aytoldi
New member
- Katılım
- 14 Ara 2006
- Mesajlar
- 1,156
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Moğolistan bozkırlarındaki Orhun Anıtları, Dünya Kültür Mirası Listesi'ne girdi. II. Göktürk Devleti'nin kurucularından Bilge Kağan ve kardeşi Kültiğin ile vezir Tonyukuk' a ait bu mezar taşları gerek Türk tarihi gerekse dünya tarihi için paha biçilmez öneme sahip özgün yazılı belgeler arasında yer
alıyor. Moğolistan son yıllarda dünyanın birçok ülkesinden arkeologların ve araştırmacıların ilgi odağı haline geldi.
Göktürk Devleti 552-745 yılları arasında Orta Asya'da varlığını sürdürdü. Yıkılışlarından sonra kurulan bütün devletler onların izlerini taşıdı. Türk tarihindeki en savaşçı ve en bilge devlet adamları olarak anılan Bilge Kağan ve Kültiğin'e ait, "yalnız savaşçılıkla devletin yönetilemeyeceği, bilgeliğin de gerekli olduğu" felsefesi yine bu anıtlara kazınarak ölümsüzleştirilmişti.
Yakın tarihe kadar gerek Orta Asya ülkeleri ile iletişimin sınırlı olması, gerekse arkeoloji bilimini biçimlendiren kuramsal yaklaşımların araştırmacıların bazı belli başlı coğrafyalara odaklanması bu bölgelerdeki kültürlerin yeterince araştırılmamasına sebep olmuştur. Bugün dünyanın değişik ülkelerinden birçok araştırmacıyı bu coğrafyalara çeken şey, dünya üzerinde böylesine geniş alana dağılan bu kültürlerin, insanlık tarihi içindeki gelişim süreçlerini etkileyiş biçimleridir. Göçebe yaşam biçimine sahip, çoban, avcı, savaşçı niteliklere sahip bu toplulukların ortak bir kültür, geniş ve yaygın bir dil gurubuna sahip olmaları, devletleşmeyi ve özgün bir yazı dilini geliştirmeleri burada yürütülen araştırmaları daha da anlamlı kılar.
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA) tarafından koordine edilen ve finansı sağlanan, Moğolistan'daki Türk Anıtları Projesi (MOTAP) kapsamında Türkiye'den bilim insanlarının bu alanda araştırma yapmasına imkan verildi. Projenin amacı "Moğolistan'daki Türk Anıtlarının Korunması ve Araştırılması" oalrak belirlendi. İlk olarak 1997 yılında başlanan bu çalışmalar Bilge Kağan ve Kültiğin'e ait anıt mezar "Ben-gü" taşlarıyla vezir Tonyukuk' a ait mezar taşları ve külliyeleri üzerine yoğunlaşmıştır.
MOTAP Türkiye'deki değişik üniversitelerden birçok farklı alan uzmanını bir araya getirdi. Moğol bilim adamlarının da katılımıyla yürütülen araştırmalar sayesinde, Moğolistan içinde bugüne kadar en kapsamlı bilim ekibi bir araya gelmiş oldu.
Bilge Kağan külliyesinde 2000 yılında başlatılan kazılar 2003 yılına kadar devam etti. Bu çalışmalarda külliye yapısı büyük ölçüde açığa çıkarıldı ve bu döneme ışık tutacak yüzlerce buluntuya rastlandı. En önemli buluntu gurubu 2001 yılında bulunan, içinde Bilge Kağan' a ait altın tacının ve kıyafetine ait aksesuarların bulunduğu 4 bine yakın altın ve gümüş eserdir. Çalışmalar sadece Bilge Kağan külliyesiyle sınırlı tutulmamış, çevrede yürütülen diğer çalışmalar ile yer üstü ve yeraltındaki birçok eser tespit edilerek belgelenmiş eserlerin röleveleri çıkarılarak fotogrametrik belgelemeleri de yapılmıştır. Koruma çalışmalarındaki amaç sadece anıtlardaki yazıların korunmasıyla sınırlı değildir.
