Sadaka hortumculuğunu, Hilton'a imar hikâyesiyle örtmek!..

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
Sabahattin ÖNKİBAR




Ergenekon soruşturması haham adayı Tuncay Güney’in evinde bulunan arşiv evrakıyla başlatılmamış mıydı?

Bu olaya aylardır manşet çekip ortalığı ayağa kaldıranlar için ifadesi bile alınmayan bir uçuk ve tuhaf adamın evinde bulunan kâğıt parçaları delil olabiliyor da, Alman mahkemesinin somut verilerle yürüttüğü bir inanç soygunculuğu yargılaması nasıl delil olamıyor?

Almanya’da Mehmet Gürhan, Mehmet Taşkan ve Firdevsi Ermiş sadaka ambalajıyla toplanan milyonlarca euro’nun hortumlanması bağlamında tutuklu değil mi? Tutuklu.

Peki kimdir bu tutuklular?
Mehmet Taşkan Deniz Feneri Derneği Başkanı’dır.
Mehmet Gürhan Euro 7 Genel Müdürü’dür.
Firdevsi Ermiş muhasebe sorumlusudur.
Bu bilgilere itiraz edebilen var mı?
Yoksa bu insanların polis ve mahkeme huzurunda verdiği ifadelerin bir anlamı yok mudur?

Soruyorum; Almanlar sorguda bu isimlerin uzuvlarına cereyan veremeyeceği ve işkence yapmayacaklarına göre demek ki imzalı beyanlı, yani iradeli olarak yapılan bu itirafların bir anlamı vardır.

Bu adamlar diyorlar ki Almanya’da Allah (cc)’ın ismini kullanarak ve inanç istismarı yaparak toplanan paraların önemli bir bölümü başka yerlere aktarıldı.

Mesela nerelere mi?
Kanal 7’nin sahibi de olan Zekeriya Kahraman’a ait Beyaz Holding’e, yani dolayısıyla Kanal 7’ye.
Sözü edilen para da az boz değil, onlarca milyon euro.
Böyle bir tabloda sorarım size medyanın ortalığı ayağa kaldırması gerekmiyor mu?
Daha da önemlisi siyasi iktidar bu inanç ve sadaka hortumcularının Türkiye’de izini sürüp onların gırtlağını sıkması gerekmiyor mu?


Gerekmesine gerekiyor, ama Türkiye’de tersi şeyler oluyor.
İslamcı, pardon haşa dinci medyada bu rezil hortum, yani sadaka soygunculuğuna dair tek bir satır yok
.
Pardon pardon haksızlık etmeyelim, var!

Alman mahkemelerinde hortumu itiraf edenlerin beyanlarından ortaya çıkan hadisenin Türkiye ayağındaki isimlerin yaptığı tekzip açıklamaları manşetlere çekiliyor.

Evet olayla ilgili tek bir satır verilmiyor, ama yalanlamalar manşetlerde.
Sorarım size bunun adı Allah ile aldatma, yani hortumlamaya ortak olmak değil de nedir? Gelelim hükümet ve onun başkanı Sayın Erdoğan’ın tutumuna?

Başbakan sadaka hortumcuları ve onu haber yapmayanlara değil, haber yapanlara saldırıyor.
Sanki o rezillikler haber olmasın istiyor!
Neymiş efendim bu haberler Doğan medyasında Hilton arazisine imar izni verilmediği için büyütülüyormuş!
Haber yalan demiyor ve konuyu başka bir mecraya çekerek hedef şaşırtıyor.

Tayyip bey, Tayyip bey hikâyeyi bırakınız, bizim konumuz sadaka soygunculuğudur. Deniz Feneri’ndeki korkunç hortum için ne düşünüyor ve ne yapıyorsunuz onu söyleyin!
Çıkan haberler yalan mı, doğru mu ona cevap verin!

