Walters
Deniz Atlası
M. Pınar Emiralioğlu*
Denizcilik atlasları ve dünya haritaları, 16. yüzyılda Osmanlı seçkinlerinin ve Sultanlarının kütüphanelerinde kendilerine önemli bir yer edinmişti. Bu harita ve atlaslar, bir yandan dünyayı seyircisinin gözleri önüne sererken, öte yandan Osmanlı dünyasının sınırlarını belirliyordu. Osmanlı seçkinleri, işte bu sınırlar içinde imparatorluğun politik ve ekonomik emellerini hangi coğrafyalara odaklayacaklarına karar vermişlerdi. Bu atlaslardan biri olan Walters Deniz Atlası da 16. yüzyılın ikinci yarısından günümüze ulaşan ve Osmanlı Türkçesiyle hazırlanmış denizcilik atlaslarının ilkidir.
Thomas D. Goodrich 1984 yılı yazında, Baltimore’daki “Walters Art Gallery”nin hazırladığı bir sergi kataloğunda, 16. yüzyılda İtalya’da üretilenlere benzeyen bir denizcilik atlasına rastlar. Atlası, sanat galerisindeki diğer atlaslardan ayıran özellik üstündeki yazıların Osmanlı Türkçesi olmasıdır. Daha önce başka bir kopyasına rastlanmamış olan bu atlas, içerik olarak İstanbul’daki müze ve arşivlerde bulunan, aynı döneme ait Ali Macar Reis Atlası ve Atlas-ı Hümayun’un bir benzeriydi.(1) Goodrich, Walters Deniz Atlası adını verdiği bu atlası diğer iki atlasla karşılaştırarak; içindeki haritalarda betimlenen kıtaların biçim ve boyutlarının diğer atlaslardan daha eski bilgilere dayandığı sonucuna vardı. Başka bir deyişle bu, Walters Deniz Atlası’nın hem Ali Macar Reis Atlası’ndan hem de Atlas-ı Hümayun’dan daha eski olduğunu gösteriyordu.(2) Bugün, hem Svat Soucek hem de Goodrich, bu atlasın İtalya’da hazırlanmış olduğu konusunda hemfikirler.(3) Neredeyse hiç kullanılmamış durumdaki atlasın, bugüne kadar kim tarafından ısmarlandığı ya da kim için yapıldığı belirlenemese de haritaların üzerindeki estetik süslemeler, Walters Deniz Atlası’nın en azından zengin ve prestij sahibi bir Osmanlı seçkini için hazırlandığını düşündürüyor.(4)
1560’lı yıllarda hazırlandığı ileri sürülen Walters Deniz Atlası sırasıyla, Karadeniz; Ege Denizi ve Doğu Akdeniz; Orta Akdeniz ve Adriyatik Denizi; Batı Akdeniz ve İber Yarımadası; Kuzeybatı Avrupa; Avrupa, Akdeniz ve Kuzey Afrika; Hint Okyanusu, Doğu Afrika ve Güney Asya’yı betimleyen yedi portolan, yani kıyı ve adaları gösteren ayrıntılı deniz haritalarıyla, oval bir dünya haritasından oluşuyor. Atlasın, gerek kapsadığı coğrafi bölgeler gerekse haritalarının üzerindeki süslemelerle, 16. yüzyıl Osmanlı dünyasının sınırları ve bu sınırlar içinde, Osmanlı seçkinlerinin coğrafi ve politik ilgilerinin hangi bölgelere odaklandığı hakkında eşi bulunmaz bir kaynak olduğunu söyleyebiliriz.
Atlasın ilk haritası; Osmanlı pazarı için aynı dönemde hazırlanmış diğer atlaslarda olduğu gibi, bir Karadeniz portolanıdır. Haritanın sınırları, iki tam ve iki yarım rüzgargülüyle belirlenmiş. Altın yaldız, mavi ve kırmızı renklerinin hakim olduğu bu rüzgargüllerinin yanı sıra, haritanın üzerinde beş ayrı bölgeye ait kent ve manzara resimleri de yer alıyor. Atlasın tümünde kullanılan rüzgargüllerinin renk, biçim ve üzerlerinde kullanılan motiflerin birbirinin aynı olduğunu belirtmekte yarar var. Süsleme amacıyla çizildiği açık olan kent çizimleri, manzara resimleri ve rüzgargülleri; atlasın aslında açık denizde kullanılmak üzere değil, bir sanat eseri olarak hazırlandığı konusunda önemli bir ipucu veriyor.
