Sait Nursi'den Türbanın çözüm Tarihi Ve önemli Teşhisler

ße YouRSeLF

New member
Katılım
27 Tem 2007
Mesajlar
2,161
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
GezeGenine DuyaЯsız KaLma...
Ay tutulması son bulurken teneke çalmak!

Bediuzzaman, ilk defa 1908’de soru cevap halinde ele aldığı (Muhakemat-ı Bediiye) ve daha sonra 1930’lu yılların sonunda yeniden tanzim edip yazdığı 5. Şua’nın tetimme kısmının üç küçük meselesinin üçüncüsünde, ‘yedi yüzyıl boyunca İslâmiyet'in ve Kur'an'ın şanlı bayrağı altında elmas bir kılınç gibi hizmet gören Türk milletinin ve Türkçülüğün, bu çağda ‘muvakkaten’ İslâmiyet'in bir kısım şeairine karşı (ezan, zikir, sakal, başörtüsü vs) kullanılacağını ama bunun ilânihaye devam etmeyeceğini hatırlatır ve ordu dahil herkesin, hatadan dönülmesi noktasında katkıda bunacağını haber verir.

Yani ‘Türk’ün içi boşaltılmış ve sadece maddesinin kaldığı bir tür ‘husuf’ dönemi yaşanacağını ve sonra milletin ordusu ile barışıp yeniden kendi mana ve gücüne kavuşacağını haber vermiş.

* * *

Malum ki bu husuf, Sevr ile başladı! Türk milletinin Birinci Cihan Savaşın’da mağlup sayılması ve ardından 1. Şua’da temas edildiği gibi bir ‘Allah’ın nurunun söndürme’ projesi olan (1324 h.) Sevr Muahedesinin imzalatılması, sadece biz Türkler için değil tüm İslam dünyası için bir “Ay tutulması” (husuf) halidir.
Eğer ayetinin sonundaki “Fakat Allah nurunu tamamlayacaktır” hükmü yetişmeseydi belki Sevr bizim sonumuz olacak ve İslam ‘kusuf’a (güneş tutulması) uğrayacaktı.

“Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, fakat Allah nurunu tamamlayacaktır” ayetindeki ‘Allah nurunu tamamlayacaktır’ hükmü imdada yetişti ve bu millet ayağa kalkıp istiklalini kazandı ve Sevr’i, onların yüzüne çarptı. Böylece topyekün İslam’ın değil, bir takım şeair(hayat içindeki tezahürleri)’inin tatil edilmesiyle büyük bir varta atlatılmış oldu. Onların arzusu, İslamı bütün bütün bu topraklardan atmaktı. (Bkz. Süha L. Merey’in Lozan tutanakları!) Fakat muradı ilahi başka olduğu için bu millet, sadece, ezan, Cuma, örtü gibi bir takım şeairi, ‘muvakkaten’ rehin bırakarak, dinini muhafaza etti.
İşte bu yüzden, o hadiseyi; yani istiklal savaşına rağmen bir takım hükümleri icra edilen Sevr’i ‘ay tutulması’ olarak değerlendiriyoruz.

Sevr’i uygulamaya muvaffak olsalardı İslam bütün bütün kusufa uğrayacaktı Allah korusun! Malum tam bir ay tutulması 40 dakika sürer. Bunun öncesi ve sonrası da vardır. Yani her şeyin bir süresi ve zamanı vardır. Her şey illa ki vaktini tamamlar. Kâinattaki bütün hadiseler böyledir. Her şey bir miktar iledir ve bir vakti merhunu vardır. O vakit gelmeden olmaz.

Mesela şu günlerde İstanbul’da güneş saat 07 gibi doğuyor ve 17:40 gibi de batıyor… Diyelim ki sizin güneş ışığına ihtiyacınız var. Ve saat 18:00. Ne yaparsanız yapın, o ışığı elde edemezsiniz. İlla 07:00’yi bekleyeceksiniz. Hazırlığınızı yapıp takdire rıza gösterirseniz gidip uyur ve beş dakika sonra sabahın olduğunu görürsünüz. Rıza göstermez ve kendi çabanızla illa onu getirmek isterseniz, gece boyunca uğraşır durursunuz. Sonunda tam da güneşin doğmasının yaklaştığı bir anda yorgunluktan bitap düşüp uyursunuz. Güneşin doğuşunu da izleyemezsiniz.
Kainatta sünetullah böyle işliyor. Bir şeyin vakti geldi mi, onu önleyemezsiniz. Ve bir şey de vaktini geçti mi onu asla tutamazsınız.