Koruma onarım ekibi olarak 2000 yılında anıtlar üzerinde çalışma başlatıldığında, toprak üzerindeki eserlerin tamamında aşırı tahribat ve bozulma tespit edilmiş ve belgelenmiştir. Bilge Kağan Anıtı zaman içinde yere devrilmiş ve dört büyük parçaya ayrılmıştır. Yazılı yüzeyin bir bölümü başta ağır karasal iklim koşulları olmak üzere ortalama 8 ay süren kış ve eksi 40 dereceye varan hava koşullarına bağlı fiziksel, biyolojik ve kimyasal etkenlerle tahribata uğrayarak okunmaz hale gelmiştir. Anıtın yüzeyi incelendiğinde geri kalan yazılı bölgelerin büyük bir kısmının gövdeden levhasal kopmalar şeklinde ayrılmakta olduğu saptanmıştır. Bu kopmalar birçok yerde pasif, bazı yerlerde ise aktiftir. Arazide yapılan ilk müdahale olarak yüzeyde kopmakta olan bu bölgelerin alt kısımlarına özel konservasyon kimyasalları enjekte edilerek parçalar ana gövdeye tekrar bağlanmıştır. Tespit edilen diğer bir önemli tahribat buraya gelen ziyaretçiler tarafından oluşturulmuştur. Özellikle anıtların toprak üstüne gelen kısımlarını görebilmek için manivela veya benzeri aletlerle yapılan zorlamalar Bilge Kağan Anıtı'na ait parçalarda ciddi tahribat yaratmıştır. Moğol, Türk bilim insanları ve devlet yetkilileri ile oluşturulan görüş birliğiyle toprak üstündeki bütün eserlerin acil müdahale ve belgeleme çalışmaları sonrasında depo binası içine taşınarak koruma altına alınması uygun görülmüş, Türk ve Moğol bilim ekibinin denetimi altında taşıma işlemi gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu çalışmalar neticesinde toprak üstündeki bütün taş eserler anıtlara yaklaşık bir kilometre mesafede inşa edilmiş ve ileride müzeye dönüştürülecek olan müze-depo binası içine taşınarak koruma altına alınmış ve konservasyon-restorasyon çalışmalarına burada devam edilmiştir.
Ulaşımın ve teknik donanım sağlamanın zor olduğu bu coğrafyada gerekli imkanlar kısa sürede sağlanırken, yüksek taşıma niteliklerine sahip fiber iplikten özel halatlar kullanıldı. Nitekim taşıma sonrasında yapılan incelemeler taşıma sırasında uygulanan yöntemlerin eserlere zarar vermediğini göstedi. Eserlerin depo-müze binası içinde yerleştirilerek koruma altına alınmasıyla ilgili görüş birliğinin oluşmasıyla beraber Türk ve Moğol yetkililerce yapılan bir protokol ile anıtların kopyalarının yapılıp arazideki asıl yerlerine bunların yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Aynı anıtların birer kopyasının Türkiye'ye getirilmesine karar verildi.
2000 yılında müze-depo binası içine taşınan Bilge Kağan Anıtı'na ait kırık parçalar 2001 yılında konservasyon ve rotasyon çalışmaları ile tekrar yapıştırılarak bir araya getirildi ve anıt tekrar ayağa kaldırıldı. Aynı zamanda anıt üzerinde koruma ve temizlik çalışmalarına burada devam edildi.
