Said-i Kürdi (Bediüzzaman Said-i Nursi) Kimdir?

Time2Win

New member
Konuyu yazmaya başlamadan söyleyim.Konumda hakaret , aşağılama gibi şeyler istemiyorum ve tamamen kaynaklar ile desteklenmiş bir yazı veriyorum , aksini savunan varsa düzgünce tartışmaya hazırım ! Kaynaklar yazının içindedir , birçok yerden alınmadır , o yüzden "hani kaynak" gibi polemikler ile tartışma istemiyorum lütfen.İsteyen verilen isimlerden bakabilir , yada doğruluğunu araştırabilir. Konumuza başlayalım


“Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün ” (Said-i Nursi)
Bu cümle, bir zamanlar çıkarılan ve kime hizmet ettiğini herkesin çok iyi bildiği Özgür Ülke gazetesinde yayınlanmıştır. Yine bu gazetenin ifadesinde ve diğer Kürtçü yayın organlarında Said-i Kürdi için “devrim şehidi” ifadesinin kullanılması nurculuğun hangi ereğe hizmet ettiğinin en kesin kanıtıdır.


Siyasi düşünceleri
Said-i Nursi 1907 yılında İstanbul’a gelerek Abdülhamit Han’a hitaben bir dilekçe yazar ve saraya verir. Dilekçede kullandığı ad “molla Said-i Meşhur”dur.

Dilekçenin içeriğinde kürdistan(!) da eğitimin türkçe yapıldığını, kendisinin buna karşı olduğunu ve kürdistanda(!) kürtçe eğitim yapılması için üç okul açılmasını talep etmektedir. Bu dilekçeden sonra Said-i Nursi (namı diger Said-i Kürdi) Abdulhamit han tarafından mişahade için toptaşı Akıl hastanesine gönderilmiş ve bir süre orada tutulmuştur. Yani Abdulhamit Han tarafından tımarhaneye gönderilmiştir.
Ve bu olayı daha sonra yazılarında kendisi şöyle açıklamıştır: “Nasılki zaman-ı istibdatta tımarhaneye düştüm, divanelerin hükmüne konuldum, eğer müdahaneye, kelbi tabassusa, şahsi menfaat için umumi menfaatı feda alan aklın icabı ise, ben divaneligi kabul ettim.Şahit olunuzki böyle akıldan istifa ediyorum. Ey Kürtler tımarhaneyi bunun için kabul ettim. Kürtlüğü lekedar etmemek için irade-i padişahiyi, maaşını, ihsan-i şahaneyi kabul etmedim.” Ayrıca Said, “Zalimler için yaşasın cehennem!” sözünü Abdülhamit için söyler.

Yani Said kürtçülük için artık her şeyi göze aldığını ve kürtlüğü ayakta tutmak için tımarhaneyi bile kabul ettiğini söylemektedir.

31 Mart ayaklanmasında da Said-i Kürdi, Volkan gazetesi ile beraber yeniden sahneye çıkar. İngilizlerin tek bir kurşun atmadan bir Türk toprağı olan Kıbrıs’ı ele geçirmesinden büyük bir sevinç duyarlar. İnsanın midesini bulandıracak şekilde, Volkan gazetesinde İngiliz propagandası yaparlar. Çünkü umdukları şey Kürdistan için İngilizlerden görecekleri yardımdır. 31 Mart ayaklanmasında birçok Türk subayını vahşice katlettikleri halde Hıristiyanların kapısına birer nöbetçi koyarak onları korurlar.

Yağmalanan Türkler ise umurlarında değildir. Fakat Mustafa Kemal’in kurmay başkanlığını yaptığı Yıldırım Orduları çok geçmeden bu isyanı bastırınca Isparta’ya sürülür. Bu andan itibaren Kürt Said Mustafa Kemal’i artık unutamayacak ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı tüm kinini kusacaktır.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca Said-i Nursi tekrar sahneye çıkar. İngilizlerin güdümünde Kürt Teali Cemiyeti’ni kurar ve İngilizlerin işgal planlarına uygun olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yeniden Kürdistan düşleri görmeye başlar. ” Uyan ey Selahattin Eyyübi’nin torunları Kürtler!” diyerek Kürt halkını ayaklanmaya çağırır . 16 Eylül 1919′da İkdam gazetesinde bir bildiri yayınlayarak, Türk Ulusunu Kuvayı Milliye’ye destek vermemeye, hatta onlara karşı mücadele etmeye çağırır.

Mütareke ve Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul’da kürt ileri gelenlerinin(!) serv in uygulanması için oluşturdugu ” Kürt teali cemiyeti” vardır, bu cemiyetin üç nolu kurucu üyesi olarak karşımıza çıkar Said-i Nursi ve bu cemiyetin kurucu üyelerinin ( ki 61 kişidirler) 1920 koçgiri, 1925 Şeyh Said ( Bu Said başka Said’dir karışmasın), 1938 Tunceli kürt kalkışmalarında önderlikleri vardır. Ayaklanmaların tarihlerine dikkat edilecek olursa kurtuluş savaşı, Hatay ve Musul-Kerkük meselesi gibi Türk Milletinin en kiritik dönemlerinde yurt içinde kalkışma yaparak arkadan vurmuşlardır.

Yine Said-i Kürdinin Şark ve Kürdistan(!), Kürt Teavün ve terakki gazetesi gibi gazetelerde kürtlerle ilgili bir hayli yazıları yayınlanmıştır.

Ama daha sonra arkasından gidenler tarafından onu Türk milletine kabul ettirmek için yazdıkları bile değiştirilir. Türk harfleriyle basılan kitaplarında “kürdistan” gibi kelimelere rastlanmaz.

Örnegin Said-i Kürdinin “İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi yahut Divan-i Harb-i Örf-i ve Said-i Kürd-i” adlı kitabının “Hatime” bölümü türkçe harflerle basımı sırasında yandaşlarınca değiştirilmiştir.

” Hatime’nin” esas metni şöyledir: ” Ey Asuriler ve Keyanilerin cihangirlik zamanında piştar kahraman askerleri olan arslan kürtler, beş yüz senedir yattıgınız yeter . Artık uyanınız sabahtır………………………… Hemde milliyet denilen mazi derelerinde ve hal sahralarından ve istikbal daglarında haymenişin olan Rüstem-i Zal Selahaddin-i Eyyubi gibi kürt dahi kahramanlarıyla bir çadırda oturan aile gibi…………………………” Ama Türk harfleriyle basılan basımda Türk milletinin duygularını okşayacak bir şekilde” Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim………………………. Selahaddin Eyyübi ve Celaleddin-i Harzemşah ve Sultan Selim ve Barboros Hayreddin ve Rüstem-i Zal gibi ecdatlarımız……………” haline getirilmiştir.

1926 yılından sonra Said-i Kürdi adını kullanmayıp said-i Nursi adını kullanır. Bu ad değişikliği ile ilgili Türkçü Nihal Adsız şu tespiti yapar: ” Kürtlerin mevhum meziyetlerinden bahsediyor. Kısacası, onlara devlet kurdurmaya çalışıyor. Tabi devletin buna müsaade etmeyeceğini anladıktan sonra 180 derece çarkla said-i Kürdi olan adını Said-i Nursi yaparak ve nur risaleleri diye cehlin ve taassubun örnegi olan karalamalar düzerek bir din mürşidi gibi ortaya çıkmayı başarıyor.” (Adsız, makaleler 111- makale adı” nurculuk denen sayıklama)

Said-i Kürdi Ziya Gökalp ile Diyarbakır’da karşılaştığında şöyle der:” Bir kelle Soğanı, Bir Kızıl Elmaya değişmem”

Bugün birçok terör örgütü sitesinde Said-i Kürdi’yi öven yazılar bulabilirsiniz.

İslam ile çelişkileri

Said-i Nursi’nin düşünce yapısı da İslam inanışı ile çoğu yerde çelişki gösterir. Ve bu çelişkiler İslam alimi olmayanlar tarafından bile hemen anlaşılacak şekilde çok açıktır. Hiç evlenmemesi, Cuma namazına gitmemesi, kendisine Kuran öğreten hocalarına karşı gösterdiği saygısızlık gibi. Ne Yunus Emre ne de diğer İslam büyükleri kendilerini yetiştiren hocalarına karşı “Sen bir şey bilmiyorsun” lafını kullanmamıştır. Belki de bundan dolayı Said-i Nursi ders almak üzere gittiği tüm medreselerden kovulmuştur.

Cuma namazı kalabalık olarak kılındığından ve kendisinin kalabalık yerlerde namaz kılmaktan huzur bulmadığını söyleyen Said’in durumu son derece ilginçtir. Çünkü Cuma namazı inananlar için müminlerin bir araya toplandığı bir andır ve cemaat ile kılınması zorunludur.

Risaleleri ile ilgili söylediği sözler bile İslamı nasıl yorumladığını bizlere gösterir. “Risale-i Nur okumak ona hizmet etmek bir ibadettir. Ona hizmet üç aylarda yapılan zikirlere bile tercih edilmelidir.” Kısacası Said-i Nursi kendi yazdığı kitapları okumanın Allah’a karşı yapılan ibadetten daha hayırlı olduğunu söyler ve İslam’a yeni bir yorum getirir.

Bu noktada akla İngiliz casus Hempher’in anıları geliyor. Az sayıdaki İngiliz casusa verilen “İslam’ı Nasıl Yıkarız” adlı kitapta da cihadın geçici bir farz olduğu ve artık cihad yerine başka işlerle uğraşmasının Müslümanlar için daha iyi olduğu propagandasının yayılarak İslamiyetin zayıf düşürülmesi öneriliyordu. Kurtuluş Savaşı sırasında da İkdam gazetesinde Kuvayı Milliyecilerin İngilizlere karşı savaşmaması için bildiri yayınlayan Said-i Nursi’nin davranışının bir nedeni de bu olabilir mi?

