Okunulası olması gereken hayat , susulası satırlarda can buluyor
















Beni güzel hatırla! Çünkü; sevdim seni ben,
herşeyini... Sana sırdaş oldum, dost oldum, koynumda ağladın.Yüzüne
vurmadım hiçbir eksikliğini,beni üzdün, kınamadım. Alışıktım
vefasızlığa, el oldun aldırmadım...
Beni güzel hatırla! Bunlar son satırlar... Farzet
...ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından ya da bir yağmur sel oldum
sokağında ...sonra toprak çekti suyu... Kaybolup gittim, belki de bir
rüya idim senin için.Uyandın ve ben bittim...
 





Suların ürpertisine düşüyor aklım.Tomurcuk patlıyor yeni baştan. Fırtına öncesi baharlara sürgün yüreğim. Birazdan ağlayacak günbatımları. Sevmek kokusu saracak dört yanı. Umut merdiveni göklere uzanacak.
Zamanıdır artık...

Dualarım çağıracak giden baharları.
Geri dönecek son soluk, rahvan atlar gibi ırgalanan sevdalarım. Duman çökecek dağlara. Bu bahar başka bahar. Birazdan gülün yapraklarına düşecek çiğ damlasına sakladım düşlerimi. Eski bir plakta yanık şarkılar söyleyecek sevdaların esrarını.
“Rüzgar söylüyor şimdi o yerlerde bizim eski şarkımızı” diyecek Ahmet Özhan.
Yeni baştan sevdalar can çekişecek. Hüzün bölecek şarkı aralarını.
“Vaz geç söyleme artık, hatırlatma mazideki aşkımızı”...
İnadına yeni baştan hatırlayacak,yeni baştan hüzün gölgeleyecek ruhumuzu.
Hüzün her yerde ...
Açılmamış düğümlerde, söylenmedik sözlerde.
Taze açılmış bir gülün yaprağında, açılmamış bir fanusun içinde.
İşte hüzün...
Neşeyi tüllese de...
Hüzün şebneme benzer.


Her çiçek bahara açar bilirim. Su yürüme mevsimi dayanınca kapıya, bir sancı başlar. Mevsim titrer. Mevsimler türlü türlü,başka başkadır. Herkesin bir mevsimi, baharı vardır. Ben günlerimi bir efsunlu fanusun içine koymuşum. Her günüm bir mevsim, her gülüşüm bir bahar. Her hüznüm bir kıştır.
Yağar tozum tozum, yağar inceden inceye.
Kendimden kendime sürgünlüğüm...
İçimden içime kırgınlığım...
Hüzün bir sağanak, kabından boşalan. Bir bulutun gözlerinden dökülen iki damla yaş...Hüzün yağmurlarıyla ıslanan yüreğimizin tesellisi ey gelmeyen bahar, ey muhayyel yedi iklim... Bilirim ki senin de bir adın hüzünle kundaklı. Hüzün bir meltem, bir çiğ damlası, bir ebr-i nisan.
Revnakı kendinden gelen ey bahar, hüzün senin de kapını aralar birazdan.
Ne de olsa hüzün..
Unutma...
Hüzün şebneme benzer.

Arsız rüyaların kaçırdığı ey neşem, nispet kokan sözcüklerin ucundaki sevgili, nerde bir mahzun şarkı var,içindesin. Menekşelerin moru, lilası, eflatunu, kar oyuklarında can çekişiyor...Duru türküler susmuş. Hüznün desenlerini işlediği bu yürek yorgun, parmak izlerini sürdüğüm tüm kapılar, bilinmeze açılmış. Başladığım türküyü yarıda kesmek. Bitirmek başladığımı... Silmek gözyaşlarını içimdeki çocuğun gözyaşlarını. Hüznün damıdığı günü bırakmak geriye.
Hanımeli kokan akşamlara ayarlamak yüreğimin taraçalarını.
Adı konmamış sızıları bırakmak gizli mahzenlerde...
Kanayan bir yerim vardı görülmeyen...
Duyulmayan, hıçkıran yanımı bırakmak günbatımına. Gitmek yeni baştan erik ağaçlarının çiçek açtığı baharlara.
Unutma...
Ne de olsa hüzün...
Hüzün şebneme benzer.


