Ramazan Aylarındaki Atatürk
Sinan Meydan yazdı.
Atatürk çok özgün bir din anlayışına sahiptir. Bu nedenle zaman zaman Atatürkün din konusunda söyleyip yazdıkları bizleri şaşırtabilir. (Örneğin, Medeni Bilgilerdeki din eleştirlileri Ancak bütün bunların bir açıklaması vardır. Bu açıklamaları Atatürk İle Allah Arasında adlı kitabımda bulabilirsiniz.
Atatürk, İslam dininin sosyal ve toplumsal boyutuna çok fazla önem vermiştir. Müslümanlar için kutsal ayların ve günlerin toplumsal dayanışmayı, birlik ve bütünlüğü pekiştirdiğini düşünen Atatürk, özellikle Ramazan ayına çok büyük bir önem vermiştir.
Atatürk, Ramazan aylarındaki manevi havadan etkilenmiştir: zaman zaman oruç tutmuş, oruç tutanlara kolaylıklar sağlamış, onlara büyük bir saygı duymuş, hatta Ramazan aylarında bazı kişisel zevklerinden (alkol almak, ince saz heyeti dinlemek gibi) vazgeçmiş, dahası sıkça Kuran okumuş veya özel hafızına Kuran okutarak dinlemiş, akşamları hafızları çağırtarak onlarla Kuran ve din sohbetleri yapmıştır
Şimdi gelin lafı fazla uzatmayalım ve tanıklara kulak verelim.
Önce Atatürkün uşağı Cemal Grandayı dinleyelim:
Ramazanlarda Kadir gecesi ağzına kadehini koymazdı Kadir geceleri sofra bile kurdurmazdı. Saygısı büyüktü. Bazen Mevlit dinlediği de olurdu. Miraç bölümünde, Gerçeklere çıktı Mustafa denince gözleri yaşarırdı. O zaman hemen kolonya götürürdük. İnanışı samimiydi. Bence Allaha inanıyordu.
Atatürk Ramazan aylarında Dolmabahçe Sarayına gelen ve oruç tutan misafirlerine özel ilgi göstermiş; iftar sofrasıyla bizzat ilgilenmiş, ibadet etmek isteyenlere yer göstermiştir.
Atatürkün kız kardeşi Makbule Hanım bu konuda şunları söylemiştir:
Her Ramazanın bir günü ve ekseriyetle Kadir gecesi bana iftara gelirdi. O gün, imkan bulabilirse oruç da tutardı. İftar sofrasını tam eski tarzda isterdi. Oruçlu olduğu zaman iftara başlarken dua ederdi.
Atatürkün Ramazan ayında kız kardeşi Makbule Hanıma; Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme diye hatırlatmada bulunup, hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para verdiği bilinmektedir.
Atatürkün özel hafızı Hafız Yaşar Okur, Atatürkün Ramazan aylarındaki davranışlarını şöyle gözlemlemiştir:
Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez ince saz heyeti Çankaya Köşküne giremezdi. Kandil Geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kuranı Kerimden bazı sureler okuturdu. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi. Ruhunun çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.
Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikyu camilerinde şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle cami hıncahınç dolardı
Görüldüğü gibi Atatürk Ramazan ayları boyunca bazı alışkanlıllarından da uzak durmuştur. Örneğin incesaz heyetini Çankayaya sokmamış, Kandil Geceleri saz çaldırmamıştır. Ayrıca Kuran-ı Kerim okumuş, çeşitli camilerde de şehitlerin ruhlarına Hatim-i Şerifler okutmuştur. Atatürkün bütün bu davranışları, onun Ramazanın anlam ve önemini idrak etmiş inanca saygılı son derece sade bir Müslüman olduğunu kanıtlamaktadır.
Şimdi de Atatürkün kütüphanecisi Nuri Ulusuya kulak verelim:
Atatürk otuz ramazan geceleri başta Saadettin Kaynak Hoca olmak üzere o devrin hafızları olan Hf. Yaşar, Hf. Zeki, Hf. Küçük Yaşar, Hf. Burhan, Hf. Hayrullah beyleri davet ederdi ki bu hafızlardan Hafız Yaşar aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Alaturka Müzük Şefiydi. 1930 yılında emekli oldu. Ama ölene kadar hep Atatürkün yanındaydı. Soyadı Kanunu çıkınca Atatürk ona Okur soyadını vermiştir. Atatürk davet ettiği bu hafızlardan tek tek din konusunda bilgiler alırdı. Ayrıca çok üzerinde durduğu Türkçe Kuranı Kerim hakkında görüşlerini de sorardı.