Said-i Nursi, “Risale-i Nur okumak ya da yazmak alim olmak için yeterlidir . Başka şey istemez.” sözü ile Kuran’ı, hadisleri ve diğer tüm İslam bilimlerini bir çırpıda silmiş temel kaynak olarak kendi risalelerini koymuştur . Hattâ Hizbullahın öldürdüğü Zehra Vakfı’nın bir üyesinin cenazesinde de Kuran yerine risale okuyacak kadar ileri gitmişlerdir.

Bu ve bunun gibi İslamdışı yorumlarından dolayı nurcular, diğer bazı tarikatlar tarafından “narcılar” yani cehennemlikler diye adlandırılmaktadır.

Said-i Nursi’nin ölümünden sonra nurcular kendi aralarında bölünmüş Fethullahçılar, Med Zehracılar, Kırkıncılar, Aczmendiler gibi çeşitli akımlar türemiştir.

Bu yazı Said-i Kürdi’nin yolundan gidenler için kaleme alınmıştır.


23- Siyaset & Politika dışı açtığınız konular kapatılıcak ve direk geri dönüşüme gönderilecektir bu nedenle lütfen yaptığınız paylaşımın siyasetle & politika ile ilişkisini iyi analiz ederek yapınız iyi forumlar.

Bu maddeyle alakalı tam çözemedim açıkcası.Eğer konum yanlış yerde ise doğru bölüme taşınmasını yöneticilerden rica ederim.Yada silinmesi için bir sebep varsa belirtip de silerlerse memnun olurum.

Keyifli okumalar...
 

banane

New member
Kardeşim mükemmel bir sunum yapmışsın gerçekleri görenler bu tür insanların ne ayak olduğunu biliyor ama birde at gözlüğü takanlar bu ülkeyi bölmek isteyenler var işte onların beyni alınmış yerine ceviz koymuşlar..

Allah Türkiye Cumhuriyetini bunların şerrinden cahilliklerinden korusun
 

SEYDİALİ

seyri alem
hadi şimdiden belgeleri goster

bahsetiğin kişi alim
 

febeke

Banned
ömrü ırkçılıkla savaşla geçmiş bir insan için saidi kürdi demek hakarettir.
adamın yaşadığı dönemi iyi bilmek lazım.ömrünün bir kısmı osmanlı döneminde geçmiştir.o günlerle bu günkü konuşmaları karıştırmamak gerek.
özgür gündem gazetesi pkk nın yayın organıdır.pkknın da şarktaki enbüyük mücadelesi emin olun bu zatın talebeleriyledir.çünkü o bölgede halkları kardeşçe ayakta tutacak tek çatı islamdır.konuştuklarının bir kısmından alıntı yapıp yayınlamışlar
şeyh saitle karıştırıyorsun.biraz tarih okusan bilirdin.adam şark cephesinde albay rütbesiyle ruslara karşı savaşmış ve esir düşmüştür.bu neperhiz lahana diyaloğu.
sallarken bile biraz araştırıp okuyup sallayın.bunda bile tembellik yapmışsın.copy paste.

böyle fitne unsuru konuların açılmasının ne alemi var.eğlenmek istiyorsan hackhellin oyun bölümlerinden bir oyun seçip zaman öldürebilrsin
 

aybars24

New member
bu zıhnıyet ıngılız ajanı arkasında namaz kılmıs saf tutmus bır zıhnıyetdır,bunların benzeri asalaklar afganıstanda ıngılız ajanı olan topal molla ya( gene cok buyuk adam,alım,ıslam bılgını) dıyerek bıat etmıs ve krala ısyan etmıstır. bu zıhnıyetın TÜRKİYE versıyonu olan nurcular da onlardan gerı kalmamıs ıhanetlerını dınle ortmeye calısmıs cumhurıyete karsı cıhata gırısmıstır ve bu cumhurıyet dusmanlıgı bugunde devam etmektedır kı fetosun cumhuriyetı temsıl edıyor dıyerek kravat takmaması bunun en basıt ornegıdır.ve eger kı din bunlara kaldıysa vay bızım halımıze
 

aybars24

New member
ömrü ırkçılıkla savaşla geçmiş bir insan için saidi kürdi demek hakarettir.
adamın yaşadığı dönemi iyi bilmek lazım.ömrünün bir kısmı osmanlı döneminde geçmiştir.o günlerle bu günkü konuşmaları karıştırmamak gerek.
özgür gündem gazetesi pkk nın yayın organıdır.pkknın da şarktaki enbüyük mücadelesi emin olun bu zatın talebeleriyledir.çünkü o bölgede halkları kardeşçe ayakta tutacak tek çatı islamdır.konuştuklarının bir kısmından alıntı yapıp yayınlamışlar
şeyh saitle karıştırıyorsun.biraz tarih okusan bilirdin.adam şark cephesinde albay rütbesiyle ruslara karşı savaşmış ve esir düşmüştür.bu neperhiz lahana diyaloğu.
sallarken bile biraz araştırıp okuyup sallayın.bunda bile tembellik yapmışsın.copy paste.

böyle fitne unsuru konuların açılmasının ne alemi var.eğlenmek istiyorsan hackhellin oyun bölümlerinden bir oyun seçip zaman öldürebilrsin
bı arkadas kurd saıt hakkında yazılan konu ıle ılgılı belge ıstemıs aynı sekılde bende senden yazdıkların ıle ılgılı belge ıstıyorum.hıc bır tarıh kıtabında sark cephsinde savastı dıye bır bılgı yok kurt saıtın yazdıgı kıtaplara bakarak konusuyosan bos konusuyosun derım
 

SEYDİALİ

seyri alem
bahsedilen kişi bitlis ili milis gücü komutanı

dogurdur sultan abdulhamıdden dogu anadoluya bir universte kuramasını istedi ama bunun dili kürtce olcak diye bir sacmalık yoktur çünkü ozaman kütlerle devlet arsında ana dıl sorunu yoktur herkes istediği dilde konusma hakına sahipti resmi dil osmnalıcaydı kı zatan said nursi hazretlerınınde dili osamnlıcadır neden kürtce yazmadı dıyede sorarım size

sagda solda buldukalrınızı getirip belge niyetındede sunamasınız gerçek belgeyı getir yazdıgı mektubu getir akıl hastanesındeki kayıtlarını getir
 

Time2Win

New member
Sorulara tek tek cevap vereyim ;

Irkçılık ile savaşmış biri diyorsunuz ," Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün " Bu söz Şeyh Said ' e deil , Said-i Kurdi ye aittir. Bu nasıl bir ırkçılıkla savaşmaktırki , özgür kürdistan hayalleri ile yaşar.

Gelelim esir düşmesi olayına.Dediğiniz gibi said Osmanlı adına savaşmış ve esir düşmüş olabilir , ama daha ya daha sonraları ? 31 Mart ayaklanmasını Atatürk bastırdıktan sonra , bu kin ve nefret nedendir ? Ayrıca bknz. Kimlere karşı savaşmış da esir düşmüş ? Ruslar , yani komünizmin babaları. Said'in amacı ne ? Tamamen kürt etnik kökeninden oluşan bir kürdistan kurmak.Ben de olsam bu durumda , ben de Ruslara karşı savaşırım :)

Benim amacım fitne fesatlık yapmak değil , bu adamın cahilliyyesine inananları biraz doğruya çekmek.Din kaynağı istiyorsan Kur`An - ı Kerim var , yol gösterici istiyorsan Hz.Muhammed var , bu adam sizce bir müceeddid midir , yoksa Laik ve Sosyal Türkiye Cumhuriyeti düşmanı mı ?

Bahsi geçen gazete de bu adam "Şehit" mertebesinde gösteriliyor diyorum , istediği üniversitenin dili yüzünden tımarhaneye yatırılmış diyorum , sen diyorsun ki bana şunu bunu getir.Gazetenin ismine kadar vermişim ben , gider bakarsın.Aksini ispatlarım diyorsan bahsettiğin mektubu sen getir , ha bu benim bu kişiye görüşlerimi değiştirir mi , hayır .
 

GemaR

Banned
Bediüzzaman Said Nursi


1873 Yılında Bitlis'in Hizan kasabasının Nurs köyünde dünyaya gelir. 9 yaşında dini eğitime başlamasına rağmen mizacı sebebiyle medrese eğitimine alışamayarak ayrılır. 12 yaşında Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in rüyasında ona bazı tavsiyelerde bulunması üzerine tahsil hayatına devam eder. 21 yaşında Doğu illerinde adını duyurur ve kendisi Bediüzzaman (çağın güzelliği) olarak anılır. Hayatındaki en büyük ideallerinden birisi Van'da açılmasını istediği Medresetü'z Zehra Üniversitesi'ydi. 1907 yılında İstanbul'a gelerek Sultan II. Abdulhamid'e projesini anlatır fakat kendisini ikna edemez. Bunun üzerine Fatih'teki şekerci Han'da bir oda tutarak buraya yerleşir.

31 Mart olayları ile bağlantısı olmadığı halde olaylar sırasında tutuklanır ve mahkemede beraat eder. 31 Mart olaylarından sonra İstanbul'dan ayrılarak, Van, Tiflis, Şam, Beyrut ve İzmir'de çalışmalarına devam eder.

Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması ile birlikte Teşkilat-ı Mahsusa'da görev alır. 1916 yılında milis komutanı olarak Pasinler'de savaşır ve esir düşer. Bolşevik Devrimi sırasındaki kargaşa döneminden istifade ederek kaçar ve büyük zorluklarla İstanbul'a gelmeyi başarır.

