AntidepresaN
New member
SÖZDE STRATEJİK ORTAĞIN AYRILIKÇI PKK/DEHAP MÜTTEFİKİNE DÖNÜŞÜMÜ
VE ABD-PKK-DEHAP-IKYB İttifakından Türkiye Cumhuriyetine Açık Tavır
ABD VE ABD'Lİ GENERALLER
"Terörizmle Mücadele Eder Görünmek"
ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones ve ABD Merkez Komutan Yardımcısı Korgeneral Lance Smith'in, Ankara'da temaslarda bulunmasının ardından Gazete ve televizyonlarda yer alan haberlerde; görüşmelerin olumlu geçtiği ve PKK'ya karşı bir sınır ötesi operasyon yapılacağı izlenimi verilmeye çalışıldı. Yapılan görüşmeler ile ilgili basına açıklamalarda bulunan, ABD'li Orgeneral Jones; küresel terörle mücadeleyi ele aldıklarını söylemesinin ardından, kendisine "Türk kamuoyunun ABD'nin PKK ile mücadele ettiğine dair inancının olmadığının" hatırlatılması üzerine; "Kamuoyunun terörizmle mücadele edildiğine inanıyor olması önemlidir. Türkiye ile ABD'nin bu mücadeledeki işbirliğinden olağanüstü gururluyum. Kuzey Irak'taki sorun, Irak'ta egemen devleti de içine alan bir durumdur. Bu bölgenin geleceği, Türkiye, Irak ve yardım edebildiği kadarıyla ABD tarafından çözülecektir. Sorun büyüktür. Bir araya gelmemiz, buna verdiğimiz önemin büyüklüğünün göstergesidir. Bu aynı zamanda, mücadelenin gerçek, içerikli, kararlı ve başarı ile sonuçlanacağına dair güvencenin bir sembolüdür." Şeklinde açıklamalarda bulunuyordu.
Anlaşılan görüşmelerde ABD tam anlamıyla PKK'dan yana tavır koymaktaydı. Şöyle ki;
1.Görüşmelerde "Küresel terörle mücadele" ele alınmıştı. Oysa Türkiye'nin önceliği, PKK/KONGRA-GEL" di. Kısaca, PKK terör örgütü ABD'nin radar ekranlarında birden bire görünmez olmuştu.
2.General, "kamuoyunun terörizmle mücadele edildiğine inanıyor olması önemlidir." demekteydi. Yani, Amerikalı generallere göre, terörizmle mücadele eder gibi görüntü vermek suretiyle kamuoyunun aldatılması, terörizmle mücadeleden önemliydi. Oysa, Türk Silahlı Kuvvetlerin böyle bir aldatmacanın içinde olmayacağı açıktı.
3.General, "Kuzey Irak'taki sorun Irak'ta egemen devleti içine alan bir durumdur." diyerek, Türk tarafına; PKK'ya karşı ABD ile ortak bir operasyonun yapılmayacağını ayrıca, Kuzey Irakta yoğunlaşan PKK'ya ABD tarafından yapabilecek hiçbir şeyin olmadığını anlatmakta, çözüm adresi olarak Irak devleti verilmekteydi. Oysa, ortada bir Irak devleti olmadığı gibi, Irak'taki mevcut yapının da ABD güdümünde, egemen olmayan bir yönetim olduğu gün gibi aşikardı. ABD, Kuzey Irak'taki Terörist inlerine bir operasyon yapmayacağını ve yaptırmayacağını, ancak bu kadar açık söyleyebilirdi. Irak'ın Kuzeyindeki bir başka sorunda, Musul Kerkük ve Telafer gibi Türklerden temizlenen yerleşim yerleri ve Türklere ABD-Permerge güçleri tarafından uygulanan, soykırıma varan zorbalıklardı. ABD'li generallerin tavrı, bu zorbalıkları ve Türk bölgelerinin Türklerden temizlenişini de seyredin şeklindeydi.
4.ABD'nin ortaya koyduğu çözümsüzlük karşısında Generalin özenle seçtiği; "Sorun büyüktür. Bu bölgenin geleceği Türkiye, Irak ve yardım edebildiği kadarıyla ABD tarafından çözülecektir".Sözleri ise; sorunun çözümsüzlüğünü anlatmak bir yana sorunun belki de kaosa doğru genişleyeceğini haber verir gibiydi.
Görüşmelerin sonunda, ABD'li generaller tarafından yapılan açıklamalar ve bu açıklamaların gerçekte ifade ettiği anlamlar dikkate alındığında, şu sonuçlara varılabilir.
-ABD terörle, emperyalist amaçlarını gerçekleştirmek üzere ilgilenmektedir
-ABD PKK'yı bir terör örgütü olarak tanımlaması keza, bu konuda Türkiye ile sonuçsuz görüşmelerde bulunması; terörizmle mücadele eder gibi bir görüntü vermenin oyalamanın gereğidir. Bu görüntü emperyalist amaçlarının gerçekleşmesinde önemli bir araçtır.
-ABD, PKK lehine tavır değişikliği içinde olduğunu artık gizlememektedir.
-Temelde PKK, ABD için bir terör örgütü değildir.
-Terörün yarattığı kaostan ABD kendi lehine bir düzen türevlemeyi amaçlamaktadır. (Afganistan örneğinde olduğu gibi)
-O halde ABD için terör iyi bir şeydir. Nerede bulunuyorsa desteklenmeli, olmayan yerde üretilmeli, nihayetinde sorun ABD kontrolünde çözümlenmelidir.