Karadeniz portolanındaki resimlerden ikisi, İstanbul ve Bursa’ya ait. Bursa betimlemesi, kentin coğrafi durumunu doğru olarak belirtse de, hayali ve gerçeğe uygun değil. Biçim olarak atlasın içinde yer alan diğer resimlere benzer. Buna karşın, haritanın doğusundaki rüzgargülünün hemen altına yerleştirilen İstanbul çizimi, sadece tarihi yarımadanın sur içini ve Galata Kulesi’ni göstermekle kalmıyor; Üsküdar kıyılarını da tasvir ediyor. Kentin minareler ve kubbelerle bezeli mimarisini, azımsanmayacak detaylarla gösteren resim, atlasın da en büyük ve en ayrıntılı resmi. Resimde Aya İrini, Aya Sofya, kubbesinde altın yaldızlı sancak dalgalanan Süleymaniye ve Fatih camileri de kolayca seçilebiliyor. Bu durum resmin, kenti bilen ve kentte yaşamış bir kişi tarafından yapılmış ya da yaptırılmış olabileceğini düşündürdüğü gibi; o dönemde kentin Avrupa’da dolaşan resimlerinden esinlenerek çizildiği biçiminde de yorumlanabilir.
Karadeniz portolanındaki diğer üç resim, atlasın diğer haritalarında da sıkça karşımıza çıkan, sırtını mavi dağlara vermiş orman manzaralarıdır. Bunların yanı sıra haritanın üzerinde, Karadeniz, Tuna Nehri ve Odesa çevresindeki önemli kaleleri, kırmızı sancaklarıyla gösteren yaklaşık 33 küçük betimlemeye de rastlıyoruz.
Karadeniz haritasının atlasın ilk haritası olması; bölgenin Osmanlı seçkinlerinin coğrafi imgeleminde nasıl bir yere sahip olduğu sorusunu da akla getiriyor. Sözgelimi, 1544’de Agnese Battista tarafından St. Vaast Manastırı baş keşişi Hieronymus Ruffault için hazırlanan bir atlasta; Karadeniz, atlasın on üçüncü ve son haritasıdır. Bu durumda Osmanlı seçkinleri için hazırlanmış bir atlasta Karadeniz’in ilk harita olmasının iki nedeni olabilir. Bunlardan ilki; Osmanlı Türkçesi gereği atlas soldan sağa açıldığından, Avrupa’da hazırlanırken sonda bulunan haritanın Osmanlı pazarında başta yer alıyor olması. Ötekiyse Karadeniz haritalarının imparatorluğun başkenti İstanbul’u da kapsıyor olması biçiminde özetlenebilir.
Bu gibi atlaslar, 16. yüzyılda imparatorluk imge ve algısının mimarları olan Osmanlı seçkinlerinin ve Sultanlarının kütüphanelerinde saklanıyordu. Bu nedenle atlasın ilk haritasının, İmparatorluğun ve Osmanlı dünyasının merkezi, pay-i taht’ı olan İstanbul’u betimlemesi hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. Aslında, İstanbul’un ısrarla Osmanlı dünyasının merkezine yerleştirilmesi, bu döneme ait yazılı ya da görsel eserlerde sıkça rastlanan bir durum. Örneğin, Matrakçı Nasuh (ö. 1564) tarafından Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534 Irakeyn Seferi’nin ayrıntılı bir menzilnamesi olarak hazırlanan ve minyatürlerle bezeli ünlü Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn’in de ilk minyatürü, iki sayfaya yayılmış İstanbul kentidir.(5)
Atlasın içinde yer alan ikinci harita Marmara, Ege ve Doğu Akdeniz kıyı ve adalarının bir portolanıdır. Yaklaşık 20º - 38º boylamlarıyla 25º - 41º kuzey enlemleri arasındaki bölgenin haritasını, aralarında Şam’ı da betimleyen 34 kale ve beş büyük manzara resmi süsler. Bu manzaralardan yalnızca biri, bölgenin önemli kentlerinden Kahire’yi resmeder. Ancak bu betimleme, Kahire’den çok, atlasın diğer haritalarını da süsleyen hayali kent resimlerinden biri olduğu izlenimi veriyor. Üçüncü harita İtalya yarımadasının ve yarımadayı çevreleyen Sicilya, Malta, Korsika ve Sardunya adalarının portolanıdır. Harita kuzeyde Nis ve Selanik, güneydeyse Cezayir ve Libya’ya kadar genişler. Dört orman manzarasıyla birlikte, on sekiz kale betimlemesinin süslediği bu portolanın üzerinde, Venedik ve Cenova kentlerinin ayrıntılı ve gerçeğe yakın çizimleri de bulunuyor. Haritada yer alan diğer resim o dönemde bir kent olan Tunus’u göstermekle birlikte, Kahire örneğinde olduğu gibi kentin sadece coğrafi konumunu gerçeğe yakın bir biçimde tasvir edebiliyor. Bu durumda, ikinci ve üçüncü haritalardaki kent betimlemelerinden, atlas kartografının ya da resimleri yapanın; Avrupa ve özellikle İtalyan kentlerinin aksine Kahire ve Tunus gibi kentleri çok fazla bilmediği sonucunu çıkarabiliriz.