Yine bir Ramazan ayı gecesinde Atatürk, Dolmabahçe Sarayında aceleyle beni çağırttı. Derhal makamına girdim. O gece sofra şefimiz İbrahim Bey izinli olduğundan, benim görevim olmadığı halde düzenimi ve intizamımı beyendiğinden olacak beni istemişler. Odaya girdiğimde, Nuri oğlum hafızlar gelecek . Bu gece hafızların seslerini aksi sedasıyla daha güzel dinlemek için muayede salonundaki hususi daireye yemek masasını kurun, ama acele ha: kaç dakikada kurabilirsin? Pek tecrübelisi olduğum bir konu değildi. Derhal lazım gelen emirleri gerekli kişilere tebliğ ettim, herkes işe koyuldu. Hakikaten tam otuz dakika sonra herşey tamam gibiydi. Sevdiği çiçekleri de elimle tam masaya koyarken Atatürk, misafirleriyle birlikte gelmez mi? Masanın yanına geldi. Şöyle bir göz ucuyla masayı düzeni süzdü ve bana dönerek: Aferi Nuri, İbrahimi aratmamışsın, çiçekler de pek güzel diye iltifatta bulundu. Zaten hep güzel şey yaptığımızda takdir ederdi. Amma bir de yanlış mı, hata mı yaptın, sadece bir bakardı ki, o bile yeterdi, içimize işlerdi.
Salona girdiler, sandalyeleri çekip oturdular, yemeğe başladılar. Konu yine Türkçe Kuran-ı Kerimdi. Atatürk hepsiyle ayrı ayrı ilgilendi. Kuran-ı Kerimden okuttuğu duları zevkle dinledi.
Nuri Ulusunun dediği gibi gerçekten de Atatürk özellikle DİNDE TÜRKÇELEŞTİRME ÇALIŞMALARINI başlattığı 1932 yılı Ramazan ayında sıkça tanınmış hafızlarla bir araya gelmiş, onlarla KURAN KONUŞMUŞ, KURAN OKUTUP DİNLEMİŞ, hatta bizzat KURAN OKUMUŞTUR.
Hafız Yaşar Okuru dinleyelim:
1932′de Ramazanın ikinci günüydü. Atatürk ile Ankaradan Dolmabahçe Sarayına geldik. Beni huzurlarına çağırdılar. Yaşar Bey dediler. İstanbulun mümtaz hafızlarının bir listesini istiyorum. Ama bunlar musikiye de aşina olmalılar.
Bu emir üzerine Hafız Yaşar Okur, İstanbulun en tanınmış hafızlarından, Saadeetin Kaynak, Sultan Selimli Rıza, Süleymaniye Camii Baş Müezzini Kemal, Beylerbeyli Fahri, Darüttalim-i Musiki Azasından Büyük Zeki, Muallim Nuri ve Burhan beylerin yer aldığı bir liste hazırlamıştır.
Sonraki gelişmeleri yine Hafız Yaşar Okurdan dinleyelim:
O ana kadar bunların niçin çağrılmış olduğunu ben de bilmiyordum. O gün anladım ki, tercüme ettirlmiş olan bayram tekbirlerini kendilerine meşk ettirecektir. Hafızlar ikişer ikişer oldular ve şu metin üzerine meşke başladılar. Allah büyüktür Allah büyüktür
Atatürk, Cemil Said Beyin Kuran tercümesini getirtti. Bizlerin tercüme konusunda tek tek fikirlerini aldıktan sonra hemen hemen sabaha kadar tartıştık. Daha sonra ayağa kalkarak ceketlerinin önünü iliklediler. Kuran-ı Kerimi ellerine alıp Fatiha Suresinin Türkçe tercümesini açıp halka okuyormuş gibi ağır ağır okudular. Bu hareketleriyle bizlerin halka nasıl hitap etmemiz gerektiğini göstermek istiyorlardı.