Bir Başbakan Ergenekon bağlamında soyut fısıltılarla TSK kurumsal olarak hedef alınırken susacak, ama mahkemelerde hesabı görülen bir soygunu haber yapanlara karşı cihat ilan edecek, bu olacak şey midir? Bu mübarek ayda inanç adına yapılan böyle bir rezilliği Hilton’la ya da başka şeylerle de örtmeye çalışmak ancak tek bir şeyle izah edilebilir?
Onun ne olduğunu da siz tahmin edin efendim.

FREN...

Aydın Doğan ne yapacak?

Dün gün boyu çok sayıda telefon aldım ve Aydın Doğan ne yapar sorusuyla karşılaştım. Verdiğim cevap netti: “Hiçbir şey yapmaz ve yapamaz. Değil Türkiye’de, dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse devletle boğuşamaz. Onlarca şirketi olan Aydın beyin kılıcını çekip saldırıya geçmesi harakiri gibi bir şey olur. Devletin gücü herkesi batırmaya yeter. Dolayısıyla Doğan medya patronu durumu idare edip bekleyecektir. Kinini içine akıtacak ve hesaplaşma gününe geri sayım yapacaktır. Bu arada belki gizliden gizliye AKP’ye karşı yeni bir siyasi oluşum için eskinin aksine fiili olarak kollarını sıvayacaktır. Bir başka ihtimalse Erdoğan’la pazarlık olamayacağını görüp ona kamuflajlı biat yolunu seçecektir...” Verdiğim bu karşılıktan sonra bir parantez açıp medya bağımsızlığı bağlamında edilen bazı sözlerin bu olayda da görüldüğü gibi iflas ettiğini söylemek durumundayız. Neymiş efendim medya gruplarının medya dışı ticaret yapmaları bağımsızlığını etkilemez, tersine genişletirmiş!.. Hadi oradan. Doğan Medya Grubu ticari imparatorluk oldu. Medyadaki amiral gemisi Hürriyet gazetesi Erol Simavı dönemindeki bağımsız yayını yapabiliyor mu?Yapamıyor ve yapamaz, zira Erol beyin gazete dışında tavuk beslemenin ötesinde bir işi yoktu... Evi camdan olanlar mahalle muhtarının evine taş atamazlar. Aydın beyin frene basacağına dair ilk karine Hürriyet’in Tayyip beyin tanımıyorum dediği Almanya’da yargılananlardan biriyle olan sarmaş dolaş fotoğrafını birinci sayfaya koymamasıdır...
TIRPAN

Erdoğan, Aydın Doğan’ın kalemini kırdı mı?

Başbakan ile Aydın Doğan arasındaki son restleşmenin ardından birkaç günlük şekli tavırlar olacak, ama akabinde Aydın bey frene basıp kabuğuna çekilecek, lakin aynı şey Tayyip bey için geçerli olmayacak. Bu sütunu izleyenler AKP kapatılmazsa Aydın Doğan’ın tasfiye sürecine sokulacağını okumuşlardır. Evet Erdoğan’ın Aydın beyi açıktan hedef alışı korkutmadan öte, aldığı tasfiye kararının bürokrasi dahil etkisinde olan bütün merkezlere yaptığı bir duyurudur. Göreceksiniz bundan böyle Doğan Grubu’nun rutin işleri bile yürümeyecek ve çeşitli engeller çıkarılacaktır. Dahası, seçim karşılığı destek için düşük tutulan vergi cezaları bile misliyle kesilecektir. Hayır tahminimiz olan bu süreç Tayyip beyin anlık kızgınlığı değil, aslında uzun vadeli hedefidir. Kızgınlık bu stratejiyi deşifre etmiştir. Sabah-atv olayından sonra medyada Erdoğan’ın tek amacı Doğan’ı çökertmek ve bütün matbuatı bu şekilde kontrol etmektir... Peki Doğan’ın kesin tasfiyesi mümkün müdür? Elbette değildir, ama gücünü büyük ölçüde yitireceği ortadadır.

ALKIŞ...

Arınç’ın şu sözleri Tayyip beyi telaşlandırdı!

