seriqatil1
Banned
- Katılım
- 23 Ocak 2009
- Mesajlar
- 694
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Daha önceki yazımda Aldatma ve Kandırma Şirketinin satışlarından bahsetmiştim. Yazımdan kısa bir süre sonra, Tayip Erdoğan’ın şok açıklaması bende “güler misin ağlar mısın” etkisi yarattı.
Çünkü, daha önceki yazılarımda da olduğu gibi, son yazımda da Tayip Erdoğan ve başında bulunduğu AKP’nin ülkemizi küçük hesaplar için “birileri”ne peşkeş çektiklerini anlatmaya çalışmıştım.
Hatta ne tesadüftür ki, son yazımın başlığı da, Tayip Erdoğan’ın söyleyecekleri önceden görülmüşte yazılmış gibiydi.
Sonuç olarak, söylediklerimin bizzat şahsın kendisi tarafından onaylanması haklılığımızı gösterdi ama satılan şey güzel vatanım Türkiyem olunca haklı olmayı hiç istemedim.
Tayip Erdoğan geçen hafta katıldığı bir açılışta, ekonomiden biraz anlayan, yüreğinde biraz vatan sevgisi olan herkesin çok ağır bir şekilde eleştirdiği hatta vatana ihanetle eş değer saydığı, özelleştirmelerini savunayım derken ağzından öyle bir söz kaçırdı ki, temizlemesi imkânsız oldu. Tayip Erdoğan aynen şunu söyledi: “Ben ülkeyi pazarlamakla mükellefim”. Ve yanına da ekledi: “Benden önceki hiçbir Başbakan bunu yapmadı”.
Tayip Erdoğan’ın söylediklerini itiraf olarak saymamak lazım. Çünkü itiraf isteyerek ve bilerek yapılır. Ama, Tayip Erdoğan’ın yaptığı isteyerek olmadı, o an gerçeklerin diline yansıması idi. Güzel bir cümle söyleyeyim durumu kurtarayım derken, gerçekler diline yapıştı, yutamadı.
Bununla birlikte elbette ki, daha önceki hiçbir Başbakan ülkeyi pazarlamadı. Bunu ancak sen ve senin gibiler yapabilir Tayip Erdoğan.
Bilimsel tariflerden uzaklaşarak bir “pazarlamacı” çeşitlendirmesi yapacak olursak şu 3 çeşit pazarlamacı tipini görebiliriz. Bu üçünün ortak yanı ortada bir “satış” işleminin olmasıdır.
1. Büyük şirketlerin pazarlama bölümlerinde çalışanlar: Bunlar şirketin ürünlerini önce manen sahiplenirler, daha sonrada bu ürünlerin en iyi fiyattan ve en yüksek adette satılması için stratejiler belirlerler. Yani şirketi, şirketin fabrikalarını, şirketin makinelerini değil, sadece şirketin ürettiği ürünleri satarlar.
2. Komisyoncu Pazarlamacılar: Bunlar kendileri ile alakası olmayan şirketlerin ürünlerini şirketin koyduğu fiyattan satarak, sattıkları ürün başına komisyon alırlar. Çoğumuzun kapısını çalarak tencere, tava vs.. satan pazarlamacılar gibi. Genelde sattıkları ürünler kalitesiz, fiyatlar ise yüksektir.
3. Dolandırıcı Pazarlamacılar: Bunlar ikinci gruptaki pazarlamacılar gibi sattıkları üründen komisyon alırlar. Ancak bunların diğerinden farkları vardır. Bunlarda satılan ürünün sahipliği ve satış yetkisi gerçekte bu kişilerde değildir. Ya alıcılarla anlaşarak, ürünün asıl sahiplerini kandırarak ürünü sahiplenip satarlar, ya da olmayan bir malı alıcılara satarlar. Ayrıca çok değerli olması gereken ürünleri neredeyse bedava fiyatına satarlar. Çünkü, ürün içerisinde ne emekleri, ne de sermayeleri vardır. Çünkü, ürüne ya dolandırıcılık, kapkaç yoluyla sahip olmuşlardır ya da hiç kendilerine ait olmamıştır.
Bize göre “Pazarlamacı Tayip”in kullandığı yöntem üçüncüsüne girmektedir.