Bu bağlamda, basın tarafından olumlu olarak değerlendirilen görüşmeler, sonucu sıfır olan cebir denkleminden öte bir şey değildir. PKK'ya karşı herhangi bir ortak operasyon yapılmayacağı da kesinleşmiştir. Aslında, en iyimser koşullarda "terörizmle mücadele görüntüsü veren" bir operasyon yapılsa bile, yapılacak operasyonun tarihi ABD tarafından bilineceğinden, operasyon bölgesinde yem olarak ileriye sürülmüş birkaç şapşal teröristten başka bir şey bulunamayacaktır.
Tüm bunları nereden mi çıkardık. Elbette tasmalı Talabani'nin ABD generallerinin tavırlarını doğrulayan açıklamalarından .
SAHİBİNİN SESİ SÖMÜRGE VALİSİ AJAN TALABANİ
"Kural: Washington'da Söylecek Her Söz Washington Tarafından Belirlenir."
ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones ve ABD Merkez Komutan Yardımcısı Korgeneral Lance Smith Ankara'ya doğru uçarlarken, Bir başka uçakta, aşiret ve çete reisliğinden Irak Cumhurbaşkanlığı'na terfien atanan, ABD ajanı Celal Talabani'yi Atlantik okyanusu üzerinden Washington'a getirmekteydi.
ABD'li Generallerin Türkiye'deki açıklamalarının hemen ardından, Amerika Birleşik Devletleri Talabani'ye, Amerika'nın sesi radyosunda bir konuşma ayarlıyor. Talabani de efendisinin talimatlarını, açıklama adı altında aktarıyordu. Ajan Talabani'nin konuşmaları; ABD'li generallerin açıklamalarında, PKK terörünün çözümü için işaret ettikleri Irak'ın, Türkiye Cumhuriyetine cevabıydı.
Talabani; Irak halkı olarak "Amerika'ya minnettar olduklarını" söyleyerek söze başlamıştı. Üstelik, Başbakan Erdoğan'ın, Federal Irak'ı desteklediği ve bunun Iraklıların kendi seçimi olduğu yönünde kendilerine sözlü güvence verdiğini söylüyordu.
Talabani devamla; "PKK'ya gelince, özellikle Türkiye-Irak sınırındaki Kandil Dağı'nda PKK varlığı konusunda endişeler var. Ancak Irak ordusunun bu dağlık bölgede silahlı gruplarla çatışmaya girecek güçte olmadığını biliyorlar. Irak ilke olarak, kendi topraklarında yabancı silahlı güçlerin kalmasına izin vermiyor. Bu bağlamda herkesten ülkeyi terk etmesini istiyoruz. PKK'ya destek vermiyoruz ve bu örgütün (dikkat (!) tererörist değil) Türkiye'ye karşı silahlı çatışmaları yeniden başlatarak büyük bir hata işlediğine inanıyoruz. Bu durum ancak Kürtlerin düşmanlarının işine gelir. Mücadelelerin siyasi ve barışçıl zeminlere taşınmasının zamanının geldiğine inanıyoruz. PKK'nın yaptığı, ne Türkiye'deki, ne de Irak'taki Kürtlerin çıkarınadır. Kerkük'ün geleceğine ilişkin şunları söyleyebilirim; ...Yurtlarından sürülenler geri dönmeli. Saddam dönemindeki Araplaştırma politikası sonucu Kerkük'e yerleştirilenlerse ayrılmalı; veya onların Kerkük'ün geleceğini etkilememeleri sağlanmalıdır. 2007 yılının sonunda, Kerküklüler sandık başına gidecek. Geleceklerine kendileri karar verecekler. Kürt Federasyonuna mı, yoksa Batı Federasyonuna mı katılmayı; yoksa kendi başlarına kalmayı mı tercih edecekler?"
Talabani, Kürtlerle Türkmenler arasındaki ilişkilerden söz ederken, Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (IKYB) sadece bir Kürt partisi olmadığını ve birçok Türkmen'in kendilerini desteklediğini anlatıyordu. "Kerkük, Kürtler, Türkmenler ve Araplar arasında kardeşliğin ve dayanışmanın merkezi olacaktır" diyen Talabani, kaynağını belirtmeden, "Dış güçlerden biraz müdahale var. Bu da Kerkük'ün birliğini güçlendirmemize yardımcı olmuyor," diye konuşuyordu.
TALABANİ NE DİYOR
ABD'nin Generalleri vasıtasıyla yaptığı açıklamalara, sürecin başından buyana ABD'nin Türkiye Cumhuriyetine karşı yürüttüğü blokasyon ve Türkiye'nin, ABD-Peşmerge çıkarları doğrultusunda kullanılma politikaları için duyduğu minnettarlık hisleriyle konuşturulan Talabani'nin, söyledikleri çok açık ve Türkiye Cumhuriyetini hedef alır tarzda ve bizim, ABD'li generalin açıklamalarından çıkardığımız anlamları fazlasıyla doğrulamaktadır.
Sorunun çözüm mercii olarak gösterilen, sözde egemen devlet Irak'ın Cumhurbaşkanı Talabani, Amerikanın Sesi Radyosu aracılığı ile Türkiye Cumhuriyetine;
1.Kandil Dağında PKK yoktur,
2.Irak ordusu (ABD ve peşmerge) PKK'ya karşı çatışmaya girmeyecektir.