Dördüncü harita, Batı Akdeniz ve İber Yarımadası’nın portolanı olarak karşımıza çıkıyor. Kuzey Afrika kıyısını da Tunus’tan Kazablanka’ya kadar gösteren bu haritanın sınırları ve uzaklıkları bir tam, iki de yarım rüzgargülüyle belirlenmiş. Otuz kale betimlemesi, iki manzara resmi ve iki de kent tasviri haritayı süslüyor. Bu iki resim, atlasta daha önce de resmedilen Cenova ve Cezayir kentlerine ait. Beşinci haritaysa, Baltık Denizi, Britanya Adaları ve Fransa’yı gösteren bir portolan. Haritanın üzerindeki yirmi kaleden biri Londra’ya ait. Beş kent betimlemesinden gerçeğe yakın olan tek betimlemeyse, Cenova kentinin resmi. Atlasın tümünde üç kez resmedilen Cenova kenti, belki de bize kartografın Cenova’lı olduğunu ima ediyor.
Altıncı ve yedinci haritalar, atlasın diğer portolanlarına oranla daha büyük ölçekli. Altıncı haritaya, atlasın ilk beş portolanında ele alınan coğrafyaların daha büyük ölçekte çizilerek sığdırıldığını görüyoruz. Karadeniz, Akdeniz, Marmara Denizi, Baltık Denizi, Kızıldeniz’in bir bölümüyle Atlantik Okyanusu’nun kuzeyi, Kuzey Afrika kıyıları ve Kanarya Adalarını kapsayan ve üzerinde herhangi bir kent, kale ya da manzara resmi olmayan bu portolan, atlasın bir özeti biçiminde düşünülebilir.
Yedinci haritaysa, büyük ölçekli bir Hint Okyanusu portolanı. Afrika’nın doğu kıyılarını, Hindistan’ı ve Asya’nın güneyini içeren; üzerinde bir bütün ve bir yarım rüzgargülü olan bu harita atlasın kapanış portolanıdır. Goodrich, bu haritadaki ada ve kıyı şeridinin 1530’lardaki bilgilere dayandığını savunuyor.(7)
Coğrafi odaklanma açısından, atlasta özellikle Akdeniz ve çevresini tasvir eden haritaların çokluğu dikkati çekiyor. Aynı dönemde hazırlanmış Agnese Battista atlaslarında Akdeniz ve çevresi ancak, Amerika kıyıları kadar -tüm atlas içinde bir ya da iki kez- yer almasına karşın; Walters Deniz Atlası’nda Akdeniz’in doğu, orta ve batı kıyıları en az dört kez tekrarlanır. Buna karşın, atlasta Amerika haritası bulunmaz. Atlasın yapılış tarihi, Kanuni Sultan Süleyman saltanatının son yıllarına ya da hemen sonrasına denk düşer. Bu dönem, imparatorluk ordusunun; imparatorluğun doğu ve batısında, uzun ve ekonomik olarak yarardan çok zarar veren savaşlarla meşgul olduğu ve Osmanlı seçkinlerinin bu durum karşısında imparatorluk imgesini ifade etmenin ve daha da önemlisi güçlendirmenin başka yollarını aramaya başladığı bir dönem olarak değerlendirilir. Osmanlı’nın, I. Selim’in Doğu Seferi’yle; farklı denizler, topraklar daha da önemlisi insanlara ilgisi artarken, özellikle 1522’de Rodos’un fethi; Akdeniz’in Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve politik dünyasındaki merkezi olma konumunu güçlendirmişti.(8) 1540’lardan sonra coğrafi genişlemesi duran Osmanlı İmparatorluğu’nun imparatorluk imgesi, bu tarihten sonra Akdeniz’deki Osmanlı donanması ve korsanları tarafından taşınacaktı.
Akdeniz’in, özellikle Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika kıyılarının Osmanlı dünyası için öneminin, bu dönemde hazırlanan Walters Deniz Atlası gibi diğer atlas ve haritalarla pekiştirildiğini söylemek yanlış olmaz. Bu durumda, Hint Okyanusu ya da Amerika’nın Atlantik Okyanusu kıyılarının, Akdeniz’e oranla bu atlaslarda neden çok az yer aldığı sorusu akla gelebilir.