Sonra Atatürk: Sayın hafızlar, içinde bulunduğumuz bu kutsal ay içinde camilerde okuyacağınız mukabelelerin tamamını okuduktan sonra Türkçe olarak da cemaate açıklayacaksınız. İncilde Aramca yazılmış ama sonradan bütün dillere tercüme edilmiştir. Bir İngiliz İncilini İngilizce, bir Alman İncilini Almanca okur. Herkes okunan mukabelelerin manasını anlarsa dinine daha çok bağlanır dediler.
Sonra yanındakilere: Gazetelere haber verin, yarın camilerde okunacak surelerin Türkçe tercümesi de okunacaktır emrini verdiler.
Atatürk, bu hafızlarla 1932 Ramazan ayında sıkça toplantılar yapmıştır: Camilerde Kuran okuyacak hafızlarla bizzat ilgilenmiş, hatta defalarca hafızlara Kuranın nasıl okunacağını göstermiştir.
Saaddetin Kaynak anlatıyor:
"Dolmabahçe Sarayında büyük muayede salonunda saz takımı toplanmıştı. Atatürk bir imtihan ve tecrübe yapmaya hazırlanmış görünüyordu. Elinde Cemil Saidin Türkçe Kuran-ı Kerimi vardı. Evvela Hafız Kemale verdi okuttu, fakat beyenmedi. Ver bana, ben okuyacağım dedi.
Hakikaten okudu, ama hala gözümün önündedir, askeri kumanda eder, emir verir gibi bir ahenk ve tavırla okudu.
Atatürkün Oruç Araştırmaları
Atatürk her konuyla olduğu gibi din konusuyla da bilimsel gözle ilgilenmiştir. Atatürkün dünyadaki diğer devrimcilerden en temel farklarından biri dini akıl dışı diye dışlamaması ve din üzerine de kafa yormasıdır.
Atatürk bir taraftan Ramazan aylarındaki manevi havayı solurken diğer taraftan oruç ibadetini anlamaya çalışmıştır. Okuduğu bazı kitaplarda oruçla ilgili bazı bölümlerin altını çizip, bazı notlar alması onun orucu anlama çabasının bir yansımasıdır.
Atatürk, Leon Caeteninin İslam Tarihi adlı eserini okurken orucun anlatıldığı bazı satırların altını çizmiş, ve sayfa kenarlarına bazı özel işaretler koymuştur.
Örneğin, Hz. Muhammedin, nefsine hakim olamadığı için hadım olmak isteyen İbn-i Mazuna onay vermemesi; nefsine hakim olmak istiyorsa oruç tutmasını söylemesi, Atatürkün dikkatini çekmiştir:
Peygamber onay göstermedi. Heveslerini yatıştırması için oruç tutmasını tavsiye etti.
Atatürk, önemli gördüğü bu satırın altını boydan boya çizmiştir.
Atatürk, aynı kitapta Ramazan bayramının ortaya çıkışını anlatan bölümle de ilgilenmiştir.
O sene (Hz) Muhammed taraftarlarına fitre zekatı vergisinin ödenmesini emretti. Bundan bir iki gün önce Müslümanlara bir konuşma yaptığı rivayet olunuyor. Ramazan ayı sonunda (Hz) Muhammed bütün ashabı ile birlikte şehirden çıkarak musallaya gitti. Salatül-iyd (bayram namazı) denilen namazı orada kıldı. Orucun bitimi bu namaz ile kutlanmış oluyordu. İlk defa olarak böyle bir adet yapılmakta idi
Önemli bularak bu satırların altını çizen Atatürk, ayrıca, ilk defa olarak böyle bir adet yapılmakta idi cümlesinin başına iki adet X işareti ve Dikkat anlamında bir D harfi koymuştur.
İşte, yobazın, liboşun dinsiz ve din düşmanı diye aşağılamaya çalıştığı ATATÜRK.
Varın siz karar verin kimin gerçekten dindar, kimin ise Allahla aldatan yobaz olduğuna!
Ayrıca, önemli olan Atatürkün inanıp inanmadığı, az ya da çok inandığı değil bu millet için yapıp ettikleridir.
Not: Atatürk ve din konusunda aklınıza takılan bütün soruların cevaplarını, Atatürkün din anlayışınının bilinmeyenlerini ATATÜRK İLE ALLAH ARASINDA adlı kitabımda bulabilirsiniz
Bir kimse ile münasebete girmek için, kendisinin ibadetine bakmayın! dirhem ve dinar ile olan münasebetine bakın (Hz.Muhammed)
Biz, müslümanlarla mücrimleri bir mi tutarız? Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? (Kalem: 35,36)

Sinan Meydan yazdı.
