TraFoo
Banned
- Katılım
- 3 Ağu 2009
- Mesajlar
- 2,032
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Oldu mu? Sayın Cevizoğlu!...
1954 yılında 29 yaşında iken Cumhuriyet Halk Partisinde (CHP) siyasi hayata başlayan, şair, yazar, devlet adamı Sayın Bülent Ecevit, 1957 seçimlerinde CHP’den milletvekili seçildikten sonraki yıllarda hep yıldızı parlayan, ortanın solu, sosyal demokrat, toprak işleyenin, su kullananın söylemleri ile tüm aydınların, demokratların, Kemalistlerin, emekçilerin sevgisini kazanan bir lider konumuna geldi.
1973 ve 1977 seçimlerimde Genel Başkanı olduğu CHP’yi birinci parti yaparak Başbakan oldu. Politikada yıldızı o kadar parladı ki halk O’nu, 1950 den beri karşıdevrimcilerin saldırısı altında olan laik Cumhuriyetin güvencesi, dar gelirlinin, işçinin, emeğin koruyucusu görüp “Karaoğlan” sıfatını verirken, dağa taşa da “Umudumuz Ecevit” sloganlarını yazmaya başladı. 1974 Kıbrıs Barış Harekatından sonra “Kıbrıs Fatihi” olarak anıldı. Parti içinde karşıtları olmasına karşın, halkın sevgisiyle O hep aranan bir lider oldu.
1980 Faşist Askeri darbe sonrasında ne olduysa birden Sayın Ecevit CHP ile tüm bağlarını keserek kaptanlığını bıraktı ve diğer liderlerle birlikte gözaltına alındı. Sonrada 10 yıl siyaset yasağı ile politikadan uzaklaştırıldı.
Serbest bırakıldıktan sonra, diğer liderlerin aksine partisini başına dönmedi. (CHP’de diğer partiler gibi kapatılmış ve SODEP kurulmuştu) Siyasi yasaklı iken 1985 yılında Eşi Sayın Rahşan Ecevit’in Başkanlığında Demokratik Sol Partiyi (DSP) Kurdurdu. Sayın Ecevit, kitle partisi yöneticiliğinden, perde arkasında, ipleri Sayın Rahşan Ecevit’te olan bir aile partisinin yöneticisi konumuna düştü.
Sonraki yıllarda yapılan seçimlerde sol partiler parçalara ayrıldığı için, kaleler bir bir sağa terk edildi. Ankara ve İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlıkları bunun en belirgin örnekleridir. Sayın Ecevit, sol tabanda “Bir bölen” olarak anılmaya ve sol tabanda büyük itibar kaybetmeye başladı.
Aydınlığın, Atatürk ilke ve devrimlerini ödünsüz savunucucu olan Sayın Ecevit oy uğrana, büyük önderin yasakladığı tarikatlar için, “İyi tarikatlarda vardır” diyecek duruma düşerek yıllarca kendisine umut bağlayanları hayal kırklığına uğratarak şaşırttı.
ANAP, RP ve DYP iktidarları döneminde yapılan hatalar sonucu 1999 seçimlerinde arkasına aldığı rüzgarla DSP’yi birinci parti yapmayı başaran Sayın Ecevit, partiyi aile partisi damgasından kurtaramadı. Rahşan Hanım en ufak bir eleştiriyi kabul etmeyerek partinin değerli insanlarını harcamakta sakınca görmüyordu. 2002 seçimlerinde birinci parti konumundan %1.22 oranında oy alarak barajın altında kaldığı gibi marjinal (sıra dışı) bir parti konumuna geldi.
2007 seçimlerinde DSP, CHP ile anlaşarak seçime birlikte girdi. DSP kontenjanında seçilen milletvekilleri hemen ayrılarak tekrar DSP şemsiyesi altında yer aldı.
Son Kurultayda Sayın Masum Türker DSP Genel Başkanlığına seçilince, alıştığı aile partisi yetkisini kaybeden Sayın Rahşan Ecevit, partiden istifa ederek Demokratik Sol Halk Partisini (DSHP) kurdu ve Sayın Hulki Cevizoğlu’na da “Şahsi düşüncelerim sizinle uyuşuyor” diyerek Genel Başkanlık önerdi ve Sayın Cevizoğlu’da kabul etti. Ne diyelim hayırlı olsun!
Aydın ve demokrat kesim, Sayın Cevizoğlu’nu yazılı ve görsel medyadan, demokrat, aydın, Atatürk ilke ve devrimlerini ödünsüzce savunucusu, açık sözlü, yürekli, lafını esirgemeyen ve kimseye boyun eğmeyen biri olarak tanırken, geçmişini özetlediğim Partinin Genel Başkanlığını kabul etmesini, içine sindiremiyor.
Ayrıca, Sayın Rahşan Ecevit’in isteklerini yerine getirmeyen parti yöneticilerini harcanacağını da çok iyi biliyor.
Sayın Cevizoğlu, Rahşan Hanımın yetkisine karışmayacağı konusunda garanti alıp almadığını bilmiyorum. Yalnız Sayın Cevizoğlu, sol partiler bölünüp parçalandıkça, iktidarı kendi elleri ile altın bir tepsi içinde sağa sunarak, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kemiklerini sızlatacaklarını çok iyi biliyor.
Gönül isterdi ki Sayın Cevizoğlu, büyük bir özveriyle yazılı ve görsel medyada gösterdiği başarısını solun birleşmesi için kullansaydı ve yıllardır ödünsüzce savunduğu düşüncelerine ters düşüp solun parçalanmasına önderlik yapabilecek konuma düşmeseydi. Ne yazık ki bunu yapmamıştır. Sayın Ecevit gibi bir bölen olarak anılmamasını diliyorum.
Bu andan itibaren kurulan her sol partinin, tabela partisi olarak kalmak ve solu bölmekten başka bir işlevi olmayacaktır.
Bu güne kadar karşıdevrimcilere, kökten dincilere, onurunu ve kalemini satmış Ali Kemal’lere ve ülkemiz üzerinde emperyalist emelleri olanlara gösterdiği direnç karşısında, yukarda geçmişini özetlediğim aile partisine Genel Başkan olan Sayın Cevizoğlu’na tek bir sözüm vardır.
Oldu mu? Sayın Cevizoğlu, oldu mu?…..
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi - Oldu mu? Sayın Cevizoğlu!... - Gündüz AKGÜL