Bilge Kağan ve Kültigin anıtları özgün yerlerinde "bilgeliği ve sonsuz yaşamı" simgeleyen kaplumbağa kaideler üzerinde durmaktaydı. Ancak anıtlar yüzyıllar içinde bu kaideler üzerinden devrilmiş ve kaideler yoğun tahribata uğrayarak parçalanmıştır. Bilge Kağan'ın kaplumbağa kaidesi yapılan kazılar sırasında özgün yerinde bulunmasına rağmen daha yoğun bir tahribata uğradığı görülüyordu. Kaideler bugünkü durumlarıyla her türlü güçlendirmeye rağmen anıtları taşıma özelliklerini kaybetmişlerdir. Anıtlar için risk oluşturacak böylesi bir uygulamaya gidilmemiş, müze-depo binası içinde özel olarak yapılmış beton-çelik kaideler üzerine yerleştirilmişlerdir.
2007 yılında yapılan koruma ve onarma çalışmaları ile kaplumbağa kaidelerinin kırık parçaları yapıştırılarak, depo-müze binasındaki anıtların hemen yanına konularak teşhire hazır hale getirilmiştir. Kültigin Anıtı'nın müze-depo binası içine taşınması 2007 yılında gerçekleştirilebilmiştir.
Moğol kaynaklarına göre Kültigin Anıtı yüzyılı aşkın bir süre önce devrilmişti. Bu tarihlerde Çinli araştırmacılar tarafından düştüğü yerden kaldırılarak külliye şimdi bulunduğu yere taşındı. O günden bugüne kadar ne anıtın yeri değiştirilmiş ne de anıt için herhangi bir koruma önlemi alınmıştı. Ancak Moğol belgelerine göre, bu süre içinde anıta bir yıldırım düşmesi sonucu güney tarafından büyük kopmalar meydana geldi. Yapılan restorasyon çalışmalarıyla kopan parçalar yerlerine yapıştırılmış ve anıt, bina içinde teşhir edileceği kaide üzerine yerleştirilerek koruma altına alındı.
Anıtların kopyalarının alınmasına 2004 yılında başlanmıştı. Ağır karasal iklim koşulları altında yaz aylarında en fazla 1,5 ay çalışma şartlarının olması ve yoğun bir dikkat ve özen gerektirmesi nedeniyle çalışmalar 2007 yılında tamamlanabildi. Yapılan bu çalışmalarda. Bilge Kağan ve Kültigin anıtlarının ve Kültigin Anıtı'na ait kaplumbağa kaide parçalarının silikon kopyaları alındı. Özel olarak üretilmiş bu kalıp silikonların uygulanmasından önce anıtların yüzeylerinde detaylı koruma sağlanarak silikonun, anıtların yüzeylerine teması önlenmiştir ve anıtların korunmasına azami özen gösterilmiştir. Anıtların yüzeylerinin yalıtılmasında iki aşamalı bir koruma yapılmıştır. Öncelikle anıtların üzerindeki en küçük çatlaklar ve her bir milimetrelik alan özel taş koruyucularla kaplanarak tüm yüzeyler dış etkenlerden gelebilecek her türlü riske karşı yalıtılmıştır. Buna ek olarak yüzeyler gümüş varaklarla kaplanarak ek önlem alınmıştır. Bu şekilde anıtların kopyalarının alınması sırasında silikonun anıtların yüzeyine teması tam olarak önlenmiştir. Silikon kalıpların alınmasından sonra anıtların yüzeyindeki gümüş varak katmanı ve koruyucu katman geriye alınmıştır. Silikon kalıpların içine, bu coğrafyanın iklim koşullarına dayanıklı olacak şekilde hazırlanmış özel beton dökülerek anıtların kopyaları yapılırken bu kopyalar Bilge Kağan ve Kültigin külliyeleri içinde, anıtların özgün yerlerine yerleştirilmiştir. Anıt kopyaları bugün kutsal alanında, 1350 yıl önceki yerlerinde, kaplumbağa kaideleri üzerinde duruyor. Müze-depo binası Türk-Moğol mimarların ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı' nın uzmanlarının çalışmaları sonucu 2008 yılında müzeye çevrildi. Anıtların dışında, kazı sırasında bulunan bazı eserler de burada koruma altına alındı ve sergileniyor.(Arkeoatlas dergisi 7.sayısı 2010)
Umarım geçmişimizi tarih, benliğimizi millet yapan kutsal varlıklarımız Orhun Anıtları'nı görme fırsatını Türklük duygusunu hisseden her coşkun sine tadar.
alıyor. Moğolistan son yıllarda dünyanın birçok ülkesinden arkeologların ve araştırmacıların ilgi odağı haline geldi.