Yazılarımı takip edenler bilirler ki, sık sık ‘bizim baharımız geldi’ derim. Bugün daha yalın bir ifade ile diyorum ki “Husuf sona erdi” Ve taaa 2045’e kadar da bir şey olmaz inşallah. Ondan sonrası da Cenab-ı Hakk’ın keremine kalmıştır. Dilerse sürdürür dilerse husuf’u küsufa çevirir…
Geçenlerde, şu ‘muvakat’ kelimesinin süresini merak ettim. İsam’ın bu topraklar üzerindeki hükümranlığını gösteren sembollerin, daha ne kadar husuf halinde kalacağını düşündüm. Onların en esaslısı ezandı. Çünkü ezan, bir memleketin İslamın yurdu olduğunu gösteren en birinci şeair (sembol)dir. Başörtüsü ve cuma onun arkasından gelir. Ezan 1950’de istiklaliyetini kazanmıştı. Bu günlerde ise başörtüsü gündemde. Taraflar nerede ise birbirlerine savaş ilan edecekler. Merak ettim, bu kavga daha ne kadar devam edecek acaba diye? Çünkü milletin, huzura ve sükunete ihtiyacı var… Aksi takdirde bu asrı da ıskalamış olacağı. O açıdan bir an önce içerde huzurun ve sukunn avdet etmesi gerekiyor.

Merak edip örtünme ile ilgili ayetlere baktım. Bunların içinden, emir formatında tavsiye içeren Nur Suresinin 31. ayetindeki “ Vel yadribne bi-humuri hinne” dikkatimi çekti. Oturup ayetinin matematik değerlerine baktım. İlginç: Harfi cer olan ‘Bi’ yi sayarsak 2009 ediyor, saymazsak 2007. Kalbime geldi ki, ‘Başörtüsü hüsufu’(tutulması), 2007’de başylayan ve 2009’a kadar sarkan bir süreçte husuftan çıkacak” Sonra baktım benim gibi istihraç edenler var. Gönlüme ferah geldi. Onu da sizinle paylaşmak istedim ki, nasıl bugün ancak kendini bilmez birkaç insan dışında kimse ezandan rahatsız olmuyor. Öyle de 2009’dan itibaren türban meselesi de kimseyi rahatsız etmeyecek bir hal yoluna girmiş olacak inşallah. Yeter ki biz, gayr-ı medeni hallerimiz ile örtünmeyen kardeşlerimizi rencide edecek, incitecek hallerden uzak duralım!


Dolayısıyla şimdi yapılan itirazlara, akla ziyan yorumlara karşı da fazla öfke duymadan yola devam etmek gerekiyor. Bilirsiniz, ay tutulması sırasında ve tutulma sona ererken, Anadolu’da cahil halk davul çalar, ıslık çalar, tef çalar, teneke çalar. Sanki bunu yapınca ay utulmayacak veya o tutulmadan sıyrılmayacak. Oysa her ikisi de zamanları tayin edilmiş muayyen gök hadiseleridir. Elbette geçmiş dönem insanları için ürperticidir. Ama aklı başında insanlar, onların muvakkaten perdelenmesiyle şu iki parlak ve nurani nimetin, aydınlığın kıymetini hatırlarlar. Yasaksız ve aydınlık bir hayatın kıymetini anlarlar. Ama yarasalar ve karanlıktan beslenen vampirler karanlığın devamını isterler. Güneş ve ay tutulması ancak vampirlerin ve yarasaların işine gelir. Bunun dışında hiç kimse karanlıktan hazzetmez.