Damla damla biriken hüzün, alıp götürdü uykularımı.Başımıza düşen gül kuruları geçen baharlardan bir izdüşüm...Gönül koyduğumuz hakikatler düşüyor ellerimizden. Boşalıyor yüreklerin dehlizleri. Her adımda çiğlik. Her yeni gün riya ile başlıyor. Yalancı saatlerin utancına hükmeden yelkovan umarsız. Işığından tanıdığım bir yıldız, asılı durur kuytusunda gökyüzümün.En karanlık yüreğe salar saçlarını.
En hırçın yanım baş koyar hiçliğin gemisine.
Hüzün gelir oturur üşüyen yanımın bahçesine. Her dal üşür, her yaprak titreşir. Bu yürek başka adıdır şimdi sızının.
Eski konakların sıvası dökülür yeni baştan. Zaman eskir son soluk. Zaman öcünü alır unutulmuşlukların.
Tüm notalar hüzün kuşanır.
Kim bilir nasıl, nerde o şarkı söylenir. Sessizliğin ardına takılır tüm ezgiler.
Baharı bekleyen bahçeler hüzün yeşerir.
Ne de olsa hüzün...
Hüzün şebneme benzer.


Katar katar açan kandil çiçekleri, düşerken hayalime, gülce bakışlı dualar tutar ellerimden. Hâtem kisvesi kuşanan gönül kuşu çalar kapımı. Mürekkebi kurumuş dillere inat, gelir konar hüzünden örülmüş ülkemin pervazlarına. İkindiyi derelere sarkıtan zaman, yüreğimin anahtarını verir ellerime. Yüreğimin haritasına yol bulur.
Bulutun en âması yağar üstüme.
Kıskanç rüzgarlar itekler içimdeki baharın eteklerini.
Kaknus kuşu mutluluğun şarkısını çağırır. Masal ülkesi çağırır beni uzaktan. Yüreğime bin küşayiş oturur. Sözsüz bir musikiye durur yüreğim.Vefa elbiseleri giyinir. Sıcak bir nesimin ellerine değince yüzümüz, pembeler isyan eder yüreğin karasına.
Bir step hüznü şemsiye şemsiye yağsa da üzerime...
Bin neyi küllese de ...
Hüzün şebneme benzer.
Öylesine hafif öylesine uçarı...


 
Hüzünlerimi yalnız bir hikayeye serdim.
başrol hep benimdi..
kalabalık olmadı hiç rol arkadaşlarım
sadece hayalerimdi...
hüzünlerim,bazılarının eksikleri,banimse tamamlarımdı..
bir gün,
yani birgün
biliyordum sadece adımda kalacaktı...
kaldı... hep hüzün...........
 
Gittim..

Her gidiş bir terkedişti ve hakkını vermiştim. Geride ne bir çift göz kaldı ne bir tutam sitem. Herşey planlanmış gibiydi; sorunsuz ve acısız tamamlanıyor, bitiyordu. Miadı dolan bir aşkın son kullanma tarihini birer veda cümlesi olarak kazıyorduk yüreklerimize. Zamanımız geçiyor, gecikiyorduk.

Gittin..

Zor oldu aslında. Hayatta birçok şeye seninle anlam katarken şimdi büyük bir anlamsızlığı ifade ediyor olman ne tuhaf. Önceleri tutarsız tavırların, yaşadığın git geller yıprattı aslında. En ufak isteklerin sonuçsuz olarak geriye dönüşlerini izledim çaresizce. Umursamaz ve bir o kadar kendine güvenen bu halinin nedenini sanırım bundan sonra da sorgulamayacağım.

Gittim..

Oluyordu işte, başarıyordun. Ne zaman ' Tamam, şimdi oldu ' desem arkasından muhakkak bir sorunla karşılaşıyordum. Yine öyle olmuştu. Aşktı bu. Adını andığımda gözlerimde yıldızları ateşe veriyordum. Işıltısını gözlerimde, sıcaklığını tüm bedenimde hissediyordum. Anlamıyordun ya da anlatamıyordum. Eksik olan birşeyler vardı hep ve hiç tam olamadım.

Gittin..

