükme bağlanmıştır.
İşçi Partisi “Demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez unsuru” kabul edilen, bütün faaliyetleri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Anayasa Mahkemesi’nin gözetimi ve denetimi altında, kamuoyunun gözü önünde olan bir siyasal partidir. Ulusal Kanal televizyonu, Aydınlık Dergisi ulusal çapta yayın yapan, kamu faaliyeti yürüten kuruluşlardır. Binalarının önünde gece gündüz güvenlik kuvvetleri koruma faaliyeti yapmaktadır.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, katıldığı birçok televizyon konuşmasında, yazdığı pek çok yazıda, Ergenekon suçlamasının başta Silahlı Kuvvetler Olmak üzere milli kuvvetlere karşı bir tertip olduğunu açıklamıştır. Baskından bir gün önce, 20.03.2008 günü, İşçi Partisi Genel Merkezinde düzenlediği basın toplantısında aynı görüşlerini kamuoyuna bir kere daha açıklamıştır.
Ferit İlsever, Serhan Bolluk, televizyonda yaptıkları konuşmalarda bunun bir tertip olduğunu defalarca belirtmişlerdir.
Suçüstü veya gecikmesinde sakınca olma gibi bir halin olmadığı ortadır.
Baskın şeklindeki aramanın yapıldığı gün İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Parti Genel Merkezindeki odasında kaldığı güvenlik birimlerince bilinmektedir. İşçi Partisi Genel Başkanı ve yöneticileri, Ulusal Kanal ve Aydınlık dergisi yöneticileri emniyet birimlerince dinlenilmektedir. Binalardan her hangi bir şeyin çıkmasını dinlemeyi yapan görevliler anında bileceği gibi, binaların önündeki görevliler ilgili yerlere anında bildirebilir. Bütün bunlarla yetinilmemesi halinde, binaların yakınında ayrıca güvenlik görevlileri konuşlandırılarak binalar gözetlenebilir.
Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk ve İstanbul Üniversitesi Eski Röktörü Kemal Alemdaroğlu’nun durumu da aynıdır.
Hal böyleyken, 21.03.2008 günü gecenin saat 03.30’unda Ankara ve İstanbul’da, 25 Mart 2008’de İşçi Partisi Genel Sekreteri Avukat Nusret Senem’in evinde ve bürosunda, İşçi Partisi basın sorumlusu Hikmet Çiçek’in evinde, Ulusal Kanal İzmir Temsilciliğinde onlarca polisle yapılan baskın şeklindeki arama hukuka aykırıdır. Bu tarz bir aramanın amacı, gerçek dışı Ergenekon suçlamasına toplumu inandırmak ve vatanseverlere gözdağı vermek, yıldırmaktır.
7- CMK’nın 145. maddesinde, “ifadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır; çağrılma nedenleri açıkça yazılır; gelmezse zorla getirtileceği yazılır.” hükmü yer almaktadır.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, İşçi Partisi Genel Sekreteri Avukat Nusret Senem, İşçi Partisi basın sorumlusu Hikmet Çiçek, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Dr. Serhan Bolluk, Ulusal Kanal yönetim kurulu üyesi Adnan Akfırat ve Ulusal Kanal İzmir Temsilcisi Hayati Özcan, toplumun gözü önünde, emperyalizme karşı vatanı savunan, bunun için hayatlarını ortaya koyan saygın kişilerdir.
Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk vatansever kişiliğiyle Türkiye’nin en saygın yazarıdır. Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, İstanbul Üniversitesi gibi köklü bir üniversitenin eski rektörü saygın bir bilim adamıdır.
Bunların ortak özellikleri, emperyalizmin Türkiye’yi parçalama, bölme, yağmalamalarına karşı vatanı savunmaktır.
CMK’nın 145. maddesi hükmü gereğince, yazılı olarak ifadeye çağırma yerine, gece vakti baskın şeklinde yapılan gözaltı ve yakalama, olmayan Ergenekon çetesine inandırıcılık kazandırmak, vatanseverlere gözdağı vermek, yıldırmak amaçlıdır.
8- CMK’nın 120. maddesinde, “aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın zilyedi aramada hazır bulundurulur; kendisi bulunmazsa temsilcisi… hazır bulundurulur” hükmü yer almaktadır.