Çünkü, seçimler öncesi verdikleri sözleri tutmayarak Türk Milletini dolandırmışlardır.
Çünkü pazarlanan, “Erdemir”, “Tüpraş”, “Limanlar” gibi ülkemiz açısından hayati öneme sahip kuruluşlar bu “pazarlamacılar” tarafından yok pahasına “biri”lerine peşkeş çekilmiştir.
Çünkü ABD’ye şirin görünme adına Kürt Peşmergelere pazarlanan Iraktaki Türkmen kardeşlerimiz, hiç o “pazarlamacıların” kardeşleri olmadı ki.
Çünkü, bırakın pazarlamayı, satmayı, sadece eşantiyon olarak verdikleri Kıbrıs için hiç kan dökmediler ki değerini bilsinler.
Ve son olarak, pazarladıkları Türkiye. Bizim atalarımızın kan dökerek aldığı ve asırlardır kimsenin yan gözle bakmaya bile cesaret edemediği güzel vatanım Türkiye. Pazarlamacılar hiç “vatan olarak görmediler ki” satmaktan geri dursunlar.
"Pazarlamacı Tayip" Bey’den şu sorularıma cevap istemekteyim.
- Peki bu kadar pazarlamanın karşılığında ne aldınız ve bundan sonra neleri pazarlayarak neler alacaksınız?
- Vasat bir okuldan mezun olduğu halde Dünya Bankasında iş bulan oğlunuzun durumu bu pazarlamaların bir karşılığı mı?
- Yine, oğlunuzun 260 bin dolarlık evi de bir karşılık mıdır?
- Yoksa sadece bir dönem daha Başbakanlık koltuğu mudur?
- Ya da bizim bilmediğimiz başka şahsi çıkarlar mıdır?
- Ya da Türkiye’de Yüce Divanda yargıladığınızda başınıza gelecekleri bildiğiniz için asıl vatanınız gördüğünüz başka bir ülkeden iltica talebinize olumlu cevap almak için midir?
Bu soruların cevaplarını sizlerden beklemekteyiz “Pazarlamacı Tayip” Bey.
Son söz olarak. Sözü edilen, “ülkeyi pazarlama” fiillerini Yüce Divan paklamaz.
Ancak, Kılıç Ali’nin başında olduğu İstiklal Mahkemeleri bu durumu temizleyebilecektir.[/
FONT]
kaynak
Çünkü, daha önceki yazılarımda da olduğu gibi, son yazımda da Tayip Erdoğan ve başında bulunduğu AKP’nin ülkemizi küçük hesaplar için “birileri”ne peşkeş çektiklerini anlatmaya çalışmıştım.
Hatta ne tesadüftür ki, son yazımın başlığı da, Tayip Erdoğan’ın söyleyecekleri önceden görülmüşte yazılmış gibiydi.
Sonuç olarak, söylediklerimin bizzat şahsın kendisi tarafından onaylanması haklılığımızı gösterdi ama satılan şey güzel vatanım Türkiyem olunca haklı olmayı hiç istemedim.
Tayip Erdoğan geçen hafta katıldığı bir açılışta, ekonomiden biraz anlayan, yüreğinde biraz vatan sevgisi olan herkesin çok ağır bir şekilde eleştirdiği hatta vatana ihanetle eş değer saydığı, özelleştirmelerini savunayım derken ağzından öyle bir söz kaçırdı ki, temizlemesi imkânsız oldu. Tayip Erdoğan aynen şunu söyledi: “Ben ülkeyi pazarlamakla mükellefim”. Ve yanına da ekledi: “Benden önceki hiçbir Başbakan bunu yapmadı”.
Tayip Erdoğan’ın söylediklerini itiraf olarak saymamak lazım. Çünkü itiraf isteyerek ve bilerek yapılır. Ama, Tayip Erdoğan’ın yaptığı isteyerek olmadı, o an gerçeklerin diline yansıması idi. Güzel bir cümle söyleyeyim durumu kurtarayım derken, gerçekler diline yapıştı, yutamadı.
Bununla birlikte elbette ki, daha önceki hiçbir Başbakan ülkeyi pazarlamadı. Bunu ancak sen ve senin gibiler yapabilir Tayip Erdoğan.
