Peki biz ağaç kovuğundan mı çıktık?

düşhekimi

Banned
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
35
Reaction score
0
Puanları
0
"Ertuğrul Özkök’ü bilirsiniz... Kendisi, Hürriyet gazetesinin “Genel Yayın Yönetmeni”dir!.. En büyük özelliklerinden biri de; “öyle veya böyle, kendisinden bahsedilmesini” sağlayacak yazılar yazmasıdır!.. Evet, her defasında “gündemde kalmayı” becerir!.. Tıpkı, bugün ve şu an olduğu gibi... Öyle bir yazı yazmış ki; işte ben de “ondan bahsetmek” zorunda kaldım..
Bırakın bahsetmeyi, “köşeme misafir etmeye” mecbur kaldım... Çünkü Ertuğrul, önceki günkü yazısında; “başkalarının tavrını” eleştirirken, aslında “kendini” yazmış!..
Evet; “uzun yıllardır içimde sıkışan bir öfkeyi aktarmak istiyorum” derken, aslında “kendi çelişkisi”ni kaleme almış!..
Tabiî; hep içimize atıp, bir türlü seslendiremediğimiz “bizim öfkemizi” de!.. " diyen Vakit Yazarı Hasan Karakaya, bugünkü köşesini şu ifadelerlerle sürdürdü:

“PEKİ, BİZ İNSAN DEĞİL MİYİZ?”

Buyrun, önce “Peki, biz insan değil miyiz?” başlıklı “Ertuğrul’un yazısı”nı okuyalım:

¥ “Bu ülkenin bazı aydınlarının ‘demokrasi’ ve ‘insan hakları’ anlayışı şöyledir:

Onlar, ‘Türkler 30 bin Kürt’ü katletti’ deme hakkına sahiptir; siz ise ‘Hayır kardeşim, bu doğru değil’ deme hakkına sahip değilsiniz. Neden dediğiniz zaman, hemen şu gerekçe önünüze konur:

‘Adamı hedef gösteriyorsunuz. Öldürülürse katili siz olursunuz.’

¥ Bu ülkede bazı insanların, tarih hakkında kesin ifadelerle ‘Ermeni soykırımı olmuştur’ deme hakkı vardır.

Ama sizin, bırakın yoktur demeyi, ‘Yahu o dönemin şartlarına da bakmak lâzım’ gibi bir cevap vermeye bile hakkınız yoktur.

Sözde demokrat oklar hemen üzerinize çevrilir:

‘Adamı hedef mi gösteriyorsun?’

¥ Bu ülkede, bir Ermeni aydınının ‘Bu Türkler adam olmaz’ diye yazı yazma hakkı vardır.

Bu, onun en demokratik hakkıdır.

Siz kalkıp, aynı sözü tersine çevirip, sırf onu eleştirmek için hafif kinayeli bir yazı yazsanız, anında tepki yağmuru başlar:

‘Bak ha, öldürülürse senden biliriz.’

¥ Bazı aydınlar için Türklerle ilgili her şeyi yazmak serbesttir.

Hatta aşağılamak bile...

Ne var ki, bir Türk vatandaşının çıkıp ‘Ben 301. maddenin kalkmasını istemiyorum’ deme hakkı yoktur.

Çünkü Nobel ödülü verilmiş en ünlüsü, en Batılısı bile çıkıp rahatlıkla şunu söyleyebilir:

‘Hrant Dink’in katili 301’i savunanlardır...’

Evet, ülkemizde işte böyle ‘demokratik’ bir aydın zihniyeti vardır.

...................

Ama onların, haklı sayılabilecek şöyle bir argümanları da vardır:

‘Tamam da, hedef gösterilen insanlar öldürülüyor.’

Öyleyse...

‘Onlar yazsın, istediklerini söylesin; ama siz yazmayın, yoksa adamları hedef haline getiriyorsunuz.’

“BİZLER HEDEF OLMUYOR MUYUZ?”

İşte o noktada bu arkadaşlara, uzun yıllardır içimde sıkışan bir öfkeyi aktarmak istiyorum.

Biz yazdığımız zaman onlar ‘hedef’ oluyor da, sizler yazdığınız zaman bizler ‘hedef’ olmuyor muyuz?

Olmuyorsunuz diyorsanız, benim cevabım hazır:

Bugün benim oturduğum koltukta bundan 18 yıl önce oturan insan öldürüldü.

Ben 1990’lı yıllarda arabamın lastiğinin kayması yüzünden bombalı bir saldırıdan tesadüf eseri kurtuldum.

Bir yıl önce konuşma yaptığım yerin tam altında, konuşma yapacağım dakikada ağır bir bomba patladı.

Bugün yaşıyorsam, şans eseri yaşıyorum.

Ama siz, Çetin Emeç’e uyguladığınız gizli ambargo gibi, bizi de insandan saymıyorsanız başka.