İşçi Partisi’nin ve Ulusal Kanal İletişim Hizmetleri San. ve Tic.A.Ş.’nin Ankara temsilciliğinin bulunduğu. “Toros Sokak No: 9 Sıhhiye - Ankara” adresindeki binanın aranması sırasında, sadece İşçi Partisi Genel Sekreter Avukat Nusret Senem’in, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz’in, aramadan önce binada bulunan Mehmet Akkaya, Naci Yücel ve Özcan Güven’in arama sırasında binada bulunmasına izin verilmiştir.
Arama yapılan bina 7 katlı ve 57 bölümlüdür. Arama sırasında her bir bölümde bulunan belgelerin temsilcinin huzurunda alınarak, bulunduğu yer belirtilerek tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Arama sırasında, İşçi Partisi ve Ulusal Kanal temsilcilerinin gözetimi olmadan, aramadaki görevliler bulduklarını belirttikleri malzemeleri kendileri getirmişler, katlar itibariyle tutanağa yazılmıştır.
Binanın önünde İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcıları Servet Bora, Bülent Esinoğlu, Hasan Basri Özbey, Genel Sayman Hasan Akşen, Ulusal Kanal Ankara temsilcisi Fikret Akfırat, İşçi Partisi ve Ulusal Kanal’ın avukatları, Avukat Hüseyin Gökçearslan, Avukat Ali Cafer Baş, Avukat Ayhan Sarıhan, her iki kuruluşun çalışanları binaya alınıp, aramada hazır bulunmalarına izin verilmemiştir.
Yasaya göre, el konulan malzemelerin torbalara konması ve torbalarının üzerinin görevliler ve temsilcilerce imzalanması gerekmektedir. Bu da yapılmamıştır. Götürülen malzemelerin İstanbul’da açılıp listelerinin yapılması sırasında gene temsilcinin huzurunda işlemin yapılması gerekmektedir, görevliler kendileri torbaları açmış, listeler yapmışlardır.
Binada, CD ve disketler sadece marka olarak tutanağa yazılmıştır. Bilgisayarların içindeki verilerin, CD ve disketlerdeki kayıtların örnekleri verilmemiş, CD ve disketlerin seri numaraları tutanaklara yazılmamıştır.
25.03.2008 günü gözaltına alınan İşçi Partisi Genel Sekreteri Avukat Nusret Senem’in evinin ve bürosunun aranmasında Avukatlık Kanunu’nun 58. maddesine, CMK’nun 130. maddesine uyulmamıştır.
İstanbul’da İşçi Partisi ve Ulusal Kanal’ın faaliyet yürüttüğü binada, 04.30’da onlarca polisle baskın şeklinde arama yapılmaya başlanmış, avukatlar ve görevliler çok sonra haberdar olarak aramaya katılmışlardır. İşçi Partisi İl binasından çok sayıda CD, disket ve bilgisayar’a el konulmuştur. Ulusal Kanal’a ait 22 hard diske el konulmuştur. Aydınlık Dergisi deposuna, bilgi verilmeden, emniyet kuvvetleri baskın şeklinde arama yapmış, Aydınlık Dergisi sahip ve yöneticileri, depoyu darmadağın edilmiş halde bulmuşlardır. Ulusal Kanal İzmir temsilciliğinde de bir hard diske el konulmuştur.
9- Bilgisayarlara, CD ve disketlere el konulması konusunda arama kararında hüküm yoktur.
Binalarda bulunan birçok CD, disket ve bilgisayara, Avukat Nusret Senem’in evinde ve bürosundaki birçok bilgisayara, CD ve diskete el konulmuştur.
CMK’nın 134. maddesinde şu hüküm yer almaktadır:
“Cumhuriyet Savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin haline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir.”
Arama kararında bilgisayar, bilgisayar kütüklerinde arama yapılması, kayıtlarından kopya çıkarılması, kayıtların çözülerek metin haline getirilmesi konusunda bir hüküm yoktur. CD ve disketlerle ilgili hüküm yoktur.
Bilgisayarlara el konulması, CD ve disketlere el konulması hukuka aykırıdır.
10- CMK’nın 134/2. maddesinde bilgisayarlara hangi hallerde el konulacağı şu şekilde belirtilmiştir:
“…bilgisayar programları ve kütüklerin şifrelerinin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması halinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir.”