Bu bölgeler, en azından Hint Okyanusu, Osmanlı İmparatorluğu’nun 16. yüzyılda ekonomik beklentilerinin olduğu coğrafyalar arasında yer alır.(9) Osmanlı donanma kaptanları ve korsanları, gerçek mücadelelerini Akdeniz’de verseler de, Portekiz’in Hint Okyanusu’ndaki etkinliklerinden de haberdardı. 1498’de Vasco de Gama Ümit Burnu’nu dolaştıktan sonra, Portekiz’in Hint Okyanusu’ndaki ekonomik ve politik etkinliği artmıştı. 1515’de Albuquerque, Kızıldeniz’in ağzındaki Sokotra adasını ele geçirmiş ve Basra Körfezi’ni Portekiz kontrolüne sokmuştu. 1522’de Osmanlı donanma kaptanlarından Salman Reis tarafından hazırlanan rapor, Osmanlı denizcilerinin Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’ndaki Portekiz tehlikesine karşı bir şeyler yapma isteklerini ortaya koyar. Raporda, Salman Reis I. Süleyman’ın veziri azam İbrahim Paşa’yı Portekiz’in Hint Okyanusu’ndaki eylemleri hakkında uyarır ve özellikle de Portekiz’in bölgedeki baharat ticareti üzerindeki kontrolüne dikkat çeker.(10) 1530-31 yıllarında, Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa, Süveyş Kanalı’nda Portekizlilere karşı savaş gemileri hazırlamakla görevlendirilir.(11) Bu proje aslında Osmanlı’nın, Kızıldenizle Nil’in arasını kazarak Akdeniz’den Hint Okyanusu’na çıkmanın yollarını aramaya çalıştığı dönemle eş zamanlıdır. Her iki proje başarısızlıkla sonuçlansa da, Osmanlı donanması, 1538’de Aden’i ele geçirmeyi başarır. Ancak Aden, Osmanlı donanmasının Hint Okyanusu’nda ulaştığı en uç noktadır. 1538’de Hadım Süleyman Paşa Diu’yu fethetmeye çalışmışsa da başarılı olamaz. Bu durumda Osmanlı donanmasının Hint Okyanusu’nda özellikle Yemen, Endonezya, Basra Körfezi ve Lahsa çevresinde, Osmanlı imparatorluk emellerini kuvvetlendirmeye çalıştığı söylenebilir.(12) Sonuçta Osmanlının, bu bölgelerdeki Portekiz egemenliğini ve bu ülkenin baharat ticaretindeki tekelini kırmaya uğraştığını ancak bunda başarılı olamadığı söylenebilir. Dolayısıyla, 16. yüzyılda Osmanlı denizcileri ve seçkinlerinin, Akdeniz’de güçlendirdikleri imparatorluk emellerini Hint Okyanusu’na taşıyamadıkları da düşünülebilir.
Bu durumda, hem Hint Okyanusu’nun hem de Amerika kıyılarının, aynı dönemde Osmanlı pazarı için üretilen atlaslarda çok az yer almaları; bu bölgelerin Osmanlı seçkinleri tarafından kurgulanan imparatorluk imgesinin merkezine değil, kasıtlı olarak çevresine yerleştirildikleri biçiminde yorumlanabilir. Bu yönüyle Walters Deniz Atlası okuyucusunun, 16. yüzyıl Osmanlı dünyasında bir gezintiye çıktığı söylenebilir. Öyle ki atlas, seyircisini İstanbul’dan başlayarak önce Osmanlı imparatorluk imgesinin merkezi coğrafyalarına yani Akdeniz’e ulaştırır. Bunu yaparken de İstanbul’u bu coğrafyanın tam ortasına yerleştirmeyi ihmal etmez.
* İstanbul Bilgi Üniversitesi, Tarih Bölümü
Notlar
(1). Thomas D. Goodrich, “The Earliest Ottoman Maritime Atlas – The Walters Deniz Atlası,” Archivum Ottomanicum 11 (1986), s. 28-29.
(2). age, s. 36.
(3). age, s. 29 ve S. Soucek, “The ‘Ali Macar Reis Atlas’ and the Deniz Kitabı: Their Place in the Genre of Portolan Charts and Atlases” Imago Mundi XXV (1971), s. 17-27.
(4). Goodrich, age, s. 30-31.
(5). Matrakçı Nasuh, Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han, İstanbul Üniversitesi, TY. 5964, vk. 8b-9a.
(6). Goodrich, age, s. 32.
(7). age, s. 35.
(8). Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle Akdeniz’deki ticari ilişkileri için bkz. Palmira Brummett, Ottoman Seapower and Levantine Diplomacy in the Age of Discovery, New York, 1994.
(9). Osmanlı İmparatorluğu’nun Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’ndaki ekonomik ve politik aktivitelerinin bir değerlendirmesi için, bkz. Salih Özbaran, The Ottoman Response to European Expansion: Studies on Ottoman-Portuguese Relations in the Indian Ocean and Ottoman Administration in the Arab Lands during the Sixteenth Century, İstanbul, 1994.
(10). Salih Özbaran, “The Ottomans in Confrontation with the Portuguese in the Red Sea after the Conquest of Egypt in 1517” The Ottoman Response to European Expansion: Studies on Ottoman-Portuguese Relations in the Indian Ocean and Ottoman Administration in the Arab Lands During the Sixteenth Century, İstanbul, 1994, s. 94.
(11). age, s. 96-97.
(12). Salih Özbaran, “Osmanlıların Güneye Yönelik Deniz Politikası” Kanuni ve Çağı: Yeniçağda Osmanlı Politikası, (Yay. Haz.) Metin Kunt ve Christine Woodhead (Çev. Sermet Yalçın). İstanbul, s. 56-71.