Bilimsel tariflerden uzaklaşarak bir “pazarlamacı” çeşitlendirmesi yapacak olursak şu 3 çeşit pazarlamacı tipini görebiliriz. Bu üçünün ortak yanı ortada bir “satış” işleminin olmasıdır.
1. Büyük şirketlerin pazarlama bölümlerinde çalışanlar: Bunlar şirketin ürünlerini önce manen sahiplenirler, daha sonrada bu ürünlerin en iyi fiyattan ve en yüksek adette satılması için stratejiler belirlerler. Yani şirketi, şirketin fabrikalarını, şirketin makinelerini değil, sadece şirketin ürettiği ürünleri satarlar.
2. Komisyoncu Pazarlamacılar: Bunlar kendileri ile alakası olmayan şirketlerin ürünlerini şirketin koyduğu fiyattan satarak, sattıkları ürün başına komisyon alırlar. Çoğumuzun kapısını çalarak tencere, tava vs.. satan pazarlamacılar gibi. Genelde sattıkları ürünler kalitesiz, fiyatlar ise yüksektir.
3. Dolandırıcı Pazarlamacılar: Bunlar ikinci gruptaki pazarlamacılar gibi sattıkları üründen komisyon alırlar. Ancak bunların diğerinden farkları vardır. Bunlarda satılan ürünün sahipliği ve satış yetkisi gerçekte bu kişilerde değildir. Ya alıcılarla anlaşarak, ürünün asıl sahiplerini kandırarak ürünü sahiplenip satarlar, ya da olmayan bir malı alıcılara satarlar. Ayrıca çok değerli olması gereken ürünleri neredeyse bedava fiyatına satarlar. Çünkü, ürün içerisinde ne emekleri, ne de sermayeleri vardır. Çünkü, ürüne ya dolandırıcılık, kapkaç yoluyla sahip olmuşlardır ya da hiç kendilerine ait olmamıştır.
Bize göre “Pazarlamacı Tayip”in kullandığı yöntem üçüncüsüne girmektedir.
Çünkü, seçimler öncesi verdikleri sözleri tutmayarak Türk Milletini dolandırmışlardır.
Çünkü pazarlanan, “Erdemir”, “Tüpraş”, “Limanlar” gibi ülkemiz açısından hayati öneme sahip kuruluşlar bu “pazarlamacılar” tarafından yok pahasına “biri”lerine peşkeş çekilmiştir.
Çünkü ABD’ye şirin görünme adına Kürt Peşmergelere pazarlanan Iraktaki Türkmen kardeşlerimiz, hiç o “pazarlamacıların” kardeşleri olmadı ki.
Çünkü, bırakın pazarlamayı, satmayı, sadece eşantiyon olarak verdikleri Kıbrıs için hiç kan dökmediler ki değerini bilsinler.
Ve son olarak, pazarladıkları Türkiye. Bizim atalarımızın kan dökerek aldığı ve asırlardır kimsenin yan gözle bakmaya bile cesaret edemediği güzel vatanım Türkiye. Pazarlamacılar hiç “vatan olarak görmediler ki” satmaktan geri dursunlar.
"Pazarlamacı Tayip" Bey’den şu sorularıma cevap istemekteyim.
- Peki bu kadar pazarlamanın karşılığında ne aldınız ve bundan sonra neleri pazarlayarak neler alacaksınız?
- Vasat bir okuldan mezun olduğu halde Dünya Bankasında iş bulan oğlunuzun durumu bu pazarlamaların bir karşılığı mı?
- Yine, oğlunuzun 260 bin dolarlık evi de bir karşılık mıdır?
- Yoksa sadece bir dönem daha Başbakanlık koltuğu mudur?
- Ya da bizim bilmediğimiz başka şahsi çıkarlar mıdır?
- Ya da Türkiye’de Yüce Divanda yargıladığınızda başınıza gelecekleri bildiğiniz için asıl vatanınız gördüğünüz başka bir ülkeden iltica talebinize olumlu cevap almak için midir?
Bu soruların cevaplarını sizlerden beklemekteyiz “Pazarlamacı Tayip” Bey.
Son söz olarak. Sözü edilen, “ülkeyi pazarlama” fiillerini Yüce Divan paklamaz.
Ancak, Kılıç Ali’nin başında olduğu İstiklal Mahkemeleri bu durumu temizleyebilecektir.[/
FONT]
kaynak