ProvokatörLer ve ALperenler.

muratcolez

New member
Katılım
28 Nis 2007
Mesajlar
9,287
Reaction score
0
Puanları
0
ProvokatörLer ve ALperenler.



Her nesil kendi tecrübesini yaşayarak ediniyor. Kimse kimseye tecrübelerini aktaramıyor. Neredeyse her babanın, sağa sola yalpalamaya başlayan oğluna ettiği ve hiç kâr etmeyen nasihatler gibi. Nasihatler elbette kâr etmez; çünkü kişilik ancak o tecrübeleri yaşamakla gelişir.

Evlat neden babasının kişiliğini taklit etsin? Nesiller neden bir önceki neslin ayak izlerine basarak yürüsün? Hem dünün şartları ile bugününkiler aynı mı? Öğrenci olmak neden sefalet olsun? Bilgiyi, fikri edinmek için niye bir büyüğün dizlerinin dibine oturmak icap etsin? Bilgi kullanmasını bilen için bugün her an her yerde değil mi? Cesaret artık, kalabalık bir grubu çil yavrusu gibi dağıtmak değil; zihninizdekini çatır çatır söyleyebilmek. Neden bir genç kızın gözlerinde gördüğünüz efsunu anlamak için aylarca avare avare dolaşmak gereksin? Kız orada, gidip sorarsınız. Bir kafede milkshake ısmarlarsınız, o da size kaç derece gözlük kullanmanız gerektiğini anlatır. Öyle değil mi?

Topkapı Sarayı'ndaki eylem münasebetiyle "Alp"lik ve "Erenlik" arasındaki farkı konu ettiğim yazıya Alperenlerden çok sayıda tepki geldi. Yazdıklarıma itirazlar birkaç noktada toplanıyor. Birincisi, tepkinin konsere değil, şarap içilmesine yapıldığı. Hatta "Şaraba hoşgörü göstermek nasıl "Erenlik" olur?" diye soranlar da var. Cevap sorunun içinde saklı. Karşınızdaki şarap kadehini sizin şerefinize kaldıracak, siz de "senin dinin sana, benim dinim bana" deyip, tebessüm edeceksiniz. Şarap içmenin insanı dinden etmediğini, sadece günahkâr kıldığını unutmadan. Erenlik zaten budur. Yoksa, "bidattır" diye minareleri bile yıkmaya kalkan Kadızadelerin peşine takılırsınız.

"Kılınan namaz protesto namazı değildi, akşam namazıydı" diye savunmaya geçenlerin de, hemen 20 metre ötede Küçük Ayasofya Camii, az ötede Sultanahmet dururken Topkapı Sarayı'nın ana girişinde belki tarih boyunca ilk defa namaz kılınmasına bir açıklama getirmesi lâzım.

Muhsin Yazıcıoğlu sağ olsaydı, "eylemi boşverin, konseri dinleyin" diyeceğini yazmıştım. "Nerden biliyorsun?" diye soruyorlar. Rahmetli Muhsin Başkan'ın benim gibi kadim dostlarının ve yakın çevresinde bulunanların benzer cevapları vereceğinden eminim.

Bunların hepsi, o an orada başka bir eylem için bulunan gençlerin durumdan vazife çıkartarak giriştikleri eyleme, sonrada gelen açıklamaların tartışılmasından ibaret. Sonuçta Alperenlerin diledikleri özür, benim vurguladığım "Erenlik" faslından asil bir davranış olarak krizi noktaladı. Önemli olan, bütün bunların ötesine geçip, provokasyonlara ve provokatörlere karşı dersler çıkartmak ve bağışıklık sistemimizi geliştirmek.

Bizim gençlik yıllarımızda kavgamız hiç eksik olmadı. Tecrübelerimizin işe yaramayacağını bile bile aktarma sorumluluğunu yerine getirmem lâzım. Yanımızda, hepimizin önünde dövüşenlerin, karşı tarafta en ön safta duranların 12 Eylül'de başına hiçbir şey gelmedi. "Eylem yapalım" diye yerinde duramayanların da. Benim çıkarttığım sonuç şu: En ön safta vuruşmak cesaret değil, sağlam bir koruma gerektiriyor. "Arkandayız, seni koruruz" diyen birileri olmadan kimse ön safa çıkmıyor. "Ne duruyoruz, şunlara haddini bildirelim" diye yerinde duramayanlar da öyle. Özellikle "ses getiren eylem yapalım" diyenler. En hareketliler, en önde duranlar hep bir yerlere hizmet ediyor. Mazeret ve gerekçe ise her zaman fazlasıyla bulunuyor.