Atatürk çok özgün bir din anlayışına sahiptir. Bu nedenle zaman zaman Atatürkün din konusunda söyleyip yazdıkları bizleri şaşırtabilir. (Örneğin, Medeni Bilgilerdeki din eleştirlileri Ancak bütün bunların bir açıklaması vardır. Bu açıklamaları Atatürk İle Allah Arasında adlı kitabımda bulabilirsiniz.
Atatürk, İslam dininin sosyal ve toplumsal boyutuna çok fazla önem vermiştir. Müslümanlar için kutsal ayların ve günlerin toplumsal dayanışmayı, birlik ve bütünlüğü pekiştirdiğini düşünen Atatürk, özellikle Ramazan ayına çok büyük bir önem vermiştir.
Atatürk, Ramazan aylarındaki manevi havadan etkilenmiştir: zaman zaman oruç tutmuş, oruç tutanlara kolaylıklar sağlamış, onlara büyük bir saygı duymuş, hatta Ramazan aylarında bazı kişisel zevklerinden (alkol almak, ince saz heyeti dinlemek gibi) vazgeçmiş, dahası sıkça Kuran okumuş veya özel hafızına Kuran okutarak dinlemiş, akşamları hafızları çağırtarak onlarla Kuran ve din sohbetleri yapmıştır
Şimdi gelin lafı fazla uzatmayalım ve tanıklara kulak verelim.
Önce Atatürkün uşağı Cemal Grandayı dinleyelim:
Ramazanlarda Kadir gecesi ağzına kadehini koymazdı Kadir geceleri sofra bile kurdurmazdı. Saygısı büyüktü. Bazen Mevlit dinlediği de olurdu. Miraç bölümünde, Gerçeklere çıktı Mustafa denince gözleri yaşarırdı. O zaman hemen kolonya götürürdük. İnanışı samimiydi. Bence Allaha inanıyordu.
Atatürk Ramazan aylarında Dolmabahçe Sarayına gelen ve oruç tutan misafirlerine özel ilgi göstermiş; iftar sofrasıyla bizzat ilgilenmiş, ibadet etmek isteyenlere yer göstermiştir.
Atatürkün kız kardeşi Makbule Hanım bu konuda şunları söylemiştir:
Her Ramazanın bir günü ve ekseriyetle Kadir gecesi bana iftara gelirdi. O gün, imkan bulabilirse oruç da tutardı. İftar sofrasını tam eski tarzda isterdi. Oruçlu olduğu zaman iftara başlarken dua ederdi.
Atatürkün Ramazan ayında kız kardeşi Makbule Hanıma; Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme diye hatırlatmada bulunup, hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para verdiği bilinmektedir.
Atatürkün özel hafızı Hafız Yaşar Okur, Atatürkün Ramazan aylarındaki davranışlarını şöyle gözlemlemiştir:
Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez ince saz heyeti Çankaya Köşküne giremezdi. Kandil Geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kuranı Kerimden bazı sureler okuturdu. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi. Ruhunun çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.
Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikyu camilerinde şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle cami hıncahınç dolardı
Görüldüğü gibi Atatürk Ramazan ayları boyunca bazı alışkanlıllarından da uzak durmuştur. Örneğin incesaz heyetini Çankayaya sokmamış, Kandil Geceleri saz çaldırmamıştır. Ayrıca Kuran-ı Kerim okumuş, çeşitli camilerde de şehitlerin ruhlarına Hatim-i Şerifler okutmuştur. Atatürkün bütün bu davranışları, onun Ramazanın anlam ve önemini idrak etmiş inanca saygılı son derece sade bir Müslüman olduğunu kanıtlamaktadır.
Şimdi de Atatürkün kütüphanecisi Nuri Ulusuya kulak verelim:
Atatürk otuz ramazan geceleri başta Saadettin Kaynak Hoca olmak üzere o devrin hafızları olan Hf. Yaşar, Hf. Zeki, Hf. Küçük Yaşar, Hf. Burhan, Hf. Hayrullah beyleri davet ederdi ki bu hafızlardan Hafız Yaşar aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Alaturka Müzük Şefiydi. 1930 yılında emekli oldu. Ama ölene kadar hep Atatürkün yanındaydı. Soyadı Kanunu çıkınca Atatürk ona Okur soyadını vermiştir. Atatürk davet ettiği bu hafızlardan tek tek din konusunda bilgiler alırdı. Ayrıca çok üzerinde durduğu Türkçe Kuranı Kerim hakkında görüşlerini de sorardı.