3.Irak topraklarında yabancı silahlı güçlerin kalmasına izin verilmeyecektir. Dolayısı ile Türkiye'nin Irak sınırları içinde bir operasyon yapması söz konusu edilemez.
4.Türkiye Kürtlerin düşmanıdır. Bu düşman karşısında PKK korunacaktır.
5.PKK silahlı çatışmaları başlatmakla hata (dikkat edin suç değil) işlemiştir. Bu çerçevede PKK yasal silahlı muhalefet örgütüdür.
6.PKK ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki Mücadelenin siyasi ve barışçıl zeminlere taşınmasının zamanı gelmiştir.
7.Kerkük'e Peşmergeler yerleştirilerek Araplar ve Türkler sürülecek, Kerkük Kürt Federasyonu'na katılacaktır.
8.Kuzey Irak Türklerden tamamen arındırılacaktır.
9.Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Federal Irak'ı desteklemek ve bu konuda sözlü güvence vermekle. IKYB'ye politikalarına destek vermektedir.
Demek suretiyle sorunun çözülmeyeceğini, Sorunun çözümünün Türkiye Cumhuriyetinin bir bölümünün Kürt federasyonu ile ilişkilendirilmesiyle mümkün olabileceğini anlatmıştır.
DEHAP DİYARBAKIR BELEDİYE BAŞKANI PKK'LI BAYDEMİR
ABD'li generallerin Türkiye'ye gelmesinden, Amerikan ajanı Talabani'nin Washington'a varmasından önce yani, tüm bu gelişmelerin yaşandığı haftanın başında Avrupa Parlamentosu'na davet edilen ve Diyarbakır'ın Dehap'lı Belediye Başkanı, PKK'lı Baydemir; Avrupa Parlamentosuna verdiği raporda şunları sıralamaktaydı.
1.PKK terör örgütü değil, silahlı muhalefet örgütüdür.
2.Türk Silahlı Kuvvetleri ve PKK aynı anda silah bırakmalı
3.Devlet otoriteleri Kürt muhalefetini tamamen silahsızlandıracak ve onları yasal siyasetin içine dahil edebilecek bir politika geliştirememektedir.
4.Anayasa'nın, kültürel ve siyasal farklılıkları yok sayan yasaklayıcı hükümlerden arındırılması gerekir.
BAYDEMİR – TALABANİ – (.........) ORTAK SÖYLEM İÇİNDE.
Dikkatli bakıldığında, PKK'lı Baydemir ve Amerikan Ajanı Talabani'nin söz birliği içinde oldukları gözlerden kaçmayacaktır. Nitekim;
Baydemir, Türkiye'nin Kürt düşmanı olduğunu üstü kapalı söylerken, Talabani bunu açık bir şekilde dillendirmektedir.
Baydemir'in PKK'nın silahlı muhalefet örgütü olduğu söylemi, Talabani tarafından desteklenmekte ve Talabani PKK'yı sadece örgüt olarak tanımlamakta ve özenle terörist ifadesini kullanmaktan kaçınmaktadır. Talabani'nin PKK'nın silahlı çatışmaları yeniden başlatmasını hata olarak değerlendirilmesi de Baydemir'in silahlı muhalefet örgütü tanımlamasıyla uyumludur.
Baydemir, Devlet otoriteleri Kürt muhalefetini tamamen silahsızlandıracak ve onları yasal siyasetin içine dahil edebilecek bir politika geliştirememektedir derken, Talabani Mücadelelerin siyasi ve barışçıl zeminlere taşınmasının zamanının geldiğine inandığını söyleyerek, Baydemir'le birlikte Türkiye Cumhuriyetine, artık PKK'yı muhatap alın demektedir.
Talabani'ninİ mücadelenin siyasi zeminlere taşınması gerektiği şeklindeki ifadesi, Baydemir'in Avrupa Parlamentosuna sunduğu raporda yer alan; "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın, kültürel ve siyasal farklılıkları yok sayan, yasaklayıcı hükümlerden arındırılması gerekir." Talebi ile örtüşmektedir. Baydemir tarafından AB parlamentosuna sunulan söz konusu talebin taşıdığı anlam ise; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 4. maddesinde değiştirilemeyecek hükümler olarak sayılan ; Devletin şekli, Cumhuriyetin nitelikleri, Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti ile ilgili ilk üç maddesinin ortadan kaldırılması yönündedir. Yani malum çevrelerin ağzından düşürmediği, Demokratik Cumhuriyet kavramı hayata geçirilmeli, bayrak, milli marş, resmi dil kavramları delik deşik edilerek, devletin bütünlüğü ortadan kaldırılmalı ,Türkiyelilik kimliksizliği oluşmalıdır.
Baydemir'in temsil ettiği ayrılıkçılık ile Talabaninin sözünü ettiği ve Başbakanın tanıma konusunda sözlü güvence verdiği, Kürt federasyonu sözcüğünün arkasındaki ayrılıkçılığın; söz ve işbirliğinin TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ PARÇALAMAYA DÖNÜK OLDUĞUNDA ZERRE KADAR KUŞKU YOKTUR. BUNUN EN SOMUT KANITI ARTIK TÜRK ULUSUNUN GÖZLERİNE SOKARCASINA HER PKK VE DEHAP EYLEMİNDE ELLERDE TAŞINAN FEDERASYON BAYRAKLARIDIR.