Tayyip Erdoğan telaşta ve hatta panikte?
Nedeni sadece Hürriyet ve Milliyet’in Deniz Feneri yayınları mı? Değil...
AKP tavanı ve tabanı yolsuzluklara tepki vermeye başladı da ondan. Aydın Doğan’ı Hilton bahanesiyle vurmak istemesi aslında hedef şaşırtma ve grubunu manipüle amaçlı. Peki AKP tabanı ve tavanında nasıl bir kaynama var?

AKP’nin son MKYK toplantısından bir sahne:
Başbakan bütün yakınlarını olduğu gibi Şaban Dişli’yi de korurken Bülent Arınç araya giriyor ve şu sözleri ediyor: “Ben 25 yıllık hukukçu ve siyasetçiyim. Yıllar yılı genele kıyasla çok yüksek olan milletvekili maaşını alıyorum. Benim 25 yıllık tasarruf birikimim 61 milyar. Sağlam bir arabam olsun istedim ve 105 milyara bir arabayla pazarlık ettim. Eksik olan 44 milyarı ben ve eşim bankaya gidip kredi alarak karşıladık ve her ay maaşımdan 2.5 milyar geri ödüyorum. Sorarım size asla müsrif olmayan ben, 25 yılda 60 milyar biriktirebilirken geçmişlerini bildiğim bazı arkadaşlarımın milyon dolarlık servetleri beni çok düşündürüyor... Nereden geliyor bu paralar?Biz AKP’yi yoksulluğu ve yolsuzluğu bitireceğiz diye kurmadık mı? Gördüğüm bazı şeylerden hicap duyuyorum.” Bu sözleri dinleyen Tayyip bey, isterseniz parti yönetiminden istifa edeyim diyen Şaban’a sahip çıkamıyor... Telaşı ve paniği de kralın çıplaklığının artık kendi mekânında bile haykırılmaya başlanmasıdır.

Gelin bugün bu sözleri eden Bülent Arınç’ı ayağa kalkıp hep beraber alkışlayalım...




http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10312
 
Patronun Hilton arsası! Başbakan’ın kirli feneri!

Necati Doğru
Başbakan ne demeye getiriyor? Benim anladığım “görme fenerimi ben de görmeyeyim senin Hilton arsasındaki imar planını” demeye getiriyor.

Her anlamda.

Her mekânda.

Her zamanda.

Şantaja girer.

Hilton Aydın Doğan’ın.

255.5 milyon dolar verdi.

Devletten satın aldı.

Bu yüzden rahatlıkla “Patronun Hilton’u” diyebiliriz. Fakat “bu sadaka soyguncusu fenere” Tayyip Erdoğan’ın feneri diyebilir miyiz?

Evet diyebiliriz.

Belgesi var.

Şahidi bulundu.


***


Sabahattin Önkibar diye bir iyi gazeteci, TV programları da yapıyor. Yolsuzlukların da üzerine gidiyor. Sabahattin Önkibar, gazetecilik çizgisi itibariyle Necmettin Erbakan’a, Tayyip Erdoğan’a, Melih Gökçek’e, Abdullah Gül’e yakın olmuş bir isim. 10-15 yıl önce onlara inanıyor, onları destekliyor, Enver Ören’in Türkiye Gazetesi’nde yazıyordu. Şimdi Yeniçağ Gazetesi’nde köşesi var.

Geçtiğimiz Perşembe günü şunları yazdı:

“Yıl 1993.

O yıllarda RP mebusu olan Melih Gökçek arar ve aramızda şu diyalog geçer:

- Sebo Tayyip Erdoğan’ı tanıyor musun? Partimizin İstanbul İl Başkanı.

- Tanırım hemşerimdir.

- Ya kendisi yarın Ankara’ya geliyor. Bir özel TV kurma konusu var. Sen TGRT’nin kuruluşundan tecrübelisin, sana bazı teknik sorular soracaklar. Öğlen yemekte beraber olabilir miyiz?

- Elbette oluruz, ama Tayyip bey Ankara’ya misafir geliyor, ayıp olur, davet sahibi ben olayım. Yarın öğle için Büyük Ankara Oteli’nde yer ayırtıyorum.