Kaynak: Tarih Vakfı
Deniz Atlası
M. Pınar Emiralioğlu*
Denizcilik atlasları ve dünya haritaları, 16. yüzyılda Osmanlı seçkinlerinin ve Sultanlarının kütüphanelerinde kendilerine önemli bir yer edinmişti. Bu harita ve atlaslar, bir yandan dünyayı seyircisinin gözleri önüne sererken, öte yandan Osmanlı dünyasının sınırlarını belirliyordu. Osmanlı seçkinleri, işte bu sınırlar içinde imparatorluğun politik ve ekonomik emellerini hangi coğrafyalara odaklayacaklarına karar vermişlerdi. Bu atlaslardan biri olan Walters Deniz Atlası da 16. yüzyılın ikinci yarısından günümüze ulaşan ve Osmanlı Türkçesiyle hazırlanmış denizcilik atlaslarının ilkidir.
Thomas D. Goodrich 1984 yılı yazında, Baltimore’daki “Walters Art Gallery”nin hazırladığı bir sergi kataloğunda, 16. yüzyılda İtalya’da üretilenlere benzeyen bir denizcilik atlasına rastlar. Atlası, sanat galerisindeki diğer atlaslardan ayıran özellik üstündeki yazıların Osmanlı Türkçesi olmasıdır. Daha önce başka bir kopyasına rastlanmamış olan bu atlas, içerik olarak İstanbul’daki müze ve arşivlerde bulunan, aynı döneme ait Ali Macar Reis Atlası ve Atlas-ı Hümayun’un bir benzeriydi.(1) Goodrich, Walters Deniz Atlası adını verdiği bu atlası diğer iki atlasla karşılaştırarak; içindeki haritalarda betimlenen kıtaların biçim ve boyutlarının diğer atlaslardan daha eski bilgilere dayandığı sonucuna vardı. Başka bir deyişle bu, Walters Deniz Atlası’nın hem Ali Macar Reis Atlası’ndan hem de Atlas-ı Hümayun’dan daha eski olduğunu gösteriyordu.(2) Bugün, hem Svat Soucek hem de Goodrich, bu atlasın İtalya’da hazırlanmış olduğu konusunda hemfikirler.(3) Neredeyse hiç kullanılmamış durumdaki atlasın, bugüne kadar kim tarafından ısmarlandığı ya da kim için yapıldığı belirlenemese de haritaların üzerindeki estetik süslemeler, Walters Deniz Atlası’nın en azından zengin ve prestij sahibi bir Osmanlı seçkini için hazırlandığını düşündürüyor.(4)
1560’lı yıllarda hazırlandığı ileri sürülen Walters Deniz Atlası sırasıyla, Karadeniz; Ege Denizi ve Doğu Akdeniz; Orta Akdeniz ve Adriyatik Denizi; Batı Akdeniz ve İber Yarımadası; Kuzeybatı Avrupa; Avrupa, Akdeniz ve Kuzey Afrika; Hint Okyanusu, Doğu Afrika ve Güney Asya’yı betimleyen yedi portolan, yani kıyı ve adaları gösteren ayrıntılı deniz haritalarıyla, oval bir dünya haritasından oluşuyor. Atlasın, gerek kapsadığı coğrafi bölgeler gerekse haritalarının üzerindeki süslemelerle, 16. yüzyıl Osmanlı dünyasının sınırları ve bu sınırlar içinde, Osmanlı seçkinlerinin coğrafi ve politik ilgilerinin hangi bölgelere odaklandığı hakkında eşi bulunmaz bir kaynak olduğunu söyleyebiliriz.
Atlasın ilk haritası; Osmanlı pazarı için aynı dönemde hazırlanmış diğer atlaslarda olduğu gibi, bir Karadeniz portolanıdır. Haritanın sınırları, iki tam ve iki yarım rüzgargülüyle belirlenmiş. Altın yaldız, mavi ve kırmızı renklerinin hakim olduğu bu rüzgargüllerinin yanı sıra, haritanın üzerinde beş ayrı bölgeye ait kent ve manzara resimleri de yer alıyor. Atlasın tümünde kullanılan rüzgargüllerinin renk, biçim ve üzerlerinde kullanılan motiflerin birbirinin aynı olduğunu belirtmekte yarar var. Süsleme amacıyla çizildiği açık olan kent çizimleri, manzara resimleri ve rüzgargülleri; atlasın aslında açık denizde kullanılmak üzere değil, bir sanat eseri olarak hazırlandığı konusunda önemli bir ipucu veriyor.