ABD BAYDEMİR VE TALABANİ'NİN ORTAK SÖYLEMİNE MASLAHATGÜZARI NANNY MCELDOWNEY ARACILIĞI İLE KATILARAK SON NOKTAYI KOYUYOR.
"ABD, Kürt Sorunu"nun ardındaki güç
Her nedense (?) ABD'deki 11 Eylül 2001 olaylarının yıl dönümü nedeniyle, Keçiören Belediyesi'nce, Doğu ve Güneydoğu'da şehit düşen askerler anısına yaptırılan Şehitler Anıtı'nda düzenlenen törende, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı McEldowney konuşurken; Baydemir-Talabani arasında gelişen ve Türkiye Cumhuriyetini parçalamaya dönük niyetlere dayalı ortak söyleme, ABD'de maslahatgüzarı aracılığı ile katılarak son noktayı koyuyordu. Maslahatgüzar Nanny McEldowney üstüne basa basa "Türkiye halkı" ifadesi kullanmıştı. ABD maslahatgüzarını PKK/Dehap-Talabani ağzından konuşturuyordu. Açıktı ki, Türkiye Halkı ifadesiyle ABD, Türkiye Devleti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı, PKK/DEHAP ve Talabani lehine tavır almıştı. Konuşmaya gösterilen tepkiye aldırmayan maslahatgüzar konuşmasını düzeltme gereği bile duymadı. Çünkü; Başbakanlar bile Türkiye Cumhuriyetinde Türk halkı değil Türkiye halkı olduğunu söylemekteydiler.
Maslahatgüzarın sözlerinin malum çevreleri cesaretlendirip, daha da saldırganlaştıracağında zerre kadar kuşku yok (!) Nitekim, maslahatgüzarın konuşmasını yaptığı sıralarda karakollarımıza roketlerle saldırılar düzenlenip, güvenlik görevlilerimize hain pusular atılıyordu.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÜŞMANLARINA SİYASET KURUMU YARDIMCI OLMAKTADIR.
ABD'li generallerin açıklamaları, maslahatgüzarın "Türkiye Halkı" ifadesi ve Baydemir ile Talabani'nin birlikte oynadıkları oyun ortaya koymuştur ki ABD, Türkiye'nin dostu ve müttefiki olmadığı gibi, Türkiye Cumhuriyetinin birliği ve bütünlüğünün düşmanıdır. ABD, PKK'ya karşı bir hareket içinde değildir. PKK'yı destekleme ve Türkiye Cumhuriyetinin parçalanması konularında, ABD ve AB birlikte hareket etmekte ayrıca, PKK ve Kuzey Irak'taki aşiretlerle aynı cephede yer almaktadır. Bu cepheye; Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri son 25 yıldan bu yana; aşiret reislerine pasaport vermek, toplu göçleri kabul etmek, Türkiye'de temsilcilik açmalarına izin vermek, 36. paralel'in kuzeyinde Türkiye'nin aleyhine otorite boşluğu oluşturan bölgenin ABD tarafından korunmasını desteklemek,... ve en sonunda da federasyonu tanıma konusunda sözlü garanti vermek gibi politikalarla yardımcı olunmuştur.
AB, sözde reform ve demokratik açılım dayatmalarıyla Türkiye Cumhuriyetini parçalamayı hedeflemektedir. İşbaşına gelen hükümetler bu sürece aktif destek vermektedirler. Hükümetler; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şekli, Cumhuriyetin nitelikleri, Devletin bütünlüğü, resmî dili, egemenliği... gibi temel kavramların tartışılmasında herhangi bir sakınca görmedikleri gibi, bu konularda anayasal ve yasal değişikliklere gitme yönünde çalışmalar yapılmak suretiyle de Türkiye Cumhuriyetinin "bağımsızlıktan-esarete" değişim sürecini kabul etmişlerdir.
Demokratikleşme adına yapılan yasal düzenlemeler; bölücü, ayrılıkçı odaklara üstün haklar sağlamıştır. Tarihin çöplüğüne atılan Sevr paçavrasıyla ileri sürülen, Kürt sorunu hükümetler tarafından dillendirilmiş ve en sonunda kabul edilerek. Ulus ikiye ayrıştırılmış, yeni ayrışmaların olabileceği kabul edilmiştir...
Sözde demokrasi adına yapılan açılımlar, emperyalizmin maşası ayrılıkçı terör örgütüne ve onun siyasi uzantısına cesaret vermiş, dağdaki teröristleri şehirlere indirmiştir. Ayaklanma ve İç savaş senaryoları uygulamaya konulmuş. Türk ulusunun direncini kıracak her türlü psikolojik harp yöntemleri pervasızca uygulanır hale gelmiştir.
Gelişmeler Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Ulusunun içinde bulunduğu şartların daha da sertleşeceği ve AB-ABD cephesinden gelecek dayatmaların son derece ağırlaşacağının işaretlerini vermektedir.
Türkiye Cumhuriyetinin bölünmesi için başlatılan süreç inanılmaz bir hız kazanmış Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütünlüğüne, egemenliğine diş bileyen cepheye göre bu sürecin sonu, sadece an meselesine indirgenmiştir.
Bu süreçte ve o anda, Kudretli ve Büyük Türk ulusu dün olduğu gibi bu günde tek başına ve yalnızdır.
SON SÖZ; AMASYA GENELGESİNDEN
Ey Türk Ulusu,
"Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. ...hükümet (ler), üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gibi gösteriyor. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır..."