Yemekte buluştuk...

Erbakan’a uğrayan Tayyip bey biraz geç katılıyor. Yemekte o güne kadar görmediğim ve tanımadığım Tayyip beyin asistanları tavırlı iki isim de var.

Peki kim midir bunlar?

Zekeriya Kahraman ile Zahid Akman.

Bugün bunlardan biri Türkiye’nin en önemli TV kanallarından birinin (Kanal 7) sahibi, diğeri de Türkiye adına TV’lerin devlet komiseri.

Tam burada duralım ve soralım:

Zekeriya bey, bugün değeri yüzlerce milyon dolar olan ve o günün şartlarında kuruluşu da abartısız 200 milyon dolar civarı kaynak gerektiren bu TV’ye söyler misiniz hangi kaynakla sahip oldunuz?

Evet kamu adına, inanç adına, ahlak adına, vicdan adına soruyorum bu parayı nereden buldunuz?

Siz ki Kanal 7 öncesinde maaşla çalışan sıradan bir insandınız.

Piyango mu çıktı, define mi buldunuz, nereden geldi bu paralar?”

Alman Eyalet Mahkemesi Savcıları Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden arkadaşı, yandaşı, partidaşı, ülküdaşı olan Zekeriya Kahraman ile Zahid Akman’ı, “yoksullar, yetimler, garibanlara aktarılsın diye Allah rızası için verilmiş yardımları dişleyen mekanizmada aktif rol oynamakla” suçluyorlar.

Biz de bunu yazıyoruz.

Şimdi, “sadaka soygunculuğu” Alman mahkemelerine düşünce Başbakan “Patronun Hilton arazisini” hatırlayarak, yolsuzluklar üzerine giden gazetecileri susturmaya çalışıyor.

Aydın Doğan bir patron.

Bütün patronlar aynıdır.

Yatırımdan getiri beklerler...

Ve para yaparlar.

Aydın Doğan da Hilton’a para yatırmışsa bu yatırımdan para yapmaya çalışır, çalışıyordur. “Hilton arazisine de yüksek yoğunlukta imar izni verilsin” diye başvururuyorsa cesareti bizden değil Başbakan’dan alıyordur. Hatırladığım kadarıyla Tayyip Erdoğan Başbakan olduğu günlerde ilk yaptığı gezi Aydın Doğan’ın Kelkit’teki organik çiftliğineydi.

Birlikte traktöre bindi.

Fotoğraf çektirdi.


***


Övdü, cesaret verdi.

Yüreklendirdi.

Yatırım yapın, traktörünüze de binerim, arkanızı da sıvazlarım demek istedi. Ayrıca Tayyip Erdoğan’a ve partisi AKP’ye yakın yerli-yabancı iş adamları İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi, TOKİ, Özelleştirme İdaresi, Turizm Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı aracılığıyla “arsalarının üzerine yüksek yoğunlukta imar izini çıkartabiliyorlarsa” Aydın Doğan da bu örneklere bakarak Hilton’a para yatırıyordur. Başbakan ve sonra gelen 2 İstanbul Belediye Başkanı partidaşı, “kent arsa ve bina rantlarının iş adamlarına değil kent halkına akmasını sağlayacak” bir kalıcı planı neden yapmadınız?

Ey okur!

Özetle şunu diyorum.

Aydın Doğan’ı korkutmaya çalışarak Başbakan bizim önümüzü kesmeye çalışıyor.

Başbakan şunu bilsin:

Aydın Doğan, korkup bizi gazetesinden atsa bile bir yolunu bulup yine yazarız. Başbakan gazeteleri partisiyle, gazetecileri de emir kulu haline getirdiği milletvekilleri ile karıştırıyor. Gazetelerde demokrasi var!

Patronu korkutarak gazeteci susturamazsınız.

Feodal çağda yaşamıyoruz.