Göktürk Devleti 552-745 yılları arasında Orta Asya'da varlığını sürdürdü. Yıkılışlarından sonra kurulan bütün devletler onların izlerini taşıdı. Türk tarihindeki en savaşçı ve en bilge devlet adamları olarak anılan Bilge Kağan ve Kültiğin'e ait, "yalnız savaşçılıkla devletin yönetilemeyeceği, bilgeliğin de gerekli olduğu" felsefesi yine bu anıtlara kazınarak ölümsüzleştirilmişti.
Yakın tarihe kadar gerek Orta Asya ülkeleri ile iletişimin sınırlı olması, gerekse arkeoloji bilimini biçimlendiren kuramsal yaklaşımların araştırmacıların bazı belli başlı coğrafyalara odaklanması bu bölgelerdeki kültürlerin yeterince araştırılmamasına sebep olmuştur. Bugün dünyanın değişik ülkelerinden birçok araştırmacıyı bu coğrafyalara çeken şey, dünya üzerinde böylesine geniş alana dağılan bu kültürlerin, insanlık tarihi içindeki gelişim süreçlerini etkileyiş biçimleridir. Göçebe yaşam biçimine sahip, çoban, avcı, savaşçı niteliklere sahip bu toplulukların ortak bir kültür, geniş ve yaygın bir dil gurubuna sahip olmaları, devletleşmeyi ve özgün bir yazı dilini geliştirmeleri burada yürütülen araştırmaları daha da anlamlı kılar.
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA) tarafından koordine edilen ve finansı sağlanan, Moğolistan'daki Türk Anıtları Projesi (MOTAP) kapsamında Türkiye'den bilim insanlarının bu alanda araştırma yapmasına imkan verildi. Projenin amacı "Moğolistan'daki Türk Anıtlarının Korunması ve Araştırılması" oalrak belirlendi. İlk olarak 1997 yılında başlanan bu çalışmalar Bilge Kağan ve Kültiğin'e ait anıt mezar "Ben-gü" taşlarıyla vezir Tonyukuk' a ait mezar taşları ve külliyeleri üzerine yoğunlaşmıştır.
MOTAP Türkiye'deki değişik üniversitelerden birçok farklı alan uzmanını bir araya getirdi. Moğol bilim adamlarının da katılımıyla yürütülen araştırmalar sayesinde, Moğolistan içinde bugüne kadar en kapsamlı bilim ekibi bir araya gelmiş oldu.
Bilge Kağan külliyesinde 2000 yılında başlatılan kazılar 2003 yılına kadar devam etti. Bu çalışmalarda külliye yapısı büyük ölçüde açığa çıkarıldı ve bu döneme ışık tutacak yüzlerce buluntuya rastlandı. En önemli buluntu gurubu 2001 yılında bulunan, içinde Bilge Kağan' a ait altın tacının ve kıyafetine ait aksesuarların bulunduğu 4 bine yakın altın ve gümüş eserdir. Çalışmalar sadece Bilge Kağan külliyesiyle sınırlı tutulmamış, çevrede yürütülen diğer çalışmalar ile yer üstü ve yeraltındaki birçok eser tespit edilerek belgelenmiş eserlerin röleveleri çıkarılarak fotogrametrik belgelemeleri de yapılmıştır. Koruma çalışmalarındaki amaç sadece anıtlardaki yazıların korunmasıyla sınırlı değildir.