Mustafa ÇINKI
VE ABD-PKK-DEHAP-IKYB İttifakından Türkiye Cumhuriyetine Açık Tavır
ABD VE ABD'Lİ GENERALLER
"Terörizmle Mücadele Eder Görünmek"
ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones ve ABD Merkez Komutan Yardımcısı Korgeneral Lance Smith'in, Ankara'da temaslarda bulunmasının ardından Gazete ve televizyonlarda yer alan haberlerde; görüşmelerin olumlu geçtiği ve PKK'ya karşı bir sınır ötesi operasyon yapılacağı izlenimi verilmeye çalışıldı. Yapılan görüşmeler ile ilgili basına açıklamalarda bulunan, ABD'li Orgeneral Jones; küresel terörle mücadeleyi ele aldıklarını söylemesinin ardından, kendisine "Türk kamuoyunun ABD'nin PKK ile mücadele ettiğine dair inancının olmadığının" hatırlatılması üzerine; "Kamuoyunun terörizmle mücadele edildiğine inanıyor olması önemlidir. Türkiye ile ABD'nin bu mücadeledeki işbirliğinden olağanüstü gururluyum. Kuzey Irak'taki sorun, Irak'ta egemen devleti de içine alan bir durumdur. Bu bölgenin geleceği, Türkiye, Irak ve yardım edebildiği kadarıyla ABD tarafından çözülecektir. Sorun büyüktür. Bir araya gelmemiz, buna verdiğimiz önemin büyüklüğünün göstergesidir. Bu aynı zamanda, mücadelenin gerçek, içerikli, kararlı ve başarı ile sonuçlanacağına dair güvencenin bir sembolüdür." Şeklinde açıklamalarda bulunuyordu.
Anlaşılan görüşmelerde ABD tam anlamıyla PKK'dan yana tavır koymaktaydı. Şöyle ki;
1.Görüşmelerde "Küresel terörle mücadele" ele alınmıştı. Oysa Türkiye'nin önceliği, PKK/KONGRA-GEL" di. Kısaca, PKK terör örgütü ABD'nin radar ekranlarında birden bire görünmez olmuştu.
2.General, "kamuoyunun terörizmle mücadele edildiğine inanıyor olması önemlidir." demekteydi. Yani, Amerikalı generallere göre, terörizmle mücadele eder gibi görüntü vermek suretiyle kamuoyunun aldatılması, terörizmle mücadeleden önemliydi. Oysa, Türk Silahlı Kuvvetlerin böyle bir aldatmacanın içinde olmayacağı açıktı.
3.General, "Kuzey Irak'taki sorun Irak'ta egemen devleti içine alan bir durumdur." diyerek, Türk tarafına; PKK'ya karşı ABD ile ortak bir operasyonun yapılmayacağını ayrıca, Kuzey Irakta yoğunlaşan PKK'ya ABD tarafından yapabilecek hiçbir şeyin olmadığını anlatmakta, çözüm adresi olarak Irak devleti verilmekteydi. Oysa, ortada bir Irak devleti olmadığı gibi, Irak'taki mevcut yapının da ABD güdümünde, egemen olmayan bir yönetim olduğu gün gibi aşikardı. ABD, Kuzey Irak'taki Terörist inlerine bir operasyon yapmayacağını ve yaptırmayacağını, ancak bu kadar açık söyleyebilirdi. Irak'ın Kuzeyindeki bir başka sorunda, Musul Kerkük ve Telafer gibi Türklerden temizlenen yerleşim yerleri ve Türklere ABD-Permerge güçleri tarafından uygulanan, soykırıma varan zorbalıklardı. ABD'li generallerin tavrı, bu zorbalıkları ve Türk bölgelerinin Türklerden temizlenişini de seyredin şeklindeydi.
4.ABD'nin ortaya koyduğu çözümsüzlük karşısında Generalin özenle seçtiği; "Sorun büyüktür. Bu bölgenin geleceği Türkiye, Irak ve yardım edebildiği kadarıyla ABD tarafından çözülecektir".Sözleri ise; sorunun çözümsüzlüğünü anlatmak bir yana sorunun belki de kaosa doğru genişleyeceğini haber verir gibiydi.
Görüşmelerin sonunda, ABD'li generaller tarafından yapılan açıklamalar ve bu açıklamaların gerçekte ifade ettiği anlamlar dikkate alındığında, şu sonuçlara varılabilir.
-ABD terörle, emperyalist amaçlarını gerçekleştirmek üzere ilgilenmektedir
-ABD PKK'yı bir terör örgütü olarak tanımlaması keza, bu konuda Türkiye ile sonuçsuz görüşmelerde bulunması; terörizmle mücadele eder gibi bir görüntü vermenin oyalamanın gereğidir. Bu görüntü emperyalist amaçlarının gerçekleşmesinde önemli bir araçtır.
-ABD, PKK lehine tavır değişikliği içinde olduğunu artık gizlememektedir.
-Temelde PKK, ABD için bir terör örgütü değildir.
-Terörün yarattığı kaostan ABD kendi lehine bir düzen türevlemeyi amaçlamaktadır. (Afganistan örneğinde olduğu gibi)
-O halde ABD için terör iyi bir şeydir. Nerede bulunuyorsa desteklenmeli, olmayan yerde üretilmeli, nihayetinde sorun ABD kontrolünde çözümlenmelidir.