Hakkımda her gün dinci basında, ulusalcı basında, orada burada çıkan yazılara bir bakın.

Benim de ailem var, benim de çocuklarım, annem, kardeşim, arkadaşlarım, sevdiğim insanlar var.”

(...)

“Tek istediğimiz, Orhan Pamuk’a tanıdığınız söz hakkını bize de tanıyın.”

BİZ “AĞAÇ KOVUĞU”NDAN ÇIKMADIK!

Gördüğünüz gibi; birkaç cümlesi hariç, Ertuğrul’un yazısının tamamını aldım...

Büyük bir kısmının altına da, “imzamı atarım!”

İstedim ki;

Bir “belge” niteliğindeki bu yazı, Oktay Usta’nın “kekler, pastalar, kurabiyeler” kitabını vererek “tiraj” alan Hürriyet’in sayfaları arasında kaybolup gitmesin!..

Tabiî, sadece “bu yazı” değil, “bazı gerçekler” de, “televole haberleri” arasında güme gitmesin!..

Evet; Ertuğrul’un yazısının “tamamına yakını”nı aldım ki, bu konularda benim de “bazı sorularım” olacak kendisine!..

Hele söyle Ertuğrul;

“Biz” yazdığımız zaman “siz” hedef oluyorsunuz da; “siz” yazdığınız zaman “bizler” hedef olmuyor muyuz?..

Sizlerin “aile”si, sizlerin “çocuk”ları, sizlerin “anne, kardeş, arkadaş ve sevdikleri” var da, bizler “ağaç kovuğu”ndan mı çıktık?..

Sizler “tehdit”lere, “suikast girişimleri”ne maruz kaldınız da; bizler “toz pembe bir Türkiye”de ve “bulutlar üzerinde” mi yaşadık!..

Yaşadıklarını, “biraz da ağlamaklı” bir üslupta anlatıyorsun!..

Sen ki; eşin, kızın, damadın ve torununla “güvenlik kameralarıyla donatılmış site”lerde, “bol korumalı” şekilde yaşıyorsun!..

Ya, bizler ne yapalım?..

BİZİ HEDEF GÖSTEREN SİZ DEĞİL MİYDİNİZ?

Bilmem hatırlar mısın Ertuğrul;

¥ Bu gazetenin önüne; daha “kuruluş yılları”nda, bir “el bombası” konulmuştu!.. Az ilerisinde de “çocuklar” oynuyordu!.. Bereket ki, o bomba son anda farkedildi de, patlamadan “imha” edildi!..

Biz, bu “iğrenç saldırı”yı kınarken, ne gariptir ki, “Bab-ı Telli” cenahından hiç ses çıkmadı!..

¥ Bu gazete; kimliği meçhul “kalleş”ler tarafından “kalaşnikof”la tarandı!.. “Kurşun”lardan biri, benim odamın 1 metre üzerine saplandı!..

“Hatıra”(!) olarak, hâlâ orada duruyor!..

Peki, sorarım sana Ertuğrul;

Bizi, “kim, neden” hedef seçmiş olabilir?.. Biz “ağaç kovuğu”ndan mı çıktık, bizi “insandan saymıyor” musunuz ki, bu “kalleş saldırı” karşısında dut yemiş bülbüle döndünüz?..

Bugün kalkmış, “hedef gösterilmek”ten yakınıyorsun!.. Peki, beni ve arkadaşım Hasan Hüseyin Maden’i, hem de “müebbed hapse mahkûm olmuş bir mafya bozuntusu”nun hezeyanlarına dayanıp “hedef” gösteren “senin gazeten” ve “senin yazarın” değil miydi Ertuğrul?..

Sırf “sizin hedef göstermeniz” yüzünden, ben ve arkadaşım, “günlerce gözaltında” kaldık!..

Peki, o zaman “bizim ailelerimizin, bizim eşlerimizin, bizim çocuklarımızın, bizim anne-babalarımızın, bizim sevdiklerimizin ve arkadaşlarımızın neler yaşadığını” hiç düşündün mü?..

Hepsini boşver de;

Bir “özür” dilediniz mi?..

TERÖR YUVASINI BASAR GİBİ!

Bak, ben de “uzun yıllardır içimde sıkışan bir öfke”yi aktarıyorum!.. Buna “vesile” olduğun için de, teşekkür ediyorum sana!..

Ama, sanma ki; “sabıka”larını unuttum!..

Hatırlar mısın;

¥ Bir “çevik” generalin dolduruşuna gelmiş, daha doğrusu “topyekûn savaş” değirmenine su taşımış ve Şemdin Sakık’ın DGM’de verdiği ifadeye “olmayan cümleler” ekleyip; benim gazetemi “PKK ile işbirliği” içinde göstermek gibi “iğrenç bir andıçlama”ya çanak tutmuştunuz!..