Said Nursi'nin hayatı, aslında kendisine destek vermediği Şeyh Said isyanı ile değişti. Said Nursi isyana niçin destek vermediğini şöyle anlatıyor:

"Türk milleti asırlardan beri İslam'ın bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler ve şehidler yetiştirmiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz müslümanız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştırmayınız. Bu şer'an caiz değildir. Kılıç harici düşmana çekilir, dahilde kılıç kullanılmaz. Bu zamanda yegane kurtuluş çaremiz, Kuran ve iman hakikatleriyle tenvir (nurlanma) ve irşad etmektir. En büyük düşmanımız olan cehli izale etmektir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz, zira akim kalır. Birkaç cani yüzünden binlerce masum erkek ve kadın telef olabilir."

Herşeye rağmen yörenin birçok önde geleni ile birlikte Bediüzzaman hakkında da soruşturma açılarak İstanbul'a getirildi. Oradan Eğridir ilçesinin Barla köyüne sürgün edildi. Bu köyde Kuran'ı tefsir ettiği Risale-i Nur Külliyatı'nın dörtte üçünü kaleme aldı.

Talebelerinin sayısının artmasıyla birlikte Eskişehir'e gönderilerek Bediüzzaman'ın yargılanmasına orada devam edildi. Burada 11 ay hapse mahkum oldu. Üzerindeki baskılar da artmaya başladı. 1934 yılında Barla'dan Isparta'ya nakledildi. Oradan 120 arkadaşıyla cezasını tamamladıktan sonra Kastamonu'ya sürgün edildi.

1943 yılında yeniden tutuklanarak Ankara'ya gönderildi. Ardından Isparta ve Denizli'de hakkında soruşturmalar açıldı. 126 arkadaşıyla birlikte dokuz ay tutuklu kaldıktan sonra soruşturmaların hepsinden beraat etti. Hakkındaki beraat kararlarına rağmen baskılar bir türlü bitmedi. Afyon'da sonuçlanan 20 aylık mahkumiyet kararı üst mahkeme tarafından bozuldu.

1951 yılında bir dergide yayınlanan yazısı üzerine hakkında dava açılınca 27 sene uzak kaldığı İstanbul'a gelme imkanı buldu. Bediüzzaman bu mahkemeden de beraat etti.

1956 yılında Risale-i Nur külliyatında suç unsuru bulunamadığı için külliyatın yayınlanmasına izin verildi. Ömrünün son günlerinde bütün yurdu dolaşan Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul'dan Urfa'ya yaptığı uzun yolculuktan sonra 1960 yılında vefat etti. 27 Mayıs Darbesi'nin hemen ardından cenazesi Urfa'dan alınarak uçakla Isparta'ya getirilerek bilinmeyen bir yere defnedildi.

Eserleri:

- Sözler
- Mektubat
- Lem'alar
- Şualar
- Mesnevi-i Nuriye
- Asa-yı Musa
- Kastamonu Lahikası
- Barla Lahikası
- Emirdağ Lahikası
- İşaretü'l İcaz
- Sikke-i Tasdik-i Gaybi
- Hutbe-i Şamiye
- Münazarat
- İki Mekteb-i Musibetin şehadetnamesi

Eserlerinden bazı alıntılar:

"Sünnet-i Seniyye'ye tabi olmak mutlaka çok kıymetlidir. Özellikle bid'atların çoğaldığı zamanda sünnete tabi olmak çok kıymetlidir. Özellikle ümmetin fesadı zamanında Sünnet-i Seniyye'nin adabına uymak mühim bir takvayı ve kuvvetli bir imanı oluşturuyor." (Lemalar, s.48)

"Sünnetleri sanki gökten sarkan ve uzanan ipler gibi gördüm ki onlara yapışan yükselir ve saadete kavuşur. Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minare ile göğe çıkmak ahmaklığında bulunan firavun gibi bir firavun olur." (Mesnevi-i Nuriye, s. 72)

"Yaratıcımız bize en büyük öğretmen ve en mükemmel üstad ve şaşırmaz ve şaşırtmaz en doğru rehber olarak Hz. Muhammed'i tayin etmiştir. Ve son elçi olarak göndermiştir." (Asa-yı Musa, s. 34)

"Hz. Muhammed'in özelliği, İslam aleminin büyük ağacının kaynağı, çekirdeği, hayatı, medarıdır." (Lemalar, s.311)

"Velayet yolları içinde en güzeli, en doğru yolu, en parlağı, en zengini, Sünnet-i Senniye'ye tabi olmaktır." (Mektubat, s.495)

İslam dini için dışarıdan gelen zararlı akımlar ne kadar tehlikeli ise kendi bünyesinden gelen sapkın ve zararlı akımlar o derece tehlikelidir. Bediüzzaman Said Nursi işte bu içeriden gelen tehlikelere şöyle işaret etmiştir:

"Bana ızdırap veren, yalnız İslam'ın maruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlikeler içeriden geliyor. Kurt gövdenin içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım cemiyetin bünyesi buna dayanmaz; çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ızdırabım, yegane ızdırabım budur. Yoksa şahsımın maruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bundan bin kat meşakkate maruz kalsam da, iman kalesinin istikbali selamette olsa..."

(Bütün alıntılar sadeleştirilerek verilmiştir)


Durum bu Bedüizzaman, Şeyh Sait e destek vermedği için başına gelmeyen kalmamış...
Kimse gıybetini etmesin.İftirayada ortak olmasın.Atatürk gibi büyüklere hürmet edin...
Kürdistan tohumu ekiyorum kaynak said nursi.Aynı kaynağa Brad Pitt yapsak inancakmsınınız?
Sonuçta Ehl-i Sünnet inancına göre yüzyılın Müceddididir...
 

Time2Win

New member
@Gemar

12 yaşında Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in rüyasında ona bazı tavsiyelerde bulunması üzerine tahsil hayatına devam eder.

Hocam bilirsin beni az çok ben de seni bilirim , tartışmaların hep seviyeli olmuştur ve aşırı değildir ama , yukarda bahsettiğin şeyi hangi gerçekliğe dayanarak söyleyebiliyosun ? Ben de desem ki bu gece Peygamberimiz Hz.Muhammed ( S.A.V ) ' i rüyamda görmek bana nasip oldu , ve şu şu kişiye inanmayın dedi.Söylediğimin yalan olduğu apaçık ortadadır sen bana inanır mısın ?

Bizim için elbette dünyada gelmiş geçmiş , en hayırlı şaşmaz ve şaşırtmaz Allah kulu , Hz.Muhammed'dir . Ama şahsım adına konuşuyorum , dünyada en nefret ettiğim kişiler arasında hatrı sayılır bi yeri vardır saidi kürdinin.Ben elbetteki müslümanım , ama hiçbir şekilde kimse bana bu adamı sevdiremez ve yaptıklarını örtbas edemez.

Gene de verdiğin şeyler için teşekkür ederim , hayırlı günler.

Selametle..
 

odiseus

New member
Bediüzzaman Said Nursi


1873 Yılında Bitlis'in Hizan kasabasının Nurs köyünde dünyaya gelir. 9 yaşında dini eğitime başlamasına rağmen mizacı sebebiyle medrese eğitimine alışamayarak ayrılır. 12 yaşında Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in rüyasında ona bazı tavsiyelerde bulunması üzerine tahsil hayatına devam eder. 21 yaşında Doğu illerinde adını duyurur ve kendisi Bediüzzaman (çağın güzelliği) olarak anılır. Hayatındaki en büyük ideallerinden birisi Van'da açılmasını istediği Medresetü'z Zehra Üniversitesi'ydi. 1907 yılında İstanbul'a gelerek Sultan II. Abdulhamid'e projesini anlatır fakat kendisini ikna edemez. Bunun üzerine Fatih'teki şekerci Han'da bir oda tutarak buraya yerleşir.

31 Mart olayları ile bağlantısı olmadığı halde olaylar sırasında tutuklanır ve mahkemede beraat eder. 31 Mart olaylarından sonra İstanbul'dan ayrılarak, Van, Tiflis, Şam, Beyrut ve İzmir'de çalışmalarına devam eder.

Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması ile birlikte Teşkilat-ı Mahsusa'da görev alır. 1916 yılında milis komutanı olarak Pasinler'de savaşır ve esir düşer. Bolşevik Devrimi sırasındaki kargaşa döneminden istifade ederek kaçar ve büyük zorluklarla İstanbul'a gelmeyi başarır.

Said Nursi'nin hayatı, aslında kendisine destek vermediği Şeyh Said isyanı ile değişti. Said Nursi isyana niçin destek vermediğini şöyle anlatıyor:

"Türk milleti asırlardan beri İslam'ın bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler ve şehidler yetiştirmiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz müslümanız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştırmayınız. Bu şer'an caiz değildir. Kılıç harici düşmana çekilir, dahilde kılıç kullanılmaz. Bu zamanda yegane kurtuluş çaremiz, Kuran ve iman hakikatleriyle tenvir (nurlanma) ve irşad etmektir. En büyük düşmanımız olan cehli izale etmektir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz, zira akim kalır. Birkaç cani yüzünden binlerce masum erkek ve kadın telef olabilir."

Herşeye rağmen yörenin birçok önde geleni ile birlikte Bediüzzaman hakkında da soruşturma açılarak İstanbul'a getirildi. Oradan Eğridir ilçesinin Barla köyüne sürgün edildi. Bu köyde Kuran'ı tefsir ettiği Risale-i Nur Külliyatı'nın dörtte üçünü kaleme aldı.