Ergenekon davası emin adımlarla devam ediyor. Toplumu birbirine düşürerek önlerine iktidar alanı açanların ipliği pazara çıkıyor. Provokasyonlar üzerine toplum mühendisliği inşa edenler için deniz artık tükendi. Anlamı, gerekçesi, sebebi olmayan şiddet kokan bütün eylemler bize geçmişi hatırlatıyor.

O yüzden dikkat gerekiyor. Alpliğin zamanı değil; "Erenlik" yolunda mesafe kat etmek ve topluma da örnek olmak lâzım.







 
Alperenlere nasihat (!?)

Alperenlerin Topkapı eylemi anlaşılmaz bir şekilde abartıldı. Onlarca köşe yazarı Alp’lik ve erenlik üzerine analizler yaptı. Bazısı daha ileri giderek merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ruhuyla irtibata geçerek bu eylemi asla tasvip etmeyeceğini yazdılar.

Kültür bakanının densizlik, yağmur Atsız’ın kopukluk şeklindeki aşağılayıcı yazı ve beyanlarını tahlil etmeye gerek yok. Çünkü bunlar içinde fikir barındıran, yol gösteren,muhatabını ikna etmeye çalışan ifadeler değil. Kültür bakanlığında eski Marksistlerin dışında kimseye tahammül edemeyen bir bakanın Alperenlere tahammül etmesini beklemek zaten safdilliktir.

Ama diğer yazıların bir çoğu 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan izler taşıyor. Ve dolayısıyla üzerinde durulmayı hak ediyor.

12 Eylül tecrübesi bazı yazarlarda, her türlü eyleme şüphe ve tereddütle bakma geleneği oluşturdu. En küçük olayda akıllarına 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta yaşanan provokasyonlar geliyor. Nereye götürülüyoruz endişesi, temkinin de ötesinde tepkilere sebep oluyor. Bu kişilere göre oyuna gelmemek için pasif, edilgen, tepkisiz kalmak en iyisi.

Türkiye farklı kültürlerin, farklı çıkarların bir çatışma alanı.. Her güç bu topraklarda kendine bir tesir sahası oluşturmaya çalışıyor. Bu toslamalara karşı bu topraklarda tutunmanın yolu kendi değerlerimize sığınmak ve onları yeniden üreterek dünyanın karşısına çıkmaktır. Geri çekilerek, dışarıdan veya içeriden gelen her taarruzu sineye çekerek ne değerlerimizi yaşatmak, ne de kendi vatanımızda var olabilmemiz mümkün değildir. Demokrasilerde insanların beğenmeme hakları vardır. Bir gurubun, bir partinin, bir topluluğun yaptıklarını beğenmeyebilirsiniz. Bunu dile getirmenin yolu da yasal çerçeve içinde kalan tepkiler vermektir.

Alperen ocakları da bunu yapmıştır.

Tepki İdil Biret veya sanatına değil, içinde kutsalları barındıran bir mekanda, o mekanın ruhuyla bağdaşmayan iş ve eylemleredir. İlber Ortaylı’da klasik müzik konserinde içki içilmesinin o müziğin ritmine anlamına uygun olmadığını söylüyor. Klasik müzikle bağdaşmayan içme eyleminin, içinde kutsalları barındıran bir mekanın ruhuyla bağdaştırılmasını da anlamak mümkün değildir.

Alperenlere nasihat veren Yazıcıoğlu’dan sitayişle bahsedenlerin çoğu iki yüzlülük yapıyor. Yazıcıoğlu hayattayken onu çok yakından tanıdığını söyleyenlerin hiç biri yanında değildi. Bir defa bile BBP’lileri yüreklendirecek yazılar yazmadılar. Öldükten sonra dökülen yalancı göz yaşları bu gerçeği değiştirmeye yetmiyor. Bir çoğu,üç beş kuruş için ona buna danışmanlık yapmayı Yazıcıoğlu’nun uğruna hayatını verdiği ilkelere tercih ettiler. Şimdi de bu gençliğe ağabeylik taslamaya, racon kesmeye, yol göstermeye çalışıyorlar. Dün Alperenlerin yanında olmayanların bugün nasihat çekmeye hakları yoktur. Alperenler 12 eylül’de yaşananları tekrar etmeyecek, şiddete baş vurmayacak kadar şuurludurlar.