Sonuçsuz kalan onca çabanın ardından ' Nasıl istersen öyle olsun ' repliklerini tekrarlayıp durduk birbirimize. Aşktı bu ve yaşatmak için ne arzumuz ne de takatimiz var gibi görünüyordu. ' İstersen git ' demek ' Gitme, kal. ' demekten daha kolaydı ve hep öyle söyledik. Bu yaşanmışlığı birkaç satıra sığdırmak güç elbette. Ne anlatabilirim aslında ne de anlatsam anlaşılabilirim. Sonuç nihai nasıl olsa. Sen zamansız giderken ben amansız bitiyordum. Mehmet Coşkundeniz'in dediği gibi aslında.
- Yine de bil ey yar. Ben bu yüreğimi kanırtan acıya inat, dokunmadan tenine saatlerce sevişebilirim seninle.
O dokunmadan sevişmeyi tercih ediyordu, ben hayalinin koynunda yalnızlığın kanını emiyordum.

Gittim..

Gecelerin daha karanlık, şarkıların daha efkarlı olduğu zamanları yaşıyordum. Neye uzansam kurutuyor, hakkını veremiyordum. Alkole bulanmış zihnimde imlam ile birlikte birçok şeyi kaybediyordum aslında. Ya kelimelerim eksik kalıyordu ya da cümlelerim devrikti. Toparlanmaya çalıştıkça batıyor, battıkça tükeniyordum. Artık gözlerimde ışıltısı kalmadı, bedenim çoktan buz kesti. Çaresizdim, daha önce de defalarca yaptığım gibi yine mağlubiyetimi parmak uçlarımla yazmaya soyunmuştum ve sanırım yaptıklarımın en iyisi buydu. Beklentisizdim, üzgün ve yenik.

Gittin..

Bu gidişin ardından geriye kalanları biriktirirmisin ceplerinde emin olamıyorum. Böylesine sığ ve şeffaf bir aşkın ardından kalan mısraların ezberinde yeri olur mu kestirmek güç. Unutur, hatırlamazsın diye düşünüyorum. Hoş, yanıltsan da beni önemi yok nasıl olsa. Sen gittin ne de olsa. Bir yüzden daha fazlasıydı aslında dilimin ucundaki. Her defasında aynı mazaretlerin ardına sığınıp o haklı nedenlerini öne sürdüğün bir durum değildi sadece. Belki de bu yüzdendi tedirginliğin. Ya cesaretin yoktu bu aşkı yaşamaya ya da yüzün. Hadi, şimdi mutlu olmalısın. İkiside senin olsun.

Gittim..

Onlarca adın olmuştu aslında. Tek tek saymanın alemi yok şimdi. Sende biliyorsun nasıl olsa okuyan herkes gibi isimlerinin neler olduğunu. İsim koymak zor olmuyordu; anımsatan, andıran ne varsa anında adın oluyordu. İstanbul, mavi, şarkılar. O an geldiğinde kendi anlamlarından daha fazlasını taşıyor oluyorlardı. Ama kimselere benzetememiştim seni. Sadece hayalini kuruyor, karanlığın arasından süzülen ışık demetleri olarak yansıyordun duvarlarıma. Silik bir silüetin altına yaldızlı imzalar atıyordum, haberin yoktu. Gidiyorum işte. Yüzsüz bir aşıktın şimdi adsız da kaldın.

Gittin..

Dönüşü olmayan yolların başında değilsin artık. Yolunu çoktan çizmiş gezginlerden farkın yok. Tercihlerin rehberin olurken, kalemimden iki satır okuyamayacaksın artık. Gelişlerine düzdüğüm methiyelerin birkaçını gidişlerine düzerim bir süre. Gittiğini ama aslında bitmediğini iddia ederim, belki de asla bitmeyeceğinin bahislerine girerim. Ama inanma sen bunlara. Her gidiş bir terkedişti ve sende hakkını veriyordun. İlk anda acısını hissettirmeden kılıcı ile can alan savaşçılardan farkın yok nasıl olsa. Gidişlerin öyle oldu hep, sonradan çıktı acısı. Ama bu kez öyle değil. Tüm köprüleri yıkarak gittin bu sefer. Yüzünü bırakıp ardında en yüzsüz halinle karıştın kayıplara.

Gittim..

Çok oldu gidişine bu methiye. Gittin işte. Başka adı, başka tarifi yok bunun. Yıkıldım. Hayallerimin enkazı düştü aşkımın üzerine. Endişelenme. Şefkat dilenecek değilim bu saatten sonra. Gittin ya, koydu işte. Sanırım şimdi sıra bende..
 
Geri
Üst