Bu bağlamda, basın tarafından olumlu olarak değerlendirilen görüşmeler, sonucu sıfır olan cebir denkleminden öte bir şey değildir. PKK'ya karşı herhangi bir ortak operasyon yapılmayacağı da kesinleşmiştir. Aslında, en iyimser koşullarda "terörizmle mücadele görüntüsü veren" bir operasyon yapılsa bile, yapılacak operasyonun tarihi ABD tarafından bilineceğinden, operasyon bölgesinde yem olarak ileriye sürülmüş birkaç şapşal teröristten başka bir şey bulunamayacaktır.
Tüm bunları nereden mi çıkardık. Elbette tasmalı Talabani'nin ABD generallerinin tavırlarını doğrulayan açıklamalarından .
SAHİBİNİN SESİ SÖMÜRGE VALİSİ AJAN TALABANİ
"Kural: Washington'da Söylecek Her Söz Washington Tarafından Belirlenir."
ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones ve ABD Merkez Komutan Yardımcısı Korgeneral Lance Smith Ankara'ya doğru uçarlarken, Bir başka uçakta, aşiret ve çete reisliğinden Irak Cumhurbaşkanlığı'na terfien atanan, ABD ajanı Celal Talabani'yi Atlantik okyanusu üzerinden Washington'a getirmekteydi.
ABD'li Generallerin Türkiye'deki açıklamalarının hemen ardından, Amerika Birleşik Devletleri Talabani'ye, Amerika'nın sesi radyosunda bir konuşma ayarlıyor. Talabani de efendisinin talimatlarını, açıklama adı altında aktarıyordu. Ajan Talabani'nin konuşmaları; ABD'li generallerin açıklamalarında, PKK terörünün çözümü için işaret ettikleri Irak'ın, Türkiye Cumhuriyetine cevabıydı.
Talabani; Irak halkı olarak "Amerika'ya minnettar olduklarını" söyleyerek söze başlamıştı. Üstelik, Başbakan Erdoğan'ın, Federal Irak'ı desteklediği ve bunun Iraklıların kendi seçimi olduğu yönünde kendilerine sözlü güvence verdiğini söylüyordu.
Talabani devamla; "PKK'ya gelince, özellikle Türkiye-Irak sınırındaki Kandil Dağı'nda PKK varlığı konusunda endişeler var. Ancak Irak ordusunun bu dağlık bölgede silahlı gruplarla çatışmaya girecek güçte olmadığını biliyorlar. Irak ilke olarak, kendi topraklarında yabancı silahlı güçlerin kalmasına izin vermiyor. Bu bağlamda herkesten ülkeyi terk etmesini istiyoruz. PKK'ya destek vermiyoruz ve bu örgütün (dikkat (!) tererörist değil) Türkiye'ye karşı silahlı çatışmaları yeniden başlatarak büyük bir hata işlediğine inanıyoruz. Bu durum ancak Kürtlerin düşmanlarının işine gelir. Mücadelelerin siyasi ve barışçıl zeminlere taşınmasının zamanının geldiğine inanıyoruz. PKK'nın yaptığı, ne Türkiye'deki, ne de Irak'taki Kürtlerin çıkarınadır. Kerkük'ün geleceğine ilişkin şunları söyleyebilirim; ...Yurtlarından sürülenler geri dönmeli. Saddam dönemindeki Araplaştırma politikası sonucu Kerkük'e yerleştirilenlerse ayrılmalı; veya onların Kerkük'ün geleceğini etkilememeleri sağlanmalıdır. 2007 yılının sonunda, Kerküklüler sandık başına gidecek. Geleceklerine kendileri karar verecekler. Kürt Federasyonuna mı, yoksa Batı Federasyonuna mı katılmayı; yoksa kendi başlarına kalmayı mı tercih edecekler?"
Talabani, Kürtlerle Türkmenler arasındaki ilişkilerden söz ederken, Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (IKYB) sadece bir Kürt partisi olmadığını ve birçok Türkmen'in kendilerini desteklediğini anlatıyordu. "Kerkük, Kürtler, Türkmenler ve Araplar arasında kardeşliğin ve dayanışmanın merkezi olacaktır" diyen Talabani, kaynağını belirtmeden, "Dış güçlerden biraz müdahale var. Bu da Kerkük'ün birliğini güçlendirmemize yardımcı olmuyor," diye konuşuyordu.
TALABANİ NE DİYOR
ABD'nin Generalleri vasıtasıyla yaptığı açıklamalara, sürecin başından buyana ABD'nin Türkiye Cumhuriyetine karşı yürüttüğü blokasyon ve Türkiye'nin, ABD-Peşmerge çıkarları doğrultusunda kullanılma politikaları için duyduğu minnettarlık hisleriyle konuşturulan Talabani'nin, söyledikleri çok açık ve Türkiye Cumhuriyetini hedef alır tarzda ve bizim, ABD'li generalin açıklamalarından çıkardığımız anlamları fazlasıyla doğrulamaktadır.
Sorunun çözüm mercii olarak gösterilen, sözde egemen devlet Irak'ın Cumhurbaşkanı Talabani, Amerikanın Sesi Radyosu aracılığı ile Türkiye Cumhuriyetine;
1.Kandil Dağında PKK yoktur,
2.Irak ordusu (ABD ve peşmerge) PKK'ya karşı çatışmaya girmeyecektir.