Bugün başörtüsü yasağına karşı çakanları ben ay tutulmasının sona erdiği saatlerde davul ve teneke çalanlara benzetiyorum. Kimisi de silah atar bilirsiniz. Kimisi korktuğu kimisi sevindiği için. İşte hepsi bu! Sonra Ay karanlıktan çıkar ve parıldayan yüzüyle yeniden gülümsemeye başlar. Yakında, şu mesele sıkıntı olmaktan çıkar, ay yüzünü gösterir ve husuf sona erer. Meraklanmayın, telaş da etmeyin. İlla meraklanıp telaşlanacaksanız, nefsimiz ve kötü ahlakımız konusunda telaşlanalım. Kendimizi düzeltelim. Madem ki bahar geldi, madem ki sabah oldu, kendimizi yeni güne hazırlayalım. Biz kötü ahlakımızla İslama mani olmamanın yollarını arayalım. Tembellik ve yalancılık kışından gayret baharına kuşanalım ki yazımız semeredar olsun, meyveler versin! Bugüne kadar tembellik yatağında yalanlarla beslendik. Millet ve ümmet olarak yalana hayat kadar sarıldığımız için kader bizi mahvetti. Çünkü dinin en temel esası sıdktır, doğruluktur ve yalan söylememektir.

* * *

Sahabe’nin biri Peygamber’e (sav) geldi, “Müslüman şöyle yaparmı böyle yapar mı?” diye kebâirleri (büyük günahlar) sordu. Peygamberimiz de “olabilir” dedi. Yani Müslüman Müslüman olduğu halde böyle şeyler de yapabilir, buyurdu. O zat sorularını çoğaltı da çoğalttı. Peygamberimiz de her seferinde “olabilir” dedi. Bunun üzerine o sahebe hayratle “Bir müslümanın asla yapmayacağı bir şey yok mu Ya Rasulllah?” deyince, Peygamberimiz “Elbette var!” dedi. “Nedir o, Y aresulallah?” deyince Peygamberimiz: -“Müslüman asla yalan söylemez!” buyurdu. E di artık siz gidip hesabınızı yapın! Şöyle bir kendi nefsinizden başlayıp çevrenize bakın. Nasıl küçücük menfaatler ve korkular yüzünden ne muazzam yalanlar söylediğimizi bir temaşa edin!Sonra da başımıza gelenleri düşünün. Çünkü akıbetler, saklı niyetlerimizin eseridir. Muhabbeti ise açık duruş besler, büyütür. Demek ki dürüst olacağız, sonra yalan söylemeyeceğiz, sonra dosdoğru hareket edeceğiz! O zaman ne bayrağımız gönderden iner, ne ay yıldızımız husufa uğrar, ne bahtımızın güneşi küsufa tutulur (kararır), ne de ülkemizin bir karış toprağına zarar gelir!

Mehmet Ali Bulut'un yazısı

http://www.moralhaber.net/haber_detay.php?haber_id=33903



GERÇEKTEN ENTERESAN BİLGİLER İÇERİYOR.


YORUM SİZİN.
 
hayret bediüzzaman deyince hep tartışma çıkarılırdı birileri tarafından bu sefer çıkmamış

galiba doğruları gördüler
 
hayret bediüzzaman deyince hep tartışma çıkarılırdı birileri tarafından bu sefer çıkmamış

galiba doğruları gördüler

doğruyu görmediklerinden değil..ciddiye almadıklarından olsa gerek

yaff bu yazı saiti nursinin kitabını okuyan memet ali bulut adlı zat-ı muhteremin yorumu

kaldıkii saiti nursiyi infaza götüren düşüncelerine değer vermezken gelip bu zatın yazısına yorum yapmak abes tirr

kendince medyumluk hokkabazlık yapıp 2007 ve 2009 rakamlarını bulmuş ve vatan haini saiti nursiyi nerdeyse evliya ilan etmiş

kimsede gelip yorum yapmaya değer görmemiş mevzuu budurr

ama bundan sonra yorumlar olacaktır buna inanabilirsin
 
cok guzel anlatmıssın tesekkurler
 
Nostrosaidus.... Hayırlı olsun AB'ye ne zaman gireceğimizi de yazmış mı?
 