AÇIKLAMA: Radikal Gazetesi’nde “Orhan Pamuk amigoluğu yapan” bir çapsız yazar var. Onu ciddiye almam mümkün değil. Haberi olsun.


http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=08.09.2008&Newsid=197730&Categoryid=4&wid=108
 
bülent arınçı günahım kadar sevmem ama ayarı sağlam vermiş bravo,demek ki dinci mincide olsa sağlam ciğeri varmış,korkunun ecele faydası yok tayyip efendi çok büyük bi strateji hatası yaptı aydın doğana açıkca saldırarak bindiği dalı kesti,şimdi herkes eteklerindekileri dökecek ve bizde daha ne şaban dişliler göreceğiz ve sonunda kazık bunların çarkının dişlerine girecek herşey ortaya çıkacak bir bir.
 
Deniz Feneri'nin Suyunu İçmedim ...

Rıza ZELYUT




Gazetedeki odama geldiğimde masamda bir kağıt kutunun durduğunu gördüm.
Ön yüzde Deniz Feneri Derneği yazıyordu. Yanlarda ise Türkiye Finans Bankası'nın damgası vardı.

Kutuyu açtım. İçinden Özkaynak suyu, 2 hurma, Meysu'dan portakal suyu, Saray Pepiks kek çıktı. Ayrıca Deniz Feneri derneği'nin reklam mendili ile askılı reklamı da kutuya sıkıştırılmıştı. Bir de tanıtım broşürü bulunuyordu.

Dernek; bankakacılık da dahil olmak üzere, Türkiye'deki etkili ticari-sınai bazı şirketlerle yoğun biçimde ilişkili olarak çalışıyordu. İşi de gayet iyi götürdükleri belli oluyordu. 'Yüzyılın İyilik Hareketi' diye reklam edilen bu hareket; aslında Türkiye'nin nereye sürüklendiğini gösteren çok açık bir olgu olarak karşımızda duruyor.

Deniz Feneri Derneği'nin gazetecilere yolladığı bu kutudan çıkanlara dokunurken elim titredi. Güç durumdaki insanlara iyilik eder görünüp işi ticarete, siyasete çevirmenin feneri olmuştu bu dernek. Almanya'da açtıkları dernekten, Türkiye'ye yasadışı biçimde kaynak aktardıklarını, bunu da Kanal 7 dahil, Beyaz Holding dahil, siyasetle iç içe olan yerlerde kullandıklarını daha önce yazmıştım.

Bunlar; milyonlarca Euro parayı Türkiye'ye kaçırmak için özel kuryeler bile kullanmışlar. Bu kuryelerden birisi de şu an RTÜK başkanı olan Zahit Akman imiş. Böyle rezalet olur mu?

Gelin görün ki bunlar şimdi 'Bizim Almanya'daki Deniz Feneri Derneği ile ilgimiz yok!' diyorlar. Lakin; kadrolar aynı, zihniyet aynı, adresler aynı; kurucular aynı ekipten... Almanya'dan bu taraftakine de para hortumlanıyor ama ilgi yok! Biz inansak bile Alman savcı inanmıyor ve açıyor davayı...

Deniz Feneri Derneği; reklamını dindar gözüken televizyonları kullanarak yapıyor. Deniz Feneri'nin vatandaşa dağıttığı yardım malzemeleri de el altından AKP'nin yardımı gibi sunuluyor. Örneğin Suşehri Deniz Feneri Derneği'nin, verilen yardımı AKP yardımı gibi gösterdiğini, bölgenin muhtarları yazılı olarak dile getirmişlerdi.


Hükümet, 20.10.2004 tarihinde Deniz Feneri Derneği'ni 'kamu yararına çalışan dernek' kapsamına almıştı. Böylece bu derneğin vergi indiriminden ve vergi muafiyetinden faydalanması sağlanmıştı. Dernek de bu özelliği kullanarak işadamlarına gidiyor ve diyor ki: 'Bize vereceğiniz paranızı ve malınızı, şirketinizin ödeyeceği vergiden düşebiliyorsunuz; bunun için KDV hesaplamıyorsunuz; net kazançtan gider olarak indirebiliyorsunuz; yıllık beyanname ile bildirdiğiniz gelirden indiyorsunuz'

Böyle olunca da iyilik yapmak, Deniz Feneri üzerinden hükümete şirin gözükmek, prestij kazanmak isteyen şirketler, kişiler Deniz Feneri'ne muazzam paralar aktarıyorlar. Devlete gitmesi gereken para, Deniz Feneri'ne akıyor. Onlar da bu paraları AKP adına propaganda yapmak için kullanıyorlar.