Karadeniz portolanındaki resimlerden ikisi, İstanbul ve Bursa’ya ait. Bursa betimlemesi, kentin coğrafi durumunu doğru olarak belirtse de, hayali ve gerçeğe uygun değil. Biçim olarak atlasın içinde yer alan diğer resimlere benzer. Buna karşın, haritanın doğusundaki rüzgargülünün hemen altına yerleştirilen İstanbul çizimi, sadece tarihi yarımadanın sur içini ve Galata Kulesi’ni göstermekle kalmıyor; Üsküdar kıyılarını da tasvir ediyor. Kentin minareler ve kubbelerle bezeli mimarisini, azımsanmayacak detaylarla gösteren resim, atlasın da en büyük ve en ayrıntılı resmi. Resimde Aya İrini, Aya Sofya, kubbesinde altın yaldızlı sancak dalgalanan Süleymaniye ve Fatih camileri de kolayca seçilebiliyor. Bu durum resmin, kenti bilen ve kentte yaşamış bir kişi tarafından yapılmış ya da yaptırılmış olabileceğini düşündürdüğü gibi; o dönemde kentin Avrupa’da dolaşan resimlerinden esinlenerek çizildiği biçiminde de yorumlanabilir.
Karadeniz portolanındaki diğer üç resim, atlasın diğer haritalarında da sıkça karşımıza çıkan, sırtını mavi dağlara vermiş orman manzaralarıdır. Bunların yanı sıra haritanın üzerinde, Karadeniz, Tuna Nehri ve Odesa çevresindeki önemli kaleleri, kırmızı sancaklarıyla gösteren yaklaşık 33 küçük betimlemeye de rastlıyoruz.
Karadeniz haritasının atlasın ilk haritası olması; bölgenin Osmanlı seçkinlerinin coğrafi imgeleminde nasıl bir yere sahip olduğu sorusunu da akla getiriyor. Sözgelimi, 1544’de Agnese Battista tarafından St. Vaast Manastırı baş keşişi Hieronymus Ruffault için hazırlanan bir atlasta; Karadeniz, atlasın on üçüncü ve son haritasıdır. Bu durumda Osmanlı seçkinleri için hazırlanmış bir atlasta Karadeniz’in ilk harita olmasının iki nedeni olabilir. Bunlardan ilki; Osmanlı Türkçesi gereği atlas soldan sağa açıldığından, Avrupa’da hazırlanırken sonda bulunan haritanın Osmanlı pazarında başta yer alıyor olması. Ötekiyse Karadeniz haritalarının imparatorluğun başkenti İstanbul’u da kapsıyor olması biçiminde özetlenebilir.
Bu gibi atlaslar, 16. yüzyılda imparatorluk imge ve algısının mimarları olan Osmanlı seçkinlerinin ve Sultanlarının kütüphanelerinde saklanıyordu. Bu nedenle atlasın ilk haritasının, İmparatorluğun ve Osmanlı dünyasının merkezi, pay-i taht’ı olan İstanbul’u betimlemesi hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. Aslında, İstanbul’un ısrarla Osmanlı dünyasının merkezine yerleştirilmesi, bu döneme ait yazılı ya da görsel eserlerde sıkça rastlanan bir durum. Örneğin, Matrakçı Nasuh (ö. 1564) tarafından Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534 Irakeyn Seferi’nin ayrıntılı bir menzilnamesi olarak hazırlanan ve minyatürlerle bezeli ünlü Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn’in de ilk minyatürü, iki sayfaya yayılmış İstanbul kentidir.(5)
Atlasın içinde yer alan ikinci harita Marmara, Ege ve Doğu Akdeniz kıyı ve adalarının bir portolanıdır. Yaklaşık 20º - 38º boylamlarıyla 25º - 41º kuzey enlemleri arasındaki bölgenin haritasını, aralarında Şam’ı da betimleyen 34 kale ve beş büyük manzara resmi süsler. Bu manzaralardan yalnızca biri, bölgenin önemli kentlerinden Kahire’yi resmeder. Ancak bu betimleme, Kahire’den çok, atlasın diğer haritalarını da süsleyen hayali kent resimlerinden biri olduğu izlenimi veriyor. Üçüncü harita İtalya yarımadasının ve yarımadayı çevreleyen Sicilya, Malta, Korsika ve Sardunya adalarının portolanıdır. Harita kuzeyde Nis ve Selanik, güneydeyse Cezayir ve Libya’ya kadar genişler. Dört orman manzarasıyla birlikte, on sekiz kale betimlemesinin süslediği bu portolanın üzerinde, Venedik ve Cenova kentlerinin ayrıntılı ve gerçeğe yakın çizimleri de bulunuyor. Haritada yer alan diğer resim o dönemde bir kent olan Tunus’u göstermekle birlikte, Kahire örneğinde olduğu gibi kentin sadece coğrafi konumunu gerçeğe yakın bir biçimde tasvir edebiliyor. Bu durumda, ikinci ve üçüncü haritalardaki kent betimlemelerinden, atlas kartografının ya da resimleri yapanın; Avrupa ve özellikle İtalyan kentlerinin aksine Kahire ve Tunus gibi kentleri çok fazla bilmediği sonucunu çıkarabiliriz.