Bediüzzaman Saidi Nursi ne zaman vatan haini oldu.Öğrencileriyle 1.dünya savaşında cepheye giden kalemiyle İstanbul işgalini lanetleyen 18 li yaşlarında zamanının alimlerini dize getiren ilim adamıyla ilgili işkembeden atıp tutmayalım.Şeyh Sait le karıştırmayalım araştıralım
 
doğruyu görmediklerinden değil..ciddiye almadıklarından olsa gerek

yaff bu yazı saiti nursinin kitabını okuyan memet ali bulut adlı zat-ı muhteremin yorumu

kaldıkii saiti nursiyi infaza götüren düşüncelerine değer vermezken gelip bu zatın yazısına yorum yapmak abes tirr

kendince medyumluk hokkabazlık yapıp 2007 ve 2009 rakamlarını bulmuş ve vatan haini saiti nursiyi nerdeyse evliya ilan etmiş

kimsede gelip yorum yapmaya değer görmemiş mevzuu budurr

ama bundan sonra yorumlar olacaktır buna inanabilirsin

sonufkum 'a katılıyorum .zaten kuran da her şey açık ve anlaşılır durumdayken bence said nursi nin yorumlarına gerek yok
 
Cifr Ve Ebced Islamda Delil Değildir.ayrıca Sonu Hurufiliğe Giden Bir Merdivenin Ilk Basamağıdır,fazla Bulaşmak Zarar Verir.(reşad Halife,edip Yüksel Vs.)
 
Cifr Ve Ebced Islamda Delil Değildir.ayrıca Sonu Hurufiliğe Giden Bir Merdivenin Ilk Basamağıdır,fazla Bulaşmak Zarar Verir.(reşad Halife,edip Yüksel Vs.)

Aynen katılıyorum. Üstad bir şeyler söylerken önce çizgisini kor ve Gaybı ancak Allah bilir der. Bu yazıda Üstadın bir paragrafı alınmış. Yazar kendi hesabını yapmış eğer böyle bir şeyler olsa bile artık o söylenen tarih ve zamanda olmayacaktr.Çünkü gayb bilinmeyendir. bilinmeyeni ancak Allah bilir.
 
aslında fazla yoruma gerek yok her şey açık seçik ortada keşke o bahsettiğiniz üç beş kişide okusa anlasada hiç bir problem kalmasa ortada sözüm din düşmanı olan mektepli eşeklere forumumuzdakiler üzerlerine alınmasın... ha bu arada emeğine sağlık hocam güzel çalışma
 
said nursi değersizler değerini bilemediler bide vatan haini demiyolarmı yazık asrın en büyük alimi ama bilenle bilmeyen bir değilki nerden bilecekler üstadı okumadılarki sadece duydular yada yanlış kişilerden okudular
 
Mehmet Ali Bulut kimdir? Her yazılana inanacak mıyız?
 
aslında yorum yapacaktımda yine ne dediğini bilmezler tarihten islamdan bi haber adamlar gelmiş yorum yapmıslar konun suyunu çıkarmıslar gerek yok bu saatten sonra tartısmaya
 
paylaşım için sağolsın konu hakkında fazla birşey demek istemiyorum malum kendini bilmezler susmuyorlarda ancak bazı ardakaşlar kur-an da herşey açıktır diyor bunun hakkında birşey soylemek isterim..arkadaşım kur-an utsal kitabımızdır evet ancak anlaşılabilirlik açısndan gorecelidir..işte kur-an tam anlayabilmemiz için Peygamberimizin haytına bakma ihtiyacı duyarız çünkü kur-anı hayatıyla yaşayan Peygamberimiz..
 
algoritma kardeşim tamamen haklısın. Bu yorumu yapanlar kaç kere kuran okumuş bilmiyorum ama ben türkçe mealini okurken bile çok zorlanıyorum. Anlayamadığım onlarca şey oluyor.

Eminim said nursi'nin hakkında atıp tutanlar hiç bir kitabını açıp okumadan tamamen kulaktan dolma bilgiyle konuşan insanlardır.
 
Geri
Üst