Talebelerinin sayısının artmasıyla birlikte Eskişehir'e gönderilerek Bediüzzaman'ın yargılanmasına orada devam edildi. Burada 11 ay hapse mahkum oldu. Üzerindeki baskılar da artmaya başladı. 1934 yılında Barla'dan Isparta'ya nakledildi. Oradan 120 arkadaşıyla cezasını tamamladıktan sonra Kastamonu'ya sürgün edildi.

1943 yılında yeniden tutuklanarak Ankara'ya gönderildi. Ardından Isparta ve Denizli'de hakkında soruşturmalar açıldı. 126 arkadaşıyla birlikte dokuz ay tutuklu kaldıktan sonra soruşturmaların hepsinden beraat etti. Hakkındaki beraat kararlarına rağmen baskılar bir türlü bitmedi. Afyon'da sonuçlanan 20 aylık mahkumiyet kararı üst mahkeme tarafından bozuldu.

1951 yılında bir dergide yayınlanan yazısı üzerine hakkında dava açılınca 27 sene uzak kaldığı İstanbul'a gelme imkanı buldu. Bediüzzaman bu mahkemeden de beraat etti.

1956 yılında Risale-i Nur külliyatında suç unsuru bulunamadığı için külliyatın yayınlanmasına izin verildi. Ömrünün son günlerinde bütün yurdu dolaşan Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul'dan Urfa'ya yaptığı uzun yolculuktan sonra 1960 yılında vefat etti. 27 Mayıs Darbesi'nin hemen ardından cenazesi Urfa'dan alınarak uçakla Isparta'ya getirilerek bilinmeyen bir yere defnedildi.

Eserleri:

- Sözler
- Mektubat
- Lem'alar
- Şualar
- Mesnevi-i Nuriye
- Asa-yı Musa
- Kastamonu Lahikası
- Barla Lahikası
- Emirdağ Lahikası
- İşaretü'l İcaz
- Sikke-i Tasdik-i Gaybi
- Hutbe-i Şamiye
- Münazarat
- İki Mekteb-i Musibetin şehadetnamesi

Eserlerinden bazı alıntılar:

"Sünnet-i Seniyye'ye tabi olmak mutlaka çok kıymetlidir. Özellikle bid'atların çoğaldığı zamanda sünnete tabi olmak çok kıymetlidir. Özellikle ümmetin fesadı zamanında Sünnet-i Seniyye'nin adabına uymak mühim bir takvayı ve kuvvetli bir imanı oluşturuyor." (Lemalar, s.48)

"Sünnetleri sanki gökten sarkan ve uzanan ipler gibi gördüm ki onlara yapışan yükselir ve saadete kavuşur. Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minare ile göğe çıkmak ahmaklığında bulunan firavun gibi bir firavun olur." (Mesnevi-i Nuriye, s. 72)

"Yaratıcımız bize en büyük öğretmen ve en mükemmel üstad ve şaşırmaz ve şaşırtmaz en doğru rehber olarak Hz. Muhammed'i tayin etmiştir. Ve son elçi olarak göndermiştir." (Asa-yı Musa, s. 34)

"Hz. Muhammed'in özelliği, İslam aleminin büyük ağacının kaynağı, çekirdeği, hayatı, medarıdır." (Lemalar, s.311)

"Velayet yolları içinde en güzeli, en doğru yolu, en parlağı, en zengini, Sünnet-i Senniye'ye tabi olmaktır." (Mektubat, s.495)

İslam dini için dışarıdan gelen zararlı akımlar ne kadar tehlikeli ise kendi bünyesinden gelen sapkın ve zararlı akımlar o derece tehlikelidir. Bediüzzaman Said Nursi işte bu içeriden gelen tehlikelere şöyle işaret etmiştir:

"Bana ızdırap veren, yalnız İslam'ın maruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlikeler içeriden geliyor. Kurt gövdenin içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım cemiyetin bünyesi buna dayanmaz; çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ızdırabım, yegane ızdırabım budur. Yoksa şahsımın maruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bundan bin kat meşakkate maruz kalsam da, iman kalesinin istikbali selamette olsa..."

(Bütün alıntılar sadeleştirilerek verilmiştir)


Durum bu Bedüizzaman, Şeyh Sait e destek vermedği için başına gelmeyen kalmamış...
Kimse gıybetini etmesin.İftirayada ortak olmasın.Atatürk gibi büyüklere hürmet edin...
Kürdistan tohumu ekiyorum kaynak said nursi.Aynı kaynağa Brad Pitt yapsak inancakmsınınız?
Sonuçta Ehl-i Sünnet inancına göre yüzyılın Müceddididir...

Sen yukarıdakilere inanıyorsun
Ben aşağıdakilere inanıyorum

Dikkat et burada kaynaklarda var.....
Hem de kimden bir bak bakalım

Bir Karşı Devrim Hareketi Olarak Nurculuk


İslamcılarla emperyalizm arasında dünya çapında bir ittifak vardır. Emperyalizm halkı müslüman olan ülkeleri pençeleri arasında tutabilmek için feodal güçleri kendine bağlar. Etnisiteyi kışkırtır. Dinsel fanatizmi azdırır.
Türkiye bu ittifaktan olumsuz etkilenen ülkelerin başında gelir.

Kemalizm yıllarında yer altına inen tarikatlar çok partili rejime geçtikten sonra hızla yaygınlaştılar. DP ve AP dönemlerinde cami yaptırma, yurt ve kuran kursu dernekleri yurdumuzun en ücra yerlerine kadar yayıldı 1980 cuntası ve arkasından başlayan ANAP dönemlerinde devlet kadrolarının tarikatlar tarafından istila edildiğini görmekteyiz. 1950’lerden beri hükümette bakan düzeyinde temsil edilen siyasi dincilik Özal’la birlikte tek başına hükümet kurmaya başladı.

Şu anda özellikle nakşibendiler ve nurcular devlet kadrolarında etkin durumdadırlar. Hükümet ele geçirilmiş, parlamentoda büyük bir ağırlık elde edilmiştir. AKP’nin başında bulunanlar Türkiye’deki nakşibendiliğin en önemli kolları olan İskenderpaşa ve İsmailağa cemaatlerine bağlıdır.

Cumhuriyet döneminin en büyük karşıdevrim hareketlerini nakşibendililer ve nurcular örgütlemişlerdir. Nakşibendiler cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki isyanlara imza atarken, nurculuğun en yeni gösterimi olan FG cemaati ise 1980’li yılların başından itibaren ABD desteğiyle beslenmiş ve son yıllarda Nakşibendilerle kol kola vererek Türkiye’nin siyasal rejimini değiştirmeye soyunmuştur…

FG cemaatine ilişkin çok sayıda yayın var. Güncel siyasi gelişmelerde sürekli adı geçtiği için okuduğunu anlayabilen herkes bu konuda bir fikir sahibidir. Genelde cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı ile tanınır. Cemaatin amacı devleti ele geçirip siyasi rejimi emperyalizme bağlı dinsel bir yapıya dönüştürmektir.…

FG Nurcudur…Bizim konumuz da nurculuktur…

Nurculuk tarikatının kurucusu olan Said-i Nursî tutarsız, hezeyan dolu, akıl sağlığı sorunlu ve cahildir. Yazıp dağıttırdığı “nur risaleleri” ise akla da, bilime de, İslâm’ın temel kaynaklarına da aykırıdır…

Ve böyle bir akım milyonlarca insan üzerinde etkilidir.

Bu şaşırtıcı durum nasıl oluyor?





Cahil kitlelerin dinin gizemli dünyasına kapılmaları, mucizelere inanmaları, kurtuluşu onlardan beklemeleri son derecede kolay olmaktadır. Yoksul, aç, cahil kitleler gerçek yaşam içinde hep ezilmektedirler. Kendilerine güvenleri ve gelecekten beklentileri yoktur. Onlar için kurtuluş mucizelere ve öteki dünyaya kalmıştır. Din adına, Allah adına her söylenene kapılmaları çok kolay olmaktadır. Din-iman tacirlerinin sömürü alanı çoğunluğu oluşturan bu kitlelerdir.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının –üniversite mezunları dahil- yüzde yetmişi cinlere, büyülere, fallara, astronomiye, türbe ve yatırlara inanıyorsa; bu konularda medyada bol bol propaganda programları varsa başka bir sonuç beklenebilir mi ?!...

Not:Bu paragrafta bahsedilen inanış: cinlerin, falların, astronominin, türbe, ve yatırların olup olmadığına yönelik bir inanış değildir .Bu paragraftaki inanıştan kasıt: Türbeden , büyülerden,fallardan,astronomiden ,cinlerden,şeytanlardan tavşanlardan medet umma inanışıdır. Umarım anlama zaafiyeti yaşayabilecek arkadaşlar için aydınlatıcı olmuşumdur

Elbette ki bu acı durumun sorumlusu en başta siyasi iktidarlardır…



Türkiye için büyük ve derin bir tehlike olarak Nurculuk konusunda her yurttaşın bilgi sahibi olması bu sapkınlığın engellenmesi açısından önem taşımaktadır. Bu konuda edindiğim bilgileri, deneyimlerimi ve araştırarak öğrenebildiğim gerçekleri sizinle paylaşmayı bir görev sayıyorum.

Bu konuda yazılanların ezici çoğunluğu propaganda niteliğindedir. Binlerce yayın, onlarca internet sitesi, tv, radyo, yurtlar, kurslar, evler, camiler, imamlar ve okullar vardır… Tarikatlar her alanda pervasızca at oynatmaktadırlar.