3.Irak topraklarında yabancı silahlı güçlerin kalmasına izin verilmeyecektir. Dolayısı ile Türkiye'nin Irak sınırları içinde bir operasyon yapması söz konusu edilemez.
4.Türkiye Kürtlerin düşmanıdır. Bu düşman karşısında PKK korunacaktır.
5.PKK silahlı çatışmaları başlatmakla hata (dikkat edin suç değil) işlemiştir. Bu çerçevede PKK yasal silahlı muhalefet örgütüdür.
6.PKK ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki Mücadelenin siyasi ve barışçıl zeminlere taşınmasının zamanı gelmiştir.
7.Kerkük'e Peşmergeler yerleştirilerek Araplar ve Türkler sürülecek, Kerkük Kürt Federasyonu'na katılacaktır.
8.Kuzey Irak Türklerden tamamen arındırılacaktır.
9.Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Federal Irak'ı desteklemek ve bu konuda sözlü güvence vermekle. IKYB'ye politikalarına destek vermektedir.
Demek suretiyle sorunun çözülmeyeceğini, Sorunun çözümünün Türkiye Cumhuriyetinin bir bölümünün Kürt federasyonu ile ilişkilendirilmesiyle mümkün olabileceğini anlatmıştır.
DEHAP DİYARBAKIR BELEDİYE BAŞKANI PKK'LI BAYDEMİR
ABD'li generallerin Türkiye'ye gelmesinden, Amerikan ajanı Talabani'nin Washington'a varmasından önce yani, tüm bu gelişmelerin yaşandığı haftanın başında Avrupa Parlamentosu'na davet edilen ve Diyarbakır'ın Dehap'lı Belediye Başkanı, PKK'lı Baydemir; Avrupa Parlamentosuna verdiği raporda şunları sıralamaktaydı.
1.PKK terör örgütü değil, silahlı muhalefet örgütüdür.
2.Türk Silahlı Kuvvetleri ve PKK aynı anda silah bırakmalı
3.Devlet otoriteleri Kürt muhalefetini tamamen silahsızlandıracak ve onları yasal siyasetin içine dahil edebilecek bir politika geliştirememektedir.
4.Anayasa'nın, kültürel ve siyasal farklılıkları yok sayan yasaklayıcı hükümlerden arındırılması gerekir.
BAYDEMİR – TALABANİ – (.........) ORTAK SÖYLEM İÇİNDE.
Dikkatli bakıldığında, PKK'lı Baydemir ve Amerikan Ajanı Talabani'nin söz birliği içinde oldukları gözlerden kaçmayacaktır. Nitekim;
Baydemir, Türkiye'nin Kürt düşmanı olduğunu üstü kapalı söylerken, Talabani bunu açık bir şekilde dillendirmektedir.
Baydemir'in PKK'nın silahlı muhalefet örgütü olduğu söylemi, Talabani tarafından desteklenmekte ve Talabani PKK'yı sadece örgüt olarak tanımlamakta ve özenle terörist ifadesini kullanmaktan kaçınmaktadır. Talabani'nin PKK'nın silahlı çatışmaları yeniden başlatmasını hata olarak değerlendirilmesi de Baydemir'in silahlı muhalefet örgütü tanımlamasıyla uyumludur.
Baydemir, Devlet otoriteleri Kürt muhalefetini tamamen silahsızlandıracak ve onları yasal siyasetin içine dahil edebilecek bir politika geliştirememektedir derken, Talabani Mücadelelerin siyasi ve barışçıl zeminlere taşınmasının zamanının geldiğine inandığını söyleyerek, Baydemir'le birlikte Türkiye Cumhuriyetine, artık PKK'yı muhatap alın demektedir.
Talabani'ninİ mücadelenin siyasi zeminlere taşınması gerektiği şeklindeki ifadesi, Baydemir'in Avrupa Parlamentosuna sunduğu raporda yer alan; "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın, kültürel ve siyasal farklılıkları yok sayan, yasaklayıcı hükümlerden arındırılması gerekir." Talebi ile örtüşmektedir. Baydemir tarafından AB parlamentosuna sunulan söz konusu talebin taşıdığı anlam ise; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 4. maddesinde değiştirilemeyecek hükümler olarak sayılan ; Devletin şekli, Cumhuriyetin nitelikleri, Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti ile ilgili ilk üç maddesinin ortadan kaldırılması yönündedir. Yani malum çevrelerin ağzından düşürmediği, Demokratik Cumhuriyet kavramı hayata geçirilmeli, bayrak, milli marş, resmi dil kavramları delik deşik edilerek, devletin bütünlüğü ortadan kaldırılmalı ,Türkiyelilik kimliksizliği oluşmalıdır.
Baydemir'in temsil ettiği ayrılıkçılık ile Talabaninin sözünü ettiği ve Başbakanın tanıma konusunda sözlü güvence verdiği, Kürt federasyonu sözcüğünün arkasındaki ayrılıkçılığın; söz ve işbirliğinin TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ PARÇALAMAYA DÖNÜK OLDUĞUNDA ZERRE KADAR KUŞKU YOKTUR. BUNUN EN SOMUT KANITI ARTIK TÜRK ULUSUNUN GÖZLERİNE SOKARCASINA HER PKK VE DEHAP EYLEMİNDE ELLERDE TAŞINAN FEDERASYON BAYRAKLARIDIR.