Koruma onarım ekibi olarak 2000 yılında anıtlar üzerinde çalışma başlatıldığında, toprak üzerindeki eserlerin tamamında aşırı tahribat ve bozulma tespit edilmiş ve belgelenmiştir. Bilge Kağan Anıtı zaman içinde yere devrilmiş ve dört büyük parçaya ayrılmıştır. Yazılı yüzeyin bir bölümü başta ağır karasal iklim koşulları olmak üzere ortalama 8 ay süren kış ve eksi 40 dereceye varan hava koşullarına bağlı fiziksel, biyolojik ve kimyasal etkenlerle tahribata uğrayarak okunmaz hale gelmiştir. Anıtın yüzeyi incelendiğinde geri kalan yazılı bölgelerin büyük bir kısmının gövdeden levhasal kopmalar şeklinde ayrılmakta olduğu saptanmıştır. Bu kopmalar birçok yerde pasif, bazı yerlerde ise aktiftir. Arazide yapılan ilk müdahale olarak yüzeyde kopmakta olan bu bölgelerin alt kısımlarına özel konservasyon kimyasalları enjekte edilerek parçalar ana gövdeye tekrar bağlanmıştır. Tespit edilen diğer bir önemli tahribat buraya gelen ziyaretçiler tarafından oluşturulmuştur. Özellikle anıtların toprak üstüne gelen kısımlarını görebilmek için manivela veya benzeri aletlerle yapılan zorlamalar Bilge Kağan Anıtı'na ait parçalarda ciddi tahribat yaratmıştır. Moğol, Türk bilim insanları ve devlet yetkilileri ile oluşturulan görüş birliğiyle toprak üstündeki bütün eserlerin acil müdahale ve belgeleme çalışmaları sonrasında depo binası içine taşınarak koruma altına alınması uygun görülmüş, Türk ve Moğol bilim ekibinin denetimi altında taşıma işlemi gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu çalışmalar neticesinde toprak üstündeki bütün taş eserler anıtlara yaklaşık bir kilometre mesafede inşa edilmiş ve ileride müzeye dönüştürülecek olan müze-depo binası içine taşınarak koruma altına alınmış ve konservasyon-restorasyon çalışmalarına burada devam edilmiştir.
Ulaşımın ve teknik donanım sağlamanın zor olduğu bu coğrafyada gerekli imkanlar kısa sürede sağlanırken, yüksek taşıma niteliklerine sahip fiber iplikten özel halatlar kullanıldı. Nitekim taşıma sonrasında yapılan incelemeler taşıma sırasında uygulanan yöntemlerin eserlere zarar vermediğini göstedi. Eserlerin depo-müze binası içinde yerleştirilerek koruma altına alınmasıyla ilgili görüş birliğinin oluşmasıyla beraber Türk ve Moğol yetkililerce yapılan bir protokol ile anıtların kopyalarının yapılıp arazideki asıl yerlerine bunların yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Aynı anıtların birer kopyasının Türkiye'ye getirilmesine karar verildi.
2000 yılında müze-depo binası içine taşınan Bilge Kağan Anıtı'na ait kırık parçalar 2001 yılında konservasyon ve rotasyon çalışmaları ile tekrar yapıştırılarak bir araya getirildi ve anıt tekrar ayağa kaldırıldı. Aynı zamanda anıt üzerinde koruma ve temizlik çalışmalarına burada devam edildi.
Bilge Kağan ve Kültigin anıtları özgün yerlerinde "bilgeliği ve sonsuz yaşamı" simgeleyen kaplumbağa kaideler üzerinde durmaktaydı. Ancak anıtlar yüzyıllar içinde bu kaideler üzerinden devrilmiş ve kaideler yoğun tahribata uğrayarak parçalanmıştır. Bilge Kağan'ın kaplumbağa kaidesi yapılan kazılar sırasında özgün yerinde bulunmasına rağmen daha yoğun bir tahribata uğradığı görülüyordu. Kaideler bugünkü durumlarıyla her türlü güçlendirmeye rağmen anıtları taşıma özelliklerini kaybetmişlerdir. Anıtlar için risk oluşturacak böylesi bir uygulamaya gidilmemiş, müze-depo binası içinde özel olarak yapılmış beton-çelik kaideler üzerine yerleştirilmişlerdir.