Devlet yönetiminin aymazlık, sapkınlık içindeki görevlileri bu karşıdevrimci hareketi engelleme yerine duruma uyum sağlama eğilimindedir. Görevli kurumlar ve organlar iktidardan çekinmektedirler. Ve her gün insanların saçından tırnağına, yediğinden içtiğine kadar her hareketine fetva veren ilahiyatçılar, Kuran’a ve peygamberin sünnetine aykırı olan tarikat konularında asla konuşmuyorlar. Korkuyorlar. Çünkü meczubun biri (!) Allah adına (!) işe koyulup, silahlanır ve kendilerini cezalandırabilir !..

Sayısız meczup olayının yanında oldukça profesyonel olarak işlenen Turan Dursun ve Bahriye Üçok cinayetleri de bu cezalandırmalara tipik örneklerdir….

Bu yüzden tarikatları eleştiren yayınlar, destekleyen yayınlara oranla devede kulaktır.



said-i nursi ve nur risaleleri

Said-i Nursi (1873-1960) Vahiy yoluyla Kuran’ın açıklanmasıyla görevlendirildiğini söyler. Fakat, Kuran’da belirtilmiş olan iman ve ibadet esasları dışına çıkar.

“Risale” denilen anlaşılmaz, özentili, bozuk bir Osmanlıca ile yazdırdığı broşürleri gizlice dağıtarak taraftar toplamıştır. Cumhuriyet rejimine karşı çıktığı için izlendi, kovuşturuldu, sürüldü.

130 dolayında “risale” (kitapçık) yazdı, yazdırdı ve “nur şakirtleri” dediği öğrencilerine çoğalttırarak dağıttırdı. Şakirtler zamanla o kadar fanatikleşti ki; dilinin bozuk ve anlaşılmaz olması bile onun büyüklüğü sayıldı. O bozuk anlatımda gizli anlamlar arandı. Kendisi de “Nur Meyveleri” adlı risalesinde “bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatli bir alimi olabilir” demektedir !.. (yerseniz, kendisi de zaten birkaç haftada bütün ilimlere sahip olduğunu iddia eder !..)

O kadar ileri gider ki; “eski medreselerde beş on seneye mukabil, inşallah nur medreseleri beş on haftada aynı neticeyi temin edecek” diyerek akla ve bilime zarar sözler etmektedir.( sikke-i tasdiki gaybi)



Nurs köyünden olması nedeniyle kendisi için söylenen Nursî sanının önce Kuran’dan tarikatın adına, sonra da kendisine geçtiğini söyleyerek tevil yoluna sapar.. Yani, her şeyi kendi amacına uygun duruma getirir…

Dindar olmayı ancak nurculukta görür. Risaleleri tek ilim kaynağı sayar. İslam dinini kendi tekelinde tutmak ister. “Fihrist” kitapçığında “nurcu” olmayanları Müslüman saymadığını anlatmaya çalışır !..

“Cennete gitmek için Nur risalelerini yazmak, yazdırmak, yayılmasına yardım etmek” şakirtlerinin inancıdır. Ne kadar yayarlarsa o kadar cennetlik olduklarına inanırlar. Üstad böyle demektedir.(Barla hayatı,19)

Nurcular risalelerin Kuran-ı Kerimin biricik tefsiri olduğunu, şeyhlerine ilham (!) gelerek yazdırıldığını iddia ederler. Said-i Nursî’nin sayısız mucize gösterdiğine inanırlar. Hapishanedeyken camide namaz kılması, kapıları kendiliğinden açması,, gaybı bilmesi gibi…O kadar ileri gidilir ki; “Zulfükâr” adlı kitapçıkta hayvanların bile risale-i nurlara hayran kaldıkları (!) anlatılır.. (Neda Armaner, Nurculuk, sf 16)

Nucular, Risalelerdeki duaların her derde deva olacağını anlatılırlar. Bu yüzden ne olduğu bilinmeyen, bozuk Türkçe ve Arapça dualar fırsatçıların elinde halkın kandırılmasına şu anda da hizmet etmektedir…

Meczup saçmalıkları nur risalelerinin ana özelliğidir.


Hüseyin Nihal ATSIZ

Nihal Atsız, Nurcular için şöyle diyor:

“..Nur risalesi talebeleri de Saîd-i Nursî'nin o çetrefil ve cahil Kürt Türkçesiyle yazdığı risaleleri atom fiziği ve Einstein nazariyesi okur gibi toplanıp okuyan bir yığın zavallıdır.

…kimse bir şey anlamaz. Anlamadığı için de, onda gizli hikmetler, yüksek gerçekler olduğu kuruntusuna kapılır.”



Herkesi Kuran’ı ve sünneti öğrettiğine inandırmıştır. Ama kendisi bunlara pek uymaz. okuma-yazma bildiği halde “ümmiyim” der. Cuma namazlarını kılmaz. Kendini “mehdi“ sayar. Oysa kuran ve sünnet anlayışında mehdilik yoktur. “densiz çocuklar yetişir” diye evlenmez. Evlenmeyi müritlerine önermez. v.b…

Ama doğu Anadolu’daki insanlara evlenmeyi ve çok eşliliği önerir.Çünkü orada yaşanan gerçekliğe selam durarak propagandasına devam edip yandaş kazanabileceğini bilir…



Emperyalizmle kol kola

Said-i Nursî Sovyetlere karşı Müslüman-hristiyan ittifakını savunur:

"Misyonerler ve Hristiyan ruhanileri, hem nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü herhalde şimal cereyanı, İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etme fikriyle İslam ve misyonerlerin ittifakını bozmaya çalışacak." (Lem'alar,111,141)

“Sikke-i tasdiki gaybi” kitapçığında -dolaylı olarak-mehdilik iddiasında bulunur. Ve mehdinin en önemli üçüncü görevinden birinin de “İslam dünyasını hilafetle birleştirmek ve İsevi ruhaniyatla anlaşarak islâm dinine hizmet etmek,” olarak tanımlar…

“Savaşta ve felaketlerde ölen masum ve mazlum hristiyanlar da şehit sayılır. Ve ahrette mükâfatları vardır. Hatta kâfir bile olsalar… “ (Kastamonu layihası, s. 75)



Nurcular, Said-i Nursî öldükten sonra “okuyucu” ve “yazıcı” olarak ikiye ayrılmışlardır. Bölünme daha sonra da sürmüştür. Diyanet işleri başkanlığına göre nurculuğun başlıca kolları 1)Yeni Asya grubu 2) Şura grubu (M. Kırkıncı) 3) F. Gülen Grubu 4) Med-Zehra Grubu’dur..

Başta nurcular olmak üzere islâmi denilen tarikat ve cemaatlerle emperyalizm arasındaki ittifak sürmektedir, sürecektir de… FG cemaatinin “medeniyetler ittifakı” teraneleri bunun en güzel kanıtıdır… AKP iktidarı bu görüşe sıkıca sarılmıştır. Zaten dünyadaki bütün islâmcı rejimler emperyalizmin emrindedir. Türkiye’deki bütün cemaat ve tarikatlar de aynı kaynaklardan beslenir. Ama en çarpıcı örnek Nurcu Fetullah cemaatidir. Cemaati doğrudan doğruya ABD yönetir…




Sait nursinin atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı

Said-î Nursî’nin Kemalist rejime düşmanlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin o yıllardaki bağımsız dış politikası ve devrim hareketleri ile her alanda yaptığı atılımların, aydınlanmanın tarikatlar için, varlık- yokluk sorunu olmasındandır…

Saidi Nursi bu yüzden Atatürk’ün ve Kemalizm’in en büyük düşmanı olmuştur.

Atatürk'e açıkça “Deccal” ilan ederek Millet-i İslam'ı Protestan yapmak istediğini söylüyordu. Oysa nurculuk yolundan gidenlerin en büyük dayanakları da emperyalizmdir...

“1880 (yılı) son asırların putunun doğumu olup, onun temsil ettiği dalâlete… risale-i Nur meydan okur…” (Tılsımlar, 195)

Kuran’da geçen “leyatğa” (azmış kâfir) sözcüğünün “islâm deccaline” (Atatürk’e) uygun olduğunu söyler.

“Mehdinin nur’lu cemiyeti rejimin bidatlarını (sonradan ortaya çıkan uydurmalar, kötülükler, yalanlar vb) tamir ederek sünneti seniyyeyi tamir edecektir…” (mektubat )



Saidi Nursi’nin Atatürk ve Kemalizm düşmanlığına örnek çoktur:

"Tek gözlü Deccal, ya iman et, ya bütün Dünyanın maskarası olacaksın." (Barla mektupları sf,53)

"Türkiye'nin siyasi rejimi Nur saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir" ( tiryak, sf.65)

"Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis-i Şerif'in ihbarıyla Kur'an'a zararlı bir adam çıkacak demiştim. Mustafa Kemal'in o adam olduğunu zaman gösterdi. (Emirdağ Lahikası )

"Ayasofya Camiini puthaneye, meşihat makamını kızlar lisesine çeviren bu adamı sevmemenin bir suç olması imkanı var mı?" (sönmez, 21-22)

Ve çarpıcı bir kehanet:

"Atatürk Nur Risalelerinin tokadı sonucu ölmüştür !.." .



"Müslümanlara Kur'an dışında bir Anayasa lazım değildir.” (Mucize-i Kuraniye 191-192)

"İslam dininde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı olduðu için, islamiyet dairesine aykırı, inkılaplar da islamiyete aykırıdır." (mektubat, 403)

"Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzak kalmış ve dine karşıdır. Laiklik ile dinsizlik arasında hiçbir fark yoktur. Reform hıristiyanlıkta mümkündür. Türk inkılapları dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira islamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek kadar mükemmeldir" .(mektubat, 401)

"Müslümanlara Kur'an dışında bir Anayasa lazım değildir. …Halbuki Kur'an, Cumhuriyet Anayasası gibi birkaç kişinin iradesi değil, ilahi bir iradenin sonucudur.. “



1909 yılında bastırdığı kitapçıkta Kürtlere şöyle sesleniyor: “Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürtler!... Beşyüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. (İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi)

Kürt Teali Cemiyeti üyesidir.