Yine bir Ramazan ayı gecesinde Atatürk, Dolmabahçe Sarayında aceleyle beni çağırttı. Derhal makamına girdim. O gece sofra şefimiz İbrahim Bey izinli olduğundan, benim görevim olmadığı halde düzenimi ve intizamımı beyendiğinden olacak beni istemişler. Odaya girdiğimde, Nuri oğlum hafızlar gelecek . Bu gece hafızların seslerini aksi sedasıyla daha güzel dinlemek için muayede salonundaki hususi daireye yemek masasını kurun, ama acele ha: kaç dakikada kurabilirsin? Pek tecrübelisi olduğum bir konu değildi. Derhal lazım gelen emirleri gerekli kişilere tebliğ ettim, herkes işe koyuldu. Hakikaten tam otuz dakika sonra herşey tamam gibiydi. Sevdiği çiçekleri de elimle tam masaya koyarken Atatürk, misafirleriyle birlikte gelmez mi? Masanın yanına geldi. Şöyle bir göz ucuyla masayı düzeni süzdü ve bana dönerek: Aferi Nuri, İbrahimi aratmamışsın, çiçekler de pek güzel diye iltifatta bulundu. Zaten hep güzel şey yaptığımızda takdir ederdi. Amma bir de yanlış mı, hata mı yaptın, sadece bir bakardı ki, o bile yeterdi, içimize işlerdi.
Salona girdiler, sandalyeleri çekip oturdular, yemeğe başladılar. Konu yine Türkçe Kuran-ı Kerimdi. Atatürk hepsiyle ayrı ayrı ilgilendi. Kuran-ı Kerimden okuttuğu duları zevkle dinledi.
Nuri Ulusunun dediği gibi gerçekten de Atatürk özellikle DİNDE TÜRKÇELEŞTİRME ÇALIŞMALARINI başlattığı 1932 yılı Ramazan ayında sıkça tanınmış hafızlarla bir araya gelmiş, onlarla KURAN KONUŞMUŞ, KURAN OKUTUP DİNLEMİŞ, hatta bizzat KURAN OKUMUŞTUR.
Hafız Yaşar Okuru dinleyelim:
1932′de Ramazanın ikinci günüydü. Atatürk ile Ankaradan Dolmabahçe Sarayına geldik. Beni huzurlarına çağırdılar. Yaşar Bey dediler. İstanbulun mümtaz hafızlarının bir listesini istiyorum. Ama bunlar musikiye de aşina olmalılar.
Bu emir üzerine Hafız Yaşar Okur, İstanbulun en tanınmış hafızlarından, Saadeetin Kaynak, Sultan Selimli Rıza, Süleymaniye Camii Baş Müezzini Kemal, Beylerbeyli Fahri, Darüttalim-i Musiki Azasından Büyük Zeki, Muallim Nuri ve Burhan beylerin yer aldığı bir liste hazırlamıştır.
Sonraki gelişmeleri yine Hafız Yaşar Okurdan dinleyelim:
O ana kadar bunların niçin çağrılmış olduğunu ben de bilmiyordum. O gün anladım ki, tercüme ettirlmiş olan bayram tekbirlerini kendilerine meşk ettirecektir. Hafızlar ikişer ikişer oldular ve şu metin üzerine meşke başladılar. Allah büyüktür Allah büyüktür
Atatürk, Cemil Said Beyin Kuran tercümesini getirtti. Bizlerin tercüme konusunda tek tek fikirlerini aldıktan sonra hemen hemen sabaha kadar tartıştık. Daha sonra ayağa kalkarak ceketlerinin önünü iliklediler. Kuran-ı Kerimi ellerine alıp Fatiha Suresinin Türkçe tercümesini açıp halka okuyormuş gibi ağır ağır okudular. Bu hareketleriyle bizlerin halka nasıl hitap etmemiz gerektiğini göstermek istiyorlardı.
Sonra Atatürk: Sayın hafızlar, içinde bulunduğumuz bu kutsal ay içinde camilerde okuyacağınız mukabelelerin tamamını okuduktan sonra Türkçe olarak da cemaate açıklayacaksınız. İncilde Aramca yazılmış ama sonradan bütün dillere tercüme edilmiştir. Bir İngiliz İncilini İngilizce, bir Alman İncilini Almanca okur. Herkes okunan mukabelelerin manasını anlarsa dinine daha çok bağlanır dediler.