Dördüncü harita, Batı Akdeniz ve İber Yarımadası’nın portolanı olarak karşımıza çıkıyor. Kuzey Afrika kıyısını da Tunus’tan Kazablanka’ya kadar gösteren bu haritanın sınırları ve uzaklıkları bir tam, iki de yarım rüzgargülüyle belirlenmiş. Otuz kale betimlemesi, iki manzara resmi ve iki de kent tasviri haritayı süslüyor. Bu iki resim, atlasta daha önce de resmedilen Cenova ve Cezayir kentlerine ait. Beşinci haritaysa, Baltık Denizi, Britanya Adaları ve Fransa’yı gösteren bir portolan. Haritanın üzerindeki yirmi kaleden biri Londra’ya ait. Beş kent betimlemesinden gerçeğe yakın olan tek betimlemeyse, Cenova kentinin resmi. Atlasın tümünde üç kez resmedilen Cenova kenti, belki de bize kartografın Cenova’lı olduğunu ima ediyor.
Altıncı ve yedinci haritalar, atlasın diğer portolanlarına oranla daha büyük ölçekli. Altıncı haritaya, atlasın ilk beş portolanında ele alınan coğrafyaların daha büyük ölçekte çizilerek sığdırıldığını görüyoruz. Karadeniz, Akdeniz, Marmara Denizi, Baltık Denizi, Kızıldeniz’in bir bölümüyle Atlantik Okyanusu’nun kuzeyi, Kuzey Afrika kıyıları ve Kanarya Adalarını kapsayan ve üzerinde herhangi bir kent, kale ya da manzara resmi olmayan bu portolan, atlasın bir özeti biçiminde düşünülebilir.
Yedinci haritaysa, büyük ölçekli bir Hint Okyanusu portolanı. Afrika’nın doğu kıyılarını, Hindistan’ı ve Asya’nın güneyini içeren; üzerinde bir bütün ve bir yarım rüzgargülü olan bu harita atlasın kapanış portolanıdır. Goodrich, bu haritadaki ada ve kıyı şeridinin 1530’lardaki bilgilere dayandığını savunuyor.(7)
Coğrafi odaklanma açısından, atlasta özellikle Akdeniz ve çevresini tasvir eden haritaların çokluğu dikkati çekiyor. Aynı dönemde hazırlanmış Agnese Battista atlaslarında Akdeniz ve çevresi ancak, Amerika kıyıları kadar -tüm atlas içinde bir ya da iki kez- yer almasına karşın; Walters Deniz Atlası’nda Akdeniz’in doğu, orta ve batı kıyıları en az dört kez tekrarlanır. Buna karşın, atlasta Amerika haritası bulunmaz. Atlasın yapılış tarihi, Kanuni Sultan Süleyman saltanatının son yıllarına ya da hemen sonrasına denk düşer. Bu dönem, imparatorluk ordusunun; imparatorluğun doğu ve batısında, uzun ve ekonomik olarak yarardan çok zarar veren savaşlarla meşgul olduğu ve Osmanlı seçkinlerinin bu durum karşısında imparatorluk imgesini ifade etmenin ve daha da önemlisi güçlendirmenin başka yollarını aramaya başladığı bir dönem olarak değerlendirilir. Osmanlı’nın, I. Selim’in Doğu Seferi’yle; farklı denizler, topraklar daha da önemlisi insanlara ilgisi artarken, özellikle 1522’de Rodos’un fethi; Akdeniz’in Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik ve politik dünyasındaki merkezi olma konumunu güçlendirmişti.(8) 1540’lardan sonra coğrafi genişlemesi duran Osmanlı İmparatorluğu’nun imparatorluk imgesi, bu tarihten sonra Akdeniz’deki Osmanlı donanması ve korsanları tarafından taşınacaktı.
Akdeniz’in, özellikle Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika kıyılarının Osmanlı dünyası için öneminin, bu dönemde hazırlanan Walters Deniz Atlası gibi diğer atlas ve haritalarla pekiştirildiğini söylemek yanlış olmaz. Bu durumda, Hint Okyanusu ya da Amerika’nın Atlantik Okyanusu kıyılarının, Akdeniz’e oranla bu atlaslarda neden çok az yer aldığı sorusu akla gelebilir.