“Siyaset yoluyla dine hizmet hissini taşıyordum. Fakat bu andan itibaren dünyadan tamamen yüz çevirdim ve kendi ıstılahıma göre "Eski Said"i gömdüm.” (Emirdağ Lahikası, s. 337)

Hayır, o yine eski Kürt sait’tir.

Gerek Nursi’nin broşürleri gerekse FG vaazları dikkatle incelendiğinde siyasi gelişmelere koşut oldukları, konuların ona göre seçildiği ve amacın siyasi mücadele olduğu görülecektir.

Buradan da anlaşılacağı gibi nurculuk dini kılıf olarak kullanan bir siyasi mücadele aracıdır!..



kürtçü, İslamcı, anarşist, gizli …

Said-i Nursî “aziz sıddık kardeşlerim” diye başladığı broşürde Nurcuları takip edenleri kömünistlikle, zındıklıkla suçlar. Nura (öğretisine) ilişenlere anarşist der. Öte yandan risalelerin rejime muhalif olduğunu yazar..

Bir başka tebliğde ise nurculuğun “gizli ve anarşist bir teşkilat” olduğunu söyler.. (Kuran şakirtlerinin (öğrencilerinin) hizmet rehberi)

Günümüz nurcuları bu yargıları benimsemekte, hatta daha da ileri gitmektedirler…

Tutarsız, dayanaksız, bilimsiz, hezeyan içinde…

Saidi Nursî kendisinin vahiy alarak Kuran’ı açıklamak üzere gönderildiğini, sözleriyle insanları nurlandırdığını söylemiş ve dolaylı olarak Kuran’daki “son kitap ve son peygamber” hükmüne aykırı olarak peygamberliğini ilan etmiştir…

Ve müritlerini de inandırmıştır… Kendisinden sonra ikiye ve sonra da 3-5 kola ayrılan nurcular birbirleriyle anlaşamasalar da Türkiye Cumhuriyeti konusunda ittifak halindedirler.

Amaçları islamcı bir rejim kurmaktır…

Kuran kurslarındaki yemini yeniden anımsayalım:

“Ben, Muhammed Müslüman ümmetindenim. ... Türkiye, dinsiz, lâik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı, Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime; Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime; kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için devlet idaresinde söz sahibi olacak mevkilere gelmek üzere çalışacağıma dinim, Allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”



Söylenecek başka söz yoktur…

Ama ne yazık ki; Said-i Nursî’nin devlet tarafından izlenmesi bile “zulüm” olarak tanımlanmıştır…

Bu gerici koro iki yıldır suçunu bilmeden kapatılan “Silivri tutukluları” içinse “oh olsun” demektedir…


Sağ İktidarlar ve Nurculuk
Said-i Nursi, Demokrat partiye müzahir olduklarını, CHP döneminin sapık bir devir olduğunu, Milli Mücadele yıllarında Ankara hükümetinin hedef tutulduğunu itiraf etmiştir !..

Tutarsız ve çelişkilidir… DP dönemini hiç eleştirmemiştir. Destek vermiş ve destek görmüştür. Nur risaleleri yasak olmasına karşın - çoğu kez- DP’nin propaganda yazıları arasında dağıtılmıştır..

Said-i Nursî ve nurcular siyaset yapmadıklarını söylerler. Ama yukarıda görüldüğü gibi yaptıkları siyasi dincilikten başka bir şey değildir…

Süleyman Demirel, “Said Nursi büyük alimdir.Büyük alim değildir diyenin alnını karışlarım" "Atatürk'ün kurduğu devlet, laik devlet değildir. İslam devletidir",diyerek onlarla içli-dışlı bir siyaseti benimsemişti.

Turgut Özal’ı anlatmaya gerek var mı?..

Nurcular ve özellikle FG hareketi AKP iktidarının dayandığı en önemli tabandır.

Nurculuk giderek etkisiz kalacak yerde artan bir taraftar bulmaktadır. Buna şaşılmaması gerekir. Eğitim-öğretim birliğinin bozulması, okullar, yurtlar, kurslar, camiler, dergahlar, yayınlar yoluyla küçük yaştaki çocukların kazanılması, siyasi iktidarın desteği ve emperyalizmin olanakları arkalarındadır…



engeller kaldırıldı

TCK’nın “Türklüğü, cumhuriyeti, TBMM’yi… “ tahkir ve tezyif etmeyi yasaklayan 159. maddesi ile “ dini siyasete alet etmeyi yasaklayan 163. maddesi kaldırıldı. 1991 yılındaki bu değişiklikten sonra Atatürk’e, cumhuriyete, laikliğe saldırılar açıkça yapılır oldu. Siyaset meydanlarında dinci meczuplar çoğaldı. Akla gelmedik karalamalar, sövgüler yapıldı. İftiralar atıldı. İslami rejim çığırtkanları ayrık otu gibi yayıldılar.

Ve 1995 seçimlerinde RP en çok oyu alarak koalisyonun büyük ortağı oldu..

Siyasal islâmın önündeki yasal engellerin ortadan kalkmasıyla dinci cemaatler, tarikatlar, vakıflar iyice çoğaldı. Son yıllarda dinci vakıfların önündeki bütün engeller de kaldırıldı. (Yabancı vakıflara da büyük özgürlükler sunuldu. Toplum Hıristiyanlık ve Musevilikle ilgili vakıflara sıcak bakmasa da yasal düzenlemelerle bütün dinci oluşumların önü sonuna kadar açıldı.)

Bugün AKP’nin oy oranı %40 dolayındadır…

Halk yalanla, hileyle, sadakayla kandırılmaktadır. Ama ilginçtir ki; halk çoğunluğu iktidarın İslami şeriatı hedeflediğine inanmamaktadır. Çünkü; görüntüde Müslüman olanların gerçekte öyle olmadığı, seçenek olmadığı için Türkiye’yi yönetecek en iyi kadro olduğu kanısındadır. Yağma, talan ve yolsuzluklara da – belki geçmişten beri şerbetli olduğu için - duyarlı değildir..

İstikrar adına atılan oylar AKP’de toplanmaktadır..



Taşlar bağlandı köpekler saldırıyor

Tarih boyunca kutsal din duyguları dünya siyasetinde büyük rol oynamıştır. En kanlı ve en uzun savaşlar din ve mezhep savaşlarıdır.
Bu savaşların da temelinde ekonomik çıkarlar yatmaktadır. Her çağda halkın saf inancını sömüren sapkın akımlar olmuş ve insanları peşlerine takabilmişlerdir. İslamiyet Kuran ve Hz Muhammed’e bağlılıkla şekillenmiştir. Hal böyleyken çeşitli dönemlerde yüzlerce tarikatın ortaya çıkması, dini daha iyi yaşamak ve tanrıya daha yakın olmak için değildir. Doğrudan dünyevi çıkarlar söz konusudur.
Türkiye’de de görülen budur…
Türkiye bir karşıdevrim hareketi yaşamaktadır.
Emperyalist projeler yaşama geçirilmektedir.
Siyasi iktidar taşları bağlamış ve köpekleri salmıştır.
Atatürkçülerin, cumhuriyetçilerin, laiklerin, gerçek demokratların, aydınların bu korkunç saldırılara karşı kendilerini savunma hakkı bile ellerinden alınmıştır…
Ve halkın doğru haber alma hakkı da…

Bu durumda öncelikli görev, halka doğru haberi ve bilgiyi mutlaka ulaştırmak olmalıdır..…
Sonra da “bütün ulusalcı ve cumhuriyetçi güçlerin bir yerde toplanmaları” kesin bir zorunluluktur. Atatürk’ün bize gösterdiği çözüm yolu budur…
Geleceğin aydınlık olmasını gerçekten istiyorsak Atatürk’ün gösterdiği yolda buluşmaktan başka umar var mıdır?...


Kaynakça:
Nurculuk; Neda Armaner,( cumhuriyet Kitapları 1998)
Turan Dursun, Müslümanlık ve Nurculuk. Kaynak Yayınları
Nihal Atsız, Nurculuk Denen sayıklama. Ötüken,sayı:109
İsa Tatlıcan. Nurculuk Hareketi ve İslamcı Siyaset (8sutun.com)
Nur Cemaati - Vikipedi
Nurculuk Fethullah Gülen’in Gerçek Yüzü

Hakimiyet-i Milliye Gazetesi - Bir Karşı Devrim Hareketi Olarak Nurculuk - Altan ARISOY




”Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün” Said-i Kürdi (Nursi)
________________________________________
”Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün” Said-i Kürdi (Nursi)

1876 yılında Bitlis’in Nurs köyünde dünyaya gelen Said-i Nursi bağımsız Kürdistan çalışmalarına II. Abdülhamit zamanında başlar. Bu zamanlar, Türk topraklarının birer birer elden çıktığı zamanlardır.

Said-i Nursi de bu durumdan yararlanmak için Abdülhamit’e bir dilekçe ile başvurur. Dilekçede Kürdistanın geleceği (!) için Kürdistan olarak adlandırdığı bölgede 3 tane medrese açılmasını ve bu burada Kürt gençlerinin eğitim görmesini ister.