Diğer yandan, bu ülkede sadece Alperenlerin veya daha genel anlamıyla dindar ve muhafazakarların sorumlulukları yoktur. Herkesin herkese karşı sorumlulukları vardır. Dindar olanlar hürriyetlerini kullanırlarken hep frene basılmasını isteyenler aynı talebi hiç kimseye karşı sorumluluk taşımadan hareket eden kesimlere karşı da yapmalıdırlar. Tek taraflı dikkat, tek taraflı itina, tek taraflı fedakarlık olmaz. Herkes fedakarlık yapmalıdır ki, bir arada, barış ve huzur içinde yaşamak mümkün olsun.

Herkes Alperenlerin vahim eylemini abartmakla meşgulken DTP’li Emine Ayna, Öcalan Ağustos sonuna kadar bir yol haritası çizecek, devlet bu yol haritasına uyarsa ne ala, uymazsa bizden günah gider mealinde şeyler söyledi. Vatan-Millet hassasiyetiyle Alperenlere nasihat üstüne nasihat çekenlerin hiç biri bu beyanı eleştirmeye, irdelemeye gerek görmedi. Apo yol haritası çizecek biz hepimiz onun peşinden gideceğiz ve kahrolsun Alperenler. Ne güzel bir ülke değil mi

İrfan Sönmez
VAKİT
 
hüseyin üzmez gibileri görünce vakitin her dedigi yanlıştır. çünkü doğrusu yanlış olanın doğrusu olmaz.
 
mümtaz:

Muhsin Yazıcıoğlu sağ olsaydı, "eylemi boşverin, konseri dinleyin" diyeceğini yazmıştım. "Nerden biliyorsun?" diye soruyorlar. Rahmetli Muhsin Başkan'ın benim gibi kadim dostlarının ve yakın çevresinde bulunanların benzer cevapları vereceğinden eminim.

İrfan Sönmez:

Alperenlere nasihat veren Yazıcıoğlu’dan sitayişle bahsedenlerin çoğu iki yüzlülük yapıyor. Yazıcıoğlu hayattayken onu çok yakından tanıdığını söyleyenlerin hiç biri yanında değildi. Bir defa bile BBP’lileri yüreklendirecek yazılar yazmadılar. Öldükten sonra dökülen yalancı göz yaşları bu gerçeği değiştirmeye yetmiyor. Bir çoğu,üç beş kuruş için ona buna danışmanlık yapmayı Yazıcıoğlu’nun uğruna hayatını verdiği ilkelere tercih ettiler. Şimdi de bu gençliğe ağabeylik taslamaya, racon kesmeye, yol göstermeye çalışıyorlar. Dün Alperenlerin yanında olmayanların bugün nasihat çekmeye hakları yoktur. Alperenler 12 eylül’de yaşananları tekrar etmeyecek, şiddete baş vurmayacak kadar şuurludurlar.


Aslında irfan sönmez bixze diyecek laf bırakmamış bu noktayı iyi tayin edin. bbp kurulurken milli mutabakat metnine imza atıp sonradan kıvıranlardan biride sayın türkönedir. türköne ve muhsin başkanın ideal, fikir, tavır ekseninde müthiş bir fark vardır. dün muhsin başkan vefat ettiğinde şanlı islam davasından ülke ve millet sevdasından zerre milim taviz vermemiş emrolunduğu gibi dossdoğru olmuştur ki arkasından bunun haricinde bir yorum beyan edilmemiştir. O adam gibi adamdı, o hepinize kızsada kırmayacak kadar nezaket sahibi idi, o müslümanım dyen bir kişiye bilemuhalafet etmedi, etmekten imtina etti. O hayatta olsaydı onun öğrencilerine böyle nasihatler veremexdiniz. Muhsin Başkan olsaydı dedinizya hani olsaydı ne sizleri nede öbür çirkefleri başta günayı asla böyle küstahça konuşturmaz kıvırmadan yalpalamadan tek kelime ederdi, biz davamızda haklıyız ve hepinize susmak kalırdı.
 
drakulaaa

taviking

Lütfen kaynak eleştirisi yapmayalım arkadaşlar

sizleri bu konuda uyarmak istiyorum iyi forumlar dilerim.
 
Geri
Üst