Bu bölgeler, en azından Hint Okyanusu, Osmanlı İmparatorluğu’nun 16. yüzyılda ekonomik beklentilerinin olduğu coğrafyalar arasında yer alır.(9) Osmanlı donanma kaptanları ve korsanları, gerçek mücadelelerini Akdeniz’de verseler de, Portekiz’in Hint Okyanusu’ndaki etkinliklerinden de haberdardı. 1498’de Vasco de Gama Ümit Burnu’nu dolaştıktan sonra, Portekiz’in Hint Okyanusu’ndaki ekonomik ve politik etkinliği artmıştı. 1515’de Albuquerque, Kızıldeniz’in ağzındaki Sokotra adasını ele geçirmiş ve Basra Körfezi’ni Portekiz kontrolüne sokmuştu. 1522’de Osmanlı donanma kaptanlarından Salman Reis tarafından hazırlanan rapor, Osmanlı denizcilerinin Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’ndaki Portekiz tehlikesine karşı bir şeyler yapma isteklerini ortaya koyar. Raporda, Salman Reis I. Süleyman’ın veziri azam İbrahim Paşa’yı Portekiz’in Hint Okyanusu’ndaki eylemleri hakkında uyarır ve özellikle de Portekiz’in bölgedeki baharat ticareti üzerindeki kontrolüne dikkat çeker.(10) 1530-31 yıllarında, Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa, Süveyş Kanalı’nda Portekizlilere karşı savaş gemileri hazırlamakla görevlendirilir.(11) Bu proje aslında Osmanlı’nın, Kızıldenizle Nil’in arasını kazarak Akdeniz’den Hint Okyanusu’na çıkmanın yollarını aramaya çalıştığı dönemle eş zamanlıdır. Her iki proje başarısızlıkla sonuçlansa da, Osmanlı donanması, 1538’de Aden’i ele geçirmeyi başarır. Ancak Aden, Osmanlı donanmasının Hint Okyanusu’nda ulaştığı en uç noktadır. 1538’de Hadım Süleyman Paşa Diu’yu fethetmeye çalışmışsa da başarılı olamaz. Bu durumda Osmanlı donanmasının Hint Okyanusu’nda özellikle Yemen, Endonezya, Basra Körfezi ve Lahsa çevresinde, Osmanlı imparatorluk emellerini kuvvetlendirmeye çalıştığı söylenebilir.(12) Sonuçta Osmanlının, bu bölgelerdeki Portekiz egemenliğini ve bu ülkenin baharat ticaretindeki tekelini kırmaya uğraştığını ancak bunda başarılı olamadığı söylenebilir. Dolayısıyla, 16. yüzyılda Osmanlı denizcileri ve seçkinlerinin, Akdeniz’de güçlendirdikleri imparatorluk emellerini Hint Okyanusu’na taşıyamadıkları da düşünülebilir.
Bu durumda, hem Hint Okyanusu’nun hem de Amerika kıyılarının, aynı dönemde Osmanlı pazarı için üretilen atlaslarda çok az yer almaları; bu bölgelerin Osmanlı seçkinleri tarafından kurgulanan imparatorluk imgesinin merkezine değil, kasıtlı olarak çevresine yerleştirildikleri biçiminde yorumlanabilir. Bu yönüyle Walters Deniz Atlası okuyucusunun, 16. yüzyıl Osmanlı dünyasında bir gezintiye çıktığı söylenebilir. Öyle ki atlas, seyircisini İstanbul’dan başlayarak önce Osmanlı imparatorluk imgesinin merkezi coğrafyalarına yani Akdeniz’e ulaştırır. Bunu yaparken de İstanbul’u bu coğrafyanın tam ortasına yerleştirmeyi ihmal etmez.
* İstanbul Bilgi Üniversitesi, Tarih Bölümü
Notlar
(1). Thomas D. Goodrich, “The Earliest Ottoman Maritime Atlas – The Walters Deniz Atlası,” Archivum Ottomanicum 11 (1986), s. 28-29.
(2). age, s. 36.
(3). age, s. 29 ve S. Soucek, “The ‘Ali Macar Reis Atlas’ and the Deniz Kitabı: Their Place in the Genre of Portolan Charts and Atlases” Imago Mundi XXV (1971), s. 17-27.
(4). Goodrich, age, s. 30-31.
(5). Matrakçı Nasuh, Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han, İstanbul Üniversitesi, TY. 5964, vk. 8b-9a.
(6). Goodrich, age, s. 32.
(7). age, s. 35.
(8). Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle Akdeniz’deki ticari ilişkileri için bkz. Palmira Brummett, Ottoman Seapower and Levantine Diplomacy in the Age of Discovery, New York, 1994.
(9). Osmanlı İmparatorluğu’nun Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’ndaki ekonomik ve politik aktivitelerinin bir değerlendirmesi için, bkz. Salih Özbaran, The Ottoman Response to European Expansion: Studies on Ottoman-Portuguese Relations in the Indian Ocean and Ottoman Administration in the Arab Lands during the Sixteenth Century, İstanbul, 1994.
(10). Salih Özbaran, “The Ottomans in Confrontation with the Portuguese in the Red Sea after the Conquest of Egypt in 1517” The Ottoman Response to European Expansion: Studies on Ottoman-Portuguese Relations in the Indian Ocean and Ottoman Administration in the Arab Lands During the Sixteenth Century, İstanbul, 1994, s. 94.
(11). age, s. 96-97.
(12). Salih Özbaran, “Osmanlıların Güneye Yönelik Deniz Politikası” Kanuni ve Çağı: Yeniçağda Osmanlı Politikası, (Yay. Haz.) Metin Kunt ve Christine Woodhead (Çev. Sermet Yalçın). İstanbul, s. 56-71.
Kaynak: Tarih Vakfı