II. Abdülhamit bunun altındaki sinsi planı hemen fark eder. Bu dilekçeden sonra Said-i Nursi’yi önce sürgüne göndermeyi düşünür fakat akli dengesinin yerinde olmadığını anladığından tımarhaneye kapatılması kararlaştırılır. Said, “Zalimler için yaşasın cehennem!” sözünü Abdülhamit için söyler......


Kürt Teali Cemiyeti
Isparta'daki sürgünden memleketine dönen Said-i Kürdi yine İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu'da ve güneydoğuda İngiliz hükümeti destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla "Kürt Teali Cemiyeti" kurucuları arasında yerini aldı.(kaynak: Marmara brifingi, 1971)

Bir yandan işgalcilerle mücadele eden Ankara hükümeti bir yandan da İngiliz destekli gerici isyanları bastırmakta başarılı olunca Said-i Kürdi bu sefer M. Kemal'le görüşmek için Ankara'ya gitti. Amacın şeriat devleti kurmak olmadığını, ulusal temele dayanan devlet kurmak olduğunu anlayınca bundan vazgeçti.

Bugün dahi Nurculukta cuma namazı kılınması farz kabul edilmez. Çünkü Said-i Kürdi'nin anlayışına göre ülke hala "müslüman" değildir. "Dar-ül harp"tir. Yani şeriatı getirmek için savaşılması geren topraklardır.

Bu anlayışa uygun olarak çıkan ve arkasında İngiliz desteği olduğu resmi belgelerle kanıtlanmış olan Şeyh Sait isyanına katıldığı için İstiklal Mahkemesince yargılandı ve birçok ilde sürgün yaşadı. İngiliz destekli bağımsız Kürdistan isteyen bu ayaklanma birçok şehrin yıkımına, ordunun büyük ölçüde kayıp vermesine ve misak-ı Milli sınırlarımız içinde olan Musul ve Kerkük'ün İngilizlere kalması ile sonuçlandı.

Nur cemaati'nde Atatürk'ün "Öküz aleyhisselam", "Beton Kemal", "Deccal" gibi isimlerle anılmasınınn arkasında bu şeriatçı ayaklanmaların uğradığı hezimetler yatmaktadır.

Risaleleri ve fikirleri

Said-i Nursi'nin yaşamı boyunca yazmış olduğu risalelerin tümüne "Risale-i Nur Külliyatı" denir.

Türkçe konuşan insanların %90'ının anlayamayacağı bir dil kullanan(ve kişisel düşünceme göre hiç de derin anlamı olmayan ve birbirinin tekrarı niteliğinde olan) bu eser, başlarda cifir'in İslam dışı olduğunu söylediği halde("cifir..., gaybı Allah'tan başkası bilmez ayetine karşı edep dışı bir davranıştır")(bkz. Lem'alar s. 39(yazıldığı tarih 1957) daha sonraki kitaplarında sık sık cifir kullanarak kendisinin ve yazdıklarının ne kadar yüce olduğunu anlatır. Buna örnek vermek gerekirse:

"-... İçlerinde bedbaht olanlar da said olanlar da vardır- anlamındaki ayetin cifir yyönünden sayı değeri 1303 eder. Hud Suresinde -Emrolunduğu gibi hareket et-, anlamında bir ayet olduğu gibi Şura suresinin 2. ayetinde de aynı anlamda bir ayet vardır. -Vav-la başlayan Şura suresindeki ayetin cifir yönünden sayı değeri de 1309 eder. Bu tarihte bütün muhataplar içinde özellikle birine Kur'an adına iltifat ediliyor, doğru olmak yolunda buyruk veriliyor. Birinci tarih(1303)de ise, Risale-i Nurlar müellifi(Said-i Nursi)nin ilim tahsiline başladığı tarihtir. İkinci ayetin tarihi ise O müellif(Said-i Nursi)nin harika bir şekilde pek az bir zamanda ilimce en son noktaya ulaştığı(!), tahsili bitirdikten sonra ders vermeğe başladığı ve 3 ayda, bir kış içinde, 15 senede ancak okunabilen 100'den çok kitap okuduğu ve o zamanın o muhitte en ünlü alimlerinin yanında o 3 ayın mahsulu fakat 15 yılın mahsulü kadar olan ilimleri kazandığı, ne kadar büyük bir alim olduğunu; hangi ilimden olursa olsun sorulan her soruya en doğru cevabı vermekle ispat ettiği tarihe rastlar."(Tasdik-i Gaybi, s. 61-62, yıl 1958)

Said–i Nursi’ye göre Atatürk Deccal’di

Said–i Nursi bir çok lahikasında Atatürk’e “Deccal” diye hakaret ediyordu.

Deccal, İslami literatürde en ağır hakaret sayılan ifadelerden biridir. Deccal; yalan söyleyen, aldatan, karıştıran kişi anlamına gelir. Deccalin ortaya çıkması kıyamet alametlerinden biri olarak da görülmüştür.

Deccal konusunda tarih boyunca ortaya atılan iddiaları gündeme getirecek değiliz. Ancak Said–i Nursi’nin şu satırlarını okuduğunuzda Deccal denilince kimin kastedildiğini çok iyi anlamış olacağız.

“Ben bir manevi alemde, İslam Deccalini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle müşahade ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkarı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kur’an ışığıyla hakikat–i hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar458–459,Siracun Nur 247)

Saidi Nursi, başlangıçta şifreli olarak işaret ettiği Deccal’in kim olduğunu daha sonra şöyle anlatıyor:

“Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis–i Şerif’in ihbariyle Kur’an’a zararlı bir adam çıkacak demiştim.Sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman gösterdi. (Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis–i Cumhur’a ve üç makama gönderilen istida)

Saidi Nursi, Mustafa Kemal’e yönelik Deccal suçlamasında daha da ileri giderek şunları yazar:

“...Lozan Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakiki Müslüman Türk’ü Protestan yapamayan ve Millet–i İslam için pek zararlı olduğunu ef’aliyle ispat eden ve Hadis– Şerif’in haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu(yani Deccal, y.n) hayat ve mematiyle gösteren Mustafa Kemal’e bir mahrem eserde ‘din yıkıcı Süfyan’ dediğimizi (...)” (Emirdağ Lahikası I,50–51;Yirmiyedinci Mektuptan Mahkeme–i Kübra’ya Şekva ve Müdafaatın Bir Haşiyesi olan Parçanın Hülasasıdır, Ayrıca Müdafaalar, 226–227)

Saidi Nursi Atatürk’e açıkça Deccal diyor, Millet–i İslam’ı Protestan yapmak istediğinden bahsediyordu.

Oysa, Saidi Nursi’nin Deccal dediği Atatürk, İzmir Amerikan Koleji’nde misyoner faaliyette bulunuluyor diye bu okulu tamamen kapatmış, hayatta iken Bab–ı Ali’nin “Misyonerle Mücadele Teşkilatı” kurmasına destek vermiş, 3 Ocak 1922’de Meclis Başkanı iken yayınladığı bir muhtırada, İçişleri Bakanlığı’na çok sert çıkışarak, Amerikalıların Anadolu’da “Öksüzler Yurdu” altındaki yapılanma isteklerinin tamamen Hıristiyanlığı yaymak amacı taşıdığını vurgulayarak “bu talebin derhal reddedilmesini” istemişti.

Said-i Nursi ve şehitlik

Şöyle diyor Said– Nursi:

“Birinci Dünya Savaşı’nda bizimle savaşmış da olsa, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır, ahirette mükafatı vardır.” (Kastamonu Lahikası,s.45)

“Ne dinden olursa olsun bir nevi şehit hükmündedir. Mükafatı büyüktür, belki onu cehennemden kurtarır. Elbette şimdi fetret gibi karanlıkta kalan ve Hz. İsa’ya mensup Hristiyanların mazlumlarının çektikleri felaketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denebilir.” (Kastamonu Lahikası,s.75)

“Hatta o mazlumlar kafir de olsa, ahirette kendilerine göre o dünyevi afattan çektikleri belalara mukabil rahmet–i ilahiyenin hazinesinden öyle mükafatları var ki, eğer perde–i gayb açılsa o mazlumlar haklarında büyük bir tezahürü rahmet görünüp, “Ya Rabbi şükür elhamdü lillah diyeceklerini bildim ve kati surette kanaat getirdim.” (Kastamonu Lahikası,s.45)

İslam tarihi boyunca kendini Müslüman olarak addeden hiçbir din adamı, Müslümanları ve İslamdaki şehitlik kavramını böylesine aşağılayan ifadeler kullanmadı. Bu cinayete ilk kez Said–i Nursi’de rastlıyoruz.

Şehitlik, Allah yolunda savaşan, vatanını savunan ve bu uğurda ölenlere verilen bir mükafattır. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı savaşan “yedi düvel”, Haçlı dünyasının karşımıza çıkardığı küfür ordusuydu. Bu savaşta Ortadoğu’dan, Çanakkale’ye kadar bir çok cephede milyonlarca “Mehmedimiz” din uğruna, İlay–ı Kelimetullah uğruna, vatan uğruna, bu vatan üzerinde Ezan–ı Muhammedi ilelebet çınlasın diye şehit oldu.

Ama bir din adamı bozuntusu ortaya çıktı ve “ne dinden olursa olsun, Müslümanlara karşı savaşıp ölen kafirlerin de şehit olduğunu” ilan etti. Ve hatta hiç utanmadan yüzü kızarmadan Memedimizi katleden o kafirlere bir de “mazlum” dedi.

Dinlerarası Diyalog ve Said-i Nursi

Bu olayın ve “Vatikan’ın misyonunun bir parçası olmayı” kabullenmenin tarihsel bir altyapısı var mı sorusu kuşkusuz sizin de aklınıza geliyordur. Öyle ya bir insan durup dururken neden dünyadaki misyoner faaliyetlerin merkezi olan bir kurumun misyonun bir parçası olmayı kabul eder?