2007 yılında yapılan koruma ve onarma çalışmaları ile kaplumbağa kaidelerinin kırık parçaları yapıştırılarak, depo-müze binasındaki anıtların hemen yanına konularak teşhire hazır hale getirilmiştir. Kültigin Anıtı'nın müze-depo binası içine taşınması 2007 yılında gerçekleştirilebilmiştir.
Moğol kaynaklarına göre Kültigin Anıtı yüzyılı aşkın bir süre önce devrilmişti. Bu tarihlerde Çinli araştırmacılar tarafından düştüğü yerden kaldırılarak külliye şimdi bulunduğu yere taşındı. O günden bugüne kadar ne anıtın yeri değiştirilmiş ne de anıt için herhangi bir koruma önlemi alınmıştı. Ancak Moğol belgelerine göre, bu süre içinde anıta bir yıldırım düşmesi sonucu güney tarafından büyük kopmalar meydana geldi. Yapılan restorasyon çalışmalarıyla kopan parçalar yerlerine yapıştırılmış ve anıt, bina içinde teşhir edileceği kaide üzerine yerleştirilerek koruma altına alındı.
Anıtların kopyalarının alınmasına 2004 yılında başlanmıştı. Ağır karasal iklim koşulları altında yaz aylarında en fazla 1,5 ay çalışma şartlarının olması ve yoğun bir dikkat ve özen gerektirmesi nedeniyle çalışmalar 2007 yılında tamamlanabildi. Yapılan bu çalışmalarda. Bilge Kağan ve Kültigin anıtlarının ve Kültigin Anıtı'na ait kaplumbağa kaide parçalarının silikon kopyaları alındı. Özel olarak üretilmiş bu kalıp silikonların uygulanmasından önce anıtların yüzeylerinde detaylı koruma sağlanarak silikonun, anıtların yüzeylerine teması önlenmiştir ve anıtların korunmasına azami özen gösterilmiştir. Anıtların yüzeylerinin yalıtılmasında iki aşamalı bir koruma yapılmıştır. Öncelikle anıtların üzerindeki en küçük çatlaklar ve her bir milimetrelik alan özel taş koruyucularla kaplanarak tüm yüzeyler dış etkenlerden gelebilecek her türlü riske karşı yalıtılmıştır. Buna ek olarak yüzeyler gümüş varaklarla kaplanarak ek önlem alınmıştır. Bu şekilde anıtların kopyalarının alınması sırasında silikonun anıtların yüzeyine teması tam olarak önlenmiştir. Silikon kalıpların alınmasından sonra anıtların yüzeyindeki gümüş varak katmanı ve koruyucu katman geriye alınmıştır. Silikon kalıpların içine, bu coğrafyanın iklim koşullarına dayanıklı olacak şekilde hazırlanmış özel beton dökülerek anıtların kopyaları yapılırken bu kopyalar Bilge Kağan ve Kültigin külliyeleri içinde, anıtların özgün yerlerine yerleştirilmiştir. Anıt kopyaları bugün kutsal alanında, 1350 yıl önceki yerlerinde, kaplumbağa kaideleri üzerinde duruyor. Müze-depo binası Türk-Moğol mimarların ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı' nın uzmanlarının çalışmaları sonucu 2008 yılında müzeye çevrildi. Anıtların dışında, kazı sırasında bulunan bazı eserler de burada koruma altına alındı ve sergileniyor.(Arkeoatlas dergisi 7.sayısı 2010)
Umarım geçmişimizi tarih, benliğimizi millet yapan kutsal varlıklarımız Orhun Anıtları'nı görme fırsatını Türklük duygusunu hisseden her coşkun sine tadar.