Yüzyılın iyilik hareketi, AKP'nin reklam şirketi olarak çalışıyor. Bülent Arınç, Meclis Başkanı iken, 2007 yılında bunlara Üstün Hizmet Ödülü bile veriyor. Bu işte görev alanlar da fakir fukara için toplanan paraları yeyip sevgililer bile edinerek krallar gibi yaşıyorlar. Din, iman, ahlak bu işin neresinde acaba? Bunların gönderdiği suyu içenler, en büyük günaha batmış olmaz mı?

Deniz Feneri Derneği; Türkiye Cumhuriyeti'nin yasal kurumlarının yerine, cumhuriyet karşıtı kuruluşların yerleştirme hareketinin en belirgin örneğidir.

Türkiye'nin yasal iyilik kurumu olan Kızılay pasifize edilmiş; onun yerine Deniz Feneri oturtulmuştur. Deniz Feneri Derneği'nin arkasında da güç ve kadro olarak Fethullahçılar bulunmaktadır. Bu yüzden de kendilerini dindar gösteren gazeteler, Deniz Feneri'nde ortaya çıkan bu yolsuzluk rezaletini görmezden geliyorlar.

Aydın Doğan'ı elindeki basın gücünü çıkarı uğruna kullandığı için eleştirelim ama bu taraftaki rezaleti de görmezden gelmeyelim.


http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10320
 
Koskoca bir ülkenin başbakanı ''sana 1 hafta süre,ayağını denk almazsan açıklarım'' diyip bir gazete patronuna şantaj yapıyor.
Yani Doğanın yolsuzluklarını eğer aklını basına alırsan örterim yoksa ortaya dökerim teklifi yapıyor.

Normal bir ülkede bunlar olsa hükümet dagılır,millet meydanlara dökülür ve hesap sorar.Bizde ise hiçbirşey olmamıs gibi hayat devam ediyor.
Tarihimizin en rezil dönemlerini yaşıyoruz.Yaşatanların ellerine saglık...Türkiye onlarla gurur duyuyor...
 
Adamların ahlak anlayışı bu işte...
 
yazıklar olsun. herşey herşeyle bağıntılı ve herşeyin altından akp çıkıyor. tayyip artık sonun yavaş yavaş geliyor;)
 
şşiiiiiiiiiiiiiiiiii akıllı olun bi kere. türkiyede 3 y ile mücadele edilecek diye söz verdik. yolsuzluk , yoksulluk ve yasakalr. yasaklar konusunda anayasa mahkemesi önümüze çıktı. yoksullukjlta bi pürüz yok kömüre patatese devam. yolsuzlukla ilgili en ufak bir oaly yok. oaly almanyada olmuş bize ne?? başka olay gaziantepte olmuş. o olay chp'den falan mirastır kesin iyice araştırırn. belediye başkanıda bu arada akp deki görevlerinden istifa etsin. vee ayrıca şabanıma toz kondurmam. 1 milyon doların aramızda lafımı olur. ben veririm neyse ne uzatmayın fazla. bakın adama zaten istifa etti. paritdeki görevlerden. dokunulmazlık kalkıyomuş millletvekilliğinden istifa ederse. mazaaalllaaaaaaaaaaaaaaah dokunulmazlık kalkarsa fena. ya yıldız savaşalrı başlasa. sonumuz ne olur. batman olayınıda superman'a havale ettik o iş çözülcek yakında. yakalama emrtini bizzatan superman ve spiderman birlikte gerçekleştircekler.



daha ne istiyosunuz. siz gidin ülkenin en büyük meselesi hilton arazisine bakın. ne işiniz başka arazilerde. onşlar bizim kontrolümüz<altında
 