Bu sorunun cevabını bugünkü Nur cemaatinin faaliyetlerinde değil, Said–i Nursi’nin yazdığı risalelerde gösterdiği hedeflerde aramak lazım.

Saidi Nursi risalelerinde pek çok yerde Hristiyanlarla yakınlaşmayı, kaynaşmayı ve ittifakı şu şok edici sözlerle “emreder”: “Müslümanlık – Hristiyanlık ittifakını bozmaya çalışanlara karşı üç zümre; Nurcular, Hristiyan ruhaniler ve misyonerler uyanık olmalıdır.” (Emirdağ Lahikası I, s. 1712, Tarihçe–i Hayat, s.434’den nakleden Prof. Dr. Yumni Sezen, Dinlerarası Diyalog İhaneti, Kelam Yayınları)

“Misyonerler ve Hristiyan ruhanileri, hem nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü herhalde şimal cereyanı, İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etme fikriyle İslam ve misyonerlerin ittifakını bozmaya çalışacak.” (Lem’alar,111,141)

Saidi Nursi Müslüman ve Hristiyanlar arsındaki ittifakın bozulmaması için nurcu kardeşlerine çağrı yaparak misyonerlerle sürekli bir ve beraber, ittifak halinde olmalarını istiyor. Bu ifadelerde sadece Hristiyanlarla değil Hristiyanlığı yaymak için büyük paralarla Osmanlı topraklarında Hristiyanlaştırma faaliyetlerinde bulunan “Hristiyan misyonerlerin o dönemdeki uzantılarıyla de ittifak halinde olunmasını “emretmesi” insanı şaşırtıyor.

İyi de Saidi Nursi misyonerlerle neden böylesine sarmaş dolaş olunmasını istiyor? Nurculara neden “misyonerlerle ittifak halinde olun” diyor. Osmanlıyı o misyonerler ve onların işbirlikçileri parçalamadı mı? Saidi Nursi’nin bu misyoner aşkı neden?
 

Time2Win

New member
Yazan ellerine sağlık hocam , gece geç bi vakitte yaptığım için araştırmaları bu kadar derinlemesine araştırmamıştım ama , Şimdi ATSIZ Ata'nın adı geçti ya , parlayıverirler.Ne diyim , Tanrı nasıl biliyorsa hepimizi öyle yapsın.
 

GemaR

Banned
@Gemar

12 yaşında Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in rüyasında ona bazı tavsiyelerde bulunması üzerine tahsil hayatına devam eder.

Hocam bilirsin beni az çok ben de seni bilirim , tartışmaların hep seviyeli olmuştur ve aşırı değildir ama , yukarda bahsettiğin şeyi hangi gerçekliğe dayanarak söyleyebiliyosun ? Ben de desem ki bu gece Peygamberimiz Hz.Muhammed ( S.A.V ) ' i rüyamda görmek bana nasip oldu , ve şu şu kişiye inanmayın dedi.Söylediğimin yalan olduğu apaçık ortadadır sen bana inanır mısın ?

Bizim için elbette dünyada gelmiş geçmiş , en hayırlı şaşmaz ve şaşırtmaz Allah kulu , Hz.Muhammed'dir . Ama şahsım adına konuşuyorum , dünyada en nefret ettiğim kişiler arasında hatrı sayılır bi yeri vardır saidi kürdinin.Ben elbetteki müslümanım , ama hiçbir şekilde kimse bana bu adamı sevdiremez ve yaptıklarını örtbas edemez.

Gene de verdiğin şeyler için teşekkür ederim , hayırlı günler.

Selametle..

Her yüzyılda gelen Müceddilerin vasfıdır bunda olağan üstü birşey yok ki.Alalhu Alem 9.yüzyılın Müceddidi Mevlana hazretleride Geylani hazretlerinde görmütür heryüyılda Müceddid gönderilecektir diye hadis var zaten...

*Odiseus Trafoo adlı şahıs o konuyu açmıştı ve fazlsıyla cevabını almıştı eğer ordan kopyaladıysan cevaplarınada tamah et...
 

Time2Win

New member

Her yüzyılda gelen Müceddilerin vasfıdır bunda olağan üstü birşey yok ki.Alalhu Alem 9.yüzyılın Müceddidi Mevlana hazretleride Geylani hazretlerinde görmütür heryüyılda Müceddid gönderilecektir diye hadis var zaten...

*Odiseus Trafoo adlı şahıs o konuyu açmıştı ve fazlsıyla cevabını almıştı eğer ordan kopyaladıysan cevaplarınada tamah et...
İyi diyorsun güzel diyorsun da , ben sana nasıl inanayım ? Akl-ı evvel biri çıkmış , ben Hz.Muhammed(S.A.V) ' i rüyamda gördüm bana böyle dedi , bende böyle böyle yaptım demiş.Sende benim buna inanmamı bekliyorsun.Madem o kadar alim bir kişi , neden bu haliyle övünür ? İslam'da kibir var mıdır ?Yok övünmez dersen efendimizi rüyasında gördüğü nerden bilinir ?
 

GemaR

Banned
İyi diyorsun güzel diyorsun da , ben sana nasıl inanayım ? Akl-ı evvel biri çıkmış , ben Hz.Muhammed(S.A.V) ' i rüyamda gördüm bana böyle dedi , bende böyle böyle yaptım demiş.Sende benim buna inanmamı bekliyorsun.Madem o kadar alim bir kişi , neden bu haliyle övünür ? İslam'da kibir var mıdır ?Yok övünmez dersen efendimizi rüyasında gördüğü nerden bilinir ?

Zaten dediklerini yapmıştır hayatını ve ahiretini 30 yılını İslam için adamıştır.
Ayrıca Bedüizzaman beni yazmayın beni bilmesinler diye tembih etmiştir beni en iyi anlayacak olan benden sonraki elçi Hz.Mehdi(as) dır demiştir ama işte büyük alim olduğu için böyle bir durum ortaya çıktı.
Kimse bana kahine inanmalısın diyemez çünkü inanmam ama gayba ait verdiği bilgiler bugün tek tek çıkıorsa ben bu işte bir iş ararım Allah kur'anda bir tek ben gaybı bildiririm ve istediğime de bildiririm diyor.Burda bildirme ap açık görülüyor.Kafasından sallasa bu kadar çıkmaz...
Hemde yaptığı birçok olay kayıtlara geçtiği gibi alenende olmuştur...
 

Time2Win

New member
Peki Hz.Muhammed (S.A.V) efendimizin doğduğu gün bir çok şeyin değiştiği gibi , kahinlerin gaybı görebilme yetenekleri de ortadan kalkmıştır , bu adam nasıl oluyorda gaybı bildiğini iddaa edebiliyor ? Ben de bunun altında bi akl-ı evvellik ararım !
 

GemaR

Banned
Peki Hz.Muhammed (S.A.V) efendimizin doğduğu gün bir çok şeyin değiştiği gibi , kahinlerin gaybı görebilme yetenekleri de ortadan kalkmıştır , bu adam nasıl oluyorda gaybı bildiğini iddaa edebiliyor ? Ben de bunun altında bi akl-ı evvellik ararım !
Mücceddilere Allah ilham eder.Şöyle açıklıyor rüyamda gelceği görüyorum ve diyor ki yarın böyle olacak aynısıyla oluyor.
Mesela Hamiyeti İslam feveran edecek demişti geçen haftalarda oldu.
En yakın talebelerine hayatınız bu şekilde olacak demiştir aynırıyla çıktığını söylüyorlar araştırabilirsin Salih özcan.
Bir keresinde askerler tavkif için geliyorlar yolda götürürken ezan okuyor namaz kılmak isityor asker izin vermiyor biden kelepçe çözülüyor askerlerin nutku tutuluyoır.
Soruyorlar bu nasıl oldu oda mütevazı birşekild namazın bir kerameti olsa gerek.Yine bir gün hapishanedeyken hemde kaç kapılı hapis sabah namazında görenler olmuş müdür gelmiş bakmış nerde bu adam demiş gitmiş hücreye ordaymış.Savunmada soruyorlar seni sabah namazında görmüşlr oda mütevazı bir şekilde bana benzeyen biridir diyor.
Daha buna benzer onlarca şey.Mesela Ergenekon olayını o bildirdi bize daha adı çımadan 1990 larda kitap yazdı Adnan Oktar dedi ki devletin içinde böyle bir örgüt var herşeyini ipine sapına kadar açıklamıştı müstehar ismi o zamanlar AdemYakup idi.
Ondan sonra Ergenekon adını kötüye çıkardı tmediğini bırakmadı adama biz kaçta duyduk 2007 de yani 17 yıl sonra Ak PArtinin gelmesiyle.
Kayıtlara bakıyoruz Özalında Ecevitinde birçok lierinde haberi var bu örgütten ama nedendir bilinmez sesleri çıkmamış...

Ama Said Nuriyi kötülemenin derinide Müslümanlığı hariç bu dönemdeHz.MEhdi(as) ve Hz.İSa(as) müjdelemesidir diye düşünüyorum...
 

Time2Win

New member
Kardeşim ben ne desem sen beni anlamayacaksın , aynı şekilde ben de seni.Sen müceeddid kişiye inanmaya devam et . Ben inanmıyorum da sevmiyorum da , hatta nefret ediyorum bu kadr basittir.Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal karşıtlığı yeterlidir benim bu adamdan nefret etmem için.Benim efendim Hz.Muhammed ' dir.Gerisi fasa fisodur.Ha belki sen haklısındır , gerçekten alimdir ( bence sözde ) O zaman ben bunun bedelini ödemeye de hazırım !
 
Üst