Ankara’daki aramada, gerek müvekkil partinin ve gerekse müvekkil şirketin yöneticileri, çalışanları, arama sırasında binanın önündeydiler, içeriye alınmamışlardır. İstanbul’daki aramada, arama başladıktan epeyce sonra da olsa, yetkililer ve görevliler binada bulunmaktaydılar. Bilgisayarlara el konularak götürülmesinin sebebi olarak bilgisayarların şifrelerini açamamak, gizlenmiş bilgilere ulaşamamak gibi bir sebep gösterilemez. Zaten görevliler böyle bir sebep de ileri sürmemişlerdir.
11- CMK’nın 134/2. maddesi, “…Şifrenin çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması halinde, el konulan cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir.” hükmündedir.
Ankara ve İstanbul’da CD, disket ve bilgisayarlara ilk el koyma tarihi 21.03.2008’dir. İşçi Partisi Genel Sekreterinin ev ve bürosundaki CD, disket ve bilgisayarlara el koyma tarihi 25 Mart 2008’dir. Ulusal Kanal İzmir temsilciliğinde hard diske el koyma tarihi 25 Mart 2008’dir. El koyma tarihinden bu yana uzun süre geçmiştir. İşçi Partisi Genel Sekreteri Nusret Senem bürosunu oğlu Yakup Senem’le birlikte kullanmaktadır. Yakup Senem tasarım işleri yapmaktadır. Yakup Senem’e ait bilgisayara da el konulmuştur. Bilgisayarlar, CD ve disketler müvekkillerin faaliyetlerini yürütebilmeleri için hayati önemdedir. Yasanın “gecikme olmaksızın iade edilir.” hükmüne uyulmamış, el konulan bilgisayarlar, CD ve disketler geri verilmemiştir. El koyma cezalandırma sonucunu yaratmıştır.
12- TCK’nun 267. maddesiyle basın ve yayın yoluyla bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etme, 285. maddesinde soruşturmanın gizliliğinin ihlali, 288. maddesinde adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, suç kabul edilmiş ve ağır ceza yaptırımları öngörülmüştür.
Ergenekon soruşturması adı üzerinde bir soruşturmadır ve gizlidir. Ayrıca yayın yasağı konmuştur.
Ergün Poyraz’ın gözaltına alındığı tarihten itibaren bir kısım medyada “Ergenekon Canavarı” yaratılmış ve TCK’nin hükümleri hiç önemsenmeden gerçek dışı haberler, yazılar birbiri ardına, toplumu ayağa kaldıracak şekilde sıralanmıştır.
Bir kısım medyada, 21.03.2008 tarihinden sonra, gözaltına alınanlarla ilgili, “Ergenekon” örgütüyle ilgili, gerçek dışı ve soruşturmanın gizliliğini ihlal eden haber, yazı, konuşmaları pervasızlıkla sürmüştür. Gözaltına alınan kişilerin ne yaptığı, neler sorulduğu, nasıl ifade verdikleri, Öyle ki, sanki gazeteci değil de sorguda bulunan görevliler gibi yazılmış, çizilmiş, konuşulmuştur. CD’lerin İşçi Partisi Genel Merkezi’nin neresinde bulunduğuna, CD numarasının ne olduğuna varıncaya kadar yazılmış ve televizyonlarda konuşulmuştur. İş öylesine had safhaya vardırılmıştır ki, Sayın Doğu Perinçek’e Abdullah Öcalan’la neden görüşüldüğünün sorulması üzerine, Sayın Doğu Perinçek’in “ben gidiyorum” diyerek ayağa kalkıp gitmek istediğini bile yazabilmişlerdir.
Bütün bunlar karşısında soruşturmayı yürüten savcı Zekeriya Öz gerekli yasal işlemleri yapmamıştır.
Ergenekon Soruşturması, savcı Zekeriya Öz tarafından yürütülmektedir. Soruşturma gizlidir, yayın yasağı da konmuştur. Soruşturma ile ilgili evraklar, bilgi ve belgeler savcı Zekeriya Öz’ün sorumluluğundadır. Savcı Zekeriya Öz’ün, soruşturmayla ilgili bilgi sızdıran görevlileri tespit ve haklarında yasal işlem yapması gerekmektedir.
Son Güncelleme ( Pazartesi, 02 Haziran 2008 )