Sonra yanındakilere: Gazetelere haber verin, yarın camilerde okunacak surelerin Türkçe tercümesi de okunacaktır emrini verdiler.
Atatürk, bu hafızlarla 1932 Ramazan ayında sıkça toplantılar yapmıştır: Camilerde Kuran okuyacak hafızlarla bizzat ilgilenmiş, hatta defalarca hafızlara Kuranın nasıl okunacağını göstermiştir.
Saaddetin Kaynak anlatıyor:
"Dolmabahçe Sarayında büyük muayede salonunda saz takımı toplanmıştı. Atatürk bir imtihan ve tecrübe yapmaya hazırlanmış görünüyordu. Elinde Cemil Saidin Türkçe Kuran-ı Kerimi vardı. Evvela Hafız Kemale verdi okuttu, fakat beyenmedi. Ver bana, ben okuyacağım dedi.
Hakikaten okudu, ama hala gözümün önündedir, askeri kumanda eder, emir verir gibi bir ahenk ve tavırla okudu.
Atatürkün Oruç Araştırmaları
Atatürk her konuyla olduğu gibi din konusuyla da bilimsel gözle ilgilenmiştir. Atatürkün dünyadaki diğer devrimcilerden en temel farklarından biri dini akıl dışı diye dışlamaması ve din üzerine de kafa yormasıdır.
Atatürk bir taraftan Ramazan aylarındaki manevi havayı solurken diğer taraftan oruç ibadetini anlamaya çalışmıştır. Okuduğu bazı kitaplarda oruçla ilgili bazı bölümlerin altını çizip, bazı notlar alması onun orucu anlama çabasının bir yansımasıdır.
Atatürk, Leon Caeteninin İslam Tarihi adlı eserini okurken orucun anlatıldığı bazı satırların altını çizmiş, ve sayfa kenarlarına bazı özel işaretler koymuştur.
Örneğin, Hz. Muhammedin, nefsine hakim olamadığı için hadım olmak isteyen İbn-i Mazuna onay vermemesi; nefsine hakim olmak istiyorsa oruç tutmasını söylemesi, Atatürkün dikkatini çekmiştir:
Peygamber onay göstermedi. Heveslerini yatıştırması için oruç tutmasını tavsiye etti.
Atatürk, önemli gördüğü bu satırın altını boydan boya çizmiştir.
Atatürk, aynı kitapta Ramazan bayramının ortaya çıkışını anlatan bölümle de ilgilenmiştir.
O sene (Hz) Muhammed taraftarlarına fitre zekatı vergisinin ödenmesini emretti. Bundan bir iki gün önce Müslümanlara bir konuşma yaptığı rivayet olunuyor. Ramazan ayı sonunda (Hz) Muhammed bütün ashabı ile birlikte şehirden çıkarak musallaya gitti. Salatül-iyd (bayram namazı) denilen namazı orada kıldı. Orucun bitimi bu namaz ile kutlanmış oluyordu. İlk defa olarak böyle bir adet yapılmakta idi
Önemli bularak bu satırların altını çizen Atatürk, ayrıca, ilk defa olarak böyle bir adet yapılmakta idi cümlesinin başına iki adet X işareti ve Dikkat anlamında bir D harfi koymuştur.
İşte, yobazın, liboşun dinsiz ve din düşmanı diye aşağılamaya çalıştığı ATATÜRK.
Varın siz karar verin kimin gerçekten dindar, kimin ise Allahla aldatan yobaz olduğuna!
Ayrıca, önemli olan Atatürkün inanıp inanmadığı, az ya da çok inandığı değil bu millet için yapıp ettikleridir.
Not: Atatürk ve din konusunda aklınıza takılan bütün soruların cevaplarını, Atatürkün din anlayışınının bilinmeyenlerini ATATÜRK İLE ALLAH ARASINDA adlı kitabımda bulabilirsiniz
Bir kimse ile münasebete girmek için, kendisinin ibadetine bakmayın! dirhem ve dinar ile olan münasebetine bakın (Hz.Muhammed)
Biz, müslümanlarla mücrimleri bir mi tutarız? Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? (Kalem: 35,36)