ABD BAYDEMİR VE TALABANİ'NİN ORTAK SÖYLEMİNE MASLAHATGÜZARI NANNY MCELDOWNEY ARACILIĞI İLE KATILARAK SON NOKTAYI KOYUYOR.
"ABD, Kürt Sorunu"nun ardındaki güç
Her nedense (?) ABD'deki 11 Eylül 2001 olaylarının yıl dönümü nedeniyle, Keçiören Belediyesi'nce, Doğu ve Güneydoğu'da şehit düşen askerler anısına yaptırılan Şehitler Anıtı'nda düzenlenen törende, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı McEldowney konuşurken; Baydemir-Talabani arasında gelişen ve Türkiye Cumhuriyetini parçalamaya dönük niyetlere dayalı ortak söyleme, ABD'de maslahatgüzarı aracılığı ile katılarak son noktayı koyuyordu. Maslahatgüzar Nanny McEldowney üstüne basa basa "Türkiye halkı" ifadesi kullanmıştı. ABD maslahatgüzarını PKK/Dehap-Talabani ağzından konuşturuyordu. Açıktı ki, Türkiye Halkı ifadesiyle ABD, Türkiye Devleti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı, PKK/DEHAP ve Talabani lehine tavır almıştı. Konuşmaya gösterilen tepkiye aldırmayan maslahatgüzar konuşmasını düzeltme gereği bile duymadı. Çünkü; Başbakanlar bile Türkiye Cumhuriyetinde Türk halkı değil Türkiye halkı olduğunu söylemekteydiler.
Maslahatgüzarın sözlerinin malum çevreleri cesaretlendirip, daha da saldırganlaştıracağında zerre kadar kuşku yok (!) Nitekim, maslahatgüzarın konuşmasını yaptığı sıralarda karakollarımıza roketlerle saldırılar düzenlenip, güvenlik görevlilerimize hain pusular atılıyordu.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÜŞMANLARINA SİYASET KURUMU YARDIMCI OLMAKTADIR.
ABD'li generallerin açıklamaları, maslahatgüzarın "Türkiye Halkı" ifadesi ve Baydemir ile Talabani'nin birlikte oynadıkları oyun ortaya koymuştur ki ABD, Türkiye'nin dostu ve müttefiki olmadığı gibi, Türkiye Cumhuriyetinin birliği ve bütünlüğünün düşmanıdır. ABD, PKK'ya karşı bir hareket içinde değildir. PKK'yı destekleme ve Türkiye Cumhuriyetinin parçalanması konularında, ABD ve AB birlikte hareket etmekte ayrıca, PKK ve Kuzey Irak'taki aşiretlerle aynı cephede yer almaktadır. Bu cepheye; Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri son 25 yıldan bu yana; aşiret reislerine pasaport vermek, toplu göçleri kabul etmek, Türkiye'de temsilcilik açmalarına izin vermek, 36. paralel'in kuzeyinde Türkiye'nin aleyhine otorite boşluğu oluşturan bölgenin ABD tarafından korunmasını desteklemek,... ve en sonunda da federasyonu tanıma konusunda sözlü garanti vermek gibi politikalarla yardımcı olunmuştur.
AB, sözde reform ve demokratik açılım dayatmalarıyla Türkiye Cumhuriyetini parçalamayı hedeflemektedir. İşbaşına gelen hükümetler bu sürece aktif destek vermektedirler. Hükümetler; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şekli, Cumhuriyetin nitelikleri, Devletin bütünlüğü, resmî dili, egemenliği... gibi temel kavramların tartışılmasında herhangi bir sakınca görmedikleri gibi, bu konularda anayasal ve yasal değişikliklere gitme yönünde çalışmalar yapılmak suretiyle de Türkiye Cumhuriyetinin "bağımsızlıktan-esarete" değişim sürecini kabul etmişlerdir.
Demokratikleşme adına yapılan yasal düzenlemeler; bölücü, ayrılıkçı odaklara üstün haklar sağlamıştır. Tarihin çöplüğüne atılan Sevr paçavrasıyla ileri sürülen, Kürt sorunu hükümetler tarafından dillendirilmiş ve en sonunda kabul edilerek. Ulus ikiye ayrıştırılmış, yeni ayrışmaların olabileceği kabul edilmiştir...
Sözde demokrasi adına yapılan açılımlar, emperyalizmin maşası ayrılıkçı terör örgütüne ve onun siyasi uzantısına cesaret vermiş, dağdaki teröristleri şehirlere indirmiştir. Ayaklanma ve İç savaş senaryoları uygulamaya konulmuş. Türk ulusunun direncini kıracak her türlü psikolojik harp yöntemleri pervasızca uygulanır hale gelmiştir.
Gelişmeler Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Ulusunun içinde bulunduğu şartların daha da sertleşeceği ve AB-ABD cephesinden gelecek dayatmaların son derece ağırlaşacağının işaretlerini vermektedir.
Türkiye Cumhuriyetinin bölünmesi için başlatılan süreç inanılmaz bir hız kazanmış Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütünlüğüne, egemenliğine diş bileyen cepheye göre bu sürecin sonu, sadece an meselesine indirgenmiştir.
Bu süreçte ve o anda, Kudretli ve Büyük Türk ulusu dün olduğu gibi bu günde tek başına ve yalnızdır.
SON SÖZ; AMASYA GENELGESİNDEN
Ey Türk Ulusu,
"Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. ...hükümet (ler), üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gibi gösteriyor. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır..."
Mustafa ÇINKI