Bereket ki; Can Ataklı, birkaç yıl sonra, “Bir Tüccar General”in varlığını “deşifre” edip; “bunu yapmış olmak bizim yüzkaramızdır” dedi de, “gerçek” ortaya çıktı!..

Yine hatırlar mısın Ertuğrul;

¥ Bu “andıçlama”lar ve “hedef gösterme”ler sonrasındadır ki, benim gazetem; “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk” olarak, bir öğle vakti, “tam 400 polis, 2 panzer ve keskin nişancılar” tarafından “baskın”a uğradı!.. Hem de, bir “terör üssü”nü basar gibi!..

Polisler, saatlerce “terörist” aradı binamızda!..

Oysa, baktıkları her kimlik, “sarı basın kartı”ydı!..

Ama siz, bu “baskın kepazeliği”ni bile “görmezden” geldiniz!..

Hrant Dink için, “Biz hepimiz Ermeni’yiz” başlıkları attınız da, bizim maruz kaldığımız muamele karşısında “Biz hepimiz gazeteciyiz” diyemediniz!..

Merak ediyorum; o gün, “vicdan”larınız tatile mi çıkmıştı? Yoksa, sadece “kendi nasırınıza odaklı bir vicdan” mı taşıyorsunuz?..

SİZ YAZINCA “ELEŞTİRİ” OLUYOR!

Gelelim şu “Danıştay cinayeti”ne...

Hele söyle Ertuğrul;

¥ Hürriyet gazetesinin, “işte o savcı” deyip Van eski Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın fotoğrafını yayınlaması “hedef göstermek” olmuyor da, Vakit gazetesinin “işte o üyeler” diyerek Danıştay üyelerinin fotoğrafını yayınlaması ve verdikleri kararı “eleştirmesi” mi hedef göstermek oluyor?..

Yoksa, bir haberin “hedef gösterme”ye girmesi için, “eleştirilen insanın öldürülmesi gerekir” diye bir kural mı var?.. Söyler misin; sizin, “işte o savcı” demenizle, bizim “işte o üyeler” dememiz arasında ne fark var?.. Siz de “fotoğraf” yayınladınız, biz de!..

Ne yani; sizin haberinizin “hedef gösterme”ye girmesi için, “Savcı Ferhat Sarıkaya’nın; Allah korusun illâ öldürülmesi” mi gerekiyordu?.. Bu mu demokrasi, bu mu hukuk, bu mu basın özgürlüğü?..

Ama, siz ne yaptınız?.. Ömründe bir defa olsun eline Vakit gazetesi almamış bir “psikopat”ın işlediği cinayet yüzünden, “Vakit hedef gösterdi” diye manşetler attınız!.. Bu gazeteyi, resmen ve alenen “hedef” gösterdiniz!.. Şimdi; senin cümleni aynen sana iade ediyorum Ertuğrul:

“Biz yazdığımız zaman onlar hedef oluyor da, sizler yazdığınız zaman bizler hedef olmuyor muyuz?”

“Olmuyorsunuz” diyorsan, benim de bir cevabım var:

O kadar “saldırı”lara, telefonlarımıza gelen boğuk sesli o kadar “öleceksiniiiz!” tehditlerine, otomobillerimizin lastiklerine sokulan “çivi” ve “bıçak yarıkları”na, “kanırtılarak bükülen kapı”larımıza kadar, o kadar “gözdağı” ve “girişim”lere maruz kaldık ki; bugün hayatta isek, “bizi sevenlerin gönülden yaptığı duaların yüzü suyu hürmetine”dir!..

BİZ İSTİYORUZ Kİ!

Oysa, bizim tek istediğimiz;

Bu ülkenin “her fikir ve inançtaki” insanları “özgürce” yaşayabilsin, “inançlarının gereği”ni serbestçe yerine getirebilsin, iş ve okul hayatlarında “ayrımcılık”lara maruz kalmasınlar!.. Bir de, “hortumcu”lara, “kravatlı hırsız”lara geçit verilip de, “tüyü bitmemiş yetimler”in hakkı yenmesin!.

Tek istediğimiz Ertuğrul;

“Hepimiz Ermeni’yiz” diyenlere tanınan söz hakkının, “Hepimiz Müslüman’ız” diyenlere de tanınması!..

Bu kadar basit!..

“Peki, biz insan değil miyiz.”

Biz, “ağaç kovuğu”ndan mı çıktık?..

“Azınlıklara tanınan haklar” kadar bir hak talep etmekle, çok şey mi istiyoruz?..

Buyur, cevap ver Ertuğrul!..

Cevap ver de, şu “hedef gösterme” işini kesin bir sonuca bağlayalım artık!..

Ki, bu “ucube lâf”tan kurtulsun Türkiye!..

Kurtulsun ki, “öfke”lerimizi içimize atmayalım!..

Hasan Karakaya

(Vakit)
 
Geri
Üst