AKP’nin son MKYK toplantısından bir sahne:
Başbakan bütün yakınlarını olduğu gibi Şaban Dişli’yi de korurken Bülent Arınç araya giriyor ve şu sözleri ediyor: “Ben 25 yıllık hukukçu ve siyasetçiyim. Yıllar yılı genele kıyasla çok yüksek olan milletvekili maaşını alıyorum. Benim 25 yıllık tasarruf birikimim 61 milyar. Sağlam bir arabam olsun istedim ve 105 milyara bir arabayla pazarlık ettim. Eksik olan 44 milyarı ben ve eşim bankaya gidip kredi alarak karşıladık ve her ay maaşımdan 2.5 milyar geri ödüyorum. Sorarım size asla müsrif olmayan ben, 25 yılda 60 milyar biriktirebilirken geçmişlerini bildiğim bazı arkadaşlarımın milyon dolarlık servetleri beni çok düşündürüyor... Nereden geliyor bu paralar?Biz AKP’yi yoksulluğu ve yolsuzluğu bitireceğiz diye kurmadık mı? Gördüğüm bazı şeylerden hicap duyuyorum.” Bu sözleri dinleyen Tayyip bey, isterseniz parti yönetiminden istifa edeyim diyen Şaban’a sahip çıkamıyor... Telaşı ve paniği de kralın çıplaklığının artık kendi mekânında bile haykırılmaya başlanmasıdır.

Gelin bugün bu sözleri eden Bülent Arınç’ı ayağa kalkıp hep beraber alkışlayalım...




http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10312

B.Arınc'ı aslında bende sevmem ama bu konuşması gercekten de KAPAK olmuş. :)
 
Batan gemiyi önce fareler terkedermiş.
Aslında Bülent ARINÇ ın bu şekilde konuşması
birşeyler biliyor olmasından kaynaklanıyor da
olabilir.İstifa edip siyasete birdaha bulaşmayacağinı
söyleseydi alkışlardım.
 
AKP’nin son MKYK toplantısından bir sahne:
Başbakan bütün yakınlarını olduğu gibi Şaban Dişli’yi de korurken Bülent Arınç araya giriyor ve şu sözleri ediyor: “Ben 25 yıllık hukukçu ve siyasetçiyim. Yıllar yılı genele kıyasla çok yüksek olan milletvekili maaşını alıyorum. Benim 25 yıllık tasarruf birikimim 61 milyar. Sağlam bir arabam olsun istedim ve 105 milyara bir arabayla pazarlık ettim. Eksik olan 44 milyarı ben ve eşim bankaya gidip kredi alarak karşıladık ve her ay maaşımdan 2.5 milyar geri ödüyorum. Sorarım size asla müsrif olmayan ben, 25 yılda 60 milyar biriktirebilirken geçmişlerini bildiğim bazı arkadaşlarımın milyon dolarlık servetleri beni çok düşündürüyor... Nereden geliyor bu paralar?Biz AKP’yi yoksulluğu ve yolsuzluğu bitireceğiz diye kurmadık mı? Gördüğüm bazı şeylerden hicap duyuyorum.” Bu sözleri dinleyen Tayyip bey, isterseniz parti yönetiminden istifa edeyim diyen Şaban’a sahip çıkamıyor... Telaşı ve paniği de kralın çıplaklığının artık kendi mekânında bile haykırılmaya başlanmasıdır.

Gelin bugün bu sözleri eden Bülent Arınç’ı ayağa kalkıp hep beraber alkışlayalım...






önce tayyibimin sağ kolu balıkesir miilletvekili turhan çömez ayrıldı bu gibi oalylara dayanamayarak. sonra partinin kurucualrından ve en çok sözü geçenlerden biri olan sivars milletvekili abdüllatif şener ayrıldı ve parti kurdu. ve şimdide arınç. gemi su almaya çoktan başladı aslında ama miçolar tahliye ediyodu. gemide yavaş yavaş kimse kalmicak. bi tayyip bir de kavuğu...
 
Geri
Üst